Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə167/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   163   164   165   166   167   168   169   170   ...   189

teehhül (a.i. ehl'den) 1. ehlîleşme. 2. evlenme.

teehhülât (a.i.c.) evlenmeler.

teehhür (a.i. te'hîr'den. c. teehhürât) 1. sonraya, geriye kalma. 2. gecikme.

Bilâ-teehhür gecikmeden.

teehhürât (a.i. teehhür'ün c.) sonraya kalmalar, gecikmeler.

teekküd (o.i. ekd'den) sağlamlaşma, kuvvet bulma.

teekkül (a.i. ekl'den) 1. hek. yaranın, yenik gibi açılıp büyümesi, oyulup açılması. 2. eklolunma, yenme.

teellüf (a.i. ülfet'den. c. teellüfât) alışma, hoş geçinme; bağdaşma.

teellüfât (a.i. teellüf ün c.) alışmalar, hoş geçinmeler; bağdaşmalar.

teellüm (a.i. elem'den. c. teellümât) elemlenme, kederlenme, tasalanma.

teellümât (a.i. teellüm'ün c.) kederlenmeler, eseflenmeler, tasalanmalar.

teemmî (a.i. emet'den) câriye edinme.

teemmül (a.i. emel'den. c. teemmülât) iyice, etraflıca düşünme.

Bilâ-teemmül düşünmeden, düşünmeksizin.

teemmülât (a.i. teemmül'ün c.) iyice, etraflıca düşünüp taşınmalar.

teemmülât-ı amîka derinden derine düşünüp taşınmalar.

teemmülî (a.s.) fels. düşüncel, fr. ideal.

teemmüm (a.i. ümm'den) 1. ana edinme. 2. huk. çocuğun ana tarafından tanınması.

teemmür (a.i. emr'den) amirlik taslama.

teennî (a.i. enâet'den. c. teenniyât) 1. yavaş gitme, yavaş hareket etme, yavaşlık; gecikme. 2. ilerisini düşünerek acelesiz, dikkatli davranma.

Bilâ-teennî dikkatsiz, ihtiyatsız olarak.

teenniyât (a.i. teennî'nin c.) acelesiz ve düşünceli davranmalar.

teennüs (a.i. üns'den) 1. müennes olma. 2. kadın gibi hareket etme, kadınlaşma.

teennüs (a.i. üns'den) ünsiyet peyda etme, alışma.

teerrüb (a.i.) kendini zekî göstermeye çalışma.

teessî (a.i.) 1. teselli verme, avutma. 2. sabretme.

teessüf (a.i. esef’den. c. teessüfât) eseflenme, kederlenme, tasalanma; acıma.

teessüfât (a.i. teessüf’ün c.) teessüfler, eseflenmeler, acınmalar, üzülmeler.

teessüm (a.i. ism'den) günahtan kaçınma.

teessür (a.i.) oyalandırma; işten alıkoyma.

teessür (a.i. esr ve esâret'den c. teessürât) l. kederli ve üzüntülü olarak hislenme, içlenme. 2. bir şeyin te'sîrini duyma. 3. acı, keder duyma.

Mûcib-i teessür teessüre sebebolan.

Serî-üt-teessür çabuk teessüre kapılan.

teessürât (a.i. teessür'ün c.) teessürler, üzüntüler, üzülmeler, acılar, kederler.

teessür-bahş, teessür-bahşâ (a.f.b.s.) hüzün ve keder veren, tasaya düşüren.

teessürî, teessüriyye (a.s.) fels. duygusal, fr. affectif.

teessürî vurgu gr. duyuş vurgusu, fr. accent affectif.

teessüriyyet (a.i.) fels. duygululuk, duygulanma hali, fr. affectivite.

teessüs (o.i. esâs'dan) 1. temelleşme, yerleşme, kökleşme. 2. kurulma.

teevvî (a.i. evy'den) oturacak yer edinme, yurtlanma, yurt tutma, bir yerde yerleşme.

teevvüd (a.i.) eğrilme, iki kat olma, bükülme.

teevvüh (a.i.c. teevvühât) inleme, ah vah etme.

teevvühât (a.i. teevvüh'ün c.) inlemeler, ah vah etmeler.

teevvül (a.i.) başka mânâya gelme; mânâsı başka olma.

teeyyüd (a.i.) kuvvetlenme, kuvvet bulma, sağlamlaşma; doğru çıkma, gerçekleşme.

teezzî (a.i. ezâ'dan) rencide olma, incinme, gönlü kırılma.

teezzür (a.i.) bürünme, örtünme, (bkz: tesettür).

tef (f.i.) 1. sıcaklık, (bkz: harâret). 2. buhar.

tefaddul (a.i.). (bkz. tefazzul).

tefâfîh (a.i. tuffâh'ın c.) elmalar.

tefahhum (a.i. fahm'den) kim. kömürleşme, f r. carbonisation.

tefahhur (a.i. fahr'den. c. tefahhurât) övünme, kurulma, (bkz: iftihâr, temeddüh).

tefahhurât (a.i. tefahhur'un c.) övünmeler, kurulmalar.

tefahhus (a.i. fahs'den. c. tefahhusât) inceden inceye araştırma.

tefahhusât (a.i. tefahhus'un c.) inceden inceye araştırmalar.

tefahhuş (a.i. fuhş'dan) açık saçık, adî kelimeler kullanma, müstehcen bir şekilde

tefâhüm (a.i. fehm'den) anlaşma.

tefâhür (a. i. fahr'den. c. tefâhürât) 1.övünme, (bkz. temeddüh). 2.övünç, (bkz: iftihâr).

tefâhürât (a.i. tefâhür'ün c.) 1. övünmeler. 2 . övünçler.

tefâîl (a.i. tef’ile'nin c.) ed. tefileler, mısra veya beytin vezin parçaları.

tefakkud (a.i. fakd, fıkdân ve fukud'dan. c. tefakkudât) arayıp sorma, arayıp sorulma. (bkz. cüst ü cû, tefahhus).

tefakkudât (a.i. tefakkud'un c.) arayıp sormalar, arayıp sorulmalar.

tefakkuh (a.i.) 1. gül gibi açılma. 2. fıkıh öğrenme. 3 . anlama, kavrama, bilme.

tefakkur (a.i. fakr'den) fukarâlaşma.

tefâkum (a.i.) [iş] büyüyüp güçleşme.

tefâküh (a.i. fâkihe'den) 1. birbirine karşılıklı yemiş atma. 2. mec. şakalaşma.

tefârîc (a.i. tefrice'nin c.) yırtmaçlar; aralıklar.

tefârîk (a.i. tefrîk'in c.) 1. ayırmalar, ufak tefek şeyler. 3. az değerli seçmeler. 2. hediyeler.

tefâsîl (a.i. tafsîl'in c.) tafsiller, ayrıntılar. (bkz: tafsîlât).

tefâsîr (a.i. tefsîr3ün c.) Kur'ân'ı îzâh eden kitaplar.

tefassum (a.i.) kırılma, kesilme, (bkz: infisâm).

tefâsuh (a.i.) fasâhatle söyleme.

tefâvüd (a.i.) faydalaşma, birbirinden faydalanma.

tefâvüt (a.i. fevt'den) 1. iki şeyin birbirinden farklı olması, (bkz: tezâd). 2. iki şey arasındaki fark.

Bî-tefâvüt, Bilâ-tefâvüt farksız.

tefâvüt-i hasene hicrî yıl ile, mâlî yıl arasındaki 10 gün ve yirmi bir saatlik farktan meydana gelen varidat (gelir) farkı.

tefâyüd (a.i.). (bkz. tefâvüd).

tefâzul (a.i. fazl'dan. c. tefâzulât) 1. fazilet ve meziyet yansına çıkma. 2. fark, mikdar fazlası.

tefâzul-ı iktidâr fiz. potansiyel farkı.

tefâzul-i irtifâ' coğr. iki noktanın deniz sathından olan yükseklikleri (rakımlar) arasındaki fark.

tefâzulî (a.s.) 1. tefâzula ait, tefâzul ile ilgili. 2. i. mat. iki rakamın arasında miktarca olan farktan doğan nisbet.

tefazzul (a.i. fazl'dan) 1. fazilet, üstünlük satma. 2. iyilik; bağışlama, (bkz: tefaddul).

tefcî' (a.i. fecî'den. c. tefcîât) acıtma, canını yakma; dertli kılma.

tefcîr (a.i. fecr'den) 1. yerden su kaynatıp akıtma. 2. drenaj. 3. hek. kanı veya cerahati akıtmak için ameliyattan sonra yaranın içine delikli borular sokma.

tefcîr havzası coğr. boşalma havzası.

tefdiye (a.i. fedâ'dan) canını başkasına feda etme, "canım sana kurban olsun" deme[k].

tefeccu' (a.i.) acıma, canı yanma; dertli, kaygılı olma.

tefeccür (a.i. fecr'den. c. tefeccürât) 1. tan yeri ağarma. 2. yerden su kaynayıp akma. 3. hek. yarılma, çatlama.

tefeccürât (a.i. tefeccür'ün c.) tefeccürler.

tefehhüm (a.i. fehm'den c.) tefehhümât) yavaş yavaş anlama, farkına varma.

Sû-i tefehhüm yanlış anlama.

tefehhümât (a.i. tefehhüm'ün c.) yavaş yavaş anlamalar, farkına varmalar.

tefekkuh (a.i. fıkh'dan) 1. fıkıh öğrenme. 2. fıkıhda çok bilgili olma. 3. (bkz: taakkul, tefehhüm).

tefekkuh (a.i.) 1. hoşlanma; şaşırma, (bkz: hayret). 2. pişman olma. 3. yemiş toplama; yemiş yeme.

tefekkük (a.i. fekk'den) münfek olma, -zincir halkası gibi- birbirinden ayrılma.

tefekkür (a.i. fikr'den. c. tefekkürât) düşünme, zihin yorma; düşünülme.

tefekkürât (a.i. tefekkür'ün c.) düşünmeler, zihin yormalar; düşünülmeler.

tefelluk (a.i. felak'dan) yanlma, çatlama, (bkz: infilâk).

tefellüc (a.i. felc'den) 1. yarılıp çatlama. 2. hek. felç olma, felce uğrama.

tefellüm (a.i.) bot. mantarlaşma.

tefellüs (a.i.) 1. iflâs etme. 2. hek. insan cildinin pul pul dökülmesi.

tefelsüf (a.i. felsefe'den. c. tefelsüfât) feylesoflaşma; felsefe sözleri söyleme.

tefelsüfât (a.i. tefelsüfün c.) feylesoflaşmalar.

tefennün (a.i. fenn'den) 1. değişme, (bkz: tenevvü'). 2. fen öğrenme; birçok şeyler öğrenme. 3. sözü türlü türlü söyleme.

tefennün fi-l-ibâre (a.cü.) ed. bir defa söylenilmiş olan bir sözü ikinci defa söylemek gerekince, o sözü tekrarlamamak için başka türlü ifâde etme. [Meselâ bir sözde Fuzûlî'den bahsolmuşken tekrar zikri îcâbedince "Leylî vü Mecnûn şâiri" denilmesi gibi].

teferru' (a.i. fer'den. c. teferruat) 1. dallanma, dal budak salıverme. 2. bir çok kısımlara ayrılma. 3. bir kökten çıkıp ayrılma.

teferruât (a.i. teferru'un c.) ayrıntılar, f r. accessoires.

teferrug (a.i. ferâg'dan) 1. fariğ olma, vazgeçme. 2. bir işi bitirip kurtulma. 3. satın alınan bir mülkün ferağ muamelesini yaptırma, tapusunu kendi üzerine çevirme.

teferruh (a.i. ferah'dan) ferahlanma, içi açılma.

teferruk (a.i. fark'dan) ayrılma, dağılma.

teferruk-i ittisâl hek. herhangi bir sebep veya hastalıkla cildin yarılması.

teferrüc (a.i.c. teferrücât) l. açılma, ferahlama. 2. gezinti. 3. gezintiye çıkıp gam dağıtma.

teferrücât (a.i. teferrüc'ün c.) 1. açılmalar, ferahlanmalar. 2. gezintiler. 3. gezintiye çıkıp gam dağıtmalar.

teferrüc-gâh (a.f.b.i.) eğlence, gezinti yeri. (bkz: mesîre).

teferrüc-geh (a.f.b.i.). (bkz. teferrüc-gâh).

teferrüd (a.i. ferd'den) ; 1. herkesten ayrılıp tek, yalnız, tenha kalma. 2. eşsiz, emsalsiz, benzersiz olma. 3. kendi başına kalma, olma.

Dâiye-i teferrüd eşi, akranı olmamak dâvası, arzusu.

teferrüs (a.i. ferâset'den. c. teferrüsât) sezme, anlar gibi olma.

teferrüsât (a.i. teferrüs'ün c.) sezintiler, sezmeler, sezinlemeler.

teferrüş (a.i. ferş'den) yayılma, serilme.

teferrüz (a.i. ifrâz'dan) ayrılma.

tefer'un (a.i. fir'avn'den) 1. Firaunlaşma. 2. son derecede kibirlenme, (bkz: azamet)

tefessüh (a.i. füshat'den) açılma, genişleme, (bkz: inbisât).

tefessüh (a.i. fesh'den. c. tefessühât) 1. çürüme, çürüyüp dökülme, bozulma. 2. hek. bir cismin kokup dağılması.

tefessühât (a.i. tefessüh'ün c.) çürümeler, çürüyüp dökülmeler, bozulmalar; cisimlerin kokup dağılması.

tefettüt (a.i. fett'den) ufak ufak parçalanma, un ufak olma.

tefe'ül (a.i. fâl'den. c. tefe'ülât) 1. fal açma, fala bakma. 2. hayre yorma, uğursama, uğur sayma.

tefe'ülât (a.i. tefe'ül'ün c.) 1. fal açmalar, fala bakmalar. 2. hayre yormalar, uğur saymalar.

tefevvuk (a.i. fevk'den) üste çıkma, üstün olma, yükselme.

Dâiye-i tefevvuk üstte bulunma dâvası, isteği.

tefevvüh (a.i. fevh'den. c. tefevvühât) 1. ağza alma, söyleme. 2. münasebetsiz söz söyleme, dil uzatma.

tefevvühât (a.i. tefevvüh'ün c.) münâsebetli, münasebetsiz sözler, boş boğazlıklar, dedikodular, cezaya çarptırılmasını gerektiren sözler.

tefevvüz (a.i.) 1. üstüne alma, üzerine alma [birisi-]. 2. fık. gayrimenkul'ün tasarruf haklarını satın alma.

tefeyyüz (a.i. feyz'den c. tefeyyüzât) feyiz bulma, ilerileme, yükselme, (bkz: terakki).

tefeyyüzât (a.i. tefeyyüz'ün c.) feyiz bulmalar, ilerilemeler, yükselmeler, (bkz: terakkiyyât).

tefhîm (a.i.) kömürleştirme.

tefhîm (a.i. fahm'den) 1. büyük sayma, (bkz: ta'zîm). 2. a. gr. bir harfi kalın okuma râgıb'daki "r" nin kalın, receb'deki "r" nin ince okunuşu., gibi.

tefhîm (a.i. fehm'den. c. tefhîmât) anlatma, anlatılma, bildirme, bildirilme.

tefhîm-i merâm meramını anlatma.

tefhîmât (a.i. tefhîm'in c.) anlatmalar, anlatılmalar, bildirmeler, bildirilmeler.

te'fîf (a.i.). (bkz. teeffüf).

te'fîk (a.i.c. te'fîkât) 1. yalan söyleme. 2. yalan; iftira etme.

te'fîkât (a.i. te'fîk'in c.) yalan söylemeler, yalanlar, iftira etmeler.

tef'îl (a.i. fâl'den) fal açtırma, fala baktırma.

tef'ile (a.i.c. tefâil) mısra veya beytin vezin parçası.

tefkih (a.i. fıkh'dan) 1. fıkıh öğretme. 2 . öğretme, anlatma.

tefkîh (a.i.) 1. hoşlandırma; hayrete düşürme. 2. yemiş yedirme.

tefkîr (a.i.) 1. düşündürme, düşündürülme. 2. fels. fr. ideation.

teflîk (a.i.) jeol. dilinim, fr. clivage.

teflîs (a.i. fels'den) 1. birisine "müflis" deme, denilme. 2. huk. yargıç tarafından birinin iflâsına hükmedilmesi. [bu hüküm i'lân edilir].

tefrî' (a.i. fer'den. c. tefrîât) fer'lendirme. (bkz: fer').

tefrîc (a.i.). (bkz. tefrîh).

tefrice (a.i.c. tefârîc) yırtmaç, aralık.

tefrîd (a.i. ferd'den) 1. dünyâdan geçip yalnız Allah ile meşgul olma, kendini Allah'a adama.

