tâhir (a.s. tahâret'den) 1. temiz, (bkz: pâk). 2. abdest ve guslü bozan şeylerden biri bulunmayan. 3. i. erkek adı. 4. i. müz. Türk müziğinde en eski makamlardan biri olup eskiden çok kullanılmıştır; son zamanlarda az kullanılmış bulunuyor. Tâhir, nevanın inici şeklini teşkîl ettiği cihetle girift bir makamdır. Neva gibi uşşak dörtlüsüne rast beşlisinin ilâvesinden yapılmıştır. Uşşak dörtlüsü ile dügâh "la" perdesinde kalır. Güçlü -dörtlü ile beşlinin birleştiği müşterek ses olan- dördüncü derece neva "re" perdesidir. Donanımına "si" koma bemolü ile "fa" bakıyye diyezi konulur (ilki uşşak dörtlüsü, ikincisi de rast beşlisi içindir). Dizisinde niseb-i şerîfeden 8 tane bulunmakla mülayimdir. Ekseriya tîz durağı olan muhayyer "la" perdesinden başlayıp inici olarak seyreder. Orta sekizlisindeki sesleri -tîzden peşte doğru olmak üzere- şöyledir: muhayyer, gerdaniye, eviç, hüseynî, neva, çargâh, segah, dügâh.
tâhir-i kebîr müz. Türk müziğinin en az iki asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.
tâhir-i sagir müz. Türk müziğinin en az iki asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.
tâhir-üs-sırr tas. Cenâb-ı Hak'dan bir lâhze gafil olmayan kimse.
tâhir-üs-sırr ve-l-alâniyye tas. içi dışı temiz kimse; hem hakkın, hem de halkın haklarına tamamıyla riayetkar olan kimse.
tâhir-üz-zâhir tas. dışı temiz; Cenâb-ı Hakk'ın maâsîden koruduğu kimse.
tâhire (a.s. tahâret'den) 1. ["tâhir" in müen.]. (bkz: tâhir). 2. i. kadın adı.
tahirî (a.i.) g.s. güzel sanatlarda kullanılan bir kâğıt cinsi, [tezhip, kat, minyatür v.b.].
tâhir-pûselik (a.f.b.i.) müz. Türk müziğinde bir mürekkep makamdır. Tahminen iki asır evvel terkîbedilmiş, saf ve rebîî bir makamdır. Oldukça rağbet edilmiştir, isminden de anlaşılacağı üzere, tâhir makamına bir pûselik beşlisi veya tam dizisi ilâvesinden terekküp eder. Bu dizi ile dügâh "la" perdesinde kalır. Güçlüler birinci derecede -Tâhir'in güçlüsü olan- neva "re", ikinci perdede de -pûselik'in güçlüsü olan- hüseynî "mi" perdeleridir. Donanımına Tâhir'in "si" koma bemolü ile "fa" bakıyye diyezi konulur; pûselik için si bekar, "sol" bakıyye diyezi kullanılır, inici olarak seyreder. III. Selîm'in terkîbetmiş olduğu neva pûselik makamı, tâhir-pûselik'in çıkıcı şeklidir ve aralarında başkaca bir fark yoktur.
tahiyyât (a.i. hayy'den) "Allah ömürler versin!" demeler; selâmlar, hayır dualar. 2. namazın ka'delerinde okunan "ettehiyyâtü" duası.
tahiyye (a.i. hayy'den. c. tahiyyât) 1. "Allah ömür versin!" deme. 2. selâm verm, hayır dua etme. 3 . mülk, mâlikiyyet.
tahiyyet-ül-mescid sabah, öğle, ikindi namazlarından evvel mescide girince henüz namaz vakti girmemişse oturmadan sevap niyetiyle kılınan iki rek'at namaz.
tahkik (a.i. hakk'dan. c. tahkikat) 1. doğru olup olmadığını araştırma. 2. doğru olup olmadığını meydana çıkarma. 3. s. doğru, gerçek.
tahkika ("k" lar kalın ve uzun okunur. a.f.) gerçekten, (bkz: hakikaten, sahîhen, tahkikan).
tahkikan (a.zf.) gerçekten, (bkz: hakikaten, sahîhen).
tahkikat ("ka" uzun okunur, a.i. tahkik'in c.) araştırmalar, soruşturmalar.
tahkikat-ı evveliyye ön soruşturma.
tahkikat-ı ibtidâiyye huk. ilk soruşturma.
tahkikî, tahkîkiyye (a.s. hakk'den) tahkikat, araştırma ile ilgili.
tahkîm (a.i. hükm'den. c. tahkimat) 1. hakem tâyin etme [bir dâva için-]. 2. sağlamlaştırma, berkitme.
tahkîm-bi-l-mekân huk. [eskiden] bâzı hâdiseler hakkında vuku bulduğu mekânın me-dâr-ı hüküm addedilmesi, [bu, hukuk-ı şer'iyece bir asıldır].
tahkîm-i delâlet-il-hâl huk. [eskiden] bâzı hususlarda hâlin hakem ittihâz edilmesi. [bu hukuk-ı İslâmiyece muteber bir asıldır].
tahkîm-i hâl huk. [eskiden] hâl-i hâzin hakem kılmak demektir ki, istishap kabîlindendir. [bir değirmenin kira müddeti bittikten sonra müste'cir müddet-i icâre esnasında suyun inkıtâından dolayı o müddetin ücretten tenzilini talebederek mucir ile aralarında ihtilâf vâki olur. Beyyine dahî olmadığı ve ihtilâfları inkıta keyfiyetinde olduğu takdirde hâl-i hâzır tahkim olunur. Yânî hakem kılınır. Eğer vakt-i dâva ve husûmette su akıyorsa, söz yemin ile beraber müste'cirin olur].
tahkîmât (a.i. tahkîm'in c.) ask. bir yeri düşmanın hücumuna karşı sağlamlaştırma veya düşman saldırmasına karşı sağlamlaştırılmış yer.
tahkîm-nâme (a.f.b.i.) fık. mevcut bir ihtilâfın halli için tarafların yaptıkları yazılı mukavele.
tahkir (a.i.c. tahkirât) 1. hakaret etme. 2. hor görme, küçük görme.
tahkir-âmîz (a.f.b.s.) hakaretle karışık, (bkz: muhakkir-âne).
tahkirât (a.i. tahkir'in c.) hakaret etmeler, hor görmeler, küçük görmeler.
tahkiye (o.i. hikâye'den) hikâye etme, anlatma.
tahlî' (a.i. hal'den) söküp çıkarma; koparma.
tahlîât (a.i.) hil'at giydirilmişler,
tahlîd (a.i. huld'den) daimî olarak oturtma, oturtulma.
tahlîf (a.i. halef’den) birini kendi yerine bırakma.
tahlîf (a.i. half’den. c. tahlîfât) yemin ettirme, yemin verme, andiçme, içirilme.
Resm-i tahlîf andiçme merasimi (töreni).
tahlîf-i şühûd huk. şâhidlere yemin ettirme [bildiğini olduğu gibi söyleyeceğine dâir-].
tahlîfât (a.i. tahlîf’in c.) yemin ettirmeler, andiçirmeler, içirilmeler.
tahlîk (a.i.) tıraş etme, tıraş edilme.
tahlîl (a.i. hall'den) ekşitme, sirkeleştirme.
tahlîl (a.i. hall'den. c. tahlîlât) 1. mürekkep bir cismi tetkik etmek için esas unsurlara ayırma, çözümleme. 2. kim. analiz.
tahlîl-i aslî kim. asal analiz, fr. Analyse immediate.
tahlîl-i elektrîkî f i z. elektroliz.
tahlîl-i hacmî kim. hacimsal analiz, fr. analyse volumetrique.
tahlîl-i hurda-bînî mikroskopla tahlil.
tahlîl-i kemmî kim. nicel analiz, fr. analyse quantitative.
tahlîl-i keyfî kim. nitel analiz, fr. analyse qualitative.
tahlîl-i rûhî psik. psikanaliz.
tahlîl-i unsurî kim. elemanter analiz, fr. analyse elementaire.
tahlîl-i vezni kim. tartıl analiz, fr. analyse gravimetrique, analyse ponderale.
tahlîlât (a.i. tahlîl'in c.) tahliller, analizler.
tahlîlî, tahlîliyye (a.s. hall'den) tahlîle ait, tahlil ile ilgili, fr. analytique.
tahlîm (a.i. hilm'den) halîmleştirme, sakinleştirme, (bkz: teskîn).
tahlîs (a.i. halâs'dan) kurtarma, kurtanlma.
tahlîs-i girîbân yakayı kurtarma, kurtulma.
tahlîsiyye (a.i.) cankurtaran.
Vesâit-i tahlîsiyye cankurtaran vâsıtaları.
tahlît (a.i. halt'dan. c. tahlîtât) 1. karıştırma, karıştırılma. 2. bir şeyin, hâlisliğini giderecek şekilde, içine başka şeyler karıştırma. 3. bozma.
tahlîtât (a.i. tahlît'in c.) 1. karıştırmalar, karıştırılmalar. 2. bir şeyin, hâlisliğini giderecek şekilde, içine başka şeyler karıştırmalar. 3. bozmalar.
tahliye (a.i. haly'den) 1. süsleme, donatma, bezeme, donatılma. 2. kim. bir madde içine, hassasını veya kokusunu değiştirmek için, şeker, baharat ve benzeri gibi şeyler katma.
tahliye (a.i. halâ', halvet ve halv'den) 1. boşaltma, boşaltılma, boş bırakma. 2. serbest bırakma, salıverme.
tahliye-i derûn Melâmîlik'te gönüllerde yalnız Allah adından başka bir şey bırakmama.
tahliye-i sebîl bir suçluyu sahverme.
tahmîd (a.i. hamd'den. c. tahmîdât) hamdetme, elhamdülillah deme, şükretme.
tahmîdât (a.i. tahmîd'in c.) hamdetmeler, şükretmeler.
tahmîk (a.i. humk'dan. c. tahmîkat) "ahmak" deme, "ahmak" olduğunu söyleme.
tahmîkat ("ka" uzun okunur, a.i. tahmîk'in c.) "ahmak" demeler, "ahmak" olduğunu söylemeler.
tahmîl (a.i. haml'den. c. tahmilât) 1. yükleme, yükletme, yükletilme. 2. bir işi, birinin üzerine bırakma.
tahmîl-i minnet birini minnet altında bırakma.
tahmîl-i zahmet zor bir işi birine yükletme.
tahmîlât (a.i. tahmîl'in c.) yüklemeler, yükletmeler, yükletilmeler.
tahmîm (a.i.) hümma vermek, (bkz: hümmâ).
tahmîn (a.i. hamn'den. c. tahmînât) aşağı yukarı bir fikir söyleme.
tahmînât (a.i. tahmîn'in c.) tahminler, (bkz: hadsiyyât).
tahmînen (a.zf.) aşağı yukarı. (bkz: takrîben).
tahmînî, tahmîniyye (a.s.) tahmine ait, tahminle ilgili, aşağı yukarı hesaplanan.
Kıymet-i tahmîniyye aşağı yukarı hesaplanan değeri [bir şeyin-].
tahmîr (a.i. hamr'den. c. tahmîrât) 1. yuğurma, yuğurulma. 2. mayalandınlma.
tahmîr (a.i. himâr'dan. c. tahmîrât) eşek deme [birine-].
tahmîrât (a.i. tahmîr'in c.) eşek demeler.
tahmîrât (a.i. tahmîr'in c.) 1. yuğurmalar, yuğurulmalar. 2. mayalandırılmalar.
tahmís (a.i. hums'dan. c. tahmîsât) l. bir şeyi beş kat veya beş köşeli yapma. 2. ed. bir şi'rin her beytinin üstüne üçer mısra katarak her beyti beşer mısrâa çıkarma, (bkz: teştîr).
Mutarref tahmís ed. tahmis edilen gazelin her beytinin birinci ve ikinci mısra'ları arasına üçer mısra ilâve etmek suretiyle vücûda getirilen nazım.
tahmís (a.i. hams'den) 1. ateşte kızdırıp kavurma. 2. kahve kavrulan yer; kahve kavrulup satılan yer.
tahmís (a.i.) doğulmuş kahve satılan yer. (bkz: tahmîs2).
tahmísât (a.i. tahmîs'in c.) tahmisler.
tahmís-hâne (a.f.b.i.) kahvenin kavrulup döğülerek satıldığı yer.
tahmíz (a.i.) kim. humuzlandırma, oksitleme.
tahn (a.i.) öğütme, öğütülme.
tahník (a.i. hanek'den) boğma, (bkz: ihmák).
tahnít (a.i.) 1. ölüyü, bozulmaması için muayyen formül dâhilinde ilaçlama. 2. [bir cismi] dayanıklığını artırmak için ilaçlama, fr. impregner. [asıl mânâsı "ölünün kefenini buhurla tütsüleme" diri.
tahnît-i meyyit ölünün ilaçlanması.
tahniyye (a.i.) 1. tahn'a ait, tahınla ilgili. 2. i. öğütme ücreti.
tahrîb (a.i. harâb'dan. c. tahribat) harâbetme, edilme, yıkıp bozma.
Tahrîb-i Harâbát Namık Kemal'in, Ziya Paşa'nın Harâbát adlı eserine karşı tenkitlerini ihtiva eden eseri, (bkz: Tâkib).
tahríbát (a.i. tahrîb'in c.) harâbetmeler, yıkıp bozmalar.
tahrîb-kâr (a.f.b.s.) yıkıcı.
tahrîc (a.i. hurûc'dan. c. tahrîcât) 1. çıkartma. 2. diploma verme. 3. Hz. Peygamber'in sözünü ilk rivayet edeni ortaya çıkarma.
tahrîciyye (a.i.) Hicaz'da ulaşım işlerinde kullanılan, katır, deve ve benzeri hayvanlar için muayyen bir nispette alınan vergi.
tahríf (a.i. harefden) genç bir adama bunaklık isnâdetme.
tahríf (a.i. harf’den. c. tahrífát) 1. harflerinin yerini değiştirme, bozma, kalem oynatma, değiştirme. 2. bir ibarenin mânâsını değiştirme.
tahrífát (a.i. tahrifin c) bozmalar, değiştirmeler, kalem oynatmalar.
tahrík (a.i.) 1. yırtma, yırtılma. 2. yarma, yarılma.
tahrík (a.i. hark'den) 1. çok yakma, yakılma. 2. susatma, susatılma.
tahrík (a.i. hareket'den. c. tahríkát) l. kımıldatma, kımıldatılma, oynatma.
tahrîk-i sevdá sevda uyandırma, işletme. 2. kışkırtma, azdırma. 3. yola çıkarma. 4. uyandırma. 5. a. gr. meczum (cezimli) bir harfi hareke ile okuma "ilm" kelimesini "ilim" okuma.. gibi.
tahrîk-âmîz (a.f.b.s.) kışkırtıcı.
tahríkát (a.i. tahrîk'in c.) kışkırtma. [müfret (tekil) gibi kullanılır].
tahrîm (a.i. hırmân'dan. c. tahrîmât) haram kılma, kılınma.
tahrîmât (a.i. tahrîm'in c.) haram kılmalar, kılınmalar.
tahrîme (a.i.) namaza başlarken “Allahü Ekber" sözüyle iki elinin baş parmaklarını kulak memelerine doğru kaldırarak tekbir alma.
tahrîmî, tahrîmiyye (a. s.) harama ait, haramla ilgili.
Kerâhet-i tahrîmiyye harama yakın olan kerahet [at eti yemek gibi].
tahrîr (a.i.) l. yazma, yazılma.
tahrîr-i beyyine huk. yazılı iptal belgeleri.
tahrîr hey'eti yazı kurulu. 2. ed. kompozisyon. 3. kitap yazma. 4. kaydetme.
tahrîr-i emlâk emlâk kaydı. 5. hür etme, azâdetme.
tahrîr-i rakabe köle azâdetme. 6. sayım.
tahrîr-i nüfûs nüfus sayımı.
tahrirli g. s. kontur çizgileri belirtilmiş süsleme motifi.
tahrîrât (a.i. tahrîr'in c.) bir dâirece yazılan resmî mektup[lar]. [kelime, müfret gibi kullanılır].
tahrîrât-ı sâniye tar. sadrazam tarafından, istanbul dışında bulunan resmî makamlarla yapılan yazışma.
tahrirât-ı umûmiyye eski idare hukukunda "tâmîm = genelge" manasınadır.
tahrîrât-ı váride gelen mektuplar, tezkereler.
tahrîrât kalemi resmî dâirelerde yazı işleriyle meşgul olan kalem.
tahríren (a.zf.) yazı ile, yazmak suretiyle.
tahrírî, tahrîriyye (a.s.) yazı ile, yazı ile ilgili.
İmtihân-ı tahrîrí yazılı yoklama.
Hey'et-i tahrîriyye müdîri (gazetelerde) yazı işleri müdürü.
tahrîrí imtihán yazılı sınav.
tahrîs (a.i.) içinde bir şey saklanılan nesne; anbar.
tahrís (a.i. hırs'dan. c. tahrîsât) hırslandırma, hırslandırılma.
tahrîsât (a.i. tahrîs'in c.) hırslandırmalar, hırslandırılmalar.
tahríş (a.i.c. tahrîsât) tırmalama, tırmalanma. 2. yakıp kaşındırma, azdırma.
tahríşât (a.i. tahrîs'in c.) 1. tırmalamalar, tırmalanmalar. 2. yakıp kaşındırmalar, azdırmalar.
tahrîz (a.i. hırz'dan. c. tahrîzât) kışkırtma, kışkırtılma, (bkz: tergib, teşvîk).
tahrízât (a.i. tahrîz'in c.) kışkırtmalar.
tahsíl (a.i. husûl'den) 1. hâsıl etme, edilme, ele geçme, geçirilme. 2. vergi veya îrat toplama. 3. ilim öğrenme.
tahsîl-i ibtidâí ilköğrenim.
tahsílát (a.i. tahsîl'in c.) halktan vergi ve rüsum alımı; para alımı.
tahsîl-dâr (a.f.b.i.c. tahsîl-dârân) halktan vergi ve varidatı tahsil eden me'mur.
tahsîl-dârân (a.f.b.i. tahsîldâr'ın c.) tahsildarlar.
tahsílí, tahsîliyye (a. i.) tahsil ile, vergi veya irat ile "ilgili.
tahsîliyye (a.i.) tahsildarlık hakkı, tahsildarlık yüzdesi, topladıkları paradan tahsildarlara verilen hisse.
tahsîn (a.i. hüsn'den. c. tahsînât) 1. güzel bulup takdîr etme, beğenip alkışlama. 2. güzelleştirme, güzel kılma.
tahsîn-i lâfz lâfzı, sözü güzelleştirme. 3. erkek adı.
tahsîn (a.i. hısn'dan) kale gibi sağlamlaştırma, (bkz: tahkím, takviye, teşyîd).
tahsînât (a.i. tahsîn'in c.) 1. beğenmeler, alkışlamalar. 2. güzelleştirmeler, güzel kılmalar.
tahsîn-hân (a.f.b.s.) beğenip alkışlayan, aferin diyen, (bkz: âferîn-hân, şâbâş-hân).
tahsîn-hânî (a.f.b.i.) alkışlayıcılık, aferin deyicilik.
tahsîn-kerde (a.f.b.s.) beğenilmiş, (bkz: makbúl, mergub).
tahsîn-nâme (a.f.b.i.) takdirname, beğeni kâğıdı.
tahsîr (a.i. hasret'den) hasret bırakma, bırakılma, hasret etme, edilme.
tahsîr (a.i. hasâr'dan) zarara uğratma.
tahsís (a.i. husûs'dan. c. tahsísát) 1. bir şeyi birine veya bir yere mahsus kılma, ayırma.
Be-tahsîs (bkz: bi-l-hassa).
Bi-t-tahsîs mahsus, ayrıca, ayırarak. 2. [aylık] bağlama.
tahsísát (o.i.tahsîs'in c.) 1. sosy. ödenek. 2. bir dâire veya bir kimse için ayrılmış para.
tahsîsât-ı mestúre örtülü ödenek, devletin, mâlî formalitelere tabî tutmaksızın gizli siyâsî işler için bütçede tahsis ettiği para.
tahsísát kabílinden vakf kuru mülkiyet, Hazîneye ait bir mülk toprağın faydalarının Hazîneden alacaklı olan kişiye bırakılması.
tahsîsen (a.zf.) tahsis suretiyle; hele, en çok.
tahşîd (a.i. haşed'den c. tahşîdât) yığma, biriktirme, toplama [en çok asker hakkında kullanılır].
tahşîdât (a.i. tahşîd'in c.) yığmalar, biriktirmeler, toplamalar [asker hakkında].
tahşím (a.i. hışm'dan) gazaplandırma, öfkelendirme.
tahşiye (a.i. haşy'den) haşiye yazma, yazılma, (bkz: der-kenâr).
tahşiye (a.i. haşyet'den) ürperme, ürpertilme.
taht (f.i.) 1. hükümdarların oturduğu büyük koltuk. 2. hükümdarlık makamı.
taht-ı âc (fildişi taht) gün, gündüz; beyaz şey.
taht-ı abnûsî (abanoz taht) gece.
taht-ı fírúze (fírúze taht) gökyüzü.
taht-ı hümâyûn pâdişâh tahtı.
taht-ı Muhammed Âyîn-i Cem töreninde kullanılan, üstü mumlarla süslü basamaklar.
taht-ı nerd (tavla tahtası) tavla tahtası.
taht-ı Süleymânî Süleyman Peygamberin havada uçtuğuna inanılan tahtı.
táht (f.i.) 1. yağma, çapul, soygun, talan, (bkz: garet, târâc, tárát).
taht (a.i.) 1. alt, aşağı, (bkz: zîr) ["fevk"ın zıddı].
taht-ı beşerevî anat. üstderi altı.
taht-ı edimme-i dâhiliyye anat. iç deri altı.
taht-ı esáret esaret altı.
taht-ı fásıla bot. altfamilya.
taht-ı medár coğr. astropika, fr. subtropique.
taht-ı medârî coğr. astropikal, fr. subtropical.
taht-ı mümâs geo. teğet altı, fr. soustangente.
taht-ı mütezât mant. altkarşıt, fr.subcontraire.
taht-ı nâzım anat. normalaltı, fr. sousnormale.
taht-ı revân dört kişi ve ekseriya iki katır tarafından taşınan nakil vâsıtası.
taht-ı sınıf bot. altsınıf.
taht-ı şúbe alt şube. 2. s. elde.
taht-ı müzâkere konuşulmakta olan.
taht-ı râhe anat. avuç içinde, küçük parmağın altında bulunan çıkıntı.
tahtání, tahtâniyye (a.s.) 1. altta olan, alttaki.
Dâire-i tahtâniyye alt, alttaki dâire. 2. noktası altta olan [harf].
tahtání fevkání altlı üstlü.
tâhte (f.s.) yağmalanmış, talanlanmış.
tahte (f.i.) tahta.
tahte (a.zf.) alt, altta, altında.
tahte-l-arz (a.b.i.) coğr. yeraltı.
tahte-l-bahr (a.b.i.) den. "denizin altı" denizaltı gemisi.
tahte-l-cild (a.b.i.) biy. derialtı.
tahte-l-hıfz (a.zf.) muhafaza altında, (bkz: mahfûzen).
taht-el-kamer (a.it.) astr. ayaltı.
tahte-pûş (f.b.i.) taraça, tahtaboş.
tahte-s-serâ (a.b.i.) toprak altı.
tahte-ş-şuûr (a.b.i.) şuur altı, altşuur, fr. subconscience.
tahte-z-zemîn (a.b.i.) coğr. toprak altı. (bkz. taht-es-serâ).
taht-gâh (f.b.i.) 1. taht yeri. 2. başşehir, (bkz: dâr-üs-saltanat).
taht-gâh-i saltanat saltanat tahtının bulunduğu yer, idare merkezi.
taht-geh (f.b.i.). (bkz. taht-gâh).
tahtıe (a.i. hatâ'dan) yanlışını çıkarma,
tahtím (a.i. hatm'den) mühür basma, mühürleme, (bkz: temhîr).
tahtît (a.i. hatt'dan) 1. çizme, çizilme, çizgi ile belli etme. 2. çizgi.
tahtît-i arázî topografya.
taht-nişîn (f.b.s.) "tahtta oturan" hükümdar, pâdişâh.
tâhûn, tâhûne (a.i.c. tavâhîn) su değirmeni, (bkz: âsyâb).
tâhûne .lL (a.i.) 1. su değirmeni, (bkz: âsyâb). 2. en büyük azı dişi.
tahûr (a.s. tahâret'den) çok temiz; temizleyici.
tahûre (a.s. tahâret'den) ["tahûr" un müen.]. (bkz. tahûr).
tahvîf (a.i. havfden. c. tahvîfât) korkutma, korkuya düşürme.
tahvîfât (a.i. tahvîf in c.) korkutmalar, korkuya düşürmeler.
tahvîfen (a.zf.) korkutarak.
tahvíl (a.i. havl'den) 1. değiştirme, değiştirilme, çevirme, döndürme. 2. (c. tahvîlât) borç senedi; aksiyon.
tahvîl-i duyûn borç değiştirme.
tahvílât (a.i. tahvil2 nin c.) borç senetleri; aksiyonlar.
tahvíl-dâr (a.f.b.s. havl'den) tahvil sahibi.
tahvîn (a.i.c. tahvînât) birisine hâin deme, denilme.
tahvît (a.i. havt'dan) duvar çekme, çekilme.
tahyîb (a.i. hiybet'den) mahrum, kederli kılma, kılınma.
tahyîl (a.i. hayâl'den. c. tahyîlât) akla, fikre getirme, getirilme.
tahyîlât (a.i. tahyîl'in c.) akla, fikre getirmeler, getirilmeler.
tahyîr (a.i. hayr'den. c. tahyîrât) birini, iki şey arasından birini seçmek durumunda bırakma, istediğini seçmeyi teklif etme.
tahzî' (a.i.) 1. kesme, yarma. 2. hek. ameliyat, operasyon yapma.
tahzîb (a.i. hizb'den) takım takım toplama.
tahzîb (a.i. hizab'dan) boyama [saç, sakal-].
tahzîb-i lihye sakal boyama.
tahzîl (a.i.) alçaltma, bayağılaştırma.
tahzîn (a.i. hüzn'den) 1. kederlendirme, tasalandırma. 2. hazin hazin Kur'an okuma.
tahzîn (a.i.) hazînede saklama.
tahzîr (a.i. hazer'den. c. tahzîrât) 1.sakındırma, sakındırılma. 2 . menetme.
tahzîr (a.i.) 1. hazırlama. 2. ilâç hazırlama. 3. yeşillendirme, yeşil renk verme.
tahzîr (a.i.) men'etme, önleme, önlenilme. (bkz: men').
tahzîrât (a.i. tahzîr'in c.) sakındırmalar, sakındırılmalar.
tahzîz (a.i.) rağbet ettirme, isteklendirme. (bkz: tahrîk, teşvîk).
tâî (a.s.) t harfine mensup, t ile ilgili.
Masdar-ı tâî sonunda t bulunan masdar sahávet, sefâhet.. gibi.
Tâî (a.h.i.) Tayy kabilesinden olan, Tayy kabilesine ait, onunla ilgili.
táib (a.s. tevbe'den) 1. tövbe eden.(bkz: tevbe-kâr). 2. i. erkek adı. 3.XVIII. asırda, Lâle Devri'nde şâirlerin reisi sayılan şâir.
tâibe (a.s. tevbe'den) ["tâib" in müen.]. (bkz. tâib).
tâif (a.s. tavaf dan) 1. tavaf eden, etrafını dolaşan, dönen. 2. Arabistan'da
Mekke yakınında bir şehir.
tâife (a.s. tavâfdan) ["tâif’in müen.]. (bkz: tâif).
táife (a.i.c.tavâif)1.bölük,takım,güruh,fırka.2.kavim,kabîle.3.tayfa,gemi işçisi
tâife-i bâgiyye isyan eden güruh.
tâil (a.i.) fayda, yarar.
Bî-tâil faydasız, boşuna.
Lâ-tâil menfaatsiz, beyhude, boşuna.
tâir (a.s. tayerân'dan) 1. uçucu, uçan. 2. i. kuş. (bkz: mürg).
Nesr-üt-tâir astr. nesir burcu, kartal takımyıldızı.
tâir-i cennet cennet kuşu.
tâir-i hayâl muhayyile kuvveti.
Tâir-i kudüs Cebrail aleyhisselâm.
tâir-i pür-neş'e neşeli kuş.
Tâir-i sidre Cebrail aleyhisselâm.
tâk (a.i.c. tâkat, etvâk, tîkan) 1. bina kemeri. 2. yarım dâire şeklinde kapı ve pencere üstü. 3. kubbe, künbet.
Nüh-tâk dokuz kat gök.
tâk-i ebrú taş kemeri, kemer biçimindeki kaş.
tâk-ı bâzîçe-reng küreler; kader, baht, talih.
tâk-i fírúze, -i hadrâ, -i lâciverdí, -i kemlí, -i nilúfer, -i tárım gök. (bkz: semâ).
tâk-ı ınukarnes 1) gökyüzü; 2) Süleyman'ın tahtı.
tâk-ı zafer târihî bir hâdiseyi, zaferi anmak veya gelecek olan büyük bir kimseyi karşılamak için kurulan kemerli yapı.
ták (f.i.) asma, üzüm kütüğü, (bkz: kerm).
táka (a.i.) 1. kubbeli mahfe. 2. pencere.
táka (a.i.). (bkz. tâb, tákat).
takabbuz (a.i. kabz'dan. c. takabbuzât) 1. büzülme, kısılma; toplanıp çekilme. 2. kabız, peklik olma.
takabbuz-ı kalb biy. yürek kasıntısı, fr. systole.
takabbuzât (a.i. takabbuz'un c.) 1. büzülmeler, kısılmalar; toplanıp çekilmeler. 2. kabız, peklik olmalar.
takabbül (a.i. kabûl'den) 1. kabul etme, alma. 2. benimseme. 3. üstüne alma. (bkz: taahhüd). 4. öpülme.
takaddese (a.cü.) "mukaddes olsun!" mânâsına.
takaddüm (a.i. kıdem'den) 1. önce gelme, önce davranma. 2. ileri geçme, ileride bulunma. 3. protokola göre öne geçme, daha yukarı oturma.
Hakk-ı takaddüm önde bulunma hakkı.
Fazl-ı takaddüm önde bulunma meziyeti.
takaddüm-i ahd huk. [eskiden] bir hâdisenin vukuundan îtibâren bir müddetin mürur etmesi ki bu, bâzı hususlarda dâvanın niyetine, şahadetin istimâına bir manî teşkîl eder, buna "takaddüm-i zaman" da denir, [meselâ sirkatten, gayri meşru mukarenetten dolayı had icrası hususunda takaddüm-i zaman; şahadetin kabulüne mânidir. Bu müddetin miktân hakkında muhtelif sözler vardır. Bunun en aşağı haddi altı ay veya bir ay, veya üç gündür. Bir kavle göre bunun takdir ve tâyini veliyyülemre muhavveldir].
takaddüs (a.i.) mübarek, kutlu kılma.
takallüb (a.i. kalb'den. c. takallübât) 1. dönme, bir yandan bir yana çevrilme. 2. değişme, başka kalıba girme, (bkz. tahavvül, tebeddül).
takallübât (a.i. takallüb'ün c.) değişmeler. (bkz: tahavvülât, tebeddülat).
takallüd (a.i. kald'den) 1. takma, takınma, takınılma, gerdanlık gibi boyna geçirme, geçirilme. 2. (kılıç) kuşanma, kuşanılma. 3. bir işi üstüne alma.
takallüd-i kazá huk. hâkimliği kabul.
takallüd-i süyûf kılıçları kuşanma.
takallül (a.i. kıllet'den) az olma, azalma.
takallüs (a.i. kulûs'dan c. takallüsât) 1. kasılma, bir şeyin toplanıp büzülmesi. 2. h ek. bir organın çekilip toplanması.
takallüsât (a.i. takallüsün c.) kasılmalar.
takammus (a.i. kamîs'den) gömlek giyme.
takammül (a.i. kaml'den) bitlenme, bitli olma.
takannün (a.i.) kanunlaşma; değişmez, kat'î olarak belirme.
takaríz ("ka" uzun okunur, a.i.takrîz'in c.), (bkz. takrîzât).
takarruh (a.i. karh'dan) 1. karhalanma, yara derinleşip büyüme. 2 . yara çıban olma.
Dostları ilə paylaş: |