Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə89/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   85   86   87   88   89   90   91   92   ...   189

Tehî-mağz boş kafalı, ahmak

mağzâ (a.i.) meram, maksat, istek

magzâ (a.i.c. magazî) 1. gaza, savaş hikâyeleri. 2. gaza, savaş

mağzdâr (a.f.b.s.) 1. içi, özü dolgun, içli [badem, ceviz, buğday, mısır gibi şeyler]. 2. anlayışlı, kavrayışlı, akıllı. 3. ilikli, iliği dolgun

mağz-dârî (a.f.b.i.) 1. akıllı olma hâli. 2. ilikli, içli, dolgun olma hâli

magzebe (a.i.) 1. gazap ve hiddeti îcâbettiren şey. 2. gazebetme, hiddetlenme

magzîne (f.i.). (bkz. magz)

magzûb (a.s.c. magazîb) gazep olunmuş, kendisine kızılmış olan

magzûbün aleyh kendisine gazabe gelinmiş, kızılmış olan; Allah'ın gazabına uğrayan kimse

magzûben (a.zf. gazab'dan) gazap ile, öfke ile

magzûbîn (a.s. magzûb'un c.) (bkz: magdûbîn)

mâh (f.i.) 1. astr. Ay. (bkz: Kamer). 2. senenin on ikide bir kısmı, ay. (bkz: şehr)

mâh-ı âlem-ârâ (dünyayı süsleyen ay) meç. ay yüzlü, güzel, sevgili

mâh-ı âlem-efrûz (âlemi, dünyayı aydınlatan ay) meç. güzel, sevgili

mâh-ı hâl içinde bulunulan ay

mâh-ı kamerî arabî ayı

mâh-ı Kâşgar güzel, yakışıklı Türk kızı veya Türk genci

mâh-ı Ken'ân Ken'ânî (Ken'an ülkesinin ayı) Yûsuf Peygamber

mâh-ı Mukanna' Mukanna'ın Nahşeb'teki yapma ayı; dolunay

mâh-ı müzevver (bkz: mâh-ı nahşeb)

mâh-ı nahşeb Mukanna1 adlı ve Horasanlı bir şahsın Nahşeb (Nesef) şehrinde Siyam Dağının eteğinde, maharet ve san'atle kuyu içinden doğar halde gösterdiği ay şekli, (bkz. mâh-i keş, mâh-i siyam)

mâh-ı nev 1) yeni Ay. (bkz: hilâl); 2) kadın adı. 3. tas. seyrü sülük yoluna giren müptedî, çile doldurmaya yeni başlamış derviş

mâh-ı rû tas. ilâhî tecelliyatın nurlannın zuhuru

mâhi'n-nuhuş aptesânelerin, binâlann iç ve dış duvarlanna münasebetsiz kimseler tarafından tebeşir, kömür, boya gibi şeylerle yazılan yazılarla yapılan resimleri silme işini gören me'mur

mâh-ı rûze ramazan ayı, oruç ayı

mâh-ı si-rûze 1) otuz gün süren ay [nisan, haziran, eylül, kasım]; 2) çok küçük; 3) s. zarif, ince yapılı kadın

mâh-ı sitâre (ay talihli) bahtı, talihi, açık, iyi olan

mâh-ı siyam oruç ayı, ramazan

mâh-ı siyam [sinle], (bkz. mâh-ı nahşeb)

mâh-ı şeb-ârâ (geceyi süsleyen, aydınlatan Ay) sevgili, güzel, (bkz: mâh-ı şeb-efrûz)

mâh-ı şeb-efrûz (gece aydınlatan Ay) (bkz: mâh-ı şeb-ârâ)

mâh-ı şid ayışığı (bkz: mâh-tâb)

mâh-ı taban parlayıcı, parlak Ay

mâh-ı Yemânî Hz. Muhammed. 4. güzel kız veya genç. ["meh" şeklinde de kullanılır]

mâh (f.s.) 1. geçmez [akçe]. 2. rezil, münafık, alçak

nıahabbet (a.i.) sevgi

mahabbet-i İlâhiyye hakikî güzelliğe sahip olan Allah'ın kendi cemaline meyletmesi ve zâtının aynasında kendi güzelliğini görmesi

mahâbîb (a.i. mahbûb'un c.) mah-buplar, sevilmiş olanlar, sevilenler

mahabis (a.i. mahbes'in c.) hapishaneler, ceza evleri

mahâbis-i kadîme eski hapishaneler

mahâbîs (a.i. mahbûs'un c.) hapsedilmiş, bir yere kapatılmış olanlar, (bkz: mahbûsîn)

mahâbiz (a.i. mahbeze'nin c.) ekmekçi fırınları; ekmekçi dükkânları

muhacir (a.i. mahcer'in c.) göz çukurları

mâ-hades vâki olan şey, macera, serüven

rnahâdîm (a.i. mahdûm'un c.) oğullar; kibar kimselerin çocukları

mahâfet (a.i.) korkma, korku, (bkz: havf)

Re'sü'l-hikmeti mahâfet'Ullah hikmetin başı, Allah korkusudur

mahâfet'ullah Allah korkusu

mahaffe (a.i.) deve, katır gibi hayvanların sırtına konulan ve içine iki kişi oturabilen kapalı vâsıta, mahfe

nıahâfil (a.i. mahfil'in c.) 1. oturulacak, görüşülecek yerler, toplantı yerleri. 2. büyük camilerde hükümdarlara veya müezzinlere ayrılmış ve etrafı parmaklıkla çevrilmiş olan yerler

mahâfir (a.i. mihfer ve mihfere'nin c.) beller; kazmalar

mahâif (a.i.c.), (bkz. mahâvif)

ma hâk (a.i.) her arabî ayının son üç gecesi, [kelimeyi, üç harekesiyle de kullanmak caizdir], (bkz: mıhâk, muhâk)

mahâkim (a.i. mahkeme'nin c.) mahkemeler

mahâkim-i âdiyye huk. ceza mahkemelerinden gayri mahkemeler

mahâkim-i adliyye huk. adliye mahkemeleri

mahâkim-i askeriyye askerî mahkemeler

mahâkim-i nizâmiyye nizamî mahkemeler

mahâkim-i şer'iyye huk. şer'î mahkemeler

mâ-halak'Allah (a.b.i.) 1. Allah'ın yarattığı [her şey]. 2. kalabalık

nıahâlib (a.i. mahleb'in c.) arslan, kedi, doğan gibi hayvanların çengelli pençeleri

mahall (a.i. hulûl'den c. mahâll) yer. (bkz: cay, mekân)

Bî-mahall, Nâbemehall yersiz

mahall-i firar kaçış yeri. mahalle-i hâmûşân (sessizlerin, susmuşlann mahallesi) mezarlık, kabristan, (bkz: vâdî-i hâmûşân)

mahall-i hendesî geo. geometrik yer

mahall-i ikamet ikamet yeri, oturulan yer, adres

mahall-i sadaka huk. [eskiden] sevap için bağışlanan malı şer'an almaya ehil olan kimse

mahall-i tahaffuz sığınılacak üstü kapalı yer, sığınak

mahallü'l-bey' meçe. satılan şey

mahâll (a.i. mahall'in c.) yerler, (bkz: emkine, mevâki')

mahallât (a.i. mahalle'nin c.) mahalleler

mahalle (a.i.c. mahallât) bir şehir veya kasabanın, bölündüğü kısımlardan her biri

mahallî örf mahallî âdet ve gelenekler; örf ve âdet hukuku

mahallî saat astr. her hangi bir yerin mahallî saati, o yerin msfü'n-nehâr (meridyen) ından Güneş'in tam on ikide geçmesi esâsına dayanılarak hesaplanan saattir, [meselâ Green-wich'de saat 14.00 iken Türkiye'nin saat mebdei olan Afyon tülünde Güneş tam nısfün-nehâr üzerinde olduğundan, Afyon'un mahallî hakikî saati 12.00 dir]

mahâmid (a.i. mahmedet'in c.) 1. medihler, sitayişler, senalar, şükürler. 2. güzel huylar

mahâmil (a.i. mahmil ve mihmel'in c.) mahfiller, mahmiller, deve üzerine konulan -iki kişinin bineği- sepetler

mâh-âne (f.i.) aylık maaş. (bkz: mâh-vâre, mâh-yâne)

maharet (a.i.) mâhirlik, ustalık, beceriklilik, el uzluğu

mahârîb (a.i. mihrâb'm c.) mihraplar, (bkz: mihrâb)

mahâric (a.i. mahrec'in c.) huruç edecek, çıkacak yerler

mahâric-i hurûf gr. harflerin ağızda teşekkül ettiği yerler

mahârim (a.s. mahrem'in c.) mahrem olan, haram olan şeyler

mahârimü'l-leyl yolculuk etmek caiz olmayan korkunç geceler

nıahârîm (a.s.i. muharrem'in c.), (bkz: mahârim, muharremât)

mahârît (a.i. mahrût'un c.) koniler

mahârît-ı munzama jeol. yanardağın çatlaklarından, yarıklarından çıkıp biriken kül ve taş kümeleri

mâ-hasal (a.b.i.) hâsıl olan, meydana gelen şey, netîce. (bkz: mahsûl, semere)

mâ-hasal-ı ömr 1) evlât; 2) ömür boyunca çalışıp didinerek elde edilen şey, vücûda getirilen eser; 3) Muallim Naci'nin meşhur eseri

mahâsin (a.i. hüsn ve mahsen'in c.) 1. güzellikler. 2. yüze güzellik veren sakal ve bıyık

îlm-i mahâsin estetik, fr. esthetique

mahâsin-i ahlâk ahlâk, huy güzellikleri

mahâsin-i gurbet gurbetin güzellikleri

mahâsin-i sefâd ak sakal

ma hasse (a.i.) kıç. (bkz: dübür, ist, mak'ad)

mahâtinı (a.s. mahtûm'un c.) 1. mühürlenmiş [şeyler]. 2. bağlanmış kilitlenmiş [şeyler]

mahatt (a.i.) yolculukta inilecek yer, konak, (bkz: menzil, mevkif)

mahatta (a.i.) istasyon

mahâvif (a.s. mahûfun c.) korkunç, korkulu, tehlikeli [yerler]

mahâvir (a.i. mihver'in c.) mihverler, eksenler

mahâyil (a.i. mahîle'nin c.) hayal e-serleri

mahâz (a.i.) hek. doğum ağnsı

mâ-hazar (a.i.) daha önceden hazır olan, hazır bulunan şey, hazır olarak her ne varsa

Hayrü't-taâmı mâ-hazar yemeğin hayırlısı daha önceden hazır olanıdır

mahâzır (a.i. mahzar'm c.) mahzarlar, umûmî dilekçeler, müracaatlar

mahâzî (a.i.c.) rezalet sebebi olan huylar

mahâzîl (a.i. mahzûl'ün c.) rezîl, rüsvâ olmuş kimseler

mahâzin (a.i. mahzen'in c.) mahzenler, bodrumlar

mahâzîr (a.i. mahzûr'un c.) hazer olunacak, sakınılacak, korkulacak şeyler, engeller, sakıncalar, (bkz: mahzûrât)

mâh-be-mâh (f.zf.) aydan aya. (bkz: şehriyye)

mahbel (a.i.) hayvanın gebelik zamanı

mahber, mahbere (a.i.) [eskiden] hokka, divit

mah beş (a.i. habs'den) 1. hapsolun-ma yeri, hapishane, cezaevi, zindan, (bkz: habs-hâne, sicn). mec. karanlık, sıkıntılı yer

mahbes-i amal emellerin hapishanesi

mahbez (a.i.c. mahâbiz) ekmekçi fırını, ekmekçi dükkânı

mahbûb (a.s. hubb'dan) 1. muhabbet olunmuş, sevilmiş, sevilen, sevgili. 2. erkek sevgili

Zer-i mahbûb XVIII. asırda kesilmiş bir altın

mahbûb-i cihan bütün cihanın sevgilisi

mahbûb-i muavvec ed. (bkz: kalb-i muavvec)

mahbûbü'l-kalb gönlün sevgilisi

Mahbûbü'l-Kulûb (gönüllerin sevgilisi) Büyük Türk Şâiri Ali Şîr Nevâî'nin içtimaiyata ait ünlü eseri

mahbûb-dost (a.f.b.s.) oğlan seven, oğlancı, kulampara, (bkz: şâhid-bâz)

mahbûbe (a.i. hubb'dan) 1. muhabbet olunmuş, sevilmiş, sevilen [kadın]. 2. vaktiyle tanesi beş yüz liraya kadar satılan lâle cinsinden bir çiçek

mahbûb-perest (a.f.b.s.) delikanlılara, gençlere düşkün erkek

mahbûn (a.i.) l- kıtlık için saklanan şey. 2. ed. aruz vezninde ikinci harfin düşürülerek veznin kısaltılması. [Arap harflerinde]

mahbûs (a.s. ve i. habs'dan c. mahbûsîn, mahâbîs) hapsolunmuş, bir yere kapatılmış

mahbûs-hâne (a.f.b.i.) hapishane, cezaevi

mahbûsîn (a.s. ve i. mahbûs'un c.) hapsolunmuşlar, bir yere kapatılmış olanlar, (bkz: mahâbîs)

mahbûsiyyet (a.i.) mahbusluk, hapislilik; hapis kalınan müddet

mâh-cebîn (f.a.b.s.) (Ay alınlı) meç. alnı açık, namuslu, temiz

mahcer (a.i.c. mahâcir) hek. göz çukuru, (bkz: hufretü'l-ayn)

mahcir (a.s.) 1. bölünmüş, ayrılmış yer. 2. parmaklık

mahcûb (a.s. hicâb'dan) 1. kapalı, örtülü, perdeli, (bkz: mestur). 2. utanan, utanmış, utangaç, (bkz: şerm-sâr)

mahcûb-âne (a.f.zf.) utanarak, utangaçlıkla, sıkılganlıkla

mahcûbe (a.s.) 1. utangaç, namuslu [kadın, kız]. 2.i. kapı ardına konulan ağaç

mahcûbiyyet (a.i.) 1. mahcupluk, utangaçlık, sıkılganlık. 2. kapalı, örtülü olma durumu

mahcûc (a.s. hüccet'den) hüccet, delîl gösterilmiş

mahcur (a.s. hacr'den) huk. hacr altına alınmış, haczolunmuş, kullanmaktan menedilmiş

mahcûriyyet (a.i. hacr'den) hacir altına alınma, kısıtlanma

mahcuz (a.s. hacz'den) huk. haczedilmiş, mahkemece rehin altına alınmış

mâh-çe (f.i.) 1. küçük ay. 2. minare, kubbe, bayrak direklerinin başına geçirilen küçük ay

mâh-çehre (f.b.s.) ay yüzlü, faslı "mâh-çihre" dir]

mahdûb (a.s.). (bkz. mahzûb)

nıahdûd (a.s. hadd'den) 1. tahdîd edilmiş, sınırlanmış. 2. sınırlı. 3. belirli, (bkz: muayyen). Nâ-mahdûd,

Gayr-i mahdûd sınırsız, (bkz: gayr-i muayyen). 4. fık. hudut ve sınırlarının tâyini kabil olan akar, mal, mülk

mahdûdiyyet (a.i.) sınırlılık; darlık

mahdum (A.i. hidmet'den c. mahâdîm) 1. oğul, evlât, (bkz: ferzend). [aslı "hizmet edilmiş" manasınadır]. 2. hizmet edene nispetle efendi veya hanım

mahdûm-ı kâinat Hz. Muhammed

mahdûme (a.i. hidmet'den) kız evlat

mahdûmiyyet (a.i.) mahdumluk, oğulluk

nıuhdûr (a.s. hıdr'dan) saklı, örtülü

mahdûre (a.i.) örtünüp kapanarak kimseye görünmeyen [kız]

mahdûş (a.s.) 1. tırmalanmış. 2. vesveselendirilmiş

mâhe (f.i.) burgu, matkap, (bkz: miskab, mette)

ma'hed (a.i.c. maâhid) ahit, antlaşma yapılan, sözleşilen yer

mahfaza (a.i. hıfz'dan) içinde öteberi saklanan küçük kutu, kab, zarf

mahfaza-i billûriyye hek. göz adesesini ihata eden şeffaf (saydam) zar

mahfaza-i büzeyre bot. küçük sporkesesi

mahfaza-i büzûr bot. 1) ovogondağarcığı. 2) sporkesesi

Mahfel (a.i.) Tahirülmevlevî tarafından İstanbul'da yayımlanmış aylık bir dergi

mahfi (a.s. hafî'den) gizli, saklı, (bkz: hafi)

mahfil (a.i.c. mahâfil) 1. oturulacak, görüşülecek yer, toplantı yeri. 2. büyük camilerde hükümdarlara veya müezzinlere ayrılmış ve etrafı parmaklıkla çevrilmiş olan, yerden biraz yüksek yer

mahfil-i âlî Allah'ın huzuru, Tanrı katı

mahfil-i hümâyûn, mahfil-i şerif hünkâr mahfili, selâtin camilerde padişahların namaz kılmaları için ayrılmış yer. (bkz: mahfil2)

mahfil-i kaza adalet meydanı

mahfil-i kuds (kudsî meclis) mukaddes ruhların toplandığı yer

mahfil-i şerif (bkz: mahfil-i âlî)

mahfil-i şer'iyyât istanbul'un zaptından sonra Fâtih'in teşkil ettiği mahkeme

mahfiyyen (a.zf.) gizlice, gizli olarak, saklı olarak, (bkz: sırran)

mahfûf (a.s.) etrafı, zarar gelmesin diye, kuşatılmış, çevrilmiş

mahfûk (a.s.) hafakanlı, ikide bir yüreği oynayan

mahfûr (a.i.) hafr olunmuş, kazılmış mezar

mahfuz (a.s. hıfz'dan) 1. hıfzolunmuş, saklanmış. 2. korunmuş, gözetilmiş. 3.gizlenmiş. 4. ezberlenmiş

Levh-i mahfuz Allah tarafından takdîr olunan şeylerin ezelde -yazılı - bulunduğu levha

mahfuz hisse huk. miras bırakanın isteğiyle ortadan kaldırılamayan, hissesi, payı

mahfuz (a.s.) alçalmış

mahfûzât (a.i.c.) 1. gizlenilmiş şeyler. 2. ezberlenmiş şeyler. 3. muz. Türk müziğinde nota kullanılmadığı devirlerde, bir müzikçinin ezbere bildiği müzik eserleri

mahfûzen (a.zf.) polis veya jandarma gibi resmî kuvvetlerin muhafazası altında olarak

mâh-gâne (f.b.i.) aylık maaş, aylık

mâhî (f.i.c. mâhiyân) 1. balık, (bkz: semek). 2. ast. Güneybalığı'nın a (alfa) yıldızı, fr. fomalhaut. 3. aylık

Sayd-i mâhî balık avı

mâhî (a.s. mahv'dan) mahveden, mahvedici, yok edici, yok eden

mâhî emraz hastalıkları yok eden

mâhî'n-nükuş nakışlan silen, mahveden

mâhî-dân (f.b.i.) 1. balık havuzu, balıklava. 2. meç. "Hut" burcu

mâhî-fürûş (f.b.s.) "balık satan" balıkçı, (bkz: semmâk)

mâhî-gîr (f.b.s.) balık tutan, (bkz: mâhî-hâr)

mâhî-hâr (f.b.s.) "balık yiyen" balık avlayan, balıkçıl, (bkz: mâhî-gîr)

mahîle (a.i.c. mahâyil) sanmaya ve düşünmeye sebebolan işaret, alâmet, hayal eseri

mâhî-püşt (f.b.i. ve s.) balıksırtı

mahir (a.s. mâhâret'den c. mehere) 1. maharetli, hünerli, elinden iş gelir, becerikli. 2. i. erkek adı

mâhir-âne (f.zf.) maharetle, ustalıkla, ustaca

mahire (a.s. mehâret'den) 1. ["mahir" in müen.]. (bkz: mahir). 2. kadın adı

mahîs (a.i.) 1. bir şeyden dönme. 2. kurtulma

mâhiyân (f.i.) 1. [mâhî'nin c.] balıklar, 2. [mâh'ın c.] aylar

mâhiyâne (f.i.) aylık, ay hesabıyla verilen ücret

mâhiye (ter.) o şey ki

mâhiyye (a.i.) aylık

mâhiyyet (a.i.) 1. bir şeyin aslı, esâsı, içyüzü. 2. fels. kendilik. 3. *doğa

mahîz (a.i.) hayız hâli

malık (a.i.) tas. abdin vücûdunun zâtı hakkında fenası

mahkeme (a.i. hükm'den c. mahâ-kim) dâvaların görülüp hükme bağlandığı yer

mahkeme-i bidayet huk. dâvaların ilk görüldüğü mahkeme, [bundan sonra "istînaf, temyiz" mahkemeleri gelir]

mahkeme-i evkaf huk. [eskiden] evkaf müfettişliği denilen dâireye ikinci meşrûtiyetin İlânından az sonra verilen bir ad. [vazifesi, cihad tevcîh etmek, muhtelif vakıflar arasındaki gayrimenkul ihtilâflanyla, vakıf gediklerine bir gayrimenkulun mülk veya vakıf olduğuna ait dâvaları vesâireyi görmek idi]

mahkeme-i istinaf huk. bidayet mahkemelerinden verilip kanunen istinafı kabil olan hukuk ve ceza dâvalarına tekrar bakan ve ibtidâî mahkemelerin üstünde bulunan bir mahkeme ki hukuk ve ceza adı ile iki kısımdır

mahkeme-i kird-gâr Allah'ın mahkemesi. mahkeme-i kübrâ (en büyük mahkeme) kıyamet günü. (bkz: yevmü'l-kıyâme)

mahkeme-i nizâmiyye huk. ceza ve hukuk mahkemeleri, ["bidayet" ve "istinaf adıyla iki dereceye ayrılmıştır]

mehkeme-i şer'iyye huk. [eskiden] nikâh, miras taksimi ile din işleriyle ilgili mes'elelere bakan mahkeme

mahkeme-i temyiz huk. temyiz mahkemesi, mahkeme kararlarının yolunda verilip verilmediğini tetkik etmekle vazifeli makam, yargıtay

mahkeme-i ticâret huk. ticâret mahkemesi, ticâretle ilgili dâvalara bakan mahkeme

mahkî (a.s. hikâyet'den) hikâye olunmuş, anlatılmış

nıahkud ("ku" uzun okunur, a.s.) hased olunan, hased edilen, (bkz. mahsûd). nıalıkuk ~ - ("ku" uzun okunur, a.s.) doğrultulmuş, doğru yapılmış

mahkûk (a.s. hakk'den) 1. hakkolunmuş, çelik kalemle -sert bir şey üzerinekazılmış. 2. yazıldıktan sonra çakı, kalemtraş gibi şeylerle kazınmış

mahkûkât (a.s.c.) kazınmış, hakkedilmiş resimler, yazılar; hakkak işleri

mahkûm (a.s.) 1. kendisine hük-molunan, birinin hükmü altında bulunan. 2. bir mahkemece hüküm giymiş, [müen. "mahkû-me" dir]. 3. katlanma, zorunda olma

mahkûmun aleyh huk. aleyhine hükmolunan, dâvayı kaybeden

mahkûmun bih huk. hüküm ve karârı verilmiş, hüküm giymiş

mahkûmun leh huk. lehine hükmolunan, dâvayı kazanan

mahkûme (a.i.) ["mahkûm" un müen.]. (bkz. mahkûm)

mahkûmîn (a.i. mahkûm'un c.) mahkûmlar, hüküm giyenler

mahkûmiyyet (a.i.) 1. hüküm giymiştik. 2. hüküm giyilen süre

mahkun ("ku" uzun okunur, a.s.) ma'sum, suçsuz

mahkunü'd-dem ("ku" uzun okunur) fık. katli lâzım olmayan kimse, [savaşta, islâmlığı kabul eden bir kimse, mahkun-üd-dem olmuş olur]

mahkur (a.s.) hakir, aşağılık

mahlas (a.i. hulûs'dan) 1. halâs olunacak, kurtulacak yer. 2. bir kimsenin ikinci adı. 3 . eskiden şâirlerin şiirlerinde kullandıkları ad

mahlas beyti ed. gazellerde şâirin adı bulunan beyit

mahlas hâne (a.f.b.i.) ed. divan şiirinde şâirin mahlasının bulunduğu beyit

mahlas-nâme (a.f.b.i.) ed. yeni şiir söylemeye başlamış olan birine, üstat bir şâir tarafından bir mahlas verildiğine dâir yazılan manzume

mahleb (a.i.) 1. Idris ağacı. 2. bal. (bkz: asel)

mahleb (a.i.c. mahâlib) arslan, kedi, doğan gibi hayvanların çengelli pençesi

mâh-lika UUU (f.b.s.). (bkz. mehlika)

mahlûa (a.s.) ["mahlu"' un müen.]. (bkz: mahlu')

mahlûc (a.i.) hallâclanmış, atılmış [pamuk]

mahlu (a.i.) yemin etme

mahlûfü'n-aleyh huk. yemin edilen husus

mahlûk (a.s.) tıraş edilmiş baş veya yüz. (bkz: matruş, tırâşîde)

mahlûk (a.s. ve i. halk'dan) halk olunmuş, yaratılmış; yaratık

mahlûka (a.i.) benimsenen, çalınan, kasîde, şiir

mahlûkat ("ka" uzun okunur, a.s. ve i. mahlûk'un c.) yaratılmış şeyler, canlılar, yaratıklar

muhlul (a.s. hall'den) 1. hallolunmuş, çözülmüş, dağılmış. 2. erimiş, eritilmiş, eriyik. 3. sahipsiz maaş veya me'murluk. 4. i. mirasçısı bulunmayan ve hükümete kalan [miras]

mahlûle (a.s.) 1. ["mahlûl" ün müen.] (bkz: mahlûl). 2. i. kocası ölmüş, dul kalmış kadın

mahlûl-i mufassal tapu usûlüne ait bir ıstılah, [iki kısımdır biri, defter-i mufassalda kayıtlı olup da icmal defterine kayıtlı olmayan köyler ve mezraalar tımarı olup her kime berat ile verilmiş ise ona aitti. Diğeri, icmal defterinde noksan ve defter-i mufassalda fazla olarak kayıt olunandı J

mahlûl-i sirf huk. [eskiden] hakk-ı intikal ve hakk-ı tapu eshâbı bırakmaksızın mutasarrıfının vefatıyla mahlûl kalan arazî

mahlûl (a.s.) delinmiş, öbür tarafına işlenmiş olan şey

mahlûlât (a.i.c.) mirasçısı olmayan bir ölünün evkafa veya rnîriye kalan mirası

mahlûliyyet (a.i.) mahlûlluk, mahlûl olma hâli

mahlut (a.s. halt'dan) 1. halt olunmuş, katılmış, karıştırılmış, karışık, (bkz: halîta). 2. kim. karışım

mahluta (a.i.) bulgurla karışık mercimek çorbası

mahlûte (a.s.) ["mahlut" un müen.] (bkz: mahlut)

mahmasa (a.i. hams'dan) açlık, açlıktan zayıf düşme

mahmî (a.s.) himaye gören, korunan [kimse]

mahmidet (a.i.c. mahâmid) medhetme, övme. (bkz: sena, sitayiş)

mahmidet-sâz (a.f.b.s.) hamd ve

sena eden. mahmil (a.i.c. mahâmil) 1. mahfe, deve üzerine konulan -iki kişinin bineği- sepet. (bkz. mihmel1). 2. her yıl Haremeyn'e hacı kafilesiyle gönderilen armağanlar

mahmil-i şerîf haremeyne sürre adıyla gönderilen para ve hediyelerin yükletildiği vâsıta

mahmiye (a.i. himâye'den) 1. bir şeyi himaye etme, koruma. 2. [muhafazalı] büyük şehir

mahmiyye (a.s.) ["mahmî" kelimesinin müennesi]. (bkz: mahmî)

mahmûd (a.s. ham'dan) 1. hamdolunmuş, sena edilmiş; övülmeye değer. 2. i. Hz. Peygamber'in adlarından biri. 3. i. erkek adı

Makam-ı mahmûd Hz. Muhammed'in en büyük şefaat makamı, Cennet

mahmûdü'l-hisâl iyi ahlâk sahibi

mahmûdü'ş-şiyem övülecek huylara sahip olan

Mahmûd (a.h.i.) Ebrehe'nin Kabe'yi yıkmak üzere getirdiği filin adı

Mahmûd (Kâşgarlı) (a. h.i.) Karahanlılardan olan bu Türk bilgini ve edîbi, Divânü Lügati't Türk adlı ünlü eseriyle tanınmıştır. 1074 yılında Kâşgâr'da yazılmış olan bu eser islâmiyet te'siri altındaki ilk eserlerdendir. Mahmut, bir lügat kitabı tarzında olan bu eserini, Türkçenin Arapça kadar ve ondan daha zengin bir dil olduğunu göstermek için yazmıştır. Türkçe sözler, Arap kaidelerine göre tertîbedilmiş ve Arapça olarak anlatılmıştır. Mahmûd, eserini yazdıktan üç yıl sonra bir düzeltmeden geçirerek Abbasî Halîfelerinden Muktedî Billâh'a takdîm etmiştir. Bu kitap 1335 hicrî yılında Kilisli Rifat'ın kopyesi ve düzeltmesiyle basılmış, daha sonra Besim Atalay tarafından üç cilt ve bir indeks hâlinde yeni harflerle 1939, 1940, 1941 yıllarında, öztürkçeye çevrilmiştir. Asıl tek nüsha Fâtih Millet Kütüphanesi Emîrî kısmında mahfuzdur

mahmude (a.s.) ["mahmûd" un müen.] (bkz: mahmûd)

mahmude (a.i.) bot. bingöz otu, sakmunya

mahmûdî, mahmûdiyye (a.s.) 1. II. Sultan Mahmud'a ait, onunla ilgili. 2. i. onun zamanında çıkarılmış olan 25 gümüş kuruş değerinde altın para. 3. i. onun adına yapılmış olan eski bir harb gemisi, kalyon. [9 Ağustos 1814 (22 Şaban 1229) de denize indirilmiştir]. 4. i. Mahmut devrinde basılan altın para

mahmul (a.s. haml'den) 1. hami olunmuş, yüklenmiş. 2. bir şey üzerine kurulmuş. 3. i. gr., mant. müsnet, yüklem, haber "insan hayvandır" cümlesinde insan "mevzu", hayvan "mahmul" dür. (a.i.) yük. (bkz: bâr, mahref

mahmule (a.zf.) mahmul olarak, hamule)

mahmûlen yüklü olarak

mahmûm (a.s.) 1. hummaya, sıtmaya tutulmuş, sıtmalı olan; ateşli, ateşi olan. 2. meç. saçmasapan konuşan

mahmûm-âne (a.f.zf.) 1. mahmumcasına, ateşli olarak, ateşler içinde. 2. sayıklarcasına

mahmur (a.s.hamr'den) 1. sarhoşluğun verdiği sersemlik. 2. uyku basmış, ağırlaşmış göz, baygın göz

Çeşm-i mahmur baygın göz, süzülerek bakan göz. [müen "mahmûre" kadın adı olarak kullanılır]

mahmûre (a.i.c.) ["mahmur" un müen.]. (bkz: mahmur). 2. i. kadın adı

mahmuz (a.s.) hamızlanmış, oksitlenmiş

mahnûk (a.s. hank'dan) boğulmuş, boğazı sıkılmış, boğuk

mahnûkan (a.zf.) boğulmuş olarak, boğazı sıkılarak

mâh-pâre (f.b.i.) 1. ay parçası. 2. çok güzel kimse, (bkz: meh-pâre)

mâh-perest (F.b.s.) "Ay'a tapan" meç. bir dilbere gönül veren

mâh-perver (f.b.s.) mehtaplı

mah-peyker (f.b.s.) yüzü ay gibi parlak, güzel, nurlu [olan], (bkz: meh-peyker)

mahra (a.i.) 1. elverişli, uygun şey. 2. değerli kimse

mahreç (a.i. hurûc'dan c. mahâr c.) 1. hurûcedecek, dışarı çıkacak, çıkılacak kapı. 2. leng. ağızdan harflerin çıktığı yer, çıkak, boğumlama yeri, fr. point d'articulation. 3. ilmiyye rütbesinden istanbul tarîk-ı mevlevi- yetlerinin ilk payesi. 4. mat. payda, adî kesirde çizginin altındaki sayı

mahrec-i aklâm 1862 de memur yetiştirmek üzere kurulan okul

mahrec-i mekâtib-i askeriyye 1864 de açılan Osmanlı idaresinde askerî idadilere öğrenci yetiştirmek üzere 1864 de açılan rüştiye mektebi

mahrec mevleviyyeti tar. Osmanlı devletinde üçüncü kademedeki yüksek kadılıklara verilen bir ad

mahrec-i müşterek mat. ortak payda, fr. meme denominateur. (a.i.) yemiş sepeti

mahrek (a.i.) yakacak yer

mahrek (a.i. hareket'den) 1. mat. hareketli bir noktanın güttüğü yol. 2. astr. bir gök cisminin hareketinde ağırlık merkezinin geometri bakımından yeri, yörünge, fr. orbite

mahrek-i arz astr. yer yörüngesi

mahrek-i dairevî astr. çember yörünge

mahrek-i şems-i cenubî astr. Arz'ın meylinden dolayı Güneşin Seretan (Yengeç dönencesi) ve Cedi medarları (Oğlak dönecesi) arzları arasında hareket eder göründüğü sırada hatt-ı semavî dâiresine paralel ve Arzın merkezinden itibaren 23 derece 27 dakika güneyde tersîm ettiği mevhum dâire

mahrek-i şems-i şimalî astr. Arz'ın meylinden dolayı Güneş'in Seretan (Yengeç dönencesi) ve Cedi medarları (Oğlak dönencesi) arzları arasında hareket eder göründüğü sırada hatt-ı istivâ-i semavî dâiresine paralel ve Arz'ın merkezinden itibaren 23 derece 27 mevhum dakika kuzeyde tersîm ettiği dâire


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   85   86   87   88   89   90   91   92   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin