Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə108/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   104   105   106   107   108   109   110   111   ...   189

murâd-bahş (a.f.b.s.) 1. murâd veren. 2. Tanrı sıfatlarından

murafaa (a.i. refden) 1. mahkemeye verme; mahkemeye getirtme; duruşma, yüzleşerek mahkeme olunma

murâfakat (a.i. rıfk'dan) 1. refakat etme, yol arkadaşlığı, yoldaşlık. 2. beraber bulunma, fr, accompagnement. 3. fels. birkaç olayın aynı zamanda olması, düşüm-deşlik

murâfık (a.i. refâkat'den) 1. refakat eden, yol arkadaşı olan, yoldaş, (bkz: hem-râh). 2. bir şeyle beraber bulunan

murâfi' (a.s. ve i. refden) murafaa eden

murâgabet (a.i.) dileme, arzu etme

murâgame (a.i. rağm'dan) birini darıltacak, gücendirecek bir davranışta bulunma

murâgıb (a.s.) rağbet eden

murahham (a.s.) 1. terhîn olunmuş, son harfleri veya heceleri düşürülmüş Zeyn'el-âbidîn yerine "zeynel" demek gibi. 2. i. kısaltma, fr. abreviation

murahhas (a.s. ve i. ruhsat'dan) 1. ruhsatlı, izinli. 2. delege, devlet veya bir teşekkül, bir kurum adına salahiyetli olarak bir yere, birinin makamına gönderilen kimse fr. delegue

murahhasa (a.i.) Ermeni piskoposu

murahhasîn (a.i. ruhsat'dan). (bkz. murahhas)

murahhasiyyet (a.i.) murahhaslık, delegelik

murahhil (a.s. nhlet'den) terhîl eden, bir yerden bir yere göçüren

murâî (a.s. riâyet'den) riâyet eden, saygı gösteren

murakabe (a.i. rakb'dan) 1. bakma, gözetme, göz altında bulundurma. 2. tas. kendi iç âlemine bakma, dalıp kendinden geçme. 3. denetleme, kontrol

murâkasa (a.i. raks'dan) dans

murâkıb (a.s. rakb'dan) 1. murakabe eden, koruyan. 2. Allah'a bağlanmış. 3. denetçi, kontrolör, fr. contröleur

murakka' (a.s. ruk'a'dan) terkî' edilmiş, yamanmış, yama vurulmuş, yamalı

Câme-i murakka' yamalı elbise

Delk-i murakka' ikiyüzlülerin -kendilerini derviş gibi göstermek üzere- giydikleri yamalı hırka

murakka' germek pabuç ve şâire üzerine deriye işlenecek motifler için patron kesmeye hazırlanmak

murakkaa (a.i.c. murakkaât) hattat meşknâmesi, birbiri üstüne yapıştırılarak mukavva gibi olmuş bir kâğıt üzerine yazılan meşk, güzel yazı örneği

murakkaât (a.i. murakka'ın c.) meşk, güzel yazı örnekleri

murakkak- (a.s. rikkat'den) incelmiş, ince

murakkam (a.s. rakam'dan) 1. yazılmış, yazılı. 2. terkîn edilmiş, rakkam, sayı konulmuş; numaralanmış, numaralı

murakkan (a.s.) terkîn edilmiş, bozulmuş, aradan çıkarılmış

murakka'-pûş (a.f.b.s.) yamalı hırka giymiş olan [derviş]

murakkım (a.i. rakam'dan) pusulanın iğnesi

mûrân (f.i.mûr'un c.) karıncalar

mûr-âne (f.zf.) 1. karıncavâri, karıncaya yakışacak surette. 2. (bkz: âciz-âne, fakîr-âne, nâçiz-âne)

murâsade (A.i. rasad'dan) gözetleme, dikkatle bakma

murassa' (a.s.) 1. kıymetli taşlarla bezenmiş. 2. e d. iki mısraı veya iki fıkrası kelime kelime birbiriyle aynı vezin ve kafiyede olan [söz, beyit]. 3. g. s. bir yazı sitili. 4. muz. Irak perdesiyle geveşt perdesi arasında bulunan bir perde ismi

murassas (a.s.) 1. kalay veya kurşunla kaplanmış. 2. lehimlenmiş, (bkz: mer-sûs)

murâvaga (a.i.) güreşme, (bkz: musâraa)

murâvaza (a.i. râz'dan) 1. bir kimseyi hile veya kahır suretiyle ikna etme, kandırma. 2. huk. [eskiden] sulh mükâlemesi

murâzaa (a.i. rızâ'dan) emzirme

mûrçe (f.i.) 1. küçük karınca. 2. metal, maden pası. 3. meç. alçak, rezîl, değersiz kimse

mûrd (f.i.) mersin ağacı

murdâd (f.i.) 1. takvim. 2. her ayın yedinci veya sekizinci günü. 3. bu ayı ve günü yönetmekle görevli bir melek

murdar (f.s.) 1. mundar, kirli, pis. (bkz: mülevves, münecces, nâ-pâk). 2. İslâmî şeriat hükümlerine göre kesilmemiş [hayvan]

murdâr-hâr (f.b.s. ve i.) "murdar yiyen" karga; çaylak

murdia (a.i. ndâ'dan). (bkz. murzia)

mu'reb (a.s. Arab'dan) i'rablı, i'rablanmış; sonu her türlü harekeyi almaya müsait kelime, (bkz: i'râb)

murg (a.i.). (bkz. mürg)

murg-âne (f.zf.) kuşlar gibi, kuşlara yakışacak şekilde

mu'rib (a.s. Arab'dan) meşhur bir kitabın irabını (bkz. i'rab) bildiren kitap

mu'ribü'l-avâmil avâmil adlı eserin şerhi

muris (a.s. verâset'den) 1. îrâseden, getiren, veren, kazandıran. 2. miras bırakan

murise (a.s. verâset'den) ["muris"in müen.]. (bkz: muris)

mu'riz (a.s. arz'dan) i'râz' eden, yüz çeviren, başka tarafa dönen; ta'rîz eden, dokunaklı söz söyleyen, taş atan

murtabıt (a.s. rabt'dan) 1. bağlı, bağlanmış. 2. meç. bir şeyle ilgili; ilgisi olan. [müen. murtabıta]. 3. i. zool. kannlannın bir kısmı gövdesine bitişik olan böcekler

murtâdd (a.s. redd'den) islâm dînini bırakıp başka bir dine giren

murtâz (a.s.) alışnnlmış, talimli [hayvan]

murtazâ (a.s. nzâ'dan) 1. irtizâ edilmiş, beğenilmiş, seçilmiş, (bkz: güzide, müntehab, nuhbe, pesendîde). 2. (h.i.) Hz. Alî'nin lâkabı. 3. erkek adı

murtazavî (a.s.) Hz. Ali'ye mensup, Hz. Ali ile ilgili

murtazı' (a.s. nzâ'dan) irtizâ' eden, süt emen

murzı' (a.s. nzâ'dan), ırza' eden, çocuk emziren

murzia (a.i. rızâ'dan) ; çocuğa süt veren, süt emziren, sütnine, bebeğe süt vermek üzere para ile tutulmuş kadın

mûs (a.i.) bıçak, (bkz: kârd, sikkîn)

Musa, Mûsî (a.h.i.) 1. Sînâ yarımadasında Eymen vadisinde Tür dağında Allah'ın lûtfuna mazhar olarak kavmine "Evâmir-i aşere" (on emir) adı altında ahlâk ve prensip kaidelerini bildiren peygamber. [Mısır'da Firaunlann israil oğullanna zulmettikleri sırada dünyâya gelmiş ve ölümden kurtulması için bir sepet içinde Nil Nehri'ne atılmış, kurtanlıp büyüdükten sonra Firaune, asasını (asâ-yi Musa'yı) yılan şekline sokmak mucizesini göstermiş ve bu suretle kavmini Mısır'dan dışan çıkarmak müsaadesini almıştır. Kızıldeniz kıyısına gelince asâsiyle denizi yararak kavmini geçirmiş ve arkadan gelen Firaun ve adamlan tekrar birleşen su içinde kalmıştır]. 2. erkek adı

mûsâ (a.s. vesâyet'den) 1. vasiyet olunan mal ve menfaat. 2. tavsiye olunmuş, tavsiye edilmiş

mûsâ-bih vasiyet olunan şey

mûsâ-leh kendisine bir şey vasiyet olunan [adam]

mû-sâ[y] (f.b.i.) ustura

musa'ad (a.s. suûd'dan) 1. yüce, yücelmiş, çok yüksek. 2. i. kaynatılarak an-ülmış şarap

musâare (a.i.) büyüklük taslayarak birinin yüzüne bakmayıp başını çevirme

musâb (a.s. savb'dan. c. musâbîn) 1. isabet etmiş, rastlamış, üzerine düşmüş. 2. musibete uğramış, (bkz: duçar, giriftar)

musabbag (a.s.) boyanmış, boyalı

musâbere, musâberet (a.i. sabr'dan) sabretme, katlanma

musâbîn (a.s. musâb'ın c.). 1. (bkz. musâb). 2. hastalığa yakalanmış olanlar

musâbiyyet (a.i.) bir kötülüğe yakalanma, bir hastalığa tutulma

musâdaka ale'l-istihkak (a.b.i.) huk. [eskiden] muayyen bir hakka hangisinin mâlikiyeti hususunda iki kimsenin ittifak etmesi, [bir vakfiye mucibince kendisine galle-i vakıftan şu kadar sehim verilmesi îcâbeden (A), bu senmin hiçbir kimseye ait olmayıp yalnız (B) ye ait bir hak olduğunu onun tasdikine mukarin olarak ve karşılığında bir ivaz almayarak ikrar etse aralarında musâdaka bulunmuş olur]

musâdakat (a.i. sıdk'dan) karşılıklı dostluk

musâdat (a.i.). (bkz. mudârâ)

musadda (a. s. sad'dan) tasdî' edilmiş, başı ağrıtılmış

musaddak (a. s. sıdk'dan) tasdîk olmuş, gerçekliği, geçirliği resmî olarak yazı ile bildirilmiş

musaddar (a. s. sudur'dan) sudur etmiş, çıkmış

musaddık (a.s. sıdk'dan) tasdîk eden, gerçekliğini, geçerliğini resmî olarak yazı ile bildiren

musaddık-âne (a.f.zf.) tasdik ederek, gerçekliğini, geçerliğini resmî olarak yazı ile bildirerek

musaddi' (a.s. sad'dan) tasdî' eden, baş ağrıtan

musâdefe, musâdefet (a.i.) sudûfdân. bkz. musâdefe)

müsadif (a.s. suhûfdan). (bkz: müsadif)

musâfaa (a.i.) 1. birbirinin boynuna sarılma. 2. fizy. gözün, her uzaklıkta bulunan eşyayı görebilme hassası

musâfaha (a.i. safh'dan) el sıkışma, tokalaşma

musâfât (a.i. safvet'den) samimî ve hâlis dostluk

musaffa (a.s. safvet'den) tasfiye edilmiş, süzülmüş, yabancı maddelerden ayrılmış

musaffaf (a.s. saffdan) tasfif edilmiş, saf saf, sıra sıra dizilmiş

musaffî (a.s. safvet'den) tasfiye eden, süzen, sızıran

musaffir (a.s. sufret'den) 1. tasfîr eden, ıslık çalan, seslenen. 2. sarıya boyayan, sarartan, sarılaştıran

musâfih (a.s.) musâfaha eden, el sıkışanlardan herbiri

musaggar (a.s. sagir'den) küçültülmüş, "-çık, -çak" lı mânâsı verilmiş

musâhabât (a.i. sohbet'den. musâhabe'nin c.) sohbetler, konuşup görüşmeler

musâhabât-ı ahlâkıyye 1) ahlâkî konuşup görüşmeler; 2) [eskiden] ilkokullarda okutulan bir kitap

musahabe, musâhabet (a.i. sohbet'den. c. musâhhâbât) sohbet, etme, konuşma, görüşme. musâhere,

musâheret (a.i. sıhr'dan) evlenme ile meydana gelen akrabalık

musahhaf (a.s. sahfdan) yanlışlıkla değiştirilmiş

musahhah (a.s. sıhhat'den) tashih olunmuş, yanlışı düzeltilmiş, yanlışsız

musahhaha (a.s. sıhhat'den) ["musahhah"in müen.]. (bkz: musahhah)

musahhar (a.s.) ele geçirilmiş

musahhih (a.s. ve i. sıhhat'den. c. musahhihin) tashih eden, yanlış düzelten, düzeltici

musahhihin (a.s. ve i. musahhih'in c.) tashih edenler, yanlış düzeltenler, düzelticiler

musahhin (a.s. sahn'den) teshin eden, ısıtan, ısıtıcı, kızdıran

musahhir (a.s. sahr'dan) teshir eden, zapteden, boyun eğdiren; elde eden

musâhî (a.s.) bir şeyin hâlisi, seçilmişi

musâhib (a.s. sohbet'den. c. musâ-hibân) 1. biriyle musahabe eden, sohbette bulunan, konuşan, arkadaş. 2. büyük bir zâtın yanında bulunarak onu sözüyle sohbetiyle eğlendiren. 3. pâdişâhların husûsî işlerinde bulunanlardan herbiri

musâhibân (a.f.s. musâhib'in c.). (bkz. musâhib)

musahibe (a.i.) kadın musahip. (bkz. nedime)

musahrac (a.s.) horasan ve kireç ile sıvanmış sahrınç (sarnıç)

musakka ("ka" uzun okunur, a.s. saky'den) 1. sakyedilmiş, sulanmış. 2. musakka [yemek]

musakkab (a.s. sakb'dan) teskîbolunmuş, delinmiş

Lü'lü-i musakkab delinmiş, delik inci

musâlaha (a.i. sulh'den. c. musâlahât). (bkz: müsâlaha)

musâlahât (a.i. sulh'den. musâleha'nın c.) barışlar

mûsâ-leh (a.b.i.) fık. Lehine vasiyet olunan kimse

musâlehü'n-aleyh (a.b.i.) Sulh bedeli

musâlehün-anh (a.b.s.) huk. iddia edilen ve istenen şey. (bkz. müddeâ-bih)

musâlih (a.s. sulh'den) sulh yapan, barışan

musalla (a.i.) 1. namaz kılmağa mahsus açık yer. (bkz: namâz-gâh). 2. cami civarında cenaze namazı kılınan yer

Seng-i musalla musalla taşı

musallat (a.s. salâtet'den) teslît olunmuş, birinin üzerine düşmüş, sataşmış, ilişmiş; sataşan, rahat bırakmayan

musallat fikr psik. takınak, fr. obsession

musalleb (a.s. sulb'den) taslîbedilmiş, salâbet verilmiş, katilaştınlmış

musallî (a.s. salât'dan) namaz kılan, beş vakit namazına devam eden

musallit (a.s. salâtet'den) taslît eden, birini başkasına sataştıran

musammat (a.i.) 1. ed. beyitleri kafiyeli ve dört kısımdan ibaret manzume. 2. ed. kıt'alardan meydana gelen Divan Edebiyatı nazım şekillerinin genel adı

musanımem (a.s. samm'dan) tesmîm olunmuş, kat'î olarak karar verilmiş, (bkz: mukarrer)

musammet (a.s. ve i. sammet'den) l. içi boş, kof olmayan şey. 2.gr. Arap alfabesinde (m, r, b, n, f, 1) den başka bütün harfler

musanna' (a.s. sun'dan) 1. tasnî edilmiş, sanat eseri olarak meydana getirilmiş, usta elinden çıkmış, fr. objet d'art. 2. çok süslü. 3. uydurulmuş

musannaa (a.s. sun'dan) ["musanna" in müen.]. (bkz: musanna')

musannef (a.s. sınfdan) 1. tasnîf edilmiş, sıraya konmuş. 2. te'lif edilmiş, yazılmış; kitap

musannefât (a.s.c. sınfdan) tasnîf edilmiş kitaplar

musannif (a.s. sınfdan. c. musannifin) 1. kitap yazan, müellif. 2. düzenleyici, donatıcı

musannifân (a.i. musannifin c.) kitap yazan kadınlar, (bkz: musannifin)

musannife (a.i. sınfdan) kadın yazar

musannifek (a.i.) 1. küçük musannif, küçük müellifler. 2. XVIII. yüzyıl müelliflerinden Bekir Ahmet Efendi'nin lâkabı

musannifin (A.i. musannifin c.) ; kitap yazanlar, (bkz. müellifin)

musâraa (a.i. sar'dan) güreşme, pehlivanlık

(a.i. sarâhat'den)

musârahaten (a.zf.) aşikâr olarak,

musari' (a.s. ve i. sar'dan) güreşçi, pehlivan

musâraha işi meydanda görme

musarra' (a.s. sar'dan) ed. iki mısraı kafiyeli olan beyit

musarrah (A.s. sarâhat'den) tasrîh olunmuş, açık söylenmiş, belirtilmiş, apaçık

musarraha (a.s. sarâhat'den) ["musarrah"ın müen.]. (bkz: musarrah)

musarrahan (a.zf. sarâhat'den) sarih, açık olarak, açıkça, (bkz: mufassalan, muvazzaf an)

musattah, musattaha (a.s. sath'dan) satıhlandınlmış, düz, yassı hâle sokulmuş

Hendese-i musattaha geo. düzlem geometri, fr. geometrie plane

Küre-i musattaha coğr. *düzlemküre, fr. planosphere

musattah ölçü coğr. plânimetri

musattar (a.s. satr'dan) tastîr edilmiş, yazılmış

musâvele (a.i. savlet'den) savlet etme, döğüşmek için birinin üzerine atlama

musavver (a.s. sûret'den) 1. tasvirli, resimli. 2. tasarlanmış, düşünülmüş

Rûh-i musavver cisimlenmiş ruh

musavvere (a.s. sûret'den) ["musavver"in müen.]. (bkz: musavver)

musavveretü'l-adale anat. sarkoplazma

musavvir, musavvire (a.s. ve i. sûret'den. c. musavvirân, musavvirîn) 1. tasvîr, resim yapan, ressam, figürist. 2. hayal, fr. image. 3. hayalgücü. 4. varlıklara biçim veren manâsına gelen Allah'ın sıfatlarından biri

Madde-i musavvire anat. protoplazma

musavvirân (a.f.s. musavvir'in c.), (bkz: musavvirîn)

musavvir-âne (a.f.zf.) tasvîr edene, resim yapana yaraşır yolda

musavvirîn (a.s. musavvir'in c.), (bkz. musavvir)

musavvit (a.s. ve i. savt'dan) 1. tasvît eden, seslenen, ses çıkaran. 2. sesli

musâyaha (a.i. sayha'dan) haykırışma, karşılıklı boğuşma

musâyefe (a.i. sayfden) yazlığına, bir yaz tutulmak üzere pazarlık etme

musaykal (a.s. saykal'dan) cilâlı, parlak, yaldızlı, perdahlı

musaykala (a.s.) ["musaykal"ın müen.]. (bkz: musaykal)

nıûse uıj (f.i.) an. (bkz: nahl)

mûsel (a.s. vusûl'den) îsâledilmiş, vardırılmış, yetiştirilmiş, ulaştırılmış

mûsevî (a.s. ve i.) Yahudi, Hz. Musa'nın din ve şerîatinden olan kimse

mûseviyye (a.s.) ["mûsevî"nin müen.]. (bkz. mûsevî)

mushaf (a.s. sül. sahafe. c. mesâhif) 1. sahife hâline getirilmiş şey, kitap. 2.i. Kur'an. (bkz. Fürkan, Hûda, Hitâb, Kitâb, Necm, Nur, Zikr)

mûsî (a.s. vesâyet'den) 1. vasiyet eden; birini vasî gösteren. 2. tavsiye eden. [müen. "mûsiye"]

musîb, nıusîbe (a.s. sevab'dan) isabet eden, rastgelen; yanılmayan

Akvâl-ı musîbe isabetli sözler

musibet (a.i.c. mesâib) 1. felâket, ansızın gelen belâ, sıkıntı. 2. meç. uğursuz

Musîbet-nâme (a.f.b.i.) İrân edebiyatının tanınmış mutasavvıf şâirlerinden Ferîdüddîn-i Attâr'ın eseridir

musîbet-zede (a.f.b.s.) musibete, felâkete, belâya, kazaya uğramış

mûsîkal ("ka" uzun okunur, f.i.). (bkz. mûsîkar)

mûsîkar ("ka" uzun okunur, f.i.) 1. mizmar çeşidinden sıra, kalem, düdük; kaval; dervişlere mahsus bir saz. 2. rüzgâr estikçe gagasındaki deliklerden türlü türlü ses çıkardığı için "mûsikî" sözünün de bundan alındığı rivayet olunan mevhum bir kuş. (bkz: diğerân). 3. adı anonim bir Edvâr-ı llm-i Musıkî'de geçen makam

mûsikî, mûsikıyye (a.i.) müzik

Âlât-ı mûsikıyye müzik âletleri

mûsikî-i figan ("ga" uzun okunur) feryadın mûsikisi

mûsikî-i sükût sessizliğin mûsikîsi

mûsikî-şinâs (a.f.b.i.) müzikçi, fr. musicien

mûsil (a.s. vusûl'den) îsâleden, ulaştıran, yetiştiren, vardıran

mûsile (a.i.) müderrislikte ikinci yüksek derece

mûsile-i sahn, -i Süleymâniyye "Fatih ve Süleymaniye müderrislikleri" olan en yüksek derecedeki basamak

musir (a.s.) zengin

musirr (a.s. sarr'dan) ısrar eden, direnen, ayak direyen

musirr-âne (a.f.zf.) ısrar ve inatla, ayak direyerek

musirre (a.s. sarr'dan) ["musirr"in müen.]. (bkz: musirr)

musirren (a.zf.) ısrar ederek, direnerek, ayak direyerek, inatla, (bkz: musirr-âne)

muskıt (a.s. ve i. sukut'dan. c. muskıtât) 1. iskat eden, düşüren. 2. çocuk düşürücü ilâç

muskıtât (a.i. ve s. muskıt'ın c.) iskat edenler, düşürenler, çocuk düşürücü ilâçlar

muskıtât-ı cizye huk. [eskiden] cizyenin edasını ba'delvücup ıskat eden sebepler [mükellefin islâmlığı kabulü, kableledâ vefatı, kableledâ tam bir senenin geçip diğer senenin girmesi gibi]

muskıtât-ı hudûd huk. hududu bâdel-vücup iskat eden sebepler

muskıtât-ı kısas huk. [eskiden] kısası ıskat eden sebepler, [kısas olunacak nefis veya uzvun fevt olması veliyyi cinayetin cânîyi affetmesi gibi]

muslih (a.s. sulh'dan. c. muslihîn, muslihûn) 1. İslah eden, iyileştiren, düzeltici, arabulucu. 2. i. erkek adı

musliha (a.s. sulh'den) ["muslih" in müen.]. (bkz: muslih)

muslih-âne (a.f.zf. sulh'den) arabuluculukla, aracılıkla

muslihîn (a.s. muslîh'in c.) İslah edenler, iyileştirenler, düzelticiler, arabulucular

Muslihiyye-i Halvetiyye (a.b.i.) tas. Halvetiyye tarikatı şubelerinden biri. [kurucusu, Mûslih'in galatı olup, "Mûsilî" lakabıyla tanınan Şeyh Mustafâ Muslihüddin Efendi'ye nispetle bu adı almıştır; Tekirdağ'da doğmuştur. Ölümü 1099 (1697 - 98 ) dir]

muslihûn (a.s. muslih'in c.), (bkz. muslihîn)

musmet (a.s. ve i.), (bkz. musam-met)

musrif (a.i.) hek. kan hücum eden yeri iyi etmek için kullanılan kuru hacamat, hardal yakısı gibi şeyler

mustabır (a.s. sabr'dan) sabreden

mustaf (a.s.) saf ve tabur hâlinde dizilmiş

mustafâ (a.s. safvet'den) 1. istifa edilmiş, seçilmiş, (bkz. güzîde, müntehab). 2. h. i. Hz. Muhammed'in adlarından. 3. i. erkek adı

mustafâvî, mustafâviyye (a.s. safvet'den) Hz. Muhammed Mustafâ'ya mensup, onunla ilgili

Ahlâk-ı mustafâviyye Hz. Muhammed Mustafâ'nın hadîsleri

müstalah (a.s. sulh'den. c. muştalahât) ıstılahlı, içinde çok ıstılah ve terim olan, ağdalı

mustalahat (a.i. mustalah'ın c.) ıstılah hâline getirilmiş kelimeler

mustalahî (a.s.) ıstılahlı, ağdalı konuşan, (bkz. ıstılâh-perdâz, mustalih)

mustalih (a.s. sulh'den). (bkz: mustalahî)

mustani' (a.s.) 1. ziyafet veren, yedirip içiren. 2. birini yetiştirip adam eden

mustâr (a.i.) çok sert ve keskin şarap

mustarıf (a.s.) çıkarı için her yana başvuran

mustashib (a. sahâbet'den) birini yanına alan, beraberinde götüren

mustashiben (a.zf.) yanında olarak, birlikte

mustatâb (a.s. tayyib'den) iyi, âlâ

Kitâb-ı mustatâb güzel kitap

mustatîl (a.s. tûl'den) 1. istitâle eden, uzayan. 2. i. geo. *dik dörtgen, fr. rectangle

mustatîlü'r-re's biy. uzunkafalı, fr. dolicdocepdale

mustatîlî (a.s. tûl'den) mustatil, dikdörtgen biçiminde olan

mustazill (a.s zıll'dan) 1. istizlâl eden, gölgede oturan, gölgelenen. 2. birinin himâyesi, koruması altında [bulunan], korunan, gölgesine sığınmış, (bkz: mahmî)

mustazref (a.s.) 1. zariflik, nükte. 2. hâvî; muhit

muş (f.i.) fâre

mûş-i destî, -i sadra zool. tarla faresi; köstebek

mûş-i dü-pâ zool. Kuzey Afrika'da yaşayan ve uzun iki arka ayağı üstünde sıçrayan bir kır faresi

mûş-i durma zool. hurma sıçanı, [kediden biraz küçüktür]

mûş-i kür zool. körsıçan, köstebek

mûş-i perende zool. 1) yarasa; 2) sincap; 3) Avustralya'da bulunan keseli bir hayvan

mûş-i sultâniyye zool. sincaba benzeyen küçük bir fare

muşamma' (a.i. şem'den) muşamba

muşamma -ı tıbbî dek. yara, çıban ve sâireye yapıştırılan san muşamba, yakı

muşamma-i ticarî tic. balyalara sanlan ziftli kalın bez

muşâta (a.i.) tararken dökülen saç, sakal teli

mûşek (f.i.) fare yavrusu

mûşek-perran (f.b.i.) zool. ön ve arka bacağı arasında bulunan bir zarın yardımıyla uzun sıçrayabilen sincap

mûşer (a.i.) bir çeşit eğri testere

mûş-gîr (f.b.s. ve i.) "sıçan tutan" çaylak [kuş], (bkz: mûş-hâr)

mûş-dâr (f.b.s. ve i.) "sıçan yiyen" çaylak [kuş], (bkz: mûş-gîr)

mû-şikâf (f.b.s.c. mû-şikâfân) kılı kırk yaran, inceden, inceye araştıran

mû-şikâfân (f.b.s. mû-şikâfın c.) kılı kırk yaranlar, inceden inceye araştıranlar

mû-şikâf-âne (f.zf.) kılı kırk yararcasına, inceden inceye

mû-şikâfî (f.b.i.) kılı kırk yarma, inceden inceye araştırma

muşt (a.i. mışât) tarak, (bkz: şâne)

muştü'l-kadem anat. ayak tarağı

muştü'l-yed anat. elin tarağı

muşt (f.i.) 1. yumruk; tokat. 2. meç. avuç. (bkz: muşt, müşte1)

muşta (a.i.) saç tarağı

muşta (A.i.) 1. muşta, parmağın biri bükülüp sivrilterek vurulan yumruk. 2. birine vurmak için ele ve parmaklara geçirilen demir

muştıyye (a.i.) bot. narakotugiller, fr. dipsacees

muştî (a.i.) bir avuç, bir avuçluk, bir avucun alabileceği kadar

muştî (a. s. muşt'dan) tarak biçiminde olan

muşt-zen (f.b.s.) yumruk vuran, yumrukçu; boksör, (bkz: müşt-zen)

muştü'r-râî (a.it.) bot. çoban tarağı, fesçi dikeni

muta', mutâa (a.s. tav'dan) itaat olunan, boyun eğilen, başkalarının kendisine itaat ettikleri

Cidân-mutâ' dünyânın boyun eğdiği, âleme hükmü geçen

Evâmir-i mutâa itaat edilen, boyun eğilen emirler

mu'tâ (a.s. atâ'dan) 1. Îtâ olunmuş, verilmiş. 2. fels. * veri, verilmiş, fr. donnee

mutâame (a.i.) güvercinlerin öpüşmesi

mutaassıb (a.s. asab'dan. c. muta-assıbân, mutaassıbın) 1. kendi tarafını aşırılıkla tutan. 2. kendi dinini, eski gelenek ve görenekleri aşırı tutan, onların dışındakilere düşman olan, hiçbir yenilik kabul etmeyen

mutaassıb-âne (a.f.zf. asab'dan) mutaassıpça; körükörüne

mutaassıbın (a.s. asab'dan. mutaassıb'ın c.) taassubu olanlar, (bkz: mutaassıb)

mutaattıl (a.s. sül. atele) taattul eden, işsiz kalan, (bkz: muattal)

mutaattır (a.s. ıtr'dan) 1. taattur eden, güzel koku ile koklanan. 2. güzel koku sürünen

mutaattıra (a.s. ıtr'dan) ["mutaattır"in müen.]. (bkz: mutaattır)

mutaazzım (a.s. azamet'den). (bkz: müteazzım)

mutaazzım-âne (a.zf.) (bkz: müteazzım-âne)

mutaazzıv (a.s.) organlaşmış

mutabakat (a.i. tıbk'dan) mutâ-bıklık, muvâfıklık, uygunluk, uyuşma, anlaşma

mutabakat beyannâmesi uygunluk bildirisi; bütçe tatbikatının Millet Meclisi tarafından denetlenmesine esas olan ve Sayıştay'ca hazırlanan gerekçeli cetvel

mutabassır (a.s.) açıkgöz

mutabbak (a.s. tabk ve tabak'dan) 1. tatbik olunmuş, uydurulmuş. 2. kapak gibi kapanmış

mutabık (a.s. tıbk'dan) uyan, uygun [birbirine]

mu'tâd, mu'tâde (a.s.i.) Îtiyad edilmiş, âdet olunmuş, alışılmış

mu'tâden (a.zf.) alışıldığı üzere

mu'tâdî (a.s.) alışılmış, her vakitki

mu'tâdiyye (a.s.) ["mu'tâdî" nin müen.]. (bkz: mu'tâdî)

mutâf (a.i.). (bkz. matâf)

mutafattın (a.s. fatânet'den) hemen anlayıp farkına varan

mutaffif (a.s.) noksan mal veren dalavereci

mutâher (a.s.) temizlenmiş

mutâhere (a.i.) temizleme

mutahhar, mutahhara (a.s. tahâret'den) 1. tathîr edilmiş, temizlenmiş, temiz

Libâs-ı mutahhar temiz elbise. 2. temiz, mübarek

Ravza-i mutahhara mübarek, kutsal türbe

mutahhir (a.s. tahâret'den) tathîr eden, temizleyen

mutâhir (a.s.) temizleyici

mu'tak, mu'taka (a.s. atak'dan) i'tâk olunmuş, azâdedilmiş, azatlı [köle]

Abd-i mu'tak azâdedilmiş köle

Câriye-i mu'taka azâdedilmiş câriye, halayık

mu'takü'l-ba'z tamamen değil, kısmen azâdedilmiş köle veya câriye

mutâlebât (a.i. taleb'den. mutâle-be'nin c.) istenilen şeyler, istekler

mutâlebe (a.i. taleb'den. c. mutâlebât) 1. talepte bulunma, hakkını isteme. 2. dâva

mutâli' (a.s. tulû'dan. c. mutâliîn) mütâlâa eden, kitap okuyan

mutâliîn (a.s. mutâli'in c.) mütâlâa edenler, kitap okuyanlar

mutallâ (a.s. tılâ'dan) tılâlanmış, yaldızlanmış, yaldızlı

mutallâka (a.s. talâk'dan) bırakılmış, boşanmış [kadın]

mutallâ-kârî (a.f.b.i.) yaldızlama, altın kaplama işi

mutallik (talâk'dan. a.s.) huk. talak ile karısını boşamış olan koca

mutalsam (a.i. tılsım'dan) tılısımlı, büyülü

mutalsım (a.s. tılsım'dan) tılısımlayan, tılısım ve büyü yapan


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   104   105   106   107   108   109   110   111   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin