(248-) Ve kale lehüm Nebîyyühüm inne Âyete mülkiHİ en ye'tiyekümüt tabutu fiyhi sekiynetüm min Rabbiküm ve bekıyyetün mimma terake alu Musa ve alu Harune tahmilühül Melaiketü, inne fiy zâlike leÂyeten leküm in küntüm mu'miniyn;
* Peygamberleri onlara şöyle dedi: “Onun hükümdarlığının alameti, size o sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur ile Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin geriye bıraktığından kalıntılar vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer inanmış kimselerseniz, bunda şüphesiz sizin için kesin bir delil vardır.”
Nebileri onlara dedi ki; onun mülkünün işareti yani kelâmla kabul etmediniz ama fiilli ıspatı, ona tabut verilmesidir, tabut sandık mânâsına, çünkü Mûseviyyet mertebesi itibarıyla “ölmeden önce ölünüz” cümlesini yaşıyor Tâlût ve Mûseviyyet idrakiyle dirilmiş.
O tabutun içinde onlar için bir sekine vardır.
Sekine Âdem (a.s.) ın varoluşuyla başlıyor, Âdem (a.s.) İlâh-î mertebe olarak ilk insândan söz edilen makamdır, ondan evvel insândan, muhabbet ehlinden, peygamberden bahsedilmiyor çünkü yoktu, bu hakikatleri idrak etmeye başlayan ilk işaret ilk Âyettir, ayrıca Allah’ın o güne kadar yeryüzünde varettiği en büyük Âyet olan Âdem (a.s.) ın zuhura çıkması, ve ona “üskün” “cennette
368
sâkin ol” demesi “Benim Zat cennetimde yani Allah esmâsı içinde bütün Esmâ-i İlâhiyye ile birlikte sâkin olun” demektir, bu beşeriyetindeki sükûnet değil Allah’taki varlığıyla sâkin ol Ulûhiyyetinle birlikte orada sükûnet halinde ol, demektir ve bu ilk sükûnettir daha sonra Âdem (a.s.) ikinci olarak kendindeki hakikati farkettiğinde bu sefer kendinde sâkin oluyor, Âdem esmâsı içinde sükûnet,
Âdem (a.s.) dan sonra her mertebenin kendi içindeki sekinesi oluşmaya başlıyor, Âdem’in ilk zuhuru Havva’nın kendisinden çıkması, Havva ile beraber çoğalmaya başladığında isimleri ve zuhurları artmaya başlıyor.
Allah’tan gelen, tabutun içine girmiş olan Tâlût tam bir Mûseviyet sekinesi halidir, İseviyet sekinesi yani secde halindeki sekine ondan sonra geliyor, Muhammediyet mertebesindeki sekine daha başka,"HU"velleziy enzeles sekiynete fiy kulubil mu'miniyne liyezdadu iymanen mea imânihim”(Fetih sûresi 48/4.Âyet) yani “İmânlarının kat kat artması için, imân edenlerin kalplerine sekine indiren "O"dur! İşte bu Muhammediyet mertebesinin ümmetine gelen sekinedir.
Bu sekine mü’minlerin kalbine indirildi, imân yoluyla indirildi, ve o imânları sekinenin gelmesiyle ikân’a dönüştü.
Efendimizin (s.a.v.) kendisine gelen ilk sekine Hira dağında iken gelen “İkra” hitabıdır. Efendimiz (s.a.v) orada çok karmaşık düşünceler içerisindeydi, bütün varlığın hakikatini idrak etmiş, fakat bunu tasdik edecek bir merci olmadığından tereddüt içerisindeydi, bir melek vasıtasıyla “İkra” hitabının gelmesi onun gönlüne sekinenin inmesi oldu, ilk sekine orada geliyor daha sonraki sekine Mirac-ı Şerif’te oluyor daha sonraki sekinesi Kadir Gecesinde oluyor ve namazdaki tahiyyat sekinenin son halini oluşturuyor.
Ve içinde bakiye vardır yani geçmişten kalanlar vardır,
Mûsâ ve Hârun ailesine ait o sekinenin yani sandığın
369
içinde terekeler vardır, o ailedeki asalet de miras olarak ona aktarmış. Sandığın içerisinde Tevrat’ın nâzil olduğu levhalar, Mûsâ (a.s.) ın asası ve elbisesi, Tih sahrasında yedikleri helva ve Hârûn (a.s.) ın sarığı olduğu rivâyet edilmiştir.
Ayrıca da onu melekler taşırlar,
Burası rububiyyet mertebesi itibarıyla olduğundan melekler taşıyor, yani meleki güçler, ve Câlût’a karşı gelmesi o güçlerle oluyor.
Diğer yönüyle bakarsak bu mertebede olanlara daha evvelce manevi miras olarak kalan şeyleri elden kaçırdıktan sonra iyi niyetleri dolayısıyla gök âleminden yardımın gelmesi, kendileri gaflete düşmüş olsalarda içlerinde iyi niyet olduğundan Cenâb-ı Hakk onlara yardım ediyor. işte böylece işaretlerdir bunlar, eğer gerçek mü’minler iseniz. Not: Sekine hakkında geniş bilgi (Feth Sûresi) isimli kitabımızda mevcuttur dileyen oraya bakabilir.
فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللّهَ مُبْتَلِيكُم بِنَهَرٍ فَمَن شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّي وَمَن لَّمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُ مِنِّي إِلاَّ مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِهِ فَشَرِبُواْ مِنْهُ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنْهُمْ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ قَالُواْ لاَ طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنودِهِ قَالَ الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلاَقُو اللّهِ كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللّهِ وَاللّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ (249-) Fe lemma fesale Tâlûtu Bil cunudi, kale innAllahe mübteliyküm Bi neher* femen şeribe minhu feleyse minniy* vemen lem yat'amhü feinnehu minniy illâ menığterafe gurfeten Bi yedih* feşeribu minhu illâ kaliylen minhüm* felemma cavezehu huve velleziyne amenu meahu, kalu la takate lenel yevme Bi calute ve cunudih* kalelleziyne yezunnune ennehüm mulakullahi kem 370
Dostları ilə paylaş: |