Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə133/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   129   130   131   132   133   134   135   136   ...   189

nuhâsî (a.s.) 1. bakırla ilgili, bakarlı, bakırdan. 2. bakır para ile ilgili.

nuhât (a.i. nâhî'nin c.) nahiv (syntaxe) âlimleri.

nuhât a.i.) hıçkırma.

nuhbe (a.i.) 1. herşeyin iyisi, seçkini. 2. seçkin, seçilmiş, (bkz. güzide, müntahab).

nuhbe-i âmâl emellerin en sonu, ideal. 3.meclis (içki) arkadaşı; sıkı fıkı arkadaş. 4. Sünbülzâde Vehbî'nin Arapça-Türkçe manzum lügati.

Nuhbet-üt-Tuhfe (armağanın seçilmişi) Ahmet bin Alî bin Ahmet'in 1649'da düzenlediği Farsçadan Türkçeye sözlük.

nûhî (a.s.) 1. Nuh'a ait, Nuh ile ilgili. 2. pek eski.

nuhle (a.i.) 1. din şubesi, mezhep. 2. çeyiz, düğün hediyesi.

nuhre (a.i.) kemik dokusunun çürümesi.

nuhûs (a.h.i.) Merih ve Zuhre yıldızlan.

nuhûset (a.i.) uğursuzluk, (bkz: şeamet).

nuhust (f.s.) ilk, birinci, (bkz: evvel, nuhustîn, vâhid).

nuhustîn (f.s.) ilk, birinci, (bkz: evvel, nuhust, vâhid).

nuhust-zâd, nuhust-zâde f.b.s.) evvel doğan, ilk doğmuş olan.

nûk (f.i.) 1. kuş gagası. 2. gaga gibi ucu sivri olan şey. 3. okun ucu, temren.

Nukaa "ka" uzun okunur, a.i.) içindeilâç ıslatılan su.

nukab (a.i. nukbe'nin c.), (bkz. nukbe).

nukaba' (a.s.i. nakîb'in c.) nakîbler. (bkz: nakîb).

nukat (a.i. nokta'nın c.) noktalar, (bkz: nikat).

Bî-nukat "ebced" hesabında noktasız harf. (bkz. mühmel).

nukave "ka" uzun okunur, a.i.) 1. herşeyin iyisi. 2. temizlik, paklık, (bkz. nakave).

nukbe (a.i.c. nukab) 1. renk. (bkz: levn). 2. pas. (bkz. jeng, jengâr). 3. paçasız don. 4. yırtık, astar yırtığı. 5. yol.

nukl (a.i.) meze, çerez.

nukre (a.i.) 1. külçe hâlinde gümüş.

nukre-i ham işlenmemiş, ham gümüş külçesi. 2. ense çukuru.

nukre-i kafâ ense çukuru. 3. Osmanlı İmparatorluğunda çıkarılan ilk paralar.

nukud "ku" uzun okunur, a.i. nakd'in c.) nakiller, paralar.

Fıkdân-ı nukud para yokluğu, para darlığı.

nukud-ı mevkufe huk. vakfolunan paralar.

nukul "ku" uzun okunur, a.i. nakl'in c.) nakiller, hikâyeler, rivayetler.

Nukuş ("ku" uzun okunur, a.i. nakş'ın c.) nakışlar, resimler.

nukz (a.i.c. enkaz) bina yıkıntısı.

nûl (f.i.) kuş gagası, (bkz: minkar).

nu'mâ (a.i.). (bkz. na'mâ, ni'met).

nıı'mân (a.i.) 1. kan. (bkz: dem).

Şakayık-un-nu'mân bot. gelincik. 2. h. i. (büyük "n" ile) İmâm-ı A'zam'ın adı. 3. erkek adı. 4. bot. gelincik.

nu'mân-ı berrî bot. gelincik çiçeği.

numrııka (a.i.c. nemârik) küçük yastık.

numûne (f.i.). (bkz: nümüne).

numûne-gâh (f.b.i.). (bkz. nümû-ne-gâh).

nun (a.h.) 1. Osmanlı alfabesinin yirmi sekizinci harfi olup "ebced" hesabında elli sayısının karşılığıdır. 2. arabî târihlerde ramazana işarettir. 3. Farsçada, fiillerde nefy (olumsuz) edatıdır[hudâne-kerdeAllah göstermesin., gibi]. 4. (i.c. envân, nînân) balık, (bkz: semek).

Zün-nûn Hz. Yûnus. 5. Kur'ân-ı Kerîm'in 68. sûresinin kalemden başka adı. 6. aynı sûrenin başındaki müteşâbih harf ki, mürekkep hokkası diye tefsîr edilir. 7. kılıç; kılıç sırt. 8. kaş.

nûr (a.i. envâr, nîrân) 1. aydınlık, parıltı, paklaklık.

Cebel-i nûr, Cebel-ün-nûr Nur dağı) Mekke'deki Harra dağı.

Zün-nûreyn iki nur sahibi, [Hz. Peygamberin iki kızını almış olması dolayısıyla] Hz. Osman.

Sûret-ün-nûr Kur'ân'ın 24 üncü sûresi olup 64 âyettir, Mekke'de nazil olmuştur.

nûr-i ayn, -i çeşm, -i dîde pek sevgili kimse, [en çok evlât için kullanılır].

nûr-i basar göz nuru hek. emek.

nûr-i cenan meşhur bir çeşit lâle.

nûr-i çeşm göz nuru evlât, (bkz: nûr-i ayn).

nur-i ilâhî ilâhî nur, Allah'a ait nur.

nûr-i îmân îman aydınlığı.

nûr-i mübîn, -i nuhustîn Hz. Muhammed'in rûhâniyeti.

nûr-i sâde sade, saf nur; Tanrı ışığı.

nûr-i tecellî manevî bakımdan aydınlanma.

nûr-i uzrâ Meryem ana.

nurun âlâ nur (nur üstü nur) daha iyi, daha âlâ.

nûr-üs-semâvâti ve-l-arz Cenabı Hak. 2. Kur'an-ı Kerîm, (bkz: Furkan, Hitâb, Hûda, Kitâb, Mushaf, Necm, Zikr).

nûrânî (a.s.) 1. nurlu, ışıklı, (bkz: münevver, rûşen). 2. saygı uyandıran bir yüz.

nûrâniyyet (o.i.) 1. nurluluk, paklaklık. 2. parlak, nurlu olanın hâli.

nûr-bahş a.f.b.s.) nur veren, etrafı aydınlatan.

Nûr-bahşiyye (a.f.h.i.) tas. Kibreviyye tarikatı şubelerinden biri [kurucusu Muhammed'ün Nurbahş-ün-Neccâr'a nispetle bu adı almıştır].

nûr-efşân (a.f.b.s.) nur saçan, etrafı aydınlatan.

nûr-feşân (a.f.b.s.). (bkz: nûr-efşân).

nûrî (a.s.) 1. nura ait, nur ile ilgili. 2. i. erkek adı.

nûriyye (a.s.) 1. ["nûrî" nin müen.]. (bkz. nûrî). 2. i. kadın adı.

Nûriyye (a.h. i.) Rufâî tarikatı şubelerinden biri. [kurucusu Nûreddîn Habîbullah-i Hadîsî'dir].

nûr-pâş (f.b.s.) nur saçıcı, nur açan.

nûr-perver (a.f.b.s.) nurlu, ışıklı, aydınlık.

nûr-tal'at (a.b.s.) nur yüzlü.

nusahâ (a.s. nasîh'in c.) öğüt verenler.

nusarâ (a.s. nasîr'in c.) yardımcılar. (bkz. avene, ensâr, nussâr).

Nusayrî (a.s. ve i.) Nusayr'e mensup, yezîdîliğin bir kolu olan, Nusayr'ın mezhebinden olan.

nush (a.i.) nasîhat verme, öğüt. (bkz: pend, va'z).

nusret (a.i. nasr'dan) 1. yardım. 2. Allah'ın yardımı. 3. başarı, üstünlük. 4. erkek adı.

nussâh (a.s. nâsih'in c.) nasîhat edenler, öğüt verenler, (bkz: vu'âz).

nussâr (a.s. nâsır'ın c.) yardımcılar. (bkz. avene, ensâr, nusarâ).

nusûl (a.i. nasl'ın c.) temrenler, mızrağın ucundaki sivri demirler.

nusûs (a.i. nass'ın c.) naslar, doğruluğu şüphe götürmeyen bilgiler, düşünceler. fr. dogmes. (bkz: nass)

nûş (f.i.) 1. tatlı; bal. 2. içki, işret.

Ayş ü nûş zevk ve safa, cünbüş.

-nûş (f.s.) "içen, içici" mânâlarıyla kelimelere takılır.

Bâde-nûş şarap içengibi. f'nûşîden" mastarından].

nûşâbe (f.i.) içene ebedî hayat sağlayan efsânevî su, bengisu, (bkz: âb-ı câvi-dânî, âb-ı hayât, âb-ı hızır, âb-ı zindegânî...).

nûşâdur (f.i.) nisadır.

nûş-â-nûş (f.zf.) içtikçe içerek, içe içe, tekrar tekrar içerek.

nûş-dârû (f.b.i.) 1. tiryak. 2. panzehir. 3. şarap, (bkz: bade, hamr, sahbâ, mey)

nûşende (f.i.c. nûşende-gân) içki içen, içki düşkünü.

nûşende-gân (f.i. nûşende'nin c.) içki içenler, içki düşkünleri, (bkz: müdmin-i hamr, şârib-ül-leyl ve-n-nehâr).

nûş-hand (f.b.s.) tatlı gülüşlü.

nûşîn (f.s.) tatlı, lezzetli.

nûşîne (f.i.) tatlı şarap.

Nûşirevân (f.h.i.) iran'da 531 de yılına kadar hükümdarlık etmiş ve doğruluğuyla şöhret bulmuş olan Sâsânî şahı ki "âdil" lakabıyla anılır.

nutfe (a.i.c. nutuf) 1. fızy. döl suyu, atmık, sperma, fr. sperme, (bkz: menî). 2. (c. nitâf) duru, saf su.

nûtî (a.i.c. neyâtî) gemici, (bkz: nevtî).

nutk (a.i.) 1. söz, lâkırdı; konuşma. 2. nutuk, söylev, bir kalabalığa karşı söylenilen söz. 3. söyleyiş, söyleme kuvvet ve hassası. 4 . ed. eski dervişlerce büyük bilinen kimselerin manzum sözleri.

nutk-ı Hakk Allah kelâmı.

nutk-ı iftitâhî açış nutku.

nutku müteazzir olmak ne söyleyeceğini şaşırmak.

nutû' (a.i. nat'ın c.) 1. sofra bezleri. 2. meşinden yapılan döşekler, fr. nattes.

nutuf (a.i. nutfe'nin c.) fizy. dölsuları, atmıklar, spermalar, fr. spermes.

nuûmet (a.i.) yumuşaklık.

nuût (a.i. nat'ın c.) 1. medhederek anlatılan şeyler, vasıflandırmalar. 2. ed. Hz. Muhammed'i övmek üzere yazılan şiirler. [Hz. Alî için yazılan şiirlere de "na't" dendiği olur].

nuûz (a.i.). (bkz. intiâz). fr. erection.

nuûz-i mü'lim hek. fr. priapisme.

Nuûziyyet (a.i.) intiâz olma, fr.erectilite. (bkz. intiâz).

nûyân (f.i.) pâdişâh oğlu; şehzade.

nuzerâ (a.i. nazîr'in c.) eşler, akranlar.

nuzzâr (a.i. nâzır'ın c.), nazırlar, (bkz: dîde-bânân, nazır).

nüâme (a.i.) çark ve çıkrık ortasındaki mihver, eksen.

nüâmî (a.i.) güney rüzgârı.

nüâs (a.i.) uyuklama, pinekleme, ımızganma.

nüâsî (a.s.) 1. uyuklama ile ilgili. 2. fels. fr. hypnagogique.

nübâh (a.i.) havlama, (bkz: nibâh).peygamberler, anlayışlı,

nübeâ (a.i. nebî'nin c.) (bkz. enbiyâ).

nübelâ (a.s. nebîl'den) anlayışlı, kavrayışlı, zekî kimseler.

nübüvvet (a.i. nebe'den) nebîlik, peygamberlik, Tanrı haberciliği, (bkz: risâlet, peygamberi).

nübüvvet-penâh (a.f.b.i.) peygamber, (bkz: nebî).

nücebâ (a.s. necîb'in c.) 1. soyu sopu temiz, nesli pak olan kimseler. 2. tas. ricaullah (Tanrı erenleri) veya ricâl-ül-gayb (gayb erenleri) denilen 40 kişiye verilen ad. (bkz: encâb, necâib).

nücme (a.i.) bot. ayrık otu.

nücûm (a.i. necm'in c.) yıldızlar, (bkz: kevâkib).

Ehl-i nücûm fr. astrologue.

İlm-i nücûm fr. astrologie.

nücûmî (a.s.) astr. 1. yıldızlarla ilgili. 2. yıldızla uğraşan, f r. astrologue. (bkz: ehl-i nücûm).

nücumiyye (a.s. necm'den) ["nücûmî" nin müen.]. (bkz: nücûmî).

nübde (a.i.) ölüye ağlama, ağıt. (bkz: nedb).

nüdemâ (a.i. nedîm'in c.) nedimler, yardım edenler, arkadaş olan kimseler, (bkz: nedîm).

nüd'et (a.i.) 1. ayın ve güneşin etrafında bazan görülen parlak dâire, hâle. 2. gök kuşağı. 3. güneş batarken veya doğarken bulutlarda hasıl olan kızıllık, (bkz: hâle, nid'et).

nüdûb (a.i. nedebe'nin c.) nedbeler, yara izleri.

nüfesâ' (a.i.) lohusa. (bkz: nefsâ).

nüfha (a.i.). (bkz. nefha).

nüfûr (a.i.) 1. ürküp kaçma, dağılma. 2. hacıların Mînâ'dan Mekke'ye doğru süratle yola çıkmaları.

nüfûs (a.i. nefs'in c.) 1. ruhlar, canlar.

nüfûs-i kudsiyye kutsal melekler.

nüfûs-i zekiyye arınmış ruhlar. 2. insanlar, kimseler, (bkz: eşhas).

Kesâfet-i nüfûs her metrekareye düşen nüfûs adedi, nüfûs sayısı.

nüfûz (a.i.) 1. içe geçme, işleme. 2. sözü geçme, sözü dinlenme.

Sâhib-i nüfûz nüfuz sahibi, itibarlı, güçlü, sözü geçer kimse.

nüfûziyyet (a.i.) fiz. 1. geçirgenlik. 2. geçirimlilik.

Nüh (f.s.) dokuz.

nühfelek, -kubbe, -tak dokuz gök.

nühâ (a.i. nühye'nin c.) akıl, us. (bkz: hired, huş).

Ulü-n-nühâ akıllı kimseler; akıl sahipleri.

nü hâk (a.i.) eşek anırtısı, (bkz: nehâk, nâhik).

nühbe (a.i.) akıl, müdrike.

nühbûr (a.i.c. nehâbîr) kum tepe, kum yığını.

nüh-pâye (f.b.i.) dokuz cennet.

Nühûl (a.i. nahl'in c.) 1. arılar, bal arıları, (bkz: zenâbîr). 2. çok zayıflık, arıklık; lâgarlık.

Nühûr (a.i. nahr'in c.) kurbanlar.

nühûr (a.i. nahr'in c.) akarsular, çaylar, ırmaklar, (bkz: enhâr, enhür).

nühûr (f.i.) göz. (bkz: ayn, basar, çeşm).

nühûz (a.i.) hareket etme.

nühüft (f.s.) 1. gizli, saklı, [nühüften mastarından], (bâzı lügatlerde "nihüft" şeklinde de geçer. 2. müz. Türk müziğinin en eski mürekkep makamlarındandır (Murâdnâme'de ve ondan eski kitaplarda mevcut). Nühüft, yegâh mürekkep makamına "mi" perdesine hüseynî-aşîran nakledilmiş bir uşşak dörtlüsü (tîzden peştedügâh, rast, ırak ve hüseynî-aşîran), ilâvesinden mürekkeptir. Bu dörtlü ile hüseynî-aşîran (mi) perdesinde durur. Güçlüleri -yegânda olduğu gibi- birinci derecede neva (re) ve ikinci derecede de dügâh (la) perdeleridir. Umumiyetle inici olarak seyreder. Donanımına yegâh gibi "si" koma bemolü ile "fa" bakıyye diyezi konulur, ikinci arıza olan "fa" diyez, hüseynî-aşîran'daki uşşak dörtlüsünde de mevcuttur. Yegâh'ın terkibindeki neva üzerine göçürülmüş rast için, nota içinde "si" bekar ve "do" bakıyye diyezi kullanılır.

nühüft-i kadîm müz. Türk müziğinin eski mürekkep makamlarından biri olup zamanımıza bir nümunesi kalmamıştır.

nühüfte (f.s.) gizli, saklı, (bkz: mahfî). [bâzı lügatlerde"nihüfte" şeklinde de geçer].

nühüfte-gî (f.i.) gizlilik, saklılık.

nühüm (f.s. nüh'den) dokuzuncu, (bkz: tâsi').

nühüm-çarh (f.b.i.) dokuzuncu gök, göğün en yüksek katı.

nühye (a.i.c. nühâ) akıl. (bkz: hired).

Eshâb-ı nühye akıl sahipleri.

nükâs (a.i.). (bkz: nüks).

nükbe (a.i.c. nükeb) yığılmış buğday, harman.

nüket (a.i. nükte'nin c.) nükteler, herkesin anlayamayacağı ince, zarif, manâlı sözler, (bkz: nikât).

nükhet (a.i.) 1. koku. (bkz: bû[y], fâyiha, galiye, nefha). ["nekhet" şekli de vardır]. 2. ağız kokusu. 3. kadın adı.

nükkâr (a. s. nekr'den) inkâr edenler. [Haricî mezhebinin kollarından biri].

nüks (a.i.) hastalığın geri dönmesi, depreşmesi.

nükte (a.i.c. nikât, nüket) 1. herkesin anlayamadığı ince mânâ, fr. esprit. [yazıda, sözde, resimde, harekette]. 2. ince manâlı, zarif ve sakalı söz.

nükte-âmîz (a.f.b.s.) nükte karıştıran.

nükte-bîn (a.f.b.s.) nükteyi, inceliği gören, anlayan, anlayışlı, kavrayışlı.

nükte-dân (a.f.b.s.) nükte bilen, zarif, ince [kimse], (bkz: nükte-şinâs).

nükte-dânî (a.f.b.i.) nüktecilik, nüktedanlık.

nükte-dâr, nükte-gû (a.f.b.s.) nükteli söz söyleyen.

nükte-gûyî (a.f.b.i.) nükteli söz söyleme, (bkz: nükte-perdâzî).

nükte-perdâz (a.f.b.s.c. nükte-perdâzân) nükteli söz bulup söyleyen, (bkz: nükte-gû).

nükte-perdâzân (a.f.b.s. nükte-perdâz'ın c.) nükteli söz söyleyenler.

nükte-perdâzî (a.f.b.i.) nükteli söz bulup söyleme, (bkz. nükte-gûyî).

nükte-pîrâ (a.f.b.s.) güzel nükteler söyleyen, nükteyi süsleyen, (bkz. nüktenükte-senc-perdâz, nükte-senc).

Nükte-senc (a.f.b.s c. nükte-sencân) nükte tartıcı, nükteyi değerlendiren.

nükte-sencân (a.f.b.s. nükte-senc'in c.) nükte tartanlar, nükteyi değerlendirenler.

nükte-şinâs (a.f.b.s.c. nükte-şinâsân). (bkz: nükte-dân).

nükte-şinâsân (a.f.b.s. nükte-şinâs'ın c.) nükte anlayanlar.

nükte-şinâsî (f.b.i.) nükte anlayıcılık. (bkz. nükte-dânî).

nükte-ver (a.f.b.s.) nükte bilen, nükteyi anlamakta mahir olan.

nükte-zâ (a.f.b.s.) nükte yapan.

nükûb (a.i. nekbet'in c.) talihsizlikler; düşkünlükler, felâketler, musibetler; yoldan sapmalar.

nükûl (a.i.) vazgeçme, kaçınma, geri dönme, cayma.

-nümâ (f.s.) "gösteren, bildiren" mânâlarıyla kelimelere katılır. Hüner-nümâ hüner, marifet gösteren.

Reh-nümâ yol gösteren.

Rû-nümâ yüz gösteren gibi. ["nümûden" mastarından].

nümâyân (f.b.s.) görünücü, görünen; meydanda, (bkz: âşkâr, peyda, zahir).

nümâyân-ter (f.b.s.) en çok görünen.

nümâyende (f.b.s.) gösterici, görünücü.

Nümâyiş (f.i.) 1. gösteriş; gösteri; görünüş. 2. yalandan gösteriş, göz koyma.

nümâyiş-i âb (su gösterişi) serap, ılgım.

nümâyiş-gâh (f.b.i.) gösteri yeri.

nümâyiş-geh (f.b.i.). (bkz. nümâyiş-gâh).

nümâyiş-kâr (f.b.s.) gösterişli.

nümâyiş-kârâne (f.b.zf.) gösterişliye yaraşır yolda, gösterişli bir şekilde.

-nümûd (f.s.)"gösteren, görünen, benzeyen" mânâlarıyla kelimeleri sıfatlandırır.

Çihre-nümûd surat gösteren.

Kerem-nümûd kerem gösteren.

Zafer-nümûd zafer gösteren.

nümû-dâr (f.s.) 1. görünen, görünücü. 2. i. örnek, (bkz: numune).

nümûde (f.s.) gösterilmiş, görünmüş, gözükmüş.

-nümûn (f.s.) "gösteren" manâsıyla kelimelere katılır.

Reh-nümûn yol gösteren, kılavuz.

Zafer-nümûn zafer gösteren.

nümûne (f.i.) örnek, (bkz: nümûdâr2).

Nümûne-i Edebiyyât-ı Osmâniyye Ebüzziya Tevfik Bey'in 1892 de yayımladığı bir nesir antolojisi. nümûne-i imtisalmisal getirilecek örnek.

nümûne-gâh (f.b.i.) numune, örnek olacak yer.

nümûne-hâne (f.b.i.) 1. örneklik şeylerin konulduğu yer. 2. müze. (bkz: methaf).

nümûr (a.i. nimr'in c.) kaplanlar, (bkz: enmâr, nimâr).

nümûzec (a.i.) örnek, (bkz: enmûzec, numune).

nümür (a.i. nimr'in c.) kaplanlar.

nümüvv (a.i.) büyüme, yetişme, bitme, gelişme, (bkz: neşv, nema).

nüsâfe (a.i.) buğdaydan ayrılan saman.

nüsah (a.i. nüsha'nın c.) nüshalar, (bkz: nüsha).

Tekmîl-i nüsah etmek medresede takîbedilmesi şart olan bütün dersleri okuyup bitirmek.

nüsâl (a.i.) hayvandan dökülen tüyler.

nüsâle (a.i.) tiftik.

nüsâre (a.i.) 1. saçıntı, saçılan şey. 2. yemek döküntüsü.

nüsg (a.i.) bot. besisuyu, fr. seve.

nüsg-i kebîr bot. ilkbaharda devran eden besisuyu.

nüsg-i sagîr bot. yaz sonuna doğru devran eden besisuyu.

nüsg-i sâid bot. kökten başlayıp yapraklara kadar çıkan besisuyu.

nüsha (a.i.c. nüsah) 1. yazılı, yazılmış şey, yazılı bir şeyden çıkarılan suret. 2. gazete ve dergilerde sayı. 3. muska, (bkz. nüşre).

nüshateyn (a.i.) iki nüsha.

nüsk (a.i.) Allah'a yolunca ibâdet etme.[Kur'an'daki şekli "nüsük" dür],

nüsû' (a.i.) diş etleri sıyrılarak dişlerin sırıtması.

nüsûl (a.i.) tüy dökme.

nüsûr (a.i. nesr'in c.) 1. zool. akbabalar [kuş]. 2. zool. kartallar.

nüsük (a.i.). (bkz: nüsk).

nüşâb (a.i. nüşâbe'nin c.) temrenli oklar.

nüşâbe (a.i.c. nüşâb) temrenli ok.

nüsâre (a.s. neşr'den) biçilen ağaçtan dökülen talaş, yonga.

nüşbe (a.i.) sırnaşık, yapışkan adam.

nüş-hâr (f.b.i.) geviş, (bkz: ictirâr).

nüşre (a.i.) muska, efsun, büyü. (bkz: nüsha3).

nüşû' (a.i.). (bkz. neşv).

nüşuk (a.i.) 1. buruna çekme. 2. buruna çekilen toz, ilâç, enfiye.

nüşûr (a.i. nesr'in c.) 1. neşretmeler, dağıtmalar, yaymalar. 2. öldükten sonra dirilmeler.

Yevm-i nüşûr kıyamet, mahşer günü.

nüşût (a.i.) tohumun uç göstermesi, baş vermesi, (bkz: intâş).

nüşûz (a.i.) kadının, kocasından nefret edip kaçması.

nüşüvv (a.i.) fels.fr. developpement.

nütû' (a.i.) kemik çıkıntısı; yumru, (bkz: nütüvv).

nütû'-i ahremî anat. omuz çıkıntısı, fr.acromion.

nütû-i azm biy. kemik çıkıntısı, fr.apophyse.

nütû-i gurâbî biy. kargaburun çıkıntısı, fr.coracoide.

nütû'-i mirfakî anat. dirsek çıkıntısı.

nütû-i şevkî biy. dikensi çıkıntı, fr.apophyse epineuse.

nütüvv (a.i.). (bkz. nütû').

nüvâh (a.i.) ağıt ağlama, (bkz: nevha).

nüvaht (f.i.) çalgı çalma, ["nevaht" şekli de vardır].

nüve (a.i.) l.bot. çekirdek [hücre]. 2. mec. bir şeyin esası, özü.

nüve-i müvellide bot. döller çekirdek.

nüveb (a.i. nevbet'in c.), (bkz: nevbet).

nüveyre (a.i.) 1. parlak küçük şey. 2. kadın adı.

nüveyt (a.i.) çekirdekçik.

nüvîd (f.i.) 1. müjde, muştu, (bkz: beşaret).

nüvîd-i cânân sevgilinin müjdesi. 2. hayırlı haber. 3. erkek adı. [müen. "nüvîde"].

-nüvîs (f.s.) "yazan, yazıcı" mânâlarıyla kelimelere eklenir.

Dûr-nüvîs (uzak yazan) telgraf [bir ara "-graphe" sonekini karşılamak üzere kullanılmışsa da tutmamıştır].

Vak'a-nüvîs (vak'aları, hâdiseleri yazan) resmî tarihçi.

Nüvîsende (f.i.) yazıcı, kâtip, (bkz: nâmık).

-nüvişt (f.s.) "yazılı, yazılmış" mânâlarına gelerek birleşik kelimeler yapar.

Ser-nüvişt alın yazısı.. gibi.

nüvişt, nüvişte (f.s.) 1. yazılı, yazılmış.

Ser-nüvişt alın yazısı, (bkz: kader). 2. i. mektub. [cemi olan nüviştecât yanlış bir teşkildir].

nüviştecât (f.s. nüvişte'nin c.) mektuplar, yazılmış nesneler, [galat olmakla beraber kullanılmıştır].

nüvvâb (a.s. ve i. nevb'den. nâib'in c.) (bkz: nâib).

Mekteb-i nüvvâb naip yetiştiren mektep (okul), (bkz: mekteb-i kuzât).

nüvvâm (a.s. nevm'den. nâim'in c.) (bkz: huftegân, hâbîdegân, nâimîn, niyâm, nüvvem, nüyyem).

nüvvem (a.s. nevm'den. nâim'in c.) (bkz: nâimîn, niyâm, nüvvâm, nüyyem).

nüyûb (a.i. nâb'ın c.) azı dişleri, (bkz: enyâb).

nüyyem (a.s. nevm'den. nâim'in c.) (bkz: nâimîn, niyâm, nüvvâm, nüvvem).

nüzehâ (a.s. nezîh'den) nezih, temiz olanlar.

nüzelâ (a.s.) aşağılık, adî, bayağı kimseler.

nüzerâ (a.i. nezîr'in c.) doğru yola getirmek üzere gözdağı vermeler, korkutmalar.

nüzhe (a.i.) müz. [eski] kanuna benzer bir saz.

nüzhet (a.i.) 1. neşe, eğlence, eğlenecek yerleri gidip gezme. 2. tazelik; sevinç; ferahlık, (bkz: teferrüc. 3. erkek ve kadın adı.

nüzhet-efzâ (a.f.b.s.) eğlenceli, gönül açan. (bkz: nüzhet-fezâ).

nüzhet-fezâ (a.f.b.s.). (bkz. nüzhet-efzâ).

nüzhet-gâh, nüzhet-geh (a.f.b.i.) gezinti yeri. (bkz: teferrüc-gâh).

nüzhet-gede (a.f.b.i.). (bkz. nüzhet-gâh).

nüzhet-pezîr (a.f.b.s.) safa, neşe bulmuş olan.

nüzl (a.i.c. enzâl) 1. konak yeri. 2. misafir için hazırlanan yemek.

nüzul emîni tar. konakçı başı.

nüzûl (a.i.) 1. aşağı inme. 2. konağa inme, konaklama. 3. hek. nüzul inme, felç.

Nüzûl an-il-vezâif huk. [eskiden] mütevelli, nazır, câbî, gibi cihât sahiplerinin uhdelerindeki hizmetlerden -başkalarına verilmek üzere- istifa etmeleri, [bu suretle cihetin kendisine verilmesi matlubolan kimseye "menzûl-ün-leh" denir].

nüzûl-i hüccâc hacıların Mekke-i Mükerreme civarında (Mînâ) denilen yere inmeleri.

nüzûl-i sefine geminin denize inişi.

nüzûlet (a.i. nezl'den) aşağılık, adîlik, bayağılık.

nüzûr (a.i. nezr'in c.) adaklar, adamalar.

nüzür (a.i. nezîr'in). (bkz. nüzerâ).

O (a.ha.) Osmanlı alfabesinde elif ve ayın harflerinin kalın zamme (ötre) lilerinin sesini karşılar.

Ocak (t.i.) [kelime Türkçe olmakla beraber Osmanlıca kelimelerle birleştirilerek terkipler meydana getirilmiştir.

ocâg-ı mihmân-nevâz misafir ağırlayan ocak (hanedan).

Serâmedân-ı ocâg ocağın ileri gelenleri.. gibi].

okka (o.i.). (bkz. ûkıyye).

Okyânûs (a.h.i.) 1. (bkz: Bahr-i muhît). 2. Osean, fr. Océan.

Okyânûsi (a.s.) Okyanus ile, bahri muhit ile ilgili.

Okyânûsî ıklîm Okyanus ıklîmi.

ordu (t.i.) [kelime Türkçe olmakla beraber Osmanlıca kelimelerle birleştirilerek terkipler ve birleşik kelimeler meydana getirilmiştir

Ordû-yi hümâyûn pâdişâh ordusu.

Ordû-gâh ordunun konakladığı yer.. gibi].

ordu-gâh (t.f.b.i.) ordunun konakladığı yer. (bkz: muasker).

orobanhiyye (o.i.) bot. canavarotu.giller, fr. orobanchées.

Osmân (a.h.i.) . (bkz: Usmân).

Osmânî, Osmâniyye (a.s. c. Osmaniyân) Osmanlı Devleti'ne mensup, Osmanlılar'a ait, Osman Oğulları'yla ilgili.

Devlet-i Osmâniyye Osmanlı Devleti.

Kavâid-i Osmâniyye Osmanlıca gramer. (bkz: Usmânî).

Osmâniyân (a.s. ve i. osmânî'nin c.) Osmanlılar, Osman Oğullan, (bkz: Usmaniyân).

otâg (t.i.) [çok eskiden dilimize Toharcadan geçtiği ileri sürülen bu kelime Türkçe kabul edilegelmiş ve Osmanlıca kelimelerle birleştirilerek terkipler yapılmıştır.

otâg-ı hümâyûn pâdişâh çadırı.. gibi].

otâg-gerân (t.f.b.i.c.) otağ, çadır yapanlar.

otâga (f.i.) sorguç.

Ö (a.ha.) Osmanlı alfabesinde elif ve ayın harflerinin hafif zamme (ötre) lilerinin sesini karşılar.

Ömer (a.h.i.) 1. ikinci halîfe Hz. Ömer. [haklıyı haksızdan ayırdederek, adaleti tam yerine getirmekte kazandığı için Faruk kelimesiyle adlandırılmıştır]. (bkz: ibn-ül-hattâb). 2. erkek adı.

Ömereyn (a.h.i.) "iki Ömerler" 1. birinci halîfe Hz. Ebûbekir ile ikinci halîfe Hz. Ömer. 2. ikinci halîfe Ömer ile Ömer bin Abdülazîz.

ömr (a.i.) ömür, yaşama, yaşayış, hayat.

ömr-i azîz değerli hayat.

ömr-i câvid ebedî hayat.

ömr-i güzeşte geçmiş ömür.

ömr-i hazîn hüzünlü ömür.

ömr-i me'yûs yeisli ömür.

ömr-i Nûh Nuh Peygamberin ömrü, mec. uzun ömür.

ömr-i pür-şitâb acele geçen ömür.

ömr-i sefil sefâletli ömür.

ömr-i tavîl uzun ömür. [Arapçada doğrusu "umür" dür].

örf (a.i.) 1. âdet, hüküm; gelenek. 2. sarıklıların giydikleri bir çeşit kavuk [Tanzîmat'tan önce] (Arapçadaki okunuş şekli "urf" dur). 3. ihsan. 4. ma'rûf. 5. vergi, atiyye (bezl ve îtâ olunan). 6. denizin dalgası.

örf-i âmm huk. [eskiden] vâzıı müteayyin (taayyün etmiş) olmayıp beldelerinin hepsinde veyahut ekserisinde câri olan örf.

örf-i hâss huk. [eskiden] bir meslek müntesiplerine yahut bir kavme veya bir belde ahâlîsine mahsus olan örfler.

örf-i kavlî huk. [eskiden] bir cemâatin bir lâfzı bir mânâda kullanmalarıdır ki, o lâfzı işiten kimsenin aklına başka mânâ gelmez. Meselâ ["sobayı veya lâmbayı yak!" denilmesinde olduğu gibi].

örf-i târî huk. [eskiden] örf ve âdete hamlolunacak şeyin vukuu zamanında ve ondan önce bulunmayıp sonradan hadis olan örf.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   129   130   131   132   133   134   135   136   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin