Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə9/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   189

âtiyen (a.zf.) 1. ileride, gelecekte. 2. aşağıda.

atiyyât (a.i. atiyye'nin c.) hediyeler, ihsanlar, bahşişler.

atiyye (a.i.c. ataya) hediye; bahşiş, (bkz: ihsan).

atiyye-i seniyye pâdişâh hediyesi.

atlâb (a.i. tâlib'in c.) 1. arayanlar, talipler; husûsiyle talebeler. 2. (tılb'ın c.) kadın peşinde dolaşanlar, hovardalar, zamparalar.

atlâl (a.i. talel'in c.) 1. örenler, harabeler. 2. biçimler, şekiller, resimler; kalıplar.

atlas (a.i.) 1. üstü ipek, altı pamuk kumaş. 2. s. düz, havsız, tüysüz. 3. büyük harita. 4. Atlas denizi.

atlas-ı minâ gökyüzü.

atlâs (a.i. talas'ın c.) 1. eskitmeler, mahvetmeler. 2. s. eski, aşındırılmış.

atles (a.s.) eski, aşındırılmış, yırtık, eski püskü.

atlesî (a.s.) 1. atlastan yapılmış, atlas. 2. atlas gibi.

atliye (a.i. tılâ'nın c.) merhemler.

atmâr (a.i. tımr'ın c.) eski püskü elbiseler, paçavralar.

atme (a.i.) ateş kaynağı, volkanın tepesindeki lâv menbaı, krater.

atnâb (a.i. tınâb'ın c.) 1. çadır ipleri, (bkz: habl-ül-hıyâm). 2. ağaç kökleri. 3. vücuttaki sinirler.

atrâb (a.i. tarab'ın c.) oyunlar eğlenceler, şenlikler, neşeler, ferahlıklar.

atrâf (a.i. tarfın c.) gözler.

atrâk (a.s. târik'in c.) gece gelen; -husûsiyle- gece gelen yaya seyyahlar.

atrâr (a.i. turra'nın c.) kenarlar, uçlar.

atrâs (a.i. tırs'ın c.) yazılmış sayfalar, karalama kâğıtları.

atreş (a.s.) sağır, işitmez, (bkz: ahras).

atruk (a.i. tarîk'ın c.) yollar, (bkz: turuk).

ats (a.i.) 1. aksırık. 2. şafak sökme.

ats-ı subh (sabahın aksırığı),

ats-ı şeb (gecenin aksırığı) seher vakti.

Atse (a.i.) tek aksırık.

Atse-i anberîn güzel kokulu nefes.

Atse-i kemân okun çıkardığı ses.

Atse-i subh şafak.

Atse-i şeb şafak, (bkz: atse-i subh).

Atse-i çah kuyudaki aks-i seda, yankı.

atse-i tîğ savrulan kılıcın çıkardığı ses.

atş (a.i.) susuzluk, susama.

atşân (a.s. atş'dan) susuz, susamış, susayan, (bkz. teşne). susuzluk çekenler.

attâr (a.i. ıtr'dan) 1. güzel kokular, iğne iplik vesaire satan; aktar. 2. h. i. [büyük A ile] meşhur mutasavvıf.

attaret (a.i.) attarlık, aktarlık.

attârî (a.f.i.) aktarlık, aktar dükkânı.

attâs (a.s.) durmadan aksıran.

attaş (a.s.) fazla susamış.

attât (a.s.) çok bağırıp çağıran, gürültücü, şamatacı [adam].

atûb (a.s.) inatçı, (bkz: muannid).

atûf (a.s. atfdan) 1. birine sevgisi olan. 2. i. erkek adı.

atûfet (a.i.) şefkat, merhamet.

atûh (a.s.) bunak, (bkz: ma'tûh).

atûm (a.i.) su kaplumbağası.

âtûn (f.i.) l. kızlara dikiş ve okuyup yazma öğreten kadın. 2. ana rahmi, (bkz. meşime).

âtûs (a.i.) aksırtıcı şey, enfiye.

atvâd (a.i. tavd'ın c.) dağlar.

atvâk (a.i. tavk'ın c.) 1. gerdanlıklar. 2. tasmalar. 3. boyundaki halka çizgiler. 4. kuvvetler, takatler.

atvel (a.s. tavîl'den) pek uzun.

atyân (a.i. tiyn'in c.) balçıklar, çamurlar.

atyeb (a.s. tıyb'den) (daha. pek, en, çok) güzel.

atyeb-i me'kûlât yiyeceklerin en güzeli.

atyer (a.s.) pek uçucu, çabuk kaybolan. [en çok tıbbî ilâçlar ve kokular hakkında kullanılır].

Rûh-i atyer çabuk uçan ruh.

âvâh, âveh (f.e.) l eyvah, yazık! 2. i. nzık, nasip, kısmet.

avâdî (a.s. âdiye'nin c.) zulmedenler,zâlimler.

avâid (a.i. âide'nin c.) iratlar, gelirler. (bkz. aidat).

avâik (a.i. âika'nın c.) engeller, müşküller, zor işler.

a'vâk (a.i. avk'm c.) alıkoymalar, durdurmalar, vazgeçirmeler.

avâkıb (a.i. akıbet' in c.) neticeler, sonuçlar, sonlar.

avâkıb-ı ahvâl hallerin, durumların sonu.

avâkıb-ı hasene iyi son nefesler,

avâkıb-ı umûr işlerin neticesi.

avâkıd (a.i. âkid'in c.), (bkz: âkid).

avâkır (a.i. âkıra'nın c.) 1. kısırlar, verimsizler. 2. fakirler, yoksullar. 3. kudurmuşlar,

avâlim (a.i. âlem'in c.) dünyâlar, (bkz: âlemin, âlemûn).

avâlim-i ulviyye dünyâdan gayrı yüksek âlemler, (bkz. melekût).

avâm (a.i. âmm'ın c.) herkes, kaba ve câhil halk, ayak takımı, (bkz. âhâd-i nâs).

a'vâm (a.i. âın'in c.) yıllar, seneler,

avâmil (a.s. âmil'in c.) 1. sebepler. 2. işleyenler. 3. gr. Arapçada kelime sonlarının okunuşuna tesir eden hususları anlatan gramer bahsi. 4. valiler.

avâm-firîb (a.f.b.s.) halkı avlayan, halkın hoşuna gidecek şekilde hareket eden, demagog.

avâm-pesend (a.f.b.s.) halkça beğenilecek şey.

avâm-pesendâne (a.f.zf.) ayak takımının beğeneceği bir tarzda, âdi ve kaba.

avân (a.i.) vakit, zaman.

avân-ı meftûniyyet meftunluk anları.

a'vân (a.s. avn'ın c.) yardım edenler, yardakçılar.

avâr (a.i.) ayıp, kusur, fesat.

âvâre (f.s.) 1. serseri, boş gezen, işsiz güçsüz, aylak. 2. dağınık, perişan.

âvâre-gerd (f.b.s.) işsiz, güçsüz kimse.

âvâregî (f.b.i.) serserilik, aylaklık, işsiz güçsüzlük.

âvâre-reviş (f.b.s.) âvâre gidişli, başıboş hareketli.

âvâre-ser (f.b.s.) başıboş.

avârız (a.i. ârıza'nın c.) 1. kazalar, belâlar. 2. engeller, engebeler. 3. muvakkat vergi [fevkalâde hallerde, bilhassa harb sebebiyle alınırdı!.

avârız-ı dîvâniyye Tanzimât-ı Hayriyye'den önceki zamanlarda carî kanun ve nizamlara göre alınan vergi ve resimler.

avârız-ı müktesebe cehil, sarhoşluk, hezel, sefeh, hatâ, ikrah gibi insanın ibtidâen dahli bulunan şeyler.

avârız-ı semâviyye delilik, küçüklük, bunaklık, ölüm gibi kisbî ve ihtiyarî olmaksızın insana arız olan şeyler.

avârî (a.i. âriyyet'in c.) ödünç şeyler.

avârif (a.i. ârife'nin c.) 1. iyilikler. 2. armağanlar, bağışlar. 3. s. nâzik, eli açık, cömert kimseler. 4. kabiliyetli, yetenekli kimseler.

avâsıf (a.i. âsıfa'nın c.) sert, şiddetli rüzgârlar, fırtınalar.

avâsım (a.i. âsıme'nin c.) hudut şehirleri.

avâsîr (a.i. âsûr'un c.) tuzaklar.

avâtıf (a.i. âtıfet'in c.) karşılık beklemeden gösterilen sevgiler, iyilikseverlikler.

avâtık (a.s. âtık'ın c.) 1. hür olanlar. 2. ihtiyarlar. 3. i. genç kızlar. 4. i. yavru kuşlar.

av'ave (a.i.) havlama.

av'ave-yi kilâb köpeklerin havlaması.

avâz (a.i.) nefret.

âvâz (f .i.) ses, seda.

âvâz-ı mûsikî müzik sesi.

âvâz-ı ra'd ü sâika gök gürültüsünün ve yıldırımın sesi.

âvâz-ı zenbûr muz. Kırşehirli Yusufun edvarında tanımlanan bir makam, (bkz. âgaz-l- zenbûr).

a'vâz (a.i. ivaz'ın c.) bedeller, karşılıklar.

avaz avaz (f.zf.) bangır bangır.

âvâze (f.i.) 1. yüksek ses. 2. şöhret, ün.

âvâze-hân (f-b.i.) şarkıcı, (bkz: hanende).

avd (a.i.) 1. geri gelme, dönme, lehine veya aleyhine dönme. 2. hasta ziyareti. 3. yoldan sapma.

avdet (a.i.) geri gelme, dönme, dönüş.

âven (a.s.) çok veya en sakin.

avdetî (a.i.) dönme [Yahudiden].

a'vec (a.s.) eğri büğrü.

a'ved (a.s.) daha veya en çok faydalı.

âvend (f.i.) 1. sicim, ip. 2. senet, delil. 3.'kapkacak. 4. taht, yüksek mertebe. 5. satranç oyunu. 6. zf. evvel, önce, ilk.

âvendî (f.i.) şarap fıçısı, kabı.

avene (a.s. avn'in c.) yardakçılar, kafadarlar.

âveng (f.i.) hevenk, ipe geçirilmiş ü-züm, kiraz ve benzerlerinin askısı.

âvengân (f.s.) 1. asılı, asılmış, sarkık. 2. i. çivi. 3. i. çengel.

aver (a.i.) bir gözü kör olma.

-âver (f.s.) getiren, taşıyan.

Peyâm-âver (Peygamber) haber getiren.

a'ver (a.s.) 1. bir gözü kör, tek gözlü, (bkz: yek-çeşm). 2. anat. körbağırsak.

âverd (f.i.) harp, cenk, savaş.

âverde (f.s.) naklolunmuş, getirilmiş.

âverdenî (f.i.) getirilmesi uygun düşen hediyelik eşya.

âverd-gâh, âverd-geh (f. b.i.) savaş meydanı.

âverdîde (f.s.) hücum edilmiş, saldırılmış.

avez (a.i.) fakirlik, sıkıntı.

a'vez (a.s.) 1. anlaşılması güç şiir. 2. mânâsı anlaşılmaz [şey].

âvî, âviye (a.s.) uluyan, hırıldayan.

âvîhte (f.s.) asılı, asılmış [şey].

âvîhtegî (f.s.) asılmış olma durumu.

âvîje (f.s.) 1. has, hâlis, saf, temiz. 2. meç. şarap.

âvîjgân (f.i.c.) 1. mahremler, yakınlar. 2. s. gençler, güzeller.

âvîl (a.i. avl'den) feryat, (bkz: avle).

âvind (f.s.) evvel, önce, ilk. (bkz: âvend6).

âvine (a.i. evân'ın c.) vakitler, zamanlar, çağlar.

âvineten (a.zf.) ara sıra, tesadüfen.

âvîşe, âvîşen (f.i.) 1. kekik otu. 2. sarılma, sıyırıp çıkma; saldırma, (bkz: âvşin).

âvîz (f.s.) asılı bulunan, asılan.

âvîze (f.i.) mum, lâmba ve sâireyi taşıdığı halde tavana asılan billur veya mâdenden yapılmış süs.

âvîze-i gûş küpe. (bkz: mengûş).

âvîze-i nücûm yıldız topluluğu.

âvizgin (f.s.) (asılgan, ilişkin) insana balta olan dilenci.

avk (a.i.c. a'vâk) alıkoyma, durdurma, vazgeçirme, (bkz: te'hîr).

avkeşe (a.i.) zir. yaba, harman savurmakta kullanılan çatal tahta kürek.

avkeşe-i sagîre anat. lâdes kemiği.

avl (a.i.) feryat, acınma, sıkıntı sebebi.

avle (a.i.) feryat, (bkz: avîl).

avm (a.i.) yüzme.

avn (a.i.c. a'vân) 1. yardım. 2. s. yardım eden; yardakçı; kafadar.

avn-i Hakk Allah yardımı.

avn-i İlâhî Allah yardımı.

avnî (a.s.) 1. yardımla ilgili. 2. i. erkek adı.

avniye Yeniçeriler tarafından ve daha sonra Sultan Mecit ve Sultan Aziz zamanlarında giyilen bir çeşit yağmurluk.

avrât (a.i. avret'in c.) kadınlar.

avret (a.i.) 1. insanın, gösterilmesi ayıp olan yeri. 2. kadın; zevce, avrat.

âvşin (f.i.) kekik otu. (bkz: âvîşen1).

avvâc (a.i.) fildişi satıcısı veya işçisi.

avvâd (a.i. ûd'dan) udcu; ud çalan.

avz (a.i.) 1. sığınma. 2. sığınak.

El'-avzü bi-llâh Allah'a sığınma.

ayâ (a.s.) 1. kabiliyetsiz, kudretsiz. 2. tedâvî edilemez, iyileştirilemez.

âyâ (f.e.) şüphe ve tereddüt bildiren edat. (bkz: acaba).

a'yâ (a.s.) daha veya en kudretsiz, iktidarı hiç olmayan.

a'yâd (a.i. îd'in c.) bayramlar.

a'yâd-ı Müslimân Müslüman bayramları.

ayân (a.s.) belli, açık, meydanda (doğrusu "lyân"). (bkz: aşikâr, bahir, celî, hüveydâ, iyân).

â'yân (a.i. ayn'ın c.) 1. gözler. 2. bir memleketin ileri gelenleri. 3. evvelce Millet Meclisi'nin kararlarını incelemekle görevli başka bir meclis olup, Osmanlı imparator-luğu'nun 1877 ve!908 Meşrûtiyetinde üyeleri hükümetçe seçilmişti. 4. Senato üyesi.

a'yân-ı sâbite tas. eşyanın vücuda gelmeden önce "ilm-i ilâhî" de sabit olan suretleri.

âyân ve eşrâf ilerigelenler.

ayânen (o.zf.) açıkça.

ayâniyyet (o.i.) açıklık, ortaya çıkma, (bkz: vuzuh).

ayâr (a.i.) 1. altının, gümüşün ve başka kıymetli mâdenlerin karışma derecesi. 2. saadete doğru gitme, (bkz. lyâr).

ayâr-dân (a.f.b.c.) ölçü, değerbilir, (bkz: lyâr-dân).

a'yâr (a.i. ayr'ın c.) eşekler, (bkz: himâr).

âyât (a.i.âyet'in c.) Kur'ân'ın cümleleri.

âyât-ı muhkemât açık ve mânâsı kat'î olan âyetler.

âyât-ı müteşâbihât icâbında te'vîl edilebilen âyetler.

Ayb (a.i.c. uyûb) utanılacak şey, kusur, ayıp, leke. (bkz: şeyn).

ayb-ı hâdis huk. satılan şeye müşteri elinde iken arız olan ayıp. [müşterinin satın aldığı kumaşı kesip biçmesiyle meydana gelen hal gibil.

ayb-ı kadîm huk. satan elinde iken satılan şeyde mevcut olan ayıp.

ayb-cû (a.f.b.s.) insanın ayıbını araştırıp soran.

aybe (a.i.) deri çanta, heybe.

aybet (a.i) 1. deri çanta, valiz. 2. ayıp, kusur.

ayb-gû (a.f.b.s.) dedikoducu.

ayb-gûyî (a.f.b.i.) dedikoduculuk.

ayb-nâk (a.f.b.s.) kusurlu, noksan.

ayb-pûş (a.f.b.s.) ayıbı örten.

a'yen (a.s.) 1. büyük iri gözlü adam. 2. bakılan yer. 3. çok açık, pek belli.

âyen (f.i.) demir, (bkz: âhen).

âyende (f.s. c. âyendegâh) gelen, gelici.

âyende-nümâ [eskiden] çalanların kim olduklarını görmek için evlerin sokak kapısı karşısına ve birinci katın pencereleri hizasına konulan ayna.

âyende ve revende gelen giden.

âyet (a.i.c. âyât) 1. Kur'ân'ın herhangi bir cümlesi. 2. alâmet, nişan.

âyet-el-kürsî (bkz: kürsî).

âyet-i kerîme kutsal âyet.

âyet-i maksûd Kur'ân'ın 4 üncü sûresinin 62 nci âyeti.

âyet-i tergîb cennetteki güzellikleri, iyilikleri anlatan âyet.

âyet-i terhîb cehennemin korkunçluğunu anlatan âyet.

âyet-ül-hıfz muskaya yazılan âyet.

âyet-ül-mevâris Kur'ân'ın 4 üncü sûresinin 12 nci âyeti.

âyet-in-Nûr Kur'ân'ın 24 üncü sûresinin 12

âyetlik (a.t.b.i.) Kula halılarında motifleri çevreleyen mustatil [dikdörtgen] bordürün üstüne yatmış dar, uzun ve küçük dikdörtgen çerçeve.

ayın (a.i.) Osmanlı alfabesinin yirmi birinci harfi olup ebced hesabında yetmiş sayısının karşılığıdır, (bkz: ayn5).

âyib (a.s.) geri dönen, dönüp çekilen, (bkz: âib).

âyid (a.s.). (bkz. âid).

âyij, âyîjek (f.i.) kıvılcım.

âyil, âyile (a.s.) 1. ailesini besleyen. 2. kalabalık bir ailesi olan. 3. fakir. 4. muvâzenede olmayan [terazi]. 5. aşırı, (bkz: âil, aile).

âyîn (f.i.) 1. merasim, tören. 2. Alevîlerin içki sohbetleri.

âyîn-i cem 1) ahbapça, tarikat erbabınca toplanıp eğlenme. 2) Alevî'lerin içki sohbetleri.

âyîn-i kadîm mevlevîhânelerde tekkelerin kapatılmasına kadar semâ esnasında âyinhan-lann okudukları, eski zamanlara ait olması hasebiyle bestekârları unutulmuş bulunan ilâhi.

âyîn-i kudemâ eskilerin usûlü, tarzı.

âyîn-i Mevlevî Mevlevi âyîni, Mevlevîlerin dönerek ney ile yaptıkları âyin.

âyîn-i şerîf Mevlevîhânelerde semâ esnasında âyînhanlann söyledikleri ilâhiler.

âyîne, âyine (f.i.) 1. ayna. 2. Eşref Nesip tarafından istanbul'da yayımlanmış haftalık mizahî bir dergi.

âyîne-i âb su aynası, suyun parlak yüzü.

âyîne-i ârız yanak aynası, ayna gibi parlak olan yanak, (bkz: âyîne-rû).

âyîne-i âsmân Güneş.

âyîne-i çarh Güneş.

âyîne-i hâverî Güneş.

âyîne-i baht nikâhta güveyin geline getirdiği ilk ayna.

âyîne-i gerdân Güneş.

âyîne-i gerdûn Güneş.

âyîne-i in'itâf bir şeyin aksedip göründüğü ayna.

âyîne-i İskender İskender'in aynası. [Iran hurafelerine göre Aristo tarafından yapılıp iskenderiye'de yüksek bir yere konulmuş bir aynadır ki, Büyük İskender bu aynaya bakarak yüz fersah mesafede bulunan düşmanını görürmüş].

âyîne-i kît'ı efrûz Güneş.

âyîne-i maksûd Kur'ân'ın 4 üncü sûresinin 62 nci ayeti.

âyîne-i pârtâb parlak ayna.

âyîne-i pürtâb-ı mücellâ cilâlı parlak ayna.

âyîne-i şeş-cihet (altı tarafın aynası) 1) Hz. Muhammed'in gönlü; 2) bir velînin gönlü.

âyîne-dân (f.b.i.) ayna mahfazası.

âyîne-dâr (f.b.s.) 1. ayna tutan. 2. i. berber.

âyîne-den (f.b.i.) ayna mahfazası.

âyîne-efrûz (f.b.s.) ayna cilâsı.

âyîne-fürûz (f.b.s.). (bkz. âyîne--efrûz).

âyîne-rû (f.b.s.) yüzü ayna gibi parlayan.

âyîne-sâz (f.b.i.) aynacı.

âyîne-veş (f.b.s.) ayna gibi.

âyîne-zidây ayna silici, cilâcı.

âyîn-hân (f.b.s.ve i.) Mevlevihânelerde ve semahane içinde yüksekçe bir yerde bulunup mutriphâne denilen mahfilde semâ edilirken âyin okuyan kimse.

âyîn-perestî (f.b.i.) alçakgönüllülükle edilen hizmet.

âyiş, âyişe (a.s.) 1. yaşayan, 2. rahat yaşayan, (bkz: âiş, âişe).

âyişne, âyişte, âyiştene (f.i.) 1. casus. 2. s. dalkavuk, (bkz. abiste).

âyiz, âyize (a.s.) 1. karşılık olarak veren. 2. karşılık olarak verilmiş, (bkz: âiz, âize).

ayke (a.i.) sık koruluk.

aykevî (a.i.) coğ. ormanla ilgili.

ayn (a.i.c. a'yân, uyun) 1. göz. 2. aslı, kendisi. 3. bir şeyin eşi, tıpkısı. 4. kaynak, pınar, (bkz: a'yün). 5. Osmanlı alfabesinin yirmibirinci harfi, (bkz: ayın).

ayn-el-yakîn gözüyle görmüş gibi, kat'î.

ayn-ı betrâ (ayın harfinin başı) hemze.

ayn-ı hayât (hayat pınarı) (bkz: âb-ı hayat).

ayn-ı kerâmet Peygamberlere yakışacak bir kudretle, keramet gibi.

ayn-ı mazmûn huk. kusur olsun olmasın her halde tazmini lâzım gelen ayn.

ayn-ı mevkuf huk. vakfolunan şey.

ayn-ı hatâ yanlışın ta kendisi.

ayn-ı mürekkeb 1) anat. petekgöz; 2) bileşik göz.

ayn-ı vâhid tek gözlü, (bkz: yek-çeşm).

ayn-ül-bakar bot. öküzgözü, fr. arnica.

ayn-ül-fiil fiil maddesinin ikinci harfi.

ayn-ül-kemâl nazar değme; gözün çok tesirli bakışı.

ayn-üs-sevr 1) boğa gözü. 2) astr. semânın kuzey yarımküresinde bulunan boğa burcunun en parlak yıldızı, Ed-deberân, lât. alpha Taurus; fr. Aldebaran; ing. Aldebaran.

ayn-üş-şems değerli bir taş.

aynâ (a.s.c. îyn) iri ve güzel gözlü.

aynen (a.zf.) tıpkısı, tamamı, aynı olarak.

ayneynî (a.s.) iki gözle bakan.

aynî (a.s.) göze mensup, gözle ilgili.

Emrâz-ı ayniyye göz hastalıkları.

ayni (a.zf.) 1. hep o, başkası değil. 2. tıpkısı.

aynî (a.s.) para olarak değil madde (eşya) olarak verilen.

ayniyyât (a.i. ayn'ın c.) kullanılmaya veya harcanmaya elverişli olup taşınabilen ve para eden şeyler.

ayniyye (a.i.) 1. kıymetli olan ve taşınabilen şeyler. 2. göz hastalıkları kliniği.

ayniyyet (a.i.) bir şeyin aslı gibi, tıpkısı olma.

ayr (a.i.c. a'yâr) eşek. (bkz: himâr).

ayş (a.i.) yaşama.

ayş-i deh-rûz (on günlük yaşama) bu dünyâdaki hayat.

ayş ü dem eylemek içki içip keyfetmek, (bkz: îyş).

ayş ü işret yiyip içme. (bkz: ayş ü nûş).

ayş ü nûş yiyip içme. (bkz: ayş ü tarab).

ayş ü tarab yeme içme, çalgı çengi, eğlence.

a'yün (a.i. ayn'ın c.) 1. gözler. 2. menbâlar, pınarlar, çeşmeler, (bkz: a'yân, uyun).

ayyâb (a.s.) kusur görücü.

ayyân (a.s.) 1. ne yapacağını bilmeyen. 2. yorgun.

ayyâr (a.s.) 1. hîlekâr, dolandırıcı. 2. zekî, kurnaz. 3. çevik, atik.

ayyârân (ayyâr'ın c.) ayyarlar, aldatanlar.

ayyârî (a.f.i.) dolandırıcılık.

ayyâş (a.s. ayş'dan) çok içki içen.

ayyâş-ı bed maâş geçimi fena, geçim darlığı çeken; sarhoş.

ayyâşân (a.i. ve s. ayyâş'm c.) ayyaşlar.

ayyûk (a.i.) 1. astr. keçi, semânın kuzey yarımküresinde bulunan Auriga burcunun en parlak yıldızı, (Alpha Avriga) lat. capella; f r. chevre. 2. semânın pek yüksek yeri.

âz (f.i.) aç gözlülük, hırs, tamah.

a'zâ (a.i. uzv'un c.) organlar, üyeler.

a'zâ-yi dâhiliyye iç organlar.

a'zâ-yi fahriyye onursal üyeler.

a'zâ-yi hariciyye dış üyeler.

a'zâ-yi mevcûde hazır bulunan üye.

a'zâ-yı tabiiyye tabiî üyeler (bir mecliste).

a'zâ-yi tenâsüliyye biy. üreme organları.

azâ' (a.i.) 1. sabır. 2. cenaze alayı. 3. başsağlığı ziyareti.

azâb (a.i) işkence, keder.

azâb-ı cehennem cehennem azabı; meç. büyük sıkıntı.

azâb-ı kabr kabir azabı meç. büyük sıkıntı.

azab (a.s.) 1. bekâr, ergen. 2. [Tanzi-mattan önce) deniz tüfekçi eri.

azâb-engîz (a.f.b.s.) azap verici.

azâd (a.s.) kısa ve sık sık dikilmiş.

azâd (f.s.) 1. kurtulmuş, serbest olan, kimsenin kölesi olmayıp istediği gibi hareket eden. 2. ayıpsız, kusursuz. 3. Demokrat Mustafa tarafından istanbul'da yayımlanmış "demokrasi mesleğinin hadim ve müdafii" günlük bir gazete.

âzâd-draht (f.b.i.) bot. hayvanı öldürecek kadar yaprağı zehirli olan bir ağaç.

âzâde (f.s.c. âzâdegân) l. hür, serbest. 2. ed. tam bir mânâ anlatan mısra', [ikinci bir mısraa bağlanmadığından bu adı almıştır].

âzâde-dil (f.b.s.) gönlü bir şeye bağlı olmayan.

âzâde-gân (f.b.s. âzâde'nin c.) kayıtsız, serbest ve hür olanlar.

âzâde-gî (f.i.) serbestlik, hürlük, (bkz: serbesti).

âzâde-hâtır (f.a.b.s.) gönlü hoş, başı dinç.

âzâde-hayât (f.a.b.s.) hayattan kurtulmuş.

âzâde-ser (f.b.s.) başında gaile olmayan, başı dinç, rahat, gailesiz.

âzâdî (f.i.) l- hürlük, serbestlik. 2. şükür.

azâ-hâne (a.f.b.i.) acı gören ev, matem evi.

azâhî (a.i. ıdhiyye, ızhiyye, udhiyye, uzhiyye'nin c.) kurban bayramında kesilen hayvanlar, (bkz: adâhî).

azâhik (a.i. udhûke, uzhûke'nin c.) gülünç, güldürücü şeyler, (bkz: adâhîk).

azâim (a.i.) 1. âfetlere ve hastalıklara şifalı olması için okunan dualar, tılsımlar. 3. sebatlar, kararda kat'îlikler ["azayım" şekli yanlıştır.]

azâim (a.i. azîme'nin c.) dehşetli hâdiseler, mühim şeyler, ["azayım" şekli yanlıştır].

âzâl (a.i. ezel'in c.) ezeller, öncesiz zamanlar.

azâlîl (a.i. uzlûle'nin c.) yanlışlar, yanılmalar.

azam (a.i.c. azamât). 1. kin, husûmet, garaz, kötü niyet. 2. kıskançlık. 3. öfke, hiddet.

a'zam (a.s. azîm'den c. eâzım) (daha, pek, en, çok) büyük.

a'zam-ı esbâb sebeplerin en büyüğü.

azamet (a.i.) 1. büyüklük, ululuk. 2. çalım, kurum.

azamet-fürûş (a.f.b.s.) çalım satan, kurum satan.

a'zamî (a.s.) en büyük, en çok.

azâmîm (a.i. izmâme'nin c.) desteler, kümeler, zümreler.

a'zamiyyet (a.i.) 1. pek büyüklük. 2. mat. bir sayının ötekinden büyük olması.

azamût (a.i.) Tann'nın sözle ifâde edilemeyen büyüklüğü.

âzân (a.i. üzn'ün c.) anat. kulaklar.

a'zâr (a.i. özr'ün c.) bahaneler, engeller, özürler.

a'zâr-ı urkubiyye mırın kırın.

âzâr (f.i.) mart ayı. (bkz: ezar).

âzâr (f.i.) incitme, kırılma, tekdîr.

azâr-ı dil gönül kırıklığı.

âzâr-dîde (f.b.s.) zulüm görmüş.

âzârende (f.s.) inciten, kıran, tekdîr eden, azarlayan.

âzârî (f.i.) 1. muzırlık; küfürbazlık. 2. incitilmiş olma, fenalık görmüş olma.

âzâriş (f.i.) incitme, kırma.

âzâr-mend (f.b.s.) incitilmiş, zulüm görmüş.

âzâr-mendî (f.b.i.) incitilmiş, kırılmış olma.

azarr (a.s. zarar'dan) çok zararlı, (bkz: adarr).

azarr-ı müskirât içkilerin en zararlısı.

âzâr-resân (f.b.s.) dert ve kederi îcâbettiren.

âzâr-resîde (f.b.s.) incitilmiş, kırılmış, zarar görmüş.

azâz (a.i.) bir lokma.

azâzet (a.i. izz'den) i'tibar, saygınlık, değer; büyüklük.

azâzîl (a.b.i.) İblis'in (şeytan'ın) melek bulunduğu sıradaki esas adı.

azb (a.i.) tatlılık.

Lisân-ı azb-ül-beyân söylenişinde tatlılık olan dil.

azb (a.i.) 1. kesme. 2. ısırma. 3. şiddetli azarlama. 4. hastalık yüzünden hırpalanma. 5. s. keskin.

azbâ' (a.i. zab’ın c.) kolun yukarı kısmı.

azbu' (a.i. zabu'nun c.) sırtlanlar.

azd, azıd, azud (a.i.c. a'zâd, a'zûd, a'dûd) 1. kolun üst kısmı. 2. destek. 3. kuvvet, kudret, (bkz. ızd, uzd, uzud).

azd-ud-devle devletin desteği.

azdâd (a.i. zıdd'ın c.) 1. zıtlar, tezatlar. 2. iki zıt mânâya gelen kelimeler.

âzde (f.s.) 1. boyalı, boyanmış. 2. sivri uçlu âlet ile delinmiş.

a'zeb (a.s. azb'den) en lezzetli ve tatlı.

âzeh (f.i.) vücutta çıkan siğil, (bkz: âjeh).

a'zel (a.s.) yalnız ve silâhsız bulunan adam.

âzer (f.i.) ateş.

Azer-âbâd (f.h.i.) vaktiyle Tebriz'de bulunan ateşe tapanlann bir mabedi.

âzerahş (f.i.) yıldırım.

âzer-âyin (f.b.i.) ateşe tapan eski iranlıların yedi 'gezegen yıldıza nisbet ettikleri yedi ateşgededen dördüncüsü.

Âzerbâyigân (f.h.i.) Azerbaycan.

âzer-asâ (f.b.s.) ateş gibi, kızıl.

âzerbû, âzerbûye (f.i.) çöven denilen nebatın kökü. [kirli eşyayı temizlemek için sabun gibi kullanılır.].

âzerd (f.i.) ; renk, boya.

âzer-gûn, âzer-gûne 1. ateş renginde kırmızı. 2. i. ay çiçeği, [şakayık nevinden ortası siyah, kenarları çok kırmızı bir çiçek], (bkz: âzeryûn).

Âzerî (f.i.) 1. Azerbaycanlı, Azerbaycan halkından olan kimse. 2. Azerbaycanlılarla ilgili.

âzer-kede (f.b.i.) ateşe tapanların mabedi.

âzer-kîş (f.b.s.) ateş mezhepli, ateşe tapan, mecûsî.

âzerm (f.i.) 1. utanma, haya. 2. şefkat 3. haşmet.

âzerm-cû (f.b.s.) terbiyeli, nâzik.

âzer-perest (f.b.s.) ateşe tapan.

âzerşeb (f.i.) 1. "semender" denilen ve ateş içerisinde yaşadığı sanılan bir hayvan. (bkz. âzerşîn). 2. şimşek.

âzerşîn (f.i.) semender denilen bir kuş. (bkz. âzerşeb').

âzeryûn (bkz: âzer-gûn).

azfâr (a.i.c.) tırnaklar, (bkz: zufr, ezfâr, uzfûr1, ezâfîr).

âzfendâk (f.i.) gök kuşağı, (bkz: âdyende, âfendâk).

azfer (a.s.) uzun tırnaklı adam.

azgan ("ga" uzun okunur, a.i. zıgn'ın c.) kinler, garezler.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin