Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə82/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   78   79   80   81   82   83   84   85   ...   189

kısteyn mevâcibi iki kist ulufe.

kışr (a.i.c. kusur) 1. kabuk.

kışr-ı arz jeol. yer kabuğu. 2. tahıl; yemiş kabuğu.

kışr-ı badem bot, badem kabuğu.

kışr-ı sânî bot. içkabuk.

kışr-ı sin anat. dişin kökünü kaplayan kısım, seman.

kışr-ı seçer bot. ağaç kabuğu.

kışr-ı talî bot. ikincil kabuk.

kışrî, kışriyye (a.s.) kışra, kabuğa mensup, kabukla ilgili.

Hayvânât-ı kışriyye zool. kabuklular, yengeç, İstakoz gibi kabuğu olan hayvanlar.

kışriyye-i âliye zool. yüksek kabuklular, fr. malacostracees.

kıta‘ (a.i.) 1. kat'etme, kesme. 2. geo. dâireden bir kıt'a, bir parça, bir kesme, fr. segment.

kıtâ-ı dâire geo. dâire parçası, dâire kesmesi.

kıt'a (a.i.c. kıtaat) 1. parça, bölük, cüz.

kıt'a-i arz yeryüzü parçalan.

kıt'a-i cesîme büyük parça.

kıt'a-i dâire geo. dâire parçası, daire kesmesi.

kıt'a-i harkafıyye anat. kalça kemiği.

kıt'a-i küre geo. küre kesmesi.

kıt'a kıt'a parça parça, bölük bölük.

kıt'a-i münkasime "bölül, fr. segment.

kıt'a-i müstakime mat. doğru parçası. 2. arazî, memleket ülke.

kıt'a-i muhayyel tasarlanmış kıt'a. 3. askerî birlik. 4. ed. en az iki beyitten meydana gelen, gazel tarzında kafiyelenen, ancak ilk beytinin mısralan birbiriyle kafiyeli olmayan nazım şekli.

kıt'a-i kebîre ed. iki beyitten fazla olan kıt'a.

kıtaat (a.i. kıt'a'nın c.) 1. parçalar, bölükler, cüzler. 2. memleketler, ülkeler. 3. askerî birlikler. 4. büyük kara parçalan.

kıtaât-ı hamse-i ma'lûme bilinen beş kıt'a.

kıtal (a.i. katl'den) vuruşma, birbirini öldürme; savaş, (bkz: mukatele).

kıtâr (a.i.). (bkz. katar).

kıtarü’l-feres astr. bir takımyıldızın adı. Tay, fr. Petit Cheval.

kıtmîr (a.i.) Eshâb-ı Kehf in köpeğinin adı.

kıtt (a.i.c. kıtât) kedi. (bkz: gürbe, hirre, sinnevr).

kıvam (a.i. kavîm'in c.) dikler, doğrular.

kıvam (a.i.) 1. duruş, durma. 2. direk. 3. bir mayi (*sıvı) nın koyuluk derecesi. 4. tav; çağ.

kıvâm-ı dîn dînin direği.

kıvâmü’d-dîn 1) dinin direği; 2) i. erkek adı. ["kıvamettin" şeklinde kullanılır].

kıyâdet (a.i. kaide'den) kumandanlık, kumanda, * komuta.

kıyafet (a.i.) 1. kılık; bir şeyin dış görünüşü. 2. şekil, heyet, suret. 3. bir kimsenin giyindiklerinin bütünü.

ilm-i kıyafet insanın yüzünden ve dış görünüşünden, iç vasıflarına, iç hayâtına dâir ahkâm çıkarma bilgisi.

Tebdîl-i kıyafet tanınmayacak kılığa girme.

kıyâfet-nâme (a.f.b.i.) kıyafetten hüküm çıkarma kitabı. [Bursa'lı büyük mutasavvıf ismail Hakkı'nın "Kıyâfet-nâme"si meşhurdur].

kıyam ve isyan ayaklanma.

kıyam billah (a.b.i.) tas. rüsumdan bilkülliye feragat ve seyr an-illâh, bi-llâh, fi-llâh suretiyle manevî menzillerin hepsini geçtikten sonra hâsıl olan beka bi-llâh mertebesindeki istikamet.

kıyam li-llah (a.b.i.) tas. gaflet uykusundan uyanık olma ve seyr-i il-âllah'a gaflet hâlinden berî bulunma.

kıyamet (a.i.) 1. dünyânın sonu, bütün ölülerin dirilerek mahşerde toplanacakları zaman.

Kıyâm-ı kıyamet kıyamet vakti, (bkz: rûz-i mahşer). 2. büyük sıkıntı, belâ, gürültü, patırdı.

kıyâs (a.i.) 1. bir şeyi başka başka bir şeye benzeterek hüküm verme, bu yolda verilen hüküm, bir tutma. 2. karşılaştırma; örnekseme. 3. umûm kaideye uyma. 4. mant. tasım.

Âlâ gayr-il kıyas kıyâsa ve kaideye uygun olmamak üzere.

kıyâs-ı celî asıldaki illetin ferde vücûdu zahir ve zihne mütebâdir olan kıyas.

kıyâs-ı fâsid mant. mantığa uymazlık, paralojizm, fr. paralogisme.

kıyâs-ı fukahâ fık. hakkında açıkça âyet veya hadis bulunmayan meselelere dâir, üzerine âyet ve hadis olan benzerlerine göre âlimler tarafından verilen hüküm.

kıyâs-ı hafî sebebi gizli olan ve zihne birden gelmeyen kıyas.

kıyâs-ı matvî mant. önemlerinden biri gizli veya söylenmemiş olan tasım, entimem, fr. enthymeme.

kıyâs-ı mevsûlü’n-netâyic mant. önta-sım, fr. prosyllogisme.

kıyâs-ı mukassim mant. ikilem, fr. dilenime.

kıyâs-ı müdellel mant. kanıtlı karşılaştırma, epikerem, fr. epichereme.

kıyâs-ı mülhakk mant. astasım, fr. episyllogisme.

kıyâs-ı müselsel mant. sorit.

kıyâs-ı nefs kendine benzeterek hükmetme.

kıyâsa muhalefet ed. (bkz: galat-ı tahakkümî).

kıyâsât (a.i. kıyâs'ın c.) 1. kıyaslar, (bkz: kıyâs). 2. mant. tasımlar.

kıyâsât-ı müselsele mant. çoktasım, fr. polysyllogisme.

kıyâsen (a.zf.) 1. kıyas suretiyle, yoluyla. 2. benzeterek, sanarak. 3. kaideye tatbik ederek.

kıyâsî, kıyâsiyye (a.s.c. kıyâsiyyât) l. umûmî kaideye uygun olan. 2. tatbik veya benzetme ile olan.

kıyâsiyyât (a.s. kıyâsî'nin c.) 1. umûmî kaideye uygun olanlar. 2. tatbik veya benzetme ile olanlar.

kıyem (a.i. kıymet'in c.) değerler.

kıyemî (a.i.c. kıyemiyyât) az bulunan pahalı nesne.

kıyemiyyât (a.i. kıyemî'nin c.) az bulunan pahalı nesneler, değeri olan şeyler.

kıymet (a.i.c. kıyem) 1. değer. 2. bedel, baha, tutar. 3. şeref, onur, itibar.

Kaimen kıymet fık. bina ve ağaçların, bulundukları yerde durmak üzere kıymeti.

Mebniyyen kıymet fık. binaların bulundukları, durdukları yerdeki kıymeti.

Maklûan kıymet fık. binaların ve ağaçların yıkıldıktan sonraki kıymeti.

Zî-kıymet kıymetli, değerli, (bkz: kıymet-dâr).

kıymet-i adediyye mat. sayımsal değer.

kıymet-i ahlâkıyye manevî kıymetler, değerler.

kıymet-i hakîkiyye hakikî, gerçek değer.

kıymet-i i'tibâriyye devletçe kabul edilen değer, fiat.

kıymet-i ittihâdiyye kim. birleşme değeri.

kıymet-i izâfiyye özgül değer.

kıymet-i mevzua satan tarafından konulan değer, fiat.

kıymet-i mutlaka mat. mutlak değer.

kıymet-i takrîbiyye mat. yaklaşık değer.

kıymet-i vasatiyye fiz. ortalama değer.

kıymet-i zâtiyye birinin kendi, öz değeri.

kıymet nazariyyesi mant. değer kuramı, fr. axiologie.

kıymet-agâh (a.f.b.s.) kıymet bilir, değer bilir.

kıymet-dâr (a.f.b.s.) kıymetli, değerli, pahalı, (bkz: zî-kıymet).

kıymet-nâ-şinâs (a.f.b.s.c. kıymet-nâ-şinâsân) kıymet bilmeyen, değer takdir edemeyen.

kıymet-nâ-şinâsân (a.f.b.s. kıymet-nâşinâs'ın c.) kıymet bilmeyenler, değer takdir edemeyenler.

kıymet-şinâs (a.f.b.s.c. kıymet-şinâsân) kıymet bilen, değer bilen.

kıymet-şinâsân (a.f.b.s. kıymet-şinâs'ın c.) kıymet bilenler, değer bilenler. zool. ispermeçet bali

kıytas (a.i.) naşı, kadırgabalığı.

kıytasiyye (a.i.) zool. balinagiller.

kıyye (a.i.) okka, dört yüz dirhem.

kıyye-i aşarî kilo, bin gram olan ağırlık ölçüsü.

kıyye-i atîka (eski okka) okka, [eskiden] dört yüz dirhem olan bir ağırlık ölçüsü. (1282 gramı karşılar).

kıyye-i cedide (yeni okka) kilo, bin gram olan ağırlık ölçüsü, (okkanın % 78 ini karşılar). [aslı "ûkiyye" ve "vukye" dir].

kızbân (a.i. kadîb'in c.) 1. ince, düz fidanlar, dallar, çubuklar. 2. erkeklik âletleri.

kibar (a.s. kebîr'in c.) 1. büyükler, ulular. 2. ince, terbiyeli, görgülü, nâzik.

Sigar ü kibar küçükler ve büyükler.

Ricâl-i kibar büyük adamlar.

kibâr-ı müderrisin mûsile-i Süleymâniyye ile üst tarafındaki medreselerde müderrislik edenler.

kibâr-ı rişât iri ve sert kıl veya tüy; zool. telek, sert ve uzun kanat tüyü, fr. remiges.

kibar ü sigar büyükler ve küçükler, büyük küçük herkes.

kibâr-âne (a.f.zf.) büyük adamlara, ince, nâzik, görgülü kimselere yakışacak surette.

kibâriyye (a.i.) bot. gebreotugiller.

kibâr-zâde (a.f.b.i.) kibar kişilerin oğullan ve kızları.

kibâş (a.i. kebş'in c.) koçlar, erkek koyunlar.

kiber (a.i.) büyüklük, yaşlılık, yaşlı olma; ilerlemiş yaş.

kiber-i sinn yaş büyüklüğü.

kibr (a.i.) 1. büyüklük, ululuk. 2. büyüklük taslama, yüksekten bakma [birisine].

Kibreviyye (a.h.i.) Ahmet Necmeddînü’l-Kibrî tarafından kurulan bir tarikat.

kibrit (a.i.) 1. kırmızı yakut; altın. 2. kükürt. 3. kibrit.

kibrît-i ahmer 1) kırmızı kükürt; 2) simya ilminde toprağı altın yapmaya yarayan müessir madde; 3) tas. (bkz. mürşid).

kibrît-i nebatî bâzı otların köklerinden elde edilen ve tedavide kullanılan san bir toz.

kibritî (a.s.) 1. kükürtle ilgili. 2. kükürt renginde olan; açık san, açık limon rengi.

kibrîtiyye (a.i.) bot. kısa kökleri yapraklarla örtülü olan haşîşî (*otsu) nebatları (bitkileri) içine alan fasîle.

kibrîtiyyet (a.i.) kükürt niteliği.

kibrîtiyyet-i hadîd kim. yeşil vitriyol.

kibrîtiyyet-i magnezî kim. sülfat do manyezi, fr. sulfate de magnesie.

kibriyâî (a.s.) kibriyâya mensup, kibriyâ ile ilgili, ilâhî.

kibt (f.i.) bal ansı. (bkz: nahl).

kifâet (a.i.). (bkz. kifayet, küfv).

kifâf; (a.i.) 1. (bkz: kefâf). 2. (keffe'nin c.) kefeler, terazi gözleri, terazi tablaları, (bkz: kefef).

kifâf-ı nefs (bkz: kefâf-ı nefs).

kifâh (a.i.) savaş.

kifât (a.i. küfv'ün c.) eşler, benzerler, denkler, arkadaşlar.

kifâye (a.i.). (bkz: kifayet).

kifayet (a.i.) 1. yetişme, elverme; yeterlik. 2. iktidar, yararlık.

kig, kîh (f.i.) göz çapağı.

kîh (a.i.) irin, cerahat.

kîh-i kâzib biy. irine benzeyen, bâzı ifrazat (salgılar).

kîh-i mesane biy. mesanenin ifraz ettiği irin.

kihi (f.s.c. kihân) küçük, (bkz: kihîn, sagîr).

kihâl (a.s. kehl'in c.) 30-50 yaş arasında olan kimseler, olgunluk çağında bulunanlar. (bkz: kühûl).

kihâlet (a.i.) 1. göz hekimliği, göz hastalıkları bilgisi. 2. göz için sürme yapma, sürmecilik. kihân ö-r* (f-s- kih'm c.) küçükler, (bkz: sigar).

kihân ü mihân küçükler ve büyükler, (bkz: sigar ü kibar).

kihânet (a.i.) kâhinlik, falcılık, bakıcılık. [bizde "kehânet" şekli yaygındır].

kihîn (f.s.) küçük, (bkz: kih, sagîr).

kih-ter (f.b.s.) çok küçük [yaşça].

Birâder-i kih-ter küçük birader.

kih-terî (f.b.i.) çok küçüklük [yaşça].

kih-terîn (f.b.s.) çok (daha, en, pek) küçük [yaşça].

Ferzend-i kihterîn en küçük oğul.

kîl (a.i.) söz. (bkz: güft, kelâm).

kil ü kal ("ka" uzun okunur) dedikodu; çok konuşma, (bkz. güft ü gû).

kilâ (a.s.) her iki, her ikisi.

Alâ-kile’t-takdîreyn her iki takdirde.

kile’ş-şıkkayn her iki şık.

kilâb (a.i. kelb'in c.) köpekler.

Av'ave-i kilâb köpeklerin havlaması.

kilâb-ı ehliye ehlî köpekler; çoban, av, sokak, ev köpekleri.

kilâb-ı mahalle mahalle köpekleri.

kilâb-ı zulm zulüm köpekleri.

kilâr (f.i.) kiler.

kîle (a.i.) kile, ölçek.

kilem (a.i. kelime'nin c.) kelimeler, lâkırdılar, sözler, (bkz. kelimât).

Mevsûkü’l-kilem sözüne güvenilir kimse.

kilîm-pûş (f.b.s. ve i.c. kilîmpûşân) aba, hırka, giyen, derviş.

kilîm-şûy (f.b.i.) kilim, aba, keçe yıkayıcı.

kilindir (f.i.) şarap ölçeği.

kilîsa (f.i.) kilise, (bkz: bey'a, kenîsa, kenîse).

kilk (f.i.) kamış kalem, (bkz: hâme).

kilk-i dürr-efşân inci saçan kalem.

kilk-i i'câz mucize kabilinden düzgün ve güzel söyleyen (kalem).

kils (a.i.) kireç, kireç taşı.

Hacer-i kils kireçtaşı.

kilsî (a.s.) kireç taşı yapısında olan.

kilsiyye (a.s.) ["kilsî"nin müen.]. (bkz. kilsî)."

kilte (a.i.) demet, deste.

kilüs, keylûs (a.i.) yemeklerin mîdede, sonra da bağırsaklarda ezildikten sonra aldığı hal ki, lenf (tümür) damar-lan tarafından emilmeye elverişlidir, [kelimenin aslı Yunancadır].

kilye (a.i.) anat. böbrek [insanda]

Hasâtü’l-kilye böbreklerde hâsıl olan taş, kum.

Zâtü’l-kilye kilyelerin iltihaplanması.

kilyetân (a.i.c.) (insanda) böbrekler.

kilyeteyn (a.i.c.) anat. iki böbrek.

kilyevî (a.s.) anat. böbrekle ilgili; böbrek biçiminde olan.

kimâm (a.i.) 1. hayvan ağızlığı, burunduruk. 2. (kimm'in c.) bot. tomurcuklar,

kimm (a.l.c. kimâm) bot. çiçek kâsesi, çiçek kapçığı, tomurcuk, (bkz: kümm).

kimus, keymûs (a.i.) yemeklerin midede ezildikten sonra aldığı hal. [kelimenin aslı Yunancadır].

kimya (a.i.) kimya.

kimyâ-yı bâtıl [eskiden] simyâgerlerin mevzuları olan şeyler, (bkz. simya).

kimyâ-yı fizikî kim. fiziksel kimya.

kimyâ-yi gayr-ı uzvî kim. inorganik kimya, fr. chimie inorganique.

kimyâ-yı harûrî kim. termokimya.

kimyâ-yi ma'denî kim. madenî kimya, fr. chimie minerale.

kimyâ-yı saadet 1) ruhun maddiyattan ayrılarak maneviyâta geçmesi; 2) Gazzâlî'nin meşhur eseri.

kimyâ-yi uzvî kim. organik kimya, fr. chimie organique.

kimyâ-ger (a.f.b.i.) kimya âlimi, tahlîl işleriyle uğraşan uzman.

kimyevî (a.s.) kimya ile ilgili, kimyâlık.

kimyevî aksü’l-amel kim. kimyasal tepkime.

kîn (f.i.) gizli düşmanlık, garaz, (bkz: gayz, adavet, buğz).

kîn-i peleng (kaplan kini) deve kîni, sürekli kin.

kîn-âkin (f.b.s.) kinle dolu.

kinâne (a.i.c. kenâin) okluk, ok kılıfı, tirkeş, sadak, ok kuburu.

kîn-âver (f.b.s.) kin besleyen, kinci. (bkz. kîn-dâr)."

kinâyât (a.i. kinâye'nin c.) kinayeler.

kinaye (a.i.c. kinâyât) 1. maksadı, kapalı bir şekilde ve dolayısıyla anlatan söz. 2. üstü örtülü, dokunaklı söz. 3. ed. hakikî mânâsına alınması da caiz iken mecaz olarak kullanılan söz. "Yüzü kızardı, açık göz..." gibi.

kinâye-i baîde ed. uzak bir karineye dayanan kinaye.

kinâye-i hafife ed. kinâyemsi söz, şiir.

kinâye-i karîbe ed. yakın bir karineye dayanan kinaye.

kinâye-i vazıha ed. başka bir mânâya gelmesi muhtemel olmayan apaçık kinaye.

kincer (f.i.) büyük fil.

kin-dâr (f.b.s.) kinci, içinde kin besleyen, (bkz: garaz-kâr).

kîn-dârân (f.s. kîn-dâr'ın c.) kin tutanlar, kinciler.

kindâr-âne (f.zf.) kindarcasına, kinci olarak, (bkz: garaz-kâr-âne).

kîne (f.i.) gönülde gizlenen düşmanlık. (bkz. kîn).

kîne-cû (f.b.s.) öç almaya çalışan. (bkz: müntakım).

kîne-dâr (f.b.s.) kin tutan, kinci. (bkz. kîn-dâr).

kîne-gâh, kîne-geh (f.b.i.) savaş meydanı, cenk yeri.

kîne-hâh (f.b.s.) öcalmak isteyen, kinci, (bkz: kînecû, müntakim).

kîne-keş (f.b.s.) düşmandan öç alan. (bkz. müntakim).

kîne-meşhûn (f.a.b.s.) kin ile dolu. ["meşhûn-i kîne" den çevrilmiştir].

kîne-ver (f.b.s.) kinci, kin tutan, kin besleyen, (bkz. kîne-cû, kîne-hâh, kîne-dâr, kîn-dâr).

kîr (a.i.) zift, katran.

kîr (f.i.) erkeklik âleti, (bkz: kadîb, zeker, zübb).

kira (a.i.) kira, bir şeyin kullanılmasına bedel olarak verilen ücret.

kirâ-hâne (a.f.b.c.) kira getirmek üzere yapılan yer.

kirâ-hor (a.f.b.s.) kiralayan, kira ile tutan.

kiram (a.s. kerîm'in c.) soydan gelenler, soyu temizler; ulular, şerefliler. 2. cömertler, eli açıklar, (bkz: küremâ).

kirâr (a.i.) tekrar, bir daha. (bkz: tekerrür).

kirbâs (a.i.c. kerâbîs) bez; kumaş, keten ve pamuk bez. (bkz: kirpâs).

Kird-gâr (f.b.i.) Allah.

kîr-fâm (f.b.s.) katran renginde, simsiyah.

kirîs (f.i.) 1. aldatma. 2. yaltaklanma.

kirîşek (f.i.) savaşçı, (bkz: ceng-âver, ceng-cû).

kirişte (f.i.) çerçöp.

kirm (f.i.) kurt [böcek]

kirm-i ebrişîm ipekböceği.

kirm-i şeb-efrûz ateşböceği.

kirm-i şeb-tâb ateşböceği.

kirman (f.i.c.) kurtlar.

kirpâs (f.i.) 1. pâdişâh ve vezir evlerindeki divanhane, dergâh. 2. (bkz: kirbâs).

kîs (a.i.c. ekyâs) 1. para kesesi; torba. 2. anat. dölyatağı [rahimde], (bkz. meşime). 3. anat. vücuttaki bâzı sıvıların toplandığı kese biçimindeki oyuklar.

kisâ (a.i.) 1. yün elbise. 2. seccade, halı.

kisb (a.i.). (bkz: kesb).

kisb ü kâr iş güç, kazanç.

kisbî (a.s.) kazanılmış, sonradan edinilmiş.

kîse (f.i.c. ekyise) 1. kese, küçük, büyük torba, kap. 2. cepte taşınan para torbası. 3. kumaştan yapılmış çanta biçimindeki kap. 4. para, para hesabı; para gücü.

kise-i dem'iyye anat. gözyaşı kesesi.

kise-i fem zool. bâzı hayvanların avurtları içindeki kese.

kîse-kîse hevâiyye anat. hava kesesi.

kise-i meşîmiyye bot., anat. cücük kesesi, embriyon kesesi.

kîse- mısrî 600 kuruşluk para birimi.

kîse- misbâhiyye anat. yüzme kesesi.

kîse- rieviyye akciğer keseleri.

kîse- rûmî 500 kuruşluk para birimi.

kîse- safrâviyye anat. safra kesesi.

kîse- sebhiyye yüzme kesesi.

kîse- tal'iyye bot. çiçektozu kesesi.

kîse-bud (f.s.) çok fakir, pek yoksul.

kîse-bür (f.b.s.) yankesici, (bkz: girih-bür).

kîse-dâr (f.b.i.) para hesabını tutan, parayı toplayan kimse, vekilharç.

kîse-dûz (f.b.s.) kese yapan.

kisef (a.i. kisfe'nin c.) cüzler, kısımlar, parçalar.

kîsiyye (a.i.) zool. keseliler.

kisfe (a.i.c. kisef) cüz, kısım, parça.

kisrâ (a.i.c. ekâsire) eski Iran hükümdarlarından Nûşirevân-ı Âdil'in lâkabı olup, kendisinden sonra gelenler de bu lâkapla anılmışlardır.

Ekâsire-i Acem Acem hükümdarları.

kisve (a.i.c. kusa), (bkz: kisvet 1).

kisvet (a.i.) 1. elbise. 2. husûsî kıyafet. 3. kisbet, yağlı güreş yapan pehlivanların giydikleri dar paçalı meşin pantalon. 4. bir kimsenin veya bir şeyin dış görünüşü.

kiş (f.i.) satranç oyununda bir taşı zorlama.

kişmiş (f.i.) kişniş, çok küçük taneli çekirdeksiz üzüm.

kişniş (f.i.) 1. (bkz: kişmiş). 2. bot. güzel kokulu bir tohum, karakimyon, lât. coriandrum sativum. (bkz: küzbüre).

kişnîz (f.i.). (bkz. kişniş).

kist (f.i.) ekin; tarla.

kişt-kâr (f.b.i.) ekinci; çiftçi, (bkz: fellâh, fâlih).

kişt-zâr (f.b.i.) ekinlik, ekin tarlası.

kişver (f.i.) iklim; memleket, vilâyet, ülke.

kişver-i Rûm Anadolu.

kişver be kişver vilâyet vilâyet, memleket memleket, ülke ülke.

kişver-ârâ (f.b.s.) "memleket, ülke süsleyen" pâdişâh, kıral, hükümdar.

kişver-gîr (f.b.s. ve i.) ülke, memleket tutan, pâdişâh.

kişver-gîrân (f.b.s. ve i. kiş-ver-gîr'in c.) ülke, memleket tutanlar, pâdişâhlar.

kişver-gîrâne (f.zf.) ülke, memleket tutuculukla, pâdişahçasma.

kişver-gîrî (f.b.i.) ülke, memleket tutuculuk, padişahlık.

kişver-güşâ (f.b.s.) memleket, ülke açıcı, açan, cihangir, (bkz: fân'hü’l-bilâd).

kişver-güşâyî (f.b.i.) memleket, ülke açıcılık, fâtihlik, cihangirlik.

kişver-hüdâ (f.b.i.) hükümdar, ["hüdâ-yi kişver" den çevrilmiştir].

kitâb (a.i.c. kütüb) kitap.

Kitâb-ı Bahriyye (denizcilik kitabı) Pîrî Reis'in 1521 de denizciler için yazdığı bir el kitabı.

kitâb-ı Hakk (Allah'ın kitabı) Kur'ân. (bkz: Furkan, Hûda, Hitâb, Kitâb, Mushaf, Necm,

Kitâb-ı hakim Kur'ân-ı Kerîm.

kitâb-ı hâkim Kur'ân-ı Kerîm, (bkz: kitâb-ı Hakk).

Kitab’Ullah Kur'ân. (bkz: Furkan, Hûda, Hitâb, Necm, Nur, Zikr).

Kitâb-ı Evsâf-ı Mesâcid-iş-Şerîfe Ahmet Fakih'in bir Hac ziyaretini ve orada gördüklerini anlatan eseri.[Prof. Dr. Hasibe Mazıoğlu'nun hazırladığı metin T.D.K. tarafından 1974 te yayımlanmıştır.].

Kitâb-ı Güzide (beğenilmiş, seçkin kitap) XI. yüzyıl bilginlerinden imam Serâhsî'nin Türk ulusunun din bilgisini arttırmak amacıyla Türkmen- Kıpçak ağzıyla yazdığı didaktik eser.

kitâb-ı hükmî huk. [eskiden] bir şahsın vekîli bulunmayan gaip bir şahıs ile olan dâva ve beyyinesini istimâ ile yargıcın bunu mübeyyin olarak kaybolan kimsenin bulunduğu mahal yargıcına gönderdiği yazı.

Kitâb-ı Mukaddes İncil ve Tevrat.

Kitâb-ı Mübîn Kur'ân-ı Kerim.

kitâbü’l-âmâl günah ve sevapların yazıldığına inanılan kitap.

kitâbü’l-eganî Arap tarih ve edebiyatçısı Ebül Ferec'in musikîden bahseden bir kitabı.

kitâbü’l-mübîn Kur'ân. (bkz: Furkan, Hûda, Hitâb, Kitâb, Mushaf, Necm, Nur, Zikr).

kitâbü’n-Nakz huk. [eskiden] mütâreke ve müsâlâhayı veya ahd ve emânı fesh ve izâleye dâir düşman tarafından gönderilen mektuptur ki, düşman kumandan tarafından gönderildiği sabit olmadıkça meâliyle amel ve düşman üzerine hücum olunamaz.

kitaben (a.zf.) kitap, yazı olarak.

kitabet (a.i.) 1. yazı yazma, bir maddeyi kaidelerine uygun şekilde kaleme alma. 2 . kâtiplik. 3. huk. [eskiden] mevlâ ile memlûkü (efendi ile köle) arasında muvazaa yoluyla carî olan bir akit. [buna mükâtebe de denir].

kitâbet-i bâtıla huk. [eskiden] in'ikad şartlarını cami olmayan mükâtebedir ki, bununla kitabet hükümleri sabit olmaz.

kitâbet-i faside huk. [eskiden] şart-ı faside mukarin olan mükâtebedir ki, fâsiden mün'akit olur. Meselâ [iki taksitte ellişer liradan yüz lira vermek ve bir taksit zamanında verilmediği takdirde on lira daha verilmek şartıyla yapılan kitabet bu kabildendir. Bu bedeli tediye hâlinde ıtk tahakkuk eder. Bununla beraber bu kitabeti mevlâ ile memlûkten her biri diğerinin rızâsına bakmaksızın feshedebilir].

kitâbet-i müştereke huk. [eskiden] iki kimsenin müştereken mâlik oldukları bir köle veya câriye hakkında bir akit ile yaptıkları mükâtebe (yazışma) ki, memlûk bu şeriklere ait kitabet bedelini tamamen tediye edince azâdolur.

kitâbet-i sahîha huk. [eskiden] şeraitini câmî olan mükâtebedir ki, cinsi malûm, miktarı belli ve kat'î bir bedel üzerine yapılmış olar.

kitâbet-i resmiyye resmî yazışma dili.

kitâb-hâne (a.f.b.i.) kütüphane, kitabevi; kitapsaray, kitap satılan veya kitap okunan yer.

kitâbiyyat (a.i.) bibliyografya.

kitâbiyye (a.i.) bot. ağaçların kâğıt yapılan iç kabuğu, özü.

kitâb-serây (a.f.b.i.) umumî kütüphane.

kitâbü’l-cilve (a.b.i.) Yezîdî'-lerin iki kutsal kitaplarından biri.

kitefe (a.i. ketef, ketif, kitfin c.), (bkz. ektâf).

kitfeyn (a.i.c.) iki omuz küreği.

kitle (a.i.) [aslı "kütle" dir]. (bkz: kütle).

kitmân (a.i.) sır saklama, sır gizleme, sır tutarlık. [zıddı "izhâr"].

kitmân-ı esrar sır(lan) saklama.

kivâre (a.i.) petek, (bkz: küvâre).

kiyân (f.i.) 1. yıldız. 2. merkez.

kiyânî (a.s.) fels. evrendoğumsal, kozmogonik, fr. cosmogonique.

kiyâniyyât (a.i.) evrendoğum, kozmogoni, fr. cosmogonie.

kiyanus (a.i.) kim. siyanür.

kiyânûs-i hadîd kim. demir siyanür.

kiyaset (a.i.) zeyreklik, uyanıklık, anlayışlılık, (bkz: fatânet, zekâvet).

Kiysâniyye (a.h.i.) tas. şîanın dört şubesinden biri. [Kurucusu Kiysan'a nispetle bu adı almıştır].

kizb (a.i.) yalan söyleme, yalan, (bkz: dürûg). ("sıdk" karşılığı).

kizbî (a.s.) sakat, yanlış, yalan.

kizbiyyât (a.i.c.) yalan, dolan sözler, yalanlar.

köhne-sâl (f.b.s.) ihtiyar, yaşlı, (bkz: kühen-sâl).

kûb (f.s.) vuran, vurucu.

Leked-kûb tekme vuran.

Pây-kûb ayak vurucu.

Zer-kûb altın döğen, kuyumcu.

kubâ' ("ku" uzun okunur, a.i.) hek. tuzlu balgam.

kubâî ("ku" uzun okunur, a .s.) hek. kuba'ya mensup, tuzlu balgamla ilgili.

kûbân (f.s.) 1. (kûb'un c.) vurucular. 2. z f. vurarak. Pây-kûbân: ayak vurarak.

kubbe (a.i.c. kıbâb, kubeb) yanm küre veya kümbetimsi yapılan bina damı.

kubbe altı tar. eskiden, bir nevî kabîne toplantısı denilebilecek şekilde vezirlerin dîvan günlerinde, husûsî merasimlerle toplandıkları, istanbul'da, Topkapı Sarayı'nda bulunan üstü kubbeli bir dâire. [Bu dâirede bulunma hakkı olan vezirlere "kubbe vezîri" denilirdi].

kubbe-i âb su yüzünde peyda olan kabarcık.

kubbe-i firûze-fâm mavi renkli olan semâ, gökyüzü.

kubbe-i gerdende gökyüzü.

kubbe-i hadrâ (yeşil kubbe) Hz. Mevlânâ'nın türbesi.

kubbe-i kanek anat. ağzın tavanı, damak.

kubbe-i mînâ gökyüzü.

kubbe-i ser-beft yıldızlı gökyüzü.

kubbe-i ulyâ gökyüzü.

kubbe-i zebercedi gökyüzü.

kubbe-i zerbeft yıldızlı semâ, gökyüzü.

kubbe-i zerrin Güneş.

kubbe-i zümürrüd-fâm gökyüzü.

kubbetü’l-arz yer yuvarlağının insan oturan kısmının merkezi.

kubbetü’l-hanek anat. damak kemeri. kubbetü’l-tslâm (İslâmın kubbesi) Belh şehrinin bir başka adı; Basra.

kubbe-nişîn (a.f.b.s.c. kubbe--nişînân) [eskiden] istanbul'da Topkapı sarayında "Kubbe-altı" denilen yerde toplanan vezirlerden her biri.

kubeb (a.i. kubbe'nin c.) tepesi yuvarlak, yanm küre şeklinde yapılan bina damlan, (bkz: kıbâb).


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   78   79   80   81   82   83   84   85   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin