Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə39/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   189

eymân (a.i. yemîn'in c.) 1. andlar, an-diçmeler, büyük yeminler.

eymân-ı galize fena, kötü yeminler.

eymân-ı kâzibe yalan yeminler.

eymân-ı sâdıka doğru yeminler. 2. sağ eller, sağ taraflar. 3. kuvvetler, kudretler. 4. bahtlar, talihler, mutluluklar, (bkz: eymün).

eymen (a.zf. yümn'den) 1. sağ taraftaki. 2. s. en yümünlü, hayırlı; talihli, kutlu.

Vâdî--i Eymen Musa Peygamberin Tur dağında, Tanrı tecellîsine mazhar olduğu yer.

eymen-ül-yemîn en yümünlü, en kutlu.

eymün (a.i. yemîn'in c.), (bkz. eymân

eyn (a.i.) 1. zaman, an. (bkz: hîn). 2. yorgunluk. 3. e. nerede.

eyn-el-meferr kaçacak yer yok mu?

eyser (a.s.) 1. sol taraftaki. 2. pek kolay.

eytâm (a.s. yetîm'in c.) anası babası ölmüş, yalnız kalmış küçük çocuklar, öksüzler.

eytâm ve erânıil yetimler ve dullar.

eyvah (f.n.) yazık, heyhat.

ey-v-AIlah (a.zf.) 1. evet, pekî, öyle olsun. 2. Allah'a ısmarladık. 3. teşekkür ederim. 4. s. aldırış etmeyen.

eyvan (f-i-) l- büyük sofa, divanhane, salon. 2. kemerli yüksek bina, oturacak yüksek yer, köşk. 3. çardak. [Arapçası "iyvân" dır].

eyvân-ı kisrâ Dicle kıyısındaki Medâyin şehrinde harabesi bulunan eski bir saray.

eyvân-ı sîmâbî gökyüzü.

eyvân-ı zerkârî gökyüzü.

eyyam (a.i. yevm'in c.) 1. günler, gündüzler.

eyyâm-ı âdiyye tatil ve sayılı günlerden başka günler.

eyyâm-ı bâhur ağustosun ilk haftasında olan en sıcak günler.

eyyâm-ı bukalemun değişen zaman, bir kararda kalmayan zaman.

eyyâm-ı cem' Mekke'de Mina ve Arafat ziyaretiyle geçen dört gün.

eyyâm-ı devlet saltanat süresi.

eyyâm-ı eza matem günleri.

eyyâm-ı hayât ömrün günleri.

eyyâm-ı hâzıra şimdiki günler.

eyyâm-ı kalîle birkaç günlük kısa zaman.

eyyâm-ı ma'dûde sayılı günler; kurban bayramının ilk üç günü.

eyyâm-ı mâziyye geçmiş günler.

eyyâm-ı ömr. (bkz: eyyâm-ı hayât).

eyyam ola "heyamola" nın aslıdır. Gemiciler demir alırken bir ağızdan şarkı gibi söyledikleri şey.

eyyam reisi zamana göre hareket eden [adam].

eyyâm-ı resmiyye resmî günler.

eyyâm-ı sahavet (çocukluk günleri) çocukluk yıllan, çocukluk devresi.

eyyâm-ı ta'tîliyye tatil günleri, dinlenme günleri.

eyyâm-ı tercil din mefhumundan önce kurbanlar için ayrılan zaman.

eyyâm-ı ma'dûdât, kurban bayramının ilk üç günü. 2. geminin hareketine elverişli olan rüzgâr. 3. zaman, (bkz: hengâm). 4. nüfuz, iktidar.

eyyâm-üt-teşrîk kurban bayramının ilk üç günü. 2. geminin hareketine elverişli olan rüzgâr. 3. zaman, (bkz: hengâm). 4. nüfuz, iktidar.

eyyâm-ül-bîz her arabî ayının on ikinci, on üçüncü, on dördüncü ve on beşinci günleri.

eyyede (a. fi. te'yîd'den) sürdürsün, kuvvetlendirsin.

ey y id l (a. s.) kuvvetli, sağlam; muktedir.

eyyid-Allahü Allah kuvvet versin!

eyyim (a. s.) dul, bekâr.

Eyyûb (a.h.i.) Kur'an'da adı geçen ve kendisinden "kulumuz" diye bahsedilen ve sabırlı insan örneği olarak gösterilen Isrâiloğullan peygamberlerinden biri.

eyyühâ (a.e.) "ya, ey!" gibi hitap edatı.

Yâ eyyühessâkî ey içki sunan!

eyyüh-el-ashâb ey mal ve mülk sahipleri!

eyyüh-el-islâm ey Müslümanlar!

ey zan (a.zf.) yine öyle, keza, bu dahî, öteki gibi.

ez (f.e.) "den, dan" mânâsına gelir.

ez-an-cümle o cümleden olarak.

ez-cümle bu arada, başlıca, özellikle.

ez-dil gönülden.

ez dil ü can can ve gönülden.

ez her cihet her bakımdan, her yönden.

ez kaza kazara.

ez ser-i nev yeni baştan.

eza (a.i.) incinme, incitme, can yakma, eziyet, (bkz: cefâ, cevr).

ezâ-yi derûn iç incinmesi.

ez'af (a.s. zaîfden) daha (en, pek) zayıf, dermansız, kuvvetsiz.

ez'af-ı ibâd halkın en zayıfı, [evvelce saygı göstermiş olmak için "ben" zamîri yerine kullanılırdı].

ez'af-ı nâs insanların en zayıfı.

ez'af (a.s. zı'fın c.) bir şeyi iki misli yapan fazlalıklar, katlar.

ez'âf-ı muzâafa kat kat, pek çok.

ezâfîr (a.i. zufr'un c. olan ezfâr'ın c.) tırnaklar, (bkz. ezfâr).

ez'akî (a.s.) 1. kötülük eden [kimse]. 2. kısa boylu, alçak [kimse]. 3. kısa boylu ve kötü huylu [adam].

ezâmîm (a.i. ızmâme'nin c.) cemaatler.

ezan (a.i.) 1. Müslümanları ibâdete çağırmak için çok defa minareden, muayyen kelimeleri söylemek suretiyle, yüksek sesle yapılan davet. [Allâhü ekber Allâhü ekber, Allâhü ekber Allâhü ekber. Eşhedü en la ilahe il-1'Allah. Eşhedü en la ilahe il-1'Allah. Eşhedü enne Muhammeden Resûl-Ullah. Eşhedü enne Muhammeden Resûl-Ullah. Hayya-al-esselâ, Hayya-al-esselâ, Hayya-al-el-felâh Hayya-al-el-felâh (sabah ezanlannda ilâveten es-salâtü hayrün min-en-nevm). Allâhü ekber Allâhü ekber. La ilahe il-1'Allah]. (ezanı ilk kuyan zât Hz. Bilâl-i Habeşî'dir). 2. Tunalı Hilmi tarafından isviçre'de yayımlanmış bir gazete.

ezânî (a.s.) ezan ile ilgili.

ezânî saat Güneşin battığı zaman 12 olan saat.

ez'ar (a.s.) gaddar ve zâlim [adam].

ezbâd (a.i. zebed'in c.) 1. köpükler. 2. paslar. 3. çeyrekler.

ez-ber (f.b.i.) zihinde tutma, unutmamaya çalışma, [ez den; "ber göğüs"; ez+ber "göğüsten" kelimesinin karşılığı olduğuna göre "ezberden" kelimesi yanlıştır].

ezberm (f.i.) ezber.

ezdâd (a.i. zıdd'ın c.) karşı olan şeyler, karşıtlar.

Cem'-i ezdâd birbirine zıt olan şeyleri bir araya toplama.

ezder (f.s.) lâyık, münâsip, yaraşık, (bkz: bercâ, çespân, şâyeste).

ez-dil (f.b.s.) gönülden.

ez-dil ü can can ve gönülden.

ezebb (f.s.) kaşlarının kılı çok ve saçı uzun [adam].

ezecc (a.s.) ince ve uzun kaşlı, kalem kaşlı.

ezecc-ül-hâcibîn ince ve uzun kaşlı.

ezel (a.i.) başlangıcı olmayan geçmiş zaman, öncesizlik [zıddı "ebed" dir].

el ezel çok eskiden, (bkz: min-el-kadîm).

Tâ ezel ezelden beri.

ezelî, ezeliyye (a.s.) ezele mensup, ezel ile ilgili, öncesiz, başlangıçsız.

İlm-i ezelî Tanrı bilgisi.

Kudret-i ezeliyye Tanrı gücü.

ezelî ve ebedî başlangıcı ve sonu olmayan.

ezeliyyet (a.i.) ezelîlik, öncesizlik, başlangıçsızlık.

ezeli (a.s. zelîl'den) daha (en, pek, çok) zelîl, aşağılık [kimse].

ezell-i nâs en zelîl ve aşağılık adam.

ezfâr (a.i. zufr'un c.) 1. tırnaklar, bkz: ezâfîr). 2. tırnak bahuru denilen tıbbî bir koku. 3. Kuzey Kutbunda bulunan küçük yıldızlar.

ezfer (a.s.) güzel kokulu [şey].

ezfile, ezfelî (a.i.) güruh, cemaat, bölük.

ezgehân (f.s.) işsiz güçsüz, tembel [adam].

ezhâb (a.i. zeheb'in c.) 1. altınlar. 2. yumurta sarıları.

ezhân (a.i. zihn'in c.) insanda akıl, fikir, zekâ, hafıza, anlayış, kavrayış kudretleri.

ezhân-ı nâs halkın zihni.

ezhâr (a.i. zahr'ın c.) 1. arkalar, sırtlar; satıhlar, yüzler. 2. binek hayvanının sırtları.

ezhâr (a.i. zehre ve zehere'nin c.) çiçekler, (bkz: zuhur).

ezhâr-ı bahar bahar çiçekleri.

ezhâr-ı erbaa "ebegümeci, hatmi, menekşe, gelincik" çiçekleri.

ezhâr-ı nev-bahâr bahar çiçekleri.

Ezhâr-ı Ramazan (Ramazan çiçekleri) Selânikli Tevfık tarafından istanbul'da yılda bir defa olmak üzere Ramazan ayında yayımlanmış bir dergi.

ezhâr-ı rebîî bahar çiçekleri.

ezhel (a.s.) pek dalgın ve unutkan, çok gaflette bulunan.

ezher (a.s.) pek beyaz, güzel ve parlak.

Câmi'-i Ezher Mısır'da meşhur bir medrese.

ezher-ül-levn parlak yüzlü. [Hz. Muhammed'in vasıflarından biri].

ezher-ül-vech yüzü gözü nurlu.

ezherân, ezhereyn (a-ic.) Ay ve Güneş.

ezheriyye (a.i.) Halvetiyye tarikatı şubelerinden birinin adı. [kurucusu Şeyh Ebî Abdullah Muhammed bin Abdurrahmân-üz-Züvâvî-ül-Ezherî'dir].

ezîb (a.i.) 1. kıble rüzgârı. 2. s. alçak, aşağılık [adam].

ezikka (a.i. zukak'ın c.) sokaklar, yollar.

Tanzîf-i ezikka sokakları temizleme.

ezille (a.s. zelîl'in c.) alçaklar, adîler, aşağılıklar.

ezimme (a.i. zimâm'ın c.) 1. yularlar, dizginler. 2. meç. idare.

Mâlik-i ezimme-i kâinat herkesin idaresine sahip olan (Allah).

ezimme-i umur işlerin idaresi.

ezîr (f.i.) haykırma.

eziyyet (a.i.) eziyet, incinecek, incitecek hal, incitme, cefâ, meşakkat, zahmet, (bkz: azar, renciş).

ezîz (a.s.) 1. soğuk, soğuk [şey]. 2. i. ateşte tencerenin içindeki şeyin kaynaya kayna-ya taşma derecesine gelmesi.

ezkâ (a.s.) daha (en, pek, çok) hâlis, lekesiz, faziletli, temiz.

ezkâ (a.s.) daha (en, pek) anlayışlı, çok zekî.

ez-kadîm (f.a.zf.) eskiden beri.

ezkâr (a.i. zikr'in c.) 1. anmalar, hatırlamalar, bildirmeler, söylemeler, (bkz: zikr). 2. zikirler, (bkz: evrâd).

ezkâr-ı cemile medih ile, iyilikle yâd etmeler, anmalar.

ezkât (f.s.) kötü düşünceli [kimse].

ez-kazâ (f.a.zf.) kazara, yanlışlıkla.

ezkiyâ' (a.s. zekî'nin c.) lekesizler, hâlisler, faziletliler.

ezkiyâ-yi ehl-i tarikat tarikat ehlinin en faziletlileri.

ezkiyâ' (a.s. zekî'nin c.) keskin fikirliler, anlayışlılar.

ezkiyâ-yi etfâl zekî çocuklar.

ezlâf (a.i. zılfın c.) zool. çatal tırnaklar [hayvanlarda].

ezlag, ezlagî (a.i.) tenasül âleti.

ezlaî (a.s.) iri, uzun şey.

ezlak (a.s.) 1. keskin şey. 2. dil uzatan, aleyhte söz söyleyen [adam].

ezlâl (a.i. zıll'ın c.) gölgeler, (bkz: azlâl, zılâl).

ezlâm (a.i. zelem ve zelm'in c.) Câhili-yet devrinde Arapların fal açmak veya uğur saymak için kullandıkları kumar okları.

ezmân (a.i. zamân'ın c.) vakitler, anlar, çağlar [dilimizde az kullanılır] . (bkz: ezmine).

ezmâr (a.i. zimr ve zemîr'in c.) bahâdırlar, kahramanlar, yiğitler.

ezmâr-ı Etrâk Türk yiğitleri.

ezmine (a.i. zamân'ın c.) anlar, vakitler, çağlar, (bkz: ezmân).

ezmine-i cedide yeni zamanlar.

ezmine-i kadîme eski zamanlar.

ezmine-i kadîme-i hayât j eol. paleozoik.

ezmine-i mâziyye geçmiş zamanlar.

ezmine-i meçhule bilinmeyen zamanlar.

ezmine-i mutavassıta ortaçağ.

ezmine-i müstakbele gelecek zamanlar.

ezmine-i selâse üç zaman, il

eznâb (a.i. zenb'in c.) 1. günahlar, suç-zünûb). 2. (zenb'in c.) kuyruklar,

Şahs-ı ezra' fasih, sözü düzgün

ezrâr (a.i. zırr'ın c.) 1. esvap düğmeleri.

ezrâr-ı libâs elbisenin düğmeleri. 2. bot. nebatların (* bitkilerin) üzerinden ilk ve son baharda meydana gelen tomurcuklar.

ezrâr-ı ârızıyye bot. alışık olunmayan bir yerden çıkan tomurcuklar.

ezrâr-ı ıbtıyye bot. yaprakların dibinde meydana gelen tomurcuklar.

ezrâr-ı intihâiyye bot. dal tepelerindeki tomurcuklar.

ezrâr-ı lahmiyye hek. yaranın etrafında meydana gelen et çıkıntıları.

ezrâr-ı şahmiyye bot. kozalak.

ezrâr-ı zühreviyye bot. çiçek tomurcuklan.

Ezrebî (a.i.) Azerbaycan'ın Arapça adı.

ezûc (a.s.) 1. edepsiz [adam]. 2. başı sert [at].

ezûm (a.s.) ısıran, ısırıcı.

Kelb-i ezûm ısırıcı, ısıran köpek.

ezûz (a.s.) pek keskin olan [hançer, kılıç v.b.]

Seyf-i ezûz pek keskin kılıç, (bkz: bürrân).

ezvâc (a.i. zevç ve zevce'nin c.) kocalar, eşler, çiftler, kadının veya kocanın eşleri, ["zevce" nin c. olarak "zevcât" kelimesi daha çok kullanılır].

ezvâc-ı asabiyye anat. sinir çiftleri.

ezvâc-ı tâhirât Hz. Muhammed'in ismetli zevceleri.[Hadîcet-ülKübrâ (Huveylid'in kızı); Şevde bintü Zem'a; A'işe bintü Ebî-Bekr, Haf-sa bintü Ömer-el-Fârûk; Zeyneb bintü Huzey-me; Ümmü Seleme (Hind bintü Ebî-Ümeyye); Cüveyriyye bintü Haris (adı Berre olup Peygamber tarafından değiştirilmiş); Zeyneb bintü Cahş; Ümmü Habîbe (Remle bintü Ebî--Süfyân); Safiyye (Hayber Yahudilerinden Huyey bin Ahtab'ın kızı); Meymûne bintü Haris (nikahladığı son eşi). Cariyeler iMâriyet-ül--Kıbtiyye (Şem'un adlı birinin kızı olup Mu-kavkıs tarafından Mısır'dan hediye olarak gönderilmiştir); Reyhâne (Kurayza Yahudi kabilesinden). Hz. Muhammed on bir nikâhlı evlilik yapmış, eşlerinden ikisi Peygamber hayatta iken vefat etmiştir.].

ezvâk (a.i. zevk'ın c.) tatlar, neşeler, lezzetler, hazlar.

ezvâk-ı pâdişâh-âne pâdişâhlara yakışır zevkler.

ezver (a.s.) boynu eğri [kimse].

ezverî (f.i.) karaçalı denilen kalın ve çok dikenli bir ağaç.

ezyâf (a.i. zayfin c.) misafirler, davetliler, konuklar, (bkz: zuyûf).

ez-yah (f.b.s.) "buzdan soğuk" mânâsına gelir.

ezyak (a.s. zîk'dan) pek dar, sıkıntılı.

ezyâl (a.i. zeyl'in c.) etekler, ilâveler; kuyruklar, ekler.

f (a.ha.) l. Osmanlı alfabesinin yirmi üçüncü harfi olup "ebced" hesabında seksen sayısının karşılığıdır.

fa'âl (a.s. fi'l'den) 1. çok işleyen, dâima harekette bulunan; gayretli, çalışkan. 2. kim., fels. etkin, fr. actif.

fa'âl hissedar eko. şirkette faal bir iş gören hissedar.

fa'âl şirket eko. çalışır durumda olan ticarî kuruluş.

fa'âlün limâ yürîd dilediği işi yapan, Allah.

faale (a.i. fâil'in c.) failler, yapanlar.

fa'âl-âne (a.f.zf.) fa'alcasına, fa'âl olana yakışacak surette, çalışkancasına.

fa'âliyyet (a.i.) l. çalışma, hareket, gayret. 2. fels., kim. etkinlik, fr. activite.

fa'âl mekteb ped. etkinci okul, fr. eco-le active.

fâci' (a.s.c. fevâci') insanı dertli eden; keder veren, acıklı.

facia (a.s.) 1. âfet, musibet, (bkz: fecîa). 2. hazîn ve acıklı tiyatro oyunu, f r. drame. ["fâci" in müennesi].

fâcia-engîz (a.f.b.s.) çok acıklı, (bkz: fecî')".

fâcia-nüvîs (a.f.b.s.) facia yazan, hazîn ve acıklı tiyatro oyunu yazan [kimse], trajedi üstadı.

fâciât (o.i.c.) musibetler, acıklı şeyler.

fâcir, fâcire (a.s. fücûr'dan. c. fecere, füccâr) 1. fücur sahibi, fena huylu, günahkâr. 2. ayyaş, sefih. 3. habîs; rezîl; şerir; şakî. 4. yalancı. 5. kadına düşkün erkek, erkeğe düşkün kadın.

fâdıl (a.s.c. fudalâ) 1. (bkz: fâzıl). 2. i. erkek adı.

fâdıla (a.s.) 1. ["fâdıl" kelimesinin müen.]. (bkz: fâdıl). 2. i. kadın adı.

fadîh, fadîha (a.s.). (bkz. fazîh, fazîha).

fağfur (f.i.) 1. [evvelce] Çin imparatorlanna verilen bir ad. 2. Çin'de porselenden yapılan kapkacak. 3. Selâmi izzet (Sedes) tarafından istanbul'da yayımlanmış edebî, felsefî, içtimaî bir dergi.

fagfûr-i Çîn Çin fağfuru, Çin işi.

fagfûrî (f.s.) fağfura mensup, çini.

fahâmet (a.i.) 1. fahimlik, ululuk. 2. îtibar, kıymet, değer. 3. kadın adı.

fahâmet-lü (a.t.s.) [evvelce] sadrâzam, Mısır hidivi ve prenslere verilen bir lâkap, fahâmetli.

fahâmet-penâh (a.f.b.s.) yegâne başvurulacak en büyük makam.

fahh (a.i.) kapan, tuzak, ağ, fak.

fahh-ül-fâr fare kapanı.

fahhâm (a.i.) kömürcü.

fahhâr (a.s.) 1. kendini medheden, çok övünen, övüngen. 2. çanak, çömlek, toprak testi. 3. saksı.

fahhâş (a.s.) her türlü kötülükleri şahsında toplamış [kimse].

fahîm, fahîme (a.s. fahm'-den. c. fihâm) fahâmetli, çok kuvvetli, îtibar ve nüfuz sahibi olan.

Düvel-i fahîme îtibar ve nüfuz sahibi olan devletler.

fâhim, fûhime (a.s. fehm'-den) anlayışlı, akıllı.

fahîm-âne (a.f.zf.) fahîm olana yakışacak surette.

fâhir, fâhire (a.s. fahr'den) t 1. fahreden, onurlu, şanlı, şerefli, (bkz. müf tehir). 2. mükemmel. 3. kıymetli, değerli. 4. erkek ve kadın adı.

fahiş (a.s. fahş'dan) 1. mübalâğalı, taşkın, aşın. 2. büyük, iri. 3. ahlâksız, ahlâka aykırı; çirkin, pek kötü.

Kavl-i fahiş çirkin söz.

Hatâ-yı fahiş pek kötü yanlış. 4. insafsızca. S. tamahkâr, pinti, kısmık [adam].

fahiş fiat eko. hakkaniyete, teamüle uymayan gayr-i kanunî fiat.

fahişe (a.i. fuhş'den. c. fevâhiş) 1. ahlâksız kadın, kahpe, [bkz: âlüfte, aşüfte, zâniye). 2. ar, ayıp, kabahat, günah.

fâhite (a.i.c. fevâhit) yabani güvercin, üveyik, (bkz: hamam).

fahl (a.s.c. fuhûl) 1. aygır. 2. akıllı ve zekî [adam]. 3. i. erkek. 4. s. beyitler, hadisler ve rivayetler anlatan [kimse].

fahm (a.s. fahâmet'den. c. fihâm) büyük, ulu. (bkz: azîm, cesîm, kebîr).

fahm (a.i.) kömür, (bkz: engist).

fahm-i billûrî elmas.

fahm-i fa'al kim. actif kömür.

fahm-i hasebi coğr, kim. odun kömürü.

fahm-i hayvani (hayvan kömürü) fr. charbon aninıal.

fahm-i madenî mâden kömürü.

fahm-i nebatî nebatî, bitkisel kömür.

fahm-i sânî-i alüminyum kim. alüminyum karbür.

fahm-i sânî-i kalsiyum kim. Kalsiyum karbür, karpit.

fahm-i tabîî kim. *doğal kömür.

fahm-i türabı huy kömürü.

fahmî, fahmiyye (a.s.) kömürle ilgili, kömürümsü.

Havza-i fahmiyye kömür havzası.

fahmiyyet (a.i.) kim. karbonat.

fahr (a.i.) 1. övünme, böbürlenme, büyüklenme, şeref, onur, kıvanç. 2. büyüklük, ululuk. 3. şöhret, ün. 4. fazîlet, erdem.

fahr-i âlem, fahr-i kâinat Hz. Muhammed.

fahr-i edhemî dön terekli taç.

fahr-i hüseynî on iki terekli taç.

fahr-ül-mürselîn Hz. Muhammed. (bkz: Fahr-i âlem, Fahr-i kâinat).

fahr-ül-üdebâ ediplerin en büyüğü, en değerlisi.

fahr-ül-ulemâ bilginlerin en büyüğü, en büyük bilgin.

fahr-ül-vüzerâ vezirlerin övünüleni.

fahrî (a.s.) 1. şeref, onur için, parasız, maaşsız, aylıksız, ücretsiz görülen [iş]. 2. i. erkek adı.

fahriyyât (a.i. fahriyye'nin c.) ed. eski şâirlerin, kendi faziletlerini ve şairliklerini övmek yolunda yazdıkları şiirler.

fahriyye (a.i.c. fahriyyât) 1. ed. eski şâirlerin, kendi faziletlerini ve üstünlüklerini övmek suretiyle yazdıkları şiirler. 2 . kadın adı. 3. ed. divan edebiyatında kasidenin belirli kısımlarından biri.

fahriyyen (a.zf.) fahrî olarak, onur için, parasız ve menfaatsiz.

fahriyyet (a.i.) fahrîlik. (bkz: fahrî').

fahs (a.i.) bir şeyin iç yüzünü araştırma, arama.

fahşâ' (a.i.) 1. akıl ve mantığın kabul edemeyeceği söz ve iş. 2. meşru olmayan şehvanî haller, fuhuş, zina. 3. verilen zekâttaki tamahkârlık.

fâhte (f.i.) 1. üveyik kuşu. 2. muz. Türk müziğinin büyük usûllerindendir. Yirmi zamanlı ve onbir darplıdır. Peşrev, beste ve ilâhiler ölçülmüştür. Yalnız 20/4 mertebesi kullanılmıştır. Yirmi zamanlı tek usul olan fâhte, muhtelif şekillerde bulunan bir sofyan, iki yürük samâî ve gene bir sofyan'dan mürekkeptir. Çenber usulü fâhte'nin başına bir sofyan getirilerek teşkil edildiği gibi, bu usul zencîr'in de terkibinde bulunur.

fahur (a. s. fahr'den) çok fahreden, övünen, kendini medhetmek itiyadında olan. (bkz. mütemâcid, mütemeddih).

fahûr-âne (a.f.zf.) fahûrcasına, kendini medhederek, öğünerek, kurularak.

fahz (a. i. c. efhâz) uyluk, kalça ile baldır arasındaki kısım.

Azm-i fahz uyluk kemiği.

fâide dili (a.i.c. fevâid) 1. fayda, menfaat, kâr, kazanç. 2. ümit; hayır; işe yarama.

Bî-fâide faydasız.

Çi-fâide neye yarar, boşuna.

fâide-i hiber bir işin hakikatine varma faydası. 3. faydalı olan bend, fıkra.

fâide-i târihiyye târihî fayda, kazanç.

fâide-cû (a.f.b.s.) fayda arayan, çıkar gözeten.

fâide-mend (f.b.s.) menfaat elde eden, kârlı.

fâih (a.i.c. fevâih) çiçek ve meyva kokusu. "fâyih" şeklinde de kullanılır].

faik, faika (a.s. fevk'den) 1. fevkinde bulunan, manevî olarak üstünde olan

İhtirâmât-ı faika üstün saygılar.

fâik-ül-akrân akranlarından üstün.

fâik-ül-emâsil benzerlerinden daha üstün durumda olan. 2. a'lâ. 3. erkek ve kadın adı.

fâikat (a.s. fâik'in c.) lâikler, üstünler, ilerde olanlar.

fâikıyyet (a.i.) üstünlük.

Esbâb-ı fâikıyyet üstünlük sebepleri, [yapma kelimelerdendir].

fail (a.s.c. fevâil, faale) 1. işleyen, yapan. 2. te'sirli. 3. gr. bir fı'lin anlattığı işi yapan, fr. sujet.

fâil-i hakiki (gerçek yapıcı) Allah.

fâil-i hayr hayır işleyen.

fâil-i muhtar istediğini yapmakta serbest olan.

fâil-i mübaşir huk. bir şeyi bizzat yapan kimse.

fâil-i müstakil huk. bir suçu kendi işleyen veya bunun işlenmesine sebep olan.

fâil-i müşterek huk. işlenen bir suçta parmağı olan, suç ortağı.

fâil-i şerr kötülük işleyen.

fâiliyyet (a.i.) 1. fâillik, işleyicilik; işleyen ve yapanın hâli. 2. fels., kim. müessirlik, te'sir, fr. activite.

faiz, faize (a.s. fevz'den) 1. fevz bulan, muradına ulaşan, bir basan kazanan. 2. erkek ve kadın adı.

faiz (a.i. fevz'den. c. fevâiz) 1. ödünç verilen paraya karşı alınan kâr. (bkz: güzeşte, nema, ribâ). 2. bolluk, çokluk, taşkınlık. 3; s. feyezan eden, taşan.

fâiz-i basît alınan borç müddeti içinde değişmeyen anaparanın getirdiği faiz, kâr.

fâiz-i cüz'î bir liranın belirli zaman içinde getirdiği faiz.

fâiz-i külli bir parayı teşkil eden cüz'î faizlerin tutan olan asıl faiz.

fâiz-i mürekkeb bir paranın getirdiği faiz, vâde sonunda ana paraya katılmak suretiyle hesap edilen faiz.

fâiz-ün-nûr nur bolluğu.

fâj, fâje (f.i.) esneme.

faka (a.i.) fakirlik, yoksulluk, ihtiyaç.

Fakr ü faka yoksulluk.

fâka-yı şedide şiddetli ihtiyaç.

fakahet ("ka" uzun okunur, a.i.) fa-kihlik, fıkıh ilminde bilgi sahibi olma.

fakahetli ("ka" uzun okunur, a.s.) evvelce] müftüler hakkında kullanılan resmî bir unvan.

fakat (a.e.) yalnız, ancak, lâkin, ama, şu kadar var ki.

fakd (a.i.) yokluk, bulunmama, (bkz: fıkdan).

fakd-i nakd para yokluğu.

fakha (a.i.c. fıkâh) 1. andropogon muricatus denilen bir çiçek. 2. anat. anüs, makat, uyluk. 3. astr. Dübb-i ekber denilen yıldız kümesinin dörtgeninde bulunan bir yıldız, lât. Gamma Ursus Majoris; fr. Phegda; ing. Phecda. [yedili kümenin üçüncü derecedeki parlak yıldızıdır].

fakîd (a.s.) nâdir bulunan [nesne].

fakîh (a.s. fıkh'dan c. fukahâ) 1. fıkıh (din, şeriat) ilminin üstadı.

fakîh-ül-fukahâ fakihlerin fakîhi, en büyük fakih. 2. zekî, anlayışlı [kimse], (bkz: feh-hâm).

fâkihe (a.i.c. fevâkih) yemiş, meyva. fâkihet-üş-şitâ (kış meyvası) ateş. [ennârü

fâkihet-üş-şitâ' ateş kışın meyvasıdır.]

fakîr (a.s. fakr'den. c. fukara') 1. zengin olmayan, yoksul, parasız, züğürt. 2. dilenci. (bkz: sâil). 3. zavallı, bîçare, âciz. 4. alçakgönüllülük göstererek "ben" mânâsına gelir. 5. Hindistan'da kendi kendilerine türlü eziyetler yapmaya alışmış olan dervişler.

fakir-i mu'temil huk. kazanıp yaşayabilmeye kudreti olan yoksul kimse.

fakîr-âne (a.f.zf.) 1. fakire yakışacak surette, (bkz: âcizane). 2. fakircesine. 3. nezâket olarak "ben" zamirinin karşılığı.

fakîr-hâne (a.f.b.i.) [alçakgönüllülükle] söz söyleyenin evi.

fakr (a.i.) fakirlik, yoksulluk, muhtaçlık, züğürtlük.

fakr u faka (bkz. faka).

fakr u sefalet büyük yoksulluk, fakirlik.

fakr u zaruret şiddetli yoksulluk.

Fakr-nâme (a.f.b.i.) Aşık Paşa'nın tasavvufa dâir bir mesnevîsi.

fakr-üd-dem kansızlık, fr. anemie.

fal (a.i.) uğur; talih deneme; kahve fincanına, iskambile bakmak gibi bir takım garip usullerle insanın talihine ait şeyler söyleme.

fâl-i bed fena hal, fena alâmet.

fâl-i hayr iyi hal, iyi alâmet, uğur sayma.

falak (a.i.) 1. sabah aydınlığı. 2. tomruk; falaka.

falaka (a.i.) 1.[eskiden] mektepte veya medresede kabahatli talebenin -arkası üstü yatırıp dayak atmak üzere- ayak bileklerine takıp sıkıştırılan iki ucu ip bağlı bir sopa. 2. bâzı manivela işlerinde kullanılan ucu iple bağlı bir ağaç. 3. iki ucu bir yere bağlı olan halat. 4. çift atlı yük arabalarında, çeki kayışlarının bağlandığı ağaç.

fâl-gîr (f.b.i.) falcı.

fâl-gû (f.b.s.) fal söyleyen, fala bakan.

fâlic (f.s.) galip, muzaffer.

fâlic (a.i. felc'den) yarım inme, vücudun yansına inen inme. (bkz: nısf-ı nüzul).

fâlice (a.i.) ["fâlic" kelimesinin müen.] (bkz: ffflic).

fâlih (a.s.) 1. toprağı süren, eken. 2. muvaffak ve mes'ud [kimse]. 3. i. erkek adı.

fâlik (a.s.) ikiye bölen, ayıran.

fâlik-ül-habb-i ve-n-nuvât habbeyi, taneyi ikiye yaran.

fâlik-ün-nevâ Allah.

fâlik (a.i.) memeleri henüz arşaklanmış [kız].

fâl-nâme (a.f.b.i.) fal kitabı.

fâl-zen (f.b.s.) fala bakan, falcı, (bkz: fâl-gîr). –

fam (f.i.) renk. (bkz: levn).

Gül-fâm gül renkli.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin