(286-) La yükellifullahu nefsen illâ vüs'aha* leha ma kesebet ve aleyha mektesebet* Rabbena la tüahızna in nesiyna ev ahta'na* Rabbena ve la tahmil aleyna ısran kema hameltehu alelleziyne min kablina* Rabbena ve la tühammilna ma la takate lena Bih* va'fü anna, vağfir lena, verhamna, ente mevlana fensurna alel kavmil kâfiriyn;
* Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”
Allah her nefse mutlaka Ulûhiyyet mertebesinde yaşayacaksın, zat mertebesinde yaşayacaksın diye teklif etmez, kimisi sıfat mertebesinde yaşar, kimisi esmâ mertebesinde, kimisi ef’al mertebesinde yaşar, çünkü gücünün çekeceği kadardır, meselâ bir uçak Beşyüz mt.ye kadar havalanabiliyorsa ondan atmosfer üzerinde uçuş istenmez, istenirse eğer o isteyen Rab olmaz, Rab ise onu istemez.
Hakîm esmâsı dolayısıyla, burada nefs kelimesine
431
dikkat edersek, insânın hakikati nefsiydi, nefis o kişinin varlığıdır, zâtıdır, ama diğer anlamda yani emmâre, levvâme v.b. anlamında nefsin fasılalarıdır, gerçeği hakikati nefs ifade eder, o nefse verdiğimiz güç kadar biz ondan faaliyet isteriz.
Onların kazandıkları kendilerinedir;
Eksi kazançları da kendi aleyhlerinedir yani kim ne yapmışsa, burada yaptığı fiilin bir sonraki aşaması ne ise kendilerinedir.
Ey bizim Rabbimiz bizi hesaba çekme hata ettiklerimizden ve unuttuklarımızdan dolayı;
Unutmadan kasıt fiili mânâda örneğin namaz vaktini unutmak v.b. şeylerdir, fakat burada bahsedilen esas unutma Cenâb-ı Hakkk’ın bize verdiği İlâh-î hakikatleri unutmaktır, en büyük unutma da bu zâten ve ittika olarak bahsedilen şey de budur, gaflete düşerek yani bunları unutmaktır.
Ve böyle bir hatamız oldu ise de ondan bizi sorumlu tutma, deniyor;
Bunu söyleyen kişi Allah’ın hakikatinin kendinde mevcut olduğunu biliyor, bunu yaşıyor, fakat bazen gaflete düşüp unuttuğunda bundan bizi sorumlu tutma diyor, ama hatırında olup yaşadığı süre daha çok olduğu için o üstün geliyor fakat yine de nezaketi dolayısıyla özür diliyor ve hatalarımızdan dolayı diyor, yalnız buradaki hata kasti hata değildir buna dikkat edelim, elinde olmadan birinden bir fiil çıkmış olabilir işte bundan da bizi sorumlu tutma diyor, ama hata bilerek yapılmışsa zâten bu ifadeyi kullanmaz, cezasına razı olunur.
Rabbimiz bizim üzerimize yükleme, bizden evvelkilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme;
Âyetlerin inişi sırasında müslümanlara yeni yeni hükümler geliyorken bu hükümler içerisinde zorlanmaya başlamışlar ve biz bu işleri nasıl yapacağız diyerek Hz. Rasûlullah’a ricaya gelmişler ve bu Âyetin bu bölümü o
432
esnada gelmiş, maddi mânâda Mûsevi şeriatında daha ağır olan hükümler bizde hafifledi. Bakın o gün yapılan rica bugünkülere kadar fayda sağlıyor.
Diğer yönüyle bize yükleme dediği, sıfat mertebesi kadar kabiliyeti olan birisine zat mertebesini yükleme Ya Rabbi çekemeyiz demektir yani hangi mahalde hangi mertebe itibarıyla zuhura gelecekse işte o kadarını yükle. Eskilere bu yükletildi ama yerine getirilemedi sonları hüsran oldu, işte bizde bu duruma düşmeyelim diye bu ricada bulunuluyor.
Takatimizin yetmeyeceği şeyleri de bize yükleme;
Eğer bizi beşer olarak hâlketmişsen yani programı-mızda beşerlik varsa tamam beşer olarak kalalım, Rabbani görevleri yükleme bize fakat eğer bizi Rabbani bir görevle görevlendirmişsen onu da yükle, içerisinde zuhura çıkar mânâsı da vardır.
Bizi affet;
İyi niyetimizle yapmaya çalıştığımız ama yapamadı-ğımız şeylerden bizi sorumlu tutma, affet bizi bunlardan, burada mühim olan evvelâ iyi niyettir.
Mağfiret eyle bizi.
vücût günahımızdan
Ve bize rahmet eyle.
Vücûdu Rahmâni ile rahmet eylesin deniyor, bizim beşeri varlığımıza İlâh-î rahmetin gelmesi demek Rahmâni vücûd ile vücûtlandırması şeklinde olursa rahmetin en büyüğü olur. Rahmân sûresinde bahsedilen hakikatlerin yaşanması ona Rahmâni vücûdun verilmesidir, himmet etmesi demektir.
Sen bizim efendimizsin.
Efendi mutlak sahip demektir yani biz yokuz Sen varsın, Efendinin yanında kölenin hükmü olmaz çünkü köle Efendisinde yok olmuş demektir, işte biz köleliği kabul ettiğimizde Efendi ile var olmuş oluruz, işte bu hakikati idrak ettiği zaman.
433
Kâfir kavimler üzerine Sen bize yardım et.
Efendi olmamız için bize yardım et, kâfir kavim evvelâ bizdeki nefsi emmâredir, işte o nefsi emmâre, levvâme, mülhime kavimlerine karşı bize yardım et. Bu Âyetin savaşta söylenecek Âyet olduğunu da söylerler ayrıca şeytan, cin vb mahlûklara karşı da bu Âyet çok güzel okunabilir çünkü bu Âyetler onlardan daha lâtif yani Allah’ın İlâh-î Kelâm’ından Nûr’anilik olduklarından onlardan daha süratli hareket ederler.
Dostları ilə paylaş: |