İkincisi ise nefs-i emârelerinde mahfiyyettir ki tümden nefs-i emmârelerinin hükmü altına girip gerçek İlâh-î ve Âdem-î kimliğini unut-maktır. Bu hâl ise nefs-i emmârenin kulu olmaktır, kul olanın ise kendine ait iradesi olamayacağından, biz âciz kimseleriz, “bizim için rabbine dua et” demek sûretiyle farkında olmadan, nefs-i emmâreleri ile inkâr ettikleri, vahyi İlâhiyye ye zarureten teslim olup hükmüne râzı olacaklarını ifade etmişlerdir. İşte onların, “bizim için rabbine dua et” talebi ikinci bölümde ifade edilen nefs-i emmârelerinin talebidir.
“ nedir o? Bakara” Mısır adetlerinden kendilerinde kalma bakara-ineğin nefislerindeki kutsallığı idi. Bunu kesmek nasıl olurdu? Biz bu hususta acze düştük. Bir tarafta vahyi İlâhî ile Kelimullah lîsânından gelen açık emir, diğer tarafta, Mısırın ve nefs-i emmârelerinin İlâh-ı olan bakara’nın (APİS) zebh-kesilmesi, nasıl bir durumdur, “ Bize beyan etsin,” açıklasın biz şaşırdık kaldık dediler.
“Mûsâ (a.s.) dedi: Rabbim şöyle buyuruyor:
Kavminin talebi üzerine gönül âleminden Rabb’i ne yönelerek aldığı cevap üzerine,. Bir bakare ki ne yaşlı ne genç,” olmaması lâzım geldiğini bildirmesi üzerine
155
kavmi, nihÂyet kendilerinden istenen bakara’nın değişme-yeceğini ve belirtilen vasıfta olması lâzım geldiğini anladılar.
Yukarıda “bakara” nın değişik mertebelerden tanıtımı yapılmıştı, tekrar onların bir kısmını hatırlamaya çalışalım. Bir bakıma “bakara” bu tabiat âlemidir. İlk başlangıç ilkbahar mevsimi genç buzağı’dır. Kemâle ermiş “bakara-inek” ise her türlü meyvelerin ve gıdaların kemâlde olduğu karşılıksız sunulan hasat zamanı’dır. Zâhiren ise bilinen zâhiri “buzak” tır. Bu her iki mertebe de kışın o soğuk günlerinde gerek tabiat gerek genç buzağı olarak, Ulûhiyyet mertebesine tekrardan geri dönülmek üzere, emânet edilmiştir. Zâhir isminden bâtın ismine geçmesidir.
Kemâl diye bilinen nokta, “başlangıcın sonu, sonun da başlangıcır.” “ne yaşlı ne genç,” Yani her bir varlığın orta kemâlde ki hâlidir. Tabiat genç yani, ilk baharın ilk ayları, son baharında yaşlı, son ayları olmayacak, (12) ayın ortası olan “haziran” (6) cı ay ve çevresi olacaktır ki, hasatın en bol olduğu zamandır. Buna karşılık (bakara-inek) türü varlıkların kemâl yaşamları (12-13) yaşlarıdır. Yaşlı olarak (18-20) yaşlarına kadar yaşasalarda (12-13) yaşından sonra ihtiyarladıkarından sahibine yük getirdikleri için o yaşlarda kesilirler ve en verimli olan devreleri tabiat’ta da olduğu gibi (6) yaş çevresidir ve değeri bu yüzden çok fazladır.
Diğer taraftan bir dervişte bu hakikatleri idrak edebilmesi için, gençlik- çocukluk, veyahud yaşlılık ihtiyarlık halinde olmamalıdır. Ancak bu husus kabiliyyet meselesidir ki, istisnâ olarak nice ilerlemiş yaşında sâlik olup ileri derecelere ulaşmış kimseler vardır. Hattâ bazılarını tanıtabilirim ama yeri olmadığı için gerek görmedim.
Ancak bu hususta küçücük bir hatıramı ilâve edeyim. Bir gün yaşlılığa doğru yol almış iki zat gelmişti, sâlik olmak istiyorlardı, tesâdüf bu ya ikisinin de ismi aynı idi. Konuşmalarından çok samimi ve arzulu olduklarını
156
kendilerinde gerekli kabiliyetlerinin olduğunu da gördüm ve yapmaları lâzım gelen şeyleri tarif ettim, bütün görevlerini tamamen ve sadıkane yerine getiyor idiler.
Aradan epey bir muddet geçtiği halde yollarına devam ediyorlar idi, ancak içlerinden birinin benliği oldukça ağır olduğu anlaşılıyor idi ve bundan kurtulamıyor idi. Anlayışı güzel fakat yaşantısında bu halini aşamıyor idi. Derslerinin dışında kendisine her gün çekmek üzere bir tesbih de (101) adet Türkçe olarak (ben yokum, ben yokum) vird-i ni vermiş idim samimi olarak bu virde epey bir zaman devam ettikten sonra kendisinde bu hususta değişiklikler olmaya başladı ve o benlik yükü yavaş yavaş sırtından indi. Aradan epey zaman geçtikten sonra, bir gün bana, eğer o vird-i bana vermeseydiniz ben bu halden-benlikten kutulamazdım demiştir. İşte bu hadise yaşanmış bir tecrübedir. Onun bakarası biraz yaşlı kesilmiş idi.
“ikisi ortası bir dinç, haydi emrolunduğunuz işi yapın.)
İkisi ortası, yukarılarda balirtildiği gibi, “dünyanın-tabiatin” senenin (6) cı ay civarı. “Bakara-ineğin” de (6) cı yaş civarı. Sâlik’in yaklaşık (30) yaş civarları. Âyân-ı sâbite hakikatlerinin açılması ise “Celâl ve Cemâl” arası yaşantının açığa çıkması zamanıdır. Diyebiliriz.
Hangi mertebe de olursa olsun, bu hâlin mutlak mânâ da yapılması gö-revidir. “emrolunduğunuz işi yapın” Âmir olan bu hükmü yerine getirme-mek mümkün değildir. Zâten ister istemez yerine getilmiştir.
(2/69) (Bizim için dediler: Rabbine dua et, rengi ne imiş bize beyan etsin, Rabbim, dedi, Şöyle buyuruyor: Bir bakare ki sapsarı, rengi bakanlara sürur verir.)
“Bizim için dediler: Rabbine dua et,” Yukarıda da belirtildiği gibi. Bu talepte de iki yön vardır ve ikisi de mahfiyyettir. Birincisi mertebe-i Mûseviyyet-tenzîh’te, mahviyettir, bu durumda kavmi (Fenâ-i Mûsâ) Mûsâ da fânî olduklarından kendilerinden bir şey söyleyemezler, bu
157
halde Mûsâ (a.s.) dan vekil olarak “bizim için rabbine dua et” isteğinde bulunurlar.
Dostları ilə paylaş: |