Bakara sûresi


(43) Ve ekıymusSalate ve atuzZekate verke'u ma'arraki'ıyn



Yüklə 2,66 Mb.
səhifə52/355
tarix07.01.2022
ölçüsü2,66 Mb.
#91172
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   355

(43) Ve ekıymusSalate ve atuzZekate verke'u ma'arraki'ıyn;


* Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.

Ve namazınızı dosdoğru kılın,

İslâmiyyet’in ilk oluşumunu buradada görmekteyiz, İslâmiyyet’in ilk oluşumunda fiili farz yaklaşık 12 sene sonra olmaya başladı, şeriat ahkâmı Medine devrinde hüküm olmaya başladı, ondan evvelki devreler hep eğitim devresiydi, ilim devresi, bilgi devresiydi, fiil devresi oniki

81

sene sonra çıktı İslâmiyyet’te biz bunu göz ardı ederek, ilk müslüman olana hemen zorluyoruz hemen namaz kılacaksın, oruç tutacaksın, abdest alacaksın tamam bu İslâm’ın emri beş farz ama bu kişinin evvelâ bilinç-lendirilmesi lâzım ona ilk evvelâ namazı tavsiye edeceğimiz zaman önce daha şiddetli olarak ilmi tavsiye edeceğiz, kendisini bilmesini tavsiye edeceğiz ve ona biraz süre tanıyacağız, Cenâb-ı Hakk’ın sistemi bu, bakın burada önce ittikayı söyledi, Hakk’ı batılı karıştırmamayı söyledi, Hakk’ı ucuz pahaya satmamayı belirli, ilim hakikatini idrak etmesini söyledi işte ondan sonra fiiliyata geçiyor, işte sistem aynen böyledir.



Eğer o insân Cenâb-ı Hakk’ı bilmek konusunda biraz yol katetmemişse kılacağı namaz zâten sûrî bir şeyden öteye gitmeyecektir, çünkü namaz o kadar muhteşem bir oluşum ki, birkaç defa eğilip yatmak kalkmakla o iş yerine gelmiş değil ancak şekli yönü yerine gelmiş olur, o kişide onu belirli bir süre yaptıktan sonra sıkıntı gelecek ve zorlanacaktır , muhabbetle yapmış olsa da zorlanacaktır, çünkü onun hakikatine nüfuz etmediği için onu özden yapma olgunluğuna ulaşamayacaktır, ama evvelâ ona onun bilgisi verilirse ve daha sonra hareketleri verilirse o daha kalıcı olur ki, Cenâb-ı Hakk’ın sistemi de budur zâten. Hira dağında Efendimize (s.a.v) “İkra” kıraat et, oku denmesi ilmi gösteriyor, Efendimiz (s.a.v) üç defa okuyamam diyor o zaman nasıl okunacağının yolunu gösteriyor “Rabbinin ismiyle” yani Rab mertebesinden rububiyyet mertebesinden başlayarak oku, çünkü ondan evvel ef’âl mertebelerini diğer peygamberler getirdi zâten, Rabb kelâmının hakiki mânâsını idrak etmedikçe ve elimizi kaldırdıkça hep hayali Rabbimize yönelmiş oluruz Rabbi hasımıza yönelmiş oluruz. Rabbi has, her insân-ı hükmü altında tutan Esmâ-i İlâhiyye’den bir tânesi, Rabbi has demek başka bir Rab değil, her esmâ bir Rab’tır yani terbiye edicidir, her varlık kendinden bir aşama sonrakini terbiye eder, her varlık birbirinin Rabbidir terbiye edicisidir, anne baba çocuğunun Rabbidir terbiye edicisidir, İbrâhîm (a.s.) bir gün annesine sormuş Rabbin kim diye,

82

baban oğlum, diye cevap vermiş, babamın Rabbi kim demiş, annesi Padişah demiş, bu sefer padişahın Rabbi kim diye sorunca annesi ben o kadarını bilmem diye onu cevapsız bırakmış, mağaradan ilk defa bir gece dışarıya çıkartıldığı zaman gördüğü gökyüzü manzarasındaki en parlak yıldıza benim Rabbim bu diyor, daha sonra ay çıkınca bu daha büyük benim Rabbim bu diyor, sabah olup hepsi kaybolup güneş çıkınca bu sefer benim Rabbim bu diyor ne zaman ki akşam olup güneşte kayboluyor , benim Rabbim bu da değil, böyle batıp çıkanlardan Rab olmaz diyor olsa olsa benim Rabbim bütün bunları meydana getiren Rabbül Erbab’tır diyor ve oraya ulaşıyor ve kendini oraya yöneltiyor.



Yûsuf (a.s) da zindandan çıkarken “Ya sahibeyis-sicni e erbabün müteferrikune hayrun emillahul Vahıdül Kahhar;”(Yusuf 12/39.Ayet) yani "Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı rabler mi daha hayırlı, yoksa Vâhid-ül Kahhar olan Allah mı?" diyerek, orada gerek zindan arkadaşlarına, gerek bizim gönül zindanımızdaki Esmâ-i İlâhiyye’ye seslenerek ve hayal ve vehmimize hitaben farklı farklı edindiğiniz Rablar mı daha hayırlıdır yoksa tüm bunları meydana getiren Rabbül Erbab mı daha hayırlıdır diyerek büyük bir ders veriyor, varlığımız da tersiri daha fazla olan esmâ bizim Rabbi has’ımızdır yani görevlidir bizde işte biz bunları tarik,hal, hakikat mertebesi yoluyla idrak ettiğimizde, ki gerçek tarikat budur zâten yani Rabbül has’tan, Rabbül Erbab’a yönelmemizdir. Esmâ-i İlâhiyye’nin herhengi biri bizim üzerimizde tesirde iken o Esmâ-i İlâhiyye’yi geçip câmi isim olan Allah ismine ulaşmamız gerekiyor yani Allah isminin hakiki mânâsına ulaşmamız gerekiyor.

Zât ismine çünkü bizim kaynağımız orası eğer Esmâ-i İlâhiyye’deki Rab mertebesinde kalırsak esmâ düzeyinden feyz almış oluyoruz, orası da Hakk, Hakk’tan gayrı değil ama esmâ yani isimler mertebesi, tarikat mertebesi, orada kalıp hayatımızı o düzeyde sürdürdüğümüz sürece zulüm ehli olmuş oluyoruz, onu aşıp hakikate, hakikatten

83

marifete geçmemiz ve marifetullah’ta gerçek Allah’ı tanıyıp abdullah olmamız gerekiyor, (s.a.v) Efendimizin birinci vasfı abdûHu, Hu’nun kulu Hu’da Zât ismi, abduHu ve rasûluHu diyor, dikkat edelim risâleti arkadan geliyor evvelâ abdiyyeti geliyor. Esmâ-i İlâhiyye’yi en geniş şekilde bu âlemde zuhura çıkarması onun abdiyyeti, kulluğu yani, herbirerlerimiz Esmâ-i İlâhiyyenin ne kadarını ortaya çıkarabilirsek Allah’ın o kadar kuluyuz, işte herbirerlerimiz Zât mertebesi itibarıyla oraya ulaşmamız gerekiyor ki, Rabbül Erbab denilen yere yani merkeze ulaşmak diyelim.



Bu hakikatleri idrak ettikten sonra kılınan namaz gerçek abdiyyet mertebesinde olan namazdır ki o mertebede İlâh-î varlığınla yani senin kendi varlığınla yani Cenâb-ı Hakk’ın vermiş olduğu varlığınla İlâh-î varlığın önünde huzura durmak olur, ki işte gerçek namaz bu ve bunu namazın dışında düşüncende faaliyete geçirdiğin sürece salat-ı daimun üzeresin.

Çok güzel bir ifade var “Eraeyte menittehaze ilâhehu hevahu” (Furkan, 25/43.Ayet) yani “Hevasını İlâh edineni gördün mü?” Burada İlâh ve Rabb edinmesi İlâh-î değil beşeri mânâ da yani kim nefsâniyyet’ine düşmüşse akl-ı küll’den haber almıyorsa yani Kûr’ân’ı Kerîm’in hükmünün dışına çıkıyorsa benim aklım bana yeter diyorsa hani batı da var ya aklını İlâh edinenler ve aklı en büyük varlık zannedenler, biz aklımızla şuurumuzla buluruz doğruyu yaşarız diyenler ve İlâh-î hitaba kulak tıkayanlar yani aklı küllden gelen bilgileri kabul etmeyip aklı cüz ile hakikatleri aramaya çalışanlar işte bunlar kendi nefislerini ilah edinen kişiler.

İnsanlar değişik yapılardadır, herbirerlerimize Rabbinı anlat desek herbirimiz değişik ifadelerle anlatırız, bir insânın İlâh-î kaynaktan aldığı bilgiler var, Rahmani olan bilgiler var bu bilgilerde iki yönlüdür, biri şartlanmış olarak aldığı yani sınırlı olarak aldığı bilgiler, bir diğeri, gerçek kaynağından hakikatinden sınırsız olarak aldığı bilgiler, işte bizim eksikliğimiz bu İlâh-î kaynağı çok sınırlı

84

kullanmamızdan kaynaklanıyor. Aklı kül bizde olduğu halde, batı ise aklı cüz’ünü geliştirip, kullanarak bizden daha fazla aklını kullanmış oluyor, ne acı bir hadisedir bu ve bizler onlardan meded umuyoruz, onların kanunlarını alıp tatbik etmeye çalışıyoruz, bu durum bizim elimizdeki hukuku hakkıyla değerlendirememizden kaynaklanıyor, eksiklik bizim tatbikatımızda.




Yüklə 2,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   355




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin