Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə132/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   128   129   130   131   132   133   134   135   ...   189

Veliyy-i ni'met velînîmet, nîmet sahibi, besleyen, yedirip içiren.

ni'met-i îlâhiyye Allah'ın bahşettiği her türlü rızık. 4. kadın ve nadiren erkek adı.

ni'met-şinâs (a.f.b.s.) iyilik bilir, (bkz: kadr-şinâs).

nîm-evsat (f.a.b.i.) müz. Türk müziğinin küçük usullerindendir, 13 zamanlı ve 6 darblıdır. Evsat'ın şu şekilde yarısıdır ki, evsat'daki ilk dört darb ile son üç darb arasındaki yedi darp burada mevcut değildir. 13 zamanlı olarak bir de şarkı devr-i revanı usûlü vardır. Eskiden ilâhi, beste, peşrev gibi şekillerde kullanılmış, sonralan yerini evsata ter-ketmiştir, bu usûlden elde yalnız birkaç numune vardır. Bir Türk aksağı ile iki tane sofyan'dan mürekkeptir. Darblan şöyledirte (l zaman, kavi), ke (l zaman, zaif), te (l zaman, nîm-kavi), kâ (2 zaman, kavi), düm (4 zaman, kavi), düm (4 zaman, kavi).

nîm-germ (f.b.s.) pek sıcak olmayan, ılık.

nîm-hâb (f.b.s.) yarı uykulu, mahmur, (bkz: nuâs, sine).

nîm-hafif (f.a.b.i.) müz. Türk müziğinin büyük usullerindendir. 16 zamanlı ve 13 darblıdır. Hafifin şu şekilde yansıdır ki, hafifdeki 8 adet sofyan'dan ortada bulunan 4 tanesi burada yoktur; yalnız ilk ve son ikişer sofyan muhafaza edilmiştir. 16 zamanlı diğer usuller şunlardır12 darblı nîm-berefşan, 12 darblı fer' ve 8 darblı çifte düyek. Eskiden peşrev, beste, ilâhi gibi şekillerin ölçülmesinde kullanılan bu usulden bugün bir numune kalmamıştır; fakat darb-ı fetih ve hâvî usullerinin son kısmında nîm-hafif aynen mevcuttur. Üç muhtelif şekilde vazedilmiş 4 tane sofyan'dan mürekkeptir. Darblan şöyledirdüm (l zaman, kavi), tek (l zaman, zaif), tek (2 zaman, kavi), diim (l zaman, kavi), tek (l zaman, zaif), tek (2 zaman, kavi), diim (l zaman, kavi), tek (lzaman, zaif), diim (l zaman, nîm kavi), diim (lzaman, zaif), tek (2 zaman, kavi), te (l zaman, nim-kavi), he (l zaman, zaif).

nîm-hande (f.b.i.) yarım gülüş, gülümseme, (bkz: tebessüm).

nim-küşte (f.b.s.) yarı kesilmiş, yarı öldürülmüş.

nîm-lâhza (f.a.b.i.) 1. yarım bakış, gözucuyla bakış, (bkz: nîm-nigâh). 2 . çok kısa zaman.

nîm-manzûr (f.a.b.s.) yarı görülen, bulanık görülen.

nîm-mest (f.b.s.) sarhoşça, biraz sarhoş.

nîm-muzlim (f.a.b.s.) yarı karanlık, (bkz. nîm-zulmet).

nîm-mürde (f.b.s.) ölüm derecesinde olan.

nîm-nigâh (f.b.i.) yarı bakış, gözucuyla bakma, (bkz: nîm-lâhze1).

nimnime (a.i.) 1. birbirine yakın çizgiler. 2 . tırnakta olan beyazlık.

nimnimeteyn (a.i.c.) tırnak, giyme yani " işareti.

nîm-puhte (f.b.s.) yarı pişmiş, yarı çiğ [olan].

Nîmr (a.i.c. enmâr, nimâr, nümûr) kaplan. (bkz. peleng).

nimre (a.i.) dişi kaplan.

nîm-res (f.b.s.) yarı yetişmiş, yarı ham olan.

nîm-ruh (f.b.i.) kadınların başörtüsü dışında kalan saçlarını alnından kulaklara doğru açık bıraktıkları kısım.

nîm-rûz (f.b.i.) yarı gün, öğle. (bkz: nîme-rûz).

nims (a.i.) Fireun faresi.

nîm-sakîl (f.a.b.i.) müz. Türk müziğinin büyük usullerindendir. 24 zamanlı ve 16 darblıdır. Sakîl usûlünün yansı çıkanlarak elde edilmiştir. 24 zamanlı olarak, bir de 14 darplı çenber vardır. Kâr, beste, ilâhi, peşrev gibi eserler ölçülmüştür. Türlü şekillerde vazedilmiş olan sırasıyla sofyan, yürük semaî, sofyan, sofyan'dan mürekkeptir. Darblan şöyledirdüm (2 zaman, kavi), te (l zaman, nîm-kavî), ke (l zaman, zaif), düm (2 zaman, kavi), te (l zaman, nîm-kavî), te (l zaman, nîm-kavî), ke (l zaman, zaif), te (l zaman, nîm-kavî), ke (l zaman, zaif), düm (2 zaman, kavi), tek (2zaman, nîm-kavî), tâhek (4 zaman, kavi), te (l zaman, kavi), ke (l zaman, zaif), te (l zaman, nîm-kavî), ke (l zaman, zaif).

nîm-sofyân (f.a.b.i.) müz. Türk müziğinin küçük usullerindendir. 2 zamanlı ve 2 darblıdır. Nîm sofyan, en küçük usul olup, aynı zamanda, 2 basit usulden biridir. Sofyan'ın yansıdır. Tabîî mertebesi 2/4 ile yazılır; 2/8 yürük nîm sofyan sayılır. Bu usul ile oyun havalan ve nadiren de şarkılar ölçülmüştür. Darblan şöyledirdüm (l zamanlı, kavi), tek (l zamanlı, nîm kavi).

nîm-süfte (f.b.s.) yarım olarak denmiş, söylenmiş.

nîm-şeb (f.b.i.) gece yarısı, (bkz: nısf-ül-leyl).

nîm-şeffâf (f.a.b.s.) yarı saydam.

nîm-ten (f.b.i.) mintan.

nîm-zencir (f.b.i.) müz. Türk müziğinin büyük usullerindendir. 60 zamanlı ve 36 darblıdır. Zencîr'in yansıdırzencir'deki çifte düyek yerine burada düyek, fahte yerine lenkfahte, çenber yerine nîm-çenber, devr-i kebîr yerine devr-i revân, berefşan yerine nîm berefşan kaim olmuştur. 60/8, yürük nîm zen-cir mertebesi olur. 60 zamanlı olarak bir de, 26 darblı (devr-i kebîr + berefşan) şeklindeki dar-beyn usulü mevcuttur. Eskiden bu usûl ile peşrev, beste, ilâhi gibi şekiller ölçülmüş, sonradan yerini zencir'e terketmiştir. Muzaffer'in bu usul ile olan bir hüseynî peşrevi, bugün de elimizdedir ve nîm zencir'in yegâne nümû-nesidir. Darblan şöyledirDüm (l zaman, zaif), te (2 zaman, kavi), tek (l zaif), düm (2 zaif), tek (2, nîm kavi; düyek bitti), düm (2, nîm kavi), tek (3, kavi), düm (l, zaif), tek (2, kavi), te (l, nîm kavi), he (l, zaif; lenkfahte bitti), düm (2, kavi), te (l, nîm kavi), ke (l, zaif), düm (2, nîm kavi), tek (4 kavi), te (l, nîm kavi), ke (l, zaif; nîm çenber bitti), düm (3, kavi), düm (2, kavi), tek (2, nîm kavi), düm (3, kavi), tek (2, kavi), tek (2, nîm kavi; ağır devr-i revan bitti), düm (2, kavi), tek (l, zaif), düm (2, kavi), tek (l, zaif), düm (2, kavi), düm (l, kavi), tek (l, zaif), düm (l, nîm kavi), (l, zaif), tek (2, kavi), te (l, nîm kavi), ke (l, zaif; nîm berefşan bitti).

nîm-zulmet (f.a.b.s.) yarı karanlık, (bkz: nîm-muzlim).

Nînân (a.i. nûn'un c.) balıklar, (bkz: esmâk, simâk).

Nîrân (a.i. nâr ve nûr'un c.) 1. aydınlıklar, parıltılar, ışıklar. 2. cehennem, tamu. (bkz: dâr-üs-saîr, dûzah). 3. ateş.

nîrenc (a.i.c. nîrencât) 1. hîle, düzen.

nîrencât afsun, büyü. 3. resim, taslak, (bkz. nî- reng).

nîrencât (a.i. nîrenc'in c.) 1. hîleler, düzenler. 2. afsunlar, büyüler; afsunla, tılsımla ilgili şeyler. 3. resimler, taslaklar.

nîreng (f.i.) 1. hîle, düzen. 2. afsun, büyü. 3. resim, taslak, (bkz: nîrenc).

nîrengî (f.i.) jeod. haritasını çıkarmak üzere bir sahayı üçgenlere bölme işi, nîrengi şebekesi kurma.

nirengi noktası jeod. nîrengi ve muvâzene hesaplarıyla diğer noktalarla olan mesafeleri ve rakımı ölçülmüş yer. [l, 2, 3, 4 derece olurlar].

nîrîz (f.i.). (bkz. nikriz).

nîrîzî (f.i.) müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

nîrû (f.i.) zor, kuvvet, güç. (bkz: zûr).

nîrû-mend (f.b.s.) zorlu, kuvvetli, güçlü.

nîrû-mendî (f.b.i.) güçlülük, kuvvetlilik.

nisâ (a.i. mere'nin c.) 1. kadınlar, (bkz: nisvân, zenân). 2. Kur'an'ın 4 üncü sûresi olup 176 âyetten oluşmuştur; 58 âyeti Mekke'de 118 âyeti Medine'de nazil olmuştur, [konusu adınların ve yetim kızların haklarının korunması ve miras taksimi sırasında kendilerine eşit davranılmasıdır.].

nisâb (a.i.) 1. asıl, esas. 2. bir malın zekâtını vermek üzere varılması gereken miktar. 3. sermâye, mal. 4. derece, istenilen had.

nisâb-ı ekseriyyet çoğunluk derecesi.

nisâb-ı rüşd rüşt çağı.

nisâb-ı sirkat huk. [eskiden] bir dinar veya hâlis gümüşten on dirhem sikke, [kıymetçe bu miktardan az olan bir malı çalmak hadd-i sirkati îcâbetmez]. 5. hisse, nasib.

nisâcet (a.i.) dokumacılık, çulhalık.

nisâî (a.s.) kadın ile ilgili, kadına ait.

nisâiyye (a.i.) 1. kadın hastalıkları. 2. kadın hastalıkları kliniği, fr. gynecologie.

nisâl (a.i. nasl'ın c.) temrenler, ok, kargı gibi şeylerin uçlarındaki sivri demirler.

nîsân (i.) nisan ayı.

Ebr-i nisan (nisan bulutu) = mec. bolluk, bereket, cömertlik.

nisâr (a.i.) 1. saçma, serpme.

Cevher-nisar mücevher saçan.

Dürr-nisar inci serpen, saçan. 2. saçı, düğünde saçılan para.

-nisâr (a.s.) "saçan, saçıcı" mânâsına kelimeleri sıfatlandırır.

Pertev-nisâr ışık saçan.

Zer-nisâr altın saçan. gibi.

nisâr-çîn (a.f.b.s.) saçılan şeyleri toplayan.

nisbet (a.i.) 1. bağlılık, ilgi. (bkz: mensûbiyyet, merbûtiyyet). 2. kıyaslama, ölçü. 3. mat., fels. "oran, fr. rapport. 4. inat olsun diye yapılan iş. 5. z f. inat olarak, (bkz: rağmen).

nisbet-i a'dâd mat. adetler arasında olan mukayese, ölçü.

nisbet-i inşâiyye mant. doğru ve yalan ihtimâlini düşünmeye ihtiyaç olmayan söz.

nisbet-i muzâafa mat. harmonisiz oran, fr. rapport anharmonique.

nisbet-i nâkısa mant. arkasının beklenmesi gerekli olan söz.

nisbet-i tâmme-i haberiyye mant. arkasının beklenmesi gerekli olmayan söz.

nisbeten (a.zf.) 1. göre, yanında. 2. öncekine göre, bir dereceye kadar, şöyle böyle.

nisbî ... (a.s. nisbet'den) 1. nisbetle olan, kıyaslama ile olan, göreli, (bkz: izafî). 2. birbirine göre, öncekine göre, fr. proportionnel.

nisbiyye (a.s. nisbet'den) ["nisbî" nin müen.]. (bkz: nisbî).

niseb (a.i. nisbet'in c.) nisbetler.

niseb-i a'dâd huk. [eskiden] adetlerin nisbeti, adetler arasında mukayese, [iki adet birbiriyle mukayese edilince dört nisbet hâsıl olurtemâsül, tedahül, tevâfuk, tebâyün].

niseb-i şerîfe 1) şerefli nisbetler; 2) müz. bir sekizlideki, tam sekizli (5 T, 2 B), tam beşli (3 T, I B) ve tam dörtlü (2 T, l B) sayısının yekûnuna Türk müziğinde verilen bir ad ["şu makamların niseb-i şerîfe'si 6 dır veya şu makamda niseb-i şerîfeden 6 tane vardır." demek o makamın sekizlisindeki tam sekizli, tam beşli ve tam dörtlü sayısının yekûnu 6 dır demektir].

nîst (f.e.) yoktur, değildir.

Nîstî f.i.) yokluk, (bkz: adem).

Âlem-i nîstî yokluk âlemi.

Hestî vü nisti varlık ve yokluk.

nisûn (a.i. nisvân'ın c.) kadınlar.

nisvân (a.i.c. nisûn) kadınlar, (bkz: nisa, zenân).

nisve (a.i.). (bkz. nisvân).

Nisvî (a.s.) nisâ tâifesine mensup.

nisviyye (a.s.). (“nisvî”nin müen.) (bkz : nisvî).

nisviyyet (o.i.) kadınlık.

nisyân (a.i.) nesy’den : unutma. (bkz : ferâmûş).

nisyân-ı ebedî ebedî unutma.

Nîş f.i.) 1. iğne [arı, akrep gibi böceklerde-]. 2. diken. 3. zehir, ağı.

nişâ (f.i.) nişasta.

nişâbur (f.i.) müz. Türk müziğinin en az beş asırlık bir mürekkep makamıdır. Sultânî-yegâh makamının pest tarafına (pûselik, nim hicaz ve neva) perdelerinden müteşekkil bir (nişâbur ölçüsü) ilâvesinden mürekkeptir (ki bu, bir küçük üçlüdür). Makam bu üçlü ile pûselik (si naturel) perdesinde karar eder (ki bu perdede kalan yegâne klasik Türk müziği makamıdır). Donanımına gerek sultânî-yegâh'da, gerekse mevzuubahs üçlüde bulunan do bakıyye diyezi konulur; sultânî-yegâh'ın si küçük mücennep bemolü, îcâbeden yerlerde nota içinde ilâve edilir (Dr. Suphi Ezgi'ye göre). Nişâbur, aşağıdaki dizilerde karışık olarak seyreder; çargâh beşlisi, pûselik sekizlisi, kürdî dörtlüsü ve uşşak dörtlüsü. Pûselik (si) perdesinde kalır. Güçlüsü re (neva) perdesidir.

nişâburek (f.b.i.) 1. küçük nişâbur. 2. müz. Türk müziğinin tamamen üç asırlık bir mürekkep makamıdır. Rast makamının dügâh (la) perdesindeki şeddi ile, uşşak makamının pûselik "si" perdesindeki şeddinden mürekkeptir. Rast dizisi ile dügâhta kalır. Umumiyetle inici olarak seyreder. Güçlüleri birinci derecede -terkibindeki her iki makamın da güçlüsü olan- hüseynî (mi), ikinci derecede de -pûselik'de uşşak'ın durağı olan-pûselik (si) dir. Donanımına fa küçük mücen-neb, do bakıyye ve sol bakıyye diyezleri konulur; bu anzalar, terkibindeki her iki dizide de müşterektir. Pûsek'de uşşak makamı şudur (tizden peşte) tiz pûselik, muhayyer, nîm-şehnaz, mahur, hüseynî, neva, nîm-hicâz ve pûselik. Dügâh'da rast makamı da şudur (tizden peşte) muhayyer, nîm-şehnâz, mahur, hüseynî, neva, nîrn-hicaz, pûselik ve dügâh. Nişaburek, orta derecede kullanılmış makamlardandır.

nişâdırî (a. s.) nişadırla, amonyakla ilgili.

nişadır, nişâdur (a.i.) nişadır.

nişan (f.i.) 1. nişan, iz, belirti, (bkz: alâmet). 2. işaret, fabrika işareti. 3. yara izi. 4.amaç, hedef, vurulması istenilen nokta. 5.vurulacak noktaya silâhı çevirme. 6. yavukluluk işareti. 7. bu işareti takmak üzere yapılan tören. 8. hâtıra için dikilen taş. 9. tuğra. 10.taltif için verilen madalya. 1 1. ferman.

nişân-ı iftihar tar. II. Mahmud zamanında çıkarılmış nişan.

nişân-ı tîr-i sitem zulüm okunun nişanı, hedefi.

-nişan (f.s.) "duran, dikilen, kalan"gibi mânaları gelerek bileşik sıfatlar yapar

Hatır-nişan unutulmayan, akılda kalan.

Ma'delet-nişân adalet gösteren... gibi.

nişânde (f.s.) nişan, hedef olarak dikilmiş şey.

nişâne (f.i.) iz, alâmet, belirti.

nişân-gâh (f.b.i.) 1. nişan tahtası, hedef yeri. 2. silâh namlusunun üstündeki nişan alınacak kısım [arpacık ve gez].

nişân-gîr f.b.i.) çizgi çizmeye mahsus marangoz âleti.

nişân-keş (f.b.i.) marangoz ve dülgerlerin rendeleyecekleri tahtalara işaret çekmek üzere kullandıkları bıçaksız âlet.

nişâpur (f.i.) müz. (bkz: nişâbur).

nişâste (f.i.) nişasta, fr. amidon.

nişdet (a.i.) 1. kaybolan şeyi arama. 2. araştırıp sorma, (bkz: cüst ü cû).

nîşe (f.i.) kaval, çoban düdüğü, (bkz: mizmâr, nây-çe, ney, ney-çe).

nişest (f.i.) oturan, ["nişesten" mastarından], (bkz: mekîm, mukîm, nişin).

nişeste (f.i.c. nişeste-gân) 1. oturmuş, oturan. 2. karaya oturmuş [-gemi].

nişeste-gân f.b.s. nişeste'nin c.) oturmuşlar, oturanlar.

nişeste-gâh, nişest-geh (f.b.i.) oturacak yer.

nîş-ger (f.b.i.) [ney-şeker] şeker kamışı.

nîş-hâr (f.b.s.) diken batmış.

nişîb (f.i.) iniş, iniş aşağı, [yokuşun zıddı].

nişîb ü firâz iniş ve yokuş.

nişîb-gâh (f.b.i.) çukur yer.

Nişîmen (f.i.) oturacak yer.

nişîmen-gâh, -geh (f.b.i.) yurt, durak; toplanılacak yer.

-nişin "oturan, oturmuş" manâsıyla kelimeleri sıfatlandırır.

Halvet-nişîn yalnız oturan, tenhada oturan.

Kûşe-nişîn köşede oturan.

Medrese-nişîn medresede oturan.

Mesned-nişîn yüksek bir makamda bulunan.

Sâhil-nişîn sahilde, kıyıda oturan.

Tekye-nişîn tekke şeyhi.

Nişînende (f.s.) oturucu, oturan,

Nişter (f.i.) ; neşter, [nîşter'in muhaf'.

Nîşter (f.i.) neşter, hekim bıçağı.

Nitâ‘ (a.i.c. nutû1) deri döşek,

Nitâc (a.i.) yavru doğurma, yavrulama.

nitâf (a.i. nutfenin c.) duru sular, saf sular, (bkz: nutfe).

nitâh (a.i.) tos vurma, boynuzla vurma.

nitâk (a.i.) 1. kuşak, kemer. 2. peştemal. 3. kuşak yeri. 4. bir çeşit Arap elbisesi.

nitâk-ül-cevzâ Hz. Ebûbekir'in kızının unvanı, (bkz: zât-ün-nitâkayn). [Mekke'den Medine'ye hicret gününde Hz. Ebûbekir'in kızı Esmâ'nın Hz. Peygamberle birlikte göç edecek olan babasına yükleri bağlamak üzere ikiye bölüp verdiği kuşak ki, kendisine Cennet'te iki kuşak verileceği müjdelenmiştir].

nitâkayn (a.i.) bir nitâk'ın ikiye bölünmüş parçalarından herbiri.

Zât-ün-nitâkayn Hz. Ebûbekir'in kızı Esmâ'nın unvanı ki, Hz. Peygamber, Ebûbekir'le Mekke'de hicrete hazırlanırken bağlamak üzere kuşağını ikiye bölmesi üzerine Hz. Peygamber tarafından"Allah sana yarın Cennette iki kuşak verecektir" denilmiştir.

nitâset (a.i.). (bkz. tababet).

nitâsî (a.i.) anlayışlı hekim, doktor.

nîvâr (f.i.) yerle gök arası, boşluk, (bkz: feza).

nîve (f.i.) ağlama, inleme, sızlanma, (bkz: bükâ, nevha).

nîvend (f.i.) akıl, idrâk, anlayış, [bizde kullanılmayan bir mânâsı da"üzerlik tohumunun kırmızısı" dır].

nîver (f.i.) âlemde meydana gelen haller, hâdiseler.

niyâ (f.i.c. niyâgân) dede. (bkz: cedd).

niyâb (a.i. nâb'ın c.), (bkz. nâb).

niyâbe (a.i.) nöbet.

niyabet (a.i.) 1. nâiblik, vekâlet, vekillik. 2. kadı vekilliği, kadılık.

Niyâgân (f.i. niyâ'nın c.) dedeler. (bkz: ecdâd).

niyâh, niyâhat (a.i.) ağıt, ölü üzerine, iyiliklerini sayıp dökerek, ağlama.

niyâm (a.s. nevm'den. nâim'in c.) 1. (bkz. nâimîn, nüvvâm, nüvvem, nüyyem). 2. uyuyanlar, uykuda olanlar, (bkz. hâbîde-gân).

niyâm (f.i.) kın, kılıç kını; kılıf.

niyâm-ger f.b.i.c. niyâm-gerân) kın yapan sanatkâr.

niyâm-gerî (f.b.i.) kın yapıcılık.

niyâr (a.i. nâr'ın c.) ateşler, (bkz: niyere).

niyât (a.i. nevt'in c.) asmalar [bir yere].

niyaz (f.i.) 1. yalvarma, yakarma. 2. dua. 3. bâzı tarikatlarda küçüğün büyüğe karşı olan selâm, saygı ve duası. 4. ihtiyaç, muhtaçlık.

Bî-niyâz muhtaç olmayan, ihtiyacı olmayan. 5. bektâşi edebiyatında rica ve duayı muhtevî manzum veya mensur sözler. 6. müz. Şeyh Abdülbâki Dede Ef. tarafından tertîbedilmiş mürekkep makamlardan biridir. 1, 5 asırlık olacaktır.

Niyâzî (f.s.c. niyâziyân) 1. niyazla ilgili; niyaz edici, yalvarıcı. 2. i. erkek adı. 3. sevgili, (bkz: mahbûb). 4. h. i. XVIII. asrın vahdet-i vücûda kail olan, bu yüzden takibata mâruz kalan büyük Türk mutasavvıfı, Niyazî-i Mısrî.

Niyâzî (a.h.i.) XV. asrın dîvân şairlerindendir. Bursa'da bulunmuş ve Ahmed Paşa'nın zamanında yaşamıştır. Hayâtı hakkında etraflı malûmat olmayan bu şâirin epeyce kasidesi bulunduğunu Arapça, Farsça ve Türkçe üzerine mürettep dîvânı varsa da sonradan kaybolduğunu Lâtifî yazmaktadır.

niyâz-kâr (f.b.s.) 1. yalvaran. 2. ihtiyâcı olan. (bkz: niyâz-mend).

niyâz-kârâne (f.zf.) 1. yalvararak. 2. muhtaçlıkla, muhtaç olarak, (bkz: niyâz-mendâne1, 2).

niyâz-mend (f.b.s.c. niyâz-mendân) 1. yalvaran. 2. ihtiyâcı olan, muhtaç, (bkz: niyâz-kâr).

niyâz-mendân (f.b.s. niyâz-mend'in c.) 1. yalvarmalar. 2. ihtiyâcı olanlar, muhtaçlar.

niyâz-mendâne (f.zf.) 1. yalvararak. 2. ihtiyaçla, muhtaçlıkla, (bkz: niyâz-kârâne).

niyere (a.i. nâr'ın c.) ateşler, (bkz: niyâr).

niyet (a.i.). (bkz. niyyet).

niyyât (a.i. niyyet'in c.) niyetler.

niyyet (a.i.c. niyyât) 1. niyet, meram, kurma. 2. namazdan, oruçtan önce başlama duasını okuma, [namazın ve orucun şartlarındandır]. 3. kuşların çektiği veya karamela şekerlerinin sarılı bulunduğu kâğıtlardaki fal yerine geçen yazılar.

nîz (f.e.) "-de, -da, dahî" anlamında bir atıf edan.

niza' (a.i. nez'den) çekişme, kavga, (bkz: münazaa).

Kat'-ı niza' kavgayı yatıştırma.

nizâ-i lâfzî boşuna çene yarıştırma.

nizâm (a.i.c. nizâmât) 1. dizi, sıra. 2. düzen, usul, tertip, yol; kaide. 3. zamanın îcâblarına göre konulan esaslar. 4. Hindistan'da müstakil küçük devletler hâlindeki ülkelerin hükümdarlığı.

nizâm-ı carî yürürlükteki düzen.

nizâm-ı cedîd "yeni kanun, yeni sistem asker"; III. Selim zamanında kurulmuş olan yeni askerlik.

nizâm-üd-dîn 1) dînin nizâmı, düzeni; 2) dilimizde "nizâmettin" şeklinde erkek adı olarak kullanılır.

nizâmât (a.i. nizâm'ın c.) nizâmlar, düzenler; kanun hükümleri.

nizâmât-ı lâzime gerekli nizamlar.

Nizâmen (a.zf.) nizâma, kanuna uyarak, nizâma, usûle göre, yolunca.

nizâmî (a.s.) 1. usûlüne uygun, tertipli, düzenli. 2. kanun ve nizâma ait, onunla ilgili. 3. iran'ın en büyük şâirlerinden olup Gencelidir. 4. i. erkek adı.

nizâmiyye (a.s.) ["nizamî" nin müen.]. (bkz: nizamî).

nizâmiyye (a.i.) l. ilk askerlik devresi. 2. bu türlü askerlik işleriyle uğraşan dâire. 3. [eskiden] kara ordusu.

nizâmiyye hazînesi [eskiden] Harbiye Nezâreti veznesi, hazînesi.

nizâmiyye kapısı kışlalarda veya garnizonlarda, umûmun girip çıkmasına mahsus büyük kapı, cümle kapısı.

nizâmiyye karakolu nizamiye kapısında nöbet tutan askerî karakol.

nizam-nâme (a.f.b.i.) tüzük, konulan nizam ve usûlü içine alan ve ne yolda hareket edileceğini bildiren resmî hükümler, [ilgili vekâlet veya dâirece tesbit, Devlet Şûrâsınca (Danıştay) tetkik, icra Vekilleri Heyetince kabul edilir].

nizam-nâme-i dahilî içtüzük.

nizam-nâme-i esâsî huk. anatüzük.

nizâm-şâhî (a.f.b.i.) g. s. güzel anatlarda kullanılan bir kâğıt cinsi, [tezhip, hat, minyatür v.b.].

nizâr (f.s.) zayıf, arık, lagar.

nizâret (a.i.) korkutup, uygunsuz şeylerden vazgeçirmek için söylenilen söz.

nîze (f.i.) kargı, mızrak; süngü, harbe.

nîze-i bî-derg söğüt yaprağını andıran mızrak.

nîze-i bâr-keş kesilmiş düşman başının takıldığı mızrak.

nize-i gül-gûnî meşhur bir çeşit lâle.

nîze-i rummânî meşhur bir çeşit lâle.

nîze-i sinân meşhur bir çeşit lâle.

nîze-bâz (f.b.s.) mızrakla oynayan, mızraklı.

nîze-dâr (f.b.s.) kargılı, mızraklı;süngülü.

nîzek (f.i.) 1. câriye, (bkz ; kenîzek). 2. küçük mızrak, süngü.

nîze-zen (f.b.i.) 1. mızrakçı. 2. mızrakla vuran.

noksân (a.i.) 1. eksiklik, azalma, azlık. 2. s. eksik, kusurlu, (bkz : nakıs). 3. yokluk, (bkz: fıkdan).

noksân-ı arz fık. bir yerin ekilmeden önceki değeriyle ekildikten sonraki değeri arasındaki ücret farkı.

noksân-ı fâhiş fık. bir şeyin dörtte bir değeri ölçüsünde veya daha çok olan kısmı.

noksân-ı semen huk. [eskiden] bigaraz bilirkişinin ihbârıyla malûm olan semen noksanı.

noksân-ı yesîr fık. bir şeyin dörtte bir değerini bulmayan noksanı.

Noksânî (a.s.) eksiklikle ilgili.

noksâniyyet (o.i.) eksiklik, [yapma kelimelerdendir].

nokta (a.i.c. nikat, nukat) 1. nokta. 2. benek, leke. 3. mat. hiç bir buut (boyut) u olmayan işaret. 4. yer. 5. mevzu, konu. 6. tek nöbetçi, tek polis me'muru bulunan küçük kulübe, gözcü. 7. derece, kerte. 8. hal, durum.

noktacı [eskiden] imarethanelerde, medreselerde inzibat işlerine bakan me'mur.

nokta-i avrâ anat. körbağırsak noktası, lât. punctum coecum,

nokta-i biniş gözbebeği.

nokta-i evc-i bâlâ astr. yücelim noktası.

nokta-i feyz feyiz ve bereket noktası.

nokta-i galeyan suyun buhara çevrildiği hararet derecesi.

nokta-i gurûb astr. batış noktası.

nokta-i harîfî coğr. güz noktası.

nokta-i hendese geo. kendisinde üç buut (boyut) dan hiçbiri tasavvur olunmayan şey.

nokta-i incimâd fiz. damıtık suyun donduğu hararet derecesi.

nokta-i inhilâl kim. çözülme noktası.

nokta-i in'itâf mat. büküm noktası.

nokta-i inkılâb astr. güneşin 21 haziran ve 22 aralık günleri arasındaki yörüngesine ait nokta.

nokta-i irtifa mermi mahrekinin en yüksek noktası.

nokta-i i'tidâl astr. ilkbahar veya sonbahar noktası.

nokta-i i'tidâl-i rebîî astr. ilkbahar noktası.

nokta-i maddiyye fiz. madde noktası.

nokta-i mevhûme görünüşte hissedilmeyip farzedilen nokta.

nokta-i muvâzenet denge yanayı.

nokta-i mülteka coğr. kavşak noktası.

nokta-i müşa'şaa str. saçılma noktası, fr. point radiant.

nokta-i nazar görüş.

nokta-i rebîî coğr. bahar noktası.

nokta-i sukut merminin düştüğü nokta.

nokta-i tatbik fiz. uygulama noktası.

nokta-i temas geo. değme noktası.

Nokta-i tenâzur astr. simetrik nokta[lar].

nokta-i tevakkuf duraklama noktası.

nokta-i tulû' astr. doğuş noktası.

nokta-i zemîn jeod. üzerine âlet kurulması mümkün olmayan herhangi bir nirengi noktasını kullanılabilecek bir hâle getirmek için yerde tesis edilen ve bu nirengiye rasat ve ölçülerle bağlanan nokta.

nokta-i zerrin Güneş.

nokta nokta benek benek. 2) tek tek.

noktateyn (a.i.c.) iki nokta.

noktateyn-i mütekabileyn astr. karşılıklı iki yıldızın bulunduğu noktalar.

nuara (a.i.) eşek sineği.

Nuâs (bkz : nüâs).

nûf (f.i.) yankı, fr. accoustique. (bkz: sada).

nufâha (a.i.) su üzerindeki kabarcık.

nûfe (f.i.) çığıltı.

nûger (f.i.) kul, köle. (bkz: abd, ben-degî, çâkerî).

nûgerî (f.i.) kulluk kölelik, (bkz: bendegî, çâkerî).

Nûh (a.h.i.) Nuh Peygamber, Kur'an'daki kronolojik sıraya göre yirmibeş peygamberin baştan üçüncüsü.

Sefîne-i Nûh Nuh'un gemisi) Hz. Nuh'un Tûfân'dan korunmak üzere bütün canlılardan birer çift aldığı gemi; mec. her çeşit insanın bir araya geldiği toplana yeri.

Nûh sûresi Kur'ân'ın 71 inci sûresi olup 28 âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur.

nuhâ' (a.i.) anat. murdar ilik.

nuhâ-i şevkî anat. omurilik, fr. moelle epiniere

nuham (a.i.) balgam.

nuhâme (a.i.) balgam.

Nuhâmî (a.s.) fizy. balgamla *ilgili, balgamsı, *sümüksü.

nuhâs (a.i.) 1. bakır. 2. bakır para.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   128   129   130   131   132   133   134   135   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin