(6) Sâlihlerden ihtiyar bir zât:
Mûseviyyet’in tenzîh mertebesi itibari ile gizli velîsi’dir.
(7) Bu ihtiyar zât’ın bir oğlu:
Zâhiren fizîki oğlu bâtınen ise “veled-i kâlb” kâlbinin oğludur.
138
(8) Bu ihtiyar zât’ın Allah’a emânet edilmiş genç bir buzağı:
Bâtınen ve genelde İhtiyar zât, zâhirde yaşlanmış olan bu tabiat âlemidir. İlk başlangıç ilkbahar mevsimi genç buzağı’dır. Kemâle ermiş “bakara-inek” ise her türlü meyvelerin ve gıdaların kemâlde olduğu karşılıksız sunulan hasat zamanı’dır. Zâhiren ise bilinen zâhiri “buzak” tır. Bu her iki mertebe de kışın o soğuk günlerinde gerek tabiat gerek genç buzağı olarak, Ulûhiyyet mertebesine tekrardan geri dönülmek üzere, emânet edilmiştir. Zâhir isminden bâtın ismine geçmesidir.
(9) Bu ihtiyar zât’ın Allah’a emânet edilmiş genç bir buzağı’sının derisi dolusu altınla alınması.
Bâtınen, zâhir âlemde tabiat ismini verdiğimiz bu arzın üstü olan, yer kabuğunun bir deri gibi, arzı sarması ve kışın içindeki değerlerin gizli kalması, bahar gelince içindeki değerlerin yavaş, yavaş ortaya çıkmasıyla gençlik devresini yaşamaya başlayan dünya yaz olunca da olgunlaşarak derisi dolusu sarı altın derecesinde olan hububatları ile değer kazanmasıdır. İşte bu dünya tabiatı da bizden adeta hiçbir şey istemeden kabuğunun “ derisinin” içinde, özünde ne varsa hepsini ihtiyaç sahiplerine karşılıksız sunmasıdır. Ancak bu “bakara” nın böyle değer bulması “Sâlih bir ihtiyar” ın, yani bu hakikatleri idrak etmiş velî bir ihtiyar’ın olması gerekmektedir. Bu hususlar ancak onun elinde değer bulmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |