Kitâb-üt-tekvîn Tevrat'ın birinci kısmı olup ilkçağ târihine me'hazdir.
tekvînât (a.i. tekvîn'in c.) 1. var etmeler. 2 . yaratmalar.
tekvînî (a.i.) fels. oluşla ilgili, oluşul, fr. genetique.
tekvîr (a.i.) 1. değirmi yapma, yuvarlaklaştırma. 2. Kur'ân'ın 81 inci sûresi olup 29 âyettir, Mekke'de nazil olmuştur.
tekye (a.i. vekâ'dan. c. tekâyâ) 1. dayanma. (bkz: istinâd). 2. güvenme, (bkz: i'timâd). 3. tekke, (bkz: dergâh, hânkah, zâviye).
tekye-gâh (a.f.b.i.) dayanılacak yer. (bkz. istinâd-gâh, mesned).
tekye-geh (a.f.b.i.). (bkz: tekye-gâh).
tekye-nişîn (a.f.b.s.) tekkede oturan, derviş.
tekye-zen (a.f.b.s.) dayanan, istinâdeden.
tekyîl (a.i. kile'den) kile ile ölçme.
tekzîb (a.i. kizb'den. c. tekzîbât) yalanlama, yalan olduğunu söyleme.
tekzîbât (a.i. tekzîb'in c.) yalanlamalar, yalanını meydana çıkarmak için söylenen sözler.
tel (a.i.c. tilâl). (bkz: tell).
telaffuz (a.i. lâfz'dan. c. telaffuzât) söyleyiş, söyleniş.
telaffuzât (a.i. telâffuz'un c.) söyleyişler, söylenişler.
telâfî (a.i. lefy'den) [ziyan olanın] yerini doldurma, ziyanı karşılama.
Gayr-i kabil-i telâfî yerine konmaz.
Nâ-kabil-i telâfî yerine konmaz.
telâfî-i mâfât edilen bir ziyanın birazından faydalanma.
telâfîf (a.i.) anat. kıvrımlar, büklümler, büküntüler.
telâfîf-i hısân-ül-bahr denizaygırı kıvrımı.
telahhum (a.i. lâhm'den) etlenme, semirme.
telahhuz (a.i.) imrenerek ağız sulanma.
telâhî (a.i. levh'den) oyunla, oyun aletleriyle vakit geçirme, (bkz: telehhî).
telâhuk (a.i. lühûk'dan) birbiri arkasından gelip birleşme, birbirine katılma.
telâhuz (a.i.) gözucu ile bakma; gözucuyla bakışma.
telâki (a.i. lika'dan) biribirine karşı gelip buluşma, karşılaşma, birbirine ulaşma, birleşme.
Mev'id-i telâki buluşup görüşülecek yer, randevu yeri.
Yevm-üt-telâki (buluşma günü) mec. kıyamet günü. (bkz: rûz-i mahşer).
telâki-gâh (a.f.b.i.) buluşma yeri.
telâkki (a.i. lika'dan. c. telakkıyyât) 1. alma, kabul etme. 2. şahsî anlayış, şahsî görüş.
Hüsn-i telâkki anlayış gösterme, iyi niyetle kabul etme.
Sû-i telâkki fena anlayış, lâyıkıyla anlayamama.
telâkki-i mülk fık. bir kimseden bir mülk satın alma.
telâkkiyyât (a.i. telâkki'nin c.) 1. şahsî almalar, kabul etmeler. 2. şahsî anlayışlar, görüşler.
telâkkub (a.i. lâkab'dan) lâkaplanma; lâkab alma.
telakkum (a.i. lokma'dan) 1. paralayıp lokma lokma yutma. 2. karın gurultusu.
telakkun (a.i.). (bkz. telekkun).
telâküm (a.i.) yumruklaşma, boks.
telâmîz, telâmize (a.i. tilmîz'in c.) çömezler, öğrenciler.
telâsim (a.i. tılısm'ın c.) tılsımlar. (bkz: tılısmât).
telâssus (a.i. lâss'dan) hırsızlık etme.
telâsuk (a.i. lüsûk'dan) 1. bitişme, bitişiklik. 2. hek. bir organın bir başkasına bitişip yapışması.
tela'süm (a.i.) 1. cevap verilecek yerde veremeyip kekeleme.
Bilâ-tela'süm kekelemeden, doğrudan doğruya. 2. saçmasapan cevap verme, kemküm etme. 3. dil dolaşma.
telâş (a.i. leşv'den) 1. herhangi bir endîşeden kederden ilerigelen heyecanlı ve sıkıntılı acele. 2. endîşe, kaygı, tasa, sıkıntı, kuruntu.
telâşî (a.i.) 1. dağılma. 2. ehemmiyetini (önemini) kaybetme. 3. telâş.
telâttuf (a.i. lûtfdan. c. telâttufât) nazikâne muamelede bulunma, (bkz: telâtuf).
telâttufât (a.i. telâttufun c.) nazikâne muameleler, ince davranışlar.
telâttufen (a.zf.) lûtf ile, nezâketle.
telâttuf-kâr (a.f.zf.) lûtf ile, nezâketle muamele eden.
telâttuf-kârâne (a.f.zf.) tatlılıkla, nezâketle davrananlara yakışacak şekilde.
telâttuh (a.i.) bulaşma, bulaşık olma.
telâtuf (a.i. lûtf dan. c. telâtufât) lütuf ve nezâketle hareket etme. (bkz: telâttuf).
telâtufât (a.i. telâtuf un c.) nazikâne davranmalar.
telâtum (a.i. latm'den) 1. [dalgalar] çarpışma. 2. çok dalgalanma.
telâtum-gâh (a.f.b.i.) 1. dalgası çok olan yer, dalgalı yer.
telâub (a.i. la'b'dan) oynama; oynaşma, (bkz: mülâabe).
telâ'ub (a.i. la'b'dan) 1. oynama, oyunla uğraşma, eğlenme. 2. (luâb'dan) yemeklerin ağızda tükrükle karışması. 3. hek. salyanın akması.
telâun (a.i. lâ'net'den) birbirine karşılıklı lâ'net okuma; söğüşme.
telâvüm (a.i. levm'den) birbirini çekiştirme.
telbîs (a.i. lebs'den. c. telbîsât) 1. ayıbını, kusurunu örterek bir şeyi sahtelen-dirme. 2. sûret-i haktan görünerek hîle edip aldatma. 3. hîle, oyun.
İblîs-i pür-telbîs çok hileli Şeytan.
telbîsât (a.i. telbîs'in c.) 1. ayıbını, kusurunu örterek sahtelendirmeler. 2. sûret-i haktan görünerek hîle edip aldatmalar. 3. hîleler, oyunlar.
telbiye (a.i.) hac esnasında hacıların "lebbeyk Allahümme lebbeyk..." demesi.
telcîm (a.i. licâm'dan) gemleme, gem vurma; gemlenme.
telebbüb (a.i.) bot. meyvenin içlenmesi.
telebbük (a.i.) mîde dolgunluğuna uğrama, (bkz: imtilâ').
telebbün (a.i. leben'den) 1. durma, eğlenme. 2. hek. memeden sütün damla damla akması.
telebbüs (a.i. libâs'dan. c. telebbüsât) giyme; giyinme, (bkz: iktisâ).
telebbüsât (a.i. telebbüs'ün c.) giymeler; giyinmeler.
teleclüc (a.i. lüccet'den) şaşkınlıktan dolayı lâkırdıyı ağzında karıştırarak söyleme.
telef (a.i.c. telefât) 1. yok etme, öldürme. 2. boş yere harcama, yıpratma.
telefât (a.i. telef’in c.) 1. savaş, kaza ve başka sebeplerle uğranılan can kaybı. 2. ask. zayiat.
teleffüf (a.i. leff’den) bürünüp sarınma, bürünüp örtünme.
teleffüt (a.i. left'den) etrafına bakınma. (bkz: iltifât).
telehhî (a.i.) oynama, oyunla vakit geçirme. (bkz: telâhî, telâ'ub).
telehhüb (a.i. leheb'den) 1. alevlenme, alevlenip yanma, tutuşma. 2. iltihap, yangı.
telehhüf (a.i. lehef’den. c. telehhüfât) 1. hasret ve kederle yanıp yakılma, mahzun olma. 2. üzülme.
telehhüfât (a.i. telehhüf’ün c.) hasretle yanıp yakılmalar, mahzun olmalar, üzülmeler.
telekkun (a.i.) psik. fr. auto-suggestion.
tele'lü' (a.i. lü'lü'den) panldama.
telem (a.i. c. etlâm) 1. zir. Pulluğun toprakta bıraktığı iz, çizgi, fr. sillon. 2. biy. çizi fr. sillon.
telemmu' (a.i. lem'a'dan) parıldama. (bkz. iltimâ').
telemmüs (a.i. lems'den) dokunma [el ile-].
telemmüz (a.i. tilmîz'den) talebelik (öğrencilik), çömezlik etme, öğrenci olarak devam etme.
teles (a.s. tallis'den) yıpranmış, tel tel iplikleri çıkmış [kumaş].
telessüm (a.i.) yaşmak tutunma, yaşmaklanma. (bkz: teberku').
tele'üv (a.i.) parıldama. (bkz: lemeân).
televvün (a.i. levn'den. c. televvünât) 1. renkten renge girme, renk değiştirme. 2. döneklik, kararsızlık. 3. tas. temkin hâlinin zıddı.
televvünât (a.i. televvün'ün c.) 1. renkten renge girmeler, renk değiştirmeler. 2. döneklikler, kararsızlıklar.
televvüs (a.i. levs'den. c. televvüsat) kirlenme, pislenme, bulaşıp murdar olma.
televvüsat (a.i. televvüs'ün c.) kirlenmeler, pislenmeler, bulaşıp murdar olmalar.
teleyyün (a.i. leyn'den) 1. yumuşama, sertliğini kaybetme. 2 . sulanma.
teleyyün-i dimâgî hek. beyin sulanması.
teleyyüs (a.i. leys'den) arslan yürüyüşlü, arslan yürekli olma, arslan kesilme.
telezzüc (a.i. lüzûcet'den) yapışkan olma.
telezzüz (a.i. lezzet'den. c. telezzüzât) lezzet, tad alma, hoşlanma, hoşa gitme.
telezzüzât (a.i. telezzüz'ün c.) lezzet, tad almalar, hoşlanmalar, haz etmeler.
telfîf (a.i. leffden) sarma, hürüme; örtme.
telfîk (a.i. lefk'den. c. telfîkat) 1. birleştirme, toplayıp bir arada birleştirme. 2. katma, katkıda bulunma. 3. fık. farklı iki mezhep görüşünü birleştirme. 4. ed. (bkz: tenâsüb).
telfîkat ("ka" uzun okunur, a.i. telfîk'in c.) l. birleştirmeler, bir arada toplamalar, (bkz: müellefât). 2. üzerine katmalar, katkıda bulunmalar.
telh (f.s.) acı. (bkz: mürr).
Güftâr-ı telh acı söz.
telh-âb, telh-âbe (f.i.) acı su.
telh-bâr (f.b.i.) 1. meyvesi acı olan, acı olan meyve. 2. neticesi acı olan iş.
telh-gû (f.b.s.) acı söyleyen, (bkz: telh-güftâr).
telh-güftâr (f.b.s.) acı sözlü. (bkz. telh-gû).
telhî (a.i.) acılık, (bkz: merâret).
telhîb (a.i. leheb'den. c. telhîbât) alevlendirme; alevlendirilme, tutuşturma; tutuşturulma.
telhîbât (a.i. telhîb'in c.) alevlendirmeler; alevlendirilmeler, tutuşturmalar; tutuşturulmalar.
telhî-çeşîde (f.b.s.) acı tatmış, meşakkat çekmiş.
telhîd (a.i. lâhd'den) 1. kabire lâhid yapma, kabir lâhidlenme.2. gömme, (bkz: defn).
telhîf (a.i.c. telhîfât) acınma, açıklanma.
telhîfât (a.i. telhîfin c.) acınmalar, açıklanmalar.
telhîm (a.i. lâhm'den) semirtme, etlendirme.
telhîn (a.i. lâhn'den c. telhînât) 1. okurken harf veya kelime değiştirme. 2. nağme ile okuma. 3. yanlışını çıkarma.
telhînât (a.i. telhîn'in c.) 1. okurken kelime veya harf değiştirmeler. 2. nağme ile okumalar. 3. yanlışını çıkarmalar.
telhîs (a.i. lahs'dan. c. telhîsât) 1. özetleme, hulâsa etme, uzun bir yazıyı kısaltma. 2. tar. sadrâzam tarafından pâdişâha yazılacak şeylerin kısaltması veya bu yolda kısaltılmış yazı.
telhîsât (a.i. telhîs'in c.) özetlemeler, kısaltmalar, hulâsalar.
telhîsen (a.zf.) özet olarak, kısaltılarak, (bkz: hulasaten).
telhîsî (a.f.i.) Babıâli'den pâdişâha yazılacak şeylerin özetini çıkaran me'mur.
telhiye (a.i. levh'den) gafil, [birisini] eğlendirme; eğlenme, hoş vakit geçirme.
telh-kâm (f.b.s.) "damağı acı" kederli.
telh-kâmî (a.b.i.) kederlilik.
telh-mizâc (f.a.b.s.) kötü huylu, (bkz: bed-ahlâk, bed-tînet).
telh-nâk (f.b.s.) lezzeti acı olan, hoş olmayan.
tel'îb (a.i. lu'b'dan) oynatma, raksettirme, oynatılma, (bkz: terkis).
telîd, telîde (a.i. veled'den) yabancı memlekette doğduğu halde küçük iken islâm diyarına getirilerek orada büyümüş ve oranın tâbiiyetini kabul etmiş olan kimse.
te'lîf (a.i. ülfet'den) 1. uzlaştırma, barıştırma, (bkz: müsâleha, müsâlemet).
te'lîf-i beyn ara bulma, uzlaştırma.
te'lîf-i kulûb gönülleri çekecek şekilde iyi muamelede bulunma; hoşnûdetme. 2. (a.i.c. te'lîfât) kitap, eser yazma; yazılmış, ortaya konulmuş eser.
Za'f-ı te'lîf ed. ifâdede düşüklük.
te'lîfât (a.i. te'lîf’in c.) 1. te'lîf etmeler. 2. yazılmış kitaplar, eserler, (bkz: müellefât).
te'lîf-kerde (a.f.b.s.) te'lîf edilmiş.
te'lîh (a.i. ilâh'dan) tanrılaştırma.
tel'în (a.i. lâ'n'den. c. tel'înât) lâ'net okuma, lâ'netleme, kargıma.
tel'înât (a.i. tel'în'in c.) lâ'net okumalar, lâ'netlemeler, kargımalar.
tel-kârî (t.f.b.i.) tel hâlinde olan gümüşü örerek veya bir şey üzerine kakarak yapılan iş, gümüş işleme, gümüş kakma.
telkîb (a.i. lâkab'dan. c. telkibât) lâkaplandırma, lâkap takma.
telkîbât (a.i. telkîb'in c.) lâkaplandırmalar, lâkap takmalar.
telkîh (a.i. lükuh'dan. c. telkihât) 1. aşı yapma, aşılama; aşılanma. 2. bot. dişi meyveye erkek meyvenin tozunu aşılama, döllendirme.
telkîh-i bakarî inek memesi kabarcıklarından alınan serumla yapılan aşı [çiçek hastalığına karşı-].
telkîh-i cederî çiçeğe tutulmuş kimseden alınan serumla yapılan aşı [çiçek hastalığına karşı-]. 2. erkek hayvan nutfesini usûlüne göre dişi hayvana aşılama, (bkz: ilkah).
telkîhât (a.i. telkîh'in c.) aşılar.
telkîm (a.i. lokma'dan) lokma verme, verilme, lokma lokma yedirme, yedirilme.
telkîn (a.i.c. telkînât) 1. [fikir] aşılama, kulağına koyma. 2. yeniden Müslüman olan kimseye îmân esaslarını anlatma. 3. ölü gömüldükten sonra mezar başında imamın söylediği dînî sözler.
telkîn-i rücû' huk. zina gibi, haddi mûcib bir cürmü irtikâbettiğini hâkimin huzurunda ikrar eden şahsa bu ikrarından nükûl etmesini hâkimin işrâbı ve ihsas etmesi, [meselâ gayri meşru münâsebette bulunduğunu ikrar eden şahsa hâkimin "zina mı yaptın? ben zannetmem ki sen böyle bir şey yapmış olasın", "sen yoksa rü'yâ mı gördün?" veya "aranızda bir akd-i nikâh bulunmuş olmasın?" demesi gibi].
telkîn bi-nefsihi psik. kendi kendine telkin, fr. auto-suggestion.
telkînât (a.i. telkîn'in c.) 1. öğretmeler. 2. öğretilen şeyler.
tell (a.i.c. tilâl) tepe, küme, yığın, (bkz: şimrâh2).
tell-i cebel dağ tepesi.
tell-i refî' yüksek tepe.
telmî' (a.i. lemeân'dan. c. telmîât) 1. parıldatma, parıldatılma. 2. renk renk yapma, yapılma, 3. ed. mısraları, Arapça, Farsça, Türkçe gibi başka başka dillerde olan manzume yapma, (bkz: mülemma').
telmîât (a.i. telmî'in c.) telmi'ler, karışık yazılmış şiirler.
telmîh (a.i. melh'den. c. telmîhât) 1. söz arasında kastedilen bir şeyi manâlı olarak söyleme, açık söylememe, îmâlı konuşma. 2. ed. ibarede bahsi geçmeyen bir kıssaya, fıkraya, atasözüne veya meşhur bir şiire, bir söze işaret etme. Meselâ "çoktan aşmış o belki İzmit'i de" mısraının "atı alan Üsküdar'ı geçti" ibaresine telmih edilmesi gibi.
telmihât (a.i. telmîh'in c.) telmihler, îmalı sözler.
telmîhen (a.zf.) telmih yoluyla, telmih için, îmâlı olarak.
telsîm (a.i.c. telsîmât) ağzını öpme; öpme. (bkz: takbîl).
telsîmât (a.i. telsîm'in c.) ağız öpmeler; öpmeler.
telvî' (a.i. lev'den. c. telvîât) içini yakıp dertlendirme; dertlendirilme, içi yanma, üzülme.
telvîât (a.i. telvî'in c.) içini yakıp dertlendirmeler, dertlendirilmeler.
telvîh (a.i. levh'den. c. telvîhât) 1. açıklama, belli etme. 2. ed. lüzumlu şeylerden bahsetmek suretiyle olan kinaye ["filancanın mutfağında çok odun sarfolunur" denildiği zaman bundan mutfakta çok yemek piştiğine, ev sahibinin cömertliğine ve misafirinin çokluğuna intikal edilir]. 3. posa hâline getirme.
telvîh medresesi miftah ve hâriç medreseleri arasında yer alan üçüncü derecede bir medrese.
telvîhât (a.i. telvîh'in c.) telvîhler, açıklamalar.
telvîm (a.i. levm'den. c. telvîmât) azarlama, azarlanma, paylama, paylanma, çekiştirme, çekiştirilme.
telvîmât (a.i. telvîm'in c.) azarlamalar, azarlanmalar, çekiştirmeler, çekiştirilmeler.
telvîn (a.i. levn'den. c. telvînât) renk verme, boyama, boyanma.
telvînât (a.i. telvîn'in c.) renk vermeler, verilmeler, boyamalar, boyanmalar.
telvîs (a.i. levs'den. c. telvîsât) 1. bulaştırma, kirletme, pisletme. 2. mec. bozma, berbâdetme [bir işi-].
telvîsât (a.i. telvîs'in c.) 1. bulaştırmalar, kirletmeler, pisletmeler. 2. mec. [işleri] bozmalar, berbâdetmeler.
telviye (a.i.) burma, kıvırma, çevirme.
telyîn (a.i. leyyin'den) 1. yumuşatma, yumuşatılma. 2. liynet verme, içi yumuşatma, kabızlıktan kurtarma.
telzîz (a.i. lezzet'den) lezzetlendirme, tatlandırma, tatlandırılma.
temâcüd (a.i. mecd'den) ululuğunu, büyüklüğünü, şerefini çoğaltma.
temâdî (a.i. medd'den) sürme, sürüp gitme, uzama, devâmedegelme.
tema'dün (a.i. ma'den'den) mâden-leşme, mâden hâline geçme.
temahhut (a.i.) sümkürme.
temâhül (a.i.) mühlet verme; ağır davranma.
temâlük (a.i.) kendine hâkim olma, nefsini tutabilme.
temâm (a.i. temm'den). (bkz. tamâm).
temânü' (a.i.) fels. fr. exclusion.
temâruz (a.i. maraz'dan. c. temâruzât) yalandan hastalanma, kendini hasta gibi gösterme.
temâruzât (a.i. temâruz'un c.) yalandan hastalanmalar, kendini hasta gibi göstermeler.
temâsîh (a.i. timsâh'ın c.) timsahlar.
temâsîl (a.i. timsâl'in c.) timsaller, suretler, resimler, semboller.
temass (a.i. mess'den) 1. birbirine değme, dokunma. 2. yan yana bulunma. 3. münâsebette bulunma; ilişki.
temâsül (a.i. mesl'den. c. temâsülât) 1. benzeme, benzeyiş, (bkz: müşabehet). 2. mat. kesirsiz taksim kabul etme.
temâsül-i a'dâd fer. biri mirasçı adedini, diğeri de mirastaki hisseyi ifâde eden iki sayının birbirine müsâvî (*eşit) olması hâli.
temâsülât (a.i. temâsül'ün c.) 1. benzemeler, benzeyişler. 2. mat. kesirsiz taksim kabul etmeler.
temâşâ (f.i.) 1. bakıp seyretme. 2. gezme, (bkz. teferrüc3, tenezzüh).
Şâyân-ı temâşâ görülmeye değer.
temâşâ-gâh (f.b.i.) 1. seyir ve gezinti yeri. 2. tiyatro. 3. sinema.
temâşâ-geh (f.b.i.). (bkz. temâşâ-gâh).
temâşâ-ger (f.b.i.c. temâşâ-gerân) seyirci.
temâşâ-gerân (f.b.i. temâşâ-ger'in c.) seyirciler.
temâşâ-gerî (f.b.i.) seyircilik.
temâşâ-hâne (f.b.i.) 1. etrafı temaşa edecek yer. 2. mec. dünyâ. 3. tiyatro oynanan yer.
Temâşâ-hâne-i Osmânî (tiyatrosu) Küçük ismail tarafından 1883 de istanbul'da kurulan bir tiyatro topluluğu.
temâşâ-hâne-i garâib garip şeylerin görülme yeri.
temâşâ-kârî (f.b.i.) seyircilik, seyirci vaziyeti.
temattî (a.i. matiyy'den) gerinme [vücutta duyulan ağırlıktan dolayı].
temattur (a.i. matar'dan) yağmur yağma; sıcak mevsimde serinlemek üzere yağmur altına çıkma.
temâvüt (a.i. mevt'den) kendini ölmüş gibi gösterme.
temâyül (a.i. meyl'den. c. temâyülât) 1. meyletme, eğilme, bir yana çarpılma. 2. bir yana veya bir kimseye fazla tarafdârlık ve sevgi gösterme.
temâyül-i rahim hek. rahim çarpıklığı.
temâyülât (a.i. temâyül'ün c.) 1. meyiller, muhabbetler, sevgiler. 2. mec. bir tarafa doğru meyletmeler, eğilmeler.
temâyüz (a.i. meyz'den. c. temâyüzât) yükselme, üstün olma,- sivrilme, kendini gösterme.
temâyüzât (a.i. temâyüz'ün c.) yükselmeler, üstün olmalar, sivrilmeler, yükselmeler, kendini göstermeler.
temazmuz (a.i. mazmaza'dan) ağzını su ile çalkalama.
temâzüc (a.i.) şakalaşma.
temcîd (a.i. mecd'den. c. temcîdât) 1. ululama, ağırlama. 2. sabah namazı vaktinden evvel minarelerde belli makamlarda söylenen Arapça niyaz ilâhisi [ilkönce Hz. Bilâl-i Habeşî tarafından söylenmiştir].
temcîdât (a.i. temcîd'in c.) 1. ululamalar, ağırlamalar. 2. sabah namazı vaktinden evvel minarelerde söylenen niyaz ilâhileri.
temcîs (a.i.) birisini mecûsî dînine sokma.
temdîd (a.i. medd'den) 1. uzatma, uzatılma; sürdürme, (bkz: tatvîl). 2. bir harfi uzun okuma, çekme, (bkz: imâle). 3. kim. sulandırma.
temdîd (a.i. medh'den. c. dîhât) çok övme.
temdîhât (a.i. temdîh'in c.) çok övmeler.
temdîn (a.i.) medenîleştirme.
temeccüd (a.i. mecd'den) ululaşma, şeref sahibi olma.
temeddüh (a.i. medh'den c. temeddühât) böbürlenme, kendini övme.
temeddühât (a.i. temeddüh'ün c.) böbürlenmeler, kendini övmeler.
temeddün (a.i. medeniyyet'den) medenîleşme, medenî olma, uygarlaşma.
temehdî (a.i.) mehdîlik dâvasına kalkışma,mehdîlik dâvasında bulunma
temehhüd (a.i. mehd'den) 1. yayılıp döşenme. 2. mehdîlik satma.
temehhür (o.i. mahâret'den) mahir olma, uz elli olma.
temekkün (a.i. mekânet'den) mekânlanma, yerleşme, yer tutma.
temelluk (a.i. melk'den. c. temellukat) yaltaklanma, dalkavukluk.
temellukat ("ka" uzun okunur, a.i. temelluk'un c.) yaltaklanmalar, dalkavukluklar.
temellük (a.i. melk ve mülk'den. c. temellükât) mülk edinme, kendine mal etme, sahip olma.
temellüke sâlih tabiî kuvvetler huk.elektrik, su gücü gibi üstünde mülkiyet hakkı kurulabilen tabiî (doğal) kuvvetler.
temellükât (a.i. temellük'ün c.) mülk edinmeler, kendine mal etmeler, sahip olmalar.
temellül (a.i. millet'den) 1. milletlenme, bir milletin ferdi olma. 2. bir dîne mensûbolma. 3. (melel, melâl'den) hek. hastalığın te'sîriyle yatakta rahat yatamayıp, kımıldanıp durma.
temelmül (a.i.) yatakta rahat olmama.
temennâ (o.i. münye'den) 1. (bkz: temennî). 2. temennanî, eli başa götürerek verilen selam.
temennî (a.i.c. temenniyyât) dileme, dilek, istek.
temenniyyât (a.i. temennî'nin c.) dilemeler, dilekler, istekler.
temerküz (a.i. merkez'den) l. merkez tutma. 2. toplanma. 3. birikme, yığılma. 4. kim. derişme, suyu azalarak koyu hâle gelme, koyulaşma, fr. concentration.
temerküz-i zerrevî kim. molekül derişmesi, fr. concentration moleculaire.
temermür (a.i. mermere'den) 1. hek. devamlı olarak dil ve dudakların titremesinden ibaret bir hastalık. 2. bileşim.
temermür-i ziyâ-yı kevkeb astr. Işıl bileşim.
temerrüd (a.i. mürûd'dan. c. temerrüdât) 1. dikbaşlılık, inat, direnme. 2. huk. bir borcun geç ödenmesi.
temerrüdât (a.i. temerrüd'ün c.) dikbaşlılıklar, inâdetmeler, direnmeler.
temerrün (a.i.) tekrar ettire ettire alıştırma; idman yapma, egzersiz yapma.
temeshur (a.i. mashara'dan. c. temeshurât) maskaralanmak, maskaralık etmek.
temeshurât (a.i. temeshur'un c.) l. maskaralıklar. 2. maskaraya, alaya almalar.
temeskün (a.i.) miskin olma, miskinleşme.
temessüh (a.i. mesh'den) 1. meshetme, bir şeye el sürme. 2. bir şeye sürünme.
temessüh (a.i.) mesh olma, şekil değiştirme.
temessühî (a.s.) meshe inanan.
temessük (a.i. mesk'den. c. temessükât) 1. tutunma, sarılma. 2. borç senedi.
temessül (a.i. misl'den. c. temessülât) 1. bir şekil ve surete girme, cisimlenme. 2. benzeşme. 3. biy. özümleme, fr. assimi-lation.
temessül-i klorofilî bot. klorofil özümlemesi.
temessülât (a.i. temessül'ün c.) temessüller, cisimlenmeler; uymalar.
temeşşî (a.i. meşy'den) yürüme, [ma'neviyatta kullanılır].
temeşşuk (a.i. meşk'den) 1. meşk alma; meşk yazma. 2. yazı örneği. 3. alıştırma.
temeşşut (a.i. muşt'dan) saçını, sakalını tarama, saç sakal taranılma.
temettu' (a.i.c. temettuât) 1. kâr etme, kazanma. 2. kâr, fayda.
Hisse-i temettu' bir şirket hissedarlarından her birine isabet eden kâr.
temettuât (a.i. temettu'un c.) kârlar, faydalar, kazançlar.
temevvüc (a.i. mevc'den. c. temevvücat) dalgalanma, dalgalı olma, dalga dalga olma. (bkz. telâtum).
temevvüc-i deryâ denizin dalgalanması.
temevvücât (a.i. temevvüc'ün c.) dalgalanmalar.
temevvül (a.i. mâl'den) mal edinme, zenginleşme.
temevvüt (a.i. mevt'den) hek. bir organın çürüyüp ölü hâline geçmesi.
temeyyü' (a.i. mey'den. c. temeyyüât) mayi (sıvı) hâline gelme, cıvıklaşma; kim. sıvılaşma, fr. liquefaction.
temeyyüât (a.i. temeyyü'ün c.) mayi (sıvı) hâline gelmeler, cıvıklaşmalar; kim. sıvılaşmalar, fr. liquefactions.
temeyyüh (a.i.) sulanma.
temeyyüh-i dem hek. kanın sulanması.
temeyyüz (a.i.c. temeyyüzât) kendini gösterme, sivrilme, benzerlerinden farklı olma.
Mâ-bihi-t-temeyyüz kendisiyle temeyyüz edilen şey.
temeyyüzât (a.i. temeyyüz'ün c.) temeyyüzler, benzerleri arasında sivrilmeler, belli olmalar.
temezzuk (a.i.) yırtılma, parça parça olma.
temhîd (a.i. mehd'den. c. temhîdât) 1. yayma; döşetme. 2. düzeltme; düzenleme.
temhîdât (a.i. temhîd'in c.) 1. yaymalar, döşemeler, döşetmeler. 2. ıslâh etmeler, düzeltmeler.
tenıhîk (a.i.) iptal etme.
temhîl (a.i. mehl'den. c. temhîlât) mühlet, mehil verme, sonraya bırakma, erteleme; zaman ve fırsat verme.
temhîlât (a.i. temhîl'in c.) mehil vermeler, sonraya bırakmalar, ertelemeler.
temhîr (o.i. mühr'den) mühürleme.
temhîriyye (a.i.) mühür parası, bir kâğıdın resmî şekil alması için gereken mühü-rün basılması işinde ödenecek ücret.
temhîs (a.i. mahs'dan. c. temhîsât) tecrübe, imtihan etme.
temhîs-i İlâhî Allah'ın kulunu imtihan etmesi.
temhîsât (a.i. temhîs'in c.) tecrübeler, imtihan etmeler.
temîme (a.i.) nazar boncuğu, nazarlık.
te'mîn (a.i. emn'den) 1. güvenlik hissi verme. 2. sağlamlaştırma. 3. elde etme. 4. sağlama.
te'mînât (a.i. te'mîn'in c.) inanca, güvence, sağlamlık bakımından gösterilen kefil, verilen söz veya para.
te'mînât-ı aynıyye eko. karşılığı mal olan te'minat.
temînen (a.zf.) te'mîn suretiyle.
te'mîr (a.i. emr'den) vâlî olarak tayin etme, vâlî yapma.
te'mît (a.i.) zihnen tahmin etme. (bkz: tahmîn, takdîr).
temkîn (a.i. mekânet'den) 1. ağır başlılık. 2. hek. hastalığın bir yere yerleşmesi. 3. ihtiyat, tedbir.
Ehl-i temkîn 1) ağırbaşlı; 2) tas. televvünden kurtulup huzur ve sükûna mazhar olmuş kimse, kendini yalnız Tanrı yoluna adamış olan kimse.
Dostları ilə paylaş: |