Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi


BALYOS 42 BAMYACI-LAHANACI



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə10/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   134

BALYOS

42

BAMYACI-LAHANACI

<,•££.- \><ılr:nnf cjre. {.laf. V ru-'-rt Jj'tır/o'/'c, si. J< u,l j^ni/v X)e-r?«-i£üb. '7 -Sflr'4 " â. ^Vc^aû*/-;" tfejy ttâ 38*,% * '"Ârzodasmda padişahın huzurundaki Venedik balyosu ve heyetini betimleyen bir gravür. Soldan sağa, vezirazam, padişah, tercüman ve balyosun iki yardımcısı. Electra Editrice, Milano, 1985

^-«•rt'T,,*.-; .j-f'is |;-F:

Osmanlı tarihine geçen ve arkasında diplomatik bir skandal olan hadisenin ise Venedik balyosu ile bir ilgisi yoktur. 1651'de, İzmir kadısının bu kentteki İngiliz balyosunu (konsolos) hiçbir yetkisi ve haklı gerekçesi yokken tutuklatması, İngiltere'nin sert tepkisine neden olmuş, bu yüzden İstanbul'da Şeyhülislam Bahaî Efendi azledilerek yerine Ka-raçelebizade Abdülaziz Efendi atanmış, bu nedenle de yeni şeyhülislama "Balyoz Müftîsi" denmişti.

Osmanlı-Venedik ilişkilerini geleneksel çizgisine yeniden getirerek İstanbul'da saygınlık kazanan balyos, l670'te atanan Alvise Molin'dir. Fakat l677'de, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın Vene-dik'e dönük bir savaş hazırlığına girişmesi, balyosun tutuklanmasını da gündeme getirmiş, ancak sadrazama ödenen 450 keselik kurtuluş akçesi sayesinde memleketine dönmesine izin verilmiştir. 1715'teki Mora seferi nedeniyle de Balyos Andrea Memmo, Yedikule'de tutuklanmıştı.

Osmanlı başkentinin en eski diplomatik kurumunu ve ilk daimi elçiliği temsil eden balyosların İstanbul'daki bir faaliyetleri ise Galata ve Beyoğlu semtlerinde yaşayan Rum, Ermeni, Yahudi, Levanten, Latin vb gayrimüslim topluluklarla ilişkileriydi. Hattâ bu ilişkiler, su üstüne çıkmayan komploların düzenlenmesi yönünde de olabilmekteydi.



Balyos

Giovannî Grevembroch 'u n Venedik kostümlerini konu alan bir kitabından, 18. yy.

Electra Editrice, Milano, 1985

Örneğin, 1730'larda İstanbul'a gelen Kont de Bonneval'ı (bak. Ahmed Paşa [Humbaracı]) Venedik balyosu Daniele Dolfin, hükümetinden aldığı talimatla öldürtmek istemiş fakat başaramamıştı. 1718'de Pasarofça Antlaşması ile önceki tüm antlaşma ve anlaşmalarda yer alan haklar ve ayrıcalıklar, bir araya toplan-mışsa da Venedik Cumhuriyeti'nin Akdeniz'deki gücünü ve devlet olarak varlığım yitirme sürecine rastlayan bu yeni düzenleme, temelde bir yarar sağlamamıştır. Bu dönemde, İstanbul'daki Venediklilerin bir kısmı, memleketlerine göçerken bir kısmı da diğer Katolik zümreleri de bünyesinde eriterek İstanbul nüfusunun renkli bir kesimini oluşturan "Tatlısu Frenkleri"ni ya da diğer adıyla "Levantenler"! oluşturmuştur.

1793'teki tespitlere göre İstanbul'daki ikamet elçileri arasında Venedik balyosunun yine de ön sıralarda yer aldığı görülmektedir. Osmanlı teşrifat defterlerinde ilk sıraya Fransa, ikinci sıraya İngiltere elçilerinin yerleşmesine, Venedik balyosunun ise üçüncü sırada yer almasına karşılık, öncekilerin 50-80 kişilik maiyetleri varken, balyos 118 kişilik bir maiyete sahipti. İstanbul'da görev yapan son Venedik balyosu, 1797'de III. Selim'in huzuruna çıkan Francisco Ven-ramin'dir. O yıl Venedik Cumhuriyeti tarihe karıştığından İstanbul'daki bal-yosluk da sona erdi.

Balyosların kentteki yaşamı, önceleri İstanbul, daha sonra Beyoğlu cihetinde-ki ikametgâhları (Venedik Sarayı) hakkındaki en eski bilgiler seyahatnamelerdedir. Tophane'deki Balyos Konağı şimdiki İtalyan Sefarethanesi'nin yerinde Tomtomkaptan Sokağı'ndaydı. Bu saraya "Balyac", "Baylaş" deniyordu. 1628'deki bir görev değişiminde, yeni balyos buraya taşınmıştı. Balyosların, Pera Bağları denen ve Venedik kolonisinin yerleştiği semtteki bu saraya gelişleri, Pera Bağları'nda, Tarabya ve Bü-yükdere'de yazlık köşkler edinmeleri, zamanla Boğaziçi'nin bu iki uzak köyünün birer sefaret sayfiyesi durumuna gelişi, birçok kaynakta anlatılmıştır.

Balyosların İstanbul'a gelişlerinde, başka elçilere de uygulanan geleneksel alay düzenlenmekle birlikte birtakım farklılıklar da söz konusuydu. Balyos, Venedik gemileriyle Çanakkale Boğa-zı'na gelir ve buradaki kalede konuk edilirdi. Kendi gemisiyle İstanbul'a girmesi yasaktı. Durum başkente bildirilince derya beyleri gemilerinden iki kadırga veya çektiri gönderilir, balyos kaleden alınıp getirilirdi.

Balyosun Tophane İskelesi'ne çıkışından sonra, tersane kethüdasının gammaz denen altı çift kayığı ile Kalafatçılar İmalathanesi'ne götürülür, orada kendisine ve maiyetine kahve ve şerbet sunulurdu. Daha sonra hasahırdan gönderilen özel biçimde donatılmış 51 atla ça-vuşbaşının ve dört bölük ağasından ak alem ağasının refakatinde, çavuşlardan, sipahilerden oluşan kalabalık bir alayla bu kez karadan Tophane'ye götürülür ve saraya girerdi. Bu tantanalı törenden sonra alınan randevuya uyularak balyos ve maiyeti, bir ulufe divanı sırasında alayla Topkapı Sarayı'na gidip padişahın huzuruna çıkarlardı. 1571'de İnebahtı Deniz Savaşı'ndan sonra imzalanan antlaşma gereği Venedik elçilerine uygulanacak protokol daha da kapsamlı duruma getirilmişti. Örneğin, daha önceleri, divana geldiklerinde balyoslara ziyafet verilmezken bu antlaşmadan sonra diğer büyük elçilere olduğu gibi Venedik balyoslarına da ziyafet verilmeye başlandı. I. Ahmed döneminde (1603-1617) İstanbul'a atanan Balyos Almaro Nani, selefi Cristoforo Valier'den görevim devraldıktan sonra ikisi birlikte Tophane İskelesi'ne inip kayıklarla Topkapı Sarayı'na geçmişler ve Arzodası'nda(->) huzura kabul edilmişlerdi.

18. yy ortalarına doğru balyoslara uygulanan protokolde bazı değişiklikler olmuş, örneğin yeni gelenin ağırlanması görevini Galata voyvodası üstlenmişti. Galata cihetinin yönetiminden ve güvenliğinden sorumlu voyvoda ile subaşı, balyosla her zaman temastaydılar.

İlginç bir uygulama olarak da her balyos değişiminde İstanbul'dan ayrılan balyosun adlarını verdiği Venedikli iki mahkûm, tersane zindanından serbest bırakılır ve bunlar Venedik'e dönerlerdi. Hattâ, 1778'de, bu kural geçiştirilmek is-

tenince balyos, Paşakapısı'na başvurarak adlarını bildirdiği iki mahkûmun salıverilmesini bildirmişti. O sırada kaptan-ı derya olan Cezayirli Gazi Hasan Paşa ise bildirilenlerin genç olduklarını, kürekte kullanıldıklarını gerekçe gösterip yaşlı iki Venedikliyi serbest bırakmıştı.

Balyoslar, padişah ve sadrazam değişikliklerinde huzura çıkarlar, öncelikle de Osmanlı-Venedik kapitülasyon antlaşmasının yeni padişahça onaylanmasına çaba gösterirlerdi. 1703'te tahta çıkan III. Ahmed'i tebrik için saraya gelen Balyos Moçeniko, bu ilk görüşmede padişahtan onay alamamış, andaki antlaşma ancak 1706'da yenilenebilmişti. Bunun gibi 1718'de imzalanan Pasarofça Ant-laşması'nın kapitülasyonlara ilişkin protokolünü, Balyos Emmo, ancak 1733'te I. Mahmud'a onaylatmıştı.

Balyosların, diğer elçilerden bir ayrıcalıkları da saray haremine hediye sunmalarıydı. Yeni balyos, namesini padişaha sunduktan bir hafta sonra, başkâtibi, hazinedarı ve tercümanları bir heyet halinde Paşakapısı'na giderler, hediye bohçalarını takdim ederlerdi. Bunlar, teşrifatçı efendinin başkanlığında telhisçi ve Divan-ı Hümayun tercümanı tarafından, Soğukçeşme Kapısı'ndan Bâbüssa-ade'ye götürülür, haremin Kızlar Kapısı'ndan gelen darüssaade ağasına teslim edilirdi. 1761'de gelen balyosun hareme sunduğu hediyeler arasında 2 top istufe, 10 top diba, 5 top telli kadife, 4 top telli hatayî, l top sade kadife, 6 sepet (tuvalet eşyası koymaya mahsus), l endam aynası, 2 sepet Venedik şekeri de vardı. Hediyeler, teşrifat defterine liste halinde işlenirdi. Yine, balyosların, İstanbul'daki şenliklere katılmaları da gelenekti. Örneğin, l Ocak 1776'da Hatice Sul-tan'ın doğumu münasebetiyle yapılan şenlik ve donanmalar boyunca Venedik balyosu ve diğer elçiler, âdet yerini bul-

sun kabilinden kendi ikametgâhlarından her gün üçer kez top attırmışlar, kutlama programlan düzenlemişlerdi.

1288-1453 döneminde Bizans başkenti Konstantinopolis'e pek çok balyos geldiği gibi, 1454-1797 arasında da kısa fasılalar dışında yüzden fazla balyos, İstanbul'da oturdu. Bunların, maiyetlerinin ve Venedik kolonisinin kentteki etkinlikleri, diğer yabancılara oranla daha fazla ve sürekli olmuştur. Balyoslar, kendi sekreterliklerinde düzenlenen her yazının bir kopyasını mutlaka Venedik'e gönderdikleri gibi, zaman zaman özel raporlar da hazırlamaktaydılar. Ayrıca dönüşlerinde senatoda, görev sürelerin-deki çalışmaları ve İstanbul'daki tespitleriyle ilgili uzun bir rapor sunmaktaydılar. Tüm bu belgeler, kuşkusuz İstanbul'un gündelik yaşamı, padişah, yönetim, ordu, deniz ve ticaret işleri vb konularda birinci derecede önemlidir. Fakat bunlar üzerinde şimdiye kadar kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır. Yine balyoslar "dispaccio" denen ve içerikleri bakımından çok önemli olan notlar tutmaktaydılar. Bunlar, kentteki yangın, deprem, salgın, ayaklanma vb olaylarla ilgili olduğu için kent yaşamı ve tarihi bakımından çok değerli kabul edilir.

Diğer yandan, balyosların "drago-man", "drağman" denen tercümanları, genellikle İstanbul yerlisi gayrimüslimlerdi. Bu kişiler Türkçeyi ve Türk yaşayışım çok iyi bildiklerinden, balyosun istediği bilgileri daha çok bunlar toplamaktaydılar. Drağmanlar, her türlü vergiden muaftılar. Sık sık, balyos adına devlet adamlarıyla görüşürler, bazen, siyaseti yönlendirmeye çalışırlardı. Fırsat bulunca casusluk da yapmaktaydılar. Sadrazam Şehit Ali Paşa (1713-1716) Batista adlı bir tercümanı bu yüzden idam ettirmişti. Yine, Avrupa'dan gelen pek çok gezgin ve araştırmacı da İstanbul'daki

ikametleri boyunca hem balyosla hem de tercümanları ile yakın ilişkiler kurmuşlar, kente ilişkin gözlem ve yorumlarında bunların yardımlarını almışlardır. Örneğin 1551'de İstanbul'a gelen Nico-las de Nicolay, bu sayede saraya kadar girebilmiştir. G. Donada ve Toderini, Pi-etro della Valle, Luigi Ferdinando Mar-sigli, Salvağo, Busenello, edebiyattan toplum yapısına ve güzel sanatlara değin pek çok alandaki çalışmaları balyosların yardımıyla gerçekleştirmişlerdir.

1551'den sonra Venedik'te ve İstanbul'da Türkçenin öğretileceği birer okul açılması gündeme gelmişse de bundan Müslüman Türklerin yararlanmaları söz konusu olmamıştır.



Bibi. Tarih-i Naima, IV, 382-384, V, 64, VI, 251; Tarih-i Raşid, I, 186, IV, 125; Mür'i't-Te-varih, III, 35; Tarih-i Cevdet, VI, 251; Manı-ran, istanbul, II, 128-148; d'Ohsonn, Table-au, VII; J. von Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, İst., 1330, s. 19, IV, s. 433; Uzunçarşı-h, Merkez ve Bahriye, 127, 269, 283, 309 vd; Uzunçarşıh, Osmanlı Tarihi, III/l, 216, IV/2, 169-171; C. Baysun, "Balyos", İA, II, 291-295; M. Şakiroğlu, "Balyos", DlA, V, 43-47.

NECDET SAKAOĞLU



BAMYACI-LAHANACI_MÜSABAKALARI'>BAMYACI-LAHANACI MÜSABAKALARI

1832'de Enderun örgütünün dağıtılmasına kadar, saray bahçelerinde ve atıcılık alanlarında sık sık yinelenen savaş o-yunlan ve spor karşılaşmalarıdır. Bu müsabakalarda, tomak, top, cirit, lobut vb araçlar kullanılırdı. Müsabakalara katılan gruplardan birine bamyacılar, diğerine lahanacılar denmesi eski bir saray geleneğiydi.

Rivayete göre bu müsabakaların ilki, İstanbul'un alınmasından önce Çelebi Mehmed'in valiliği sırasında (1403-1413) Amasya-Merzifon süvarileri arasında yapılmıştı. Suluova'da düzenlenen müsabakaya, lahanasıyla ünlü Merzifon'dan 200, bamyasıyla ünlü Amasya'dan da 200 süvari katılmış ve cirit oynanmıştı, bamyacılarla lahanacıların bu karşılaşması, Osmanlı saray muhitinde yeni bir geleneğin doğmasına yol açtı. Ancak, Bursa ve Edirne saraylarında bamyacı-lahanacı müsabakalarının yinelendiğine ilişkin bilgiler yoktur.

İstanbul'un fethinden (1453) bir süre sonra Sarayburnu'nu surlarla çevirttirip buraya yeni birtakım köşk ve kasırlar yaptırtan II. Mehmed'in (Fatih), Çinili Köşk'ü, sarayda düzenlenecek gösterilerin ve spor müsabakalarının izlenmesi amacıyla yaptırttığı sanılmaktadır. Nitekim sonraki yüzyıllarda bamyacı-laha-nacı karşılaşmalarının çoğunun bu köşkün önündeki meydanda yapıldığı saptanıyor. Topkapı Sarayı'mn Otluk Kapı-sı'na yakın bir yerde de eskiden Bamyacılar Ocağı denen ve Saray Bostancıları Ocağı'na bağlı bir örgütün varlığı bilinmektedir.

Tarihçi Abdurrahman Şeref ise eski Enderunluların anlattıklarına dayanarak sarayın Gülhane tarafında ve eski Ceb-hane Meydanı'ndaki sonradan güvercin-

BAMYACI-LAHANACI

44

45 BANCA COMMERCIALE ITAIIANA

BANCA COMMERCIALE

ÇİNİLİ KÖŞK ÖNÜNDE BAMYACI-LAHANACI MÜSABAKASI ITALIANA

Padişah, cirit-bazlık fennine ve seyrine düşkün olduğundan enderun ve harem dairelerinden seksen tane deneyimli cündî, yarısı haremağalarmdan yarısı iça-ğalarından olarak seçildiler. Ne zaman cirit oynansa "ak-kara" veya "bamya-la-hana" takımlarından hangisinin daha üstün olduğunu önceden tahmin güçtü. Fakat bu kez, padişah, galibiyetin beyaza çıkmasını arzu etmekteydi. Harema-ğalarımn lahana alayını, içağalarımn da bamya alayını oluşturmaları silahdar ağaca uygun görüldü ve padişaha bildirildi. Hünkâr, Çinili Köşk'e geldi. Bu sırada tüm cündîler de atlı olarak imtihan meydanında düzenli sıralarla yerlerini aldılar. Kural gereği ilkin, ikişer ikişer Mısır oyununa gidip lobut attılar. Atlarından inip yer öptüler ve ihsanlarını aldılar. Tekrar atlarına binip padişahın buyruğu üzerine bu kez cirit oynamaya başladılar. O anda haremağaları karabulut gibi meydanı doldurup içağalarına kuru denk gösterip saldırdılar. Hamlelerini birkaç kez yenilediler. Artık hiç kimsede şuur kalmadı. "Her cins birbirin gayretini çeker" kuralınca içağalan da haremağalanna yüklendiler. Zenciler, "Vay içoğlan!" diyerek büsbütün öfkelendiler. Tekrar be tekrar ılgarları, seyircileri de şaşırttı. Herkeste kavgaya tutuşacakları kanısı uyandı. Ağalar, oyunun kavgasız gürültüsüz bitmesi için duaya başladılar. "Aman kavga etmeyin!" diye açıktan veya işaretle uyarılarda bulundular. Bu sırada karşılıklı ciritler, kurdu kuşu dehşete düşürecek biçimde atılmaktaydı. Böyle, bir saat kadar oyun devam etti. Fakat çok şükür kimsenin canı yanmadı. Ancak, oyunun daha da uzaması, yarışın düşmanlığa dönüşmesine neden olacağından padişah durdurulması için işaret etti. Ayrıca yüzaklığınm (galibiyetin) içağalarında kalması gerektiğini bildirdi. Bu, kızlarağasından başka herkesi sevindirdi.



Letâif-i Enderun, ist., 1276 (sayfa 111-112'den sadeleştirilmiştir)

lik yapılan iki eski kuleden birinin Bamya Ocağı'na, diğerinin de Lahana Ocağı'na ait olduğunu yazar. Burada günümüze kadar ayakta kalan ve ilkinin tepesinde lahana, diğerinde bamya simgeleri görülen kitabeli iki nişan taşı bulunmaktadır. Lahanalı sütunun kitabesi 1205/ 1790 tarihli olup III. Selim'in tüfek atışıyla ilgilidir. İkinci sütun, 12267 1811'de II. Mahmud'un yine tüfek atışına ilişkin bir başka manzum kitabe vermektedir. Tayyarzade Ata Bey'in Tarih-i Ata adlı eserinin 1. cildinde Enderun'la ilgili bilgiler arasında Lahana Ocağı mensuplarının saray bostanlarında sebze yetiştiren bir zümre oluşturduklarına ilişkin açıklamalar vardır. Fakat, bamya-cı-lahanacı adlandırmalarının bu zümreyle bir ilişkisi kurulamaz.

Saray yaşamını en doğru ve ayrıntılı veren Sırkâtibi Ahmed Efendi'nin Ruz-nâme, Hızır İlyas Ağa'mn Letâif-i Enderun adlı eserleri savaş oyunları ve bam-yacı-lahanacı müsabakaları ile bu oyun ve karşılaşmalara katılanlar hakkında doyurucu bilgiler içermektedir. Topkapı Sarayı'nın iç örgütlerindeki spora yetenekli gençlerin katıldığı oyunlar genelde Enderun'a dönüktü. Bamyacı-lahanacı müsabakaları ise Enderun içağalan ile haremağaları arasında, bir başka deyimle beyazlar (bamyacı)-zenciler (lahanacı-lar) arasında yapılıyordu. Fakat bu karşılaşmalar, devşirme kökenli Enderun iça-ğaları ile köle kökenli zenci haremağaları arasında giderek düşmanlığa dönüşecek bir rekabetin doğmaması için, yılda veya birkaç yılda bir yineleniyordu.

istanbul halkının bu oyun ve gösterileri izlemeleri olanağı sınırlıydı. Çünkü saray bahçelerinde düzenlenenleri, padişah yanında musahipleri olduğu halde İncili, İshakiye, Gülhane, Çinili gibi köşklerin birinden izler, oyun grupları

Topkapı Sarayı

Cephane


Meydam'ndaki

tepelerine

bamya ve

lahana


simgeleri

konmuş


nişan taşları.

Hazım Okurer,

1993

dışında kalan saray halkı da alan çevresinden seyredebilirlerdi. Ancak, Okmeydanı, Büyükdere vb dış mekânlarda yapılan karşılaşmaları ve oyunları herhalde halk da izleyebilmekteydi. Esasen, bam-yacı-lahanacı karşılaşmalarındaki oyun türlerine, kaynaklarda "saraya mahsus oyunlar" dendiği görülmektedir.

Bamyacı-lahanacı müsabakalarında taraflar atlı olarak cirit ve lobut, yaya

m

İ

Lahana Sütunu (solda) ve Bamya Sütunu. Fotoğraflar Hazım Okurer, 1993



olarak da en çok tomak oynamaktaydılar. Oyundan çok savaş talimi görünümündeki tomakta, altışar kişilik grupların birer tomağı bulunurdu. Tomak, dışı meşin içi keçe, saç örgüsü biçiminde bir tür kamçı olup bunun mutlaka sırta vurulması gerekiyordu. Oyunda çeviklik ve hareketlilik önemliydi. Tomakçı-lar, padişahın köşke gelmesinden sonra yer öper, silahdarın başçavuşa verdiği işaretle vuruşmalar başlar, tomak yiyenler elenerek bir tarafın galibiyetiyle ya da "çek!" komutunun verilmesiyle oyun sona ererdi. Bu oyunda yeteneği olan Enderunlulara tomakbaz deniyordu. Yaya oynanan bir diğer oyun toptu. Bu oyun, bazen iki yüzer kişilik iki takım arasında, küçük top gülleleri, ağaç topaçlar atılarak oynanan bir tür hentboldü. Atılanı havada tutmak, top yememek kuraldı. Atlı oyunların heyecan uyandıranı ise lobuttu. Cündi denen ve at sırtında çok iyi kılıç, mızrak ve ok kullanan biniciler, cirit yerine kalın ve kısa lobutları fırlatarak karşılıklı savaş eğitimi yaparlardı. Lobutların yatay ve dikey olarak iki biçimde fırlatılması, farklı iki oyun oluşturmaktaydı. Dikey fırlatmalarda, saray bahçelerindeki uzun servilerin tepesinden aşırma yarışı yapılırdı. Atlı müsabakalarda Mısır oyunu, cirit oyunu, aşırma, umşma vb yöntemler vardı. Çoğu zaman müsabakalar uzar, kavgaya ve savaşa dönüşür, ölenler ve yaralananlar olurdu. Böyle durumlarda padişahın işaretiyle ve güçlükle müsabaka durdurulur, tarafları yatıştırmak üzere bahşişler dağıtılırdı.

Padişahlar, sarayda geçirdikleri günlerde ve binişlerde çok sık müsabaka düzenlettirirlerdi (bak. biniş). Bu, onların savaş tutkularını tatmin eden bir saray geleneğiydi. Bunun için de Enderun'a alman gençlere Topkapı Sarayı'nın Gülhane Bahçesi'nde, Cephane Meyda-nı'nda, Beşinci Yeri denen bahçede, Beşiktaş Sarayı'nın Çinili Meydanı'nda, binicilik, kılıç kullanma, cirit, ok ve tüfek atımı öğretilmekteydi. Bu eğitimlere katılıp başarı gösterenlere "üstad-ı cündi" sanı verilir ve bunlar içağalarımn "keskinler" sınıfına katılırlardı. Keskinlerden, üstün yetenekleriyle herkesi şaşırtan oyunları sergileyenlere padişahça ödüller verilirdi. Enderun tarihine ilişkin kaynaklarda bunlardan pek çoğunun adlan geçmektedir. Cündilik imtihanlarına çoğu zaman dönemin padişahı da katılır, ödül olarak meydanın ortasına getirilen süslü donanımlı ve "kuşi" denen at, beş-on gün süren yarış ve sınavlar sonunda en başarılı cündiye verilirdi. Enderun'un son döneminde büyük ün kazanan cün-dilerden Hazineli Kutu Hasan, lobut vurmakta ve savurmakta rakipsizdi ve birkaç kez kuşi kazanmıştı.

Bamyacı-lahanacı müsabakaları, Eski Saray-Topkapı Sarayı baltacıları arasında da düzenlenirdi. Mür'i't-Tevârih'te, 1766'da III. Mustafa'nın Gülhane'de izlediği müsabakada, içağaları ve Arap ağalar cirit oynamışlar, daha sonra saz

söz, çengi, rakkas, tavşan oğlanı, cambaz, resen-baz, perende-baz, hokkabaz, şu'bedebaz, zor-bazlar gösterilerde bulunmuşlardı. Ertesi gün, Eski Saray'da yine padişahın huzurunda vezir içoğ-lanları lahanacı-bamyacı olup yeşil ve kırmızı kadife giysilerle düşmanla cenk gösterisi yapmışlardı.

III. Selim (hd 1789-1807) ile II. Mahmud'un (hd 1808-1839) dönemlerine ilişkin Ruznâme ve Letâif-i Enderun adlı iki kaynak, bu padişahların önünde, iyi havalarda sık sık müsabakalar düzenlendiğini kanıtlamaktadır. Eserlerdeki ilgili bölümler, "Kasr-ı Çinilü'yü teşrif ve ağa-vata tomak ve tob oynadılması", "İnci-lü'yü teşrif ve kemankeşâna piştov ve pota atdurulması", "Gülhane Meydanı'nda mızrak oynadulması", "Okmeyda-nı'nda Minber Sofası'nda pehlivanlara ok aldırılması", "Defterdar İskelesi'nden çı-kılub cündiyân ve serhengân cirid oynamaları", "Padişah-ı âlempenahın ağâyân-ı nâdirânı Topkapu'ya tomağa ısmarlaması", "vuku-ı tomakbazî-i ağayan-ı Enderun", "Kuşî vaz'ı berâ-yı imtihan-ı cündiyân", "Enderuna mahsus oyunlardan tomak dedikleri lu'bun oynanması", "İshakiye Köşkü'ne kadar menzil ceridi atılması" vb başlıklar altında ilginç ayrıntılar içermektedir. 1812'de Büyükdere'de II. Mahmud'un huzurundaki bamyacı-laha-nacı cirit müsabakası, o günkü saltanat binişinin en heyecanlı gösterisi olmuştu. Beşiktaş Sarayı'ndan kalabalık bir maiyetle ve saltanat kayığıyla Büyükdere'ye gelindiğinde donanmadan selam topları atılmış, iskeleden atlara binilip ulu ağaçların gölgelediği çayıra gidilerek önce namaz kılınmıştı. İlkin, 80 içağası cirit oynamışlar, sonra lobutlarını göklere savurup herkesi hayrette bırakan gösteriler

yapmışlardı. Ardından, iki alaya ayrılıp bamyacılar ve lahanacılar takımları olarak geçit yapmışlar, daha sonra da karşılıklı olarak müthiş bir müsabaka sergilemişlerdi. Bamyacıların atakları, lahanacı-ların karşı hücumları, cirit ve çevgân vuruşmaları, savrulan lobutlar, meydanı bir savaş alanına döndürmüş, padişah, böyle bir "cirid-i şedid"in, herkesi cansız yere sereceği kaygısıyla müsabakayı durdurmuştu. "Lahanaya kuvvet!", "Bamyaya lezzet!" sloganlarının atıldığı bu müsabakayı, o çevrede yazlıkları bulunan yabancı elçiler de izlemişler ve katılanlara şekerlemeler, meyveler göndermişlerdi. Bu müsabakanın da Enderun içağaları ile zenci haremağaları arasında yapıldığı padişahın ödüllendirdiği cündiler arasında Enderunlu Lezgi Mehmed, Se-ferli koğuşundan Tatar Ahmed Bey, haremağalarmdan Uzun Muharrem Ağa gibi adların geçmesinden anlaşılmaktadır.



Letâif-i Enderun'da bamyacı-lahanacı karşılaşmalarının türleri ve teknikleri ayrıntılarıyla verilmiştir. Yeniçeri Oca-ğı'nın kaldırılması (1826) ve Enderun örgütünün dağıtılmasının (1832) ardından, II. Mahmud'un daha çok modern askeri eğitime ve manevralara önem vermesi sonucu, eski birtakım ocak ve saray gelenekleriyle birlikte bamyacı-lahanacı müsabakaları da unutulmuştur.

Bibi. Mür'i't-Tevârih, II/A, 84-85; Tayyarzade Ata Bey, Târih-i Ata, I, İst., 1291; Hızır İlyas Ağa, Letâif-i Enderun, İst., 1276; Ahmed Efendi, Ruznâme, Ankara, 1993; Abdurrah-man Şeref, "Topkapu Saray-ı Hümayunu, Müştemilât-ı Hariciyesi Beyamndadır", TOEM, S. 1-6, s. 294 vd; İ. Atis/İ. H. Konyalı), "Nişan Taşlarından Lahana Âbidesi", Tarih Hazinesi, S. 4, s. 171-172; Pakalın, "Bamyacı Laha-nacı", Tarih Deyimleri, I, s. 158; ay, "Cündilik", ae, s. 317.

NECDET SAKAOĞLU

1894'te İtalya'da kurulan, İstanbul'da 1919'da şube açan banka. Merkezi Milano'da olan Banca Commerciale Italiana, İtalya'nın ticaretini desteklemeyi hedef alan bir ticaret ve kredi kurumuydu. İstanbul'da açılan şube Voyvoda Caddesi (Bankalar Caddesi) üzerindeki Karaköy Palas'ta bulunuyordu. Daha sonra Büyük Postahane Caddesi'ne taşındı. Ayrıca Grand Rue de Pera (bugünkü İstiklal Caddesi) üzerinde, Ali Namık Bey Apart-mam'nın altında Beyoğlu Şubesi'ni açtı. 4. Vakıf Hanı'nda da bankaya bağlı bir döviz bürosu bulunuyordu.

İstanbul'dan başka İzmir'de de bir şube açan bankanın, 1924'te yalnızca İtalya'da 87 şubesi vardı. Aynı yıl sermayesi yedi yüz milyon liret, yedekleri beş yüz kırk milyon liretti. İstanbul, Londra, New York merkez şubelerinden başka Fransa'da Marsilya ve Nis'te; Mısır'da İskenderiye ve Kahire'de; Bulgaristan'da Sofya, Varna ve Burgas'ta; Romanya'da Bükreş, Bralia, Galatz ve Konstanza'da; İtalya'da Banque pour la Suisse Italien-ne adı altında Lugano'da, Bellinzano ve Chiasso'da ve çeşitli adlar altında Arjantin'de, Brezilya'da, Kolombiya'da, Şili'de, Uruguay'da, Peru'da, Ekvador'da şubeleri veya yan kuruluşları bulunuyordu. Bu yan kuruluşlardan biri olan Societa Commerciale d'Oriente'nin İstanbul'da ve Tripoli'de şubeleri vardı.

Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında faaliyetlerinde gelişme görülen bankanın müdürlüğüne, 1920'li yılların sonunda, Francesco Pami getirildi. 1938' de ödenmiş sermayesi sekiz yüz kırk beş milyon lirete yükselen ve şube sayısında hatırı sayılır bir yükselme gözlenen bankanın Türkiye'de, İstanbul'daki 3 şubesi ve İzmir'deki şubesi bu tarihte faaliyetlerini sürdürüyorlardı.

Banka 1971'de, altmış milyar liret sermayesi, on sekiz milyar liret yedekleri ile dünya bankaları arasındaki sıralamayı zorlamayı başarmıştı. Aynı yıl mevduatı beş trilyon lirete yaklaşmıştı.

1973'te Türkiye'de şube sayısı beşi bulan banka, 1978'den önce Türkiye'deki faaliyetlerim durdurdu ve şubelerini kapattı.

BEHZAT ÜSDİKEN



Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin