Baba Mertcan: 216-3884688, Şaban Mertcan: 212-2498127, 544-6297861, 533-4219394, 435+havaalanı 103=538$


KIRIK TESTİ – 27-12-2004 HİZMET, GAYRET, HİCRET; YA AİLENİZ?



Yüklə 3,83 Mb.
səhifə126/185
tarix04.01.2019
ölçüsü3,83 Mb.
#90520
1   ...   122   123   124   125   126   127   128   129   ...   185

KIRIK TESTİ – 27-12-2004

HİZMET, GAYRET, HİCRET; YA AİLENİZ?..


SORU: Uzaklara ve uzaktakilere el uzatmaya çalışırken, ailemizin fertlerinden akrabamız olan kimselere, komşularımızdan iş arkadaşlarımıza kadar yakın çevremiz diyebileceğimiz insanları da ihmal etmememiz, inandığımız İslam’ı, dine ve vatana hizmet duygumuzu onların gönlüne de duyurabilmemiz için neler tavsiye edersiniz?

CEVAP: Değişik vesilelerle arz ettiğim gibi, din-i mübîn-i İslam’ı tanıtmak, Allah’ı, Peygamber Efendimizi, Kur’an’ı, iman esaslarını ve İslam’ın şartlarını anlatmak bir mü’minin en önemli vazifesidir. Dünyada tebliğden daha mukaddes bir vazife yoktur. Eğer ondan daha kutsal ve Allah indinde daha makbul bir vazife olsaydı, Allah en sevdiği kullarını o vazifeyle yeryüzüne gönderirdi ve onu en önemli kurbet vesilesi kılardı. Oysa Cenab-ı Hak, peygamberlerini tebliğ vazifesiyle gönderdi ve onları Kendine en yakın kullar yaptı. Enbiyâ-ı İzâm’ın yakınlığı, o mesajı hayatlarının gayesi sayarak insanlığa ulaştırma azim ve gayretinde olmalarından dolayıdır. Öyle ise, Allah’a yaklaşmanın en emin yolu da tebliğdir. İnsanlar bu yola ne kadar yakın dururlarsa, Allah’a da o kadar yakın olurlar.

Ne var ki, dini anlatmak ve din esaslarını başkalarına sunmak her dönemde farklı şekillerde ve değişik yollarla olabilir. Belli şartlar altında ve zamanın değişmesiyle, tebliğ yol ve usulleri de değişebilir. Belki değişmeyen tek esas vardır; o da, tebliğin temsille derinleştirilmesi.. yani; tebliğin yanında, tebliğ edilen şeyin temsil edilmesi. Zannediyorum, bizim ashâb-ı kiram ve selef-i salihîn efendilerimizden ayrıldığımız nokta da budur; onlar temsilin gücünü arkalarına alıyor ve Allah’ın izniyle müessir oluyorlardı; ama biz her zaman öyle değiliz, öyle davranmıyoruz; temsil bizde ikinci planda kalıyor, belki bazı şeyleri anlatıyoruz, fakat çoğu zaman anlattıklarımızı hâle yansıtamıyoruz ve uygulamada problemler yaşıyoruz.

Vakıa, ashâb-ı kiram döneminde dil ve beyan da çok önemli bir unsur olarak öne çıkmıştı. Onlar da dili çok iyi kullanıyorlardı. Çok derin bir lisan, beyan ve söz zevkine sahiptiler; Allah onları Kur’an’ın muhatapları ve tebliğcileri haline getirmişti. Fakat, dünyanın değişik yerlerinde İslam’ı sunarken, ulaştıkları her milletin dilini bildiklerini söylemek de mümkün değildir. Hatta, siyer ve megazi kitaplarının anlattığına göre, onlar arasında yabancı dil bilen insan sadece üç-dört taneydi. Onlar da büyük ölçüde, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) mektuplarını tercüme etmekteydi. Fakat, sahabe efendilerimiz yabancı dil bilmeseler de, çok kısa zamanda dünyanın dört bir yanında kendilerini anlatma imkanı bulmuşlardı. Herkes adeta mum kesilmiş onları dinliyordu.. onlar mum gibi, hayır, projektör gibi gitmişlerdi ve gittikleri her yerde çok mumlar tutuşturmuşlardı Allah’ın izniyle. Temsilin gücündeydi onların etrafa ışık saçmalarının sırrı..

Evet, tebliğ temsilin gücüne inzimam etmezse çok fazla tesirli olmaz. Temsil noktasında eksik kalan bir tebliğ bütün bütün tesirsiz olmasa da beklenen tesiri de gösteremez. Günümüzde dinin anlatılması hususundaki eksik-gedik de bundan kaynaklanmaktadır. Bugün, insanlar maksatlarını güzel ifade ediyorlar, süslü-püslü sözlere ve beyanın gücüne televizyon, radyo ve gazete gibi gelişmiş teknolojiyle gelen nimetleri de ekleyerek maksatlarını çok güzel seslendiriyorlar. Geniş imkanlar var ellerinde; meseleleri istedikleri gibi kompoze edip câzip hale getirebiliyor ve bir anda milyonlarca insana ulaşabiliyorlar. Fakat, yine de o ilkler seviyesinde müessir olamıyorlar. Demek ki onlarda olup da günümüz insanında bulunmayan bir haslet var; işte o haslet, tebliği temsille destekleme ve derinleştirme hususiyetidir.

Evet, bu önemli vazifeyi yüklenenler ve peygamberlik mesleğinde yürüyenler, ihsân-i İlahî olarak omuzlarına konan mukaddes bir yükün taşıyıcıları olduklarını çok iyi bilmelidirler. Nasıl bir eczacının ya da bir doktorun kendine göre bir kıyafeti oluyorsa, nasıl bir ameliyatta insanlar değişik kılık-kıyafete giriyorlarlarsa, bu önemli vazifenin tebliğcilerinin de kendilerine göre tavır ve davranışları olmalıdır. Onların, çok samimi, çok sâdık, çok vefalı ve vazifelerinde ısrarlı olmaları gerekir.

Nefsinizi Allah’tan satın almaya bakın!..


Cenab-ı Hak, en büyük vazife olan tebliğ hususunda, “Ve enzir aşîrateke’l-ekrabîn - Önce en yakın akrabalarını uyar.” (Şuarâ, 26/214) buyurarak, Allah Rasûlü’nün önce akrabalarından başlamasını emretmiştir. Bu ayet indirildiğinde Peygamber Efendimiz ailesinin bütün fertlerini, akraba ve yakın komşularını Ebû Kubeys tepesinde toplamış ve “Ey Abdulmuttalip oğulları! Ey Fih oğulları! Ey Lüeyy oğulları! Ben şimdi şu dağın öbür yamacında düşman süvarilerinin bulunduğunu ve size saldırmak üzere olduklarını söylesem bana inanır mısınız?” diye sormuştu. Onlar, “evet inanırız” deyince Efendimiz sözlerine şöyle devam etmişti: “Ben şiddetli bir azaptan önce size gönderilmiş bir uyarıcıyım.” Bunun üzerine, Ebû Leheb öfkeden yerinde duramaz hâle gelmiş, –hâşâ ve kellâ– “Ağzın kurusun. Sırf bunun için mi bizi buraya çağırdın?” demişti. “Ebû Leheb’in iki eli kurusun. Kurudu da.” mealindeki ayet-i kerimeyi ihtiva eden “Tebbet” (Mesed) suresinin indirilmesiyle de tesellî olan Efendimiz, Ebû Leheb gibi kimselerin mani olmaya çalışmalarına rağmen Allah’ın emrini yerine getirmiş, her fırsatta aile ve akrabasına da tebliğ ve irşatta bulunmuştu. Bir defasında, kavim ve kabilesine seslenerek şöyle buyurmuştu:

“Ey Kâ’b b. Mürre oğulları! Nefsinizi Allah’tan satın almaya bakın; zira ben, âhirette sizin adınıza birşey yapamam!

Ey Abdimenâf oğulları! Nefsinizi Allah’tan satın almaya bakın; zira âhirette sizin adınıza birşey yapmak elimden gelmez!

Ey Abdülmuttalip oğulları! Nefsinizi Allah’tan satın almaya bakın; zira, âhirette sizin adınıza da birşey yapamam!”

Efendimiz kendisine en uzak kabile ve oymaktan başlayıp en yakınlarına gelmiş ve: “Ey Allah Rasûlü’nün halası Safiyye, sen de nefsini Allah’tan satın almaya bak, zira âhirette senin adına da birşey yapamam!” buyurmuştu.

O Safiyye (radıyallahu anha) ki, Hazreti Hamza’nın kız kardeşiydi. O Safiyye ki, Allah Rasûlü’nün “Havarim” dediği Zübeyr’in anasıydı. O Safiyye ki, zâlim Haccac’a karşı Ka’be’yi müdafaa ederken, asılmak suretiyle şehid olan Abdullah b. Zübeyr’in babaannesiydi. Ve bütün bunlardan öte, o Safiyye ki, Allah Rasûlü’nün öz halasıydı. Buna rağmen İki Cihan Serveri, ona da “Sen de nefsini Allah’tan satın almaya bak, zira âhirette senin adına da birşey yapamam!” demişti.

Efendimiz sözlerini o kadarla da bitirmemişti, son olarak kendi kızı ve ciğerpâresi Hazreti Fatıma’ya (radıyallahu anha) “Ey Muhammed’ın kızı Fatıma! Sen de nefsini Allah’tan satın almaya bak; zira âhirette senin adına da birşey yapamam.” demişti.

O Fatıma (radıyallahu anha) ki, gözüne ve hayâline hiçbir günah girmeden, Hazreti Ali (kerremallahu vechehû) ile evlenmişti. Zâten yaşı 25 olmadan da vefat edip gitmişti. Arkadan gelen bütün evliyâ, asfiyâ onun nurlu neslinin semeresiydi... O ki, sağanak sağanak vahiy yağan Nebî evinde yetişmişti. O ki, Allah Rasûlü, onun hakkında “Fatıma benden bir parçadır.” buyurmuştu... Ve yine o ki, cennet kadınlarının efendisi olduğu bildirilmişti. Ama Allah Rasûlü ona da, evet bu Fatıma’ya da, “Kendini Allah’tan satın almaya bak! Nefsinin ipoteğini çözdürmeye çalış!” demişti.

İşte, Allah bir emir ferman buyuruyor; “Ve enzir aşîrateke’l-ekrabîn” diyor. Sonra o ayetin mânâsını, murad-ı sübhanisini de Efendimizin gönlüne duyuruyor. Birinci vahye “vahy-i metluv” diyoruz, ikincisine de “vahy-i gayr-i metluv”. Emir ve emrin mânâsı, Cenab-ı Hakk’ın o emirden muradı Allah’a aittir. Onun üzerinde sonsuzun şebnemi vardır, ebediyetin çiği vardır. Onu ortaya koyma mevzuundaki ifadelerse Efendimize aittir. Berikinin üzerinde de, Efendimizin sidre kadar muallâ mübarek kalbinin ışığı vardır, ziyası vardır, rengi vardır, deseni vardır. Efendimiz, emri çok iyi anlıyor ve yerine getiriyor; yakınlarından başlayarak hem inzar ediyor, hem de tebşir de bulunuyor. İnzar ederken, ev halkına ve can parçası kızına da söyleyeceğini söylüyor.

Evet, Allah Rasûlü’nün saadet hanesinde sürekli bir haşyet tüter dururdu. Orada oturmalar, kalkmalar hep haşyet televvünlüydü. Allah Rasûlü’nün bakışlarını yakalayabilenler, o bakışlarda her zaman cennetlerin imrendiriciliğini veya cehennemlerin ürperticiliğini görüp hissederlerdi. Namaz kılarken O’nun titreyip ürpermeleri, kâh ileriye kâh geriye gidip gelmeleri; cehennem endişesiyle sarsılmaları; cennet arzusuyla üveykler gibi kanatlanmaları O’na bakan herkese Allah’ı hatırlatırdı. İmam Nesaî naklediyor: “Allah Rasûlü namaz kılarken içinde bir güveç kaynıyor gibi ses duyulurdu.” Daima ağlamalı bir hal ve kaynayan bir içle Allah’a teveccüh eder ve namazını öyle kılardı. Peygamber hanesinin sakinleri O’nu hep Rabbisinin huzurunda, başı yerde, titreyerek ve irkilerek secde eder vaziyette görürlerdi. Tabii ki, O’nun bu hali bile tek başına bir inzardı. Efendimizin örnek hayatı ev halkına da müsbet yönde tesir ediyor ve terbiye adına onlara çok şey kazandırıyordu. Allah’tan çok korkan Nebiler Sultanı’nın, hanım ve evlatlarında da aynı haşyet, aynı korku vardı. Çünkü Allah Rasûlü, hep yaşadığını söylüyor ve söylediklerini de yaşadıklarıyla misallendiriyordu.

Allah Rasûlü, bu en sevdiklerini, gerçek sevginin gereği olarak dünyevî bütün kazurattan temizliyor, dâmenlerine dünyevî tozun-toprağın bulaşmasına fırsat vermiyor, onların nazarlarını ulvî âlemlere çeviriyor ve onları oradaki beraberliğe hazırlıyordu. “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” diyen Hazreti Muhammed’i seviyorsanız, yolunda olacaksınız; çünkü, ancak yolunda olanlar ötede O’nunla beraber olacaklardır. İşte bu beraberliğe hazırlama yolunda Allah Rasûlü bir taraftan onları seviyor, bağrına basıyor, diğer taraftan da bu sevip bağrına basmayı ahiret hesabına çok iyi değerlendiriyordu.


Yüklə 3,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   122   123   124   125   126   127   128   129   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin