Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə44/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   189

galâ' (a.i.) pahalılık.

Kaht ü galâ' kıtlık ve pahalılık.

galâ-yi es'âr fiatların yüksekliği.

galât (a.i. galî'nin c.), (bkz. galî).

galat (a.s.c. galatât) yanlış, yanılma.

galat-ı basar görüş duygusunun aldanması. [suya batmış bir değneğin kırılmış gibi görünmesi].

galat-ı elvân renkleri yanlış veya kusurlu görme, fr. dyschromatopsie.

galat-ı fâhiş pek açık yanlış.

galat-ı fikr düşünce yanılması.

galat-ı hilkat hilkat garibesi.

galat-ı hiss duyuştaki aldanış, duygu yanıltısı.

galat-ı meşhur (meşhur yaygın yanlış) yanlış olduğu halde herkes tarafından tutunan ve kullanılmakta bulunan kelime.

galat-ı meşhûr fasîh-i mehcûrdan evlâdır meşhur (yaygın) yanlış, terkedilmiş fasih sözden daha üstündür.

galat-ı rü'yet bir rengi, tabiîsinden başka olarak görme, görme bozukluğu, göz yanıltısı. [kırmızıyı yeşil, maviyi menekşe renginde görme].

galat-ı tahakkümî ed. bir kelimenin gerek lâfzı, gerek mânâsı itibarıyla herkesin kullandığı gibi kullanılmaması, (bkz: kıyâsa muhalefet).

galatât (a.i. galat'ın c.) yanlışlar, yanılmalar.

galat-gû (a.f.b.s.) yalan yanlış söyleyen

galat-nüvîs (a.f.b.s.) yalan, yanlış yazan ve tespît eden.

galebât (galib'in c. olan galebe'nin c.) galebeler, üstünlükler.

galebe (a.i.) 1. galip gelme, yenme, üstünlük. 2. çokluk, kalabalık. 3. s. zaptolunmayacak derecede azgın.

galebe çalmak üstün gelmek.

galebe-i şehvet şehvet azgınlığı. 4. (s. galib'in c.), (bkz: galib).

galel (a.i.c. aglâl) koruluktan akan su.

gâleyan (a.i.) kaynama, çalkanma, coşma. (bkz: feverân).

Derece-i galeyân kaynama derecesi (100 santigrat).

galeyân-ı mâ' suyun kaynaması.

galeyân-ı efkâr fikirlerin kaynaması, coşması

galî ("ga" uzun okunur, a.s. galâ'dan. c. galât) 1. değerinden çok pahalı olan [şey].

Eşyâ-yi galiye pahalı şeyler. 2. galeyan eden, kaynayan.

Galib ("ga" uzun okunur, a.s.) 1. galebe eden, galebe çalan, üstün gelen, yenen. 2. daha kuvvetli.

galib ekseriyyet büyük çoğunluk.

galib ihtimâl daha kuvvetli ihtimal.

galib-i mutlak tam manâsıyla galip.

galib-i tüvânâ güçlü galib. 3. i. erkek adı.

Galib (Şeyh-) meşhur Dîvan şairlerindendir; istanbul'da doğmuştur, asıl adı Mehmed'dir; babasının adı Mustafa Reşîd'dir.Büyükçe bir dîvânı vardır. Gazel ve kasidelerinin bâzılarında Nâbi, Nedîm, ve Nefî'nin tesirleri görülür. "Hüsn-i Aşk" adlı eserini yirmi altı yaşında iken mesnevî tarzında yazmıştır.Sırf Türkçe yazılmış bir de gazeli vardır, (d. 1757 - ö. 1798).

galibâ ("ga" uzun okunur, a.zf.) sağlam bir ihtimâle göre, görünüşe göre, belki.

galib-âne (a.f.zf.) galip sıfatıyla, galip olana yakışacak surette.

galibe ("ga" uzun okunur, a.s.) [galib'in müen]. (bkz: galib).

galiben ("ga" uzun okunur, a.zf.) üstünlükle.

galibiyyet ("ga" uzun okunur, a.i.) galip gelme, üstünlük.

galîl (a.s.) susamış, (bkz: çeşme).

galiyâ "ga" uzun okunur, f.i.) misk ile anberden yapılmış siyah kokulu bir madde olup boya olarak kadınlarca saçlara ve başlara sürülür, (bkz. galiye).

galiyâ-sâ ("ga" uzun okunur, f.b.i.) galiye, ıtır, güzel koku terkipleyen kimse, aktar (attâr).

galiye ("ga" uzun okunur, a.i.). (bkz.galiyâ).

galiye-bâr ("ga" uzun okunur, a.f.b.s.) güzel kokulu şey saçan.

galiye-dâni ("ga" uzun okunur. a.f.b.s.) galiye kutusu, güzel kokulu şeylerin muhafaza olunduğu kap, mahfaza.

galiye-fâm ("ga" uzun okunur. a.f.b.s.) galiye renginde, (güzel siyah).

galiye-gûn ("ga" uzun okunur.a.f.b.s.) güzel siyah renkli.

galiye-misk "ga" uzun okunur.a.b.i.) "kalemis yağı" denilen güzel koku.

galîz, galîza (a.s. gılzet'den) 1. kaba, nezâket dışı, terbiye dışı.

Eymân-ı galîze kaba yeminler.

Ta'bîrât-ı galize terbiye, nezâket dışı sözler.

Şütûm-i galîze kaba küfürler. 2. şeffaf olmayan, kalın sık.

Ebr-i galîz kalın bulut.

Em'a-i galîze kalın bağırsak.

gallât (a.i. galle'nin c.) 1. zahireler, mahsuller. 2. ev kirası gelirleri. 3. el emekleri. (bkz gılâl1'2).

gaile (a.i.c. gallât, gılâl) 1. zahîre, mahsul, ekin. 2. îrât, gelir.

galle-i adem (yokluk ekini) mezar, kabir.

galle-i âtiye [vakıfta], (bkz: galle-i hâdise).

galle-i hâdise [vakıfta] vâkıfın icâbından sonra meşrût-ün-lehin reddinden husule gelip te henüz meşrût-ün-leh tarafından alınmamış olan galle.

galle-i mâziyye [vakıfta] ret yüzünden gayri münkati' cihete tevzî olunduktan sonra şartı kabul eden meşrût-ün-lehin istirdat edemeyeceği galle.

galle-i me'hûza [vakıfta] meşrût-ün-leh tarafından ahız ve kabzedilmiş olan galle.

galle-i vakf vakıftan gelen galle (gelir, îrât). 3. el emeği.

galle-dân (a.f.b.i.) zahîre, tahıl anbarı.

galle-fürûş (a.f.b.s.) zahîre satan, zahîreci.

galle-zâr (a.f.b.i.) ekilmiş tarla.

galsama (a.i.) 1. gırtlak ağzı, hançere. 2. suda yaşayan hayvanların nefes alma uzuvları, solungaç.

galtân (f.s.) yuvarlama, yuvarlanan, tekerlenen.

Ser-i galtân kopup yere yuvarlanan baş.

galtîde (f.s.) yuvarlanmış, tekerlenmiş.

galtîde-i hâk-i mezellet aşağılık, alçaklık toprağına yuvarlanmış.

gâm (f.i.) 1. adım. (bkz: hatve). 2. ayak. (bkz. kadem). 3. köy.

gamâim (a.i. gımâme'nin c.) hayvanların, yem yemesini veya ısırmasını önlemek için ağızlarına takılan torba, burunduruk gibi şeyler.

gamak (a.i.) 1. rutubetli ağır hava. 2. rutubet.

gamâm, gamâme (a.i.c. gamâyım) bulut, (bkz: ebr, sehâb, gaym).

gamâm-ı gam gam bulutu, ["gamâme" tek bulut yerinde de kullanılır].

gamd (a.i.) 1. kın. 2. zarf, mahfaza.

gamgame (a.i.) 1. savaşan, muharip. 2. inekler gibi böğürme. 3. savaş sırasında çıkarılan ses.

gamık ("ga" uzun okunur, a.s. gamak'dan) az lekeli, puslu; nemli.

gamir ("ga" uzun okunur, a.s.c. gavâmir) l. mâmur (bayındır) olmayan, harap, ıssız yer. 2. terkedilmiş, ekilmemiş yer. ["âmir" in zıddı].

gamız ("ga" uzun okunur, a.s. c. gavâmız) anlaşılması güç olan, anlaşılmaz, karışık, kapalı [söz].

Suâl-i gamız güç anlaşılır sual.

gamıza ("ga" uzun okunur, a.i.) anlaşılması güç durum, [kelime müennestir].

gam[m] (a.i.c. gumûm) keder, tasa, kaygı, dert.

Def'i gamm kederini giderme, (bkz: firâk2, gussa).

gam[m]-ı aşk aşk gamı.

gam[m]-ı eyyâm zamanın, devrin gamı.

gam[m]-ı ferdâ istikbâl kaygısı, yarının tasası

gam[m]-ı fürkat ayrılık gamı, uzaklık derdi.

gam[m]-ı nermîn tatlı, yumuşak gam.

gam[m]-ı zülf zülfün gamı.

gam[m] yemek keder ve tasa etmek.

gam[m]-âbâd (a.f.b.s.) hüzün ve kederi bol.

gam[m]-âlûd (a.f.b.s.) kaygı veren, kederli, hüzünlü. (bkz: gam[m]-nisâr, gam[m]-nişân).

gam[m] âşâm (a.f.b.s.) gamlı, gamlanmış

gam[m]-dîde (a.f.b.s.) gam görmüş, kederli, tasalı.

gam[m]-engîz a.f.b.s.) sıkıntılı, kederli.

gam[m]-fersâ a.f.b.s.) üzüntüyü dağıtan.

gam[m]-fersûd (a.f.b.s.) gamdan, sıkıntıdan yıpranmış.

gam[m]-fezâ (a.f.b.s.) tasa, keder arttıran.

gam[m]-gîn (a.f.b.s. b) kederli, tasalı, hüzünlü, (bkz: gamîn, gam[m]-nâk).

gam[m]-güsâr (a.f.b.s.) gam ve kederi defeden, teselli veren, gam ortağı; arkadaş, dert ortağı.

gam[m]-güsâr-ı hayât-ı insanî insan hayâtının gam ortağı.

gam[m]-güsil (a.f.b.s.) gam, tasa dağıtan.

gam[m]-hâne (a.f.b.s.) 1. kaygı, tasa yurdu. 2. dünyâ (bu-).

gam[m]-hâr (a.f.b.s.) gam yiyen, kederlenen, tasalanan.

gamîn (f.s.) kaygılı, tasalı, (bkz: gam[m]-gîn, gam[m]-nâk).

gam[m]-kede (a.f.b.s.) tasa evi.

gammâz (a.s. gaz'dan) birine, iftira ederek zarar veren, münafık, fitneci, koğucu.

gammâzâne (a.f.zf.) gammazlıkla, fitnecilikle, kovuculukla.

gammâze (a.i.) göz kırparak lâtife eden güzel [kız].

gammâziyyet (a.i.) gammazlık, kovuculuk.

gam[m]-nâk (a.f.b.s.) gamlı, tasalı, kaygılı, (bkz ; gam[m]-gîn, gamîn).

gam[m]-nisâr (a.f.b.s.) tasa, kaygı, keder veren.

gam[m]-nişân (a.f.b.s.) tasalı, kederli, tasa veren, (bkz: gam[m]-âlûd, gam[m]nisâr).

gam[m]-penâh (a.f.b.s.) tasanın, kederin sığındığı yer, tasalı yer.

gam[m]-perest (a.f.b.s.) gama, kedere, üzüntüye alışmış.

gam[m]-perver (a.f.b.s.) gam artıran, tasa veren.

gamr (a.i.) suyun derinliği, derinlik. (bkz. umk).

gamre (a.i.c. gamerât) görgüsüzlük, tecrübesizlik, bönlük, anlayışsızlık.

gâmûs (f.i.) manda, (bkz: câmûs).

gamz (a.i.) 1. kaşla, gözle işaret, göz kırpma. 2 . münafıklık etme, koğulama.

gamze (a.i.) 1. süzgün bakış. 2. çene veya yanak çukurluğu.

gamze-i ahter yıldızın göz kırpması.

gamze-i câdû büyüleyen gamze (süzgün bakış).

gamze-i cellâd cellât gamze; cana tayan yan bakış.

gamze-i dil-dûz gönül delen gamze.

gamze-i fettân aldatıcı, cazip ve süzgün bakış.

gamze-i gül mec. çiçek açma.

gamze-i hûn-hâr kan içen yan bakış.

gam[m]-zede (a.f.b.s.) gamlı, tasalı. (bkz. gam[m]-nâk, gam[m]-nisâr).

gamze-figen (a.f.b.s.) gamze saçan, süzgün bakan.

gamzî (a.s.) gözkırpan.

gam[m]-zidâ' (a.f.b.s.) gamı, kederi defeden.

-gân (f.e.) sonu e ile nihayet bulan Farsça kelimeleri cemi yapar, [hâce = hâce-gân; hanende = hânende-gân v.b.].

ganâim (a.i. ganîmet'in c.), (bkz. ganîmet).

ganâim-i bahriyye savaşan devletin bayrağını taşıyan gemilerin veya bunlara ait eşyanın zaptı.

ganâim-i gayr-i me'lûfe harp ile düşmandan kahren veya sulhan alınan gayrimenkul mallardan yâni düşman topraklarından ibarettir ki bunun hakkında karar itası ülü-l-emre aittir.

ganâim-i hâlise enfal denilen ganimet mallarıdır ki, mücâhit askerlerden bir kısmına tenfîl suretiyle tahsis edilmiş bulunur, [bu malları elde edenler bunlara dâr-ı harp'ten itibaren mâlik olurlar].

ganâim-i harbiyye harp ganimetleri, harpte düşmandan ele geçirilen top, tüfek, yiyecek, içecek ve şâire gibi şeyler.

ganâim-i maksûme beşte bir beyt-ül-mâl'e alındıktan sonra kalanı mücâhitler arasında hisselerine göre tâyin ve tevzî olunan ganimet mallarıdır ki, dâr-ı islâm'a, çıkarılmadıkça bunlara kimse mâlik olamaz.

ganâim-i me'lûfe harp esnasında düşmandan kahren alınan menkul mallardan ibarettir ki bunun yalnız beşte biri beyt-ül-mâl'e aittir.

-gâne (f.e.) bâzı sayıların sonuna gelerek "-lik" hâlinde sıfatlar yapar[cihâr-gâne dörtlük; dü-gâne ; ikilik (iki rekâtlık sabah namazı)., gibi].

ganem (a.i.c. ağnâm) koyun.

Lahm-ı ganem koyun eti. (bkz: gûsfend).

ganî (a.s.c. ağniyâ) 1. zengin, varlıklı, bol, doygun. 2.i. Allah'ın adlarından biridir. 3. i. [abdülganî'den kısaltma olarak] erkek adı.

ganî ganî (a.zf.) bol bol, çok çok.

ganim ("ga" uzun okunur, a.s.c. gavânim) ganimet alan.

ganimen ("ga" uzun okunur, a.zf.) ganim olarak, ganimet almış olarak.

ganîmet (a.i.c.ganâim) 1. çalışmaksızın elde edilen şey, emeksiz kazanç. 2. düşmandan alınan mal. 3. tesadüfi ve faydalı durum. 4. beklenmeyen kazanç.

ganimîn ("ga" uzun okunur; a. ganim'in c.) harpte muharip olarak hazır bulunup ganimete nail olan muzaffer mücâhitler.

ganiye ("ga" uzun okunur, a.s.) 1. zengin [kadın, kız]. 2. çok hoş. 3. i. kadın şarkıcı, (bkz: muganniye).

gannâc (a.s. gunc'dan) çok nâzik, çok işveli, (bkz: şîve-kâr).

-gâr (f.e.) fâillik ve nispet mânâlarıyla isimlere sonek olarak katılır, ["yâd-gâr, hu-dâvend-gâr, beste-gâr" v.b.]. (bkz: -ger).

gar ("ga uzun okunur, a.i.) 1. mağara, in. (bkz: kehf).

Yâr-ı gar (mağara dostu) Hz. Ebûbekir; mec. çok vefalı, çok sâdık arkadaş. 2. defne ağacı.

Habb-ül-gar defne tanesi.

garâbet (a.i.) 1. gariplik, tuhaflık. 2. ed. ne demek olduğu herkesçe anlaşılmayacak kelime ve tâbirlerin söz arasında kullanılması. [Meselâ mizacınız bu gün mütenahnih midir, yoksa mütenahnah mıdır ?].

garâbet-cû (a.f.b.s.) garip, tuhaf şey arayan, böyle şeylere meraklı olan.

garâbet-nümâ (a.f.b.s.) garabet gösteren, garip, tuhaf.

garâbîl (a.i. gırbâl'in c.) kalburlar, iri delikli elekler.

garâbîn (a.i. gurâb'ın c. olan gırbân'ın c.) kargalar, (bkz: agribe).

garâib (a.s. garîbe'nin c.) tuhaf, şaşılacak şeyler, [c. garâibât].

garâib-i seb'a-i âlem dünyânın 7 garibesi. (bkz. acâib-i seb'a-i âlem).

garâibât (a.i. garîb'in c. olan garâib'in c.) görülmedik, anlaşılmadık, tuhaf, şaşılacak şeyler.

garâib-cû (a.f.b.s.) garip şeyler arayan, garip şeyler meraklısı.

garâib-den (a.t.s.) garip, tuhaf, alışılmamış.

garâib-perver (a.f.b.s.) garipliklerden hoşlanan, tuhaflıkları seven.

garâm (a.i.) 1. aşk, sevda, şiddetli arzu, fazla gönül düşkünlüğü. 2. Abdülhak Hamid'in meşhur manzum eseri, [kelime Arapçada "azâb; helak" mânâsına gelir].

garâmât (a.i. garâmet'in c.) 1. borç, diyet gibi şeyleri ödemeler. 2. vergiler, resimler.

garâmet (a.i.c. garâmât) 1. borç, diyet gibi şeyleri ödeme. 2. vergi, resim.

garâmeten (a.zf.) hakkına göre, herkese müsâvî (*eşit) olarak, taksim ederek.

garâmî (a.s.) lirik, *duygusal.

garâmiyyât (a.i.c.) sevgi ile alâkalı mevzular, konular, fr. lyrisme.

garâre (a.i.c. garâyir) harar, büyük kıl çuval, (bkz: gırâr, gırâre).

garât ("ga" uzun okunur, a.i. garet'in c.) yağmalar, çapullar. (bkz: garet).

garâyir (a.i. garâre'nin c.) hararlar, büyük kıl çuvallar.

garaz (a.i.c. agrâz) 1. hedef, gaye, maksat, meyil, istek.

El-garaz maksat, niyet odur ki.

garaz-ı aslî asıl maksat. 2. gizli düşmanlık, kin, kötü niyet.

Bî-garaz garezsiz.

Li-garazin sebep altında, bile bile.

garaz-ı vâkıf vâkıf (vakfeden) ın arzusu.

garaz-âlûd (a.f.b.s.) garezi, husûsî bir maksadı olan.

garaz-âmîz (a.f.b.s.) 1. garazlı, kinli. 2. kötü niyetli, gizli maksatlı.

garazen (a.zf.) garez ve düşmanlıkla.

garaz-kâr (a.f.b.s.) kinli, düşmanlık güden, (bkz: kîn-dâr).

garaz-kârâne (a.f.zf.) garazkârlıkla, garez ve düşmanlığa kapılarak, (bkz: kin-dârâne).

garb (a.i.c. gurûb) 1. Güneşin battığı taraf, günbatısı, batı. 2. memleketimizin yönüne göre Avrupa.

garb-ı cenubî lodos tarafı (güney-batı).

garb-ı şimalî karayel tarafı (kuzey-batı).

garben (a.zf.) batı tarafından, batıdan.

garbî, garbiyye (a.s.) 1. batı ile ilgili, Avrupa'ya mensup. 2. h. i. aşağı Mısır'ın batı kısmı.

garbiyyûn (a.i.c.) garplılar, batı memleketleri ahâlîsi, Avrupalılar.

gareng (f.i.) çığlık.

garet ("ga" uzun okunur, a.i.c. garât) çapul, yağma; akın, [eski zamanlarda] düşman toprağına yağma için yapılan saldırış.

garet-ger ("ga" uzun okunur, a.f.b.i. c. garet-gerân) yağmacı, çapulcu.

garet-gerân ("ga" uzun okunur, (a.f.b.i. garet-ger'in c.) yağmacılar, çapulcular.

gargara (a.i.) suyu, içilen ilâcı veya her hangi bir mayii boğazda oynatıp çalkalama, (bkz: mazmaza).

gârî (f.s.) sebat ve kararı olmayan.

garîb (a.s. gurbet ve garâbet'den. c. gurabâ) 1. kimsesiz, zavallı. 2. gurbette, kendi memleketinin dışında bulunan, yabancı. 3. tuhaf, şaşılacak, bambaşka. 4. dokunaklı.

garîb-üd-diyâr memleketin yabancısı.

garib ("ga" uzun okunur, a.s. gurûb'dan) gurûbeden, batan.

garîbân (a.f.s.c.) garipler.

garîb-âne (a.f.b.zf.) garipçesine, garip gibi, garibe yakışacak bir surette.

garîbe (a.s.c. garâib) evvelce görülmemiş tuhaf, şaşılacak şey.

garîbe-i hilkat acâip yaratık.

garîbe-i rûzgâr zamanın garîbesi.

Garîb-nâme (a.f.b.i.) Âşık Paşa'nın tasavvuf kaidelerini anlatan mesnevi tarzında yazılmış manzum bir eseri.

garîb-nüvâz (a.f.b.s.) garip, bîçare olanlara ikram eden, kimsesizleri koruyan, (bkz: garîb-perver).

garîbiyye (a.i.) Kadiriyye tarikatı kollarından biri. [kurucusu Şeyh Muhammed Garîbullâh-ül-Hindî'ye nisbetle bu adı almıştır.]

garîb-perver (a.f.b.s.). (bkz. garîb-nüvâz).

garîk (a.s. gark'dan) 1. gark olmuş, suya batmış; suda boğulmuş. 2. su içine dalmış, (bkz: mağrûk).

garîk-i isyân isyana dalmış.

garîk-i bahr-i isyân isyan denizine garkolmuş.

garîm (a.s.c. guremâ) 1. alacaklı, (bkz: dâin). 2. hasım, rakip.

garimîn ("ga" uzun okunur, a.i. ve s.) borçlular.

gariyye ("ga" uzun okunur, a.i.) bot. defnegiller, fr. lauracees.

garîze (a.i.) 1. tabiî sevk, içgüdü. 2. huy, tabiat, fr. instinct. (bkz: cibillet). 3. kendiliğinden meydana gelme.

garîzevî (a.s.) psik. içgüdüsel, fr. instinctif.

garîzî, garîziyye (a.s.) fıtrî, tabîî, yaradılıştan, kendiliğinden.

Harâret-i garîziyye vücûdun normal harareti, fr. caloricite.

garîziyyât (a.i.c.) fizyoloji.

gark (a.i.) 1. suya batma; batma; batırma. 2. boğulma, boğma.

gark-ı nûr nura batma, nura boğulma, nur içinde bırakma.

garka (a.s.) suya batmış, (bkz: mağrûk).

gark-âb (a.f.b.s.) suya batan, batmış olan; boğulmuş.

garrâ' (a.s.) 1. alnında beyaz bir lekesi, akıtması olan [at ve sâire], (bkz: gurre2). 2. ak, parlak, güzel, gösterişli, nümayişli, şatafatlı, ["egarr" ın müennesi].

garrân (f.s.) homurdanan; kükreyen.

garrende (f.s.) kükreyip azan arslan vesaire gibi yırtıcı hayvan.

gars (a.i.) ağaç dikme, dikilme.

gars-ı eşcâr ağaç dikimi, ağaçlandırma.

gars-ı yemîn 1) sağ el ile dikilen fidan; 2) birinin yanından, fidanı gibi ayrılmaz kimse.

garûr (a.s.) aldatan, aldatıcı.

garz (a.i.) batırma, sokma; iğne sokma, oyulgalama.

gasak (a.i.) gecenin ilk karanlığı.

gasb (a.i.) 1. zorla alma, zaptetme; kapma. 2. s. zorla alınan şey.

gasb-ı emvâl malların zorla alınması.

gasb-ı nükud paraların zorla alınması.

gasben (a.zf. gasb'dan) gaspederek, zorla alarak, (bkz: cebren).

gasben anh (a.zf.) ona rağmen.

gasben ank (a.zf.) sana rağmen.

gaseyân (a.i.) l. kusma, kayetme. 2. içi bulanma, bulantı, (bkz: kayy).

gasıb ("ga" uzun okunur, a.s. gasb'dan) gasbeden, sahibinin izni, haberi olmaksızın bir malı, bir şeyi hîle veya zor ile alan, zorba, yağmacı, çapulcu.

gasıb-ül-gasıb gasbedilmiş malı gasıptan gasbeden.

gasil ("ga" uzun okunur, a.s. ve i.) ölü yıkayan adam. (bkz: gassâl), [müen. "gasile"].

gasl (a.i.) 1. ölüyü yıkama, temizleme. 2. yıkama; yıkanma.

gasl-i meyyit ölünün yıkanması, (bkz: gusl).

gass (a.s.) 1. ince. 2. zavallı. 3. tatsız, yavan. 4. incelik, zavallılık.

gass ü semîn l) zayıf ve semiz; 2) fakir ve zengin.

gassâl (a.s. gasl'den) 1. gasleden, ölü yıkayan, yıkayıcı, [müen. "gassâle" dir].

Selâse-i gassâle içki kadehini üçleme, üçüncü kadehi içmiş olma. 2. ölü yıkanan su.

gaşeyân (a.i.) gaşyolma, kendinden geçme.

gaşiye ("ga" uzun okunur, a.i.) 1. kıyamet. 2. örtü, zar, perde. 3. at eyerinin altına örtülen sırmalı veya şeritli örtü, haşa. (bkz: bergüstvân). ["gaşiye" kelimesi Arapçada "kıyâmet" mânâsına da gelir].

gaşiye-dâr ("ga" uzun okunur, a. f.b.s.) haşa tutan, at uşağı, seyis.

gaşûm (a.s.) 1. inatçı. 2. zâlim, (bkz: bî-dâd, gürdâs).

gaşy (a.i.) kendinden geçme, bayılma.

gaşy-âver (a.f.b.s.) bayıltan, baygınlık veren.

gaşyet (a.i.) kendinden geçme.

gaşyet-i mevt koma hâli.

gatârîf, gatârife (a.s. gıtrîf'in c.) 1. asîl, soylu kimseler. 2. reisler, başlar, başkanlar.

gats (a.i.) daldırma, batırma; daldırılma, batırılma.

gâv (f.i.) öküz, sığır, (bkz: cevder).

gâv-ı arz eski Hintlilerin, dünyâyı boynuzları üzerinde taşıdığını sandıkları öküz.

gâv-ı âsmân (gök öküzü) Süreyya yıldızı.

gâv-ı deştî yaban sığırı.

gâv-ı samîrî incil'de adı geçen altın buzağı.

gâv-ı zemîn (bkz: gâv-ı arz).

gavâfil (a.s. gafile'nin c.) gaflette bulunanlar.

gavâil (a.i. gaile'nin c.) dertler, sıkıntılar, felâketler, musibetler, belâlar.

gavâlî (a.i. galiye'nin c.) güzel kokular.

gavâmız (a.i. gamız ve gamıza'nın c.) l. anlaşılmaz şeyler, güç şeyler, kanşık ve kapalı sözler. 2. sırlar, gizli tutulan şeyler.

gavânım (a.s. ganim'in c.), (bkz. ganim).

gavânî (a.i. ganiye'nin c.) 1. zenginler. 2. kadın şarkıcılar.

gavâşî (a.i. gaşiye'nin c.) perdeler, örtüler, zarlar.

gavâyâ (a.i. gaviyye'nin c.) sapmışlar, sapıtmışlar.

gavâyet (a.i.) azgınlık, hak yolundan sapma, kötü yola sapma.

gavâyet-i nefs nefsin azgınlığı.

gâv-bân (f.b.i.) sığırtmaç, sığır çobanı.

Gâve (f.h.i.) Dahhâk'in zulmüne karşı halkı ayaklandıran iranlı meşhur demirci.

gavga (f.i.) kavga, dövüşme, vuruşma; gürültü. 2. harp, savaş.

gavga-yi hürriyyet hürriyet kavgası.

gavî ("ga" uzun okunur, a.s.c. gavûn, guvât) azmış, azgın, yoldan çıkmış [adam]. (bkz: gaviyy).

gavî (a.s.) çok azmış, çok azgın, çok gümrah. (bkz: gavî).

gâv-meşreb (f.a.b.s.) öküz tabiatlı.

gavr (a.i.) dip, esas, hakîkat. (bkz: gıyâbe, ka'r, künh).

gavr-ı amîk derin dip.

gavr-ı mes'ele meselenin dibi, esâsı, künhü.

gavs (a.i.c. agvâs) 1. yardım, muavenet. 2. yardım istemek için bağırma, medet. 3. s. yardımcı, imdada yetişen. [Allah'ın velîleri, ululan hakkında kullanılır].

gavs-i a'zam tarikat kurucusu, (bkz: kutb). [tahsîsen Abdülkadir-i Geylânî hakkında kullanılır].

gavs (a.i.) 1. suya dalma, dalgıçlık, (bkz: gavta-bâzî). 2. içine girmek için bir şeyi derinleştirme, iyice anlama.

gâv-sâle (f.i.). (bkz. gûsâle).

gavt (a.i.) 1. batma, bir nesne içine girme. 2. derin çukur.

gavta (a.i.) 1. toprağın çukurluğu. 2. sulak yer, ağaçlık yer; düzlük, ova.

gavta-i Şâm Şam düzlüğü, Şam ovası.

gavta (f.i.) su içindeki derinlik.

gavta-bâz (f.b.i.) dalgıç.

gavta-bâzî (f.b.i.) dalgıçlık, (bkz: gavs1).

gavta-gâh (f.b.i.) dalma yeri.

gavta-hâr (f.b.s.) batan, dalan.

gavûn ("ga" uzun okunur, a.s. gavî'nin c.) azmışlar, azgınlar, yoldan çıkmışlar, (bkz: guvât).

gavvâs (a.i.) dalgıç, inci ve sünger bulmak veya denize düşen bir şeyi çıkarmak ve yahut rıhtım gibi deniz altında yapılan inşaatın temellerini düzenlemek üzere suya dalan, denizin dibine inen kimse.

gayâhib (a.i. gayheb'in c.) gece karanlıkları.

gayât ("ga" uzun okunur, a.i. gaye, gayet'in c.), (bkz. gaye).

gayb (a.s.c. guyûb) 1. gizli olan, göze görünmeyen şey, kayıp. 2. belirsiz, bilinmeyen şeyler.

Âlem-i gayb gözle görünmeyen şeylerin âlemi.

Âlim-i gayb, Âlim-ül-gayb görünmez şeyleri bilen, Allah.

Hazîne-i gayb Allah nimetlerinin gözle görünmeyen hazînesi.

Lisân-ül-gayb Hafız Şîrâzî'nin lâkabı.

Ricâl-i gayb her devirde bulunan, ancak herkes tarafından görülmeyen ve Allah'ın emirlerine göre insanları idare etmeye çalışan kutsal kimseler.

gayb-ı meknûn ve gayb-ı masûn ilâhi yerinde kullanılır bir tâbirdir; künh-i zâtını Hak'dan başkası bilemediğinden ağyardan masûn, ukul ve ebsardan meknundur, mesturdur.

gayb-dân (f.b.s.) gaybı bilen.

gaybet (a.i.). (bkz. gıybet).

gaybet-i efkâr bunama, (bkz: ateh).

gaybî, gaybiyye (a.s.) göze görünmeyen şeylere ait, görünmezlik dünyâsına mensup.

gaybûbet (a.i.) kaybolma, yokluk, bulunmayış, gözönünde olmayış.

gaye ("ga" uzun okunur, a.i.c. gayât) maksat, meram; netice, son; hedef.

Fevk-al-gaye son derece, umulmadık kadar.

gaye-i hayâl ülkü, ideal.

gaye-i irtika astr. yücelim, fr. culmination.

gayet ("ga" uzun okunur, a.i.c. gayât) 1. nihayet, uç, son. 2. zf. çok, fazla, son derece.

gayet-i merâm meramın gayesi, sonu.

gayet-ül-gaye en son derecede, (bkz: nihâyet-ün-nihâye).

gayevî ("ga" uzun okunur, a.s.) gayeye ait, gaye ile ilgili.

gayheb (a.i.c. gayâhib) gece karanlığı.

gaym (a.i.c. guyûm) 1. bulut, (bkz: ebr, gamâm, sehâb). 2. susama, susuzluk. 3. kin.

gayn (a.ha.) Osmanlı alfabesinin yirmi ikinci harfi olup, "ebced" hesabında 1000 sayısının karşılığıdır.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin