Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə34/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   189

elfâf (a.i. lifin c.) dallan birbirine girmiş ve dolaşmış ağaçlar; birbirine dolaşık fidanlar.

el-Fâris (a.h.i.) astr. semânın kuzey yarım küresinde imreet-ül-müselsele (And-romeda) burcunun kuyruğunda 6 parlak yıldızdan müteşekkil bir burç, lât. Perseus; fr. Persee.

el-fâtiha (a.n.) hazır olan cemaati "Fatiha" sûresini okumaya da'vet eden nida.

elfâz (a.i. lafz'ın c.) kelimeler, sözler.

elfâz-ı cemile güzel sözler.

elfâz-ı galize kaba küfürler.

elfâz-ı müştereke l) birçok anlamı olan kelimeler, 2) bir kaç dilde kullanılan kelimele

elfâz-ı müteradife bir mânâda bulunan kelimeler, sinonim (synonyme) kelimeler.

elfâz-ı mütezâdde gr. zıtanlamlılar.

el-firâk (a.i.) ayrılma, ayrılık sözü, esenleşme, (bkz: el-vidâ).

elfiyye (a.i.) ed. bin beyitlik kasîde, şiir.

el-garaz (a.cü.) "maksadım şu ki; şunu demek isterim ki; gelelim maksada, sözün kısası" mânâlarına kullanılır.

el-gaz bilmeceler, bulmacalar, yanıltmacalar.

elgaz-ı müşkile zor bilmeceler.

el-gıbta (a.cü.) gıbta olunur, gıbta ederim.

elhâb (a.i. lihb'in c.) iki tepe veya kayalık arasındaki boğazlar, dar geçitler, (bkz: lihâb, lühûb).

el-hâc (a.s.) hacı; islâm dîninin bir îcâbı olarak, usûlüne göre, "Kâbe-i Mükerre-me"yi ziyaret eden kimse.

el-hakk (a.zf.) hakîkaten, doğrusu, doğrusu ya.

el-hâl (a.zf.) şimdi, şimdiki halde, hâlâ, henüz.

el-hâletü hâzihi (a.zf.) henüz, şimdi, hâlâ, bugün, bugünkü günde, şimdiki zamanda, şimdiye kadar, (bkz: el-yevm).

el-hamdulillâhi teâlâ (a. cü.) Allah'a hamdolsun, Allah'a şükür.

elhân nağmeler, ezgiler.

elhân-ı iltifat iltifat nağmeleri.

elhân-ı keman kemanın nağmeleri.

elhân-ı sürür sevinç nağmeleri.

elhân-ı şitâ' 1) kış nağmeleri; 2) Cenap Şahâbeddin'in meşhur kış şiiri.

elhân-ı tuyûr kuş cıvıltıları.

el-hased (a.zf.) "hased olunur" mânâsına kullanılır.

El-hasûd lâ-yesûd hasetçi doymak bilmez.

el-hâsıl (a.zf.) hâsılı, netice îtibâ-nyla, sözün kısası, uzatmayalım, kısa söyleyelim, kısacası, (bkz: ve-1-hâsıl).

el-Hayye (a.h.i.) astr. Yılan.

elhâz (a.i.lâhz'ın c.) göz ucu ile bakışlar.

elhâz-ı dil-firîb-âne gönül aldatırcasına, cazibeli, alımlı bakışlar.

el-hazer (a.zf.) "sakın, sakınalım, sakınınız," mânâsına kullanılır.

el-hazerü min-es-sârikin hırsızlardan sakınınız.

el-Hevâ (a.h.i.) astr. semânın kuzey yarımküresi eteğinde Herkül burcunun altında zincirvâri bir yıldız kümesi, lât. Ophiucus.

el-hükmü-li-1-galib all (a.cii.) hüküm galibindir, hak kuvvetlinindir, (bkz: el--hükmü limen-galeb).

el-hükmü li-llâh (a.cü.) "hüküm Allah'ındır, kulun elinde ne var" mânâsına başsağlığı için kullanılır.

el-hükmü li-men galeb (a. cü.) hüküm galip gelenindir, (bkz: el-hük-mü-li-1-galib).

el-ıyazü bi-llâh (a.c.) Allah'a sığındık, Allah'a sığınırım, yahut, sığınırız, Allah esirgesin, Allah korusun!... (bkz: maâz-Allah).

elibbâ (a.s. lebîb'in c.) akıllı, kâmil, olgun [kimseler].

elif (a. ha.) 1. Arap alfabesinin ilk harfi. 2. i . kadın adı.

elif-i iklîm yedi iklimin ilki, ekvator.

elif-i kâfîyân kûfî yazısıyla yazılan elif.

elif-i maksure bazı Arapça kelimelerin sonunda bulunan ve ye şeklinde yazılan elif. f Mustafa, dâva gibi].

elif-i memdûde uzun okunan elif.

elîf (a.s. ülfet'den) 1. ülfet olunan, istenilen, alışılan şey. 2. alışmış, alışkın, alışık. (bkz. me'lûf).

elifba, elifbe (a.i.) 1. otuz üç harften ibaret olan Osmanlı alfabesi 2. bir şeyin başlangıcı. 3. g. s. bir örgü motifi.

elifi (a.i.) g. s. bantlarla süslenmiş bir çeşit kumaş.

el-ihsân bi-t-temâm (a. cü.) bir şey verilince tam verilmeli; bir iyilik edilince tam edilmeli.

elîm, elime (a.s. elem'den) çok dert ve keder veren, acıklı; ağrı ve sancıyı hissettiren, sızlatan, pek ağrıtan, acıtan.

Azâb-ı elîm çok acı veren azap.

el-insâf (a.n.) ; insaf edilsin, insaf edilmeli, insaf edelim.

eliyy (a.s.) çok yemin eden [adam].

elîz (f.i.) çifte, tekme; sıçrama.

elkâb (a.i. lakab'ın c.) 1. unvanlar, soyadları. 2. [evvelce] rütbe sahiplerine verilen resmî unvanlar, [sadrâzamlara fehâmetlü devletlü; sadrazamlık etmişlere übbehetlü devletlü; seraskere devletlü re'fetlü; Mekke şerifine devletlü siyâdetlü; müşirlerle, pâdişâh damatlarına devletlü utûfet-lü; saraydaki kızlarağasına devletlü inâ-yetlü; sarıklılara mekrümetlü; fazîletlü; semâhatlü yazılırdı.

elkab-ı resmiyye resmî unvanlar.

el-kanâatü kenzün la yefnâ (a.cü.) kanâat tükenmez bir hazînedir.

elken (a.s.) dilinde pek lüknet, tutukluk olan, güçlükle meramını anlatan, peltek.kekeme.

El-Keşşaf (a.i.) Zemahşerî'nin ünlü Arapça Kur'an tefsiri.

el-kıssa (a.zf.) hulâsa, hâsılı, sözün kısası, sözden anlaşıldığına göre.

el-Kusvâ (a.h.i.) Hz. Muhammed1-in devesinin adı [Hz. Ebûbekir'den satın almıştır], (bkz: Kusvâ).

elma', elmaî (a.s.) pek zekî, çok anlayışlı [adam].

elmalı, elmahî (a.s.) her gördüğü şeyi tetkike, araştırmaya meraklı [adam].

elmas (yun.i.) 1. bilinen kıymetli taş. 2. s. meç. pek sevgili ve kıymetli.

elmâs-ı hâl dar lekeli elmas.

elmâs-pâre (yun.f.b.i.) 1. elmas parçası. 2. meç. çok güzel.

elmâs-rîze (yun.f.b.i.) elmas kırıntısı, döküntüsü.

elmâs-tırâş (yun.f.b.i.) elmas gibi yontulmuş olan makbul bir cam, billur, kristal.

el-minnetü li-llâh[i] (a.cü.) "Allah'a minnet, minnet ancak Allah için" manasınadır.

elsen (a.s.) fasîh, düzgün konuşan.

elsine , elsün (a.i. lisân'ın c.) diller, (bkz: lüsn).

elsine-i garbiyye batı dilleri.

elsine-i selâse (üç dil) Türkçe, Arapça, Farsça.

elsine-i şarkiyye doğu dilleri.

eltaf (a.s. latîfden) daha (en, pek) lâtif, güzel, hoş [olan].

eltâf (a.i. lütfün c.) iyi muameleler, iyilikler, iyilikseverlikler; okşamalar; nezâketler.

elûf (a.s.) ülfeti çok, herkesle konuşup görüşmeye alışık [adam].

elûh (a.i.) yemin, and. (bkz: half, kasem).

elûk (a.i.) sefir, büyükelçi.

el-Ukab (a.h.i.) 1. kartal, karakuş, tavşancıl. 2. astr. Kartal burcu. [Dübb-i ek-ber'in kuyruktan itibaren üçüncü yıldızı (vega) yıldızına birleştirilip bu mesafenin yandan fazlası aynı istikamette eklenip uzatıldığı takdirde el-Ukab burcunun en parlak yıldızı olan Nesr-üt-tâir (Altair) yıldızına rastlanır. Bu yıldızın sağında ve solunda iki istikamete uzanan bir doğrultuda Ukab burcunun ikinci derecede parlak yıldızlan ve bu iki doğrultuya ortadan amut olan bir hat üzerinde de diğer yıldızlar bulunur], lât. Aquila; fr. l'Aigle.

elûke (a.i.) elçinin götürdüğü itimatname.

el vah (a.i. levh ve levha'nın c.) düz satıhlar, üzerine yazı yazılan ve resim yapılan şeyler, portreler, tablolar.

elvâh-ı kışr bot. soymuk damar (-demeti), fr. liber.

elvan (a.i. levn'in c.) 1. renkler, çeşitler. 2. s. rengârenk, alacalı.

elvâz (a.i. levz ve levze'nin c.) bademler.

el-vedâ' (a.cü.) Allah'a ısmarladık, Allah'a emânet olun, esen kalın! (bkz: el--firâk). [kelimenin fasîhi "el-vidâ" dır].

el-vida' (a.i.). (bkz. el-firâk, el-vedâ').

elviye (a.i. livâ'nın c.) sancaklar, bayraklar, (bkz: liva).

elviye-i müstakille [eskiden] bir vilâyete bağlı olmayıp, doğrudan doğruya Dâhiliye nezâreti'ne bağlı bulunan Çanakkale, izmit, Antalya, Samsun, Muğla gibi livalar.

elviye-i mütemevvice dalgalanan bayraklar.

elviye-i selâse (üç liva) Mîsâk-ı millî metninin ikinci maddesinde zikredilen üç liva Kars, Ardahan, Artvin.

elyaf (a.i. lîfin c.) 1. ağacın odun kısmındaki lifler. 2. iplik biçimindeki şeyler. 3. nebatları (bitki) yumuşak kısımlannı, insan ve hayvanlarda adaleleri meydana getiren ince iplikler.

elyak (a.s.) daha (en, pek) lâyık, liyakatli, çok yakışır, (bkz: ecder, ehakk).

elye (a.i.) 1. yağlı koyun kuyruğu. 2. kıçı meydana getiren kaba etler, yanaklar.

elyevî (a.s.) kıça ait, kıç ile ilgili.

el-yevm (a.zf.) bugün, bugünkü günde; hâlâ, henüz, şimdi, şu anda, şimdiki zamanda, (bkz: el-hâletü hâzihi).

elzem (a.s. lâzım'dan) daha (en, pek) lâzım, lüzumlu.

elzemiyyet (a.i.) elzemlik, son derece lâzım olma, gereklik.

em'â (a.i. miâ'nın c.) bağırsaklar.

em'â-i galîza kalın bağırsaklar.

em'â-i rakîka ince bağırsaklar.

emâcid (a.s. emced'in c.) en çok haysiyet ve onur sahibi olan kimseler.

em'âk (a.i. meak ve meûk'un c.) göz pınarlan.

emâkin (a.i. mekân'ın c. olan "emki-ne'nin c.) mahaller, mevzîler, mevkiler, yerler, (bkz: emkine).

emâkin-i mukaddese kutsal yerler.

emâlîc (a.i. ümlûc'ün c.) uzun yapraklı otlar, fidanlar.

emâlîs (a.i. imlîs ve imlîse'nin c.) otsuz ve susuz sahralar, çöller.

emâm (a.i.). (bkz. kuddâm, pîş).

emân (a.i.) 1. eminlik, korkusuzluk. 2. yardım isteme, aman dileme. 3. şikâyet, 4. rica.

emân hakkı kanunî ve fiilî himaye.

eınân bi-1-kinâye huk. emânı, karine ile anlatan bir tâbir veya bir işaret ile verilen eman. ["geliniz!" denilmesi gibi].

emân bi-1-kitâbe huk. harp edenlere yazılı eman gönderilmek suretiyle verilen emandır ki, sözle verilen eman gibidir.

emân-ı âmin huk. bütün harbeden düşmana verilen genel bir emandır ki, bu bir müsâlaha" demektir.

emân-ı hâss huk. yetkili bir ferdin düşmandan bir veya birçok şahsa vermiş olduğu emandır ki, buna riâyet olunur.

emân-ı muvakkat huk. muayyen bir zamana kadar verilen emandır ki, o müddetin nihayet bulmasıyla sona erer.

emân-ı müebbed huk. sulh yapma, [iki tarafın birbirine karşı harp etmemek üzere silâh bırakmaları ile olur].

emân-ı sarîh huk. "sana eman verdim" ve "siz eminsiniz" ve "size bir zarar yoktur" gibi bir tâbirle verilen eman.

emânât (a.i. emânet'in c.) 1. emânetler. 2 . Peygamberimizden kalma bâzı kutsal eşya [Hırka-i Saadet; Sakal-ı Şerif., gibi].

emânât-ı mukaddese "Hırka-i Saadet, Sakal-ı Şerif gibi kutsal emânetler olup, halîfe olduğu zaman Yavuz Sultan Selim tarafından istanbul'a getirilmiştir.

emânât-ı şerife (bkz: emânât-ı mukaddese).

emânet (a.i. c. emânât) 1. emniyet edilen kimseye bırakılan şey, eşya veya kimse. 2. [evvelce] devlet dâirelerinden bâzılarının i-simleri (şehremaneti = belediye kurulu; rüsumat emâneti = vergi emâneti... gibi.).

emânet-dâr (a.f.b.s.) kendisine emânet edilen, emanetçi.

emânet-dârî (a.f.b.i.) emanetçilik.

emaneten (a.zf.) emânet olarak, emânet suretiyle.

emân-hâh (a.f.b.s.) aman dileyen, aman isteyen, aman diyen.

emânî (a.i. ümniyye'nin c.) arzular, gayeler, istekler, ummalar, emeller, maksatlar, niyetler, meramlar.

emânî-yi mahsûsa husûsî, özel maksatlar, arzular.

emânet-ullah (a. b. i.) "Tann'nın emâneti" Osmanlı imparatorluğunda pâdişâhların hükümet telâkkilerine göre halk, millet.

emârât (a.i. emâre'nin c.) ; alâmetler, nişanlar, eserler, deliller.

emârât-ı hasene iyi alâmetler.

emare (a.i.c. emârât) alâmet, nişan, eser, ipucu, belirti.

emâre-i hasene iyilik alâmeti.

emaret (a.i. emr'den) 1. emirlik, beylik, prenslik. 2. emir'in hâli ve sıfatı.

emârid (a.i. emred'in c.) bıyıklan terlememiş gençler.

enıâsil (a.i. emsel'in c.) 1. en çok benzeyenler, akranlar, eşler. 2. itibarlı kimseler.

emâzir (a.s. mezîr'in c.) kuvvetli ve azamet sahibi olanlar.

emcâd (a.s. mecîd'in c.) şeref, onur ve haysiyet sahibi olanlar.

emced (a.s. mecîd'den. c. emâcid) 1. daha (en, pek) mecid, çok şeref, onur ve haysiyet sahibi olan.

Cedd-i emced çok ulu ata. 2. i. erkek adı.

emced-i emâcid şereflilerin şereflisi.

emed (a.i.) son, nihayet.

emedd (a.s. medd'den) daha (en, pek) medîd, uzun, çok sürekli.

emedd-i a'mâr ömürlerin en uzunu.

emek-dâr (t.f.b.s.) bir işte emeği çok geçmiş olan; eski ve sâdık hizmetçi.

emel (a.i.c. amal) ümit, umma, arzu, hırs, tamah.

Tûl-i emel haddinden çok fazla şeylere kavuşmak isteği; insan ömrünün yetmeyeceği hülyalar, kuruntular, (bkz: hırs-ı câh, hırs-ı pîrî, hırs-ı nukûd).

emerr (a.s.) daha (en, pek) acı.

emerr-i edviye ilâçlann en acısı.

emess (a.s.) pek fazla messeden, en çok temas eden, dokunan.

Emeviyye (a.h.i.) islâm arasında kurulan ilk devlet, ilk islâm hükümeti, Emevî devleti.

emhak (a.s.) donuk beyaz.

emhâl (a.i. mehl'in c.) mehiller, mühletler, vâdeler, zamanlar, bir şeyin yapılması için verilen fazla zamanlar.

emhâr (a.i. mehr'in c.) nikâh bedelleri, aynlma hâlinde, kadına verilecek, nikâhta kararlaştırılan para ve sâireler.

emhâr-ı zevcât zevcelerin nikâh bedelleri.

emhâr (a.i. mühr'ün c.) taylar, at yavruları, (bkz: mihâr).

emîhe (a.i.) koyunlarda meydana gelen uyuzluk.

emîme (a.i.) 1. demirci çekici. 2. bir çeşit ot.

emîn (a.s.c. ümenâ) 1. emniyet sahibi, korkusuz; birine emniyet eden, güvenen; şüphe etmeyen; kendisine güvenilen [kimse, şey].

Fetva emîni [eskiden] Şeyhülislâm Kapı-sı'nda fetva işlerine bakan en büyük me'mur.

Sandık emîni veznedar.

Şehr-emîni Şeh-remânetinin reisi.

Yed-i emîn mahkemece kendisine bir şey emânet olunan kimse. 2. emniyetli, korkusuz [yer]. 3. i. Hz. Muhammed'-in lâkabı. 4. i. erkek adı.

emîn-i cev saray ahırlarına mahsus ot ve arpa ile şâir levazımı temîn vazifesiyle mükellef olan me'mur.

emîn-i rahmet Cebrail.

Emîn-i vahy Hz. Muhammed.

Emîn-i vahy-ullah Hz. Muhammed.

emîne (a.i.) 1. ["emîn" kelimesinin müennesi]. (bkz: emîn). 2. kadın adı.

emir (a.i.c. evâmir). (bkz. emr).

emîr (a.i. emr'den. c. ümerâ) 1. bir kavmin, bir şehrin başı, beği. 2. büyük bir hanedana mensup kimse, [kelimenin cem'i olan "ümerâ" bu mânâlarda kullanılmaz].

emîr-i âb-hayvân Hızır.

emîr-i cân-dâr muhafız kumandanı.

emîn-i çeşnigîr çeşnigir başı, Selçuklularda şölenlerde hizmet eden ve hükümdarın sofrada zehirlenmesini önlemek maksadıyla yemeği tadan kimse.

emîr-i dâd (adalet emîri) Büyük Selçuklularda ve Anadolu Sulçuklulannda bir dîvan me'muriyeti.

emîr-i devât (divit emîri) Selçuklularda büyük divan'da divit taşıyan ve saklayan, mahrem evrakı yazan ve saklayan kimse.

emîr-i meclis (toplantı emîri) Memlûklular-da ve Anadolu Selçuklularında hükümdarın bezm denilen özel toplantılarının, ziyafet ve içki meclislerinin düzenlenmesini sağlayan kimse.

emîr-i Mekke Mekke emîri, Hz. Muham-med'in sülâlesinden olup Mekke'de me'mur bulunan zat.

emîr-i nahl Hz. Ali'nin lâkabı.

emîr-i silâh (silâh emîri) Selçuklularda silâhhânenin koruyucusu ve kumandanı.

emîr-i şikâr (av emîri) Selçuklularda hükümdarın avlanma işleriyle uğraşan ve av hayvanlarına bakmakla görevli olan kimse.

emîr-ül-alem (a.b.i.) sancak emîri.

emîr-ül-bahr (a.b.i.) amiral, (bkz: emîr-ül-mâ').

emîr-ül-ceyş serdar, serasker, başkumandan .

emîr-ül-Hâcc Hacılar emîri, hacılar kafilesine reislik etmekle vazifeli bulunan zat.

emîr-ül-mâ' amiral.

emîr-ül-mü'minîn mü'minlerin emîri, Hz. Muhammed'in halîfesi, (pâdişâh), [bu unvan ilk evvel Hz. Ömer'e verilmiştir].

emîr-i zünbûrân zool. arıbeyi.

emîr-ül-müslimîn (Müslümanların emîri). (bkz. emîr-ül-mü'minîn).

emîr-ül-ümerâ' (emirlerin emîri) [eskiden] mülkiye (sivil) de paşalık unvanının ilk derecesi ki ikinci rütbeyi karşılar.

emîr-âhûr (a.b.i.) imrahur, ahır beyi, ahır müdürü, [evvelce] pâdişâhın ahırlarına nezâret eden kimse, Istabl nâzın.

emîr-âne (a.f.zf.) emîrcesine, emîr olana yakışacak surette.

emîre (a.i.) kadın emîr.

emir-nâme (a.f.b.i.) emir kâğıdı, âmirden me'mura yazılan kâğıt; buyrultu, (bkz: emr-nâme, ferman).

emir-nâme-i sâmî [evvelce] sadrâzamın emrini bildiren yazı.

emîr-zâde (a.f.b.i.) kumandanın oğlu.

emken (a.e.) ifâl babından olan "imkân" kelimesinin mâzî fiili olup "mehmâ emken" sözünde geçer, (bkz: ıneh-mâ emken).

emkiııe (a.i. mekân'ın c.) mahaller, mevkiler, yerler, haneler, evler, (bkz: emâkin).

cmkine-i cedide yeni evler.

emlâ' (a.i. melâ'ın c.) cemâatler, bölükler, kalabalıklar.

emlah (a.s. melîh'den) en melâhatli, pek melîh, son derece güzel.

Eınlah-ül-Arab (Arabın en güzeli) Hz. Muhammed.

emlâh (a.i. milh'in c.) tuzlar.

enılâh-ı bahriyye deniz tuzları.

emlâk (a.i. milk ve mülk'ün c.) ev, tarla, bağ, bahçe vesaire gibi sahip olunan mal ve mülk.

emlâk-i emîriyye (bkz: emlâk-i mîriyye).

emlâk-i hâssa (bkz: emlâk-i hümâyûn).

emlâk-i hümâyûn pâdişâh mallan.

emlâk-i mazbuta el konulmuş mallar.

emlâk-i mevkufe vakfedilmiş, bağışlanmış mallar.

emlâk-i milliyye millî mallar, devlete ait mallar.

emlâk-i mîriyye beylik malları.

emled (a.s.) (daha, en, pek çok) genç, körpe ve nâzik (vücut veya dal), [müennesi ; meldâ].

emles (a.s. c. emâlis) düz, pürüzsüz, cilâlı.

Hacer-i emles jeol. pürüzsüz, düz taş.

emmâre (a.s. emr'den) emreden, emredici, cebreden [şehvani hallerde, günah ve suç işlemede].

Nefs-i emmâre insanı hissî zevk ve lezzete sevk eden nefis ve şehvet.

emn (a.i.) eminlik, korkusuzluk, rahatlık, (bkz: asayiş, âsûdegî).

emn ü asayiş eminlik ve rahatlık, güvenlik.

emn ü emân korkusuzluk, güvenlik.

emnâ' (a.s.) daha (pek, çok, en) sarp, metin.

Emn-âbâd (a.f.b.i.) istanbul'da Fındıklı'daki saraylardan birinin adı.

emniyye (a.i.) emniyet, eminlik, korkusuzluk.

emniyyet (o.i.) 1. eminlik, korkusuzluk, (bkz: asayiş). 2. inanma, güvenme, (bkz: i'timâd). 3. polis teşkilâtı.

emniyyet-i âmme halk güvenliği.

emniyyet-i umûmiyye 1. genel güvenlik, kamusal güven. 2. genel polis teşkilâtı.

emniyyet-i tâmme tam bir güvenlik.

Emniyeti su'-i isti'mâl güveni kötüye kullanma. 4. kollama [askerlikte].

emniyyet-bahş (a.f.b.s.) güven veren.

emr (a.i.c. evâmir) 1. iş buyurma, buyruk, buyrultu, [ağızdan veya yazı ile]. 2. iş, şey, husus, vakıa, hâdise, [bu mânâlarda kullanıldığı takdirde cemi "umur" gelir], (bkz: emir).

Evvel-i emr ilk iş olarak, en başta.

Nefs-ül-emr bu işin aslı, özü.

emr bi-1-ma'rûf şeriatın emirlerine uygun emir ve yasaklarına göre yaptırmama.

emr-i âlî [eskiden] pâdişâh tarafından verilen emir.

emr- azim büyük, önemli iş.

emr- gaib gr. üçüncü şahsa verilen emir.

emr- garîb tuhaf şey.

emr- hakk (Allah'ın emri) ölüm.

emr- hâzır gr. ikinci şahsa verilen emir.

emr- ilâhî (Allah'ın emri) ölüm. emr- i'tibârî görünüşte olan iş.

emr- kavlî aldığı emri yapmaya mecbur olan [kimse].

emr-i kün "ol!" emri. [tas. zaman hadis olmadan önce Cenâb-ı Hakk, "Âlem-i Kitman" (= saklı âlem, Allah'ın hükmettiği âlem) da idi. [Ben gizli bir hazîne idim. Beni bilmeleri ve tanımaları için bu halkı yarattım]. Böylece "Kûn=ol!" emrini verince bütün eşya ve canlılar meydana çıkmıştır.

emr-i ma'ruf Tanrı ve kula göre doğru ve âdil olan.

emr-i muhal gerçekleştirmesi imkânsız olan emir.

emr-i mübîn apaçık, meydanda durum.

emr-i münîf-i vâcib-ül-ittibâ (bütün dünyânın boyun eğip bağlanması gereken emir) pâdişâhın emri.

emr-i nıüşkil zor iş.

emr-i sâmî [eskiden] sadâret makamından yazılan emirname.

emr-i şer'in "şeriat emirlerini yerine getirmeye hazırım" anlamına kullanılan bir söz.

emr-i tabîî tabîîiş.

emr-i vâki' beklenmedik emir.

emr ü ferman buyruk ve ferman.

emrân (a.i. mern'in c.) kürkler, hayvan derileri.

emraz j,i-.l (a.i. maraz'ın c.) illetler, hastalıklar.

emrâz-ı akliyye hek. akıl hastalıkları.

emrâz-ı ayniyye hek. göz hastalıkları.

emrâz-ı asabiyye hek. sinir hastalıkları.

emrâz-ı bevliyye hek. sidik yolu hastalıkları.

emrâz-ı cildiyye hek. cilt, deri hastalıkları.

emrâz-ı dâhiliyye hek. iç hastalıkları.

emrâz-ı efrenciyye hek. frengi ve benzeri hastalıkları.

emrâz-ı hâriciyye hek. dış hastalıkları.

emrâz-ı intâniyye hek. mikroplu, ateşli hastalıklar.

emrâz-ı mühiike hek. öldürücü hastalıklar.

emrâz-ı müstevliyye hek. salgın hastalıklar, fr. epidemiques.

emrâz-ı nisâiyye hek. kadın hastalıkları.

emrâz-ı sâriyye hek. bulaşıcı hastalıklar, fr. contagieuses.

emrâz-ı zühreviyye biy.venüs hastalıkları, frengi ve bel soğukluğu gibi, en çoğu yolsuz birleşmelerden bulaşan hastalıklar.

emr-ber (a.f.b.i.) emir götüren, emir alan, emir eri; eskiden subayların kıt'a ve daire dışında buyruğu altında bulunan er.

emred (a.s.c. emârid) bıyıklan terlemeye başlamış iken henüz yüzünde tüy, kıl bulunmayan genç.

Şâbb-ı emred tüysüz genç.

emrî, emriyye (a.s.) emre ait, emirle ilgili.

Sîga-i emriyye emir sîgası, emir kipi.

emr-nâme (a.f.b.i.). (bkz. emir--nâme, ferman).

emrûd (f.i.) armut, (bkz: ermûd).

emrûdî (f-s.) armut biçiminde olan.

emsal (a.i. mesel'in c.) kıssalar, hikâyeler, destanlar.

Durûb-ı emsal darbımeseller, atalar sözü, atasözleri.

emsâl-i Süleyman Hz. Süleyman'ın vecî-zeleri.

emsal (a.i. misl'in c.) 1. numuneler, örnekler. 2. eş, benzer. 3. eşler, benzerler. 4. mat. katsayı, kaç misli alınacağını bildiren sayı.

emsâl-i inkisar astr., jeod. havanın içinden geçen ışığın kırılma miktarı, fr. refraction.

emsâl-i kesîre bol örnekler, misâller.

emsâl-i zâviyeviyye mat. açısal 'katsayı.

emsali misillû aynı biçimde, benzeri durumlarda olduğu gibi.

emsâr (a.i. mısr'ın c.) büyük şehirler, memleketler, beldeler, kasabalar.

emsâr ü bilâd büyük şehirler.

emsel (a.s. misl'den) pek müşabih olan, çok benzeyen.

emsile (a.i. misâl'in c.) 1. numuneler, örnekler.

emsile-i muhtelife (türlü örnekler) [Arapça'da bir fiilin mâzî, muzârî, masdar, ism-i fail, ism-i mef'ûl, cahd-ı mutlak, cahd-ı mustağrak, nefy-i mâzî, nefy-i hâl, emr-i gaib, emr-i hâzır, nehy-i gaib, nehy-i hâzır, ism-i mekân, ism-i zeman, masdar-ı mîmî, binâ-i merre, ism-i mensûb, mübalağa ile fail, ism-i tafdîl... gibi birer misâlle gösterilen şekli]. emsile-i muflanda (sıralı örnekler) bir sığanın müfred, tesniye cemi hallerindeki mütekellim, muhâtab ve gaib şekilleri. 2. a. gr. içinde fiillerin çekim örnekleri bulunan ilk kitabın adı.

emsiye (a.i. mesâ'ın c.) akşamlar, akşam vakitleri.

emşâ (a.i. muşt ve mışt'ın c.) taraklar

muşt-ül-kadem ayağın üzerindeki ufak kemikler].

emtâr (a.i. matar'ın c.) yağmurlar.

Sahâib-i emtâr yağmur bulutlan.

emtâr-ı kesîre bol yağmurlar.

emten (a.s.) pek metin, çok dayanıklı.

emtia (a.i. metâ'ın c.) 1. kumaşlar. 2. satılacak şeyler, mallar.

emtia-i ecnebiyye yabancı memleket mallan.

emtia-i gûnâ-gûn çeşitli mallar.

emtia-i ticâriyye tüccar mallan.

emvâc (a.i. mevc'in c.) dalgalar.

emvâc-ı bahr denizin dalgalan.

emvâc-ı kahr zulüm dalgası.

emvâh (a.i. mâ'ın c.) sular, (bkz: miyâh).

emval (a.i. mâl'in c.) mülkler, para ile alınan şeyler.

Bezl-i emval para, hediye gibi şeyler dağıtma.

emvâl-i âdiyye eko. iyi vasıfta (nitelikte) olmayan mallar.

emvâl-i âmme eko. Devlet, vilâyet ve belediyelere ait mallar.

emvâl-i bâtına saklanması mümkün olan mallar, [altın, gümüş, gibi].

emvâl-i emîriyye para ve eşya gibi beylik mallar, devlet mallan.

emvâl-i eytâm yetimlerin mallan.

emvâl-i ganâim ganimet mallar.

emvâl-i gayr-ı menkule taşınmaz mallar, [dükkân, ev, tarla, gibi].

emvâl-i menkule taşınabilen mallar, [çakı, kanepe, masa, gibi].

emvâl-i metruke terkedilmiş, bırakılmış mallar, sahipleri bilinmeyen mallar.

emvâl-i umûmiyye kamuya ait mallar.

emvâl-i zahire saklanması mümkün olmayan mallar, [emlâk, ekinler, ağaçlardaki meyva-lar, mevâşî (davar, mal) gibi şeyler].

emvât (a.i. meyyit'in c.) ölüler.

Defn--i emvât ölülerin gömülmesi.

İhyâ-yi emvât ölülere can verme.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin