Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə114/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   110   111   112   113   114   115   116   117   ...   189

mümeyyiz (a.s. meyz'den) 1. temyiz eden, seçen, ayıran. 2. i. bir dâirede yazıcıların yazdıkları yazılan düzelten kâtip. 3. i. imtihanda bulunup talebenin (öğrenci) bilgisini yoklayan kimse.

mümeyyize (a.s. meyz'den) 1. ["mümeyyiz" in, müen.]. (bkz: mümeyyiz). 2. i. kadın mümeyyiz, (bkz: mümeyyiz2'3). 3. i. gr. tırnak. [" "] işareti.

mümhil (a.s. mehl'den) mühlet, mehil veren, bekleyen.

mümidd (a.s. meded'den) 1. imdâdeden, yardım eden. 2. temdîdeden, uzatan, uzatıcı.

mümill (A.s. melâl'den) melal veren, usandıran, bıktıran.

Itnâb-ı mümill ed. usanç verecek kadar sözü uzatma.

mümille (A.s. melâl'den) ["mümill" in müen.]. (bkz: mümill).

mü'min (a.s. ve i. emn'den. c. mü'-minîn, mü'mînûn) 1. îmân etmiş, islâm dînine inanmış, islâm, Müslüman. 2. Kur'-ân'ın 40 inci sûresi. Mekke'de nazil olan ve 85 âyetten oluşan bu sûre Allah'ın birliğini ve peygamber aracılığı ile kitap indirdiğini, yar-lıgayıcı olmakla birlikte suçluların cezasız kalmayacaklarım açıklar.

mü'minât (a.s.i. emn'den. mü'mi-ne'nin c.) îmân etmiş, islâm dînine inanmış, Müslüman [kadınlar, kızlar].

mü'mine (a.s. ve i. emn'den. c. mü'minât) îmân etmiş, islâm dînine inanmış, islâm, Müslüman [kadın, kız].

mü'minîn (a.s. ve i. emn'den. mü'min'in c.) îmân etmiş, islâm dînine inanmış olanlar, islâmlar, Müslümanlar, (bkz: mü'minûn).

Emîrü'l-mü'minîn (mü'minle-rin emirleri) islâm halîfesi.

mü'miniyyet (a.i.) mü'minlik, îmanlılık, îmanlı olma.

mü'minûn (a.s. ve i. emn'den. mü'min'in c.). 1. (bkz. mü'minîn). 2. Kur'-an'ın 23 üncü sûresi. Mekke'de nazil olan ve 119 âyetten oluşan bu sûre Allah'ın gösterdiği yoldan gitmek gerektiğine inananların âhirette görecekleri büyük itibarı açıklar.

mümiss (a.s.) emen, emici.

mümît (a.s. mevt'den) imâte eden, öldürücü, öldüren.

mümkin (a.s. mekn. ve mekânet'den. c. mümkinât) mümkün, olabilir, olabilen.

mümkinü'l-vücûd varlığı mümkün olan.

mümkinü'l-vuku' olağan.

mümkin mertebe olabildiği kadar.

mümkinât (a.i. mümkin'in c.) olabilen, olabilir şeyler, (bkz: hadsiyyât).

ıııümles (a.s.) düz.

münısiha (a.i.) hattatlann ve kâtip lerin kalemin mürekkebini silmek için kul landıkları bez.

mümsik (a.s. mesk'den) imsak eden, cimri, eli sıkı. (bkz: bahîl, hasîs).

mümtaz (a.s. meyz'den) 1. imtiyazlı, ayrı tutulmuş, üstün tutulmuş. 2. seçkin. 3. i. erkek adı.

mümtâze (a.s. meyz'den) ["mümtaz" in müen.]. (bkz: mümtaz).

mümtâziyyet (a.i.) 1. imtiyazlılık, ayrı, üstün tutulmuşluk. 2. seçkinlik. 3. ed. ifâdenin başka sözlerden farklı ve güzel olması.

mümtedd (a.s. medd'den) imtidâdeden, uzayan, uzanan, süren; sürekli.

mümtedde (a.s. medd'den) ["mümtedd" in müen.]. (bkz: mümtedd).

mümtehan (a.s. mehn'den) imtihan edilmiş, denenmiş, sınanmış.

mümtehin (a.s. mehn'den) imtihan eden, deneyen, sınayan.

mümtehine (a.i.) Kur'ân'ın 60 inci sûresi olup Medine'de nazil olan ve 13 âyetten oluşan bu sûre din düşmanları ve Allah'a inanmayanlarla dostluk kurulmamasını öğütler.

mümtelî (a.s. melâ'dan) 1. imtilâ eden, mîde dolgunluğuna uğramış. 2. dolu, dolgun; dolmuş.

mümteni' (a.s. men'den) 1. imtina eden, çekinen. 2. olamaz, (bkz: gayr-i mümkin). 3. mant. olamazh.

mümteniü'l-hall halli, çözülmesi veya erimesi güç [şey].

mümteniü'l-husûl olması mümkün değil, olamaz.

mümteniü't-tahsîl tahsili, elde edilmesi mümkün olmayan.

mümtenia (a.s. men'den) ["mümteni"' in müen.]. (bkz: mümteni').

mümteniât (a.s. men'den. c.) imkânsız şeyler, olamazlıklar.

mümtesil* (a.s. misl'den) imtisal eden, aldığı emre uyan, boyun eğen.

mümtezic (a.s. meze'den) 1. imtizaç eden, uyan, uyuşan, uysal, uyuşmuş, bağdaşmış. 2. kaynaşmış.

mümtezice (a.s. mezc'den) ["mürntezic" in müen.]. (bkz: mümtezic).

mümtır (a.s. matar'dan) imtâr eden, yağdıran. (a.s. mazâ'dan) imzalı, imza

mümzâ (a.s. mazâ'dan) imza eden, edilmiş.

mümzî imza sahibi.

münâ (a.i. münye'nin c.) arzu edilen, istenilen şeyler.

müna'am (a.s. ni'met'den) nîmetlendirilmiş, refaha ulaşmış.

münâcât (a.i. necv'den) 1. Allah'a dua etme, yalvarma. 2. Allah'a dua mevzû'lu manzume "Hak taâlâ azamet âleminin pâdşehi / Lâ-mekândır, olamaz devletinin tahtgeni. (Şinâsi)... gibi.

münâdâ (a.s. nidâ'dan) 1. nida edilmiş, seslenilmiş, çağırılmış. 2. a. gr. başına nida harfi getirilmiş olan kelime Yâ Alî., gibi. [burada yâ nida harfi, Alî münâdâ'dır].

münâdat (a.i. nidâ'dan) bağnşma, yaygara, velvele.

münâdeme (a.i. nedm'den). (bkz: münâdemet).

münâdemet (a.i. nedm'den) nedimlik etme, bir arada bulunup konuşma, eğlenme.

münâdî (a.s. nidâ'dan) 1. nida eden; tellâl. 2. müezzin. [Kur'an tâbirlerindendir].

mün'adil (a.s. adûl'den) in'idâl eden, doğru yoldan sapan, sapmış.

mün'adile (a.s. adûl'den) ["mün'adil"in müen.]. (bkz: mün'adil).

mun'adim (a.s. nedîm'den) nedimlik eden, meclis arkadaşı, (bkz. musâhib).

mün'adim (a.s. adem'den) in'idâm eden, yok olan. (bkz: ma'dûm).

münâdimîn (a.s. münâdim'in c.) nedimler, büyük bir kimseyi hoş söz ve hikâyelerle eğlendirenler.

münâfaka (a.i. nifâk'dan) münafıklık, ikiyüzlülük.

münâfât (a.i. nefy'den) 1. birbirine zıt olma, uymama, (bkz: mugayeret, muhalefet). 2. fels. fr. exclusion.

münâferât (a.i. nefret'in c.) nefret etmeler, sevişmezlikler, soğukluklar [aralarında].

nıünâferet (a.i. nefret'den. c. münâferât) nefret etme, sevişmezlik, soğukluk [aralarında].

münâfesât (a.i. nefs'den. münâfese'nin c.) çekememezlikler, gizli düşmanlıklar.

münâfese, münâfeset (a.i. nefs'den. c. münâfesât) haset, kin, çekememezlik, gizli düşmanlık.

münafık (a.s. nifâk'dan. c. münâfıkîn) 1. nifak sokan, ikiyüzlülük eden, iki yüzlü, (bkz: mürâî). 2. Hz. Muhammed zamanında, kâfirlikte devam ettiği halde kendisini Müslüman gösteren.

münâfık-âne (a.f.zf.) münafıklıkla.

münâfıkîn (a.s. münâftk'ın c.) münafıklar, ikiyüzlüler.

nıünâfî (a.s. nefy'den) zıt, uymaz, aykırı, (bkz: mugayir, muhalif).

münaggas (a.s. gussa'dan) gussalı, kederli, safâsız yaşayışlı.

münaggasan (a.zf. gussa'dan) gussalı, tasalı olarak.

münâh (a.i.) ağıt yakma.

münâhebe (a.i.) malı, yağma edip kapışma.

münâime (a.i.) naz ve nîmet içinde büyüyen kadın.

münakalât (a.i. nakl'den. münâ-kale'nin c.) nakil, trafik, ulaştırma işleri.

münâkale (a.i. nakl'den. c. münakalât) 1. taşıma. 2. ulaştırma. 3. aktarma. [Arapçadaki asıl mânâsı "sıra ile birbirine fıkra, hikâye anlatmak"dır].

münâkaşa (a.i. noksân'dan. c. münâkasât) eksiltme [alışveriş, ihale gibi işlerde].

münâkasât (a.i. naks'dan. münâ-kasa'nın c.) münâkaşalar, eksiltmeler.

münâkaşa (a.i. naks'dan. c. münâkasât) 1. atışma, çekişme, (bkz: münazaa). 2. tanışma, fr. critique. (bkz. mübâhase). 3. mat. irdeleme.

münâkasât (a.i. münâkaşa'nın c.) 1. atışmalar, çekişmeler, (bkz: münâzaât). 2. tartışmalar, fr. critiques. (bkz: mübâhasât). 3. mat. irdelemeler.

mümteniât (a.s. men'den. c.) imkânsız şeyler, olamazlıklar.

mümtesil (a.s. misl'den) imtisal eden, aldığı emre uyan, boyun eğen.

mümtezic (a.s. mezc'den) 1. imtizaç eden, uyan, uyuşan, uysal, uyuşmuş, bağdaşmış. 2. kaynaşmış.

mümtezice (a.s. mezc'den) ["mümtezic" in müen.]. (bkz: mümtezic).

mümtır (a.s. matar'dan) imtâr eden, yağdıran.

mümzâ (a.s. mazâ'dan) imzalı, imza edilmiş.

mümzî (a.s. mazâ'dan) imza eden, imza sahibi.

münâ (a.i. münye'nin c.) arzu edilen, istenilen şeyler.

müna'am (a.s. ni'met'den) nîmetlendirilmiş, refaha ulaşmış.

münâcât (a.i. necv'den) 1. Allah'a dua etme, yalvarma. 2. Allah'a dua mevzû'lu manzume "Hak taâlâ azamet âleminin pâdşehi / Lâ-mekândır, olamaz devletinin tahtgehi. (Şinâsi)... gibi.

münâdâ (a.s. nidâ'dan) 1. nida edilmiş, seslenilmiş, çağırılmış. 2. a. gr. başına nida harfi getirilmiş olan kelime Yâ Alî., gibi. [burada yâ nida harfi, Alî münâdâ'dır].

münâdat (a.i. nidâ'dan) bağnşma, yaygara, velvele.

münâdeme (a.i. nedm'den). (bkz: münâdemet).

münâdemet (a.i. nedm'den) nedimlik etme, bir arada bulunup konuşma, eğlenme.

münâdî (a.s. nidâ'dan) 1. nida eden; tellâl. 2. müezzin. [Kur'an tâbirlerindendir].

mün'adil (a.s. adûl'den) in'idâl eden, doğru yoldan sapan, sapmış.

mün'adile (A.s. adûl'den) ["mün1adil" in müen.]. (bkz: mün'adil).

münâdim (a.s. nedîm'den) nedimlik eden, meclis arkadaşı, (bkz. musâhib).

mün'adim (a.s. adem'den) in'idâm eden, yok olan. (bkz: ma'dûm).

münâdimîn (a.s. münâdim'in c.) nedimler, büyük bir kimseyi hoş söz ve hikâyelerle eğlendirenler.

münâfaka (a.i. nifâk'dan) münafıklık, ikiyüzlülük.

münâfât (a.i. nefy'den) 1. birbirine zıt olma, uymama, (bkz: mugayeret, muhalefet). 2. fels. fr. exclusion.

