KIRIK TESTİ – 18-11-2001 “Ben Sifirim”
İnsan kendini “sifir” kabul etmeli; “sıfır” bile değil, Arapça’daki haliyle “sifir” bilmeli. Çünkü “ı” larda kendini hissettiren bir sertlik var. Kendinde bir şey vehmeden kaybetmiştir. İkram ve imtihanı ilâhî olarak bazı şeyler kendisine gösterilse veya güzel rüyalar görse bunu dahi anlatıp kendine pay çıkaran hasta ruhlar vardır. Bu çok tehlikeli bir yoldur. Daha tehlikelisi de “Aczimize binaen Allah zaman zaman lütfediyor böyle...” denmesidir. Bir adam uçsa, gitse ağacın tepesine konsa, sonra da bunu sağda-solda anlatsa bu adam boştur. Ben nezaketim icabı böyle diyorum, yoksa o adam BOMBOŞTUR. Çünkü Hak dostları Cenab-ı Hakk’ın sırlarını ifşa etmez. Bu türlü lütuflar uluhiyete ait sırlardır, ifşa edilmez. Allah da zaten sırrını yayacak kimselere onları bildirmez. Bunlar imtihan vesilesidir. Bunlar tehlikeli ve ses çıkarılmaması gereken bir yerde cepteki bozuk paralardır, hissettirilmemesi gerekir. Bozuk paraları şıkırdatırsan avcılar seni duyar, bu avcılar yaman olur, endişe et ki seni vurur.
Allah’ın has kulları kendisini hiçbir şey görmez. Mesela, Kutup önünü hep sisli-dumanlı görür. Ufku açık değildir. Herkes onu ulaşılmaz zirvelerde müşahede eder ama o kendisini çukurlar içinde görür.
Ayakların hep yere bassın, düştüğün zaman canın yanmasın, bir tarafın kırılmasın. Kendi vehimlerinle oluşturduğun dünyada bulunduğunu zannettiğin yüksek yerlerden düşersen, düştüğün yer en derin çukurlar olur ve hiçbir yerin sağlam kalmaz. Dikkat et, makamın, olduğun zannettiğin yer değilse düşmen de kaçınılmazdır.
***
Sabır ve Sabır Kahramanları
Çekilen sıkıntılar, başa gelen musibetler varılmak istenen hedefe bakıldığında çok küçük kalır. Bizler perişan keloğlanın, padişahın kızına talip olması gibi Cennet’e talibiz. Bu Kerem’in Aslı’ya talip olmasına benzemez. Ben ıvır-zıvır halimize bakınca gülesim geliyor. Talip olunan şey ise çok değerli. Üstadımızın ifadeleriyle bin sene mesûdâne dünya hayatı onun bir saatine mukabil gelmez. Onun da ötesinde Cemalini müşahede var. İşte bu hedefe ulaşmak adına herşeye tahammül etmek, her sıkıntıya göğüs germek, her musibete katlanmak gerekir.
Hazreti Üstad, Hazreti Eyyüb için “sabır kahramanı” der. Hazreti Yakup da bir başka sabır kahramanıdır. Yusuf Suresi’nde iki yerde kolunun-kanadının kırıldığı noktada “fe sabrun cemil” der. Üstad, O’nun Hazreti Yusuf’un kaybolmasındaki teessürünü babalık şefkatine bağlar. İmam Rabbani’nin söylediği husus da dikkate değer. Ayrıca, “Hazreti Yakup, Hazreti Yusuf’un istikbalde eda edeceği misyonu biliyor, hissediyordu. Onun teessürü biraz da bundan dolayı idi” de denebilir.
***
Dua
Duada esas olan kabulüne inanmak, güvenmektir. Duada elleri açmak bir yana, insan asıl göğsünü açmalıdır. Sabah ve ikindiden sonra yapılan dualarda söylenen cümleler Mecmuatu’l-ahzab’da mevcuttur ama az bir farkla kayıtlıdır. Orada “Sübhaneke Ya Allah tealeyte Ya Rahman ecirna minen nar bi avfike Ya Mücir” denilir. Mücir de Allah’ın ismidir ancak burada “bi avfike Ya Rahman” demek bana daha sevimli geliyor. Üstad bu duayı çok önemli gördüğünden olacak sabah ve ikindiye hasretmiş. Mecmuatu’l-ahzab’ta Gümüşhanevi Hazretleri duaların faziletine dair pek çok şey söylemiş. Bunlardan ilk bakışta çok mübalağalı gibi görünen şeyleri Üstad’ın verdiği ölçüler çerçevesinde anlamak lazım. Yani o durum, okuyanı ilgilendirir. Başka bir ifadeyle mesela, “Şu duayı bir kere okuyan Cennet’e girer” denildiği zaman bunu “Bu dua öyle bir duadır ki onu inanarak, gönlünü vererek layık-ı vechiyle bir kere okuyan Cennet’i kazanabilir” şeklinde anlayabiliriz. Benim öyle inancım var ki bir insan gönlünü açsa ve kamil imanıyla bir kere “Allah!” dese sonra kendini onuncu kattan aşağı atsa, betonlar paramparça olur da ona bir şey olmaz. Bilhassa alem-i İslam’ın kan kustuğu şu günlerde göğsünü çatlatırcasına dua etmek lazım, buna ihtiyaç var.
Özü Muhafaza
İmanı oturaklaşmış insanlar, dışarıdan aldıkları, okudukları herşeyi -zararlı şeyler olsa da- süt guddelerinin fışkıyı süte çevirmesi gibi onları faydalı bir hale getirirler. İmanı rasanet kesbetmemiş insanların zihninde, okudukları herşey sümüklü böceğin izleri gibi pis izler bırakır.
***
KIRIK TESTİ – 23-11-2001 Vifak ve İttifak
Kişi, mü’min kardeşinde kendine yakın olan ve asıl görmesi gereken hususiyetleri göremiyor. Mesela; ondaki imanı, imana ait hususiyetleri görmüyor da daha uzaktaki ve hiç de önemi olmayan kusurları görüyor, onları büyütüyor, daha önemli şeylerin yerine onları koyuyor. Zaten bunlar çok defa ona göre kusurdur, burada kriter Kitab-Sünnet değildir.
Müslümanlar bazen oluyor ki; birbirlerine, bir dönem müslümanlığın belini büken Karmatiler’e etmedikleri buğzu ediyor, kini güdüyor. Halbuki vifak ve ittifak tevfik-i ilahiye sebeptir. İrade ile, aynı çizgide olma, bir saf teşkil etme yoksa, semanın bereketi ve Allah’ın muvaffak kılması yoktur. Tevfik isteniyorsa bunun sebebi ittifaktır. Biz hikmetini anlamasak da muvaffakiyet vifak ve ittifak sebebine bağlanmıştır.
Bunun elde edilmesi için:
1. Asıl ubudiyet, işlene işlene tabiatın bir parçası haline gelen ubudiyettir. Mü’min kardeşlerimizle uyum meselesini de temrinat yapa yapa fıtratımız haline getirmeliyiz. Hatta “Kardeşlerimizle uyum içinde çalışmaya” yemin eden bana göre sevaba girer. Yeminini bozarsa altmış gün oruç tutsun, zorlasın kendini. O güzel haslet fıtrat haline gelinceye kadar böyle bir şeyle bağlasın nefsini. Bir koruluğun sık ağaçları gibi, şuursuz-iradesiz dalların-yaprakların bir arada olmasındansa, irade ile, nefsin içimizdeki ihtilaf temayüllerini bastıra bastıra bir arada yaşamaya ve uyum göstermeye çalışmak yeğlenir. Çünkü insanın en önemli yanlarından birisi iradesidir.
2. Çevremizle münasebetlerimizde egoist, bencil olmamalıyız. “Herşeyin en iyisini ben bilirim”, “Herkes bana uymalı” şeklindeki tavırlar uyumu, vifak ve ittifakı zedeler. Hatta bunlar söylenilemeden hissettirilse dahi zedeler. Ben böyle anlayışa sahip çok insan gördüm ki kırk sene boyunca hiçbir şey ortaya koyamamıştır. Dıştan bakıldığında dâhi gibidir, ülkeler fethedecek gibi durur ama hiç kimseyle uyum sağlayamadığı için hep havanda su döver. Onun için çevremize karşı tavırlarımızda dikkatli olmalı, hatta Nurları okuyorken bile başkasına bir şey anlatma mülahazası ile değil, kendine nasihat edasıyla okumalı.
Öte taraftan Allah bizi böyle arkadaşların içine koymuş, bunun nimetini bilmek gerek. Eğer bu iyi değerlendirilmezse nankörlük olur, küfran-ı nimet olur.
***
Sosyal ve başarılı olmayı takdir ederim. Fakat, mahcup ve edepli olmayı tercih ederim
***
Başkalarının ayıbını örtmek sizin en büyük ibadetlerinizden daha büyüktür.
***
Dostları ilə paylaş: |