Bunun için de: 'Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun' demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız.
Edip Yüksel Meali
"(Düvenin) bir parçasıyla ona (öldürülene) vurun," dedik. İşte, ALLAH ölüleri böyle diriltir ve düşünesiniz diye ayetlerini (mucizelerini) böyle gösterir. *
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklınızı başınıza toplarsınız.
Süleyman Ateş Meali
Onun için "(ineğin) bir parçasıyla o (öldürülene) vurun." demiştik. İşte Allah böylece ölüleri diriltir, size ayetlerini gösterir ki düşünesiniz.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Şöyle dedik: "Kesilen ineğin bir parçasıyla öldürülen adama vurun." İşte böyle diriltir Allah ölüleri. Size ayetlerini gösteriyor ki, aklınızı işletebilesiniz.
Yusuf Ali (English)
So We said: "Strike the (body) with a piece of the (heifer)." Thus Allah bringeth the dead to life and showeth you His Signs: Perchance ye may understand.
M. Pickthall (English)
And We said: Smite him with some of it. Thus Allah bringeth the dead to life and showeth you His portents so that ye may understand.
Bakara Suresi 74
ثُمَّ
sonra yine
قَسَتْ
katılaştı
قُلُوبُكُمْ
kalbleriniz
مِنْ بَعْدِ
ardından
ذَٰلِكَ
bunun
فَهِيَ
şimdi onlar
كَالْحِجَارَةِ
taş gibi
أَوْ
hatta
أَشَدُّ
daha da
قَسْوَةًۚ
katıdır
وَإِنَّ
çünkü
مِنَ الْحِجَارَةِ
öyle taş var ki
لَمَا يَتَفَجَّرُ
fışkırır
مِنْهُ
içinden
الْأَنْهَارُۚ
ırmaklar
وَإِنَّ مِنْهَا
öylesi de var ki
لَمَا يَشَّقَّقُ
çatlayıverir de
فَيَخْرُجُ
çıkar
مِنْهُ
ondan
الْمَاءُۚ
su
وَإِنَّ مِنْهَا
öylesi de var ki
لَمَا يَهْبِطُ
aşağı yuvarlanır
مِنْ خَشْيَةِ
korkusundan
اللَّهِۗ
Allah
وَمَا
ve değildir
اللَّهُ
Allah
بِغَافِلٍ
gafil
عَمَّا تَعْمَلُونَ
yaptıklarınızdan
Türkçe Transcript (*)
Śumme kaset kulûbukum min ba’di żâlike fehiye kelhicârati ev eşeddu kasve(ten)(c) ve-inne mine-lhicârati lemâ yetefecceru minhu-l-anhâr(u)(c) ve-inne minhâ lemâ yeşşekkaku feyeḣrucu minhu-lmâ(u)(c) ve-inne minhâ lemâ yehbitu min ḣaşyeti(A)llâh(i)(k) vema(A)llâhu biġâfilin ‘ammâ ta’melûn(e)
Ali Bulaç Meali
Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan habersiz (gafil) değildir.
Edip Yüksel Meali
Tüm bunlara rağmen yine kalpleriniz katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü öyle taşlar var ki kendisinden ırmaklar fışkırır. Bazıları yarılır, bağrından su çıkarır. Bazıları ise ALLAH'a olan saygıdan dolayı siner. ALLAH yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Sonra bunun arkasından yine kalbleriniz katılaştı, şimdi de taş gibi, ya da taştan da beter hale geldi. Çünkü taşlardan öylesi var ki; içinden nehirler kaynıyor, yine öylesi var ki, çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor, öylesi de var ki, Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyor... Ve sizin neler yaptığınızdan Allah gafil değildir.
Süleyman Ateş Meali
Sonra bunun ardından yine kalbleriniz katılaştı; şimdi onlar, taş gibi, hatta daha da katıdır. Çünkü öyle taş var ki, içinden ırmaklar fışkırır; öylesi var ki, çatlar da bağrından su kaynar, öylesi de var ki, Allah korkusundan aşağı düşer. Allah, yaptıklarınızı bilmez değildir.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Sonra bunun ardından kalpleriniz yine kaskatı kesildi. Taş gibidir o. Belki daha da katıdır. Taşların bazıları var ki, ondan ırmaklar fışkırır. Bazıları var ki, çatır çatır yarılır da içinden su çıkar. Öylesi var ki, Allah korkusundan aşağılara düşer. Allah, yapıp durduklarınızdan gafil değildir.
Yusuf Ali (English)
Thenceforth were your hearts hardened: They became like a rock and even worse in hardness. For among rocks there are some from which rivers gush forth; others there are which when split asunder send forth water; and others which sink for fear of Allah. And Allah is not unmindful of what ye do(82). *
M. Pickthall (English)
Then, even after that, your hearts were hardened and became as rocks, or worse than rocks, for hardness. For indeed there are rocks from out which rivers gush, and indeed there are rocks which split asunder so that water Soweth from them. And indeed there are rocks which fall down for the fear of Allah. Allah is not unaware of what ye do.
Bakara Suresi 75
أَفَتَطْمَعُونَ
umuyor musunuz?
أَنْ يُؤْمِنُوا
inanacaklarını
لَكُمْ
size
وَقَدْ
oysa
كَانَ
vardı ki
فَرِيقٌ
bir grup
مِنْهُمْ
bunlardan
يَسْمَعُونَ
işitirlerdi de
كَلَامَ
sözünü
اللَّهِ
Allah'ın
ثُمَّ
sonra
يُحَرِّفُونَهُ
onu değiştirirlerdi
مِنْ بَعْدِ
ardından
مَا عَقَلُوهُ
düşünüp akıl erdirdikten
وَهُمْ يَعْلَمُونَ
bildikleri halde
Türkçe Transcript (*)
Efetetme’ûne en yu/minû lekum vekad kâne ferîkun minhum yesme’ûne kelâma(A)llâhi śümme yuharrifûnehu min ba’di mâ ‘akalûhu vehum ya’lemûn(e)
Ali Bulaç Meali
Siz (müslümanlar,) onların size inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa onlardan bir bölümü, Allah'ın sözünü işitiyor, (iyice algılayıp) akıl erdirdikten sonra, bile bile değiştiriyorlardı.
Edip Yüksel Meali
Onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Halbuki onların bir kısmı, ALLAH'ın sözünü işitip kavradıktan sonra, bile bile onu değiştirirlerdi.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Şimdi bunların, size hemen inanacaklarını ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir grup vardı ki, Allah'ın kelâmını işitirlerdi de sonra ona akılları yattığı halde bile bile onu tahrif ederlerdi.
Süleyman Ateş Meali
Şimdi (ey mü'minler) siz, bunların size inanmalarını mı umuyorsunuz? Oysa bunlardan bir grup vardı ki, Allah'ın sözünü işitirlerdi de düşünüp akıl erdirdikten sonra, bile bile onu değiştirirlerdi.
Yaşar Nuri Öztürk Meali
Şimdi siz bunların size inanmalarını mı umuyorsunuz? Bunların içlerinden bir fırka vardır ki, Allah'ın kelamını dinliyorlar, sonra onu, akletmelerinin ardından, bilip durdukları halde tahrif ediyorlardı.
Yusuf Ali (English)
Can ye (o ye men of Faith) entertain the hope that they will believe in you?- Seeing that a party of them heard the Word of Allah, and perverted it knowingly after they understood it.
M. Pickthall (English)
Have ye any hope that they will be true to you when a party of them used to listen to the Word of Allah, then used to change it, after they had understood it knowingly?