BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ – (İBADET) Müslümanlıkta İbadetler, Taharetler
1- İslam dini, Yüce Allah’a ibadetten, itaat ve teslimiyetten ibaret en kutsal bir dindir. Bu kutsal din, Yüce Allah’ı bilmek, ona ibadet ve itaatta bulunmak için insanların yaratılmış olduklarını bildirmektedir.
Büyük İslam dini, insanları yükseltir, insanları melekler gibi temiz bir hayata kavuşturur, insanların ruhlarını manevî duygularla aydınlatır. Bütün kainatın yüce yaratıcısına kulluk ve ibadet görevinde bulunmalarını emreder.
İkramı bol olan ezeli yaratıcımızın manevî huzurunda kabul edilmek, insan için ne büyük bir nimet, ne büyük bir şereftir. İşte ibadet ve itaat, insana bu nimet ve şerefi kazandırır.
Uyanık bir ruhun ferahlığı, sağlam düşünceli bir insanın kalben huzuru, gerçek bir neş’eye ve bir mutluluğa kavuşması, ancak Yüce Allah’a ibadet sayesinde elde edilir.
İbadet ve itaat zevkinden yoksun olanlar, kendi yaratılışlarındaki hikmetten habersiz olan zavallılardır.
Yüce Allah’a kulluk ve ibadette bulunmayanlar, borçlu oldukları şükür görevini terk etmiş, sonsuz ahiret hayatlarını tehlikeye düşürmüş mutsuz kimselerdir.
Hiç şübhe yok ki, insanların mutluluk ve selameti, gerçek varlığı, Yüce Allah’a güzel niyet ve samimi bir kalb ile ibadet ve itaat etmekle kazanılmış olur. ibadetlerin bir kısmı da temizliğe ve paklığa bağlıdır.
2- Müslümanlık, temizliğe büyük bir önem vermiştir. Taharet, maddî ve manevî kirlerden arınmak demektir. Bir kısım ibadetlerin şartı, başlangıcı, anahtarıdır. Temizlik bulunmadıkça bu ibadetler yerine getirilemez. Temizlik bulunmadıkça insan Yüce Allah’ın manevî huzuruna giremez. Nitekim bir hadis-i şerîfte:
“Temizlik imandandır” buyurulmuştur.
Diğer bir hadis-i şerifde de: “Namazın anahtarı temizliktir” buyurulmuştur.
Aynı zamanda temizlik sağlık için yararlıdır. Rızkın çoğalmasına sebeb olur. Nitekim bir hadis-i şerifde: “Temizliğe devam et ki, rızkına genişlik verilsin” buyurulmuştur.
Sonuç: Ehliyet ve yetki sahibi olan her insan birtakım ibadetlerle, temizliklerle din bakımından görevlidir. Bazı şeyleri yapmakla ve bazı şeyleri yapmamakla sorumlu tutulmuştur. Bunlara dair ilmihalimizde yeterince bilgi verilecektir. Ancak din kitablarında, yazışmalarda ve konuşmalarda çokça tekrarlanan bazı deyimler vardır ki, önce bunlann anlamlarını bilmek gerekir. Bunun için önce bunların lügat ve terim manalarını yazacağız.
BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ – (İBADET) Bir Kısım Dinî Deyimler
3- İbadet: Lûgatta kullukta bulunmak demektir. Şeriat teriminde “İyi niyete bağlı olarak yapılmasında sevab bulunan her iştir.” Yüce Allah’a saygı ve itaat için yapılır. Namaz kılmak, oruç tutmak gibi...
4- Taat: Emri benimseyip yerine getirmek demektir. Buna itaat de denir. Şeriatta itaat ise, yapılmasından dolayı sevab kazanılan herhangi bir iştir; gerek niyet bulunsun, gerek bulunmasın. Kur’an-ı Kerîm’i okumak gibi...
5- Kurbet: Yakınlık demektir. Şeriatta ise, Yüce Allah’a manevî olarak yakınlığa sebeb olan herhangi güzel bir iştir. Sadakalar ve nafile kılınan namazlar gibi...
6- Niyet: Kasıd manasındadır ki, kalbin bir şeyi yapmaya yönelmesi demektir. Şeriatta ise, yapılan bir görevle Yüce Allah’a ibadette bulunmayı ve O’na manevî bakımdan yaklaşmayı kasdetmektir.
Bir işin ibadet olabilmesi için böyle bir niyete ihtiyaç vardır. Örnek: Biz namazlarımızı, yalnız Yüce Allah’ın emrine uymak için, O’nun nzasını kazanmak için kılarız. İşte bu, namaz hakkında bir niyettir. Yoksa başkalarına göstermek veya vücut sağlığı için namaz şeklinde yapılacak olan hareketler, Allah rızasını taşımadığı için, ibadet sayılmaz. Allah rızası niyetine bağlı bulunan temizlik gibi bir abdest de, bir ibadettir.
7- Teklif: Bir kimseye zorluk veren bir şeyi emretmek ve ona yüklemek demektir. Şeriatta ise: İslam dininin ehliyet ve yetkiye sahib olan insanlara birtakım şeyler yapmalarını ve birtakım şeyleri yapmamalarını emredip yüklemesidir. Bunlarla din yönünden görevlenmiş olan bir insana da Mükellef (Yükümlü) denir. Çoğulu “Mükellefin”dir.
İnsanlar yetki ve kudretleri nisbetinde mükellef (yükümlü) olurlar. Aklı bulunan ve bûluğ çağına ermiş olan kimsenin ehliyeti tam olacağından yükümlülüğü de öylece tam olur.
8- Akıl: Ruhun bir kuvvetidir ki, insan onunla bilgi sahibi olur. İyi ile kötüyü ayırır ve eşyanın gerçek hallerini onunla anlar.
Diğer bir tarife göre akıl ruhsal bir nurdur ki, insana gideceği yolu aydınlatır, insana hak ve gerçeği bildirir. Bu ruhsal kuvvete sahib olana akıllı kimse denir. Bundan yoksun olana da Mecnun (deli) denir.
9- Büluğ: Belli bir çağa yetişmek ve belli birtakım vasıflara sahib olmak demektir. Belli bir yaşta bulunan ve belli vasıflara sahib olan kimseye “Baliğ ve Baliğa” denir. Şöyle ki: Uykuda gördüğü bir rüyadan dolayı üzerine gusletmek gereken (ihtilam olan) bir erkek baliğdir. Evlendiği takdirde çocuk yapabilecek genç bir erkek de baliğdir.
Baliğ veya baliğa olma yaşının başlangıcı, erkek çocuklar için tam on iki, kız çocuklar için de tam dokuz yaştır. Bu yaşların sonu da her ikisinde tam on beş yaştır.
Böyle on beş yaşını bitirmiş olduğu halde, kendisine ihtilam ve gebelik gibi buluğ eseri belirmeyen kimse, hükmen baliğ sayılır.
10- Hüküm: Karar, bir şeyin sonucu olma, bir sonucu gerektirme, etki, emretme manalarında kullanılır. Din deyiminde ise, bir şeyin üzerine düşen eser demektir. Yükümlülerin (mükelleflerin) işleri ile ilgili olan dine ait hükümlerden her birine “Şer’î hüküm, çoğuluna da Ahkam-ı Şer’iye (Şer’î hükümler) denilir.
Örnek: Zekat farzdır, hırsızlık haramdır, denilmesi birer Şer’î hükümdür.
11- Ef’al-i Mükellefin (Yükümlülerin İşleri): Mükellef insanların yaptıkları işlerdir ki, farz, vacib, sünnet, müstahab, helal, mubah, mekruh, haram, sahih, fasid, batıl gibi kısımlara ayrılır.
12- Farz: Yapılması din yönünden kesin şekilde gerekli olan herhangi bir görevdir. Farz, kat’î ve zannî diye ikiye ayrıldığı gibi, farz-ı ayın ve farz-ı kifaye olarak da kısımlara ayrılır.
13- Farz-ı Kat’î (Kesin farz): Kesin olarak şer’î bir delil ya Kur’an’ın açık bir ayeti yahut peygamberimizin sağlam bir hadisi ile yapılması emredilen ve istenen görevdir. Namaz ve zekat gibi...
14- Farz-ı Zannî: Müctehidlerce kesin sayılan delile yakın bir derecede kuvvetli görülen ve böylece zannî bir delil ile sabit olan görevdir. Amel bakımından kesin farz kuvvetinde bulunur. Buna Farz-ı Amelî (amel bakımından farz) da denir. Aynı zamanda böyle bir farza, delilinin zannî olmasından dolayı “Vacib” adı da verilir. Buna göre farz-ı amelî, farz kısımlarının zayıfı, vacib kısımlarının da kuvvetlisi bulunmuş olur. Nitekim abdest almakta başa mutlak olarak meshetmek kesin bir farzdır. Fakat başın dörtte biri kadarını meshetmek ise, amelî bir farzdır.
15- Farz-ı Ayn: Yükümlü (mükellef) olan herkesin yapmak zorunda olduğu farzdır. Beş vakitte kılınan namazlar gibi...
16- Farz-ı Kifaye: Yükümlülerden bazılarının yapmaları ile diğerlerinden düşen ibadetlerdir. Cenaze namazı gibi...
Farzların yapılmasında büyük sevablar vardır. Özürsüz olarak yapılmamaları da, Allah’ın azabını gerektirir. Kifaye olan farzı, müslümanların bir kısmı yapmadığı takdirde, bundan haberi olan ve bunu yapmaya gücü yeten bütün müslümanlar Allah katında sorumlu olup günah işlemiş bulunurlar.
Kesin olan farzı inkar etmek küfür olur. Amelî olan bir farzı inkar bid’attır, günahı gerektirir. Bütün bunlar farzların hükmüdür. Farzın çoğulu feraizdir.
Dostları ilə paylaş: |