münâferât (a.i. nefret'in c.) nefret etmeler, sevişmezlikler, soğukluklar [aralarında].

münâferet (a.i. nefret'den. c. münâferât) nefret etme, sevişmezlik, soğukluk [aralarında].

münâfesât (a.i. nefs'den. münâfe-se'nin c.) çekememezlikler, gizli düşmanlıklar.

münâfese, münâfeset (a.i. nefs'den. c. münâfesât) haset, kin, çekememezlik, gizli düşmanlık.

münafık (a.s. nifâk'dan. c. münâfı-kîn) 1. nifak sokan, ikiyüzlülük eden, iki yüzlü, (bkz: mürâî). 2. Hz. Muhammed zamanında, kâfirlikte devam ettiği halde kendisini Müslüman gösteren.

münâfık-âne (a.f.zf) münafıklıkla.

münâfıkîn (a.s. münâfık'ın c.) münafıklar, ikiyüzlüler.

münâfî (a.s. nefy'den) zıt, uymaz, aykırı, (bkz: mugayir, muhalif).

münaggas (a.s. gussa'dan) gussalı, kederli, safâsız yaşayışlı.

münaggasan (a.zf. gussa'dan) gussalı, tasalı olarak.

münâh (a.i.) ağıt yakma.

münâhebe (a.i.) malı, yağma edip kapışma.

münâime (a.i.) naz ve nîmet içinde büyüyen kadın.

münakalât (a.i. nakl'den. münâ-kale'nin c.) nakil, trafik, ulaştırma işleri.

münâkale (a.i. nakl'den. c. münakalât) 1. taşıma. 2. ulaştırma. 3. aktarma. [Arapçadaki asıl mânâsı "sıra ile birbirine fıkra, hikâye anlatmak" dır].

münâkaşa (a.i. noksan'dan. c. mü-nâkasât) eksiltme [alışveriş, ihale gibi işlerde].

münâkasât (a.i. naks'dan. münâ-kasa'nın c.) münâkaşalar, eksiltmeler.

münâkaşa (a.i. naks'dan. c. münâkasât) 1. atışma, çekişme, (bkz: münazaa). 2. tanışma, fr. critique. (bkz. mübâhase). 3. mat. irdeleme.

münâkasât (a.i. münâkaşa'nın c.) 1. atışmalar, çekişmeler, (bkz: münâzaât). 2. tartışmalar, fr. critiques. (bkz: mübâhasât). 3. mat. irdelemeler.

nıünâkaza (a.i. nakz'dan) iki sözün birbirini tutmaması; bir önceki sözün aksi olan söz.

münâkehe (a.i. nikâh'dan. c. münâkehât) nikahlanma, nikâh kıyışma.

münâkehât (a.i. münâkehe'nin c.) 1. nikâhlanmalar, nikâh kıyışmalar. 2. fıkıh ilminin nikâhla ilgili olan bahisleri.

münâkere (a.i.) kavga, (bkz: niza).

münâkeret (a.i.) mücadele, kavga, düşmanlık.

münûkız (a.s. nakz'dan) nakzeden, birbirini tutmayan, (bkz: muhalif, zıdd).

mün'akid (a.s. akd'den) 1. in'ika-deden; düğümlenmiş, bağlanmış, bağlı. 2. iki taraf arasında resmî olarak kabul olunmuş. 3. teşkil olunmuş. 4. kurulan, içtimâ eden.

mün'akis (a.s. aks'den) 1. in'ikâs eden, tersine dönmüş, çevrilmiş. 2. bir yere çarpıp geri dönmüş [ışık, ses].

mün'akise (a.s. aks'den) 1. ["mün'akis" in müen.]. (bkz. mün'akis). 2. i. reflektör, fr. reflecteur.

münakkah (a.s. nakh'den) 1. tenkîh edilmiş, soyulmuş, ayıklanmış, temizlenmiş. 2. en iyisi seçilmiş, (bkz. güzîde, müntehab). 3. idare maksadıyla fazlası kesilmiş [masraf]. 4. ed. haşivsiz söz.

münakkaha (a.s. nakh'den) ["münakkah" in müen.]. (bkz: münakkah).

münakkahiyyet (a.i.) 1. soyulma, ayıklanma; en iyileri seçilme. 2. ed. ifâde tarzının îcâz, ıtnâb diye ayrılan iki haddinin ortası. Lâfzı, mânâsından çok olmamak üzere söyleme ve yazma. Meselâ "Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları, tik Hedefiniz Akdeniz-dir, ileri! " (Mustafa Kemal)., gibi.

münakkaş (a.s. noksan'dan) tenkis edilmiş, eksiltilmiş.

münakkaş (a.s. nakş'dan) 1. nakşedilmiş, nakışlı, resimli, işlemeli. 2. i. renkli dokuma motiflerle süslü kumaşların umûmî adı.

münakkat, münakkata (a.s. naket'den) tenkîd edilmiş, noktalanmış, noktalı.

Hurûf-i münakkata noktalı harfler.

münakkayât (a.i.c.) temizlenmiş şeyler.

münakkıs (a.s. noksan'dan) tenkis eden, eksilten.

münakkih (a.s.) tenkih eden, soyan, ayıklayan, temizleyen.

mun'am (a.s.) çok kıymetli olarak büyütülmüş.

mün'amit (a.s.) direğe dayanmış.

münâsafa (a.i. nısfdan) yan yanya bölüşme; iki müsavi parçaya ayırma.

münâsafeten (a.zf.) yan yanya bölüşmek suretiyle, yan yanya olarak.

münâsaha (a.i.) nasîhatta bulunma, nasihat.

münâsaha (a.i.) 1. huk. bir vârisin, kendine kalan mirası alamadan ölmesi. 2. [bir çok kimselerin] ortadan kaldırarak birbirlerinin yerine geçmeleri.

münâsara (a.i.) birbirine yardım etme.

münâsât (a.i. nisyân'dan) unutma, (bkz: nisyân).

münâsebât (a.i. nisbet'den münâsebet'in c.) ilgiler, yakınlıklar, ilişikler; uygunluklar.

münâsebet (a.i. nisbet'den) 1. münâsiplik, uygunluk; ilişik. 2. ilgi, yakınlık, bağ. 3. yanaşma, vesîle.

münâsebet-dâr (a.f.b.s.) münasebetli, ilişkin. uygun,

münâsib (a.s. nisbet'den) l yerinde. 2. yakışık, yaraşık, (bkz: çespân, şâyeste).

münâsibe (a.s. nisbet'den) ["münâsib" in müen.]. (bkz. münâsib).

münâşede (a.i. neşîde'den) karşılıklı, şiir manzume söyleme.

münâtaha (a.i.) süsüşme, boy nuzla vuruşma.

mün'atıf (a.s. atfdan) in'itâf eden, sapan, bir tarafa doğru dönen, meyillenen, bir yana yönelen.

münâvebe (a.i. nevbet'den) nöbetleşme, nöbetle iş görme, nöbetleşe.

münâvebeten (a.zf.) münâvebe, nöbet ile, nöbetleşerek.

münâvebe (a.i. nevh'den) avaz avaz ağlama.

münâvele (a.i. nevl'den) sunma, sunuşma, uzatıp verme.

münâvele-i akdâh kadehleri sunuşma.

münâveme (a.i. nevm'den) uyku hususunda yarışma.

münazaa (a.i. nez' den. c. münâzaât) ağız kavgası, çekişme.

münâzaât (a.i. münâzaa'nın c.) ağız kavgalan, çekişmeler.

münazara (a.i. nazar'dan) 1. kaideye uygun olarak karşılıklı konuşma. 2. ilmî münâkaşa, ilmî 'tartışma, (bkz: ilm-i cedel).

münazarât (a.i. münâzara'nın c.) münazaralar.

münâzaun fih (a.b.s.) hakkında münazaa olunan, ihtilaflı, dâvâlı, kavgalı, [müen. "münâzaatün-fîhâ" dır].

münâzır (a.s. nazar'dan. c. münâzı-rîn) münazara, münâkaşa eden, tanışan.

münâzırîn (a.s. münâzır'ın c.) münazara, münâkaşa edenler, tartışanlar.

münâzi' (a.s. nez'den) niza', ağız kavgası eden, çekişen, kavgacı.

mün'azil (A.s. azl'den. c. mün'azi-lîn) 1. in'izâl eden, ayrılan, elini eteğini çeken. 2. azledilen, me'murluktan çıkarılmış [olan], (bkz: ma'zûl).

mün'azilen (a.zf.) azledilerek, vazifesinden çıkarılmış olarak.

mün'azilîn (a.s. mün'azil'in c.) 1. in'izâl edenler, elini eteğini çekenler. 2. azledilenler, me'murluktan çıkarılanlar, (bkz: ma'zû-lîn).

münbagi (a.s. bugye'den) yakışan, lâyık, (bkz: bercâ, seza, şayan, şâyeste, çespân).

münhais (a.s. ba's'den) 1. inbiâs eden, gönderilen. 2. ilerigelen, doğan, (bkz. mütevellid).

münbasit (a.s. bast'dan) 1. inbisât eden, yayılan, açılan, genişleyen. 2. şen, gönlü açık.

münbit (a.s. nebât'dan) inbât eden, ekileni güzel yetiştiren, verimli.

Gayr-i münbit verimsiz [toprak].

münbite (a.s. nebât'dan) ["münbit"in müen.]. (bkz. münbit).

müncelî (a.s. cilâ'dan) 1. incilâ eden, parlayan, parlak.

Seyf-i müncelî parlak kılıç. 2. meydanda, besbelli olan.

müncemid (a.s. cümûd'dan) 1. incimâdetmiş, donmuş, donan, donuk. 2. buz hâlinde olan. (bkz. yah-beste).

müncemide (a.s. cümûd'dan) ["müncemid"in müen.]. (bkz. müncemid).

müncerr (a.s. cerr'den) 1. bir tarafa çekilip sürüklenen, sürülen, kayıp bir tarafa giden. 2. vanp sona eren. 3. neticelenen.

müncez (a.s.) incâz edilmiş, sözü yerine getirilmiş.

müncezib, müncezibe (a. s. cezb'den) 1. incizâbeden, beriye çekilen.

Mevâdd-ı müncezibe cezbolunan, çekilen maddeler. 2. gönül vermiş, tutulmuş, tutkun.

müncezir (a.s.) kesilen, (bkz: münkatı').

müncî (a.s. necât'dan) 1. incâ eden, kurtaran, (bkz: halaskar). 2. i. erkek adı.

müııcî-i a'zam (en büyük kurtarıcı) Atatürk.

münciyye (a.s. necât'dan) 1.["müncî" nin müen.]. (bkz: müncî). 2. i. Kur'ân'ın 61 nci sûresi, mülk sûresi.

münciz (a.s.) incâz eden, sözünü yerine getiren.

mündefi' (a.s. def den) indifa etmiş, geçmiş, atlatılmış, savuşturulmuş [hastalık, harb, sıkıntı v.b..].

mündefiât (A.i.c.) hek. yaralardan çıkan cerahat, irin v.b.. gibi şeyler.

mündekk (a.s.) düz, düzleşmiş.

mündell (a.s.) 1. yol gösterilmiş, kılavuzluk edilmiş. 2. i. akma, kabarma [su hakkında].

mündemiç (A.s. dümûc'dan) 1. indimâceden, durulup sarılan, içine yerleşen, içine sokulmuş, (bkz: münderic). 2. fels. içkin, fr. immanent.

münderic, münderice (a.s. derc'den) indirâceden, içinde bulunan, yer almış [içinde].

Mevâdd-ı münderice içinde bulunan maddeler.

mündericât (a.i. münderic'in c.) içindekiler [kitap, gazete, mecmua gibi şeylerin-].

münderis, münderise (a. s. dürûs'dan) eseri, izi, nişanı kalmamış.

Evkaf-ı münderise eseri kalmamış vakıflar.

nıünderisât (a.s. münderis'in c.) yıkılıp mahvolmuş olan [harabeler].

mündib (a.s.) yarayı onduran ilâç.

münebbih, münebbihe (a.s. nebeh'den) l. tenbîh eden, uyandıran; uykudan kaldıran. 2. dalgınlıktan kurtaran. 3. uyuşukluğu gideren.

Edviye-i münebbihe hek. tenbîh edici, uyuşukluğu giderici ilâçlar, fels. fr. stimulus.

münebbihât (a.i. münebbihe'nin c.) tenbîh edici, uyarıcı, uyuşukluğu giderici ilâçlar.

münecces (a.s.) mundar, kirli, pis. (bkz: mülevves, nâ-pâk).

müneccî (a-s. necât'dan) kurtarıcı, (bkz: halaskar).

müneccim (a.s. ve i. necm'den. c. müneccimîn) l. yıldızların hareket ve vaziyetlerinden ahkâm çıkaran, yıldız falına bakan kimse, falcı. 2. astrologie ile uğraşan kimse, fr. astrologue.

müneccim-âne (a.f.zf.) müneccime yakışacak şekilde.

müneccimîn (a.s. ve i. müneccim'in c.) 1. yıldız falına bakanlar. 2. astrologie ile uğraşanlar, fr. astrologues.

münecciyye (a.s. necât'dan) ["müneccî"nin müen.j. (bkz: müneccî).

müneddeb (a.s. nedbe'den) iyileşmiş, onulmuş, kapanmış [yara].

münekka ("ka" uzun okunur, a.s.) temizlenmiş.

münekker (a.s. nekr'den) 1. tenkîr edilmiş, bilinmeyen, belli olmayan bir şeye delâlet eden. [muarrifin zıddı]. 2. (bkz: münkir3).

münekkes (a.s. nüks'den) baş aşağı edilmiş.

münekkıd (a.i.) tenkidci. (bkz: müntekid).

münekki (a.s.) temizleyici.

münekkib (a.s.) inkılâbeden, kapanan, yüzüstü düşen.

münessak (a.s.) 1. pek düz. 2. sıralı, dizilmiş.

münessim (a.s.) 1. ruh, hayat veren; Allah. 2. köle azadeden. 3. lâyık olana maaş bağlayan kimse.

münevver (a.s. nûr'dan) 1. tenvir edilmiş, nurlandırılmış, parlatılmış, aydınlatılmış; ışıklı. 2. aydın [kimse]. 3. i. İcadın adı.

münevverân (a.f. münevver'in c. nûr'dan) münevverler, aydınlar.

münevvere (a.s. nûr'dan) ["münevver" in müen.]. (bkz: münevver).

münevveriyyet (a.i. nûr'dan) münevverlik, aydınlık.

münevveriyyet-i efkâr fikir aydınlığı.

münevvim (a.s. nevm'den) hek. tenvîm eden, uyutan, uyku veren, uyutucu [ilâç], [zıddı münebbih].

münevvir (a.s. nûr'dan) tenvîr eden, nurlandıran, parlatan, aydınlatan.

münezzeh (a.s. nezâhat'den) tenzîh edilmiş, temiz, an; uzak. (bkz: tenzîh).

münezzehe (a.s. nezâhat'dan) ["münezzeh" in müen.]. (bkz: münezzeh).

münezzel (a.s. nüzûl'den).(bkz. münzel).

münezzil (a.s. nüzûl'den). (bkz. münzil).

münfail (a.s. fı'l'den) 1. infial eden, gücenen, gücenmiş, yüreğine işlemiş, alınmış. 2. fels. edilgin, fr. passif. 3. kim. edin-gin, fr. passif.

münfail-âne (a.f.zf.) münfailcesine, gücenmiş olarak, alınmış olarak.

münfaile (a.s. fi'l'den) ["münfail" in müen.]. (bkz: münfail).

münfailen (a.zf.) münfail olarak, gücenerek, alınarak, (bkz: münkesiren2).

münfailiyyet (a.i.) kim. dinginlik, fr. passivite.

munfasılın (a.s. münfasıl'ın c.), (bkz: munfasıl).

münfatır (a.s. infıtâr'dan). (bkz. mun-faür).

münfecir (a.s. fecr'den) 1. inficâr eden, açılan, söken. 2. yerden kaynayıp akan.

münfedî (a.s.) bedel verilip kurtarılan esir.

menfehim (a.s. fehm'den) infihâm eden, anlaşılan, kavranılan.

münfekk (a.s. fekk'den) infikâk eden, ayrılan, ayrılmış, çıkmış; sökülmüş.

Gayr-i münfekk aynlmaz, bitişik, (bkz: muttasıl2).

münfelık (a.s. felâk'dan) 1. infilâk eden, açılan, yayılan. 2. kim. patlayan, patlayıcı, fr. explosif.

münferic, münferice (a.s. ferc'den) infirâceden, arası geniş, açık olan; iki tarafı birbirinden uzak.

Zâviye-i münferice geo. geniş açı, fr. angle obtus.

münferid (a.s. ferd'den) 1. infirâ-deden, yalnız olan, tek, ayn, kendi başına, fr. isole. 2. tektük. 3. i. hapishanede bir kişilik hücre.

münferiden (a.zf.) 1. yalnız, tek olarak. 2. ayn ayn, birer birer.

münferik (a.s. fark'dan) infırak eden, aynlan.

Hatt-ı münferik ayrılan çizgi.

münfesih (a.s. füshat'den) infisah eden, bollaşan, genişleyen.

münfesih, münfesiha . (a.s. fesh'den) infisah eden, bozulan, hükmü kaldınlmış. (bkz: mefsuh).

Madde-i münfesiha hükümsüz madde.

Nikâh-ı münfesih bozulan nikâh.

münfetih (a.s. feth'den) infitâh eden, açılan, açılmış, açık. (bkz: meftûh).

münfik (a.s. nafaka'dan) nafaka veren, besleyen.

müngazz (a.s.) zindeliği kalmamış, hayan bozuk olan.

müngazzen (a.zf.) müngaz olarak.

münhâ (a.s.) tebliğ edilmiş, bildirilmiş.

münhadar (a.s.) inhidâr edecek, inecek yer, iniş.

münhadi' (a.s. hud'a'dan) birinin hilesine düşme.

münhadib (a.s. hadeb'den) kanburlaşmış; eğri.

münhadir (a.s. hudûr'dan) inhidâr eden, inişe doğru, yokuş aşağı inen; inişli. (bkz: mail, mütehaddir).

münhafız (a,s.) inhifâz eden, alçalan.

Arâzî-i münhafıza alçalan arazî.

münhafıza (a.s. inhifâz'dan) ["münhafız" in müen.]. (bkz: münhafız).

münhal (a.s. hal' ve inhilâ' den) yerinden çıkarılmış, sökülmüş, ayrılmış.

münhall (a.s. hall'den) 1. inhilâl eden, açılan, çözülen. 2. boş kalan, açık olan, me'muru bulunmayan [yer]. 3. kim. erir; erimiş; eriyik.

münhallât (a.s. münhall'in c.) açık me'murluklar.

münhanî (a.s. inhinâ'dan) 1. inhina eden, eğilen eğrilen; eğri, kanburlu. 2. geo. eğri, eğrili. 3. top. yükseklik eğrisi.

münhanik (a.s. hank'dan) inhinâk etmiş, boğulmuş; boğuk.

münhaniyyât (a.i. münhanî'nin c.) münhanî, eğri olan şeyler, şekiller.

münharıt (a.s.) ipliğe dizilmiş.

münharif (a.s. harf den) 1. inhiraf eden, sapan, doğru gitmeyen. 2. çarpık, sapa. 3. sağlam olmayan.

münharifü'l-mizâc keyifsiz, rahatsız. 4. geo. iki kenan paralel olan dörtgen, fr. quadrilatere.

münharife (a.s. harfden) ["münharif in müen.]. (bkz: münharif).

münharifî menşur mat. dörtgen biçme, fr. prisme quadrangulaire.

münhasır (a.s. hasr'dan) 1. inhisar eden, sınırlanmış, her yanı çevrili. 2. yalnız bir kimseye veya bir şeye mahsus olan.

münhasıran (a.zf.) husûsî olarak (özellikle), sâdece, yalnız olarak.

münhasif (a.s. husuf dan) 1. inhisaf eden, sönükleşen, sönük, ışıksız kalan.

Kamer-i münhasif sönükleşmiş Ay. 2. kör olan. 3. yere geçen; yerde sürünen

Ayn-ı münhasif kör olmuş göz..

münhaşi' (a.s.) kibiri, burnu kırılma

münhatt (a.s.) inhitat eden, aşağı inen; alçak; çukur.

münhazı' (a.s. haza'dan). (bkz. münhaşi').

münhazim (a.s. hazm'den) hazmolunan, sinen.

münhebit (a.s. hübût'dan) hübût eden, yukandan aşağı inen, inmiş, düşen; düşmüş.

münhedil (a.s.) aşağı salıverilmiş, sarkmış, sarkık.

münhedim (a.s. hedm'den) inhidâ-meden, yıkılan, yıkılmış, harâbolmuş.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   110   111   112   113   114   115   116   117   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin