Bakara sûresi


Birr, İyilik yapmak sadece şöyle yapmak değildir, yüzlerinizi doğuya veya batıya çevirmek ebrar mertebesine ulaşmak yani Birr



Yüklə 2,66 Mb.
səhifə234/355
tarix07.01.2022
ölçüsü2,66 Mb.
#91172
1   ...   230   231   232   233   234   235   236   237   ...   355
Birr, İyilik yapmak sadece şöyle yapmak değildir, yüzlerinizi doğuya veya batıya çevirmek ebrar mertebesine ulaşmak yani Birr değildir, yeterli değildir, Birr’e ulaşmak Allah’a imân etmek, ahirete imân etmek, meleklere imân etmek, kitaba imân etmek, peygamberlere imân etmek, malından vermektir ama sevdiğin maldan vermektir, yakın akrabana, yetimlere, miskinlere, yolda kalanlara, dilencilere, ve kölelere bunlara yardım etmen gereklidir, namazını dosdoğru kılmaktır, zekâtını vermektir, ahd ettiğin zaman ahdini ifa etmektir, zorda ve sıkıntıda sabretmektir.

İşte bunlar tasdik etmişlerdir ve doğru kimselerdir, işte bunlar ittika sahipleridir, önceki Âyette belirtilen hallere düşmemek için daha dünyada iken bu hallere yapışmak lâzım geldiğini Âyeti Kerîm’e belirtiyor, yani Birr olmak için sadece yüzünüzü Kâbeye veya Mescidil Aksa’ya dönmeniz yeterli değildir deniyor, bu gerekli ama bunun arkasından da sayılanların yapılması gerekiyor.

Meleklere bir genel olarak imân vardır, bir de meleklerin hakikatini idrak edip bütün âlemde zuhura gelmiş olan hadiselerin herbirinin her an bir melek tarafından var edildiğini hayata çıkarıldığını ve bu meleklerin de Allah’ın gücünden kuvvetinden başka bir şey olmadığını düşünerek, bütün bu âlemin İlâh-î varlığın gücüyle ortada olduğunu ortaya geldiğini böylece anlamak vardır. Melek diye belirtilen şeylerin kendi başlarına ayrı birer varlıklar değil, Allah’ın Esmâ-ül Hüsna’sının zuhura getirdiği kuvvetlerden başka bir şey olmadığını çok kolay anlayabiliriz, melek kuvvet demek zaten, onun için bir

292


yağmur tanesini dahi onun vekil olan esmâsı alır yere indirir, yani Allah’ın gücüyle o olur, düşünün şimdi, Allah’ın o kadar çok melekleri var ki insân aklıyla ne saymak ne de hesap etmek mümkün değildir, nerede ne meydana gelecekse anında onun meleğini hâlkediyor orada ve o melek, o güç onu zuhura getiriyor, kimin kafasında ne kadar bir anlayış programı varsa o meleği o şekilde hâlkediyor, yani kendi meleğini kişi kendisi hâlkediyor, ama Allah’ın melekleri Allah’a göre hâlkediliyor.

Kitaplara imân, bu genel kitaplar olduğu gibi herbirerlerimize gelen ilim kitaplarıdır da.

Yakın akraba ne demek, herbirerlerimiz birbirimizin yakın akrabalarıyız ve ayrıca Allah’ın akrabalarıyız, ehlullah Allah ehli demektir, Allah sohbetinin olduğu yerde onun Beyti vardır, yani Allah’ın evinde Allah’ın sohbetini yapmaktayız, Allah ehliyiz, yani ehlullah hükmünde, işte Allah’a yakınlığımız gönülden, içten, ne kadarsa kurbiyetimiz o kadardır, uzakta olanlara değil de bunlara ver deniyor, kurbiyette olanlara Hakk’a kûrb’ân olanlara, kûrb’ân bilindiği gibi aynı zamanda yakınlık demektir.

Ve yetimlere, yetim babasız olan demek, yani İseviyet mertebesinde olanlara da ver, çünkü sen Muhammediyyet mertebesindesin deniyor.

Miskinlere ver, miskin sâkin olan, sükûnette olan demektir, yani kendisine ait hiçbir varlığı olmayan kimse, fakir belirli bazı şeyleri olan, ama zor hayat yaşayandır, miskin ise zâhirde kendine ait hiçbir şeyi olmayan, bâtındada nefsaniyeti olmayan demektir, işte ona kendinin hakikatini vermek lâzım, İlâh-î hakikati ona vermek lâzımdır.

Ve yolda kalanlara da yardımcı olmak, bunlar talebeler de olabiliyorlar, zâhiren böyle olduğu gibi bâtınen de Hakk yolunda olan kimseler demektir, yani mânevi yol ehli olanlara da yardım edin, ki esas yardımda bu oluyor, zâhiri yapılan yardım ancak dünyadki ihtiyacını gidermek için olan bir yardımdır, ama bâtıni yol ehline yapılan yardım ebedidir.

293

Dilencilere, onlarda, zâhir olarak bildiğimiz fakirler olup dilenenlerdir, birde Hakk’ın gani kapısında fakr ile dilenenler yani İlâh-î ilme talip olanlardır, İlâh-î ilmi dileyenlerdir. Bu avami mânâ da dilenmek değilde murat etmek mânâsınadır.



Ve kölelere, gerçi zamanımızda zâhiri kölelik fiilen kalkmış gibi ama aslında bu kölelik günümüzde çok daha ağır bir şekilde sürdürülüyor, şimdi maddenin kölesiyiz, kimse bizi tutup bir yerlere götürüp suçsuz yere, hapse atmıyor ama madde öyle bir boğazımıza sarılmış ki bizi kendi istikametine doğru alabildiğine koşturarak götürüyor, işte bu tür nefis kölelerine, onlara kendi hakikatini anlatmakta onları hürriyete kavuşturmaktır, fakat para vermek sûretiyle değil, kendisini kendisine tanıtmak sûretiyle, nefsinin köleliğinden kurtarmak sûretiyledir.

İşte bunları yapması lâzımdır ve namazını dosdoğru kılması lâzımdır, yani namazın hakikatini tamamıyla yerine getirmektir, şeriat mertebesinde kulluk hükmü içerisinde namazını en güzel şekilde, tarikat mertebesinde muhabbetin en güzel şekliyle, hakikat mertebesinde kendini tanıyarak en güzel şekilde, marifet mertebesinde Allah’ını tanıyarak en güzel şekilde ikâme etmesi lâzımdır, ikâme demek bu, kaim olma, hangi mertebede ise o mertebenin hakkıyla orada kaim olma ve ahlâkıyla orada kaim olmadır. Câmi’de herkes namazını bir başka türlü kılar, bir başka türlü düşünce içerisinde bir başka yapıda kılar fakat namazın aslı değişmiyor, tabii kişi fiilini değiştirse de namazın aslı değişmiyor.

Zekâtını vermesi lâzımdır, maddi zekâtını verdiği gibi bâtıni zekâtını vermesi lâzımdır, yani ilmin zekâtını vermesi lâzımdır.

Ahd ettiği zaman ahdini yerine getirmesi, yani bir şeye söz verdi ise ister yazılı olsun ister olmasın sözünü yerine getirmesi gereklidir.

Zorda ve darda kaldığı zaman sabretmesi, hemen

294


feryat figân etmemesi, ümitsizliğe düşmemesi lâzımdır. İşte bu kimseler tasdik etmişlerdir, doğru kimselerdir, hakikat olan kimselerdir, işte bunlar ittika sahibidirler.

Yukarıdan beri sayılan özellikler kimde varsa bunlar ebrar zümresindendir, yüzünüzü sadece doğuya veya batıya çevirmeniz ebrar değil bu yukarıdan beri sayılan hasletler kimin üzerindeyse onlar ebrar’dandır, ebrar tarikat mertebesinin kemâlatıdır, tenzih mertebesinin kemâlatıdır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلَى الْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالأُنثَى

بِالأُنثَى فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَأَدَاء إِلَيْهِ بِإِحْسَانٍ ذَلِكَ تَخْفِيفٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ فَمَنِ اعْتَدَى بَعْدَ ذَلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ


(178-) Ya eyyühelleziyne amenu kütibe aleykümül kısasu fiyl katla* el hurru Bil hurri vel abdu Bil abdi vel ünsa Bil ünsa* femen ufiye lehu min ahıyhi şey'ün fettiba'un Bil ma'rufi ve edaün ileyhi Bi ihsân* zâlike tahfiyfün min Rabbiküm ve rahmetün, femenı'teda ba'de zâlike felehu azabun eliym;


* Ey imân edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hür’e karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır.

Ey imân edenler, katl’de üzerinize kısas yazıldı, eğer sizden hür olan birisi öldürülmüşse bunun kısası, diyeti öldüren taraftanda hür kişinin öldürülmesidir, eğer

295

kullardan karşı taraftan bir kulun öldürülmesi, eğer Kadın’sa kendi cinsinden birisinin katledilmesi ama kim ki bir kardeşini bu halden affederse ve bunun karşılığında da maddi bir diyet ile o katl den vazgeçilmişse iyilikle onu yerine getirin ve onu güzellikle eda edin.



Öldürülen haksız yere öldürülmüş olursa karşı taraftan diyeti olarak öldürün diyor dengeyi kuruyor, ama idam cezası katli önlüyor, kişi bilirse birini öldürdüğünde kendisi de ölecek o zaman cesaret edemiyor, işte kıtal de hayat vardır dediği budur, çünkü o zaman iki tarafı da kurtarıyor.

Bu size Rabbinizden bir hafifletme yani kolaylaştırma ve rahmet’tir, Cenâb-ı Hakk kesin olarak, diyet olarak, kısas yapın demiyor, içinizde affederseniz bu daha iyi olur ve bu size, bu şekilde hüküm çıkarması ve affedilmesini indirmesi Rabbinizin rahmetidir.

Kim ki bu akdi yaptıktan sonra dönerse onun üzerine çok can yakıcı bir azab vardır.

Şimdi bunu kendi nefsimize, bireysel varlığımıza alalım, diyelim ki bizden hür bir düşünce çıktı ama nefsimiz geldi o düşünceyi öldürdü, yani o düşündüğümüz şeyi bize yaptırtmadı, işletmedi, meselâ kalktık namaz kılacağız dedik, ama nefsimiz önümüze çıktı bunu bize yaptırtmadı, biz şuurlandık hakkımızı aradık ve nefsaniyetin üzerine o ağırlıkta nefsin yapmak istediği şeyi biz ona yaptırtmadık, meselâ nefsimiz ben gezmek istiyorum dedi biz aklımızla hayır bunun kısası vardır ben de seni gezdirmeyeceğim diyoruz.

Kûr’ân-ı Kerîm’in bâtıni mânâda bize en çok lâzım olan tarafları buralarıdır, kendi bünyemizdeki yaşantının tahakkukunu sağlamaktır, yoksa dışarıdaki hâdiseleri artık kanunlar takip ediyorlar, dışarıya zâten bir şey diyecek halimiz yoktur, henüz beşeri şeriat ve hukuklar kurulmamışken bunlara göre hüküm ediliyordu, Âyetin hükmü bâtınen bizlerde geçerlidir, kendi bünyemizde geçerlidir, bizim kulluk tarafımız faaliyete geçeceği zaman nefsimiz bize bunu yaptırtmazda o saatleri bize öldürtürse

296


bizim o vakitlerimizi katletmiş olur, o zaman biz de ona ayıracağımız bölümün bir kısmını almak hakkımızdır, yani onu bir miktar sıkmak veya cezalandırmak hakkımızdır, işte bu da kısasta hayat oluyor, ve nefsimizde bir daha kabaramıyor çünkü başına gelecek olan şeyi biliyor.

Kadına karşılılık kadın dediğimizde, bizim aklımızdan yeni bir bilgi doğuş yaptıysa, İsâ olarak doğuş yaptıysa ama nefsimiz bu doğuşa mani olduysa o zaman bizde onun yapacağı doğuşa mani olacağız ve o da bizim hakkımız olmuş olacaktır.

وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَاْ أُولِيْ الأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ


Yüklə 2,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   230   231   232   233   234   235   236   237   ...   355




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin