Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə62/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   134

BOĞAZİÇİ

değerlere erişir. İstanbul Boğazı'nın girintili çıkıntılı yapısı, kuzeyden güneye doğru hareket eden üst akıntı yanında, birtakım sapmalarla koylarda küçük ters akıntılar da oluşturur. Akıntı hızı, Akmtı-burnu-Vaniköy arasında en yüksek değere ulaşır. Hisarlar arasındaki akıntıya "şeytan akıntısı", Arnavutköy-Vaniköy a-rasındaki akıntıya da "maskara akıntısı" denir. Bu akıntıların hızları bazen saatte 9-10 km'yi bulur. Alt akıntı, Boğaz'ın derinliklerinde kanal ve Marmara Denizi' nin daha tuzlu olan sularını Karadeniz'e taşır. Boğaz'ın güney girişinde üst akıntı ile alt akıntı arasındaki ilinti yüzeyi 18 m derinliktedir ve derinlik kuzeye doğru artar, Anadolu ve Rumeli fenerleri arasında 50 rn'yi bulur. İki akıntı, birbirinden ısı, tuzluluk ve yoğunluk bakımından farklı iki su kitlesi verir. Akıntılar arası seyir yüzeyinde genellikle kuzeye



BOĞAZİÇİ

268

269

BOĞAZİÇİ

doğru Boğaziçi sularının seviyesi sabit değildir ve ilkbahar aylarında yükselir, sonbaharda alçalır. Aradaki fark değişik kesimlerde 10-12 cm'dir. Bu durum, Karadeniz'in seviyesindeki alçalıp yükselmeleri yansıtır. Gerçekte Boğaz suları seviyesi Karadeniz ağzından Marmara'ya doğru meyillidir ve seviye farkı ortalama 24 cm kadardır.



İklim ve Bitki Örtüsü: Sırrı Erinç'in incelemelerine göre, Boğaziçi ve çevresinde bölgesel ve yerel iklim koşulları hüküm sürer. Bölgesel iklim Akdeniz iklim koşullarını gösterir ve kışlar yağışlı geçer.

Tropikal ve kutbi hava kütleleri mevsimlik yer değiştirir. Kutbi cephe boyunca meydana gelen frontal faaliyet, mevsimlere göre değişen etki sahası ve şiddeti, frekansı ile bu değişimi belirler. Sonuçta birbirinden farklı iki mevsimi ka-rakterize eden, yazlan sıcak ve kurak iklim koşulları ortaya çıkar. Yörede, kuraklık güney ve batı kıyılarından daha az şiddetli ve kısadır. Yazın kurak koşullar haziran ve ağustos sonlarına kadar hüküm sürer. Yaz sıcakları genellikle yüksektir. En sıcak ay ortalamaları 23-25°C, mutlak maksimum sıcaklık 3ö-41°C arasındadır. Kış genellikle ılımandır. En soğuk ay ortalamaları 5-7°C arasındadır. Kuzeyden gelen kutbi hava kütlelerine bağlı olarak donlu ve karlı günler görülür. Boğaz'da kış döneminde toprak ısısı yüzeyde 5°C'ye kadar düşer, toprakta ısı terlemesi olur.

Bölgesel iklim özelliklidir. Boğaz, sirkülasyon bakımından çok hareketli bir sahadır ve hâkim hava hareketleri, kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda Boğaz eksenine koşut biçimde meydana gelir.

Yerel iklim etkisi, bölgesel iklim koşullarının, yörenin sınırları içinde nispi konum, yükselti, topografya özellikleri ve vejetasyon karakterleri etkenlerine bağlı olarak, bir yerden ötekine önemli değişiklikler gösterir ve birbirinden ayrı yerel iklim tiplerini ortaya çıkartır. Böylece, kuzeyde Karadeniz kıyıları, ortada platolar sahası, güneyde Marmara kıyıları olmak üzere üç yerel iklim tipi oluşur. Bunlardan platolar sahasındaki iklim, kış sühunetlerinin ve mutlak nemin en düşük olduğu, yıllık yağış etkisinin en yüksek ve yaz kuraklığının en hafif, yaz sıcaklığının ise en az yüksek olduğu yerel iklim tipidir. Orta platolar kısmında donlu ve karlı devre ile yağışlı günler sayısı fazladır.

Boğaziçi'nde hâkim rüzgârlar iklimi belirler. Yazın serinlik ve kışın soğuk-kuru hava koşullan yaratan rüzgâr mayıs ayı başından itibaren ağustos sonuna kadar eser. Lodos kışın ılımlı bir hava koşulu, yazın da Marmara'da ısınarak boğucu rüzgâr getirir. Hisarlardan itibaren kuzeye çıkıldıkça yerel iklim özellikleri görülür. Boğaz'da klimatik yapıda başlıca iklim değişikliklerini, rüzgârlar, ısı, radyasyon, yağış, atmosferik kirlenme ve basınç oluşturur.

BOĞ A._ Z t Ç İ MEDENİYETİ

Bu asrın ilk yıllarında Boğaziçi -en çok hatıra getirdiği eski Venedik gibi- sanki bir göl tarzında kendi üstüne kapanmış ve kendine mahsus âdetleri ve zevkleri olan büsbütün hususî bir âlemdi. Barındırdığı bir çok an'aneler kendine hâs tabiatının hususiyetlerine katılarak ona, bazı kısımlarıyle eş bulunduğu İstanbul medeniyetinden bile ayrılan, hususî bir medeniyet kurmuş oluyordu.

Her sene, zamanı gelince, Istanbulun birçok semtlerinden Boğazın mahallelerine göçler başlardı. Boğaziçinin kenarlarına yapılmış ve hâlâ kısmen olsun eski erkân sedirleri, kerevetler üstünde şilteler ve halılar üstünde yer minderleri gibi eski eşyalarla döşenmiş geniş gönüllü yalılara taşındırdı.

Boğaziçinde bilhassa sularla ışıkların oyunları esrarlı bir canlılıktadır. Yalıların Boğazı seyretmeye ayrılmış ön odalarında sulara çarpan ışıkların içeriye sıçramış akisleriyle birdenbire oda duvarının bir parçası bir vücudun derisi gibi ür-permeğe ve başınızın üstünde, tavanın bir parçası, bir nehrin altın sulariyle akmağa başlar. Karada temelleri üstünde sabit duran yalılar sularda, baş aşağı, temelleri havada, yüzmeğe koyulurlar. Yosun kokulu kayıkhaneler denizin mırıldanan sularını yalının, bir zemin kat odasının tâ altına getirirler.

Burada yalıların gezen birer parçası, birer yavrusu gibi olan kayıklar ve sandallar, gezintileri özler gibi bekleşirlerdi. Böyle hususî kayıkları .olmayanlar için de, iskele başlarında, Venedikte olduğu gibi, Boğaziçinde de, arabaların yerini tutan ve ikide birde öteye beriye gitmek için binilen kira sandal ve kayıkları bulunurdu. Birçok yerlerde deniz kenarında yalıların önlerinden geçen yollar ancak kendilerinin, daracık ve hususî ahşap rıhtımlarıydı. Yalının kayıkhanesi önünden bitişik bir yalının rıhtımına altı desteklenmiş bir tahtanın teşkil ettiği küçücük köprüden geçilirdi. Bir sahil karşıki sahile bir bahçe gibi görünür. İçlerinde oturanların konuşa konuşa bu sahilleri, bu suları seyrettikleri Şirket vapurları İstanbula gidip gelirken, Boğazın seyrine mahsus seyyar salonlara benzer. Boğaziçi köylerinde oturanların birbirleriyle buluşmaları için zigzak vapurlar işlerdi. Vapurlar Boğazdaki burunların önüne gelir gelmez bir işaretçi, boğa güreşlerinde olduğu gibi, fakat vapuru kızdırmak için değil yolun açık olduğunu bildirmek için kırmızı bir bayrak sallardı. Hergün İstanbula inip esnafın ve mahalle halkının şehirden toptan aldıklarını taşıyan ve kocaman küreklerinin her birini bir kayıkçının iki eliyle tuttuğu ve ayağa kalkıp yavaş yavaş oturarak çektiği beş altı çifte gedikli pazar kayıkları gider gelirdi. Süslü, hususî birçok çatanalar geçer, bazan badi badi bir römorkör sira sira halatlarla arkasına takdığı inanılmıyacak kadar kalabalık bir sürü halinde mavnaları, yelkenlileri, kayıkları, sandalları sürükleyerek çekerdi. Tarihten evvelki acaip şekilli mahlûklara benzeyen bazı yelkenliler kahraman edalarıyla gelir, yalıların rıhtımlarına yanaşarak, sadece onlara mevsimlik meyvalarım, senelik soğanlarını, kışlık odunlarını ve kömürlerini getirirlerdi. Yalıların önlerinden daha nice satıcı kayıkları geçer ve içlerindekiler sattıklarını kendilerine mahsus şiveler ve seslerle bağırarak balıkçılar daha canlı balıklarım, mısır satanlar daha kazanda kaynayan mısırlarını ve dondurmacılar tenekelerinde donan dondurmalarım methederlerdi ve söyledikleri basit şeyleri duymakla aynı zamanda ırklarım, milliyetlerini, memleketlerini, yaşlarını, talihlerini ve sanki ahlâklarını da duyar, anlardınız. İkindi sularında hanımlar ve beyler için sandalla gezinmek âdetti. Cuma ve pazarları Küçüksu, Göksu, Kalender, Çubuklu gibi incesaz yerlerine, mesirelere denizden gidilirdi. Akıntı burunlarına gelindiği zaman böyle sandalların geçmesini bekleyen bir yedekçi karadan onlara bir ip atar ve ucunu omuzuna alıp yürüyerek kayıkları çekerdi. Böylece Boğaziçi hayatında suların ve üstündeki nakil vasıtaları olan kayık, sandal, yelkenli ve vapurların büyük ehemmiyeti vardı....

Abdülhak Şinasi Hisar, Boğaziçi Mehtapları, İst., 1942, s. 10-12

oldukça yağışlıdır. Düşen yağmur miktarı kuzeyde fazla, güneyde azdır. Üç yaz ayının toplam yağış miktarı 60-100 mm'dir. Yağış yüksekliği kuzeye doğru, kuraklık ise güneye doğru artar.

Boğaziçi'nde oldukça yüksek ısıya sahip olan deniz, soğuk mevsimlerle soğumaya başlar. Bu seyir, karadakinden yavaştır ve böylece üzerinden geçen havayı ısıtır. Kara ile temasta olan hava ile atmosferin yüksek kısımlarındaki hava soğuk kalır; iki farklı atmosferin teması sisi oluşturur. Kuzeyde ortaya çıkan sis, güneye doğru iner ve genellikle ekim ayından kasım ayı başına kadar sürer.

İstanbul Boğazı morfolojik ünite olarak rüzgârları yöneltecek bir oluk görevi yerine getirir. Boğaziçi'nde kuzey yamaçları doğrudan rüzgârın etkisindedir. Soğuk mevsimde güneş ışınları az ve kısa sürelidir. Hâkim rüzgâr, kuzeydoğu-güneybatı doğrultusundadır ve ortalama hızı 2-9 m/s'dir. Öğleden sonraları ise 15.00-16.00 saatlerinde hız artar.

Boğaziçi'nde nemlilik oram çok yüksektir. Tüm yıl. için nemlilik ortalaması yüzde 74 ve aylık ortalama yüzde 71-80'dir. Yaz aylarında daha az yağmur düşer. En kuvvetli ve sürekli yağmurlar temmuz ve ağustos aylarıdır. Sonbahar

İstanbul'un uzaydan çekilmiş fotoğrafında Boğaziçi ve çevresi. EOSAT/CNES 1986, AS-ISLEM/GEOSPACE1990

BOĞAZİÇİ

270

271

BOĞAZİÇİ

linde görülen ve algılama sınırları içinde Rumelihisarı ve gerisi, Kanlıca kıyısı ve arkada korular ile en dipte Küçüksu-Kan-dilli sırtlarını gören mekânlar. 5. Küçük-su-Kandilli sırtlarında 50 m yükseltiden görülen nehir izlenimi veren ve algılama sınırları içinde, Rumeli ve Anadolu hisarları, Küçüksu, Kanlıca; karşı yakada Emirgân, Yeniköy'ün girdiği mekânlar. 6. Beylerbeyi Nakkaştepe'de 60 m yükseltiden görülen ve dar bir göl izlenimi veren, algılama sınırları içine Beylerbeyi, karşı yakada Arnavutköy, Bebek kıyıları

İstanbul Boğazı ve çevresinde bitki örtüsü, hem bölgesel, hem de yerel iklim koşullarının oluşumunda büyük rol oynamıştır. Geçmiş dönemlerde orman, koru ve bahçeleriyle zengin olan Boğaziçi, bitki örtüsü bakımından Akdeniz ikliminden Karadeniz iklimine geçişi yansıtır. Genel olarak bitki örtüsü; doğal bitkilerden, koru, park ve konut bahçelerinden oluşur. Doğal bitki örtüsü ormanlar hariç, makilerden oluşur. Bu formasyonun en önemli doğal türleri, defne (Laurus nobilis), sakız (Pistacia terebinthus), ef-latun-pembe çiçekli erguvan (Çercis sili-quastrum), katırtırnağı (Spartium temce-um), lobenler (Cistus solvifolius, Ostus villasus), ateşdikeni (Pyrantha cocci-neo), akçameşe (Quercus lotifolius), kermes meşesidir (Quercus cocciferö).

Korular Boğaziçi bitki örtüsünün en önemli kısmını oluşturur. Korular dışında parklar ve bahçeler de önemli bir yer tutar.

Boğaziçi'nde orman dokusu tür bakımından zengindir. İklim özelliklerine göre orman dokusu içinde, kestane, meşe, karaağaç, ıhlamur, dişbudak, akasya yetişir. Tarıma ayrılan alanlarda ise, mısır, çiçek, sebze yetiştirilir. Boğaziçi floristik bileşim yönünden farklı iki vejetasyon tipi arasında bir geçiş alanıdır. Son yıllarda Boğaz bütününde, orman alanlarının çalılığa, çalılık alanların çayıra ve çayırlığın da yerleşmeye açıldığı bir döngü yaşanır.

Boğaziçi sadece su yüzeyinden oluşan bir mekân değildir. Su yüzeyi ve kara birbirini tamamlayıcı peyzajlar dizisi yaratır. Su oluğu, bu bütünleşme içinde kimi yerde nehir, kimi yerde göl görünümünü alır. Bu değişken görünümler, su ve kara bütünleşmesinin en güzel örneğini vererek, özellikli Boğaziçi mekânlarını, görsel özellikleri ve zenginlikleri oluşturur. Böylece dış ve iç peyzaj öğelerini de belirler. Uzak mesafe özellikleri dış peyzajı, yakın mesafe özellikleri iç peyzajı oluşturur. Dış peyzaj, iki yakada yüksek tepelerden görülebilen ve Boğaziçi siluetim veren görsel özelliklerdir. Kıyıdan hemen yükselen sırtlardan Boğaz görüntüsü içinde önemli manzara teraslarını içerir. Su seviyesinden itibaren görülen tarihi yalılar ve kıyıların burun ve körfez bütünleşmeleri içindeki peyzaj ve köy yerleşmelerinin özgün dokusundan gelen pitoresk görünüşler ise, iç peyzajı oluşturur. Boğaziçi'nde topografik durum, bitki örtüsü, seyir terasları ve çevre öğeleri ile mekânsal, görsel özellikler yaratır. Böylece iç ve dış peyzaj öğeleri bütünleşir. Boğaziçi su kanalı da akış yönünde altı kez yön değiştirerek çok özellikli mekânları ortaya çıkartır.

