Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə18/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   134

Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 339, no. 2011; Ayvansarayî, Hadîka, I, 55; Çetin, Tekkeler, 586; Aynur, Saliha Sultan, no. 34, 32; Âsitâne, 14; Osman Bey, Mecmua-i Ce-vâmi, I, 16-17, no. 80 (cami), no. 28 (tekke); Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 11; thsaiyatll, 22; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 33; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 224; H. Göktürk, "Başçı Mahmud Efendi Çeşmesi", "Başçı Mescidi", ISTA, IV, 2176; Öz, istanbul Camileri, I, 33; Ayverdi, Fatih III, 323; iKSA, II, 1066; Fatih Camileri, 66-67.

M. BAHA TANMAN



BAŞHAVUZ KÖŞKÜ

Kırkçeşme ve Kâğıthane suyollarının birleştiği Başhavuz'un yanında yer almaktaydı. Tespit edilemeyen bir tarihte ortadan kalkan Başhavuz Köşkü büyük bir ihtimalle III. Ahmed döneminin eseridir. Köşkü 1740'lı yıllarda ziyaret etmiş olan Baron Philip Franz Gude-nus'un Collection deş Prospects et Habil-lements en Turquie adlı gravür albümünde bulunan plan krokisi ve dış görünüm S. H. Eldem'in hazırladığı resti-tüsyona ışık tutmuştur.

Su mimarisi ile sivil mimarinin çok değişik bir terkibini sunan bu ufak ahşap köşkün, Başhavuz'un içinde kaynaşıp köpüren suları seyrederek ve sesini dinleyerek dinlenmek amacıyla inşa edildiği anlaşılmaktadır. Aynı özellik bunun yakınındaki Valide Havuzu Köşkü için de geçerlidir. Köşk, yuvarlak planlı Başhavuz'un hemen yanına havuzu kuşatan

Başhavuz Köşkü'nün plan restitüsyonu. Eldem, Köşkler ve Kasırlar, II

duvarların yüksekliğinde kagir bir kaide üzerine oturtulmuş, havuz yönünde fu-ruşlarla genişletilerek suyla iyice bütünleşmesi sağlanmıştır. Kareye yakın dikdörtgen planlı mekân, ahşap dikmelerle kuşatılarak çepeçevre doğaya açılmıştır. Gudenus'un cephe çiziminde, dikmelerin arasındaki açıklıkların perdelerle kapatıldığı görülür. Birtakım başka köşklerde de tespit edilen bu uygulamanın göçebe kültürüne dayandığı söylenebilir. Sedirlerle donatılmış olan köşk geniş saçaklı basık bir çatıyla örtülmüştür. Bibi. Eldem, Köşkler ve Kasırlar, II, 207-208. M. BAHA TANMAN

BAŞIBÜYÜK CAMİİ

Maltepe ilçesi, Başıbüyük Köyü'nde bulunmaktadır.

Yapının yerinde daha önce başka bir caminin bulunduğu sanılmaktadır. Bugünkü yapının kapısı üzerinde yer alan ayet yazılı mermer kitabede 1321/1903 tarihi mevcuttur. Kaynaklardan banisinin Süreyya Paşa olduğu anlaşılmaktadır. 1960'ta küçük bir onarım geçirmiştir.

Kesme taş malzeme ile inşa edilmiş yapı kareye yakın bir alan kaplamaktadır. Zeminden birkaç basamakla yükseltilmiş olan yapıda harim kısmının üzeri kurşun kaplı çapraz tonozla örtülmüştür. Batı tarafında yapıya bitişik olan düz çatılı bir bölüm yer alır.

Kuzey cephesinde yer alan orijinal kapı, önüne yapılmış olan betonarme ilave dolayısıyla tam olarak görülemez. Bu kapı basık kemerli olup üzerinde mermer bir kitabe bulunur. Üstte pal-metli bir taşla son bulur.

Caminin yapı malzemesi olan kesme taş, pencere sövelerinde ve batıda yer alan bölüm ile cephe kenarlarında hafif dışa taşkın bırakılarak cephelere hareket kazandırılmıştır.



BAŞKADIN MEYDAN ÇEŞMESİ 80

81

BAYEZİD I

Başıbüyük Camii

Ahmet Vefa Çobanoğlu, 1993

Caminin giriş, mihrap ve doğu cephelerinde ikişer adet, batı cephesinde ise bir adet pencere bulunur. Doğu cephesinde mahfile rastlayan pencere, mahfil seviyesine kadar doldurulmuştur. Ha-rim, batıda yer alan mekândan bir duvar ile ayrılmıştır. Bir kapı ile hatimden geçişi sağlanan bu yan mekânın ayrıca dıştan basamaklarla çıkılan bağımsız bir girişi de bulunmaktadır. Bu mekân güneyde bir, batıda iki pencere ile aydınlanmaktadır. Yapıda tüm pencereler dıştan dikdörtgen söveli içten ise basık kemerli olarak düzenlenmiştir.

Cami mekânı içte ahşap bir tavan ile örtülmüştür. Kuzeyinde ahşap bir mahfil bulunmaktadır. Ortada iki taşıyıcı ayak ile desteklenen mahfilden minareye de geçiş sağlanmıştır. Kapı kemerinin iç kısmı mahfil seviyesinde boş bırakılarak niş şeklinde düzenlenmiştir.

Mihrap nişi yarım daire şeklinde o-lup iki yanı yivli sütun biçiminde yumuşatılmıştır. Minber ahşap malzemedendir. Korkuluklarında barok tarzda bitki motifi süslemeler bulunmaktadır.

Yapının en ilgi çekici yönü minaresi-dir. Yapı kütlesi içinden yükselen minare şerefeye kadar kare gövdelidir. Gövdenin kenarları pahlanmıştır. Her cephede dörder konsol üzerine oturan kare şeklindeki şerefe dışa taşkındır. Korkulukları mermer olup yuvarlak kemerli açıklıklara sahiptir. Şerefeden sonra si-lindirik olarak devam eden gövde yine konsollarla dışa taşkın armudi formlu kurşun kaplamalı külah ile sonlanın Bibi. İSTA, IV, 2186-2187; Maltepe Rehberi, İst., 1987, s. 43.

REZAN ÇELEBİ



BAŞKADIN MEYDAN ÇEŞMESİ

Üsküdar'da Horhor Camii avlusunda, yapının kuzey duvarına paralel konumdadır. Aslında caminin önünden geçen yolun kenarında bulunan çeşme 19öO'lı yıllarda yapılan bir düzenleme ile cep-

hesi 90 derece döndürülerek bugünkü yerine yerleştirilmiştir.

Kitabesinden anlaşıldığına göre 11417 1728'de III. Ahmed'in başkadını tarafından yaptırıldığı bilinir. Tanışık'ın İstanbul Çeşmeleri adlı eserinde yer alan fotoğrafından 19401ı yıllarda hazneli ve sağlam olduğu görülür. Son yıllardaki değişiklik sonucu haznesi yok edilmiştir. Tümüyle kesme taştan inşa edilmiş olan çeşmenin arka cephesi bir eyvan halinde caminin şadırvanı olarak kullanılmaktadır. Bu bölüm beş muslukludur. Cephe ise mermer kaplı bir orta bölüme sahiptir. Bu bölüm sade olmakla birlikte 18. yy'ın özelliklerini taşır. Ayna ile üstündeki kitabe saçakta palmetli bir bordur ile sınırlanmıştır. Ayna kemeri dilimlidir. İki yanındaki üçgen alınlıklarda çiçekli iri birer rozet yer alır. Bu rozetleri taşıyan bölümler aşağıda lale motifi oluşturan kabartma yüzeyler halindedir. Mermer yalak sadedir. Cephedeki mermer bölümü sade bir silme çevreler.

Üçer mısralık altı sıra halindeki kitabe ünlü şair Nedim tarafından yazılmıştır. Tarih beyti şöyledir: Söyledi tarih-i itmamın ânın kilk-i Nedim / Başkadm bu çeşme-i vâlâyı icra eyledi. Tarih mısraı 1142'yi vermektedir. İ. H. Konyalı hattatın kitabeye inşaatın başladığı tarihi kazıdığını söyleyerek bu konuya • açıklık getirmeye çalışmıştır. Mir'at-ı İstanbul' da da Mehmed Raif Bey tarih hatası yapmış ve yapıyı "Sultan Ahmed"in yaptırdığını iddia etmiştir. Raif Bey kitabede okudunuğu ileri sürdüğü 1224'te ise başkadının camiyi tamir ettirdiğini işaret etmişse de bu tümüyle hatalıdır.

Yapının arka cephesindeki şadırvan eyvanının duvarları sıvanmış, özgün görüntüsünü kaybetmiştir. On cephede maşrapalık ve saka gediği vardır. Yapının suyu aslen Başlısu denilen ve bu bölgeyi besleyen tesisten alınmaktaydı. Bugün şehir şebeke suyu akmaktadır.



Bibi. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, II, 312; G. Ertürk, "İstanbul Meydan Çeşmeleri", İÜ Edebiyat Fakültesi yayımlanmamış lisans tezi, (1982), s. 17; Konyalı, Üsküdar Tarihi, II, 18-19; Raif, Mir'at, 102-103; Çeçen, Üsküdar,

QO Q/i


ZİYA NUR SEZEN

Başkadın


Meydan

Çeşmesi'nin

ön cephesi.

Ziya Nur Sezen, 1993



BATANAY, KEMAL

(7 Şubat 1893, İstanbul - 22 Haziran-1981, İstanbul) Besteci ve ta'lik hattatı. Hafız Mehmed Ziyaeddin Efendi'nin oğludur. Vefa İdadisi'ni bitirdikten sonra, bir müddet cami derslerine devam ederek hafız oldu. Daha sonra Darülfu-nun'un İlahiyat Fakültesi demek olan Ulum-ı Şer'iye Şubesi'ne girdi ise de I. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine askere alınınca öğrenimi yarıda kaldı. 1918' de İstanbul'a döndükten sonra bir süre Şirket-i Hayriye'de görev aldı. 1926' da İstanbul Ticaret Odası'na memur oldu ve emekli oluncaya kadar orada çalıştı. 1975'te İstanbul'da kurulan Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı'nın ilköğretim kadrosunda görev aldı.

Rauf Yekta, Ahmed Irsoy ve Subhi Ezgi'den musiki nazariyatı; Kadı Fuad Efendi ile Refik Fersan'dan da tambur dersleri alan Batanay, mevlevîhane ve tekkelere devam ile dini musikiyle yakından ilgilendi. Hamparsum notası yanında Batı notasını da öğrendi. İlk bestesini 1926'da yaptı. "Nikriz Mevlevî Ayini"nden başka kırktan fazla bestesi vardır.'İyi bir tamburi ve hanende olan Batanay'ın oğlu Ercüment Batanay da tambur sanatçısıdır.

Hat sanatında da usta olan Batanay Sofu Mehmed Efendi'den sülüs, nesih ve rık'a, Hacı Ömer ve Hacı Kemal efendilerden celi sülüs öğrendi. Kendisinin asıl ustalığı Hulusi Yazgan'dan öğrendiği ta'lik yazıdadır. 1918'de bu yazıdan icazetname almıştır. Eserleri müze ve özel koleksiyonlardadır.

Bibi. İnal, Son Hattatlar, 572-574; Rado, Hattatlar, 266; Öztuna, BTMA, I.

ALİ ALPARSLAN



BATUR, SUPHİ

(1906, Sinop - 1992, İstanbul) Galatasaray kulübü yöneticisi, futbolcu, milletvekili ve senatör. Spora 1918-1928 arasında öğrenim yaptığı Galatasaray Lise-si'nde başladı; Galatasaray Spor Kulü-bü'nde yetişti. 1925-1933 arasında Galatasaray'da oynadı ve zamanının en iyi futbolcularından biri olarak tanındı. Da-

ha sonra başarılı bir futbol hakemi olarak görev yaptı. 1934-1944 arasında Ga-latasay kulübü yönetim kurulunda görev aldı. Daha sonra 1946, 1947, 1948, 1949, 1950, 1965-1967, 1967-1968 ve 1968-1969 yıllarında Galatasaray kulübü başkanlığını yaptı. Başkanlığı sırasında Galatasaray camiasına, Kuruçeşme Ada-sı'nın kulübe kazandırılması gibi büyük hizmetlerde de bulundu. 1946'da Millet Partisi'nin kurucularından biri olarak politikaya atıldı. Milletvekili ve senatör olarak görev yaptı. Parlamenterliği sırasında Türk sporu, kulüpler ve sporcularla ilgili birçok önemli yasanın çıkmasına önayak oldu. Galatasaray kulübüne sembol olmuş kişilerden biri olmasına rağmen, hakem olarak yönettiği bir Ga-latasaray-Beşiktaş maçında Galatasaray aleyhine iki penaltı cezası vermesi, onun dürüst karakterinin ve sporcu yaradılışının bir örneğidir.

CEM ATABEYOĞLU

BATURALP, MEHMET

(1936, İstanbul) Basketbolcu ve basketbol antrenörü. Basketbola, öğrenim yaptığı Darüşşafaka Lisesi'nde başladı. Fenerbahçe kulübünde yetişip parladı. 1955-1968 arasında Fenerbahçe'de oynadı ve takım kaptanlığı yaptı. Bu arada 72 kez milli oldu ve 15 kez milli takım kaptanlığı yaptı. Zamanının en iyi bas-ketbolcularından biri olarak tanındı. Basketbol yaşamım Fenerbahçe forması altında kapattıktan sonra antrenörlüğe başladı. Fenerbahçe, İTÜ, Eczacıbaşı, Beşiktaş ve Galatasaray basketbol takımlarını çalıştırdığı gibi uzun yıllar milli takım antrenörlüğü de yaptı. Basketbol antrenörü olarak da başarı gösteren Ba-turalp şampiyon takımlar çıkardı. Halen basketbol antrenörlüğünü sürdürmekte ve kırtasiye ticaretiyle uğraşmaktadır.

CEM ATABEYOĞLU



BAYDAR, ALÂEDDİN

(1900, İstanbul - 1990, İstanbul) Futbolcu. Fenerbahçe Spor Kulübü'nün kurucularından ve ilk futbolcularından, yazar ve milletvekili Nasuhi Esat Bay-dar'ın kardeşidir. Futbola St. Joseph Fransız Mektebi'nde öğrenciyken Kadıköy Cevizlik Çayırı'nda başladı. Daha sonra çocuk yaşta Fenerbahçe'ye girdi ve kulübün küçük takımlarında yetişti. 19l6'da henüz 16 yaşındayken birinci takım kadrosuna alındı. Büyük yeteneği ve fevkalade driplingleriyle kısa zamanda parladı. Küçük takımlardan itibaren yan yana oynadığı arkadaşı Zeki Rıza (Sporel) ile oluşturdukları "Zeki-Alâ Kombinezonu" diye adlandırılan ahenkli anlaşma ile Türk futboluna kolektif oyun anlayışını getirdiler. Kısaca "Âlâ" diye anıldı ve tribünlerden yükselen "Âlâ, Âlâ, heeeeey!" sloganıyla alkışlandı. 1916-1934 arasında Fenerbahçe birinci takımında 324 maçta oynadı ve 362 gol attı. 26 Ekim 1923'te ilk Türk Milli Futbol Takımı'nda yer aldı. Milli

formayı 16 kez giydi. Çeşitli dönemlerde Fenerbahçe Spor Kulübü yönetim kurullarında görev aldı. Uzun yıllar Türkiye Kömür İşletmeleri'nde muhasebe müdürlüğü yaptı.

CEM ATABEYOĞLU

BAYEZİD I

(1360, Bursa - 8 Mart 1403, Akşehir) Osmanlı padişahı (1389-1402). Yıldırım Bayezid, Yıldırım Han olarak da anılır. I. Murad (Hüdavendigâr) ile Rum asıllı olduğu sanılan Ğülçiçek'in oğludur.

İstanbul'u (Konstantinopolis) kuşatan ve Anadolu Hisarı'nı yaptıran Osmanlı padişahıdır. İstanbul'daki ilk Türk mahallesinin kurulması, Bizans İnıpara-torluğu'nun Osmanlı Devleti'ne bağımlı duruma gelmesi dönemindedir. Osmanlı ve Bizans kaynakları, I. Bayezid dönemi gelişmelerini, kentin giderek Türk baskısı karşısında kaldığı biçimde açıklarlar. Rumeli ve Anadolu yakalarındaki köy ve kasabaların da Osmanlı sınırlarına katılması sonucu İstanbul'un yaşam ve savunma koşulları güçleşmiştir.

I. Bayezid'in Osmanlı tahtına çıkışını (1389) izleyen yıllarda Bizans yönetimi yeni bir yönetim bunalımına girdi. Yarım yüzyıldır tahtta bulunan V. İoannes Paleologos'un (hd 1341-1391) tutuklu oğlu ve eski taht ortağı IV. Andronikos (hd 1376-1379) ile torunu VII. İoannes (hd 1390) Osmanlı tahtadaki değişikliği fırsat bilerek Bayezid'e başvurdular. Bayezid, bunu önemsemiş gözükerek bir süvari ve piyade ordusuyla karadan İstanbul'u kuşattı ve kentin dışarıyla bağlantılarını kesti. İmparator V. İoannes ve oğlu II. Manuel (hd 1391-1425) İstanbul'daki imparatorluk sarayını terk etmek zorunda kaldılar ve 14 Nisan 1390' da tahtı ele geçiren VII. İoannes tarafından tutuklandılar ama hapisten kurtulup Bayezid'e sığındılar. Yeni imparator VII. İoannes ise Osmanlı yönetimiyle on yıllık bir antlaşma imzalayarak her yıl vergi ödemeyi yükümlendi. Artık İstanbul, önceden olduğu gibi Venedik ve Ceno-va cumhuriyetlerinin değil, egemenlik sınırlarının ortasında kaldığı Osmanlı Devleti'nin güdümü ve nüfuzu altına girmişti. Bu gelişme Avrupa'da yankılar uyandırdı. Venedik Senatosu, İstanbul'a gönderilen yeni elçiyi, orada Bayezid'le de karşılaşabileceği konusunda uyardı ve bu durumda nasıl davranması gerektiği konusunda talimat verdi.

Bayezid ise İstanbul'a gönderdiği bir adamı aracılığıyla kent halkının kimi imparator görmek istediğini tespit ettirdi. Halk, Manuel'e sempati duyduğundan, Bayezid bu bahane ile Eylül 1390'da İstanbul'u bir kez daha ablukaya aldırdı. Manuel, iki başarısız girişimden sonra 17 Eylül 1390'da kente girdi ve VII. İoannes kaçmak zorunda kaldı. Bayezid, V. İoannes'e, Silivri ve Tekirdağ çevrelerini verdi. V. İoannes'in kısa süre kesintiye uğrayan imparatorluğu yeniden başlarken kendisine taht ortağı olan oğlu II.



I. Bayezid

Kıyafetü'l -İnsaniye fi Şemaili'l-

Osmaniye 'den Nakkaş Osman'ın minyatürü,

16. yy.


TSM Kütüphanesi, H. 1563

Manuel de bir vassal olarak Bayezid'in yanına döndü ve Bursa'da oturmaya başladı. II. Manuel, yanındaki 200 kişilik sembolik Bizans birliğiyle Bayezid'in Batı Anadolu'ya yaptığı sefere katıldı ve resmen bir Bizans kenti olan Alaşehir'in (Philadelphia) kuşatmasında bulundu. Bu sırada babası V. İoannes ise İstanbul'a yeni istihkâmlar yapmaya çaba gösteriyordu. Bu amaçla kentin üç büyük kilisesini yıktırıp sağlanan taşlarla Altınkapı yakınında yeni iki savunma kulesi yaptırttı. Fakat seferden dönen Bayezid bunu haber alınca, imparatora, kuleleri derhal yıktırmasını aksi halde Manuel'in gözlerinin kör edileceğini bildirdi. İhtiyar ve güçsüz imparator buna uydu ve kuleleri yıktırdı.

V. İoannes 16 Şubat 1391'de ölünce, II. Manuel Bursa'dan kaçıp İstanbul'a geldi ve tahtı ele geçirdi. II. Manuel aydın, yetenekli, sanat ve bilimden anlayan, diplomasi bilen, İstanbul halkının sevgisini kazanmış bir şahsiyetti. Bayezid bile onun için "bir imparator olduğunu bilmeyen birisi bile görünüşünden onun bir hükümdar olduğunu anlar" diyordu. Fakat, artık hiçbir gücü kalmamış, topraklarının hemen tamamını yitirmiş bir devletin başına geçmişti ve her an yitiri-lebilecek bir kentin hükümdarıydı. Kent çok tenha ve yoksuldu. Nüfus 40-50.000 dolayındaydı. Her şey çok pahalıydı ve bulunmuyordu. Tüm bu güçsüzlük, Bayezid'in yeni birtakım isteklerle Bizans'ı

BAYEZİDI

82

83

BAYEZİDn

I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın Göksu'dan görünümü. Nazım Timuroğlu, 1993



II. Bayezid

Kıyafetü'l -İnsaniyefi Şemaili'l-Osmaniyeden Nakkaş Osman'ın minyatürü, 16. yy. TSMKütüphanesi, H. J563

Üsküdar'dan İstanbul'a geçtikten sonra iki yaka arasındaki deniz ulaşımını da yasakladı. Amacı, İstanbul'da Fatih'in ölümü nedeniyle doğabilecek olayları önlemek ve daha önce gelmesini ümit

sıkıştırması için fırsattı. II. Manuel'e bir elçi göndererek ticaret için İstanbul'a giden Türk ve Müslümanların, uyuşmazlıklar ve olaylar nedeniyle Rum mahkemelerinde yargılanmalarının doğru olmadığını, İstanbul'daki Müslümanların sorunlarını çözecek bir kadı atayacağını, eğer karşı çıkarsa, kentin dışarıyla bağlantılarını keseceğini duyurdu. Akıncılarına da İstanbul surlarına kadar olan köy ve kasabaları vurmalarını emretti. 1391'de başlayan bu yeni hareket, kısa aralıklarla sürecek olan yedi yıllık bir ablukanın başlangıcı oldu. Surların yakınına ise bir Türk tümeni, gece gündüz kent halkını huzursuz etmek için yerleştirildi. İstanbul'a yakın çevredeki Rum halk, başka yerlere göç ettirildi. Selanik'in fethi ve Mora'mn yağmalanmasından sonra daha da güçlenen Bayezid, II. ManuePe haber göndererek kenti teslim etmesini bildirdi. O sırada İstanbul gerçek anlamda bir kıtlık yaşıyordu. Yiyecek maddesi gelmediğinden halk açtı ve buna katlan-maktansa kentin Türklere teslim edilmesine herkes razı görünmekteydi. II. Ma-nuel Osmanlı padişahının kenti teslim etmesi önerisine cevap vermedi, Bayezid de savaş açmadı. Yalnız, kentin çevresindeki ablukayı daha da artırdı. Kentteki tahıl, zeytinyağı, şarap kıtlığı dayanılmaz boyutlara ulaştı. 1393-1395 arasındaki bu buhran boyunca II. Manuel hiçbir yerden yardım gelmediği için, papaya, Fransa ve Macar krallarına mektuplar yazarak İstanbul'un askeri bir kuşatmadan daha ağır bir abluka altında olduğunu, yardım gönderilmezse kentin Türklerin eline geçeceğini bildirdi. Bu uyarı ve tehditler Avrupa'da etkisini göstermekte iken Bayezid de Anadolu'da ve Rumeli'deki başarılarının yanısıra İstanbul'a dönük baskısına ara vermedi. 1394'te II. Manuel'i, Paleologos prenslerini ve Slav krallarını Serez'de toplayarak onlara, Osmanlı siyasetine koşut davranış sergilemeleri durumunda İstanbul'u almak düşüncesini erteleyebileceğin! bildirdi. Bu toplantıda, prensler arasındaki derin düşmanlığı da yakından tespit etme olanağı buldu. II. Manuel, Serez'de, Baye-zid'in önerdiği anlaşmayı kabul etmiş gözükmüşken İstanbul'a döndükten sonra buna yanaşmadı. Avrupa devletlerinden yardım istemek için gönderdiği casusların yakalanmaları Bayezid'i yeni bir kuşatma için harekete geçirirken o sırada Silivri'de ölen IV. Andronikos'un oğlu VII. İoannes de kendisine ve babasına haksızlık edildiğini ve Bizans tahtının kendisine verilmesi gerektiğini ileri sürmekteydi. Bayezid, 1395'te Çandarlı Ali Paşa'yı bir ordu ile İstanbul'u kuşatmaya gönderdi. VII. İoannes de bu orduya katılmıştı. Osmanlı ordusunun ilk ciddi ve uzun kuşatması olan bu girişim, o yılın yaz ayları boyunca sürdü.

Kara surları, kuşatma araçları ile zorlandı. Gelibolu'dan gelen küçük Osmanlı donanması da bu kuşatmayı takviye etmekteydi.

Bu evreye ilişkin bilgilerin yetersizliğine karşın Dukas'ın açıklamalarına göre, İstanbul halkı, VII. İoannes ile II. Manuel arasındaki taht kavgasının kendilerine verdiği büyük zarar ve çekilen sıkıntılar sonucu imparatoru bir uzlaşmaya zorladılar. II. Manuel, VII. İoan-nes'i kente davet etti. Vardıkları anlaşma gereği İoannes kentte kaldı ve imparator naibi oldu. Manuel ise ailesiyle geL milere binip İstanbul'dan ayrıldı. Böylece, Bayezid'in isteği yerine getirildiği gibi, II. Manuel de Avrupa devletleri katında Bizans'ın uzun vadede güvenliğini sağlamak üzere diplomatik bir misyonla kentten uzaklaşmış olmaktaydı.

Kuşatmayı kaldıran ve Macar Kralı Sigismund'un önderliğindeki Haçlı ordusuna karşı sefere çıkan Bayezid, 25 Eylül 1396'da Niğbolu zaferini kazandıktan sonra bir kez daha bakışlarını İstanbul'a çevirdi. Yenik Macar kralının Saint-Jean şövalyelerinin yardımı ile kaçıp İstanbul'a uğradıktan sonra ülkesine dönmesi de bu sonuncu kuşatmanın gerekçeleri arasındaydı.

Tarihçi Neşrî'nin yazdığına göre, Bayezid, Niğbolu'dan döner dönmez yeni bir ordu oluşturdu. Kocaeli'den geçerek Anadolu yakasına geldi. Timurtaş Pa-şa'nın oğlu Yahşi Bey'i Boğaz kıyılarını almakla görevlendirdi. Şile Kalesi alındı. Boğaz'm en dar noktasında Güzelce Hisar (bak. Anadolu Hisarı) adı verilen savunma ve gözetleme kalesi yapıldı. Bizans imparatoruna da İstanbul'u teslim etmesi için haber gönderildi. Aretas (Göksu) Deresi ağzındaki görkemli Türk kalesinin kısa sürede yükselmesi ve Boğaz geçişlerinin kontrol altına alınması, Bizans'ı iyice korkuttu. Buna karşın 1397 boyunca direnildi ve savunma önlemleri artırılmaya çalışıldı. Fransa'dan gemilerle gelen bir miktar askeri yardım içeri alındı. Venediklilerin bir yardım filosu da bu evrede geldi. Kimi kaynaklar, II. Manuel'in bu sırada İstanbul'dan

ayrılıp önce Mora'ya oradan da Vene-dik'e ve Fransa'ya geçtiğini yazmaktadır. Kuşatmanın ve ablukanın kaldırılmasını zorlayacak önemli bir gelişme beklenmediğinden 1398'de, kendisine gizlice rüşvet verilen Vezir Çandarlı Ali Pa-şa'nın ve aynı şekilde birtakım hediyelerle tatmin edilen devlet adamlarının ısrarları sonunda Bayezid Bizans imparatoru ile bir antlaşma imzalamayı kabul etti. Buna göre sunulan 12.000 flori ile değerli hediyelerden başka her yıl 10.000 altın vergi ödenmesi, İstanbul'da bir Türk mahallesi kurulması, cami ve mahkeme yapılıp Bursa'dan kadı gönderilmesi, İstanbul'daki Türklerle Hıristiyanlar arasındaki davalara özelliğine göre patriğin veya kadının bakması vb koşullar taht naibi VII. İoannes tarafından kabul edildi. Osmanlı akçesinin İstanbul'da geçerli paralardan olması da öngörüldü. Taraklı Yenicesi'nden ve Göynük'ten 700 kadar Türk ailesi İstanbul'a göçürüldü. Kentte ilk Türk-Müslüman mahallesi kuruldu. İmam, hatip ve kadı atandı. Bir mescit yapıldı ve bir kilise camiye çevrildi.

İstanbul'daki bu ilk Türk-Müslüman mahallesinin nerede kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Kaynaklardaki iki rivayetten birine göre suriçi İstanbul'un Marmara Denizi cihetinde Davut-paşa Camii'nden kıyıya doğru inen semt, diğer rivayete göre ise Sirkeci semti Türklere verilmişti. Evliya Çelebi ise Unkapanı'nda Gül Camii çevresinin Müslüman mahallesi olduğunu, Aya Ka-pısı'ndan girilince Sirkeci Tekkesi'nin mahkeme, Gül Camii'nin de ibadethane yapıldığını anlatır.

1398'deki bu gelişmelerden sonra Bayezid'in Canik, Sivas, Malatya bölgelerinde fetihlere çıktığı görülmektedir. 1399 sonlarına doğru Bursa'ya dönen Bayezid'in Edirne'ye geçtiği ve 1400'de VII. İoannes'e son bir tehditte daha bulunarak "II. Manuel'i İstanbul'dan senin

için çıkarmadım. Eğer benim dostum olmak istersen kenti bırak. Sana istediğin eyaleti veririm. Bunu kabul etmezsen, her şeyi yok etmeyi göze alacağım!" dedi. Buna karşılık imparator ve halk temsilcileri "Gerçi biz zayıf durumdayız. Ayrıca güçlü bir baskı altındayız. Ancak Tanrı'ya güveniyoruz." dediler. Gerçekte ise, geçen iki yıl zarfında, uzun sürecek bir kuşatmada gereksinimi karşılayacak düzeyde zahire temin edildiğinden, Osmanlı padişahına böyle bir cevap verilebilmişti. Fransa'dan ve başka Avrupa ülkelerinden de kente devamlı yardımlar gelmekteydi. Osmanlı donanması ise henüz, denizyolunu denetim altında tutacak güçte değildi. Avrupa'daki gezilerini sürdüren II. Manuel ise Türklere karşı yardım sözü almaya çalışıyordu. Bu ortamda, Bayezid 1400 baharında İstanbul'u kuşattı. Birkaç ay süren kuşatma sırasında şiddetli hücumlar gerçekleştirildi. Fakat bu kuşatma da Timur'un Anadolu'ya girmesi ve Sivas'ı alması üzerine sonuçsuz kaldı. Bayezid birliklerini ivedilikle Anadolu'ya geçirdi.

1402'deki Ankara Savaşı'nda Bayezid'in Timur'a yenilip tutsak düşmesi üzerine ise, VII. İoannes dört yıldan beri İstanbul'da iskân edilmiş bulunan Türkleri kentten çıkarttı. Osmanlı Dev-leti'ne olan yükümlülüklerini de yerine getirmeyeceğini duyurdu. Türk mahallesindeki cami ve mescit yıkıldı. İstanbul'dan çıkartılan Türkler, eski yurtlarına dönmeyerek Tekirdağ'a yakın topraklara yerleştiler ve buraya Göynüklü denildi.

Bayezid'in, hükümdarlığı boyunca izlediği Bizans ve İstanbul siyaseti, oğulları Süleyman, İsa, Musa ve I. Mehmed'in (Çelebi) on yıllık taht mücadeleleri (1403-1413) döneminde, sonuç vermesi olanaksız kuşatma girişimleri ile izlenmeye çalışıldı.

Buna karşılık 1402'de İstanbul'a dönen II. Manuel başarılı bir siyaset izledi. İsa Çelebi'yi, sığınmacı olarak yanına aldı ve Süleyman Çelebi'den, Rumeli'deki bir kısım toprakları elde etti. Şehzadeler arasındaki mücadeleyi teşvik ederek egemenliğine gölge düşüren Osmanlı Devleti'ni yıprattı. Fakat sonuç olarak, I. Bayezid dönemindeki İstanbul'a dönük siyaset, kentin ele geçirilmesi koşullarının belirlenmesi bakımından iyi bir deneyim kazandırmıştır.



Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin