BİZANTİON
258
259
BİZANTİON
BİZANTİON
istanbul'un ilk çekirdeği olan kent. Bugünkü Sarayburnu'nda Yunan kolonist-lerinin kurdukları ve Roma egemenlik dönemine kadar yaşayan Bizantion insanlık tarihinin en büyük uygarlık merkezlerinden birinin beşiği olmuştur. Boğaz ve Halic'in kıyıları insan yaşamı için elverişli konumlarıyla İstanbul ve çevresinin birçok yerinde paleolitik çağa kadar uzanan yerleşme alanlarına olanak vermiştir. Bu yerleşmelerden bir tanesi, zamanın aşındırmasına karşı koyarak ve her defasında, kendi küllerinden kendini yeniden yaratan Phoenix (Anka Kuşu) gibi, politik ve fiziksel kabuk değiştirerek, günümüze değin gelmiştir.
Bizantion'a ilişkin arkeolojik veriler yok sayılabilecek kadar azdır. Kent hakkında bildiklerimiz antik ve daha sonraki dönemlerin yazarlarının verdikleri bilgilere dayanmaktadır. Bir hayli fazla olan ve bazıları birbirini tutmayan yazılı bilgi ve savlar vardır. Kentin Septimius Seve-rus(-0 tarafından tahrip edildiği döneme en yakın yazarların bıraktığı bilgiler ve bizzat kent topografyasının verileri değerlendirilerek, kentin fiziksel yapısının öğeleri saptanabilmekte ve tarihi genel çizgileriyle yazılabilmektedir. Bu kaynakların en eski ve güvenilir olanları Septimius Severus'un Bizantion'u tahrip etmesinden önce yazıldığı sanılan Bi-zantionlu Dionisios'un(->) Anaplus Bosp-hori adlı yapıtı, Dion Cassius'un Tarih' inin ilgili bölümleri (218-219), Herodi-on'un Tarib'i (3. yy ortası) ve kent topografyası için Dionisios'un verdiği bilgileri tamamlayan Miletli Heskius'un (6. yy) yazdıklarıdır. Kentin tanımını bir ölçüde veren bu yapıtlar dışında Ksene-fon, Strabo gibi antik yazarların Bizantion'a ilişkin gözlemleri de kentin tarihi rekonstrüksiyonunu yapmak açısından yararlıdır. Constantinus'un başkentinin kurulmasından sonra ise Notitia Urbis Constantinopolitanae'den başlayarak Bizanslı yazarlar ve patriograflar eski kente değinen bilgiler vermişlerdir.
Bizantion'u, büyük bir olasılıkla başka kolonistleıie birlikte, kurdukları düşünülen Megaralı Dorlar daha önce Hal-kedon'u da (bugünkü Kadıköy) kurmuşlardı. Kendi aralarında anlaşamayan iki grubun Boğaz girişinin iki yanında iki bölgeye yerleşmiş oldukları kabul edilebilir. Kentin kuruluşuna ve kurucusuna ilişkin efsane türünden hikâyeler vardır. Yunan geleneklerine dayanarak önce Delfi kâhinini dinleyen Megaralı grup, Halkedon'u seçenlerin karşısında1 eskiden ilkel Trak kavimlerinin oturdukları ve Haliç girişinin batı yakasına düşen tepelik yarımadaya yerleşmiş, kenti burada kurmuştur. Şeflerinin adının Bizas(->) olduğu, kentin adının da bu sözcükten türediği söylenir. İon eki ise Küçükasya yer adlarında çok rastlanan bir ektir. Bi-zantionlu Dionisios'a göre kent MÖ 660' ta kurulmuştur. MÖ 7. yy kentin tarihçiler tarafından kabul edilen kuruluş tarihidir. Bazı tarihçiler, gelen kolonistlerin
burada yaşayan yerli halkla kaynaştığını ve Bizantion'un kültürünün eski Trak halklarının kültürlerinden izler taşıdığını söylerler, Bizantion'un ünlü Zeus Hippi-os (Zeuksippos) kültünün, Trakyalı atlıların tanrısı ile Zeus'un birleşmiş şekli olduğunu ileri sürerler. Herodotos, Stra-bon ve Tacitus' gibi tarihçiler ise Bizantion'un yerleştiği sit'in (mevki, alan) özgün niteliğini vurgulamışlardır.
Kentin bundan sonraki tarihini ve fiziksel biçimini de etkileyen bu ilk yerleşme alanının o zamandan bu yana değişen topografyasının özgün durumunu yazılı kaynakları yorumlayarak tanımlamak, kent tarihi açısından büyük önem taşır. Ne var ki, yazılı kaynaklar arkeolojik verilerin çok sınırlı olması nedeniyle kesin bir fiziksel tanım yapılmasına el vermemiştir. Bütün uzmanlar bugünkü Topkapı Sarayı surlarının ve yerleşmesinin genel olarak eski Yunan kentine tekabül ettiğini kabul ederler. Kuşkusuz MÖ 7. yy'da yarımada kıyıları bugünkü çizgisinde değildi; öyle anlaşılıyor ki, şimdiki Sirkeci, Eminönü meydanları ile Halic'in batı ucunun bulunduğu -denizden 3 m yükseklikteki- alan sonradan doldurulduğu için Bizantion zamanında deniz çizgisi, şimdiki 5 m kotundan geçmekteydi.
Başlangıçta denizin günümüzdeki Gül-hane, Babıâli Caddesi başlangıcı, Mısır Çarşısı ve Uzunçarşı girişine kadar içeride olduğu ve limanın kentin oturduğu tepenin kuzeybatısına düştüğü söylenebilir. Kentin surları kuzeybatıda liman sınırlarını, Marmara kıyısında, doğuda bugünkü sur çizgisini, Ahırkapı'dan öteye ise karaya kıvrılarak, bir olasılığa göre bugünkü Topkapı Sarayı surlarını, bir ikinci yoruma göre ise daha batıdan geçen bir sur çizgisini izleyerek Sirkeci'ye ulaşıyordu. Mango'nun da dile getirdiği bu ikinci yoruma göre, genellikle Septimius Severus'a atfedilen yeni sur yapımı hiçbir zaman söz konusu olmamış, Bizantion'un surları başından bu sınıra kadar uzanmıştır. Kent sınırları ile ilgili savların arkeolojik kanıtları yetersizdir. Fakat N. Fıratlı'nın bu döneme ilişkin 232 mezar ve mezar stelini içeren kataloğun-daki 221 mezarın Çarşıkapı ve daha batısında bulunması bu tezi destekleyen bir veri olarak kabul edilmiştir. Topkapı Sarayı surları çevresinde tesadüfi arkeolojik veriler ve Topkapı surları içindeki kazılar Yunan kentinin yapısını aydınlığa çıkaracak önemli bir bilgi ortaya koymamıştır. Marmara surlarında, Ahırkapı bölgesinde, yapılışı en eski dönemden olmasa bile, kesinlikle Roma çağına atfedilebilecek temel kalıntıları vardır. Bunların eski Yunan surlarının üzerinde ya da yanında bulunmaları olasıdır. Pseudo-Kodinos'a göre Bizantion surları bugünkü ölçülerle 5 km uzunluğundaydı ve 27 kule ile berkitilmişlerdi. Antik çağ yazarları bu surların Yunan dünyasında Mes-sene ve Rodos'tan sonra gelen en güçlü kent duvarları olduğunu yazarlar. Deniz surları önünde dalgakıranlar yapılmıştı,
kara surları ise deniz surlarından daha yüksek inşa edilmişlerdi. Kentin birbirine bitişik iki limanı vardı. Dalgakıranlarla korunan ve girişinde iki yüksek kule bulunan Neorion(->) kentin ana limanıydı ve Ksenefon'un anlatımına göre, kent surları içindeydi. Onunla bitişik olan ve daha doğuda kalan Prosforion Limanı, olasılıkla bir tersane işlevi görüyordu. Bugünkü Sirkeci Meydanı ile onun Topkapı surlarına kadar olan uzantısının kabaca kentin limanlarına tekabül ettiği kabul edilir. Şimdiki Topkapı Sarayı'nın i-kinci avlusu ve civarının bulunduğu alanı içerdiği düşünülen Akropolis Platosu' nün (bak. Akropolis) kıyılara inen yamaçlarında çeşitli yüksekliklerdeki teraslar üzerinde tapınaklar, bir gimnazion, bir stadion ve diğer önemli yapılar vardı. Tarih boyunca aynı yerde benzer işlevleri gören meydanların birbirlerini izlediği düşünülerek kentin revaklarla çevrili başlıca agorasının bugünkü Ayasofya Mey-danı'nda bulunduğu kabul edilir.
Bizantion'un iki ya da üç kent kapısından batı yönüne açılan biri bu agoranın yakınındaydı, daha kuzeyde ise Trakya çıkışında en önemli kapı olan Traki-on Kapısı bulunuyordu. Bu kapıyı Ne-orion'a bağlayan yol muhtemeldir ki, birinci tepe denilen platonun batısında bugünkü Alemdar Caddesi ile Cağaloğlu arasında uzanmaktaydı. Trakion Kapısı' nın yakınında iskender döneminde kamu yapılarıyla dolu olduğunu bildiğimiz Strategion Meydanı vardı. Bu meydanın da, eğer tarihi sitlerdeki süreklilikler düşünülürse, Yerebatan Sarnıcı ile Babıâli arasındaki bir teras üzerinde olduğu ve anayolla bağlantılı bulunduğu anlaşılıyor. Deniz bugüne göre çok daha içerilerden geçtiğinden, Strategion limana çok yakındı. Osmanlı dönemi Babıâli'sinin buraya yakın bir yerde kurulması da düşündürücü bir tarihsel sürekliliktir.
