aglâl (a.i. gull'ün c.) 1. boyuna geçirilen zincirler. 2. prangalar. 3. kelepçeler.
ağlât (a.i. galat'ın c.) hatâlar, yanlışlar, (bkz: galatât).
agleb (a.s. galib'den) (daha, pek, çok) kuvvetli, en çok galip.
agleb-i ihtimâl büyük bir ihtimâl.
aglef (a.s.) 1. sandıkta kapalı. 2. sün-netsiz. 3. meç. katılaşmış, duygusuz [kalb].
aglez (a.s. galîz'den) (daha, pek, çok) kaba ve galîz.
aglime (a.i. gulâm'ın c.) oğlanlar.
agmâd (a.i. gımd'ın c.) kılıç ve bıçak kını.
agmâd-ı süyûf kılıçların kınları.
agmâr (a.s. gamr'ın c.) 1. büyük, ulu kişiler. 2. seller. 3. (gumr'ın c.) câhil, bilgisiz ve bön kimseler.
agmâz (a.i. gamz'ın c.) göz yummalar, göz kırpmalar.
agnâ (a.s. ganî'den) (daha, pek, çok) ganî, en zengin.
Ağnâm (a.i. ganem'in c.) koyunlar.
ağniyâ (a.s. ganî'nin c.) zenginler.
agniye (a.i. gınâ'ın c.) şarkılar, türküler.
agrâ (a.s.) çok sevimli, çok yakışıklı.
agrâr (a.s. gırr'ın c.) tecrübesizler, aptallar.
agrâs (a.i. gars'ın c.) dikilmiş ağaçlar, fidanlar.
agrâz (a.i. garez'in c.) maksatlar, niyetler.
agrâz-ı hükûmet hükümetin niyetleri, maksatları.
agrâz-ı nefsâniyye nefse ait maksatlar.
agrâz-ı şahsiyye-i keyfiyye keyfe bağlı şahsî maksatlar.
agreb (a.s. garîb'den) en garîb, pek tuhaf.
agreb-ül-garâib şaşılacak şeylerin en garibi.
agribe (a.i. gurâb'ın c.) kargalar.
agsân (a.i. gusn'un c.) dallar, budaklar.
agsem (a.i.) beyazı siyahından çok olan saç, kıl.
agser (a.i.) 1. boz ve esmer renkli, çok tüylü aba, kilim. 2. kurbağa yosunu. 3. karabatak kuşu. 4. s. aşağılık [adam].
agşâ (a.s.) 1. pek baygın [adam]. 2. vücudu kara, yüzü beyaz [hayvan].
agşiye (a.i.gışâ'mn c.) perdeler, örtüler, zarlar, deriler.
agtaş (a.s.) 1. karanlık. 2. zayıf gözlü.
agtiye (a.i. gıtâ'nın c.) perdeler, örtüler.
âgul ("gu" uzun okunur, f.i.) göz ucuyla bakma [ hiddetlenerek], (bkz: ağıl).
âgûn (f.s.) 1. baş aşağı; ters. 2. u-ğursuz.
âgunde (f.s.) atılmış, hallaç elinden çıkmış pamuk yığını veya yumağı.
âgûr (f.i.) 1. tuğla. 2. kerpiç. 3. kiremit.
âguş ("gu" uzun okunur, f.i.) kucak.
âguş-i leyl-i târîk karanlık gecenin kucağı.
âguş-i terbiye terbiye kucağı.
âguşte (f.s.) bulaştırılmış, kirletilmiş.(bkz: âgaşte).
âgüs (f.i.) taşçıların kullandığı demir kalem
agvâ (a.s.) dalâlete en çok sapan, (bkz adall).
agvâl (a.i. gul'ün c.) güller, korkunç hayaletler, hortlaklar.
agvâr (a.i. gar'ın c.) mağaralar.
agvâs (a.i. gavs'in c.) yardım istemekiçin bağırmalar, yardımlar ["yardımcı" manâsıyla "evliya-u-llah" hakkında kullanılır], (bkz: aktâb).
agvât (a.i. gait'in c.) 1. çukurlar. 2.aptesâneler. 3. pislikler.
agyâr (a.i. gayr'in c.) gaynlar, başkalar, yabancılar.
agyâz (a.i. gayze'nin c.) ağaçlıklar, meşelikler
agyed (a.s.) 1. esner vücutlu. 2. uykucu, tenbel
agyer (a.s. gayret'den) (daha, pek, çok) gayretli [adam].
agzâ' (a.i. gazâ'nın c.) düşmanla savaşmalar.
agzeb (a.s.) pek gazaplı, öfkeli [adam].
agzef (a.s.) uzun ve sarkık kulaklı[hayvan]
agzel (a.s.) 1. pek âşı.kane.
Agzel-i eş'âr şiirlerin en âşıkanesi. 2. i. en şiddetli sıtma.
agziye (a.i. gızâ'nın c.) yenip içilecek şeyler, (bkz: agdiye).
âh (f.n.) aferin, bravo! mânâsına kullanılır.
âh (müşterek) ah, yazık.
ah, ahâ (a.i.) 1. kardeş, 2. dost.(bkz: ahu).
ah li-ümm baba ayrı, ana bir kardeş.
ahabb (a.s.) (daha, pek, çok, en) sevilen.
ahâbir (a.i. ahbâr'ın c.) hikâyeler, rivayetler.
ahâbiş (a.i. Habeş'in c.) Habeşliler.
ahad (a. s. c. âhâd) 1. bir (sayı]. 2. i.kişi, kimse.
âhâd-i nâs (bkz: avâm).
ahad-ül-ahadeyn emsalsiz, eşsiz
âhâd (a.s. ahad'ın c.) birler, birden dokuza kadar olan sayılar.
ahadd (a.s. hadd'den) (daha, pek, çok) keskin
ahâdîd (a.i. uhdûd'un c.) sopa ve kamçı gibi şeylerin vücutta bıraktığı izler.
ahâdîs (a.i. hadîs'in c.). (bkz. ehâdîs).
ahâdiyyet (a.i.) birlik, husûsiyle Allah'ın vahdaniyeti (bir olması).
ahadü-hüma (a.b.zf.) ikiden biri.
ahaff a.s.) (daha, pek, çok) hafif, düşüncesiz.
ahâil (a.s.c.) iri yapılı ve kibirli kimseler.
ahakk (a.s.) (daha, pek, çok) salâhiyet, yetki verilmiş olan.
âhâl (f.i.) çerçöp, bir şeye yaramayıp atılacak nesne, (bkz: âkal).
ahâlî (a.i. ehl'in c.) 1. halk. 2. Başyazarı Mehmet Behzat olan ve Sofya'da günaşırı yayımlanan bir gazete. 3. başyazarı Agâh Sırrı Levend olan ve İzmir'de yayımlanmış günlük bir gazete.
ahâlî-yi asliyye asıl sahipler, otokton (yerli) halk.
âhâr (f.i.) 1. hattatların kullandıkları kâğıda sürülen nişastalı yumurta. 2. kahvaltı. 3. bir nevi çelik.
aharr (a.s.) (daha, en, pek) sıcak.
ahâsîf 1 a.i.c.) toprağı yumuşak, taşsız, kumlu yerler.
ahâsin (a.s. ahsen'in c.) (bkz: ehâsin).
ahass (a.s. hâss'dan) 1. daha, en, çok) husûsî, *özel. 2. z f. başlıca. 3. s. yakın.
ahavât (a.i. uht'un c.) 1. kızkardeşler. 2. kadın arkadaşlar. 3. benzer şeyler.
ahaveyn (a.i.c.) iki kardeş, [islâm â-limlerinden Urfa'h vaiz Mahmut Kâmil Efendi'nin babası Mustafa Kâmil Efendi ile amcası Urfa'lı Ayn-i vahit Mehmet Efendi].
ahazz (a.s.) (daha, en veya çok) bahtiyar, mesut, mutlu.
ahbâ (a.i. haba'nın c.) saray adanılan.
ahbâb (a.i. habîb'in c.) dost, bildik, tanıdık, (bkz: âşinâ).
ahbâr (a.i. haber'in c.) 1. haber, ortada dönen 'söylentiler. 2. (hibr'in c.) Yahudi bilginleri, hahamları. 3. meserretler; iyilikler. 4. yazı mürekkepleri.
ahbârî (a.s.) rivâyetçi.
ahbâs (a.i. habs'in c.) 1. su bentleri. 2. su bentleriyle meydana getirilen havuzlar. 3. hapisler, zindanlar. 4. gayr-i meşrut vakıf hâlinde bulunan topraklar veya binalar.
ahbâz (a.i. hubz'un c.) ekmekler.
ahbel (a.i.) böğrülce tanesi.
ahbel (a.s.) divâne, deli, kaçık.
ahben (a.s.) istiskaya uğrayan, karnına su dolan kimse.
ahbes (a.s.) (daha, pek, çok, en) mundar, yaramaz.
ahbeseyn (a.i. ahbes'in dualis obligu-us'u) en mundar şeylerden ikisi (= bok ile sidik).
ahbeş (a.i.) Habeş, Habeşî.
ahbiye (a.i. hıbâ'nın c.) kıldan yapılan göçebe çadırları.
ahcâl (a.i. hacl'in c.) 1. topuklar. 2. zincirler.
ahcâr (a.i. hacer'in c.) taşlar.
ahcâr-ı dalle coğr. sapkın, uzaklara sürüklenmiş kaya, fr. bloc erratique.
ahcen (a.s.) kıvırcık, [saç hakkında].
ahceste (f.i.) 'kapı eşiği, (bkz: âstân, atebe).
ahd (a.i.c. uhûd) 1. söz verme. 2. and, yemin. 3. devir, zaman, gün. (bkz: ahid).
Ahd-i atîk isa'dan önceki Yahudi peygamberlerin kitapları Tevrat, Zebur, Mezâmir v.b.].
ahd-i cedîd isa'nın kitabı, inciller ve ekleri.
ahd-i karîb yakın zaman, evvelki zaman.
ahd ü peymân yemin, and.
ahda' (a.s.) (daha, en veya pek) halîm, alçak gönüllü, itaatli.
ahda (a.s.) 1. en hud'acı, çok aldatıcı. 2. i. insanın ensesine yakın iki damar.
ahdâk (a.i. hadeka'nın c.) göz bebekleri.
ahdân (a.i. hadin ve hadîn'in c.) dostlar, yoldaşlar, yaşdaşlar.
ahdar (a.s.) pek yeşil, yemyeşil, (bkz: ahzar, sebz).
ahdâs (a.i. hades'in c.) 1. yeni hâdiseler. 2. fena şeyler, dertler, musibetler. 3. talihin değişmeleri. 4. s. gençler.
ahdeb (a.s.) kambur.
ahdeb (a.s.) kimsenin rey ve düşüncesini beğenmeyen, uzun boylu ahmak [adam].
ahdebiyyet (a.i.) kamburluk.
ahder (a.s.) şaşı adam.
ahder (f.i.) kardeş çocuğu, yeğen.
ahderiyy (a.i.) yaban eşeği.
ahdî (a.s.) sözleşme, anlaşma ile ilgili.
ahd-nâme (a.f.b.i.) (bkz: ahid-nâme).
âhek (f.i.) kireç.
âhek-i siyâh rutubete dayanıklı bir çeşit çimento.
âhek-i tefte sönmemiş kireç.
âhen (f.i.) 1. demir. 2. zincir. 3. kılıç. 4. s. sert, katı.
âhen-i cüft, âhen-i gâv saban demiri.
âhen-âşiyân (f.b.i.) dikiş yüksüğü.
âhenbe (f.i.) çulhaların dokuyacakları bezin iki yanına koydukları demirli ağaç. [bezin buruşukluğunu açtığı için buna "çînber" de denilir].
âhen-câme (f.b.i.) sandıklara vurulan demir çember.
âhen-cân (f.b.s.) demir canlı, sabırlı, dayanıklı, katı yürekli.
âhen-dest (f.b.s.) demir elli, eli demir gibi olan.
âhen-destâne (b.zf.) demir elli olanlara yakışırcasına.
âhen-dil (f.b.s.) 1. demir yürekli, kahraman. 2. merhametsiz, (bkz: âhenîn-dil).
âhene (f.i.) demir halka.
âheng (f.i.) 1. uygunluk, düzen. 2.çalıp çağırıp eğlenme, cümbüş etme.
âheng-i esvât leng. kelimelerde kalınlıkla incelik ve yuvarlaklıkla düzlük bakımından vokallerin birbirleriyle uyuşması, ("karınca; örümcek" gibi).
âheng-i ezelî fels. "öncel düzen, fr. har-nıonie preetablie.
âheng-i savâit gr. sesli, uyumu.
âheng-i selâset ed. akıcılık, ses kakışması bulunmayan güzel yazılardaki tatlı ses.
âheng-i taklîdî leng. taşıdığı mânâyı teşekkül ettiği seslerle de telkin eden kelimelerden meydana gelen söz tertibi, ("tir tir titremek" gi-bi).
âheng-i tarab muz. Ferâizcizâde ibrahim Vefa'nın (XIX. yy.) adlandırdığı makam.
âheng-i tasîrî ed. anlatılanları -kelimelerin yapılışından, cümlelerin uzayıp kısalmasından, bazı sözlerin seslerinden yararlanarak- canlandırma özelliği. [Meselâ "Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi; döverdi sahili binlerce dalgalar asabî" .. gibi].
âheng-dâr (f.b.s.) ahenkli, uygun,düzenli.
âhen-ger (f.b.i.) demirci.
âhenger-i gayret gayret demircisi.
âhengerî (f.b.i.) demircilik.
âhen-hâ[y] (f.b.s.) demir çiğneyen, gemi azıya alan, sert başlı, dikbaşlı, [at].
âhenî, âhenîn (f.s.) 1. demirden. 2. demir gibi pek sağlam.
âhenîn-ciger (f.b.s.) cesur, dayanıklı.
âhenîn-dil (f.b.s.) demir yürekli, kahraman, merhametsiz. (bkz.âhendil).
âhenîn-reg (f.b.s.) (bkz: âhen-reg)
âhen-keş (f.b.s.) demir çeken, mıknatıs. (bkz. âhen-rübâ).
âhen-pûş (f.b.s.) demirler giymiş, demir kuşamış, zırh giymiş.
âhen-reg (f.b.s.) damarı demir veya demir damarlı, sağlam, dayanıklı, kuvvetli [at]. (bkz. âhenîn-reg)
âhen-rübâ (f.b.s.) mıknatıs. (bkz: âhen-keş).
âhen-sâ, âhen-sây (f.b.i.) eğe, törpü, bileği taşı.
âher (a.s.) başka, diğer, gayrı.
âher-ün-nehr ast. Semânın güney yarımküresinde bulunan En-nehr burcunun en parlak yıldızı, Achernar.
âheste (f.s.) yavaş, ağır, yavaş yavaş.
âhestegî (f.i.) yavaşlık, acelesizlik.
âheste-rev (f.b.s.) acelesiz, yavaş yavaş yürüyen.
ahfâ (a.s. hafî’den) (daha, pek, çok) hafî, en gizli.
ahfâd (a.i. hafîd’in c.). 1. oğul oğulları, torunlar. 2. yardımcılar, hizmetkarlar.
ahfâs (a.i. hıfs’ın c.) işkembeler, kırkbayırlar.
ahfaz (a.s.) 1. alçak ve çukur [yer] 2. mec. alçak gönüllü kimse.
ahfeş (a.s.) 1. küçük gözlü, zayıf bakışlı. 2. yalnız gece gören [kimse]. [ahfeş’in lâkabında üç büyük Arap âlimi vadır: Abdülhamîd, Said bin Mes'ade, Ali bin Süleyman].
ahfiye (a.i. hıfâ’nın c.) 1. gizli şeyler. 2. ağaç çiçeğinin tomurcuğunu örten dış kabuklar.
ahger (f.i.) yanar kömür, ateş koru, kızıl ateş.
ahger-i sûzân yakıcı kor.
ahgül (f.i.) başak kılçığı, kılçık, sakal.
ahibbâ (a.i. habîb’in c.) (bkz. ehibbâ).
ahid (a.i.) (bkz. ahd.)
ahid-nâme (a.f.b.i.) anlaşma şartlarını ve iki tarafın imzasını taşıyan kâğıt.
ahid-şiken (a.f.b.s.) anlaşmayı bozan.
ahîha (a.i.) bulamaç denilen yemek.
âhîhte (f.s.) 1. sıyrılmış, çıkarılmış, [silah] 2. saldırılmış.
ahillâ (a.s. halîl’in c.) sâdık, hâlis, candan dostlar. (bkz. ahlâl).
ahille (a.i. halîl’in c.) çuvaldızlar, şişler.
ahîr (a.s.) 1. en son, en sondaki. 2. huk. Başkasının nikâhında bulunan kimse ile cinsel ilişkide bulunan.
âhir (a. zf.) nihayet, son olarak.
âhir-kâr (a.f.zf.) işin sonunda, neticede.
âhir-ül-emr en nihâyet, sonunda.
âhir-bîn (a.f.b.s.) sonunu düşünen, gören, akıllı.
âhire (a.s. âhir’in müennesi). son.
âhire (a.s. ve i.) 1. zânî ve zinâkâr. 2. kahpe.
âhiren (a.zf.) sonradan.
ahîren (a.zf.) en sonra, en son olarak, son zamanda, geçende, bu yakınlarda.
âhiret (a.i.) öbür dünya, öteki dünya. (bkz. ahret).
âhiretlik (a.t.i.) 1. ahretlik, evlatlığa alınan öksüz. 2. ahret kardeşi. (bkz. ahretlik.)
âhirîn (a.s. âhir’in c.) sonrakiler, sonlar.
âhirûn (a.s. âhir’in c.) sonrakiler, sonlar, en sonralar. (bkz. âhirîn, evâhir.)
âhir-zamân (a.b.i.) (bu dünyanın) son gün(ü).
ahissâ (a.s. hasîs’in c.) pintiler, cimriler.
âhiyâne (f.i.) 1. damak. 2. anat. Boğaz. 3. anat. Beyin kemiği, kıhıf.
âhiyye (a.i.) 1. ucunu yere berkitip halkasına hayvan bağlanılan ip. 2. sürekli felaket, musibet.
ahîz (a.i. ahz’den). Esir, tutsak.
âhiz (a.s. ahz’den). Ahzeden, alan, alıcı.
ahiz (a.i.) alma, kabul etme. (bkz. ahz.)
âhize (a.i. ahz’den) alıcı âlet.
ahkab (“kab” uzun okunur. a.i. hukub ve hukb’un c.). uzun zamanlar.
ahkad (“kad” uzun oknur. a.i. hukd’un c.) kinler, garezler.
ahkaf ("kaf" uzun okunur, a.i. hukfe'nin c.) kum tepeleri.
ahkâm (a.i. hükm'ün c.) 1. emirler, hükümler, (bkz: ahid, ahid-nâme).
ahkâm-ı adâlet adalet hükümleri.
ahkâm-ı adliyye 1) adalete ait, adaletle ilgili hükümler, emirler, tesirler; 2) adliye nezâretinin eski adı.
ahkâm-ı âmire huk. emredici hukuk kuralları.
ahkâm-ı asr asrın hükümleri.
ahkâm-ı nâhiye huk. yasaklayıcı hukuk kuralları.
ahkâm-ı nusret 1) zafer hükümleri. 2) kanunlar. 3) yıldızlardan ve başka görünenlerden çıkarılan mânâ.
ahkâm-ı şahsiyye huk. şahsî statü, fr.statut personnel.
ahkâm-ı şer'iyye huk. İslâm hukukundai'tikat, ibâdet, muamelât, nikâh ve cezalara aithükümler.
ahkar (a.s. hakir'den) (daha, pek, en, çok) hakir olan.
ahkem (a.s, hükm'den) en çok hükmeden; (daha, en veya çok) kuvvetli.
ahkem-ül-hâkimîn hâkimlerin en kuvvetlisi, Cenâbıhak.
ahker (a.i.) ateş koru.
ahkûk (f.i.) ham zerdali.
ahlâ (a.s. hulv'den) 1. (daha, en, pek) tatlı Şekere muhtaç olmamak, şekerden ahlâdır. 2. (daha, en, çok, pek) şirin.
ahlâb (a.i.hılb'ın c.) tırnaklar, pençeler.
ahlâf (a.i. hılfın c.) müttefikler, birleşikler.
ahlâf (a.i. halefin c.) birinin yerine geçenler gelecekler, halefler.
ahlâk (a.i. hulk'un c.) 1. insanda bulunan ruhî ve zihnî haller. 2. iyilik etmek ve fenalıktan çekinmek için takibi lâzımgelen usul ve kaideleri öğreten ilim.
ahlâk-ı fâzıla faziletli huylar, iyi ahlâk.
ahlâk-ı hamîde övülecek huylar.
ahlâk-ı hasene güzel huylar.
ahlâk-ı umumiyye (bkz: âdâb-ı umumiyye).
ahlâk-ı zemîme kötülenecek huylar, kötü
ahlâkıyyât (a.i.c.) ahlâka ait olan bahisler ve mütâlâalar, ahlâk bilgisi,
ahlâkıyyet (a.i.) 1. fels. törellik. 2. ahlâklılık.
ahlâkıyyûn (a.s.c.) ahlâka dâir kitap yazan bilginler.
ahlâl (a.i. hıll'in c.) samîmî dostlar, (bkz: ahillâ1).
ahlâm (a.i. hulm'ün c.) 1. rüyalar, hülyalar, uykuda görülen şeyler, [hulm Arapçada akıl mânâsına da gelir]. 2. açık saçık rüyalar. 3. düşü azmalar.
ahlas (a.s.) 1. en hulûskâr. 2. fazla hâlis ve temiz olan.
ahlât (a.i. hılt'ın c.) 1. kansan şeyler. 2. insan vücudunda farzolunan dört unsur veya usare kan, salya, safra, dalak [ahlât-ı erbaa].
ahlât-ı fâside bozuk usareler.
ahlât-ı mahmûde normal durumdaki usareler.
ahlat (a.s.) (daha, en veya çok) karışık; karıştınlabilir, kanştınlmağa elverişli.
ahlef (a.s.) solak [adam].
ahles (a.s.) sırtında kızıl yamalar bulunan siyah tüylü [koyun].
ahliyâ (a.s. hâlî'nin c.). boş [şeyler].
ahmâ (a.i. hamâ'nın c.) kayın biraderler.
anmâ (a.s. hamiyyet'den) (daha, pek, çok, en) hamiyetli.
ahmak (a.s.) pek akılsız, sersem, şaşkın.
ahmak-âne (a.f.zf.) ahmak olana yakışacak surette, ahmakçasına.
ahmakî (a.i.) ahmaklık, akılsızlık.
ahmakiyyet (a.i.) ahmaklık, akılsızlık.
ahmâl (a.i. hıml'ın c.) 1. yükler. 2. ağır şeyler, eşya, ağırlık.
ahmâl ve eskal ağır yükler.
ahmâs (a.s. humus'un c.) beşte birler.
ahmâs-ül-kadem anat. ayak tabam.
ahmed (a.s.) 1. daha, pek, çok, en çok) methedilmiş olan. 2. i. erkek adı.
Ahmed-i Muhtar Hz. Muhammed.
âhmend (f.s.) yalancı hîlekâr.
ahmer (a.s.) kırmızı, kızıl.
Mevt-i ahmer kanlı ölüm.
ahmer-i safrâ biy. öd şansı, fr. billirubine.
ahmerân (a.i.c.) iki kırmızı şey 1. et ile şarap. 2. altın ile safran.
ahmes (a.s.) 1. kuvvetli, en yiğit adam. (bkz: ahves). 2. katı [yer].
ahmez (a.s.) 1. sağlam, çok sağlam ve dayanıklı. 2. i. suyun içinde devamlı açılıp kapanan ve deniz ağzı denilen bir hayvan.
ahnâ' (a.s.) 1. çapraz ve aykırı işler. 2. çarpık ve eğri şeyler.
ahnâ' (a.s.) çok alçak gönüllülük eden [adam].
ahnâs (a.i. hıns'ın c.) 1. yalan yere yeminler. 2. yeminden dönmeler.
ahnâsiyye (a.i.) bot. ananasgiller. fr. bromeliacees.
ahnef (a.s.) ayaklan çarpık ve eğri büğrü olan.
ahnes (a.s.) basık ve sivri burunlu
âhond (f.s.) okumuş, hoca; büyük, ulu.
ahrâ (a.s.) daha lâyık, münâsip,
ahrab (a.s.) 1. kulağı yank [adam]. 2. i. kulaktaki küpe deliği.
ahrâc (a.i. hırc'ın c.) hayvanlann palan, yular ve tasmalanna dikilen boncuklar.
ahrad (a.s.) pek tamahkâr, çok pinti.
ahrak (a.s.) sünepe, miskin, akılsız [adam].
ahrâm (a.i. harem ve harîm'in c.) 1. mukaddes yerler, sahalar. 2. [eskiden] kadınlara mahsus dâireler, haremler. 3. kanlar, eşler; kızlar; kadın hizmetçiler; kadın akrabalar; kadın ziyaretçiler.
ahrâr (a.i. hürr'ün c.) serbest olanlar, köle ve esir olmayanlar.
ahrâr-âne (a.f.zf.) hür olanlara yakışacak surette.
ahras (a.s.) dilsiz, (bkz: ebkem).
ahrâs (a.i. hâris'in c.) muhafızlar, koruyucular.
ahraz (a.s.) kirpikleri dökülmüş, çipil gözlü adam.
ahre (a.i.) veresiye.
Ahreb (a.s.) 1. (daha, ençok veya çok) harap, yıkık. 2. ed. rübâî vezinlerinden "mefûlü ile başlayan on iki şekilden herbiri. (bkz: ahrem, rübâî).
ahrec (a.s.) [at v.b.] alacalı.
Ahrem (a-i-) 1. ed. rübâî vezinlerinden "mefûlün" ile başlayan on iki şekilden herbiri. (bkz: ahreb, rübâî). 2. anat. omuz ucu. fr. acromion.
ahremî (a.s.) anat. omuz ucuna ait, omuz ucuyla ilgili.
ahres eski [şey].
ahreş (a.s.) sert, katı [şey].
ahret (a.i.) (bkz: âhiret).
ahretlik (a.i.). (bkz. âhiretlik).
ahriyân (f.i.) nefîs, kıymetli kumaş, parça [hediye için elverişli].
ahruf (a.i. harfin c.) 1. uçlar, kenarlar. 2 lehçeler, şiveler.
ahsâ (a.i.) çok kumlu, taşlı yer.
ahsar (a.s.) en kısa, pek kısa.
Kelâm-ı ahsar en kısa söz.
ahsâs (a.i. hiss'in c.) duygular.
ahseb (a.s.) 1. (daha, en, veya çok) iyi hesâbedilmiş, uygun, münâsip. 2. çok hasis, cimri. 3. cüzamlı, miskin.
ahsem (a.s.) 1. yassı, geniş ve yayvan [burun]. 2. yassı ve geniş burunlu [adam]. 3. geniş yüzlü [kılıç]. 4. (a.i.) arslan. (bkz: dırgam, esed, gazanfer, haydar, şîr).
ahsen (a.s.) (daha, en veya) pek güzel.
ahsen-i takvîm en iyi, en güzel kıvamda;meç. insan.
ahsen-ül-hâlikîn yaratıcıların en güzeli; en yakışıklısı, Allah.
ahsen-el-kasas (hikâyelerin en güzeli) Kur'ân'da Yusuf sûresinde anlatılan hikâye.
ahsüme (f.i.) boza. (bkz: ahşüme).
ahşâ (a.s.) (daha, en veya pek) korkunç.
ahşâ' (a.i. haşâ'nın c.) 1. vücutta bulunan bağırsaklar, ciğer gibi şeyler, içirik. 2. cihetler, mahaller, bölgeler.
Ahşâb (o.i. haşeb'in c.) 1. keresteler. 2. s. tahtadan yapma.
ahşâm (a.i. haşem'in c.) bir büyük adamın maiyeti erkânı.
ahşef (a.s.) uyuz [adam].
ahşen (a.s.) 1. (daha, en veya pek) sert [şey]. 2. geçimsiz [adam].
âhşîc, âhşîg (f.i.) zıt ve uygunsuz.
âhşîcân (f.i. âhşîc'in c.) zıtlar, husûsiyle dört unsur [ateş, su, hava ve toprak.]
âhşîg (f.i.) zıt. (bkz: âhşîc).
âhşîgân (f.i. âhşîg'in c.) zıtlar. (bkz. âhşîcân).
ahşîşân (a.s.) pek huşûnetli, çok katı.
âhşüme (f.i.) boza. (bkz: ahşüme).
Ahşâ (a.s.) (daha, en veya pek) korkunç
ahşâ' (a.i. haşâ’nın c.) 1. vücutta bulunan bağırsaklar, ciğer gibi şeyler, içirik. 2. cihetler, mahaller, bölgeler.
ahtâb (a.i. hatab'ın c.) odunlar.
ahtal (a.s.) 1. çabuk yürüyen. 2. boşboğaz [adanı].
ahtam (a.s.) uzun burunlu, burnu uzun [adam].
ahtâr (a.i. hatar'ın c.) tehlikeler.
âhte (f.s.) 1. dışarı çekilmiş, çıkarılmış [kılıç ve benzeri gibi şeyler]. 2. husyesi [erbezi] çıkarılmış, burulmuş [hayvan], iğdiş.
Ahtem (a.s.) siyah şey.
ahter (f.i.c. ahterân) yıldız, (bkz: kevkeb, necm, sitâre).
ahter-i dün-bâle-dâr kuyruklu yıldız.
Ahterân (f.i. ahter'in c.) yıldızlar.
ahterbîn (f.b.s.) müneccim, fr. astrologue. (bkz: ahter-şinâs, ahter-gû, ahter-şümâr).
ahter-gû (f.b.s.) yıldızlarla konuşan, müneccim, (bkz: ahter-bîn, ahter-şinâs, ahter-şümâr1).
Ahterî-i Kebîr (büyük yıldız) Afyonkarahisarlı Mustafa Ahterî'nin 1545'te yazdığı Arapçadan Türkçeye sözlük.
ahter-sûhte (f.b.s.) yıldızı Güneş ışığında kaybolmuş, bedbaht, talihsiz.
ahter-şinâs (f.b.s.) yıldız ilmi ile meşgul olan, müneccim, fr. astrologue. (bkz: ahter-gû, ahter-bîn, ahter-şümâr1).
ahter-şümâr (f.b.s.) 1. müneccim, fr. astrologue. 2. gece uyuyamayan, uykusuz [aşk veya kederden].
ahû (a.i.) 1.kardeş. 2. dost. (bkz: ah, ahâ).
âhû (f.i.c. âhuvân) 1. ceylan, karaca. 2. meç. güzellerin gözü.
âhû-yi âteşîn-dem Güneş.
âhû-yi çîn Güneş.
âhû-yi bezm bir meclisin, bir davetin başlıca güzeli.
âhû-yi Çîn 1) Çin'in misk karacası. 2) Güneş.
âhû-yi dünbâle-dâr güzelin sihirli gözü.
âhû-yi dünbâle-keşîde kenarı sürme ile genişletilmiş göz.
âhû-yi felek Güneş.
âhû-yi harem 1) Kabe dolaylarında belli bir sının olan ve bu sınır içinde avlanması yasaklanan ceylan; 2) elde edilmesi mümkün olmayan güzel.
âhû-yi hâveri Güneş.
âhû-yi leng giriften (topal ceylan tutmak) meç. insafsızlık etmek, zayıflara musallat olmak.
âhû-yi ner erkek ceylan.
âhû-yi sifîd seçkin dilber.
âhû-yi simîn sâkî; 2) sevgili.
âhû-yi şîr-efgen, son derece, cazibeli, delikanlı, kız; çekici, büyüleyici göz.
âhû-yi şîr-gîr son derece, cazibeli, delikanlı, kız; çekici, büyüleyici göz.
âhû-yi tatar Tataristan'ın mis karacası.
âhû-yi zerîn 1) Güneş; 2) yaldızlı sürahi.
âhû-beçe (f.b.i.) ceylan yavrusu. meç. çekingen, erkek güzel.
âhû-bere (f.b.i.) ceylan yavrusu.
âhû-bere-i felek Güneş.
âhû-çerende (f.b.i.) ot yiyen, otlayan ceylan.
âhû-dil (f.b.s.) "karaca yürekli" meç. korkak.
âhû-güzeşt (f.c.) "âhû geçti" fırsat elden kaçtı.
âhû-mâde (f.b.i.) dişi ceylan.
âhûn (f.i.) delik, yarık, lâğım.
âhûn-ber (f.b.s.) kara hırsızı.
âhûn-bür (f.b.s.) delik açan, yer kazan; lağımcı.
âhû-nigâh (f.b.s.) 1. ceylan bakışlı. 2. meç. ülfet ve ünsiyetten çekinen güzel.
âhû-pâ (f.b.s.) ayağına çabuk, çevik.
âhûr (f.i.) ahır, dam.
âhûr-i çerp yiyip içme bolluğundan kinaye.
âhûrî (f.i.) hardal.
âhuvân ceylanlar, karacalar.
âhuvâne (f.zf.) ahuca, âhucasına.
âh u zâr (f.b.i.) ağlayıp inleme.
ahvâl (a.i. hâl'in c.) 1. oluşlar, bulunuşlar, durumlar. 2. Başyazarı Celâl Nuri olan ve istanbul'da yayımlanmış bir gazete.
ahvâl-i âlem dünyanın gidişi.
ahvâli askeriyye askerî durumlar.
ahvâl-i hâzıra zamanın şartları.
ahvâl-i ism gr. bütün (îrap) Türkçede mefulü bih, mefulü ileyh gibi mefuliyet halleri.
ahvâl-i milliyye millî haller.
ahvâl-i mu'tâde alışılagelen haller, günlük durumlar.
ahvâl-i perîşân perişan haller.
ahvâl-i pür melâl çok acınacak haller, durumlar.
ahvâl-i sıhhiyye sağlık durumu.
Dostları ilə paylaş: |