münhedime (a.s hedm'den) ["münhedim" in müen.]. (bkz: münhedim).
münhemik (a.s. hemk'den) inhimak eden, bir işin üstüne çok düşen.
münhezim (a.s. hezîmet'den. c. münhezimin) inhizâm eden, hezimete uğrayan, bozguna uğrayan, uğramış, bozgun.
münhezime (a.s. hezîmet'den) ["münhezim" in müen.]. (bkz: münhezim).
münhezimen (a.zf.) münhezim olarak, bozularak, bozguna uğrayarak, (bkz: mağlûben).
münhezimin (a.s. münhezim'in c.) inhizâm edenler, hezimete uğrayanlar, bozgunlar.
münhî (a.s. nehy'den. c. münhiyân) haber ulaştıran; haberci, (bkz: kasıd).
münhiyân (a.s. münhî'nin c.) haber ulaştıranlar, haberciler.
münîb (a.s. nevb'den) 1. inâbe eden, asilliği, azgınlığı bırakarak Allah'a yönelen. 2. güzel yağan, faydalı yağmur. 3. taze ve verimli bahar. 4. i. erkek adı.
münîbe (a.s. nevb'den) 1. ["münîb" in müen.]. (bkz: münîb). 2. i. kadın adı.
münîf, münîfe (a.s.) 1. yüksek, ulu, büyük, (bkz: âlî, bülend).
Ahkâm-ı münîfe yüksek, büyük hükümler. 2. i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı.
mün'im (a.s. ni'met'den) 1. in'âm eden, nîmet veren, yedirip içiren; Allah. 2. velinimet.
mün'im'âne (a.f.zf.) 1. velînîmet olan kimseye yakışır surette. 2. nimet verircesine; nimet veren kimseye yaraşır yolda.
münîr (a.s. nûr'dan) 1. nurlandıran, ışık veren, parlak, (bkz: ziyadar). 2. i. erkek adı. [müen. münîre]
münîre (a.s.) 1. ["münîr" in müen.]. (bkz: münîr). 2. kadın adı.
münkad ("ka" uzun okunur, a.s. kavd'-den) inkıyâdeden, boyun eğen. (bkz: mutî1).
münkadir - (a.s.) 1. bir ölçüye göre yapılmış, hazırlanmış. 2. Allah'ın emrine göre vuku bulan bir şey.
münkali' (a.s. kal'den) kal'edilen, kökünden sökülen.
münkalib (a.s. kalb'den). (bkz. munkalib).
münkariz (a.s. karz'dan) (bkz: münkariz), [müen münkanza].
münkasım (a.s. kısm'dan) kısım kısım bölünen, buluk bölük olan, bölünmüş.
münkaşır (a.s. kışr'dan) inkisar eden, kabuğu soyulan.
münkatı' (a.s. kat'dan) 1. inkıta eden, kesilen, kesilmiş, kesik; aralıklı. 2. arkası gelmeyen; son bulan. 3. arada bağ kalmayan, ayrılmış. 4. herkesten ayrılıp bir kişiye bağlı kalan. 5. geo. süreksiz. 6. mat. kesikli.
Gayr-i münkatı' fasılasız, sürekli, (bkz: muttasıl).
münkazî, münkaziyye (a.s. kazâ'dan) inkızâ eden, biten, bitmiş, ardı kesilmiş, sona ermiş.
Va'de-i münkaziyye sona ermiş vâde.
münker (a.s. nekr'den) 1. inkâr edilmiş, edilen, kabul ve tasdik edilmeyen, reddedilen. 2. şerîatçe yapılması caiz görülmeyen.
Gayr-i münker inkâr olunamaz, (bkz: musaddak, müsellem).
Nehy ani'l-münker menedilen, meşru olmayan şeylerden kaçınma.
münkerât (a.s.c.) şeriatça yapılması yasak edilen şeyler.
münkere (a.s. nekr'den) ["münker"in müen.]. (bkz: münker).
münkesif (a.s. küsûfdan) inkisâfeden, küsûfa uğrayan, tutulan, tutulmuş [Güneş].
Mihr-i münkesif küsûfa uğramış, tutulmuş Güneş.
münkesife (a.s. küsûfdan) ["münkesif in müen.]. (bkz: münkesif).
münkesir (a.s. kesr'den) 1. inkisar eden, kınlan, kırılmış, kırık. 2. kırgın, gücenmiş.
Hatt-ı münke-sir geo. kırık çizgi.
münkesirü'l-hâl sağlığı, gücü-kuvveti veya ahlâkı bozulmuş, zayıflamış olan.
münkesirü'l-kalb kalbi kırılmış, (bkz: münkesirü'l-bâl).
münkesire (A.s. kesr'den) ["münkesir" in müen.]. (bkz: münkesir).
münkesiren (a.zf.) 1. münkesir, kırık olarak. 2. kırgınlıkla, (bkz: münfailen).
münkesif, münkesife , (a.s. keşfden) 1. inkişâfeden, açılan, açılmış, meydana çıkmış; açık, görünen. 2. keşfo-lunmuş, yeni bulunmuş.
Ezhâr-ı münkesife açılmış çiçekler.
münkir (a.s. nekr'den. c. münkirin) 1. inkâr eden, kabul etmeyen.
münkir-i hakikat hakikati inkâr eden. 2. imansız, inanmayan, dinsiz, (bkz: mülhid). 3. h. i. mezarda sual soracak olan iki melekten biri. (bkz: nekîr).
münkir-âne (a.f.zf.) münkircesine, inkâr edercesine.
münkire (a.s. nekr'den) ["münkir" in müen.]. (bkz: münkir).
münkirin (a.s. nekr'den. münkir'in c.) münkir olanlar, (bkz: münkir).
münsâk (a.s. sevk'den) 1. birine bağlı olan ve peşinden giden. 2. gönderilmiş olan.
münsakib (a.s. sakb'dan) insikâbe-den, delinen.
münsebik (a.s. sebk'den) kalıba dökülmüş olan.
münsecil (a.s. sicill'den) sicile geçmiş, mahkeme defterine yazılmış.
münsecim (a.s. insicâm'dan) insicamlı, düzgün; fel s. f r. coherent.
münsedd (a.s. sedd'den) insidâdeden, kapanan, tıkanan, kapalı.
münsedil (a.s. insidâl'den) salıverilmiş, sarkık.
münsekib (a.s.) dökülüp akan.
münselâh (a.i.) ayın sonu. (bkz: selh2).
münselib (a.s. selb'den) insilâbeden, kaçmış, kaçırılmış, kalmamış [rahat, huzur, emniyet hakkında].
münselibe (a.s. selb'den) ["münselib" in müen.]. (bkz: münselib).
münselih (a.s. selh'den) 1. insilâh eden, sıyrılıp çıkan, soyunan, soyulmuş; derisi çıkarılmış. 2. son gününe ermiş.
Şehr-i münselih son gününe varmış olan ay.
münselik (a.s. silk'den) insilâk eden, yola giren; bir tarikata girmiş, bir meslek tutmuş, (bkz. sâlik).
münsenî (a.s. seny'den) eğri, doğru olmayan, bükülmüş.
münserih (a.s. şerh 'den) 1. hızlı hızlı giden [hayvan]. 2. i. ed. aruz bahirlerinden birinin adı. Bizde kullanılan vezni şudur müfteilün fâilün müfteilün fâilün.
münşaib (a.s. şa'b'dan) inşiâb eden, şûbelenen, dallanan, çatallanan, kollara aynlan, ayrılmış.
münşakk (a.s. şakk'dan) inşikak eden, yanlan, yanlmış; yarma.
münşeat (a.i. neş'et'den. c.) kaleme alınan şeyler; nesir yazılar, mektuplar.
münşeâtü's-selâtîn-i Osmaniyye (Osmanlı sultanlarının mektuplan) ünlü nişancı ve reisülküttap (dışişleri bakanı) Feridun Ahmet Beyin eseri.
münşeil (a.s. sa'l'den) alevli, parlayan. (bkz: müştail).
münşeil (a.s. şelâle'den) inşilâl eden, şelâle hâlinde atılarak akan.
münserih (a.s. şerh'den) inşirâhlı, gönlü açık, sıkılmayan, eğlenen.
münşerihü'l-bâl gönlü neşeli.
münşett (a.s. şett'den) inşitât eden, dağınık, perişan.
münşi (a.s. ve i. neş'et'den) 1. inşâ eden, yapan. 2. yapısı, üslûbu güzel olan, iyi kâtip.
münşid (a.s. neşîde'den) inşâdeden, şiir okuyan.
münşif (a.s.) su ve benzeri şeyleri sünger gibi çeken.
münşife (a.i.) bir sünger gibi suyu emecek nesne.
münşiyâne (a.f.zf.) iyi kâtiplere yaraşır yolda.
müntahab (a.s. nahb'dan) intihâbedilmiş, seçilmiş; seçkin, (bkz: güzîde, mümtaz).
Müntahabü'l-lûga küçük kıt'ada 218 sahifelik Arapçadan Türkçeye bir lügat kitabıdır.
Müntahabü'ş-şifâ Anadolu'da yetişen Hacı Paşa (Celâleddin Hızır)'nın hekimliğe ait eseridir.
müntahabât (a.i. müntahab'ın c.) seçme eserler, yazılar dergisi, fr. anthologie.
Müntahabât-ı Eş'ârım (şiirlerimden seçmeler) Şinasi'nin şiirlerini ihtiva eden ve 1 862'de basılmış bir eseri.
müntahabe (a.s. nahb'den) ["müntahab" in müen.]. (bkz: müntahab).
miinfahih (a.s. nahb'den) intihâ-beden, seçen; seçmen.
müntahib-i evvel iki dereceli seçimde müntahib-i sânîleri seçen.
müntahib-i sânî iki dereceli seçimde müntahib-i evvellerin seçtikleri kimse.
müntahil (a.s. nahl'den. c. müntahin) intihal eden, eser çalan, başkasının eserim kendisininmiş gibi gösteren.
müntahilin (a.s. nahl'den. münta-hil'in c.) intihal edenler, eser çalanlar, başkasının eserini kendisininmiş gibi gösterenler.
müntakış (bkz. müntekış).
müntakız (a.s. nakz'dan) intikazeden, bozulan.
müntakil (a.s. nakl'den) 1. intikal eden, geçen. 2. miras kalmış. 3. ölmüş, göçmüş, göçen. 4. karine ile, sözün gelişinden anlayan.
müntakile (a.s. nakl'den) ["müntakil" in müen.]. (bkz: müntakil).
müntakim (a.s. nakm'den) intikam alan, öç alan; Allah.
müntakim-âne (a.f.zf.) öç alırcasına.
müntasıb (a.s. nasb'dan) direk gibi dikilmiş.
müntavî (a.s.). (bkz. mültevî).
müntebih (a.s.) intibah eden, uyanık, (bkz: agâh, bîdâr, habîr).
müntefaun-bih o (a.b.s.) kendisinden faydalanılan.
müntefi' (a.s. nef 'den) intifa eden, menfaatlenen, yararlanmış.
müntefî (a.s. nefy'den) 1. intifa eden, yok olan. 2. kovulan, çıkarılan.
müntefih (a.s. nefh'den) intifâh eden, kabaran, şişen; şişkin, hava ile doldurulmuş.
müntefil (a.s. nefl'den) intifâl eden, nafile namaz kılan.
müntehâ (a.s. nihâyet'den) 1. nihayet bulmuş; bir şeyin varabildiği en uzak yer, son derece, son kerte. 2. son uç. 3. Yazıcıoğlu Ahmet Bîcan'ın dînî, tasavvufî mensur eseri.
müntehâ-yı amal emellerin sonu.
müntehâ-yi istikbâl istikbâlin sonu.
müntehâ-yi kitâb kitabın sonu.
müntehî (a.s. nihâyet'den) 1. nihayet bulan, sona eren, biten. 2. son, en son. 3. bir şeyi tamamlayan.
müntehib (a.s. nehb'den) intihâbe-den, yağm eden, çapul eden, talanlayan, yağmacı, talana.
(a.s.) halsiz, yorgun bıra
müntehik (a.s. nehr'den) intihar eden, kan. müntehir Jr
müntehir (a.s. nahr'den. c. müntehirîn) intihar eden, kendini öldüren.
müntehir-âne (a.f.zf.) intihar ederek, kendini öldürerek.
müntehine (a.s.) ["müntehir" in müen.]. (bkz: müntehir).
müntehirîn (a.s. nahr'den. müntehir'in c.) intihar edenler, kendini öldürenler.
müntehiz (a.s. nehz'den) intihâz eden, vakit ve fırsatı kaçırmayan.
müntekid (a.s.). (bkz: münekkid).
müntekis (a.s. intikâs'dan) intikâs eden, başaşağı dönen.
müntekis (a.s. nakş'dan) intikaş eden, nakşolunan.
müntemî (a.s. intimâ'dan) intimâ eden, yakınlık ve ilgi peyda eden.
müntemis (a.s.) gizli, gizlenen,
münten (a.s. ) hastalık bulaşmış.
müntesib (a.s. nisbet'den. c. müntesibîn) 1. intisâbeden, giren, kapılanan. 2. alâkası, ilgisi olan.
müntesibîn (a.s. müntesib'in c.) 1. intisâbedenler, girenler, kapılananlar. 2. alâkası, ilgisi olanlar.
müntesic (a.s.nesc'den) dokunmuş.
müntesik (a.s. nask'dan) 1. bir sıraya dizilmiş, düzgün. 2. fels. düzenleşik.
münteşir (a.s. nesr'den) intişâr eden, saçılan, yayılan, dağılan.
münteşir terbiye ped. yaygın *eğitim.
münteşir, münteşire (a.s. nesr'den) l. intişâr etmiş, yayılmış, açılmış; dağınık, (bkz: müteneşşir). 2. duyulmuş, etrafa yayılmış.
Ahbâr-ı münteşire yayılmış haberler, (bkz: şayi'). 3. basılmış ve yayılmış.
müntevî (a.s. nev'den) bir şey yapmaya niyetlenen.
müntezi' (a.s. nez'den) bir şeyi söken, yerinden çekip koparan.
müntic (a.s. nitâc'dan) 1. intâceden, netîce veren. 2. sebebiyet veren; meydana getiren.
müntif (a.s. netfden) hek. kıldöken, kulan düşüren.
Devâ-yi müntif kıldöken ilâç.
müntin, müntine (a.s. netânet'den) pis kokan, kokmuş; bozuk, (bkz: müteaffin).
Bahr-i müntin Azak denizi.
Miyâh-ı müntine pis kokan sular.
münye (a.i.c. münâ) arzu edilen, istenilen şey.
münzecir (a.s.) men'edilmiş, yasak edilmiş, alıkonulmuş.
münzel, münzele (a.s. nüzûl'den) inzal olunmuş, aşağı indirilmiş, gökten indirilmiş.
Kütüb-i münzele gökten indirilmiş kitaplar. [Kur'ân-ı Kerîm, Tevrat, Zebur, incil].
münzelık (a.s.) kaygan, kaypak.
münzevî (a.s. zuvviyy ve zeyy'den) l, inziva eden, çekilip bir köşede oturan. 2. i. köşesine çekilip kimse ile görüşmeyen.
münzeviyâne (a.f.zf.) inzivaya, bir köşeye çekilircesine, çekilerek.
münzil (a.s. nüzûl'den) inzal eden, aşağı indiren, gökten indiren.
münzile (a.s. nüzûl'den) ["münzil"in müen.]. (bkz: münzil).
münzir (a.s. nezr'den) akıbetinin kötülüğünü söyleyerek korkutan, (bkz: nezîr). [mübeşşir'in zıddı].
münzirât (a.i. münzir'in c.) haber verip kötülüğünü söyleyerek korkutanlar, ürkütenler.
mür (a. s.) . (bkz. mürr).
mürâât (a.i. riâyet'den) 1. hıfzetme, saklama. 2. göz ucuyla bakma. 3. gözetme, koruma, (bkz: himaye, vikaye).
mürâât-ı nazîr ed. mânâ bakımından birbirine uygun kelimeleri bir cümlede toplama.
mürâcaa (a.i.) ed. sorulu cevaplı olarak, karşılıklı konuşma biçiminde yazılmış şiir "Sordum meğer bu dürc-i dehendür didim didi Yok yok devâ-yı derd-i nihânın durur senin" (Fuzûli)... gibi.
müracaat (a.i. rücû'dan. c. müracaat) 1. geri dönme, (bkz: muâvedet). 2. başvurma, danışma; yardım isteme.
müracaat (a.i. mürâcaat'ın c.) 1. geri dönmeler. 2. başvurmalar, danışmalar; yardım istemeler.
mürâcaat-gâh (a.f.b.i.) müracaat olunacak, başvurulacak yer.
mürâcaha (a.i. rüchân'dan) [iyilikte] üstün gelmek için yarışma.
mürâdefe (a.i. redfden) 1. mürâ-diflik, bir mânâda olma [kelime]. 2. arkadaşlık, beraber yolculuk, ["mürâdefet" şekli de kullanılır].
mürâdif (a.s. redfden) 1. bir mânâda olan [kelime], 'eşanlam, fr. synonyme. (bkz: müteradif)- 2. arkadaş, (bkz: refik).
murafaa (a.i. refden). (bkz. murafaa).
mürâfakat (a.i. rıfk'dan). (bkz. murâfakat).
mürâfık (a.i. refâkat'den). (bkz. murâfık).
mürâfi' (a.s. refden) mahkemeye başvuran, duruşmaya çıkan, (bkz: murâfi').
mürâhaka (a.i.) bulûğ çağına yânî on iki yaşına yaklaşma.
mürâhene (a.i. rehn'den) 1. rehine koyma. 2. bahse girişme [bir şeyine].
mürahhim (a.s. rahmet, merhamet, ruhm ve ruhum'dan) terhîm eden, rahmetle anan.
mürailik (a.i. rahik'den) bulûğ çağına ermiş, on iki yaşma basmış erkek çocuk.
murâhika (a.i. rahik'den) dokuz yaşına basıp baliğ olmayan kız çocuğu.
mürâî (a.s. riâyet'den). (bkz. murâî).
mürâî (a.s.' rü'yet'den) ikiyüzlü [kimse].
mürâi-yâne (a.f.zf.) ikiyüzlülükle, ikiyüzlülüğe yaraşır yolda.
murakabe (A.i. rukub'dan) (bkz: murakabe).
mürâkasat (a.i.c.) rakslar, oyunlar, [yapma kelimedir].
mürâkıb (a.s. ve i. rukub'dan). (bkz. murâkıb).
mürâmât (a.i. remy'den) atışma, birbirine atma.
mürâselât (a.i. mürâsele'nin c.) 1. mektuplaşmalar. 2. resmî kadı mektupları.
mürâsele (a.i. resel'den. c. mürâselât) l. haberleşme, mektuplaşma. 2. resmî kadı mektubu.
mürâvede (a.i. revd'den) isteme, (bkz: taleb).
mürâyât (a.i. rü'yet'den) 1. gösteriş. 2. ikiyüzlülük.
mürci' (a.s. rücû'dan) kim. indirgen, redüktör, fr. reducteur.
mürcia (a.i.) sonunda sevabı ve çıka-n gerektiren şey.
mürcie (a.i.) ehl-i sünnet akidesine muhalefet eden din fırkalarından biri.
mürd (f.s.) 1. ölmüş, (bkz: maktul). 2. gebermiş.
mürdâd (f.i.) 1. güneş yılının beşinci ayı. 2. her ayın yedinci veya sekizinci günü. [kablel-lslâm eski iranlıların dînî yortu günleridir]. 3. bu ay ve günü idareye me'mur sayılan melek.
mürdâ-senc (f.b.i.) kim. tabîî kurşun oksidi olup san toz hâlinde veya kırmızı san pulcuklar şeklinde bulunur ve gümüşlü kurşunun kal'edilmesiyle elde edilir, (bkz: mürdeseng).
mürde (f.s. ve i.c. mürde-gân) ölü, ölmüş, (bkz: mevta, meyyit, mürd).
mürde-dil (f.b.s.) gönlü ölmüş, katı yürekli, hissiz, duygusuz; tas. kal den hâl e geçmemiş ham kişi.
mürde-gân (f.s. mürde'nin c.) ölüler, ölmüşler, (bkz: emvât, maktûlîn).
mürde-rîg (f.b.i.) miras.
mürde-seng (f.b.i.) kim. tabîî kurşun oksidi, fr. litharge. (bkz: mürdâ-senc).
mürde-şû, mürde-şûy (f.b.s. ve i.) ölü yıkayıcı, (bkz: gassal).
mürebbâ (a.s. reby'den) terbiye olunmuş, terbiye görmüş, (bkz: perveriş-yâb).
mürebbeb (a.s.) 1. bulûğa kadar beslenmiş. 2. güzel kokulu şeylerle hoş olmuş.
mürebbî (a.s. ve i. terbiye'den) l. terbiye eden; çocuk terbiye eden [adam]. f r. autodidacte. 2. besleyen.
mürebbî bi'z-zât kendi kendini terbiye eden; kendi kendini yetiştiren [kimse],
mürebbib (a.s.) çocuğu bulûğa kadar besleyen.
mürebbiy-âne (a.f.zf.) terbiye edecek bir şekilde, eğiterek.
mürebbiye (a.i. reby'den) çocuk terbiyesiyle uğraşan [kadın], fr. institutrice.
müreccah (a.s. rüchân'dan) tercîh edilen, üstün tutulan.
müreccaha (a.c. rüchân'dan) ["müreccah" ın müen.]. (bkz: müreccah).
müreccahiyyet (a.i. rüchân'dan) müreccahtık, üstünlük.
mürâdefe (a.i. redfden) 1. mürâ-diflik, bir mânâda olma [kelime]. 2. arkadaşlık, beraber yolculuk, ["mürâdefet" şekli de kullanılır].
mürâdif (a.s. redfden) 1. bir mânâda olan [kelime], eşanlam, fr. synonyme. (bkz: müteradif). 2. arkadaş, (bkz: refik).
murafaa (a.i. refden). (bkz. murafaa).
mürâfakat (a.i. rıfk'dan). (bkz. murâfakat).
mürâfık (a.i. refâkat'den). (bkz. mu-râfık).
mürâfi' (a.s. refden) mahkemeye başvuran, duruşmaya çıkan, (bkz: mürâfi').
mürâhaka (a.i.) bulûğ çağına yânî on iki yaşma yaklaşma.
mürâhene (a.i. rehn'den) 1. rehine koyma. 2. bahse girişme [bir şeyine].
mürahhim (a.s. rahmet, merhamet, ruhm ve ruhum'dan) terhîm eden, rahmetle anan.
mürailik (a.i. rahik'den) bulûğ çağına ermiş, on iki yaşına basmış erkek çocuk.
mürâhika (a.i. rahik'den) dokuz yaşına basıp baliğ olmayan kız çocuğu.
ınürâî (a.s. riâyet'den). (bkz. murâî).
mürâî (a.s.' rü'yet'den) ikiyüzlü [kimse].
mürâi-yâne (a.f.zf.) ikiyüzlülükle, ikiyüzlülüğe yaraşır yolda.
murakabe (A.i. rukub'dan) (bkz: murakabe).
mürâkasat (a.i.c.) rakslar, oyunlar, [yapma kelimedir].
mürâkıb (a.s. ve i. rukub'dan). (bkz. murâkıb).
mürâmât (a.i. remy'den) atışma, birbirine atma.
mürâselât (a.i. mürâsele'nin c.) 1. mektuplaşmalar. 2. resmî kadı mektupları.
mürâsele (A.i. resel'den. c. mürâselât) 1. haberleşme, mektuplaşma. 2. resmî kadı mektubu.
mürâvede (a.i. revd'den) isteme, (bkz: taleb).
mürâyât (a.i. rü'yet'den) 1. gösteriş. 2. ikiyüzlülük.
mürci' (a.s.rücû'dan) kim. indirgen, redüktör, fr. reducteur.
mürcia (a.i.) sonunda sevabı ve çıkarı gerektiren şey.
mürcie (a.i.) ehl-i sünnet akidesine muhalefet eden din fırkalarından biri.
mürd (f.s.) 1. ölmüş, (bkz: maktul). 2. gebermiş.
mürdâd (f.i.) 1. güneş yılının beşinci ayı. 2. her ayın yedinci veya sekizinci günü. [kablel-Islâm eski iranlıların dînî yortu günleridir]. 3. bu ay ve günü idareye me'mur sayılan melek.
mürdâ-senc (f.b.i.) kim. tabîî kurşun oksidi olup san toz hâlinde veya kırmızı san pulcuklar şeklinde bulunur ve gümüşlü kurşunun kal'edilmesiyle elde edilir, (bkz: mürdeseng).
mürde (f.s. ve i.c. mürde-gân) ölü, ölmüş, (bkz: mevta, meyyit, mürd).
mürde-dil (f.b.s.) gönlü ölmüş, katı yürekli, hissiz, duygusuz; tas. kal den hâl e geçmemiş ham kişi.
mürde-gân (f.s. mürde'nin c.) ölüler, ölmüşler, (bkz: emvât, maktûlîn).
mürde-rîg (f.b.i.) miras.
mürde-seng (f.b.i.) kim. tabîî kurşun oksidi, fr. litharge. (bkz: mürdâ-senc).
mürde-şû, mürde-şûy (f.b.s. ve i.) ölü yıkayıcı, (bkz: gassal).
mürebbâ (a.s. reby'den) terbiye olunmuş, terbiye görmüş, (bkz: perveriş-yâb).
mürebbeb (a.s.) 1. bulûğa kadar beslenmiş. 2. güzel kokulu şeylerle hoş olmuş.
mürebbî (a.s. ve i. terbiye'den) 1. terbiye eden; çocuk terbiye eden [adam].
mürebbî bi'z-zât kendi kendini terbiye eden; kendi kendini yetiştiren [kimse], fr. autodidacte. 2. besleyen.
mürebbib (a.s.) çocuğu bulûğa kadar besleyen.
mürebbiy-âne (a.f.zf.) terbiye edecek bir şekilde, eğiterek.
mürebbiye (A.i. reby'den) çocuk terbiyesiyle uğraşan [kadın], fr. institutrice.
müreccah (a.s. rüchân'dan) tercih edilen, üstün tutulan.
müreccaha (a.c. rüchân'dan) ["müreccah" in müen.]. (bkz: müreccah).
müreccahiyyet (a.i. rüchân'dan) müreccahlık, üstünlük.
müreeceb (a.s. rücub'dan) mübarek, kutlu [bizde yalnız receb ayı için receb-i mürecceb terkibinde geçer].
müreccih (a.s. rüchân'dan) tercih eden, üstün tutan.
müredâ (a.i. rud'dan. mürîd'in c.), (bkz: mürîdân).
müreddef (a.s. redfden) 1. terdîf edilmiş, ardısıra yürütülmüş. 2. i. ed. redifli gazel.
müreffeh (a.s. rüfûh'dan) terfîh edilmiş, refaha, rahata, bolluğa kavuşturulmuş.
müreffehe (a.s. rüfûh'dan) ["müreffeh" in müen.]. (bkz: müreffeh).
müreffehen (A.zf.) refah, rahat, ve bolluk içinde olarak.
müreffih (a.s. rüfûh'dan) terfîh eden, refaha, rahata, bolluğa kavuşan.
mürehheb (a.s. rehb'den) terhîbedil-miş, korkutulmuş.
mürehhib (a.s. rehb'den) terhîbeden, korkutan.
mürehhib-âne (a.f.zf.) korkuturcasına.
mürekkeb (a.s. rükûb'dan. c. mürek-kebât) 1. terkîbedilmiş, iki veya daha çok şeylerin karışmasından meydana gelen, (bkz: halita). 2. kim., fels., fr. bileşik, fr. compose. 3. yazı mürekkebi, fr. enere, (bkz: midâd).
Cehl-i mürekkeb bilmediğini bile bilmemek suretiyle olan cahillik.
Fâiz-i mürekkeb (bkz: faiz).
mürekkebât (a.i. mürekkeb'in c.) kim., bileşikler, fr. composes.
mürekkebât-ı gayr-i meşbûa kim. doymamış bileşikler.
mürekkebât-ı hadîdiyye kim. demir bileşikleri.
mürekkebât-ı meşbûa kim. doymuş bileşikler.
mürekkebât-ı müsennâiyye-i brom kim. bromürler.
mürekkeb fiil gr. bileşik fiil.
mürekkeb selâse kaidesi mat. bileşik üçlü kuralı, fr. regle de trois composee.
mürekkebe (a.i.) bot. bileşikgiller.
mürekkez (a.s. rekz'den) rekzolunmuş, dikilmiş.
mürekkib (a.s. rükûb'dan) terkîbeden, bir bileşiği meydana getiren, f iz. bileşen.
müressem (a.s. resm'den) 1. tersim edilmiş, resmolunmuş, resmi yapılmış; yapılmış, çizilmiş. 2. çiçeklerle süslenmiş.
müressib (a.s.) Kur'an'ı, ağır ve dikkatle okuyan.
müressil (a.s.) tersîl eden, güzel, yavaş ve ihtiyatla okuyan.
müressim (a.s. resm'den) tersim eden, resmini yapan.
müreşşah (a.s. reşh'den) 1. terşîh edilmiş, damla damla süzdürülmüş. 2. terbiye olunmuş.
müretteb (a.s. retb'den) 1. tertîbolunmuş, dizilmiş, yerli yerine konulmuş. 2. tâyin edilmiş, bir şey, bir yer için ayrılmış. 3. sonradan kurulmuş. 4. danışıklı, uydurma, yalandan tertîbolunmuş.
mürettebat (a.i.c.) 1. bir yer için ayrılmış, düzenlenmiş kimseler. 2. gemi taifesi, gemi personeli.
mürettebe (a.s. retb'den) ["müretteb" in müen.]. (bkz: müretteb).
mürettib (a.s. retb'den c. mürettibîn) 1. tertîbeden, nizâma, sıraya koyan. 2. i. yazı dizicisi [matbaada].
Sehv-i mürettib mü-rettibin yaptığı harf veya kelime yanlışlığı.
mürettib-hâne (a.f.b.i.) basımev-lerinde tertip ve dizgi işlerinin yapıldığı yer.
mürettibîn (a.i. rüteb'den, mürettib'in c.) mürettipler, yazı dizicileri.
mürettil (a.s. tertîl'den) tertîl eden, Kur'ân-ı ağır ağır tecvit üzere okuyan.
mürevva' (a.s.) aklı, fikri, düşünüşü, görünüşü sağlam [kimse].
mürevvak (a.s. revk'den) tervîk edilmiş, süzülmüş, tortusu giderilmiş, (bkz: mür-teşih).
mürevvec (a.s. revâc'dan) revaçlandırılmış, itibâr edilmiş, propagandası yapılmış.
mürevveh (a.s. râyıha'dan) râyihalandınlmış, kokulandırılmış [güzel].
mürevvic (A.s. revâc'dan) 1. tervî-ceden, taraflısı olan [bir fikrin]. 2. geçiren, sürüm kazandıran. 3. itibâr eden, yürüten; propagandasını yapan.
mürevvih (a.s. râyiha'dan) 1. râyi-halandıran, kokulandıran [güzel]. 2. rahatlandıran.
mürg (f.i.) sümük.
mürg (f.i.c. mürgan) kuş. (bkz: tayr).
mürg-i âbî (su kuşu) ördek; kaz.
mürg-i aftâb-âlem (dünyanın güneş kuşu) ateş.
mürg-i âmîn (âmin kuşu) devamlı olarak âmin diyerek uçtuğuna inanılan melek.
mürg-i âzer-efrûz (ateş gibi parlak kuş) kakmış kuşu.
mürg-i bâg bülbül.
mürg-i bâl-şikeste tank kanatlı kuş.
mürg-i bâm bülbül.
mürg-i bî-gâhhân, mürg-i biyâkî vakitsiz öten horoz.
mürg-i bismillah kuş biçiminde yazılan besmele.
mürg-i çemen bülbül.
mürg-i dana (akıllı kuş) papağan.
mürg-i dil gönül kuşu.
mürg-i felek, mürg-i gerdûn melek.
mürg-i guşt-rubâ (et kapan kuş) çaylak.
mürg-i lıakk-gû ishak kuşu. (bkz: mürg-i şeb-âvîz).
mürg-i haneği (ev kuşu) tavuk.
mürg-i hoş-hân bülbül.
mürg-i ilâhî ruh, can, nefes.
mürg-i Îsâ yarasa.
mürg-i leb söz, lâf.
mürg-i Mecnûn Mecnun'un başında yuva yaptığı söylenen kuş.
mürg-i nâme, mürg-i nâme-âver (mektup götüren kuş) posta güvercini.
mürg-i nâme-ber (mektup götüren kuş) güvercin.
mürg-i rengîn-tâc (renkli taçlı kuş) horoz.
Dostları ilə paylaş: |