Antik çağ yazarları kentin birçok ö-nemli yapılarını sayarlar. Fakat bunların ne biçimleri ne de yerleri bellidir. Akro-polis'te kral sarayı, Zeus, Atena, Apollo, Poseidon, Afrodites ve Artemis'in tapınakları vardı. Limanla Akropolis arasında, yarımadanın kuzeybatıya inen yamaçlarında bazı idare binaları yer alırdı. Stadion(-») kuzeye inen ve Boğaziçi'ne bakan yamaçlarda, Akropolis'in eteğin-deydi. Önün yanında ve Kinegion denilen amfiteatrın cavea'sı da Boğaziçi'ne dönüktü. Kentte bulunan birçok hamamın içinde en ünlüsü Strategion yakınında yer aldığı söylenen Ahilleus Ha-mamı'ydı. Bütün Yunan kentlerinde olduğu gibi Bizantion da anıtsal yapılar ve heykellerle süslüydü. Agoranın ortasında Trakya tanrısı Zeuksippos'un sütunu vardı. Kentin Tihe'si Rea'nın heykeli ve Metroon da agoradaydı. Kent halkı Boğaziçi ve Haliç (Keras) kıyılarında tanrılar için aharlar ve hieron'lar yapmışlardı. Kentin mezarlıkları bugünkü Divanyo-lu'nun iki tarafında batıya doğru uzanıyorlardı. Mango bu kentin 20.000 dolayında bir nüfusa sahip olabileceğini ve
kente Hadrianus (hd 117-138) tarafından büyük bir sukemeri ile su getirildiğim ve bu sukemerinin sonradan Valens'e atfedilen kemer (bak. Bozdoğan Kemeri) olduğunu söyler. Bu ilk kentin başlıca işlev alanlarının Türk döneminin sonuna kadar, 2.500 yıl süreyle, aynı topografik konumda olması, bir coğrafi alanın kentsel yaşama dikte ettirdiği biçimsellik açısından dünya yerleşme tarihinde özel bir önem taşır.
Bütün antik çağ sitleri için olduğu gibi, Bizantion tarihinin de mitolojiye uzanan hikâyeleri vardır. Bunlardan en ünlüsü Bosforos adıyla ilgili olanıdır (bak. Bizas).
Öte yandan, Altın Boynuz (Hrisoke-ras) adını taşıyan Halic'e ilişkin iki efsane bilinir: Birisi Halic'in biçiminin bir boynuza benzemesinden kaynaklanmaktadır. Heskios ve Prokopios(->) tarafından anlatılan ikincisi ise Zeus ile İo" nün kızlarının adı olan Keroessa'nm Keras adının temelini oluşturduğunu anlatır. Bunun coğrafi bir simgesellik olduğu söylenebilir. Haliç Boğaziçi'nin kızıdır. Bu aynı zamanda antikiteden bu yana kent folklorunun kentin eşsiz coğrafyasını efsaneleştirdiğinin de kanıtıdır.
2. yy'ın sonunda Septimius Severus tarafından tahrip edilene kadar Bizantion, dolaylı olarak Yakındoğu ve Doğu Akdeniz'in bütün önemli tarihi olaylarına karışmıştır. Darius, Anadolu'yu fethettikten sonra MÖ 513'te Trakya'ya Boğaziçi'nden geçmiş, hem Bizantion hem de Halkedon büyük krala boyun eğmek zorunda kalmışlardır. MÖ 5. yy'da her iki kent de, Atina'nın liderliğinde Pers sultasını kırmak için yapılan mücadeleye katılmışlardır. MÖ 489'da Platea'da Persleri yenen Ispartalı komutan Pausanias, Bizantion'u iranlıların elinden almıştır. Fakat Yunanlılara ihanet ettiği ve Perelerle işbirliği yaptığı kuşkusu yüzünden kentten uzaklaştırılmış, daha sonra suçsuz bulunarak tekrar kente çağrılmış ve Bizantion'a MÖ 477'ye kadar hükümran olmuştur. Atinalıların liderliğindeki Delos Birliği'nin dağılmasından sonra, kısa bir süre Bizantion bağımsız kalabilmiştir. Bir süre Alkibiades kenti ele geçirmiş, İsparta-Atina savaşları sırasında ise MÖ 405'te kent Ispartalılar tarafından işgal edilmiştir. Ksenefon'un "Onbinler"i doğu seferinden dönerken Bizantion'dan geçmişlerdir. Makedonya Kralı Filip'in muhasarasına kadar İsparta egemenliği sürmüş, Makedonyalılar kenti zapt edememişlerdir. İskender, Asya'ya Çanakkale'den geçmiş, kente uğramamıştır. Bu dönemde Bizantion bağımsız bir kent statüsünü korumuştur. Trakya Satrapı Lisimahos ve Bitinya Satrapı Antigonos arasındaki mücadelede tarafsız kalan Bizantion, sonradan Antigonos'a tabi olmakla birlikte yerel idare kentlilerin elinde kalmıştır. Bütün bu dönemler süresince bir yandan Rusya ile Akdeniz arasında, öte-yandan Balkanlarla Anadolu arasındaki ticaret kentin ekonomik yaşamım sağlamaya, devam etmiştir.
2-3. yy arasında Bizantion. Kubcın
MÖ 278'de bir Germen halkı olan Galatlar kenti ele geçirip yağmalamışlar ve haraca bağlamışlardır, Bizantion bir süre Galatyah federasyona yıllık bir haraç vermiştir. 3. yy'da kent bir yandan Bitinya, öte yandan Makedonya krallıklarının baskısı altında yaşamıştır. 202'de Makedonya Kralı V. Filip, Halkedon'u ele geçirmiştir. Makedonya baskısından kurtulmak için Bizantion, Bergama Krallı-ğı'ndan yardım istediği gibi, Kizikos ve Rodos'la birlikte Romalıları da yardıma çağırmıştır. Bu istek Bizantion'un sonunun başlangıcı olmuştur.
Romalılar Makedonya savaşlarından sonra MÖ 146'da egemenliklerini Balkanlar ve Küçükasya' ya yayarlarken, Bizantion da diğer Yunan kent-devletle-riyle (site devleti) birlikte Roma'ya tabi olmuştur. Roma' nın Pontus Krallığı'yla savaşları sırasında Bizantion Roma'ya bağlıydı, fakat idari bakımdan varlığını sürdürüyordu. Roma imparatorluk strük-türü yerleştikten sonra, Bitinya-Pontus Eyaleti'nin bir parçası olan kentin 700 yıllık kent-devleti statüsü sona ermiş oldu. Fakat stratejik konumu nedeniyle önemini yitirmedi. MS 2. yy sonunda Septimius Severus ve Pescenius Niger arasındaki savaşta bu sonuncuyla kader birliği yapan Bizantion'u Septimius Severus uzun bir kuşatmadan sonra 195-196'da ele geçirdi, tahrip etti ve halkını kılıçtan geçirdi. Muhtemelen bu kesin bir yok etme olmamıştı ki, kısa bir süre sonra Severus'un surları tamir ettirdiğini ve bazı tarihçilere göre yeni inşaatlarla
kenti büyüterek yeni bir sur yaptırdığını, kentte büyük inşaatlara giriştiğini görüyoruz. Bu tarihten sonra yeni bir Roma kentinin oluşmaya başladığı kabul edilebilir. Ne var ki, Severus'tan Constantinus'un (hd 324-337) kenti büyütüp yeniden inşa etmesine kadar geçen bir buçuk yüzyıla yakın bir dönemde kent tarihine ve yapılarına ilişkin bilgimiz sadece Severus' un yapımını başlattığı Hippod-rom'la(->) antik yazarların kısa gözlemlerinden öteye geçmiyor. Neorion Limanı kent surları içinde idi. Surların bugünkü II. Mahmud Türbesi'nden Cağa-loğlu'na inen yolu izleyerek limana ulaştığı genellikle kabul edilir. Septimius Severus döneminde eski agoranın yeniden yapılan tetrastoon'la(-0 (dört revak) çevrildiği kabul edilir. Buradan bugünkü II. Mahmud Türbesi yakınında olan batı kapısına giden yeni bir revaklı yol yapılmıştı. Bu kentin en büyük anıtı olan, Hippodrom'un dairesel güney kenarı, arazinin topografyasının olanaklarını zorlayarak, bugün de görülebilen büyük kemerli bir altyapı üzerinde denize doğru inen yamaçlara oturtulmuştu. Bazı kaynaklar Severus'un Halic'e bakan bir tiyatro ile ünlü Zeuksippos Hama-mı'm da inşa ettirdiğini yazarlar. Severus kentin adını da değiştirip Antonina koymuştu. Fakat bu ad tutmamıştır. Günümüzde istanbul'da arkeolojik çalışmalar için en elverişli yer Topkapı Sarayı'nın eski dış bahçeleridir. Burada kent tarihinin en eski katlarım ortaya çıkarmak olanağı hâlâ elimizdedir.
Dostları ilə paylaş: |