Prof. Dr. N. Ağat'ın araştırmasına göre bu mekânlar şunlardır:

1. Kefeliköy-Kireçburnu arasında 130 m yükseltideki fundalık tepeden Karadeniz'e bakışta algılanan mekân; aynı noktadan karşı yakada Beykoz Koyu'na bakışta algılanan göl görünüşü veren bü-

Boğaziçi ilçeleri ve mücavir alanları nüfus yoğunluğu, 1990. Mehmet Çubuk

yük mekân. 2. Gümüşsuyu-Beykoz arasında 60 m yükseltiden görülen mekân; Paşabahçe'ye bakışta, algılanan Boğaz mekânı; karşı yakada Emirgân'a bakışta algılanan mekân ve karşıda Büyükdere Koyu'na bakışta algılanan mekânlardan oluşan farklı, büyük mekânlar. 3. Çubuklu sırtlarında 60 m yükseltiden görülen Sultaniye-Beykoz-Selviburnu kıyılarına bakışta algılanan mekân ile karşı yakada Yeniköy kıyısı ve burnuna bakışta algılanan mekân. 4. İstinye Vakıf Bağları sırtlarından 60 m yükseltiden bir göl şek-

ve gerilerde Rumelihisarı'nın girdiği mekân. 1. Kuruçeşme sırtlarında 80 m yükseltiden görülen nehir izlenimi veren, algılama sınırları içine Anadoluhisarı, Küçüksu, Kandilli Burnu, geride Vaniköy, Çengelköy'ün girdiği mekân. 8. Ortaköy Defterdar Burnu sırtlarında 100 m yükseltiden geniş bir göl görünümünde algılanan ve algılama sınırları içine, karşı yakada Çengelköy, Beylerbeyi, Bü-yükçamlıca ve Küçükçamlıca tepeleri giren ve diğer yanda Marmara'ya dökülen bir nehir görünümü ile algılama sınırları içine Kız Kulesi, Sarayburnu ve Üsküdar giren mekânlardır.

Nüfus: Cumhuriyet döneminde İstanbul'da olduğu gibi Boğaziçi'nde de nüfus, uzun süre artış göstermiştir. II. Dünya Savaşı sırasında ölüm oranının yüksek oluşu ve savaşın neden olduğu toplumsal ve ekonomik gerileme bu artışı durdurmuştur.

1945'ten itibaren ülkedeki ekonomik ve toplumsal dinamizm, İstanbul ve dolayısıyla Boğaziçi nüfusunu etkilemiş, nüfus yeniden artmaya başlamıştır. Bo-ğaz'da yer alan dört ilçede toplam nüfus artış oranları tablodaki gibidir.

1950'den itibaren İstanbul'a göçün doğal bir sonucu olarak Boğaziçi'nde de hızlı nüfus artışı gözlenmiştir. Bu artış sadece sayıca değil, fakat nüfus kompozisyonu olarak da çok büyük değişim getirmiştir. Bugün Boğaziçi nüfusunun yüzde 60-70'ini İstanbul dışı doğumlular oluşturmaktadır.

Boğaziçi'nde gecekondularda oturan düşük gelirli gruplardan, en yüksek gelir grubuna kadar çok çeşitli sosyoekonomik özellikler gösteren bir nüfus yapısı vardır. Gecekondular özellikle geri-görünüm ve etkilenme bölgelerinde bulunur. Mevcut yerleşmenin yaklaşık yüzde 25'ini gecekondu nüfusu oluşturur. Boğaziçi'nde 1990'da dört ilçedeki toplam nüfus 951.251 kişidir. Nüfusun en yoğun olduğu yerler sırasıyla, Beşiktaş (133,7 kişi/ha) ve Üsküdar (111,7 kişi/ha) merkezleridir. Beykoz ve Sarıyer ilçe belediye sınırları içinde ise yoğunluklar bu değerin altındadır. Beykoz'da 7,4 kişi/ha, Sarıyer Belediyesi sınırlarında 11,36 kişi/ha'dır.

Boğaziçi'nde nüfus artışı özellikle eski yerleşmelerde ve yeni mahallelerdedir. İş alanına dönüşen yerlerde ve sağlık, eğitim işlevlerinin yer alığı alanlarda ise nüfus azalması vardır. İç kısımlarda yer alan gecekondu nüfusunu iç göçlerle gelenler oluşturur.

Boğaziçi'nde nüfusa ilişkin verilerin incelenmesi ve değerlendirilmesi, nüfus hareketlerini, İstanbul kent bütününe ait nüfus artışından, ilçelere dağılışından ve nüfus yoğunlaşmasından soyutlamak olanaksızdır. Nüfus, İstanbul'da olduğu gibi, Boğaziçi'nde de sosyo-eko-nomik ve kültürel bir büyük değişimi ortaya koymuş ve iç göçlerle gelen nüfusun oluşturduğu yeni bir coğrafi görünüm ortaya çıkarmıştır.

1950-1955 arasında Boğaziçi'nde nü-

Yıllar

Boğaziçi'nin Nüfus Artış Oranları

Yüzde

1940


19,00

1945


0,96

1950


13,10

1955


26,50

1960


14,10

1965


14,50

1970


1975

19,70 25,70

1980

1985


22,70 5,80 9,50

1990


Kaynak: 1990 Genel Nüfus Sayımı, "Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, tli 34-İstanbul", DiE, Ankara, Temmuz, 1993.

fus artışının İstanbul toplam nüfus artışı içindeki payı yüzde 15,9'dur. 1955-1960 arasında bu oran yüzde 26,6; 1960-1965 arasında yüzde 13,2; 1965-1970 arasında yüzde 20,1; 1970-1975 arasında yüzde 29,7 ve 1975-1980 arasında ise yüzde 49,3'tür. 1985'te ise durum farklıdır. Yasal yolla belediye sınırlarının değişmesi, Boğaziçi Yasası'nın uygulanması Boğaziçi'nde nüfus artışının İstanbul'un toplam nüfus artışı içindeki payını yüzde 4,4 olarak belirlemiştir. On yıllık periyot içinde bakıldığında Boğaziçi'nde 1950-1965 arasında nüfus artış oranının yüzde 62 olduğu görülür. Bu oran, 1965-1975 arasında yüzde 45 ve 1975-1985 arasında yüzde 74'tür. Boğaziçi nüfusunun son yıllarda hızla artmasına neden olan önemli etkenlerden biri de imar affı yasasının Boğaziçi'nde de uygulanması, plan karmaşası ve Boğaziçi koruları ile yeşil alanlarının iskâna açılmasıdır.



Tarih içinde Yerleşmenin Gelişmesi: Boğaziçi'nde en eski yerleşmeler, doğu yakasında Göksu ve Küçüksu dereleri vadilerinde, batı yakasında bugünkü Belgrad Ormanı çevresinde olmuştur.

Bizans öncesi dönemde istanbul'da, bugünkü Kadıköy'de ilk şehir devleti, Halkedon (MÖ 678) ve Sarayburnu'nda da Bizantion (MÖ 658) kurulmuştur. İstanbul Yarımadası ve Beyoğlu'nun Haliç kıyıları ile Boğaz'ın iki yakasında dini, rekreatif ve savunma amaçlı kullanımlar yer almıştır.

Boğaz, tarihöncesi dönemden başlayarak Asya'dan Avrupa'ya ve Avrupa' dan Asya'ya geçişte bir köprü görevi yapmıştır. Her dönem stratejik önemde bir bölge olmuştur. Bizans öncesi dönemde bir yerleşim alanı olmaktan çok, önemli bir geçiş yeridir. Bu geçiş yeri özelliği, bir imkân olarak, 6. yy'dan itibaren değerlendirilmiştir.

Büyük Roma imparatorluğu'nün ikiye ayrılmasından sonra, Doğu Roma İmparatorluğu küçülerek Bizans İmparatorluğu adını almıştır. Surlar içine çekilmiş olan kentin stratejik özelliği, onu her dönem kuşatma tehdidi altında bulunan

bir mekân haline getirmiştir. Kuşatma korkusu, surların dışında Boğaz'da yerleşmeyi önlemiştir. Boğaziçi'nde ancak yer yer manastırlar, kurban ve adak yerleri kurulmuş, stratejik noktalarda korunma amaçlı kaleler yapılmıştır. Dini, sosyal içerikli kullanışlar yanında, korunmuş koylarda ve güney yamaçlarda tarım ve balıkçılıkla geçinen küçük köyler kurulmuştur. Bizans'ın güçlü dönemlerinde ise bazı köylerde yazlık saraylar, misafirhane, hapishane, düşkünler yurdu, hastane, cüzamlılarevi gibi tesisler yapılmıştır. Boğaz'ın batı yakasının, gür bitki örtüsüyle kaplı olması ve Anadolu yakasının korunmaya daha elverişli olması, yapılanma ve kullanımın daha çok bu yakada yer almasına neden olmuştur.

Boğaziçi, doğal özellikleriyle korunmaya elverirse de, bu özellikler, kentin bazı akınlara karşı korunmasına yetmemiştir. Nitekim Sasani ordusu, Bizans döneminin başlarında, Halkedon'u (Kadıköy) ele geçirerek Boğaziçi'nin Anadolu yakasında ordugâh kurmuş, 717'de Arap donanması, Boğaz'da üslenmiş, 813' te Bulgarlar yine Boğaz'ı yağmalamışlar, 860'a doğru Vikingler bir filo halinde gelip, Boğaziçi kıyılarını tahrip ederek Kons-tantinopolis'i kuşatmışlardır. 1096-1097' de İmparator I. Aleksios Komnenos'un yardımıyla I. Haçlı ordusu, Boğaz'ı geçmiştir. IV. Haçlı Seferi kuvvetlerinin kenti ele geçirmeleri sonunda da, 1204'te Latin Krallığı kurulmuş, Boğaziçi, Kral I. Baudoin'in idaresine bırakılmıştır.

Boğaziçi, Bizans İmparatorluğu'nun son devirlerinde Bizans-Osmanlı-Cene-viz-Venedik arasında mücadelelere sahne olmuştur. 13 Şubat 1352'de Boğaziçi'nde yapılan deniz savaşında Paganino Dorya idaresinde Ceneviz donanması, Osmanlılardan yardım görmüştür. Nicola Pisani idaresindeki Venedik donanması ise Bizans ve koloniler tarafından desteklenmiştir. Orhan Gazi, 1352'de Üsküdar'ı, 1353'te Kadıköy'ü kuşatmıştır. 1377' de Boğaziçi'nde Ceneviz ve Venedik filoları savaşmıştır. Türkler 1391 ve 1402' de iki kez İstanbul'u da alma girişiminde bulunmuşlar, kenti ele geçirememişler, fakat tarihi yarımadada Gül Camii ve çevresinde bir Türk mahallesi kurma hakkını elde etmişlerdir. Anadolu yakasında yerleşen Türklerin Trakya'ya ve Rumeli'ye geçişi ve Boğaziçi'ni kontrol altında tutma çabaları ve isteği, I. Baye-zid'in 1391'de, Anadolukavağı'nın kuzeyinde Yoros Kalesi'ni Cenevizlilerden alması ve 1396'dan sonra, Şile Kalesi'ni ele geçirmesiyle gerçekleşmiştir. Sonra Anadolu Hisarı yaptırılmış, ardından da Türkler, Üsküdar ve Kadıköy'de yerleşmişlerdir. Bizans döneminde, savunma için stratejik bir yer olan Anadolukava-ğı'nda 9. yy'da yapılmış olan dini yapılar, sonraki dönemde Türk yerleşmesine esas oluşturmuştur. Cenovalılar 14. yy'da dünya üzerinde "Doğu ticareti"ni ele geçirerek Galata'ya sahip olunca da, Galata, İtalyan kolonisine dönüşmüştür. Anadolu yakası ise Türklerin yerleşme alam

BOĞAZİÇİ

272


273

BOĞAZİÇİ

çıkmasına neden olmuştur ki, bunlar gecekondu nitelikli yerleşme alanları, mevzi imar planlı yerleşme alanları, lüks, villa tipi yerleşme alanlarıdır.

Gecekondu nitelikli alanlarda gereksinim ve yaşam, farklı dokudadır. Kaçak yapılmış gecekondu alanlarında konutlar

haline gelmiştir. 14. ve 15. yy'ın ilk yarısında Bizanslılardan boşalan Boğaziçi, Türklerin egemenliğine geçmiştir.

istanbul'un Türkler tarafından fethinden sonra Boğaziçi'nde, 15. yy'ın ikinci yarısında, savunma amacı yanında rekre-atif amaçlı yerleşmeler ve kullanışlar da başlamıştır. Osmanlı imparatorluğu döneminde istanbul Yarımadası dışında yerleşme alanlarının gelişmesinde imparatorluğun barış hali, savaş hali ve aynı zamanda devleti yönetenlerin karakter, düşünce ve kabulleri de önemli rol oynamış, bu durum Boğaziçi'nde kullanım biçimlerini de etkilemiştir. Fetih sonrasında kent, yeniden imar ve iskân edilirken sur dışı alanlara, da taşılmıştır. Galata, Boğaziçi kıyıları ve vadilerde yerleşilmiştir. Galata surları yıktırılmış ve A-nadolu Türklerinin bir kısmı buraya yerleştirilmiştir. II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) Boğaziçi'nde, Avrupa yakasında, Salıpazarı, Fındıklı, Kabataş, Beşiktaş, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Rumelihisarı, Baltalimanı, Kefeli-köy, Büyükdere yerleşim alanı.-olmuştur. Tophane'den hemen sonraki alanlardaki yerleşmeler seyrek olmakla birlikte, Beşiktaş nispeten yoğun bir yerleşme haline gelmiştir. Ortaköy'de, Rum ve Yahudiler yerleşmiş, Kuruçeşme'de bir Türk mahallesi kurulmuş ve bir grup Rum azınlık da buraya yerleştirilmiştir. Arnavutköy'de ise daha önce var olan Rum köyüne Türkler gelip yerleşmişlerdir. Fatih Bebek semtinde bir cami yaptırarak burayı bir Türk mahallesi haline getirmiştir. Rumelihisarı'nda kale içindeki yerleşme de, daha sonra kale dışına taşmıştır. Anadoluhisarı'ndaki yerleşme ise, I. Bayezid'in (Yıldırım) 1397'de İstanbul kuşatmasında, Karadeniz'den gelecek yardımı kesmek için inşa ettirdiği kalenin yapım aşamasında görev alan kişilerin ve ailelerinin iskânı ile doğmuş ve fetih sonrasında da kale içindeki bu yerleşme varlığını devam ettirmiştir.

15. yy'da Boğaziçi'nde yerleşmelergenellikle tarım ve balıkçılıkla geçinenköylerden ve saray mensuplarının yazlık, günübirlik kullanımları için yaptırdıkları köşkler ve hasbahçelerden oluşmuştur. Boğaziçi'ndeki yerleşme düzenine ilk biçimini kazandıran da II. Mehmed (Fatih) olmuştur.

I. Süleyman (Kanuni) döneminde (1520-1566), yerleşmelerin gelişmesi yönlendirilmiş, çeşitli kullanışlara yer verilmiştir. Boğaziçi'nde daha önce iskân edilen yerler geliştirilmiş, bazı yerlerde yeni yerleşmeler açılmış, diğer bazı yerleşmeler de yoğunlaşmıştır.

16. yy'dan itibaren Boğaziçi'nde suyolu ulaşımı gelişmeye başlayınca, kayıklar ve peremeler artmış, özel iskeleler, kayıkhaneler kurulmuştur. Boğaziçi'nde bu dönemde yeni kullanışlar getirilmiştir. Beşiktaş, Rumelihisarı, Yeni-köy, Beykoz, Anadoluhisarı, Üsküdar enyoğun yerler olmuştur. Vadiler ve olanaklı yerler, dinlenme, eğlenme alanlarıolarak kullanılmaya başlamıştır. Askeri

amaçla kullanılan savunma alanları da ayrılmıştır. 16. yy sonu ve 17. yy'da Boğaziçi'nde gelişme hızlanmış ve özellikle Ortaköy ve Beylerbeyi'nden itibaren iki yakada yerleşmeler hızla yayılmaya başlamıştır.

Boğaziçi'ndeki mevcut yerleşmeler yayılırken, kuzeyde savunma amaçlı yeni yerleşmeler kurulmuştur. 17. yy'da istanbul Yarımadası Anadolu'dan gelen halkla dolunca da, dar gelirli halk ve dış ticaret erbabı, kent dışında Eyüp ve Boğaziçi köylerine yönelmişlerdir. Bu gelişmeler, 18. yy'daki Boğaziçi yerleşmesine bir hazırlık oluşturmuştur.

Giderek Boğaziçi'nde, saray erkânı, devlet ricali ve halk yerleşmeye başlamış, imparatorluğun her gruptan halkının yaşamaya başladığı yer olmuştur. 17. yy'da Boğaziçi, güçlü bir savunma organizasyonu olmadığı için de saldırılara maruz kalmıştır. Rus Kazakları 1624' te Boğaziçi'ne inerek, Yeniköy, Tarabya ve bazı Boğaz köylerini istila etmiş, yağmalamış ve yakıp yıkmışlardır. Daha sonra eski kaleler onarılmış, yeni yerleşmeler olarak Kilyos, Anadolufeneri, Ru-melifeneri, Rumelikavağı, Garipçe köyleri kurulmuştur.

Boğaziçi'ne kendine özgü kullanım biçimi ve coğrafi görünümünü, 16. ve 17. yy'lardaki gelişmeler kazandırmıştır. 17. yy'da tüm istanbul ve özellikle Boğaziçi'nde yeni bir imar hareketi başlamıştır. Onarımlar yanında yeni alanlara., yeni kullanımlar getirilmiştir. Yine bu yüzyılda sosyal yaşamda ortaya çıkan değişmeler, etkilenmeler, Boğaziçi'nde de kendini göstermiştir. Birçok paralı insan Boğaziçi'ne gelmiştir. 18. yy'da Anadolu'dan İstanbul'a göç, tarihi yarımadayı yoğunlaştırırken, yerleşmeler kent dışına, banliyölere taşmıştır. Bu durum, düşük yoğunlukta yerleşmelere neden olmuştur. Bazı yabancı elçilikler yazlıklarını Büyükdere, Yeniköy'de inşa etmişlerdir. III. Selim'in, batı uygarlığı teknikleri ile Türk geleneğini birleştirme hedefi, Boğaziçi yapılarının görünümlerine değişiklik getirmiştir. Boğaziçi'ndeki yerleşmenin en özellikli yönü, köylerin aralarında iskân boşluklarının bulunmasıdır. Yerleşmeler ayrı ayrı ve birbirinden kopuktur. Boğaziçi'nde su kenarı yapı örneği olarak yalılar da, daha çok kentsel karakterli kullanım getirmiştir. Esas olarak bu yüzyılda kişilik bulmaya başlayan Boğaziçi, Türk mimarisinin en güzel örnekleriyle bezenmiştir.

19. yy'da ise Boğaziçi, en parlak dönemini yaşamıştır. Bu yüzyılda yapılar çoğalmış, küçük kıyı meydanları ve geniş çayırlar halkın birbirleri ile karşılaştığı gezinti ve piknik yerleri olmuştur. Boğaziçi, yaz ve kış oturulan köy yerleşmeleri dışında, mevsimlik sayfiye yeri haline gelmiştir. Süreç içinde yerleşmelerin gereksinim duyduğu hizmetler ortaya çıkmış; örneğin, güvenlik, kulluklar tarafından sağlanırken, 19. yy'ın ilk yarısında karakol binaları yapılmaya başlanmıştır. 19. yy'da hızla gelişen Emirgân'da, böl-

genin en güzel bahçelerinden biri olan Emirgân Korusu, halkın da yararlandığı bir yer olmuştur. Türkler Boğaziçi'nde bir mimari ortam yaratmışlar, bahçe ve çevre güzelliği ile de meşgul olmuşlardır. Yalılar, mevsime göre renklenen yeşil dokulu korular içinde yapılmıştır.

Boğaziçi İstanbul kent bütünü içinde etkin konumunu Cumhuriyet öncesi dönemde kazanmış, ancak bu önem Cumhuriyet döneminde daha da artmıştır. İstanbul'un ticaret, sanayi, kültür merkezi olarak 1950'lerden itibaren hızlı kentleşme sürecine girmesiyle, bu iki mekân giderek daha yoğun biçimde etkileşmiştir. Boğaziçi, her dönemde talep edilen bir sayfiye beldesi olmuştur. Osmanlı döneminde yazlık konutlar, yalılar ve bunlara hizmet veren Boğaziçi köylerinin oluşturduğu ve üst, orta ve alt gelir gruplarının yerleştiği bu mekânda, Cumhuriyet döneminde olumsuz gelişmeler olmuş; yeni ve uyumsuz kullanışlar ortaya çıkmış, vadi tabanları ve dere kenarlarında sanayi yerleşmeleri yer almıştır. 1950'den itibaren de göçle gelenlerin oluşturduğu gecekondu nüfusu, Boğaziçi'nde yasadışı ve standart altı gelişmeye yol açmıştır. Gelişen ulaşım olanakları yeni gruplar yaratmıştır. Sonuçta'Boğaziçi peyzajına uymayan ve pek çok yerde kontrol edilmeyen gelişmeler olmuştur.

Boğaz'ın batı yakasında Büyükdere, Çayırbaşı, Tarabya ve İstinye bağlantıları, eski Boğaz köyleri olan Bebek'te, Arnavutköy'de yığılmalar meydana getirmiştir. Böylece Boğaziçi'nde üst-orta gelir grupları ile gecekondular, diğer hisseli gelişmeler, kamu elindeki alanlar yan yana gelmiştir. Doğu yakasında 1973'te bugünkü Boğaz Köprüsü açılıncaya kadar, Üsküdar, Kadıköy, Kartal ve Gebze yönündeki gelişmeler ile köylerin gerisinde gecekondu ya da hisseli parseller üzerinde kaçak yapılaşmalar ortaya çıkmıştır. Ayrıca, Boğaziçi'nde yaşanan p-lan kargaşası ile koruların ve yeşil alanların imara açılması, doğu ve batı yakalarında, orta ve üst gelir grupları için ö-zendirici bir rol oynamıştır.



Yerleşme Karakteristiği ve Toplumsal Yapı: Boğaziçi yerleşmelerinin karakteristiğini eski ve yeni yerleşmelerin özellikleri oluşturur. Yerleşme alanları kesin sınırlarla birbirinden ayrılmaz. Konut, hâkim kullanım biçimidir. Fakat yerleşmelerde diğer kullanışlar da yer alır. Nitelikleri, özellikleri, hizmet verdikleri ve hitap ettikleri sosyokültürel gruplar yönünden yerleşmeler farklılıklar gösterir. Eski ve yeni yerleşmeler yan yana ve iç içedir. Bazı durumlarda yeni yerleşmeler, eski yerleşmelerin üzerinde yer alır. Bu mekânlarda yaşayan farklı yapıdaki grupların yaşam biçimleri mekâna yansır ve mekânda farklı kullanış biçimleri oluşturur.

Eski yerleşmelerde düzen, doku tipi ve özellikleri şöyle tanımlanabilir: 1950 öncesi yerleşmeler, çoğunlukla Osmanlı döneminde yapılmış, kullanılmış ve günümüze bir kültür mirası olarak aktarıl-

mıştır. Tümü eski yerleşmelerdir. Dağılım düzeni, çekirdekler halindedir, devamlılık göstermez. Kıyıda saraylar, yalılar, köşkler yer alır. Koylarda ve vadi a-ğızlarmda ise köyler vardır. Yamaçlarda av köşkleri, tepelerde ve sırtlarda çiftlikler bulunur. Köy yerleşmeleri genellikle sosyokültürel değer ve koşulları yansıtır. Yerleşmede doku tipi, eski yerleşme çekirdeklerinde ve yeni yerleşme alanlarında farklılıklar gösterir. Köy içlerinde yollar dardır, eğimli bölgelerde yapılara merdivenle ulaşılır, sokaklar konut bahçesi gibi kullanılır. Boğaz köylerinin dokusunda vapur iskeleleri ve meydanlar önemli biçimlendirme unsurlarıdır. Tüm sosyal ve ticari ilişkiler, iskele meydanında ve çevresinde odaklanır. Eski yerleşmede yalılar, köy dokusu ile bütünleşir. Yalılar arasında denize doğrudan açılan dar, kısa yollar yer alır.

Coğrafi özellikler ve araziden yararlanma biçimleri farklıdır. Bugün yalılar ve eski köy içi yerleşmeleri kısmen de olsa karakterlerini korumuştur. Birçoğu hâlâ kullanılarak varlıklarını sürdürür. Saraylar, köşkler, kasırlar turizm amaçlı değerlendirilmiş, kimisi müze haline getirilmiştir. Eski hasbahçelerden, köşk ve müştemilatlardan geriye çok az örnek kalmıştır. Bu bahçelerin çoğu ifraz görmüş ve mevzi imar planları ile çeşitli kooperatiflerce konut alanına dönüştürülmüştür. Eski yerleşmelerin ve Boğaziçi'nin temel öğesi olan yalılar, bugünkü Boğaziçi yerleşmesinin de iskeletini oluşturur. Ancak sahil şeridinde genişletilen veya yeni açılan yollar birçok yalıyı etkilemiştir. Bazı yalılar yıkılmış, yan ve arka bahçeleri ifraz görerek yeni binalar yapılmıştır. Yol çevresindeki binalarda kullanım da değişmeye başlamış; zemin katlarda ticaret, turizm, rekreasyon ve diğer hizmet faaliyetlerine dönüşmüştür. Anadolu ve Rumeli yakasında eski yalılar ve köy içi yerleşmelerinin aralarındaki boş araziler dolmuş, kıyı boyunca devam eden bir yerleşme şeridi ortaya çıkmıştır. Bu şerit üzerindeki yerleşmeler, sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan nitelik farklılıkları ortaya koyar. Boğaziçi' nin kendi konteksi dışında çevreye, bölgeye ve ülke bütününe hizmet vermesi de bu farklılıkları desteklemiştir. Boğaziçi'nde Bebek, Yeniköy, Tarabya gibi Rumeli yakasındaki semtlerde yüksek gelir grubuna hitap eden ve pahalı hizmetler sunan ticari birimler ve rekreasyonel kullanışlar yer alır. Oysa Beykoz, Kanlıca, Sarıyer gibi semtlere, orta ve dar gelirli kişiler yerleşmişlerdir.

Yeni yerleşme alanlarında düzen, doku tipleri ve özellikleri ise şöyle tanımlanabilir: Boğaziçi'nde kıyı boyunca yer a-lan yalılar, köyler ve tarihi yapıların dışındaki yerleşme, genelde 1950'den sonra ve İstanbul'un hızlı kentleşme süreci içinde gerçekleşmiştir. Gelişme, ilk önce eski köy içi alanlarının yoğunlaşması ve yalıların karaya doğru olan koruluk alanlarının ifraz edilerek yerleşmeye açılmasıyla başlamıştır. 1955'ten sonra karayol-


Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin