Baba Mertcan: 216-3884688, Şaban Mertcan: 212-2498127, 544-6297861, 533-4219394, 435+havaalanı 103=538$



Yüklə 3,83 Mb.
səhifə106/185
tarix04.01.2019
ölçüsü3,83 Mb.
#90520
1   ...   102   103   104   105   106   107   108   109   ...   185

Kobraların Raksı


İşte bu hususu ve yürüdüğünüz yolda karşılacağınız husumeti bilmelisiniz. Bilirseniz ona göre bir çare düşünür ve uygularsınız. Duymuş, görmüşsünüzdür; bazı insanlar kobralarla uğraşıyor, onların zehirini çıkarıyor. Kobra bu.. sokar insanı.. canını sıkarsanız sokar; yuvasında problem çıkarır, süründüğü yerde onun karşısına çıkarsanız, avıyla arasına girerseniz sokar sizi. Fakat onları bile hizaya getirmenin yolları var; bazen bir ney sesiyle, bazen parmak ha­reketleriyle onlara da dans ettirmenin, ritim tutturmanın metodları var. Eğer, yaşadığınız dünyada fıtrat itibarıyla bir kısım kobralarla beraber olmak zorundaysanız, onların fıtratlarını çok iyi bilmek ve ne yapıp edip onlara da insanca tavırlar sergiletmek de sizin vazifeniz ve insan olmanızın gereğidir.

Evet, insanoğlu Cenâb-ı Hakk’ın verdiği kabiliyetleri kullansa zannediyorum en vahşi hayvanlara bile Allah’ın iz­niyle raks ettirebilir. Size bahsetmiştim; zeolojiyle alakalı Osmanlıca, eski bir kitabım vardı. Onun mukaddimesinde, “Hâlık-ı A’zam, insanı öyle bir kabiliyet ve istidatta yaratmıştır ki, o, hayvanların en vahûşu olan arslanları bile te’dip ve te’nise (terbiye etme ve evcilleştirmeye) muktedirdir.” deniyordu. Yine bir belgeselde görmüştüm: Araştırmacılar akreplerin ses alma özelliklerini, onların sesi aldıkları dalga boyunu, onlara uygun frekansları keşfetmişler. Onların duyabileceği frekansta ayarladıkları sesi etrafa yayınca, bir de baktım ki, bütün taşların arasından sıyrılan akrepler kuyruklarını dikip raks etmeye başladılar. Hayret ettim; insanoğlunun mahareti karşısında dehşetle ürperdim. De­mek ki o, varlığı, eşyâ ve hadiseleri iyi okuyunca, herkesi ve her şeyi mûnisleştirebiliyor.

Düşmanı bilme esprisinde de esas bu husus saklıdır. Şayet düşmanınızı bilirseniz; onun huyunu, tabiatını, hangi frekanstaki sesleri işittiğini iyi tespit ederseniz, ona göre bir ney bulur, ona uygun bir ses çıkarırsınız. Akrepler dün­yasına yolunuz düştüğünde o sesi yükseltir, hem zararlarından korunur, hem de, onlara raks ettirirsiniz.

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyorlar ki: “Ben farzları yapmakla emrolunduğum gibi insanları idare etmekle de emrolundum.” Yani, Allah farzları emrettiği gibi, insanları idare etmeyi, evirip-çevirip hak ve haki­kate uygun bir şekilde herkese anlayacağı dille konuşmayı da emretti, buyuruyor. Cenab-ı Hak, Hz. Musa ve Hz. Ha­run’a (as), “Ona tatlı, yumuşak bir tarzda hitab edin. Olur ki aklını başına alır, yahut hiç değilse biraz çekinir.” (Tâha, 20/44) diye ferman ediyor. Firavunla bile münasebet kuracak ve yüzünü ekşitmeden hakkı ve hakikati ona da anla­tacaksın.. o şekilde anlatacaksın ki, anlatmanın bir mânâsı olsun ve bu uğurda gösterilen gayretler de boşa gitme­sin... İçi nur dolu enjektörü, onun vücuduna da zerk edebilmek için, huşûnetle değil, işmi’zâzla değil; tatlılık göste­rerek ve ona göre bir şeyler söyleyerek ruhunun ilhamlarını onun ruhuna da akıtacaksın ki, teklif ve düşüncelerin re­aksiyon görmesin. Bu şekilde davranmanın, din düşmanlarının ağızlarına pelesenk ettikleri takiyye ile de alakası yoktur. Arzettiğimiz tavır, herkese anlayış seviyelerine göre konuşma, aldatma ve kandırma niyeti taşımadan fikir ve düşüncelerini muhatabın durumuna göre anlatmaya çalışma tavrıdır.


Vefa umarken candan...


Evet, bugün, Müslümanlar olarak, bir taraftan çok ciddi bir husumet çemberi içindesiniz; diğer taraftan da, dostlardan beklenen vefayı göremiyorsunuz. Mürüvvetli olması gereken insanlardan içten vefa ve tam bir sadakat bekliyorsunuz ama bu beklentinizde hep inkisarlar yaşıyorsunuz. Sürekli, “Vefa umarken candan/Doldu gözüm hic­randan/Kaldım yaya dermandan...” diyor, hicranınızı içinize gömüyorsunuz. İşte, candan vefa umarken, dermandan yaya kalıyorsanız ve gözünüz de hicranla doluyorsa o zaman işiniz vahimdir. İçin vefasızlığı dışın husumetine inzi­mam edince başınıza gelecek şeyler var demektir.

Bundan dolayı, o kadar çok istiyorum ki, dine-imana, vatana-millete hizmet etmeye gönül vermiş arkadaşlara şöyle sesleneyim: Ne olur gelin, bu gayeyi, hayatta her şeyden üstün bileceğimize yemin edelim.. yemin edelim, Al­lah’ın rızasını her şeye tercih edeceğimize; yemin edelim dünyayı görmeyeceğimize; yemin edelim din için, millet için her zaman dimdik, granit gibi ayakta duracağımıza; yemin edelim bu yolda mala, cana takılmayacağımıza.. yemin edelim dünya tecessüm etse, bir fettan gibi karşımıza dikilse bile dönüp bakmayacağımıza; yemin edelim maddi-manevî füyuzat hislerine bile iltifat etmeyeceğimize ve hatta bizi götürüp Cennete koysalar, “vazife var” deyip geri dönme arzu ve iştiyakıyla yaşayacağımıza. Gelin iltifat etmeyelim Kur’an’ın “lehv ü laib” dediği “oyun ve eğ­lence” türünden şeylere. “Ebedî âhiret diyarı ise, hayatın ta kendisidir.” (Ankebut, 29/64) ilâhî beyanını düşünelim, ona kilitlenelim ve onun ötesinde Rabbimiz’in rızasını nazar-ı itibara alalım.

Bunları söylüyorum; zira, dostun vefasızlığı, düşmanın tecavüzkâr tavırlarından daha zararlıdır. Çünkü o içtendir; kalenin içi ona emanettir; çünkü o vefalı durmazsa, kapılar bir vefasız elle ardına kadar açılabilir. Çünkü o, tutup dini kaldırmazsa, kendi ruhunun heykelini ikame etmezse, başkaları gelir, zaten yıkılmış olan o şeyin üzerinde depinir. Evet, müslümanlar olarak, bizim problemimiz sadece dıştaki husumet değildir. Kendi içimizdeki tutarsızlık, vefasız­lık, samimiyetsizlik, mukavemetsizlik ve sadakatsizliktir en büyük derdimiz. Bu açıdan Udeh’in kitabına koyduğu ad fevkalade yerindedir; Malik bin Nebi de onu telaffuz etmiş olabilir, İslâm hakkında duyduğu heyecanın ona da aynı sözleri söyletmesi muhtemeldir.

“Vefa umarken candan/Doldu gözüm hicrandan/Kaldım yaya dermandan...” Biliyor musunuz, kaç defa odama girmiş, bu sözleri gözyaşlarıyla terennüm etmişimdir... vefa umduğum birinin vefasızlığı karşısında kaç gece inlemi­şimdir. Ah vefa...

Arkadaş; kalbinin gözüyle bak bana.. gönlünün sesiyle seslen ruhuma.. vicdan kulağınla teveccüh et konuşu­lanlara.. Sakın vefasızlık etme hakikatlere ve davaya..

Bu faslı da, bir zamanlar bin iniltiyle yazdığım şu sözleri tekrar ederek bitireyim: Ah vefa, nerede kaldın! Bıktık şu her gün birkaç defa yeminini bozup ahdinden dönenlerden. Ve neredesiniz ruhuyla bütünleşmiş vefa timsali er oğlu erler!.. Kalkın; girin ruhlarımıza. Kamçılayın hayâllerimizi ve boşaltın vefa adına ne taşıyorsanız hepsini sînelerimize!.. Gelin, gelin de şurada burada dolaşıp duran şu üç-beş vefalı insanı, ümitsizlik ve inkisardan kurtarın!..



Yüklə 3,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   102   103   104   105   106   107   108   109   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin