Bakara sûresi


(115-) Ve Lillahil meşriku vel mağribü feeynema tüvellu fesemme VECHULLAH, innAllahe Vasi'un 'Aliym



Yüklə 2,66 Mb.
səhifə38/75
tarix28.10.2017
ölçüsü2,66 Mb.
#17892
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   75

(115-) Ve Lillahil meşriku vel mağribü feeynema tüvellu fesemme VECHULLAH, innAllahe Vasi'un 'Aliym;


* Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.

Doğuş yerleri Allah içindir, Allah’ın zuhuru içindir, batış yerleri de Allah içindir, nereye bakarsanız Allah’ın bir isimlenmiş vechi vardır, Allah ilmiyle herşeyi kaplamıştır ve Alim’dir.

Bu tasavuf konularında çok kullanılan bir Âyet-i Kerîme’dir. Bu Âyete şeriat mertebesinden baktığın zaman başka ifadesi, tarikat, hakikat, marifet mertebelerinden baktığın zaman başka izahı vardır, bu Âyet aslında sıfat mertebesinin aslını belirtiyor ama onun içerisinde tabi Zat mertebesi de vardır.

Ben sende Hakk’ın vechini görüyorsam bende bir taraf olduğuma göre sende bir taraf olduğuna göre sende bende Hakk’ın vechini görüyorsun demektir, burada bakışın ve görüşün aslı mühimdir, kişi hangi mertebede ise bu Âyeti o mertebeden müşahede eder ama gerçekten Ulûhiyet mertebesinde ise Hakk mertebesinde ise bütün varlıklarda

233

Hakk’ın vechini görür, kendinde de Hakk’ın vechini görür tabi bütün Âlemde Hakk’tan başka bir varlık olmadığını da müşahede eder.



İşte bu ilim yönünden vasi’dir, bu ilim bütün âlemi sarmıştır, yani bunu bildin mi bütün kâinatı bilirsin demektir.

وَقَالُواْ اتَّخَذَ اللّهُ وَلَداً سُبْحَانَهُ بَل لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ كُلٌّ لَّهُ قَانِتُونَ


(116-) Ve kalüttehazAllahu veleden sübhaneHU, bel leHU ma fiysSemavati vel Ard* küllün leHU kanitun;


* “Allah, çocuk edindi” dediler. O, bundan uzaktır. Hayır! Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır. Hepsi O’na boyun eğmiştir.

Onlar Allah çocuk edindi dediler, O’nu bu gibi durumlardan tenzih ederiz.

İşte burada Zâtı itibarıyla kadim tenzih-i vardır, Allah’ı varlıkta olmaktan tenzih ederiz, yani beşeri vasıflardan tenzih ederiz deniyor, ama teşbih mertebesinde baktığımızda ise bu Âyetin izahı başka türlüdür , semavat ve arzın mülkiyeti O’nun içindir yani O’nun zuhuru içindir ve ne varsa onun için başeğmiştir, zâten kendinin zuhur yerleridir hepsi ve Zâtına boyun eğmişlerdir, ef’al, esmâ, sıfat mertebesinden zuhura gelmişse Zâtına boyun eğmişlerdir, nasıl ki bir kişinin yaptığı iş onun aklına boyun eğmiştir yani zâtına boyun eğmiştir, emir zâtından geliyor ve o fiiller zatının emrine uymak sûretiyle zuhura gelmiş oluyor, yani üzerindeki hükümranlığını kabul etmiş oluyor.

بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَإِذَا قَضَى أَمْراً فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ 234


(117-) Bedi'üs Semavati vel Ard, ve iza kada emran feinnema yekulü lehu kün feyekün;


* O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir.

Semalar ve arzı benzersiz hâlkedendir, birşeyin olmasını dilerse “ol” der ve olur, burada bütün âlemlerin oluşumunu anlatıyor, O bir program yaptığı zaman onu uygulaması için “ol” der, o da hemen olur.

وَقَالَ الَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ لَوْلاَ يُكَلِّمُنَا اللّهُ أَوْ تَأْتِينَا آيَةٌ كَذَلِكَ قَالَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّثْلَ قَوْلِهِمْ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ قَدْ بَيَّنَّا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ

(118-) Ve kalelleziyne la ya'lemune lev la yükellimunAllahu ev te'tiyna Âyetün, kezâlike kalelleziyne min kablihim misle kavlihim* teşabehet kulubühüm* kad beyyennel 'Ayati likavmin yukınun;


* Bilmeyenler, “Allah bizimle konuşsa, ya da bize bir mucize gelse ya!” derler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti. Onların kalpleri (anlayışları) birbirine benziyor. Biz âyetleri, kesin olarak inanacak bir toplum için açıkladık.

Hakkikat-i İlâhiyyeyi bilmeyenler dediler ki “ne olurdu Allah bizimle kelâm etseydi ya da bize bir Âyet getirseydi” daha evvelkilerde bu sözün benzerini söylemişlerdi.

Halbuki Allah herkesle her zaman konuşmakta, işte bunu bilmeyenler Allah onlarla konuştuğu halde “ne olur Allah bizimle konuşsaydı” veya “bize bir Âyet gönderseydi” derler, halbuki Allah’ın kelâmları, Âyetleri içerisinde en büyük Âyet kendileri olduğu halde, bunu bilmezler.

Başka bir yönden bakarsak; Mûseviyyet mertebesinden daha aşağıda yaşadıklarından ve Hakk’ın kelâmını duymak içinde Mûseviyyet mertebesine ulaşmak lâzım geldiğinden Hakk’ın kelâmını duyamıyorlardı. İşte gaflet ehli ile irfan ehlinin hali, arasındaki fark budur, gaflet ehli gözünün

235

önündekini görmüyor çünkü ötelerde arıyor onu, ama irfan ehli herşeyi gerçeği yönüyle değerlendirdiğinden Allah’tan başka bir şey görmüyor, ehlullah’tan birine Allah’ı görmek mümkün mü diye sormuşlar o da “görmemek mümkün mü?” diye cevap vermiş ama onu görmek için göz lâzım, “görene demişler ya, köre ne!”



Onların kalpleride birbirlerine benziyordu, aslında Hz. Peygamber’den (s.a.v.) sonra gelenlerin ilimde öncekiler-den ileri olmaları lâzımdır, ama kendilerini hazırlayıp, çalışmadıklarından kalpleri eskilere benziyor deniyor.

Andolsun ki biz yakîn ehline Âyetlerimizi açıklarız , işte burada gerçek Muhammedi’ler devreye girmiş oluyor. Îkân ehli kendi varlıklarında İlâh-î varlığı müşahede ederek, yani Hakkikat-i İlâhiyyeyi kendilerinde bularak idrak ederek hayatlarını sürdürür, Cenâb-ı Hakk, işte biz bunlara hakikatleri açarız diyor yeter ki kişi o kanala bağlanabilsin, kanala bağlandıktan sonra o faaliyyete geçiyor.

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيراً وَنَذِيراً وَلاَ تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ

(119-) İnna erselnake BilHakkı beşiyran ve neziyran, ve la tüs'elü an ashabilcehıym;


* Şüphesiz biz seni hak ile; müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemlik olanlardan sorumlu tutulacak değilsin.

Muhakkak ki biz seni gönderdik, Hakk olarak müjdeleyeci ve ikaz edici olarak, yani Hakk esmâsının zuhuru olarak gönderdik işte o zaman sen müjdeleyici oldun, ben de olan bu Hakk esmâsı sizlerde de vardır diye müjdeledin.

Ve bu hakikati idrakten gaflette olmayın diye ikaz edici olarak gönderdik. Ve cehennem ehlinden de sen sorumlu değilsin, sen müjdeci olup ikazını da yaptıktan sonra onlardan sen sorumlu değilsin, senin görevin bu hakikatları bildirmektir, tatbik eden eder, etmeyen etmez .

236


وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ

Yüklə 2,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin