Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə124/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   120   121   122   123   124   125   126   127   ...   189

müteverri-âne (a.f.zf.) müteverri' olana, dînine sımsıkı bağlı kalana yaraşır surette.

müteverrid (a.s.) teverrüdeden, gülgibi kızaran.

müteverrik (a.s. varak'dan) teverruk eden, namazda kaynağını sağ ayağı üzerine koyup oturan veya kaynakların birini veya ikisini yere koyan.

müteverrim (a.i. verem'den. c. müteverrimîn) 1. şiş, kabarık. 2. s. teverrüm etmiş, veremli, ince hastalıklı.

müteverrime (a.s. verem'den) ["müteverrim"in müen.]. (bkz: müteverrim).

müteverrimen (a. zf. ) teverrüm ederek, verem olarak, ince hastalığa tutularak.

müteverrimîn (a.s. müteverrim'in c.) veremliler.

müteverrimûn (a.s. verem'den) veremliler, ince hastalığa tutulmuş olan kimseler

müteverrit (a.s.) tevarrut eden, zor bir işe rastlayan.

müteverris (a.s.). (bkz. mütevâris).

mütevessi' (a.s. vüs'at'den) 1. tevessü' eden, genişleyen, geniş. 2. mec. büyüyen, gelişen.

mütevessia (a.s. vüs'at'den) mütevessi" nin müen.]. (bkz. mütevessi').

mütevessib (a.s.) tevessübeden, sıçrayan, atlayan.

mütevessid (a.s.) tevessüdeden, yastığa dayanan.

mütevessiden (a.zf.) yastığa dayanarak.

mütevessih (a.s.). (bkz. mütedennis).

mütevessik (a.s. sikat ve vüsûk'dan) bir işe sımsıkı sanlan.

mütevessik-âne (a.f.zf.) bir işe sımsıkı sarılarak.

mütevessil (A.s. vesîle'den) 1. tevessül eden, sanlan; inanan. 2. sebep tutan. 3. başvuran, girişen.

mütevessilen (a.zf.) 1. tevessül ederek, sarılarak; inanarak. 2. sebep tutarak. 3. baş vurarak, girişerek.

mütevessim (a.s. vesm'den) tevessüm eden, bir şeyi çözmeye çalışan.

mütevettir, mütevettire (A. s. vetr ve vitret'den) tevettür eden, gerilen, gergin olan.

A'sâb-ı mütevettire gergin sinirler.

müteveyyil (a.s. veyl'den) teveyyül eden, vaveyla çağıran, çığlık atan, feryâdeden.

mütevezza' (a.s.) tevzi' olunmuş, dağıtılmış.

mütevezzi' (a.s.) tevzi' eden, dağıtan, (bkz: müvezzi').

müteyakkın (a.s. yakin'den) teyak-kun eden, yakîn, kat'î olarak bilen.

müteyakkız (a.s. yakaza'dan) 1. teyakkuz eden, uyanık bulunan, uyanmış, tetikde. "2. gözü açık olan.

müteyakkıza (a.s. yakaz'dan) ["müteyakkız" in müen.]. (bkz: müteyakkız).

müteyakkız-âne (a.f.zf.) teyakkuzla, uyanık bulunarak, uyanıklıkla, göz açıklığı ile.

müteyebbis (a.s. yubûset'den) te-yebbüs eden, kuruyan, kuru olan. (bkz: mü-teceffif).

müteyemmen (a.s. yümn'den) meymenetli, uğurlu, mübarek, kutlu.

müteyemmim (a.s. yemam'dan) teyemmüm eden. (bkz: teyemmüm).

müteyemmimâne (a.f.zf.) teyemmüm edercesine.

müteyemmimen (a.zf.) teyemmüm ederek.

müteyemmin (a.s. yümn'den) teyemmün eden, meymenetli, uğurlu sayan.

müteyemminen (a.zf.) bereketli ve uğurlu sayarak.

müteyessir (a.s. yüsr'den) müyesser olan, kolaylıkla meydana gelen; kolay yapılan, yapılması kolay.

mütezâdd, mütezâdde (a. s. zıdd'dan) birbirine zıt olan, birbirinin zıddı olan.

Efkâr-ı mütezâdde birbirine zıt düşünceler.

mütezahhir (a.s. zahr'dan) 1. karısına, nikâhı bozacak bir söz söyleyen. 2. biri tarafından yardım edilen, taraflısı olan.

mütezâhif (a.s.c. mütezâhifîn) savaşta birbirinin üzerine yürüyüp çatan.

mütezâhifâne (a.f.zf.) savaşta birbirinin üzerine yürüyüp çatana yaraşır yolda.

mütezâhim (a.s. zihâm'dan. c. müte-zâhimîn) kalabalıktan sıkışan, birbirinin üstüne çıkan.

mütezâhimîn (a.s. mütezâhim'in c.) kalabalıktan sıkışanlar, birbirinin üstüne çıkanlar.

mütezâhir (a.s. zuhûr'dan) tezahür eden, görünen, çıkan.

mütezâif (a.s. zı'fdan) tezâüf eden, kat kat artan, iki veya daha çok katı olan. [maddî, manevî].

mütezâife (a.s. zı'fdan) ["mütezâif in müen.]. (bkz: mütezâif).

mütezakkım (a.s.c. mütezakkımîn) tezakkum eden, güçlükle yutan.

mütezakkımâne (a.f.zf.) tezakkum ederek, güçlükle yutarak.

mütezakkımîn (a.s. mütezakkım'ın c.) tezakkum edenler, güçlükle yutanlar.

mütezârib (a.s.). (bkz. mütedârib).

mütezâvil (a.s.) 1. tezâvül eden, bir şeyi bir şeye yaklaştıran. 2. bir şey meydana getirmeye çalışan.

mütezâvir (a.s.c. mütezâvirîn) birbirini ziyaret eden, birbirini gidip gören.

mütezâvirîn (a.s. mütezâvir'in c.) birbirini ziyaret edenler, birbirini gidip görenler.

mütezâyid (a.s. ziyâde'den) tezâyü-deden, ziyâdeleşen, çoğalan, artan.

mütezâyif (a.s.) fels. fr. con-notatif.

mütezayyık (a.s.) tazayyuk eden, darlaşan.

mütezebbid (a.s.) 1. tezebbüdeden, köpüklenen, köpüren. 2. kaymak bağlayan.

Leben-i mütezebbid kaymaklı süt.

mütezebzib (a.s. zebzebe'den) 1. tezebzübeden, kararsız, (bkz. mütereddid). 2. karmakarışık.

mütezehhid (A.s. zühd'den. c. mütezehhidîn) zahit olan, dîne son derecede bağlı bulunan.

mütezehhidâne (a.f.zf.) zâhid olana, dîne son derecede bağlı bulunana yaraşır yolda.

mütezehhidîn (a.s. mütezehhid'in c.) zahit olanlar, dîne son derece bağlı bulunanlar.

mütezehhir (a.s. zehre'den) 1. parlayan. 2. çiçeklenen, çiçekli, (bkz: müzehher). 3. kim. çiçekseven, fr. efflorescent.

mütezekkî (a.s. zekâ'dan) 1. tezekkî eden, temize çıkan [kimse]. 2. zekât veren. 3. dîne çok bağlı [kimse].

mütezekkir (a.s. zikr'den) 1. tezekkür eden, hatırlayan. 2. bir işe dâir söyleşen.

mütezellik (a.s.) tezelluk eden, kayan, sürçen.

Pây-i mütezellik kayan, sürçen ayak.

mütezellil (a.s. zillet'den) tezellül eden, kendini zelil gösteren, zillete, alçaklığa katlanan.

mütezellil-âne (a.f.zf.) zelîl, alçak olana yakışacak surette, alçakcasına.

mütezelzil (a.s. zelzele'den) tezelzül eden, titreyen, ırgalanan, sarsılan, sallanan, oynayan, zıngırdayan.

Arz-ı mütezelzil titreyen, sarsılan toprak.

Binâ-yi mütezelzil sallanan bina.

mütezemmil (a.s.) tezemmül eden, elbiseye, örtüye bürünen, (bkz: müddessir, mütedessir, müzzemmil).

mütezenbir (a.s.) tezenbür eden, kibirlenen, büyüklenen, kurulan; can sıkıcı bir tavır takınan, (bkz: mütekebbir).

mütezendik (a.s.) tezenduk eden, zındık olan, kâfir olan.

mütezevvic (a.s. zevc'den c. mute-zevvicîn) tezevvüceden, zevce edinen, evlenen, evli, evlenmiş, (bkz: zâtü'z-zevc).

mütezevvicîn (A.s. mütezevvic'in c.) tezevvücedenler, zevce edinenler, evlenenler, evliler, evlenmişler.

mütezevvid (A.s. zâd'dan. c. müte-zevvidîn) tezevvüdeden, yanına erzak, azık alan.

mütezevvidîn (a.s. mütezevvid'in c.) tezevvüdedenler, yanına erzak, azık alanlar.

mütezevvik (a.s. zevk'den) 1. tadını tadan. 2. zevk ve safa eden.

mütezeyyin (a.s. zînet'den) zînet-lenen, süslenen, bezenen.

müt'ib (a.s. ta'b'dan) it'âbeden, yorgunluk veren, yoran.

nıütimm (a.s. temâm'dan) tamamlayan, tamamlayıcı, tamamlamaya yarayan.

mütlif (a.s. telefden) 1. telef eden, öldüren, yok eden. (bkz: mühlik). 2. tehlikeli.

mütlife (a.s. telefden) ["mütlif"in müen.]. (bkz: mütlif).

muttaki (a.s. vaky ve vikaye'den) 1. ittika eden, sakınan, çekinen. 2. Allah'dan korkan, (bkz: âbid, zâhid).

müttebi' (a.s. tab'dan) ittibâ eden, tabî olan, uyan. (bkz: muktedi).

müttefakun-aleyh (a.b.s.) üzerine ittifak edilmiş, anlaşılmış olan.

müttefik, müttefika (a.s. vefk'den) 1. bağlaşmlş, birleşmiş, anlaşmış, (bkz: müttehid). 2. fikirce beraber olan. (bkz: hem-fikr, hem-rey).

Düvel-i müttefika bağlaşmış, anlaşmış devletler.

müttefikü'l-kavl söz birliği.

müttefikü'l-menfaa menfaatleri bir olan, birleşen.

müttefika (a.s. vefk'den) ["müttefik"in müen]. (bkz: müttefik).

müttefikan (a.zf.) elbirliğiyle, hep beraber, birlikte; oybirliğiyle.

müttehaz, müttehaza (a.s. ahz'dan) ittihâz olunan, kabul edilen; kullanılmakta, yürürlükte bulunan.

Usûl-i müttehaza tutulan kaideler.

müttehem (a.s. vehm'den) 1. kabahatli, suçlu, (bkz: müttehim). 2. huk. ceza muhakemeleri usulü kanununa göre bir heyetçe cinayetle itham edilen ve muhakeme edilmesi kararıyla cinayet mahkemesine çıkarılan sanık.

müttehemiyyet suçluluk, suçlandırılma, [yapma kelimelerdendir].

müttehid, müttehide (a.s. vahdet'den) ittihâdetmiş, birleşmiş, birlik olmuş, birleşik, (bkz: müttefik).

Memâlik-i müttehide birleşmiş memleketler.

müttehiden (a.zf.) ittihâdederek, birlikte, beraber olarak.

müttehim (a.s. vehm'den) töhmetli, kabahatli, suçlu görülen, suçlanan.

müttehiz (a.s. ahz'den) ittihâz eden, kabul eden;sayan.

müttehize (a.s. ahz'den) ["müttehiz" in müen.]. (bkz. müttehiz).

müttekâ (a.i. vekâ'dan) ittika olunacak, dayanılacak âlet; koltuk değneği; asa.

müttekâ-yı zer-kes altın kakmalı asa.

müttekın- (a.s.) iyice bilen, bir şeyin bir türlü olmasına aklı yatan.

müttekî (a.s. vekâ'dan) ittika eden, dayanan, dayanmış.

müttekiyye (a.s.) ["müttekî" nin müen.]. (bkz: müttekî).

müttesi (a.s. vüs'at'den) tevessü' eden, genişleyen.

müttesia (a.s.) ["müttesi" in müen.]. (bkz: müttesi').

müttesim (a.s.) vesimli, kızgın damga vurulmuş; husûsî bir alâmeti veya nişanı olan.

müttezih (a.s.) ittizâh eden, açık, meydanda olan.

mutun (a.i. metn'den. c.) bir yazıyı şekil ve noktalama husûsiyetleriyle birlikte meydana getiren kelimeler.

Şerh-i mutun metinlerin şerhi, açıklanması.

müvâkil (a.s.) yapamadığı işi başkasına yaptıran.

müvecceh (a.s. vech'den) 1. tevcih edilmiş, yüzü bir tarafa döndürülmüş. 2. herkesin teveccüh ettiği, makbul, münâsip, uygun. 3. mant. f r. modales.

müveccibe (a.i.) talkım.

müveccibe-i helezöniyye bot. sarmal talkım, fr. cyme helicoide.

müveccibe-i kesîrü'l-cânib bot. çok kollu talkım.

müveccibe-i unkudiyye bot. talkım.

müveccibe-i zâtü'ş-şu'beteyn bot. iki-kollu talkım.

müveccih (a.s. ve i.) mat. doğrultman, fr. directeur.

müveffer (a.s.) tevfîr edilmiş, çoğaltılmış.

müvekkel (a.s. vekâlet'den) vekil tâyin edilen, vekil edilen kimse [biri tarafından].

müvekkelün-bih (a.b.s.) müekkil tarafından, müekkele (vekile) bildirilen şey.

müvekkil (a.s. ve i. vekâlet'den). (bkz. müekkil).

müvekkile (a.s. vekâlet'den) ["müvekkil"in müen.]. (bkz: müvekkil).

müvellâ (a.i. velî'den) 1. bir iş takibi için şeriatçe vazifelendirilen me'mur. 2. huk. bir kazada vâki bâzı muayyen dâvaları o kaza hâkiminin görmesine mahzur veya manî bulunduğu surette yalnız mezkûr dâvaları istimâ ve fasletmek üzere tâyin olunan hâkim [yargıç].

müvelled, müvellede (A.s. vilâdet'den) 1. tevlîdedilmiş, doğmuş, doğu-rulmuş, doğma. 2. melez, kanı karışık. 3. aslında yok iken sonradan meydana gelmiş.

Kelimât-ı müvellede yapma kelimeler.

müvelledât (a.s.c.) 1. doğmakla meydana gelmiş canlılar. 2. yapma kelimeler.

müvellid (a.s. vilâdet'ten) 1. tevlîdeden, doğuran. 2. doğurtan, doğurtucu, ebe. kim. meydana gelen, meydana getiren.

müvellid-i elektrîkıyye fiz. elektrik üretici.

müvellid-i kudret dincelten, fr. sthenique.

müvellid-i lîfin zool. fibrinojen.

müvellid-i milh, müvellidü'l-emlâh tuz veren, fr. halogene.

müvellidü'l-levn biy. renkveren, fr. chromatogene.

müvellidü'z-ziyâ' kim., fiz. ışıkveren.

müvellide (a.i. vilâdet'den) 1. ebe [kadın]. 2. s. ["müvellid"in müen.]. (bkz: müvellid).

müvellidü'l-humûza (a.b. i.) kim. oksijen, fr. oxygene.

müvellidü'l-mâ' (a.b.i.) kim. hidrojen, fr. hydrogene.

müverrah (a.s. îrâh'dan) tarihli, târihi atılmış.

müverrahan (a.zf.) tarihli olarak.

müverred (a.s.) güllenmiş, kızarmış, kırmızı olmuş.

müverrih (a.s. ve i. îrâh'dan. c. müverrihîn) 1. târih yazan, tarihçi. 2. "ebced" hesabına göre manzum olarak târih düşüren kimse [bir hâdise hakkında].

müverrihin (a.s. ve i. târih'den. müverrih'in c.) 1. târih yazanlar, tarihçiler. 2. "ebced" hesabına göre manzum olarak târih düşürenler [bir hâdise hakkında].

müvessah (a.s.) tevsîh edilmiş, kirli, kirletilmiş.

müvessi' (a.s. vesü' ve saat'den) tevsi' eden, genişleten.

müvessi-i ev'iye biy. damar genişleten, fr. vaso-dilatateur.

müvessih (a.s.) tevsîh eden, kirleten.

müvesvis (a.s. vesvese'den) kuruntucu, kuruntu eden, vesveseli.

müvesvisâne (a.f.zf.) vesveseli, kuruntulu bir tarzda.

müvesvise (a.s. vesvese'den) ["müvesvis"in müen.]. (bkz: müvesvis).

müveşşah (a.s.). (bkz. muvaşşah).

müvezzi' (a.s. vez'den. c. müvezziîn) 1. tevzi' ve taksim eden, dağıtan. 2. i. postacı, posta, mektup, telgraf gibi şeyleri ev ev dağıtan kimse. 3. gazeteci, evlere gazete dağıtan kimse.

müvezziîn (a.s. ve i.), (bkz. müvezzi').

müyâdât (a.i.) 1. mükâfat. 2. elden ele verme.

müyâveme (a.i. yevm'den) günlüğüne tutma, gündelik ile muamele.

müyemmen (a.s.) yümünlü, bereketli; uğurlu.

müyesser (a.s. yüsr'den) kolayı bulunup yapılan; kolay gelen, kolaylıkla olan.

müyessir (a.s. yüsr'den) kolayını bulup yapan; kolaylıkla meydana getiren.

müyûl (a.i. meyl'in c.), (bkz. meyi).

müyûn (a.i. meyn'in c.) yalan söylemeler; yalanlar.

müzâb (a.s. zevebân'den) 1. izabe edilmiş, eritilmiş, erimiş.

La'l-i müzâb şarap, (bkz: bade, hamr, sahbâ). 2. kim. erimiş, sıvı hâline gelmiş, fr. fondu.

müzâd (a.s. ziyâde'den) çoğaltılmış, artırılmış.

müza'fer (a.s.) 1. safranlanmış, san renge boyanmış. 2. bir çeşit safranlı pilav.

müzâh (a.i.). (bkz. mizah), [aslı "mü-zâh" olduğu halde "mizah" şekli yaygındır].

müzâhaf (a.s. zihâfdan) ed. zihaflı, şiirde vezin zaruretinden, bir harfi düşürülmüş, okunmamış veya memdut (uzun) iken kısa okunmuş olan kelime.

müzâhame (a.i. zahm'den) 1. zahmet, sıkıntı verme. 2. kalabalık; itişe kakışa hücum etme [bir yere], (bkz: izdiham).

müzâhe (a.i.). (bkz. mizah).

müzaheret (a.i. zahr'den) arkalama, yardım etme, koruma.

müzâheret-i adliyye eko. mahkeme masraflarını ödemekten âciz olan ve müracaatında haklı olduğuna delil gösterebilen kimselerle, hayır kuruluşlarına tahakkuk eden harç ve masraflar üzerinde devletçe yapılan yardım.

müzâh-gû (a.f.s.). (bkz: mizâh-gû).

müzâh-gû-yâne (a.f.zf.) ; mizâh-gû olana yakışır surette.

müzâhim (a.s.) 1. zahmet, sıkıntı veren. 2. aykırı gelen.

müzahir (a.s. zahr'dan) 1. zahîr olan, arka, taraflı çıkan, yardım eden, koruyan. 2. i. erkek adı.

müzahref (a.s. zuhrufdan) 1. yalancı, sahte yaldız, tel, pul, boya gibi şeylerle süslü. 2. (c. müzahrefât) süprüntü, pislik.

müzahrefât (a.s. müzahref2 nin c.) 1. süprüntüler, pislikler. 2. yalancı, sahte, tel, pul, boya, yaldız gibi şeyler.

müzâkerât (a.i. müzâreke'nin c.) müzâkereler.

müzâkere (a.i. zikr'den. c. müzâkerât 1. bir iş hakkında konuşma, danışma. 2. talebenin dersini hazırlayabilmek için çalışması. 3. fels. oylaşım, fr. deliberation.

müzâl (a.i.) 1. etek, kuyruk. 2. ek, ilâve, (bkz: zeyl).

müzâraa (a.i.) zira' ile satma, [zira, 75-90 santimlik bir uzunluk ölçüsü].

müzâraa (a.i.) 1. ekincilik üzerine yapılan işler. 2. fık. toprağa, çalışmaya ve kazanca ortak olmak üzere kurulan şirket.

müzâvece (a.i. zevc'den) 1. evlenme. 2. çift olma. 3. ed. bir mısrada kelime gruplarının yerini değiştirerek cümleyi tekrarlama. ["Ben pür olsam ol tehîdir, ol pür olsa ben tehî" (Nâbî) mısraında olduğu gibi].

müzâvele (a.i.) 1. bir şeyi, başka bir şeye yaklaştırma. 2. bir şey meydana getirmek için çalışma.

müzayaka (a.i. zîk, zayk ve dîk, dayk'dan) sıkıntı, darlık, parasızlık; yokluk.

müzayede (a.i. ziyâde'den) artırma.

müzâyede-i aleniyye eko. malın hakikî değeriyle satılmasını temin etmek üzere alıcılar a rasında, arttırma yapılarak tatbik olunan satış usulü.

müzâyele (a.i.) birbirinden ayrılma.

müzcât (a.s.) az, az nesne, (bkz: endek, kalîl)

müzd (f.i.) 1. ücret, karşılık. 2. kira. 3. mükâfat.

müzd-i dendân diş kirası.

müzdâd (a.s. ziyâde'den) 1. ziyâdeleşmiş, artmış, çoğalmış. 2. i. kadın adı.

müzdecir (a.s.) edilen yasağı kabul eden ve o yolda davranan.

müzdecire (a.s.) ["müzdecir" in müen.]. (bkz: müzdecir).

müzdeham (a.s. zahm'den) izdihamlı, kalabalık.

müzdehîm (a.s. zahm'den) kalabalıklı.

müzdehim-gâh (a.f.b.i.) izdihamlı, kalabalık yer.

Müzdelife (a. h. i.) Kabe'de, "Arafat" ile "Minâ" arasında bulunan kutsal bir yer.

müzdevic (a.s. zevc'den) 1. izdivâceden, evlenen. 2. bir kelimeye kafiye olan. (bkz. mukaffa).

müzdevice (a.i.) 1. bot. kavuşur suyosunları. 2. s. ["müzdevic" in müen.]. (bkz. müzdevic). 3. mat. eşlenik.

müzd-ver - (f.b.i.) ücretle çalışan.

müzebbak (a.s.) zîbaklanmış, üstüne cıva sürülmüş.

müzebzeb (a.s. zebzebe'den) 1. bir şeye karar veremeyen, ikircimli; beceriksiz. 2. karmakarışık.

müzebzib (a.s. zebzebe'den) 1. karıştıran, karmakarışık eden. 2. (bkz: müzebzeb1).

müzeffet (a.s.) ziftli, ziftlenmiş, zift sürülmüş.

müzehheb (a.s. zeheb'den) 1. tezhibolunmuş, altın suyuna batırılmış, (bkz: müzerkeş). 2. yaldızlanmış.

müzehhib (a.s. zeheb'den) 1. tezhîbeden, altın suyuna batıran, tezhipçi. 2. yaldıza batıran, yaldızcı.

müzehher (a.s. zühre'den) 1. çiçekli; çiçeklenmiş, çiçek açmış. 2. i. kadın adı.

müzehher kûfî i. g. s. bir yazı sitili.

müzekkâ (a.s. zekât'dan) 1. tezkiye edilmiş, paklanmış, aklanmış. 2. Allah'ın adı anılarak kesilmiş hayvan. 3. zekât verilmiş.

müzekker (a.s. ve i. zikr'den) 1. erkek, er. 2. a. gr. "eril, kelimeyi erkek gösteren [isim, zamir, sıfat, fiil].

müzekker-i semaî gr. erkeklere mahsus olduğu kulaktan duyulan kelime.

müzekkî (a.s. zekât'dan) 1. tezkiye eden, temizleyen, aklayan. 2. şahitlerin vaziyetini inceleyerek şahitlerinin kabul edilebileceğini ispat eden. 3. cenaze töreninde tezkiye eden.

müzekki'n-nüfûs 1) nefisleri arıtan; 2) 1469'da (H.874) ölen Şeyh Eşrefoğlu Abdullah'ın öğütleri hâvî dînî bir eseri.

müzekkir (a.s. zikr'den) 1. zikr ettiren, hatıra getiren, andıran. 2. zikreden, ibâdet eden.

müzekkire (a.i. zikr'den) bir iş için üstün makama yazılan resmî kâğıt.

müzellak (a.s.) ayağı kaydırılmış.

müzellef (a.s.) yüzünde yeni yeni tüyler çıkan, (bkz: şâbb-ı emred). [yapma kelimelerdendir].

muzellil (a.s. züll ve zillet'den) zelilleştiren, hakirleştiren.

müzelzel (a.s.) tezelzül etmiş, zelzeleye uğramış.

müzemmele (a.i.) soğuk su testisi.

müzemmem (a.s.) bayağı, aşağılık, fena, küstah [adam].

müzemmil (a.s. tezmîl'den) tezemmül etmiş, bir şeye sarılmış, sargılanmış.

Müzzemmil sûresi Kur'ân'ın 73. sûresi olup bâzılarına göre 19, bazılarına göre de 20 âyettir; Mekke'de nazil olmuştur. [Medine'de nazil olduğuna dair delil gösteren de vardır].

müzenned (a.i.) 1. dar yer. 2. tamahkâr, eli sıkı.

müzennid (A.s.) çakmak ile ateş çakan.

müzerkeş (a.f.b.s.) altın sırmalı, altın sırma ile işlenmiş, (bkz: müzehheb).

Seccâde-i müzerkeş altın sırma ile işlenmiş seccade.

müzerri' (a.s. zer'den) tohum eken [makine].

müzevvâ (a.s. zâviye'den) zâviyeli, köşeli.

müzevveb (a.s. zevebân'dan) tezvîbedilmiş, eritilmiş.

müzevvec (a.s. zevc'den) tezvîc edilmiş, çiftleştirilmiş.

müzevvek (a.s.) cıva ile yaldızlanmış.

müzevver (a.s. zever'den) tezvîr olunmuş, uydurulmuş, düzme [söz, haber..].

müzevvere (a.s. zever'den) ["müzevver"in müen.]. (bkz: müzevver).

müzevvib (a.s. zevebân'dan) tezvîbeden, eriten.

müzevvir (a.s. zever'den. c. müzevvirîn) tezvîr eden, yalanı telleyip pullayan, arabozucu. (bkz: müfsid).

müzevvir-âne (a.f.zf.) tezvircilikle, arabozuculukla.

müzevvirîn (a.s. müzevvir'in c.) tezvirciler, arabozucular.

müzeyyel (a.s. zeyl'den) 1. zeyli, ilâvesi, katılmış nesnesi olan. 2. eklentisi olan. 3. cevâbı alnna yazılıp geri gönderilen [tezkere].

müzeyyelât (a.i.c.) katılmış şeyler, eklentiler.

müzeyyelen (a.zf.) kağıdın altına, ek karşılığı yazılarak.

müzeyyen (a.s. zînet'den. c. müzeyyenât) 1. zînetlendirilmiş, süslenmiş, süslü. 2. i. kadın adı.

müzeyyenât (a.s. müzeyyen'in c.) zînetlendirilmiş, süslenmiş şeyler, süslü şeyler.

müzeyyif (a.s zeyfden) 1. tezyif e-den, kalp olduğunu gösteren. 2. eğlenen, alay eden. 3. delillerle çürüten.

müzeyyifâne (a.f.zf.) 1. tezyif ederek, alay ederek, eğlenerek, eğlenircesine. 2. aşağı görürcesine.

müzeyyin (a.s. zînet'den) tezyîn eden, süsleyen.

müzgel (a.i.) yün eğirmeğe yarayan iğ.

müzhere (a.i.c. mezâhir) çiçekli yer, çiçek bahçesi.

müz'ic (a.s za'c'dan) iz'âceden, rahatsızlık veren, usandıran.

müz'ice (a.s.) ["müz'ic" in müen.]. (bkz: müz'ic).

müzîl (a.s. zevâl'den) izâle eden, yok eden, gideren.

müzîlü'l-levn kim. renk gideren.

müzill (a.s.) izlâl eden, zelil kılan.

müzill (a.s. zelle'den) 1. ayak kaydıncı. 2. yanlış yaptıran, yanlış iş gördüren.

müzmen (a.s. zaman'dan) müzmin hâle gelmiş, mec. zayıflamış, halsiz düşmüş.

müzmin, müzmine (a.s. zaman'dan) hek. üzerinden zaman geçmiş, eskimiş, süreğen [hastalık], fr. chronique.

İllet-i müzmine süreğen hastalık.

müznib (a.s. zenb'den. c. müznibîn) günah, suç işleyen, suçlu, (bkz. günâh-kâr).

müznibîn (a.s. müznib'in c.) günah işleyenler, suç işleyenler.

müzzemmel (a.s.) tezmîl edilmiş, elbise içine sarılmış.

müzzemmil (a.s.) tezmîl eden, elbise içine saran, (bkz: mütezzemmil).

nâ- (f.e.) başa gelerek kelimeyi menfîleştiren bir edat

nâ-bedîd gözükmeyen, görünmeyen.

nâ-pâk temiz olmayan, pis.

nâ-puhte pişmemiş, ham [adam]. [Farsçada "nâ" ile "bî" edatları arasında fark vardır. "Bî" kat'î nefy edatıdır. "Nâ" ise nefy fiilinin vukuunu bildirir. "Bî" isimlerin başına gelir; "nâ" fiillerden türeme kelimelerle sıfatların başına konur].

nâ-âgaz ("ga" uzun okunur, f.b.s.) geçmişin başlangıcı olmayan gün.

nâ-âşnâ (f.b.s.) bilinmeyen, yabancı, (bkz: bî-gâne). [bâzan nazımda "nâşnâ" şeklinde de kullanılır].

nâ-âzâd (f.b.s.) "kurtulamayan" mec. alçak, adî [kimse].

nâ-âzmûde (f.b.s.) denenmemiş, sınanmamış.

nâb (a.i.c. enyâb) 1. azı dişi. 2. yaşlı deve.

na'b (a.i.) karga veya horoz gibi ötmek.

nâb (f.s.) 1. hâlis, saf, arı. 2. katıksız. 3. berrak. 4. i. oluk.

nâ-bâlig (f.a.b.s.) 1. baliğ olmayan, henüz bülûğa ermemiş. 2. mec. geri zekâlı.

nâ-bâyeste (f.b.s.) uygunsuz, yakışıksız; gereksiz.

nabazân (a.i.) ; damar vurması, nabız atması.

nâ-becâ (f.b.s.) yersiz, yolsuz, yerinde değil, münasebetsiz, uygunsuz, (bkz: nâ-bercâ).

nâ-bedîd (f.b.s.) görünmez, bellisiz, kayıp.

nâ-be-hengâm (f.b.s.) mevsimsiz, vakitsiz, zamanından önce.

nâ-be-hıred (f.b.s.) akılsız, kafasız.

nâ-behre (f.b.s.) 1. ulu. (bkz: azîm). 2. soysuz, (bkz: fürûmâye). 3. karışık, (bkz: mağşûş).

nâ-be-hencâr (f.b.s.) usulsüz, yolsuz.

nâ-be-kaide ("ka" uzun okunur, f.a.b.s.) kaideye uymayan, kurala aykırı, kaidesiz.

nâ-bekâr (f.a.b.s.) 1. işsiz, işe yaramaz. 2. haylaz, yaramaz, hayırsız.

nâ-be-mahal (f.a.b.s.) mahalsiz, yersiz, yolsuz, yerinde olmayan, uygunsuz.

nâ-be-mevsim (f.a.b.s.) vakitsiz, sırasız, uygunsuz, (bkz: bî-vakt, nâ-be-hengâm).

nâ-bercâ (f.b.s.) yersiz, yolsuz, (bkz: nâ-becâ).

nâ-besî (f.i.) yokluk, (bkz: adem).

nâ-be-sûd (f.b.s.) el değmemiş, el dokunmamış, yeni şey.

câme-i nâ-be-sûd yeni elbise.

nâbız (a.s.) nabazân eden, vuran.

nâbıza (a.i. nabz'dan. c. nevâbız) anat. nabız damarı.

nâbî (a.i.) 1. haberci, haber veren, (bkz: muhbir). 2. i. erkek adı.

nâbi', nâbia (a.s. nebeân'dan) yerden çıkıp fışkıran, kaynayan, akan.

Nâbî (a.h.i.) büyük Türk şâiridir; 1626 da Urfa'da doğmuştur. Dördüncü Sultan Mehmet devrinde (1648-1687) istanbul'a gelerek Musâhib-i Şehriyârî Mustafa Paşa dâiresine intisab ile onun dîvan kâtipliğini yapmış ve bir ara Hicaz'a da gitmiştir. Mustafa Paşa ölünce Halep'e çekilerek uzun müddet orada yaşamıştır; Halep Vâlîsi Baltacı Mehmet Paşa ile birlikte yeniden istanbul'a gelmiştir (1710). istanbul'da hayâtının son yıllarında baş muhasebecilik vazifesi görmüş ve 1712 de ölmüştür. Başlıca eserleri şunlardır: Mürettep Divan, Hayriyye, Hayr-âbâd, Surnâme, Zeyl-i Siyer-i Veysî, Tuhfet-ül-Haremeyn, Münşeat. Vâdî sahibi büyük bir şâirdir; şiirleri daha çok hikemîdir. Ebü-l-Hayr ve Emin adlı iki oğlu olmuştur. Âlimdir, müzikte Seyyid Nuh müstear adıyla besteleri vardır; yazısı da pek güzeldir.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   120   121   122   123   124   125   126   127   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin