masâff (a.i. masaffın c.) harb, savaş, (bkz: ceng, cidal, pürhâş)
masâhif (a.i. mushafın c.) mushaflar. (bkz: mesâhif)
masâif (a.i. masîfin c.) sayfiyeler, yazlıklar, yazın oturacak yerler
masâk (a.i.) darlık
masâle (a.i.) sızıntı
masan (a.i.) eşya saklanacak yer
masâni' (a.i. masna'ın c.) su mahzenleri, sarnıçlar
ma'sar (a.i.). (bkz. ma'sara)
ma'sara (a.i.c. maâsır) üzüm, susam ve sâireyi sıkacak yer
masâri' (a.i. mısra'ın c.) 1. mısra'lar. 2. (a.i. masra'ın c.) güreş meydanları
asarif (a.i. masrafın c.) harcanan paralar, harcamalar, giderler
masârif-i dâime devamlı giderler
masârif-i gayr-i melhuza eko. ne gibi işler dolayısıyla, nerelere ödeneceği önceden bilinemeyen ve zorunluluk görüldükçe ödenilmesi zarurî olan masraflar, fr. imprevu
masârif-i melhuza eko. ne gibi yerlere, ne gibi işler karşılığı ödeneceği önceden bilinen, düşünülebilen masraflar
masârif-i muvakkate geçici giderler
masârif-i müteferrika çeşitli giderler
masârif-i seneviyye yıllık giderler
masârif-i şehriyye aylık giderler
masârif-i umûmiyye umûmî masraflar, giderler
masârif-i zaide gereksiz, fazla giderler
masârif-i zâtiyye şahsî giderler
masarif (a.i, masrufun c.) sarfolunanlar, harcananlar
masârifât (a.i. masarifin c.) harcanan paralar, giderler
masârîn (a.i.c.) bağırsaklar, (bkz: em'â)
masâtıb (a.i. mastaba ve mıstaba'nın c.) 1. peykeler, sedirler, sekiler. 2. meyhane peykeleri
masbah (a.i.c. masâbih) doğacak yer; doğacak zaman
masbû' (a.s.) kendini beğenmiş, kibirli
masbûg (a.s. sıbg'dan. c. masâbîg) boyanmış, boyalı, (bkz. mülevven)
masbûret (A.i.c. masâbîr) huk. kendisine yemin düşen kimsenin hapsine sebe-bolan yemin
masda' (a.i.) taşlık yerlerden geçen düz yol
masdar (a.i. sudûr'dan. c. masadır) 1. bir şeyin sudur ettiği, çıktığı yer, kaynak, temel. 2. gr. fiillerin şahıs ve zaman göstermeyen, fakat müspet (olumlu) ve menfî (olumsuz) halleri bulunabilen ismi şekli, isim-fiil "gelmek, gelmemek, gelmeklik, gelme, geliş.." gibi
masdar-ı binâ'-i merre a. gr. Arapça mastarların sülâsîlerinde birinci harfi fetha (üstün) okunan ve sonuna iki üstünlü yuvarlak t (ö) getirilen şekli ketbeten... gibi
masdar-ı binâ'-i nevi' a. gr. Arapça mastarlarda birinci harfi kesreli okunan, sonuna iki üstünlü yuvarlak t (ö) getirilen şekli kitbeten... gibi
masdar-ı mîmî a. gr. başında m harfi bulunan mastar, [meselâ ketb = yazmak, mikteb yazmak mîmî mastar şekli]
masdarî, masdariyye (a.s.) masdarla ilgili, masdara ait, masdarhk
masdariyye (a.i.) Tanzimat'tan önce şarap ve şâire gibi usare maddelerinden alınan vergi
masdariyyet (a.i.) mastarın anlattığı oluş mânâsı
Edâtı-ı masdariyyet gr. sıfatların sonuna gelen yyet edatı: insanî = insani + yyet... gibi
masdû' (a.s.) baş ağrısına tutulmuş olan
masdûk (a.s.). (bkz. mısdak)
masdûka (a.s.) ["masdûk"un müennesi]. (bkz: masdûk)
masdûka (a.i.c. masdûkat) doğru söz, gerçek [lâkırdı]
masdûm (a.s.) kendisine vurulmuş, masdûm çarpılmış
masdûr (a.s.) 1. yollanmış, gönderilmiş olan. 2. göğsünde ağası olan
mâ-sebak (a.s.) sebkat eden, geçen, geçmiş
mâ-selef (a.s.) geçmiş, evvelki
ma'sere, ma'seret (a.i.) güçlük, zorluk
masfûf, masfûfe (a.s.) saflanmış, saf bağlamış, sıra ile dizilmiş
mashara (a.s.) 1. maskara, soytarı
mashara-i âlem âlemin maskarası, rezil, kepaze. 2. gülünç, komik. 3. eğlenme, zevk lenme
mashûb (a.s.c. mesâhîb) beraber alınmış, birlikte götürülmüş, kucaklanmış
mashûben (a.zf.) birlikte olduğu halde, beraberce, (bkz: maan)
mâsî (f.s.) korkusuz, pervasız
masîf (a.i. sayfdan c. masâif) sayfiye, yazlık, yazın oturulacak yer
mâsik (a.s.) 1. yapışkan. 2. tutan, zapteden
mâsikü'l-inân astr. semânın kuzey yarımküresinde bulunan çok parlak yıldızlardan müteşekkil bir burç, [Auriga]
masîr (a.i. sayrûret'den c. masâyir) 1. suyun aktığı yer. 2. karargâh. 3. s. sürüp giden
ma-sivâ (a.i.) 1. bir şeyden başka olan şeylerin hepsi; Allahtan mâada bütün varlıklar. 2. dünyâ ile ilgili olan şeyler
Terk-i mâ-sivâ dünyâdan geçmek, Allah'dan başka herşeyle ilgisini kesmek
ma'siyet (A.i. sül. asa. c. maâsî) âsîlik, itaatsizlik; isyan, günah
maskat, maskıt (a.i. sükut'-dan. c. mesâkıt) düşecek yer, düşülen yer
maskat-i re's insanın doğduğu yer
maskatü't-tâir kuşun kanadı
maskul ("ku" uzun okunur, a.i.) saykal vurulmuş, cilalanmış, (bkz: mücellâ)
masl (a.i.) kanın ve yoğurdun içinde bulunan tabîî su
Agşiye-i masliyye vücûdun, dimağ, ciğer, kalb ve bağırsaklar gibi mühim organlarını örten ince, şeffaf (saydam) zarlar
maslahat (a.i. sulh'dan c. mesâlih) 1. iş, emir, husus, madde, keyfiyet. 2. ehemmiyetli iş. 3. barış, dirlik düzenlik
maslahat-ı âmme kamunun yararına olan
maslahat-bîn (a.f.b.s.) iş gören, iş görmesini bilen
maslahat-güzâr (a.f.b.s.) 1. iş bitiren, iş bilir. 2. i. elçi nâmına işleri takiple vazifeli kimse
maslahat-perdâz (a.f.b.s.) elinden iyi iş gelen, eli işe yatkın
maslahat-şinâs (a.f.b.s.) iş bilen, işden anlayan
maslak (a.i.) 1. dâima akan su borusu. 2. su yolu üzerinde bulunan su haznesi. 3. büyük yalak
maslî, masliyye (a.s.) hek.masl'a ait, seramla ilgili
maslûb (a. s. sulb'dan) salbolunmuş, asılmış, asılarak öldürülmüş
maslûben (a.zf.) salbedilerek, asılmış olduğu halde, asılma suretiyle, asılarak
maslûbiyyet (a.i.) maslubluk
masna', masnaa (a. i. c. masâni') sarnıç, su mahzeni
masnû' (a.s. sun'dan c. masnûât) 1. san'atle yapılmış. 2. sahte, düzme, uydurma, yapma
masnûât (a.s. masnû'nun c.) 1. san'atle yapılmış şeyler. 2. uydurma, düzme şeyler
masnûât-ı ilâhiyye ilâhî kuvvet tarafından yaratılanlar
masra' (a.i.c. masâri') musâraa edilecek yer, güreş meydanı
masraf (a.i. sarf dan c. masarif) 1. harcanan para, gider. 2. harç
masraf nâzırı askerlik dâiresinde muhasebe reisi
masrif (a.i. sarfdan) sarf, harcama mahalli
masrû' (a.s.) sar'alı, sar'a hastalığına tutulmuş
masrûan (a.zf.) sar'alı olarak
masruf, masrûfe (a.s. sarfdan) 1. sarf olunmuş, harcedilmiş. 2. çevrilmiş, döndürülmüş
Nakd-i masruf harcanan para
Mebâliğ-i masrûfe sarfolunan, harcanan paralar, mesaîler
Mesâî-i masrûfe sarfolunan, harcanan paralar, mesaîler
masrûfi, masrûfiyyet (a.i.) masrufluk, harcedilmişlik
mass (a.i.) emme, emerek çekme, soğurma
mâss, massa (a.s.) massedici, emici
Hayvânât-ı massa pire ve benzeri gibi hortumuyla emen hayvanlar
mass-ı adîmü'l-canâhiyye zool. pireler
mâst (f.i.) yoğurt
mastaba, mıstaba (a.i.c. masâtıb) 1. peyke, sedir, seki. 2. meyhane peykesi
mastaki (a.i.). Sakız
mastûb (a.s.) Damarlardan taşmış (kan)
ma'sûbe (a.s.) isabet etmiş [musibet, felâket, keder]
mastar (a.i.) [aslı mıstar'dır], (bkz: mıstar). l . satırları doğru gösterebilmek için gerekli çizgileri yapmaya yarayan âlet. 2. mastar, sıvacıların ve duvarcıların sıvayı, betonu düzeltmek üzere kullandıkları ensiz, uzun ve düz tahta
masûg (a.s.) 1. kalıba dökülmüş. 2. düz. 3. örneğe uygun
ma'sûm (a.s. ismet'den) 1. suçsuz, kabahatsiz. 2. i. küçük çocuk, (bkz: sabî). [müen. ma'sûme]
İmâm-ı ma'sûm 1) Imâmiye mezhebinde günahsız sayılan ehl-i beyt mensubu; 2) İmâm-ı Rabbânî'nin oğlu
ma'sûmü'd-dem huk. [eskiden] kısası müstelzim bir cinayette bulunmamış olan herhangi bir Müslim veya Zımnî
ma'sûmâne (a.f.zf.) ma'sumca-sına, ma'sûm olana yakışacak surette
ma'sûme (A.i.) 1. günahsız, suçsuz kadın. 2. küçük kız çocuğu. 2. s. [ma'sûm'un müen.]. (bkz: ma'sûm1)
ma'sûmiyyet (a.i.) ma'sumluk, suçsuzluk, kabahatsizlik, (bkz. ismet)
masun (a.s. savn'dan) 1. saklanmış. (bkz. mahfuz). 2. sıyânet olunmuş, korunmuş, korunan. 3. salim, sağlam
masûniyyet (a.i.) 1. mahfuzluk, eminlik, sağlamlık. 2. korunma. 3. dokunulmazlık
masûniyyet-i şahsiyye huk. kişi dokunulmazlığı, fr. inviolabilite personnelle
masûniyyet-i teşrîiyye meb'usluk dokunulmazlığı
ma'sûr (a.s. usret'den c. ma'sûrât) Zor, güc
mâsûr (f.s.) birbirine katılmış [şey]. (bkz. mümtezic)
ma'sûr (a.s.) sıkılmış, suyu veya yağı alınmış şey
ma'sûrât (a.i. ma'sûr'un c.) zor, güç işler
masvât (a.s.) çok bağıran
maş (f.i.) börülceye benzeyen fasulyenin iki türü
mâ-şâ'Allah (a.n.) 1. Allah'ın istediği gibi. 2. Allah nazardan saklasın, ne güzel. 3. nazar değmemesi için çocuklann üzerlerine iliştirilen ve üstünde bu söz bulunan altın veya başka şeyden yapılmış nazarlık. 4. hayret ve memnunluk anlatır
mâşe (f.i.) maşa
ma'şer (a.i. işret'den c. maâşir) cemaat, topluluk, birlikte yaşayan cemâat
ma'şerî (a.s.) topluluğun olan, ortaklaşa
ma'şeriyyet (a.i.) ortaklaşma, fr. collectivite. (bkz. mecmûiyyet)
ma'şer-şinâs (a.f.b.i.) sosy. toplumbilim bilgini, sosyolog, fr. sociologue
mâşıta (a.i.) kadınlara tuvalet yapan kadın, (bkz: meşşâta)
mâşî, mâşiyye (a.s. meşy'den c. müşşât) yürüyen, yürüyücü
mâşî-alel-esâbi' zool. parmaklarının uçları üzerinde yürüyen ve et yiyen sınıfına dâhil olan hayvanlar [köpek, sırtlan... gibi]
mâşî-ale'l-keff zool. ayaklarının tabanına basan ve et yiyen sınıfına dâhil olan hayvanlar [ayı., gibi]
mâşiye (a.i.c. mevâşî) deve, koyun, keçi gibi hayvan
mâşiyen (a.zf.) yürüyerek, yaya olarak, (bkz: meşyen)
maşkûk (a.s. şakk'dan) şakkedilmiş, yarılmış; yarık
maşkûkü'r-ricl zool. yarıkayaklılar
maşrık (a.i. şark'dan. c. meşânk) Güneş'in doğduğu taraf, doğu. (bkz. hâver)
maşrıkî (a.s.) 1. şark'a, doğu'ya mensup, şark ile, doğu ile ilgili. 2. şark tarafı
ma'şûk (a.s. ışk'dan) 1. sevilen, sevilmiş [erkek]. 2. i. erkek adı. 3. muz. adı Şerh-i Mevlâna Mübarek Şah'da geçen makam
ma'şûka (a.s. ışk'dan) sevilen, sevilmiş [kadın, kız]
ma'şûkıyyet (a.i.) ma'şukluk, sevilme hâli, sevilmiş kimsenin hâli
mâşûre (f.i.) 1. masura. 2. lüle, emzik; oluk
ma'şûş (a.s.) zayıf, arık [adam]. (bkz: lagar)
mat (f.i.) satranç oyununda yenilme
matâbi' (a.i. matbaa'nın c.) basımev-leri
matâbîh (a.i.) tabh'dan. matbûh'un c.) tabholunmuş, pişirilmiş şeyler
matâbih (a.i. matbah'ın c.), (bkz. metâbih)
matâf (a.i. tavaf dan c. matâif) tavaf edilecek, etrafı dolaşıp ziyaret edilecek yer
matâhir (a.i. mathare'nin c.) 1. içinde yıkanıp taharet olunacak yerler, gusülhâneler. 2. mataralar, su kaplan
mâ-taht (a.s.) alt, altta, altta bulunan nesne
matâif (a.i. tavaftan, matâfın c.) tavaf edilecek, etrafı dolaşıp ziyaret edilecek yerler
matâim (a.i. mat'am'ın c.) taam edilecek, yemek yenilecek yerler, yemek odaları
matâîm (a.s. mıt'âm'ın c.) 1. başkalarını beslemeler. 2. doymakbilmezler, oburlar
matâin (a.i. matîn'in c.) balçıkla sıvanmış [yerler]
matâin (a.i. mat'an'ın c.) ta'n edilecek, sövülecek yerler
matâîn (a.i. mıt'ân'ın c.) mızrakla yaralamakta mahir olan
matâli' (a.i. matla'ın c.), (bkz. metali')
matâlib (a.i. matlab'ın c.), (bkz. metâlib
matâlîl (a.s. matlûl'ün c.) yaş, ıslak [nesneler]
mat'am (a.i. taam'dan. c. matâim) l. taam edilecek, yemek yenilecek yer, yemek odası. 2. yenilecek yemek
matâmih (a.i. matmah'ın c.) göz dikilen, göz konulan şeyler
matâmîr (a.i. matmûre'nin c.) 1. toprakaltı yerler. 2. mezarlar
mat'an (a.i.c. matâin) ta'n edilecek, sövülecek yer
matar (a.i.c. emtâr) yağmur, (bkz: baran, gays)
matara (a.i.) yolculukta boyuna veya bele asılı olarak taşınan, ekseriya üzeri aba kaplı su kabı
matâre (a.i.) kışı çok olan yer
matârık (a.i. mıtrak ve mıtraka'nın c.) demirci çekiçleri
matârid (a.i. mıtred'in c.) mızraklar, zıpkınlar
matârih (a.i. matrah'in c.) 1. tarhedilecek yerler. 2. bir şey atılan yerler
matariyyet (a.i.) yağmurluluk, fr. pluviosite
matâvî (a.i. matvâ, matvî'nin c.) durulmuş, bükülmüş şeyler; kıvrımlar
matâyâ' (a.i. matiyye'nin c.) binek hayvanları, (bkz: devâbb)
matbaa (a.i. tab'dan. c. matâbi') matbaalar, "basımevleri
matbaa-i âmire devlet matbaası
matbah (a.i. tabh'dan. c. matâbih) mutfak, (bkz. tâb-hâne)
matbah-ı âmire saray mutfağı
matbah-ı hass tar. sarayda, pâdişâh yemeklerinin pişirildiği bölüm
matbah-ı şerif 1. Mevlevi tekkelerinde yemek pişirilen yer; 2) Mevlevî tekkelerinde dervişin ilk terbiye yeri
matbu' (a.s.) 1. tab'olunmuş, basılmış [kitap, gazete]. 2. hoş, lâtif, makbul, güzel
Suhen-i matbu' hoş, güzel söz
matbua (a.i. tab'dan) 1. gazete, kitap, dergi gibi basımevinde basılarak hazırlanmış şeyler, basma
matbuat (a.i. matbû'un c.) basılmış şeyler; kitaplar; [en çok] gazeteler
Matbûât-ı Osmâniyye Cem'iyyeti Türk Basın Birliği
matbuat müdîriyyet-i umûmiyyesi basın yayın umum müdürlüğü
Matbuat Umûm Müdürlüğü Basın, Yayın (ve Turizm) Genel Müdürlüğü
matbûh (a.s. tabh'dan c. matâbîh) 1. tabholunmuş, pişirilmiş. 2. kaynatılmış, haşlanmış [ilaç]
Taâm-ı matbûh pişmiş yemek
matbûhât (a.i. matbûh'un c.) 1. pişirilmiş yemekler. 2. kaynatılmış ilâçlar
mâ-teahhar (a.b.zf.) sonradan meydana gelen
mâ-tekaddem (a.i.) 1. geçmiş zaman, (bkz: mâzî). 2. geçen şey. (bkz: sabık). 3. önceleri
mâtem (a.i.) 1. hüzün, keder ve musibet zamanındaki ağlayış, yas; yaslı, kederli bulunma, (bkz: şîven). 2. Muharrem ayının ilk on gününde Hz. İmâm-ı Hüseyin için yas tutarak mersiyeler okuma âdeti
mâtem-dâr (a.f.b.s.) matemli, yaslı, acılı
mâtem-efzâ (f.b.s.). (bkz. mâtem--fezâ)
mâtem-engîz (a.f.b.s.) matem koparan, matemi, yası gerektiren
mâtem-fezâ (a.f.b.s.) matemi, yası artıran
mâtem-gâh (f.b.i.) matem tutulan yer, yas evi. (bkz: mâtem-zâr)
mâtem-gîr (f.b.s.) matem, yas tutan
mâtem-gîr-âne (f.b.zf.) yaslı olarak, yaslı bir halde
mâtem-hâne (a.f.b.i.) yas evi, meç. [bu] dünya
mâtemî (a.s.) matemli, yaslı
mâtem-kede (a.f.b.s.) matem, yas evi. (bkz: beytü'l-hazen, mâtem-serâ)
mâtem-künân (a.f.zf.) matem ederek, yas tutarak
mâtem-serâ (a.f.b.s.) matem, yas evi, yeri. (bkz: beytü'l-hazen, mâtem-kede)
mâtem-zâr (f.b.i.) matem yeri, matem tutulan yer. (bkz. mâtem-gâh)
mâtem-zede (a.f.b.s.) mâtem'e, yasa tutulmuş, matemli, yaslı
mâtır (a.s matar'dan) yağan, yağıcı
matfâ (a.s. ıtfâ'dan) itfa edilmiş, söndürülmüş
matfû (a.s.c. mafûât) 1. itfa edilmiş, söndürülmüş. 2. sandıktan ödenen para hesabı
matfûât (a.i. matfû'nun c.) sandıktan ödenen paralar hesabı
mathare (a.i.c. matâhir) 1. içinde yıkanıp taharet olacak yer, gusülhâne. 2. matara, su kabı
mathûm (a.i.) dolu, dolmuş
mathûn (a.s. tahn'dan) tahnolunmuş, öğütülmüş
mâtır (a.s. matar'dan) yağan, yağıcı
matiyye (a.i.c. matâyâ) binek hayvanı, (bkz: dâbbe)
matiyye-i nefs binek atını andıran nefs. [nefsüke matiyyetüke ferfik biha= nefsin binek atındır, onu hoş tut! - Hadîs-i Şerif]
matiyye-rân (a.b.s.) bindiği hayvanı yola süren
matkab (a.i.) delgi, (bkz: mıskab)
matl (a.i.) l. geçirme, atlatma, defetme. 2. çekme
matla' (a.i. tulû'dan c. matâli') 1. tulü' edecek, doğacak yer. 2. Güneş ve şâir yıldızların doğması. 3. ed. kasîde veya gazelin kafiyeli olan ilk beyti. 4. tas. Kur'an'ı ezbere okuyan bir ermiş kimseye Allah'ın tecelli etmesi
Hüsn-i matla' ed. gazelde matla'dan sonra gelen güzel, renkli beyit
matla'-ı garrâ ed. her iki mısraında kafiye bulunan beyit
matla-ı istivâî astr. bir gökcisminin düz açılımı
matla-i i'tidâl Güneşin ılım çizgisinden doğduğu nokta
matlab, matlabe (a.s. taleb'-den. c. matâlib) 1. talebolunan, meram, maksat, istenilen şey, istek. 2. bahis, mesele. 3. huk. kanunda, maddenin kenar başlıklarına verilen bir ad
matlab-ı dil-hâh gönlün istediği arzu, maksat
matlub (a.i. taleb'den c. matlûbât) 1. talebedilen, istenilen, aranılan şey. 2. alacak, fr. credit. 3. muz. Türk müziğinin en az beş asırlık bir mürekkep makamı olup, zamanımıza bir numunesi kalmamıştır
matlûbât (a.i. matlûb'un c.) l. talebedilen, istenilen, aranılan şeyler. 2. alacaklar, fr. credits
matlûbek (a.f.b.i.) muz. Türk müziğinin en eski bir mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır
matlûl (a.s.c. matâlil) yaş, ıslak [nesne]
matma', matmaa (a.i.) tamah edilecek, istenilecek şey
matmah (a.i.c. matâmih) göz dikilen şey, göz konulan yer, gözü kaldırıp bakacak yer
matmah-ı nazar göz dikeği
matmû' (a.s. tama'dan) tama' olunmuş; hırsla istenen [şey]
matmûr (a.s.) toprak altına konulmuş, gömülmüş, (bkz: medfûn)
matmûre (a.i.c. matâmîr) 1. mahzen gibi toprak altında öteberi saklanan yer. 2. mezar, kabir
matmûre-i fena -mezar, kabir
matmûs (a.s.) gözü sonradan kör olmuş [adam]
matmûsü'l-ayn 1) gözleri tamamen kör olan kimse; 2) tek gözlü deccâl
matrah (a.i. tarh'dan c. matârih) l. tarh edilecek; tarh olunacak nesne, miktar. 2. yer. (bkz. mahal). 3. bir şey atılan yer. 4. vergiye esas tutulan kazanç
matrak (a.i.). (bkz: mıtrak)
matrân (a.i.) taç giymiş piskopos. [mıtrân şekli de vardır]
matrûd (a.s. tard'dan c. matrûdîn) tardolunmuş, kovulmuş, vazifesinden çıkarılmış, kovuntu
matrûdîn (a.s. matrûd'un c.) tard olunmuşlar, kovulmuşlar
matrûdiyyet (a.i.) matrutluk, kovuntuluk
matrûh (a.s. tarh'dan) 1. tarh edilmiş, çıkarılmış. 2. belitilmiş, konulmuş [vergi]. 3. temeli atılmış [bina]
matrûhun anh mat. eksilen
matrûhü'n-minh (a.b.s.) mat. eksilen, kendisinden başka bir sayı çıkarılan
matrûk (a.s.) 1. gevşek, sölpük [adam], 2. kuruduktan sonra yağmurun tarâvetlendirdiği yer
matruş (a.s.) sakalsız, sakalı tıraş edilmiş, (bkz. mahlûk)
mattâl, mattâle (a.s.) dâima va'dini veya borcunu uzatıp geciktiren
ma'tûf (a.s. atfdan) 1. eğilmiş, bir tarafa doğru çevrilmiş. 2. birine isnâdolunmuş, yöneltilmiş
ma'tûfün aleyh bir rabıt edatı ile (bağlaç) kendisine bağlı olan kelime
ma'tûh, ma'tûhe (a.s. ateh'den) ateh getirmiş, bunamış, bunak. (bkz: fertût)
ma'tûhâne (a.f.zf.) bunamışçasına, bunakçasına
ma'tûk, ma'tûka (a.s. atâk'dan. c. maâtîk) azatlı, azat olunmuş, (bkz: atik2)
ma'tûka (a.s.c. maâtîk) azatlı, azat olunmuş [kadın, kız]
mat'ûm (A.s.c. mat'ûmât) yenecek yemek
mat'ûmât (a.i.c.) yenecek şeyler
mat'ûn (a.s. ta'n'dan) 1. ta'n olunmuş, ayıplanmış. 2. (tâûn'dan) taûn'a, vebaya tutulmuş
mat'ûnen (a.zf.) taûn'a, vebaya tutularak
matvâ (a.i.c. matâvî). (bkz: matvî)
matvî (a.i. tayy'dan c. matâvî) durulmuş, bükülmüş şey; tavrım, (bkz: matvâ)
matviyyen (a.zf.) bir şeyin içine sararak, dürerek; sanlı, dürülü olduğu halde
maûl (a.s.) üstün gelinmiş, (bkz: mağlûb)
maûlü'n-aleyh kendisi için ağlanılan kimse
mâûn (a.i.) l. malın zekâtı. 2. kendisinden faydalanılacak şey. 3. eve lâzım olan şeyler
maûn (a.i.) yardım, imdat
mâûne (a.i.) mavna, [yük taşıyan büyük kayık (kürekli ve motorludur)]
maûne (a.i.) mavna
maûnet (a.i. avn'den. c. maâvin) l. yardım, (bkz: imdâd). 2. azık, yol yiyeceği. 3. huk. masarif
mâ-vaka' (a.s.) vuku' bulmuş, olup geçmiş [şey], (bkz: ser-güzeşt)
mavera (a.i.) ard, geri, bir şeyin ötesinde, arkasında bulunan
mâverâ-i benefşevî fiz. dalga boyu mor renkli ışığınkinden daha kısa olan ışık (yaklaşık olarak 4000 A° dan küçük), fr. ultraviolet
mâvera-i Kafkas Kafkas sıradağlarının ötesindeki şehirler
mâverâ-üt-tabîa fizikötesi, metafizik
mâverâî (a.s.) öteye mensup, öteki âlemle ilgili
mavtın (a.i. vatan'dan c. mevâtın) vatan, yurt edilen yer
mâye (f.i.) 1. maya, asıl ve lüzumlu madde; asıl, esas. 2. para, mal. 3. iktidar, güç. 4. bilgi. S. dişi deve. 6. muz. Türk müziğinde bir makam adı
mâye-i sıdk meç. Hz. Ebubekir
mâye-i şeb gece karanlığı
mâye-i zevk ü sürür eğlence ve sevinç mayası, mevzuu
mâye-i zindegânî yaşama gücü
mâye-büzürg (f.b.i.) Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı. Numunesi kalmamıştır
mâye-dâr (f.s.) mayalı, kudretli; paralı
mâye-hicâz (f.a.b.i.) muz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı. Numunesi kalmamıştır
mâye-hüseynî (f.a.b.i.) muz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı. Numunesi kalmamıştır
mâye-ırâk (f.a.b.i.) muz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı. Numunesi kalmamıştır
mâye-ısfahân (f.b.i.) muz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı. Numunesi kalmamıştır
maye-i atîk muz. Türk müziğinin en az üç asırlık bir mürekkep makamı. Numunesi kalmamıştır
mâye-i kebîr muz. Türk müziğinin en az beş asırlık bir mürekkep makamı. Numunesi kalmamıştır
mâye-kevser (f.a.b.i.) muz. Türk müziğinin eski bir mürekkep makamı. Numunesi kalmamıştır
mâye-kûçek (f.b.i.) muz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı. Numunesi kalmamıştır
mâye-nevâ (f.b.i.) muz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı. Numunesi almamıştır
mâ-yen-kasem (a.b.s.) kısımlara ayrılabilen, bölünebilen
mâ-yen-kasemiyyet (a.b.i.) bölünebilirle, fr. divisibilite. (bkz. kabil-i taksîm)
mâye-pûselik (f.b.i.) muz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı. Numunesi kalmamıştır
mâye-râst (f.b.i.) muz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı. Numunesi kalmamıştır
mâye-rehâvî (f.b.i.) muz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı. Numunesi kalmamıştır, [aslı "mâye-ruhâvî" dir]
mâ-yetehallel (a.b.s.) hallolunabilir
mâye-uşşâk (f.a.b.i.) muz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı. Numunesi kalmamıştır
mâye-zengûle (f.b.i.) muz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı. Numunesi kalmamıştır
mayi' (a.i.c. mâyiât) su gibi akan, su hâlinde bulunan şey, sıvı
mâyi'-i beden biy. vücut sıvısı
mâyi'-i beyn-el-hücre biy. göze arası sıvı, fr. liquide intercellulaire
mâyi'-i mahrûk akaryakıt
mâyiât (a.i. mâyi'in c.) su gibi akan, su hâlinde bulunan şeyler, sıvılar
mâyiiyyet (a.i.) mâyi'lik, mayi' hâlinde olma vasfı, niteliği
ma'yûb (a.s. ayb'dan c. maâyîb) 1. ayıplanmış; ayıplanan. 2. bir eksiği, kusuru olan
ma'yûbât (a.i. ma'yûbe'nin c.) 1. ayıp sayılan, ayıplanan şeyler. 2. kusurlar, noksanlar. ma'yûbe uu. (a.s.) ["ma'yûb" ün müen.]. (bkz: ma'yûb)
ma'yûben (a.zf.) ayıplanarak, ayıp, kusur sayılarak
mâ-yuhdes (a.b.s.) sonradan olan
ma-yu'kal (a.b.s.) anlaşılır
mâ-yu'kes (a.b.s.) 1. aksedebilir; mant. evrilir. 2. değiştirilebilir
mâ-yu'ref (a.b.s.) 1. bilinmez. 2. i. minder altında saklanan mal
mâ-yu'refiyyet (a.b.i.) bilinirlik, fr. cognoscibilite
mâ-yüfhemiyyet (a.b.i.) kavra-nabilirlik, fr. concevabilite
ma'z (a.i.) keçi; karaca, (bkz: üm'ûz)
mazâ' (a.fı.) geçti
mazâ mâ mazâ geçen geçti, olan oldu
mazâbıt (a.i. mazbata'nın c.) kararnameler, tutanaklar
mazâcı' (a.i. mazca'ın c.) mezarlar, kabirler, sinler, (bkz: medâfın, makabir)
mazâcir (a.i. mazcer'in c.) gönül daralacak, sıkılacak yerler
mazâhir (a.i. mazhar'ın c.) 1. bir şeyin göründüğü, çıktığı yerler. 2. nail olmalar, şereflenmeler
mazâik (a.i. mazîk'in c.) dar olan yerler
mazâin (a.i. mazanne, mazınne'nin c.). (bkz. mazanne, mazınne)
mazak (a.i.) darlık, (bkz: madâk)
mazâll (a.i. mazalle'nin c.), (bkz. mazalle)
mazâlim (a.i. mazleme, mazlime'nin c.) 1. zulümler, can yakmalar, haksızlıklar. 2. adalet dâiresi
mazalle (a.i. zıll'dan. c. mazâll) gölgelik, (bkz: sâyegâh, sâye-zâr, zılâle)
mazalle-nişîn (a.f.b.s.) gölgelikte oturan
mazâmîn (a.i. mazmûn'un c.) 1. ödenmesi lâzımgelen şeyler. 2. mânâlar, mefhumlar, kavramlar. 3. nükteli, cinaslı, san'atlı sözler
Dostları ilə paylaş: |