Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə84/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   80   81   82   83   84   85   86   87   ...   189

kutr-ı daire (mat.) dâire kutru, çap.

kutr (a.i.c. aktar) 1. yan, taraf, bölük, cihet. 2. mat. köşegen, çap.

Nısıf kutur yarıçap.

küre-i semâ astr. gökküresi çapı.

zû kesîri’l-adlâ' mat. köşegen, fr. diagonale.

kutren (a.zf.) kutur itibarıyla.

kutrî (a.s.) kutura ait, kuturla ilgili.

kutta' (a.s. kâtı'ın c.) kat'ediciler, kesiciler, kesenler.

kuttâ-i tarîk, kuttaü’t-tarîk yol kesenler, haydutlar.

kuttâl (a.s. katil'in c.) katiller, öldürenler, öldürücüler.

kuttan (a.s. katın'ın c.) oturanlar, yerliler.

kutu' (a.i. kat'ın c.) kesintiler.

kutû-i mahrûtiyye konu biçimindeki parçalar.

kutu' (a.i.) 1. bir yoldan veya sudan geçme. 2. göç etme [kuşlar].

kutûb (a.i. kutb'un c.), (bkz. aktâb, kutb).

kût-vâl (f.b.i.) 1. kale muhafızı, dizdar. 2 . belediye reisi.

kuûd (a.i.) 1. oturma. 2. namazın oturarak eda edilen kısmı, (bkz: ka'de-i ûlâ, ka'de-i ahîre).

kuûliyye (a.s.) "küûlî" nin müen.]. (bkz. küûlî).

kuûr (a.i. ka'r'ın c.) dipler, derinlikler; nihayetler.

kuvâ[y] (a.i. kuvvetin c.) kuvvetler, güçler, tâkatlar. (bkz: kuvvet).

kuvâ-yi hamse-i bâtına ruh. zihnin beş kuvveti, melekesi, yetisi.

kuvâ-yi hamse-i zahire ruh. dıştaki beş [görme, işitme, koklama, dokunma, tadalma] kuvvet, *duyu, yeti.

Kuvâ-yi Milliyye "millî ("ulusal) kuvvet" aşk. istiklâl Savaşı boyunca Anadolu'da kurulan hükümet ve bu hükümetin askerî kuvveti.

kuvâ-yi tabîîyye tabîata ait kuvvetler.

kuvâ-yi umûmiyye umûmi, bütün kuvvetler.

kuvâdiyye (a.i.) zool. sıçangiller.

kuvvâd (a.i. ka'id'in c.) kumandanlar (komutanlar).

kuvvânî (a.s.) dinamik, f r. dynami-que.

kuvvâniyyet (a.i.) dinamizm, fr. dynamisme.

kuvve (a.i.) 1. kuvvet, güç. 2. niyet, fikir. 3. salâhiyet (yetki). 4. keyfiyet, vasıf. 5. his. 6. kabiliyet. 7. fels. f r. faculte.

kuvve-i adaliyye anat. adale, kas gücü.

kuvve-i adliyye huk. hukuk ve ceza kanunlarım, vak'a ve hâdiselere tatbik eden kuvvet.

kuvve-i ahize 1. ahzetme, alma veya kavrama gücü. 2. cezbedici, çekici, büyüleyici manevî kuvvet.

kuvve-i an-il merkeziyye fiz. merkezkaç kuvvet, bir merkez çevresinde hareket eden bir cismi, o merkezden uzaklaştıran kuvvet, fr. force centrifuge.

kuvve-i askeriyye askerî kuvvet, bir yere çıkartma yapabilecek, kullanılabilecek asker kuvveti.

kuvve-i azm azim kuvveti; başarı sağlamak amacıyla her türlü zorluğu yenme kararı.

kuvve-i bahriyye ast. deniz harp kuvveti.

kuvve-i baîde gerçekleşmesi uzak bir ihtimal olan şey.

kuvve-i bâsıra hek. görme kuvveti, gözdeki görücülük kuvveti.

kuvve-i cazibe fiz. [Arz'ın] cezbetme, çekme kuvveti, fr. pesanteur.

kuvve-i câzibe-i umûmiyye bir cismi oluşturan atomların birbirlerini çekmeleri.

kuvve-i cebriyye zorlama.

kuvve-i cerriyye fiz. çekme gücü.

kuvve-i cüz'-i ferdiyye karşılıklı olarak iki cismin birbirlerini çekme kuvveti.

kuvve-i dafia defetme, savma kuvveti.

kuvve-i delkiyye fiz. sürtünme kuvveti.

kuvve-i elâstikıyye fiz. esnek kuvvet.

kuvve-i elektrîkıyye fiz. elektrik gücü.

kuvve-i ezeliyye (ezelî kuvvet) Allah

kuvve-i fâile, kuvve-i halika tanrısal güç.

kuvve-i faile-i elektrîkî fiz. elektrik gerilimi.

kuvve-i galibe ("ga" uzun okunur) üstün, ezici kuvvet.

kuvve-i gıdâiyye beslenme gücü.

kuvve-i hafıza hafıza kuvveti, hıfzetme, unutmama kuvveti.

Kuvve-i hasse duyum alma gücü.

kuvve-i hayâliyye hayal gücü.

kuvve-i hayeviyye sağlığı sürekli kılan güç.

kuvve-i hayvâniyye hayvan gücü.

kuvve-i hâzıme sindirim gücü.

kuvve-i hulûiiyye gözenekli bir zar ile ayrılan iki sıvının birinden ötekine geçme özelliğinin derecesi.

kuvve-i icrâiyye huk. devlet idaresiyle ilgili, umûmî icrâât ile zabıta kanun ve nizamlarının ve mahkemelerden çıkan hüküm ve ilâmların yerine getirilmesiyle mükellef bulunan kuvvet.

kuvve-i ihtilâl ihtilâl kuvveti.

kuvve-i ihtiyâriyye, kuvve-i irâdiyye irade yetisi, seçebilme yetisi.

kuvve-i ilâhiyye (bkz: kuvve-i kudsiyye).

kuvve-i ile-1- merkeziyye fiz. merkezcil kuvvet, muhitten merkeze doğru yönelen kuvvet, fr. force centripete. [kuvve-i an-il mer-keziyye'nin zıddı].

kuvve-i inbâtiyye bitelge, bileklik.

kuvve-i intâşiyye bot. yerdeki tohumun filizlenme gücü.

kuvve-i istihsâliyye üretim gücü.

kuvve-i istinâd dayanma kuvveti.

kuvve-i kalbiyye dînî inancı kuvvetlendirme.

kuvve-i kazâiyye huk. yargılama kuvveti.

kuvve-i kemmiyyet fiz. Urüt, üretim.

kuvve-i kudsiyye Allah sırlarının kendisinde gözüktüğü peygamberlerin, ermişlerin kuvveti.

kuvve-i lâmise hek. bir nesnenin yumuşaklığını, katılığını hisseden kuvvet.

kuvve-i lâsıka fiz. yapışkanlık.

kuvve-i maddiyye fiz. enerji.

kuvve-i mâliyye mal ve servetçe olan iktidar.

kuvve-i ma'neviyye iç, yürek gücü; moral.

kuvve-i mâsike tutucu kuvvet.

kuvve-i mekniyye fiz. gizli güç, potansiyel.

kuvve-i mihânikiyye denge ve hareket meydana getiren güç.

kuvve-i muharrike fiz. bir cismin hareketinden doğan enerji.

kuvve-i muharrike-i elektrîkiyye fiz. elektromotor kuvvet.

kuvve-i muharrike-i mıknatısıyye fiz. mağnetomotor kuvvet, fr. force magneto-motrice.

kuvve-i muhassala fiz. kuvvetlerin bileşkesi, birçok kuvvetlerin yerine geçen kuvvet.

kuvve-i musavvire maddenin türlü şekillere girme gücü.

kuvve-i mutasarrıfa zihinde hayâlin sakladığı şeyleri istenildiği şekilde düzenleme ve harcama kuvveti.

kuvve-i müdrike beş duyu ile duyulan şeyleri zihinde de duyma kuvveti.

kuvve-i müessire fiz. etkin şiddet.

kuvve-i müeyyide yaptırım gücü, kuvveti.

kuvve-i mümeyyize içde hissedilen şeyleri birbirinden ayırma kuvveti.

kuvve-i mütefekkire psik. düşünce yetisi.

kuvve-i müteharrik bi-1-elektrik fiz. elektromotor kuvvet, fr. occe magnetomotrice.

kuvve-i mütehayyile duyulmuş bir şeyi tekrar canlandırma kuvveti.

kuvve-i nâbite yetişme kuvveti, (bkz: kuvve-i nâmiyye).

kuvve-i nâmiyye nemâlandıncı kuvvet.

kuvve-i nâtika psik. idrak, akıl.

kuvve-i rûhiyye psik. ruh inceliği.

kuvve-i sâmia işiticilik kuvveti.

kuvve-i şâmme koku alma kuvveti.

kuvve-i şeheviyye dünyâ zevklerine, şehvet, ten arzularına düşkünlük, fr. concupiscence.

kuvve-i şehvâniyye istek, yeme içme arzusu.

kuvve-i teb'îdiyye fiz. kaldırma kuvveti.

kuvve-i teşrîiyye huk. kanun yapma salâhiyeti, yetkisi, yasama gücü.

kuvve-i te'yîdiyye doğruluma, onaylama gücü.

kuvve-i umûmiyye umûmî kuvvet, [en çok] asker ve silâh kuvveti.

kuvve-i vahime zihinde hazır olan şeyleri tertip ve sarf etme kuvveti.

kuvve-i zahriyye arka veren kuvvet, yardımcı, imdatçı.

kuvve-i zâika hek. tadıcılık kuvveti.

kuvve-i zâkire psik. akılda tutma gücü, hafıza.

kuvve-i zâtiyye kişisel nitelik.

kuvve-i zihniyye psik. zihin gücü.

kuvvet i (a.i.c. kuvafy]) 1. güç, kudret, takat; sıhhat, sağlamlık. 2. bir hükümetin askerî gücü.

kuvvet-i devlet devletin kuvveti.

kuvvet-i kalb îtimâdı, güvenmeyi arttırma.

kuvvet-i karabet huk. karabette kuvvet. Meselâ: [ana-baba bir kardeşin karabeti baba bir kardeşten kuvvetlidir çünkü, anababa bir kardeş iki karabet ve diğeri bir karabet sahibidir].

kuvvet-i tab' manzum söz söyleme kabiliyeti.

kuvvet-i tâli', kuvvet-i baht talihlilik, baht açıklığı, açıkbahtlılık.

kuvvet-i talî yardımcı kuvvet, ikinci derecedeki kuvvet.

kuvvet-pezîr (a.f.b.s.) kuvvetli, güçlü.

kuvvî (a.s.) fels, fr. virtuel.

kuvviyyet (a.i.) fels. fr. virtualite.

kûy (f.i.) 1. köy. 2. mahalle ve işlek yol; sokak, (bkz: şâh-râh). 3. sevgilinin bulunduğu yer.

kûy-i yâr sevgilinin köyü; sevgilinin oturduğu yer.

kûy-dâş (f.b.s.) köydeş, bir köylü.

kuyûd (a.i. kayd'ın c.) 1. kayıtlar, bağlar. 2. deftere geçirmeler.

kuyûd-i kadîme (eski kayıtlar) Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğü'nün bugünkü Arşiv dâiresi (müdürlüğü).

kuyûd-ı vakfıyye Vakıflar Umum Müdürlüğü'nün arşivi.

kuyudat (a.i. kayd'ın c. olan kuyûd'-un c.) resmî muameleler ve haberleşmeler defteri.

kuyûdât-ı atîka eski kayıtlar.

kuyûdât-ı vakfiyye Vakıflar Umum Müdürlüğü'nün arşivi.

kuyûh (a.i. kayh'ın c.) irinler.

kûy-yâft (f.b.i.) sokakta bulunan bebek, bırakımı.

kuz (f.s.) kanbur. (bkz: kûhân1, kûh-püşt).

kuz (a.i.) 1. bardak, (bkz: kadeh). 2. tas; çanak.

kuzah (a.i.) 1. bulutlara karışan bir melek. 2. şeytan adlarından biri. 3. renk renk olan çizgi.

Kavs-i kuzah coğ. ebem kuşağı, yağmur kuşağı, (bkz: alâim-i semâ').

Tabaka-i kuzahiyye anat. göz tabakalarından biri.

kuzâhî (a.s.) kuzaha ait, kuzahla ilgili, renkli.

kuzahiyye (a.i.) anat. gözün renkli olan tabakası, fr. iris.

kuzât (a.i. kadî, kazî'nin c.) kadılar.

Kadi’l-kuzât kadıların başı. (bkz: kadî, kazî, kudât).

kûze (f.i.) su testisi.

kûze-bâz (f.b.s. ve i.) testileri başının üstünde tutarak hüner gösteren oyuncu.

kûze-ger (a.f.b.i.) bardakçı; çömlekçi.

kübâd (a.i.) hek. karaciğer iltihabı.

kübbâd (a.i.) bot. ağaç kavununu andıran, iri ve yumuşak bir limon.

küberâ (a.s. kebîr'in c.) büyükler, ulular, (bkz: eâzım).

küberây-i ümmet ümmetin büyükleri, ululan.

kübr (a.i.) büyüklük, (bkz: kibr).

kübrâ (a.s.) 1. daha (en, pek, çok) büyük olan. ["ekber" in müennesi].

Hadîcet-ü’l-Kübrâ Hz. Muhammed'in ilk zevcesi. 2. nıant. büyük önerme.

kübûd (a.i. kebd, kebed'in c.) karaciğerler, (bkz: ekbâd).

kücâ (f.i.) 1. yer. (bkz: câ, cay). 2. zf. nereye?, nasıl?

kudas (a.i.) hayvan aksırığı.

küdûr (a.i. keder'in c.) kederler, sıkıntılar, üzüntüler, (bkz: ekdâr).

küdûrât (a.i. küdur'un c.) (bkz: ekdâr).

küdûret (a.i.) 1. bulanıklık. 2. gam, tasa, kaygı, (bkz: kürbet).

küfât (a.s. kâfî'nin c.), (bkz. kâfi).

küfe (f.i.) küfe, kamıştan veya ağaçtan örülmüş sepet.

küffâr (a.s. kâfir'in c.) kâfirler, hak dînini inkâr edenler, (bkz: kâfirim, kefere1).

küfr (a.i.c. küfür) 1. Allah'a ve dîne ait şeylere inanmama, Cenâb-ı Hakk'a ortak koşma. 2. dinsizlik, imansızlık. 3. islâm dînine uymayan inanışlarda bulunma. 4. nankörlük. 5. sövüp sayma, fena, kaba söz söyleme. 6. örtme ve gizleme.

küfr-i cahûdî içinden bilip ağızdan ikrar etmeme.

küfr-i inâdî içinden bilip diliyle ikrar ettiği halde islâm dînine girmeme.

küfr-i inkârı Allah'ı asla bilmeyip ikrar ve îtirâf etmeme.

küfr-i nifâkî dil ile tasdik edip kalben inkâr etme.

küfr-i y.ülf zülfün karalığı.

küfrân (a.i.) iyilik bilmeme, gördüğü lütuf ve insaniyeti unutma, [zıddı şükran].

küfrân-ı ni'met nankörlük.

küfr-bâz (a.f.b.s.) küfredici, sövüp sayıcı.

küfr-bâzî (a.f.b.i.) küfürbazlık, küfredicilik, sövüp sayma.

küfriyyât (a.i.c.) 1. kâfirliğe, küfre sebebolan işler, sözler. 2. hicviyeler. 3. mü-rekkepçi Havâî'nin hicviyelerinden mürekkep mecmua.

küfûf (a.i. keffin c.) el ayaları, avuçlar.

küfv (a.i.c. kifât) eş, benzer, denk, arkadaş, (bkz: kifâet, mânend, muâdil, müsâvî, nazîr).

küfye (a.i.) ancak geçinecek kadar olan yiyecek.

küh (f.i.) dağ. ["kûh" kelimesinin hafifletilmişi].

kühen (f.s.) eski, yıpranmış, modası geçmiş.

Hâne-i kühen eski ev; meç. dünyâ. (bkz. atîk, bastan, kadîm).

kühen-deyr (f.b.i.) (bu-) dünyâ.

kühen-gürg (f.b.i.) (bu-) dünyâ.

kühen-harâbât (f.b.i.) (bu-) dünyâ.

kühen-pîr (f.b.s.) çok yaşlı.

kühen-sal (f.b.s.) "eski yıl" yaşlı, yaşlanmış, kocamış; eski. (bkz: atîk).

küheylî, hüheylân (a.i.) gözü sürmeli cins Arap atı.

kühhân (a.s. kâhin'in c.) falcılar, bakıcılar, (bkz: kehene).

küh-istân (f.b.i.) dağlık, dağı çok olan yer. ["kûh-istân" in hafifletilmişi].

kühlân (a.i. kehl'in c.), (bkz. kehl).

küh-sâr (f.b.s.) dağlık, dağ tepesi, ["kûh-sâr" kelimesinin hafifletilmişi].

kühûf (a.i. kehfin c.) mağaralar.

kühûf-i cibâl dağların mağaraları.

kühûl (a.i. kehl'in c.) 30-50 yaş arasında bulunan kimseler, olgunluk çağında bulunanlar, (bkz: kihâl).

kühûlet (a.i.) olgunluk çağı, 30-50 yaş arası, (bkz: sinn-i kemâl).

kükürd (f.b.i.). (bkz. gûgird).

külah, küleh (f.i.) 1. külah, [eskiden] giyilen, ucu sivri veya yüksek başlık, başa giyilen şey. (bkz: serpuş).

Kec-külâh külahı eğri, külahını eğri giyen.

külâh-ı istivâdâr sat. istiva denilen yeşil şerit dikilmiş bulunan mevlevî sikkesi.

külâh-ı Mevlevî Mevlevî külahı. 2. içine şeker ve şâire koymak üzere huni şeklinde bükülen kâğıt. 3. meç. oyun, hile. [hafifletilmişi küleh'dir].

külâh-ı seyfî tas. bir çeşit mevlevî külahı.

külâh-ı vefâî Sultan Divanî "Dîvân-ı Kebîr"i almak üzere iran'a giderken Haleb'e uğradığı sırada oranın şeyhlerinden Ebü-1-Vefâ'nın ziyarete geldiğinde "teberrüken sikke giymek istediğini" söylemesi üzerine, Sultan Divanînin başından çıkarıp şeyhe giydirdiği serpûş'un adı. Ki bu başlık, Dîvânî'nin geceleri giydiği kısa bir sikke imiş.

külâh-ı zerd tar. acemi oğlanlarının başlarına giydikleri başlık.

külâle (f.i.) 1. kıvırcık saç. 2. çiçek demeti.

külbe (f.i.) kulübe.

külef (a.i. külfet'in c.) 1. zahmetler, sıkıntılar, zorluklar, yorgunluklar.2 . merasimler, seremoniler.

küleh (f.i.). (bkz. külah).

küleh-dûz (f.b.s.) külah diken.

küleh-kûşe (f.b.i.) [eskiden] külahın, fes'in köşesi.

küleng (f.i.) turna kuşu.

külfe (a.i.) Osmanlı idaresi zamanında Mısır'da kul taifesinin giderlerini sağlamak üzere alınan vergi.

külfet (a.i.c. külef) 1. zahmet, sıkıntı, zorluk, yorgunluk, zorlu iş. 2. merasim, seremoni.

külhan, külhen (f.i.) külhan, han, hamamlarda suyu ısıtmak için ateş yakılan yer, hamam ocağı.

külhânî, külhenî (f.i.) 1. çapkın, serseri. 2. okşama ile azarlama sözü.

külhânî-i lây-hâr meşhur Hakîm-i Senâî'-nin mürşidi.

külîçe (f.i.) külçe.

külîçe-i nühâs bakır külçesi.

külîçe-i sîm gümüş külçesi.

küll (a.s.zf.) hep, bütün, çok.

Akl-ı küll her şeyi kavrayan akıl.

Âlâ külli hâlin (her halde) şöyle böyle, olabildiği kadar.

Üstâd-ı küll herkesin, umûmun üstadı.

Min-külli’l-vücûh her veçhile, her bakımdan.

külle yevm her gün.

küllâb (a.i.c. kelâlîb) ucu eğri demir, çengel, kanca.

kullabî (a.i.) tımarhane hademesi, gullâbici.

küllâbü’l-cenîn (a.b.i.) hek. lavta denilen hekimlik âleti.

külle (f.i.) 1. kâhkül. 2. topuk.

küllî, külliyye (a.s.) 1. umûmî, bütün. 2. çok. 3. mant. tümel.

Husûf-i küllî Ayın tamâmının tutulması.

Küsûf-ı küllî tam güneş tutulması.

Kaide-i külliyye umûmî, herşey hakkında tatbik edilecek kaide, kural.

Kudret-i külliyye Allah'ın kudreti.

külliyyât (a.i. külliyet'in c.) 1. bir yazarın basılmış eserlerinin tamâmı. 2. [eski] bir şeyin bütünü, hepsi.

külliyyât-ı hams mant. Aristo sisteminde nevi, cins, fark, has, araz (ilinek).

külliyye, külliyyet (a.i.) 1. umumîlik, bütünlük. 2. çokluk, bolluk. 3. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Araplardaki bâzı medreselere üniversite kelimesinin karşılığı olarak verilen bir ad.

Bi’1-külliyye bütün bütüne.

Ervâhiyye-i külliyye fr. panps-ychisme.

Kelimiyye-i külliyye fr. pan-logisme.

Kuvve-i külliyye bütün silâhlı kuvvetler.

külliyyen (a.zf.) büsbütün, çok olarak, tamâmiyle, toptan, kökünden.

küllü âtin karîb bütün gelecekler yakındır.

küllü şey'in yerciu ilâ aslihi her şey aslına döner.

külüng (f.i.) taşçı kazması.

kümâhe (f.i.) nazarlık.

kümât (a.s. kemî'nin c.) yiğitler, kahramanlar; savaşçılar.

kümbed (f.i.). (bkz. günbed).

kümdet (a.i.) renk değiştirme.

kümeyt (a.i.) 1. doru at.

kümeyt-i nâme (söz meydanının atına benzetilerek) kalem. 2. kırmızı şarap.

kümm (a.i.c. kimâm) bot. çiçek kâsesi, çiçek kapçığı, tomurcuk, (bkz: kimm).

kümınel (a.s. kâmil'in c.) kâmiller, olgunlar.

kümmelîn (a.s. kâmil'in c. olan küm-mel'in c.) kâmiller.

kümmî (a.s.) 1. mahrut, koni biçiminde olan. 2. eski yazma kitap çeşitlerinden birinin adı. Tulânî ve küçük olan bu kitapları âlimler cübbelerinin yenlerinde taşırlardı.

kün (a. fi.) ol, olsun!.

kün fe-kân olan oldu. [Allah, bu -kün!- emirle bütün varlıktan yarattığından, tasavvuf edebiyatında bu kelimeye çok rastlanır].

kün fe-yekûn olan oldu. [Allah, bu -kün!- emirle bütün varlıktan yarattığından, tasavvuf edebiyatında bu kelimeye çok rastlanır].

künâ (f.i.) yer, etrafı çevrilerek ekilen yer.

künâm (f.i.) 1. insanın dinleneceği yer. 2. kuş yuvası. 3. vahşî hayvan ini.

-künân (f.e.) -yaparak, -ederek; -yapan, -eden.

Hande-künân gülerek.

Nâle-künân feryâdederek.

Raks-künân raksederek, oynayarak.

Nakş-künân nakşederek.

Tazallüm-künân tazallüm eden, yanıp yakılan.

Zevk-künân zevk ederek.

künâsât (a.i. künâse'nin c.) süprüntüler.

künâse (a.i.c. künâsât) süprüntü.

künât (a.i. kânî'nin c.) kinayede bulunanlar, kinâyeciler.

künc (f.i.) 1. köşe, bucak.

künc-i kanâat kanaat köşesi.

künc-i mihen mihnet, sıkıntı köşesi. 2. elbise ve kilim gibi şeylerde meydana gelen buruşukluk. 3. s. kanbur. 4. ev altı bodrumu.

küncüd (f.i.) bot. susam, lât. sesa-mum urientule.

künd (f.s.) 1. kör, keskin olmayan. 2. cesur, yiğit. 3. i. bukağı. 4. kısa, biçimsiz. 5. anlayışsız.

künde (f.i.) 1. iri ve kalın ağaç. 2. suçlunun ayaklarına geçirilen tomruk. 3. yakışıksız, kuvvetli genç irisi. 4. kütük, kalın ağaç gövdesi. 5. tuzak, düzen. 6. kalın kafalı, anlayışsız kimse.

künde-i çehâr bend [dört unsur itibariyle] Dünyâ.

künde-i hizem yakılacak odun.

künde-kâr (f.b.i.) kıymetli ağaçlan işleyen marangoz, sedefçi, fr. ebeniste menuisier.

künde-kârî (f.b.i.) ince marangozluk, sedefçilik, fr. menuiserie, ebenis-terie.

künd-güş (f.b.s.) sağır.

künende (f.s.) edici, yapıcı, eden; yapan.

Agaz-künen başlayıcı, başlayan.

küngüre (f.i.) kubbenin tepesi, en yüksek yeri.

künh (a.i.) 1. bir şeyin aslı, hakikati, temeli. 2. kök, dip. 3. fels. esas, öz.

künişt (f.i.) Yahudilerin havrası.

künnâşe (a.i.c. künnâşât) kök.

künûd (a.i.) nankörlük.

künûn ( (a.i.) bir şeyi gizleme, saklı tutma.

künûn (f.zf.) şimdi, (bkz: el'ân). ["eknûn" kelimesinin hafifletilmişi].

künûz (a.i. kenz'in c.) hazîneler.

künûzât (a.i. kenz'in c. olan künûz'un c.) hazîneler.

künye (a.i.) bir kimsenin adı, soyadı, doğumu, memleketi, mesleği ve işi gibi hususiyetlerini gösteren kayıt.

kuran (f.i.) al renkli at. (bkz: küreng).

kürâsî (a.i. kürsî'nin c.), (bkz. kürsî).

kürât (a.i. küre'nin c.) küreler, yuvarlak olan cisimler, toparlak nesneler.

kürbe (f.i.) dükkân.

kürbet (a.i.) gam, tasa, kaygı, (bkz: küdûret2).

kürbet-i gurbet gurbet tasası.

kürd (a.i.c. ekrâd) kurt.

kürdî (a.s.) kurt biçimi, kürtlerinkine benzer.

kürdî hotoz tar. Osmanlılarda kadınların başlarına taktıkları bir çeşit hotoz.

kürdî (a.i.) muz. Türk müziğinin üç numaralı basit makamı. Kürdî dörtlüsü ile pûselik beşlisinden ibarettir. Pûselik beşlisi ile dügâh'da durur. Güçlü -beşli ile dörtlünün birleştiği- nevâ'dır. Donanımda "si" küçük mü-cenneb bemolü mevcuttur. Dizisi umumiyetle çıkıcı olarak seyreder. Orta sekizlideki sesleri -pestden tîze doğru- şöyledir dügâh, kürdî, çargâh, neva, hüseynî, acem gerdaniye ve muhayyer. Şu şedleri isimli olarak kullanılmıştır. Kürdîli hicazkâr (rast'da), ferahnümâ (yegâh'da) ve aşk-efzâ (hüseynî-aşîran'da); kürdî, son asırlarda kullanılmış ve bu yüzden bünyesi hakkında musikiseverlerce ihtilâfa düşülmüştür; halbuki en eski makamlardan biri olup, eskiden kullanılmakta idi. Nisbeten muahhar zamanlarda ise -çârgâhda olduğu gibi- şedleri ve mürekkepleri bol bol kullanılmış fakat asıl makama rağbet edilmemiştir. Bilhassa her makamın sonuna -pûselik beşlisi gibi- bir kürdî dörtlüsü ilâve edilerek pek çok kürdili makamlar terkîbedilmiştir.

kürdî-aşîrân (a.f.b.i.) muz. birkaç asırlık bir mürekkep makam.

kürdi'li çargâh (a.t.f.b.i.) muz. çargâh dizisinin kürdîli şekli; yânî, çargâh beşlisine, çargâh dörtlüsü değil de, pûselik dörtlüsü ilâve olunmuş şekli (ki bu durumda, pûselik perdesi yerine kürdî kullanılmakta ve makam "si" küçük mücenneb bemolü almaktadır). Bu diziye H. Saadettin Arel ve Dr. Subhi Ezgi bu ismi vermişlerdir. Abdülkadir Merâgî bu makama "uşşak" demekte ve "Türklerin millî makamlarıdır" kaydını ilâve eylemektedir. Bugünkü uşşâk'ın tertibi ise bambaşka olup, bu "eski uşşak" yânî kürdili çârgâh'dan zamanımıza bir numune intikal etmemiştir. Bu dizinin de niseb-i şerîfe adedi tamam, yânî 9 dur. Orta sekizlideki sesleri -pestden tîze doğru- şudur. kaba-çârgâh, yegâh, aşîran, kaba-çârgâh, yegâh, aşîran, acemaşiran, rast, dügâh, kürdî ve çargâh.

kürdi'li hicaz-kâr (a.t. f.b.i.) muz. Hacı Arif B'eyin îcâdettiği bir makamdır. Aşağı yukarı 130 senelik olan bu makam, bu müddet içinde çok büyük bir rağbete mazhar olarak bilhassa şarkı forme'u için bol bol kullanılmıştır. Bugün hicaz, uşşak, hüseynî ve hüzzamdan sonra 5 inci olarak en çok kürdi'li hicazkâra mensuptur; en fazla şarkının yazıldığı makam ise, doğrudan doğruya kürdi'li hicâzkârdır. Asıl kürdi'li hicazkâr, kürdî makamının bir pest perdedeki yânî rast (sol) daki şeddidir. Güçlüsü -dördüncü derece olan- çargâh (do) dır. Donanımına "si", "mi" ve "la" için 3 tane küçük mücenneb bemolü alır. Kürdî gibi tabiatıyla bunun da 9 niseb-i şerîfesi vardır. Dizisinin seyri umumiyetle inicidir. Orta sekizlisindeki sesleri -tîzden peşte doğru olmak üzere-şöyledir gerdaniye, acem, nim-hisar, neva, çargâh, kürdî, nim-zirgüle ve rast makamının ikinci bir şekli daha vardır ki bu, mürekkep bir makamdır ve hicazkâr ile kürdî dizilerinden veya sâdece hicâzkârı müteakip kürdî dörtlüsünden ibarettir; 3 bemol ile donanır; nota içinde hicazkâr için "fa" bakıyye diyezi ile "si" bekar ve "si" koma bemolü ilâve olunur. Makama "kürdili hicazkâr", yahut "hicazkâr-kürdî" adının verilmesi ilkin hicazkâr ile kürdiden mürekkep oluşu dolayısıyladır. Şimdi artık hemen dâima basit şekli yânî kürdinin rast perdesindeki şeddi kullanılmaktadır.

küre (a.i.c kürât) 1. yuvarlak, toparlak.

küre-i arz yer yuvarlağı. 2. geo. küre.

küre-i âteş hava tabakası üzerindeki ateş kısmı.

küre-i ayn hek. göz yuvarlağı.

küre-i arz u mâ Dünya'daki kara, su, kaya, toprak parçalan ve denizler.

küre-i beyziyye biy. oosfer.

küre-i esir (bkz: esîr ).

küre-i hacerî taşküre, litosfer, fr. lithos-phere.

küre-i hadîdiyye hek. suda eritilerek kansızlığa karşı kullanılan demirli bir ilâç.

küre-i hak yeryüzü.

küre-i hâricet-il-merkez astr. esası Ptole-maios tarafından ortaya atılan ve dünyayı kâinatın merkezi sayan bir astronomi merkezi.

küre-i hevâ, - lâceverd gök kubbesi.

küre-i kamer astr. Ay.

küre-i lâceverd gök kubbe, havaküre.

küre-i levniyye renkküre, kromosfer, fr. chromosphere.

küre-i mâiyye suküre, hidrosfer, fr. hyd-rosphere.

küre-i musattaha düzlemküre.

küre-i mücesseme yerküre.

küre-i nâriyye jeol. pirosfer.

küre-i nesîmî havaküre, atmosfer, fr. atmosphere.

küre-i semâ astr. gökteki, gök cisimlerinin vaziyetini gösteren küre; merkezi Arz'ın merkezi olmak üzere yapı çapı sonsuz olarak tasavvur olunan ve sathında bütün yıldızların mürte-semleri bulunan muhayyel küre.

küre-i sulbe taşküre, litosfer, fr. lillıos-phere. (bkz: küre-i hacerî).

küre-i şems astr. Güneş.

küre-i zemîn yeryüzü, yeryuvarlağı.

küre-i ziya ışıkküre, fotosfer, fr. pho-tosphere.

küretü’l-kevâkib astr. astronomi olayı.

küretü’l-küll dokuz kat olduğuna inanılan göğün en üst katı.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   80   81   82   83   84   85   86   87   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin