CUMHURİYET DÖNEMİ ,-j— EDEBİYATINDA İSTANBUL
İstanbul her rejimde, her dönemde, semtleri ve kişileriyle edebiyatın konusu olmuştur. Osmanlı döneminde kozmopolit istanbul'un edebiyatı, ulusal kültürden çok, Batı etkisini taşıyordu. Oysa, Cumhuriyet, bu kozmopolitliğin içinde ulusallığı, başka bir deyimle Türklüğü artırdı. Edebiyat, kültürel, düşünsel anlamda Doğu-Batı karşıtlığının da arena-siydi, arenanın bulunduğu coğrafya ise İstanbul'du. Yeni rejimin değerlerine bağlı insanın kimliği; eskiyle çakışma ve çatışma, edebiyatta ağırlıklı olarak işlenmeye başlandı.
Gerçekçiliğin izdüşümü ancak Cum-huriyet'te edebiyatın üzerine düşebildi. İnsanların sadece duygu dünyasına eğilen, platonik aşklarıyla uğraşan Cumhuriyet öncesindeki edebiyat, Cumhuriyet' te gerçekçilikle tanıştı.
Genel bir değerlendirmede, yazarların, şairlerin İstanbul'a bakışı için kullanılan ölçütlerden biri de aynı semte, aynı mekâna farklı bakıştır. Sözgelimi, bir Aziz Nesin ile bir Yahya Kemal'in ada kavramına, yaşamına bakışı, edebiyattaki çizgi farklılığını gösterir. Cahit Sıtkı ile Behçet Necatigil de aynı Beşiktaş'ı farklı yorumlarlar.
İstanbul'u, değişik yazarlar, siyasal eğilimlerine, ya da sadece estetik kaygılara önem vererek değerlendirdiler. Kimilerine göre İstanbul, Boğaziçi ya da Pera demekti, kimilerine göre de yoksul insanların yaşadığı kenar mahallelerdi.
Kenar mahalle İstanbul'u, 1940 toplumcu, gerçekçi kuşağının sınıfsal yaklaşımıyla edebiyata girdi. Anadolu'dan zorunlu göç, köşklerin, yalıların istanbul' undan sonra, gecekonduların İstanbul' unu edebiyata getirdi.
İstanbul'un küçük insanını, yoksulunu anlatan bir yazarın, şairin başka kentlerdeki ezilenleri anlatanla arasındaki ayrımı burada belirlemenin yararı var. Büyük kentlerde, zengin mahallelerle kenar mahalleler arasındaki keskin ayrılıklar ve bu kentte yaşayan insanların çoğunlukla başka kentten, köy ve kasabalardan gelişi, buradaki ezilen kesimin İstanbullu boyutunu daha da öne çıkarır.
İstanbul, Cumhuriyet'in ilk döneminde pek önemsenmedi, Osmanlı artığı insanların kenti olarak görüldü. Aristokrat değerlerle, bürokrat burjuva değerleri aynı potada buluştu, çalkalandı durdu. Tanzimat'la başlayan kimlik arayışı edebiyatta işlenmişti ama Cumhuriyet'in ilanıyla, bir kültür ideolojisine dönüştü. Ahmed Rasim, Halide Edip Adıvar, Halit Ziya Uşaklıgil, Samiha Ayverdi, değişen değerler konusundaki bellek birikimlerini Cumhuriyet'e getirdiler.
Ahmed Rasim, 40 yapıtının tümünde İstanbul'u anlattı. Eserlerinde, fuhuşun-dan hovardalığına, günlük yaşamından ramazan sohbetlerine kadar, canlı tipleriyle bütün bir İstanbul vardı.
Halide Edip Adıvar, Sinekli Bakkal' dan Akile Hanım Sokağı'na. kadar, birçok romanında farklı kimlikleri, farklı semtleri, siyasal, toplumsal bağlamda yansıttı. Döneminin birçok yazarında olduğu gibi, semtler de şahıslar gibi birer semboldü. Adıvar'ın İstanbul'u suriçi, Müslüman İstanbul'du.
Halit Ziya Uşaklıgil, İstanbul'u roman kahramanlarının mekânı olarak kullandı. Kırk Yıl Saray ve Öfcsz'hde anı süzgecinden geçirdiği İstanbul'u anlattı. Bu İstanbul, bir sanayi kenti ve konakların İstanbul'uydu.
Hüseyin Rahmi Gürpınar'ı da bir istanbul yazarı sayabiliriz. Tüm romanları istanbul'la ilgilidir. Şehrin yüzyıl başı yaşamı, insanları anlatılır bu romanlarda.
Münevver Ayaşlı, Osmanlı İmparator-luğu'nun son dönemi ile Cumhuriyet'in ilk döneminin çakıştığı yerdeki yaşamı; Samiha Ayverdi ise bu dönemin aile içi yaşamım, konak ve yalılarındaki aris-tokratik aile düzenini dile getirir.
Kozmopolitliğin tekelinde olan İstanbul kültürünü, yaşama biçimini de Anadolu değiştirdi.
Peyami Safa, kültür ve yaşam ikilemini Fatih-Harbiye'de ele alırken, Fatih' te Doğu'yu, Harbiye'de Batı'yı simgeleş-tiriyordu. Peyami Safa, mekân değişimi ile insan değişimini bağlantılı bir şekilde anlattı.
Dostları ilə paylaş: |