Ehl-i tefrîd köşeye çekilip ibâdetle meşgul olan kimse. 2 . fiz. elektriklenmemesi istenilen şeyi elektrik nakleden cisimlerden ayırma, (bkz: tecrîd).

tefrîg (a.i.c. tefrîgat) 1. dolu kabı boşaltma; dolu kabın boşaltılması. 2. yemeği kotarma, yemek kotanlma. 3. (ferâgat'den) feragat ettirme, vazgeçirme.

tefrîgat ("ga" uzun okunur, a.i. tefrîg'in c.) 1. dolu kaplan boşaltmalar. 2. yemekleri kotarmalar.

tefrîh (a.i. ferah'dan) ferahlandırma, gönül açma.

tefrîh (a.i. ferh'den) 1. korkusuz kalma. 2. gelişme, filizlenme. 3. yumurtadan çıkma zamanı.

Devr-i tefrîh biy. kuluçka devri.

Vakt-i tefrîh hek. çiçek hastalığı aşısının yapılmasından te'sîrini gösterinceye kadar geçen zaman.

tefrîk (a.i. fark'dan) ayırma, seçme, ayırdetme.

Meclis-i tefrîk idare meclisi âzası (yönetim kurulu üyesi) seçimi için yapılan toplantı.

tefrika (a.i. fark'dan) 1. ayrılma, ayrılık. 2. bozuşma, (bkz: nifâk). 3. gazete veya dergilerde kısım kısım çıkarılan uzun yazı.

tefrikaten (a.zf.) tefrika suretiyle.

tefrîş (a.i. ferş'den. c. tefrîşât) 1. döşeme, döşenme, yayma. 2. ev eşyasını düzenleme.

tefrîşât (a.i. tefrîş'in c.) 1. döşemeler, döşenmeler, yaymalar. 2. ev eşyasını düzenlemeler.

tefrît (a.i. fart'dan) tersine aşırılık, ortalamanın çok altında kalma. ["ifrât"ın zıddı].

tefsîde (f.s.) hararetli, kızgın.

tefsîde-dil (a.b.s.) yüreği yanık, bağn yanık.

tefsîde-leb (f.b.s.) pek susamış.

tefsîh (a.i.) genişleme, (bkz: tevessü').

tefsîk (a.i. fisk'den. c. tefsîkat) fısk ve fücura sürükleme, birisine fâsık, kabahatli, günahkâr deme.

tefsîkat ("ka" uzun okunur, a.i. tefsîk'ın c.) fısk ve fücura sürüklemeler.

tefsîr (a.i. fesr'den. c. tefsîrât) 1. yorum. 2. Kur'ân-ı Kerîm'in mânâ bakımından îzâhı. 3. (c. tefâsîr) Kur'ân'ı îzâh eden kitap.

Hüsn-i tefsîr bir şeye güzel, münâsip mânâ verme.

İlm-i tefsîr Kur'ân'ı îzâh etmenin yollarını, usullerini bildiren ilim.

Sû-i tefsîr bir şeye fena mânâ verme.

tefsîr-i hendesî mat. geometrik *yorum.

tefsîrât (a.i. tefsîr1'2 nin c.) 1. yorumlar. 2. Kur'ân'ın mânâsında yapılan yorumlar.

tefsire (a.i.) hek. 1. doktorun, hastanın idrarına bakması, idrarı muayene etmesi. 2. hastanın, doktor tarafından muayene olunan idrarı.

tefte (f.s.) kızmış, kızgın, hararetli.

Âhen-i tefte kızmış demir.

Dil-i tefte kızgın gönül.

teftîh (a.i. feth'den. c. teftîhât) 1. açma, (bkz: güşâd). 2. geğirme.

teftîhât (a.i. teftîh'in c.) 1. açmalar. 2. geğirmeler.

teftîk (a.i. fetk'den) yarma, yarılma.

teftîk (a.i. fetk'den) ditmek, didilmek, tarayıp açmak [yün, pamuk gibi şeyleri-].

teftîl (a.i. fetl'den) fitil yapma, bükme, bükülme.

teftîn (a.i. fitne'den) 1. fitneye, fesada düşürme. 2. meftun, vurgun kılma.

teftîr (a.i.c. teftîrât) fütur, usanç, bezginlik verme.

teftîrât (a.i. teftîr'in c.) usançlar, bezginlikler.

teftîs (a.i.) ufak ufak parçalamak, parçalanmak.

teftîş (a.i. fetş'den. c. teftîşât) 1. gereği gibi sorup araştırma, sorulup araştırılma; bir şeyin doğrusunu bulmak için her tarafı arayıp tarama. 2. muayene, kontrol. 3. müfettiş; teftiş ve tahkik me'muru.

Mahkeme-i teftîş huk. [eskiden] evkaf nezâretinde, şeyhislâm kapısına bağlı sert mahkeme.

teftîşât (a.i. teftîş'in c.) teftişler.

teftîşî (a.s.) teftişe mensup, teftişle ilgili.

teftît (a.i.) parça parça etme, unufak etme, edilme, parçalanma.

teftît-i ahcâr taşların parçalanması.

teftît-i zücâc sırçanın unufak olması.

tefvîk (a.i. fevk'den) tar. okçulukta, yayın sol el ile yukarıya kaldırılması.

tefvît (a.i. fevt'den) geçirme, kaçırma.

tefvît-i salât namaz vaktini kaçırma.

tefvîz (a.i.) 1. ihale, sipariş etme, edilme. 2. dağıtım, (bkz: tevzî'). 3. bir gayrimenkulu, bilinen bedeli karşılığında, bir kimsenin üstüne bırakma. 4. tas. her şeyi Allah'tan bekleme.

tefvîz-i salâhiyyet huk. yetki verme.

tefvîz-i talâk fer. [eskiden] kocanın talâkı karısına veya üçüncü bir şahsa tevdî etmesi, [meselâ evvelâ kadın erkeğe hitaben "irâde ettiğim vakit emr-i talâk kendi elimde olmak üzere nefsimi sana tezvîc ettim" deyip erkek de bunu kabul etse nikâh sahih ve emr-i talâk kadına tefviz edilmiş olur; dilediği vakit kendisini tatlik edebilir. Fakat erkeğin boşama hakkı bakîdir].

tefvîz-i umûr işleri bırakma.

tefzî' (a.i.) 1. ürkütme. 2. belinletme, hayretle bakdırma.

tegabbür (a.i. gubâr'dan) tozlanma.

tegabbür-i menâhir hek. tifo ve benzeri gibi hastalıklarda hava ile karışık tozların burun deliklerine girerek birikmesi.

tegabün ("ga" uzun okunur, a.i. gabn'den) birbirini aldatma [alış verişte].

Yevm-i tegabün, Yevm-üt-tegabünkıyamet günü. (bkz: yevm-ül-kıyâme).

tegaddüb (a.i. gadab'dan) gazebe gelme, hiddetlenme, kızma, (bkz: tegazzüb).

tegadruf (a.i. gudrûf’dan) gudruflanma, kıkırdaklanma.

tegaffül (a.i. gaflet'den). (bkz. tegafül).

tegafül ("ga" uzun okunur, a.i. gaflet'den. c. tegafülât) anlamamazlıktan gelme.

tegafülât ("ga" uzun okunur, a.i. tegafül'ün c.) yalandan gaflet göstermeler, anlamamazlıktan gelmeler.

tegallî (a.i. galiye'den) galiye denilen-misk ve anberden mürekkep güzel kokulu siyah macunu sürünme.

tegallüf (a.i. gılâf’dan) kılıflanma.

tegallüf-i em'â hek. bağırsak dolaşması.

tegallüt (a.i. galat'dan. c. tegallütât) yanlışlığa düşme, yanılma.

tegallütât (a.i. tegallüt'ün c.) yanılmalar.

tegalüb ("ga" uzun okunur, a.i.). (bkz. mugalebe).

tegalvün (a.i.) fiz. galvano yapma, pillerden getirilen elektrik cereyânıyla bir cismin elektriklenmesi.

tegamüz ("ga" uzun okunur, a. gamze'den c. tegamüzât) [birbirine] göz ucu ile işaret etme, edişme.

tegamüzât ("ga" uzun okunur, a.i. tegamüz'ün c.) birbirine göz ucu ile işaret etmeler, edişmeler.

tegannüc (a.i. ganc'dan c. tegannücât) nazlanma.

tegannücât (a.i. tegannüc'ün c.) nazlanmalar.

tegarbül (a.i. gırbâl'den) kalburdan geçirme.

tegarrüb (a.i. gurbet'den) gurbete çıkma, (bkz: igtirâb).

tegarrüd (a.i.c. tegarrüdât) kuşun, lâtif, hoş ve nağmeli bir şekilde ötmesi.

tegarrüd-i hezâr bülbülün ötmesi.

tegarrüdât (a.i. tegarrüd'ün c.) kuşların ötmeleri.

tegarrür (a.i.) gururlanma, (bkz: igtirâr).

tegarrüs (a.i. gars'dan) [ağaç] dikilmiş olma hâli. (bkz. teşeccür).

tegassun (a.i. gusn'den) dallanma, dal budak peyda etme.

tegassül (a.i. gasl ve gusl'den) yıkanma.

tegaşşî (a.i. gışâe'den) 1. bürünme, örtünme. 2. (gaşy'den) kendinden geçme, (bkz: tagşiye2).

tegavvut (a.i. gaita'dan) büyük aptes bozma.

tegavvül (a.i.) renkten renge girme.

tegavvür (a.i. gavr'den) 1. derin dalma, derine dalma. 2. bir şeyin esâsını arama.

tegayür ("ga" uzun okunur, a.i.c. tegayürât) zıt olma, başka türlü olma, uymama. (bkz: mugayeret).

tegayürât ("ga" uzun okunur, a.i. tegayür'ün c.) zıt olmalar, başka türlülükler, uymamalar.

tegayüz ("ga" uzun okunur, a.i.c. tegayüzât) karşılıklı kızışma, öfkelenme.

tegayyüm (a.i. gaym'dan. c. tegayyümât) bulutlanma, (bkz: tesehhüb).

tegayyümât (a.i. tegayyüm'ün c.) bulutlanmalar, (bkz. tagayyümât).

tegayyür (a.i. gayr'den). (bkz: tagayyür).

tegayyüz (a.i. gayz'den. c. tegayyüzât) hiddetlenme, kızma, (bkz: tegazzüb).

tegayyüzât (a.i. tegazzül'ün c.) hiddetlenmeler, kızmalar.

tegazzüb (a.i. gazab'dan) gazebe gelme, gazeplenme, öfkelenme, (bkz. tegaddüb, tegayyüz).

tegazzül (a.i. gazel'den. c. tegazzülât) 1. gazel söyleme. 2. ed. gazel tarzında şiir yazma.

tegazzülât (a.i. tegazzül'ün c.) 1. gazel söylemeler. 2 . gazel tarzında şiir yazmalar.

tegerg (f.i.) [yağan] dolu.

Bârân ü tegerg yağmur ve dolu.

tegil (f.i.) sakalı yeni çıkmaya başlayan genç. (bkz. şâbb-ı emred).

teh (f.i.) 1. dip. (bkz: bün, ka'r).

teh-i çâh kuyunun dibi.

teh-i deryâ denizin dibi. 2. kat, mertebe.

teh-i kâşâne köşk katı.

tehâbb (a.i.) sevişme, dostluk peyda etme.

tehabbür (a.i. haber'den) iyi bilme, esâsını bilme.

tehabbüs (a.i. habs'den) kendini bir yere kapama.

tehâcî (a.i. hecâ'dan) 1. hicvetme. 2. hicivleşme.

tehâcüm (a.i. hücûm'dan. c. tehâcümât) 1. [birlikte] hücum etme, saldırma. 2. üşüşme, toplaşma.

tehâcümât (a.i. tehâcüm'ün c.) 1.[birlikte] hücum etmeler, saldırışlar. 2. üşüşmeler, toplaşmalar, (bkz. tehâfüt1) .

tehâdu' (a.i.) aldanmamış iken aldanmış gibi görünme.

tehâdüb (a.i.) kamburlaşma, (bkz: tahaddüb).

tehâfüt (a.i.) 1. birbiri üstüne atılma. (bkz. tehâcüm). 2. bir şeyin hırsla üzerine düşme. 3. kendini peyderpey bir şeye çarpma.

tehâfüt-ül-felâsife (feylesofları hırpalama) Gazâlî'nin meşhur eseri.

tehallüf (a.i.) uygunsuzluk, fels. differenciation.

tehallüs (a.i. hulûs'dan). (bkz. tahallüs).

tehâlüf (a.i. half’den) hâkimin iki tarafa da yemin verdirmesi.

tehâlüf (a.i. hulf’den. c. tehâlüfât) birbirine zıt olma, birbirine uymama.

tehâlük (a.i. helâk'dan. c. tehâlükât) can atma; birbirini itip çiğneyerek

koşuşma; istekle atılma.

tehâlükât (a.i. tehâlük'ün c.) can atmalar; birbirini itip çiğneyerek koşuşmalar;

istekle atılmalar.

tehâmî (a.i.c. tehâmiyât) 1. kendini sakınma. 2. avukatlık etme.

tehâmiyât (a.i. tehâmî'nin c.) 1. kendini korumalar, sakınmalar. 2. avukatlık etme çalışmaları.

tehâmuk (a.i. humk'dan) ahmaklığa dökme, kendini ahmak gösterme.

tehannün (a.i. hanîn'den) çok arzu, istek gösterme; göreceği gelme, (bkz. tahassür).

tehârüc (a.i.) 1. çıkışma. 2. fık. ortakların, bir kısmı akar, bir kısmı arazî ve bâzısı da para üzerine yaptıkları anlaşma.

tehârüm (a.i. herm'den) genç olduğu halde kendini yaşlı gösterme, ihtiyar gibi görünme.

tehârüş (a.i.) hırıldaşıp dalaşma.

tehârüş-i kilâb köpeklerin hırıldaşarak dalaşması.

tehâsîn (a.i.) müz. eski Arap müziğinde esas lâhni güzelleştirmek üzere kullanılan süs notalarının mecmûuna verilen bir ad.

tehassüb (a.i.) yastığa dayanma, (bkz: tevessüd).

tehâsum (a.i. hasm'dan) husûmette, düşmanlıkta bulunma, (bkz: muhâsama).

tehâsüd (a.i. hased'den) hasetleşme. (bkz: muhâsede).

tehâşâ (a.i.). (bkz. tehâşî).

tehâşî (a.i. haşy'den) korkup çekinme, sakınma, (bkz: ihtirâz).

Bî-tehâşî çekinmeden, sakınmadan.

tehâtub (a.i. hatb'den) hitaplaşma. (bkz: muhâtaba).

tehâvün (a.i. hevn'den) ehemmiyet vermeme, mühimsememe, ağır davranma, hafifseme.

tehâvür (a.i.). (bkz. muhâvere).

tehâyâ (a.i. tehiyye'nin c.) selâmlar; hayırdualar.

tehâzül (a.i.) savaştan kaçıp geri dönme.

tehcîn (a.i.) 1. dedikodu yapma. 2. müstehcen, açık, edep dışı sayma.

tehcîr (a.i. hicret'den) göç ettirme.

tehciye (a.i.) heceleme, (bkz: teheccî).

tehdîd (a.i. hüdûd'dan. c.tehdîdât) birinin gözünü korkutma, gözü korkutulma, göz dağı.

tehdîd-âmiz (a.f.b.s.) tehditle karışık.

tehdîdât (a.i. tehdîd'in c.) gözünü korkutmalar, gözdağı vermeler.

tehdîden (a.zf.) korkutarak, korkutmak için.

tehdîd-kâr (a.f.b.s.) korkutan, gözdağı veren.

tehdîd-kârâne (a.f.zf.) tehdit edercesine.

tehdîm (a.i. hedm'den) ; yıkma, yerle bir etme.

tehdîn (a.i.) çocuğu avutma, güzel sözlerle susturma; yalandan yüze gülüp medhetme.

tehdiye (a.i. hedy ve hidyet'den) hediye verme, bağışlama, (bkz: ihdâ).

teheccî (a.i. hecâ'dan) heceleme, (bkz: tehciye).


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   163   164   165   166   167   168   169   170   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin