Bariş ve demokrasi partiSİ 2014 merkezi YÖnetim büTÇe yasa tasarisi muhalefet şerhi


AKP’nin Öğrencilere Verdiği Krediler Üzerinden Faizde Sınır Tanımadığı Açıkça Görülmektedir



Yüklə 1,11 Mb.
səhifə19/19
tarix28.07.2018
ölçüsü1,11 Mb.
#61441
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19

AKP’nin Öğrencilere Verdiği Krediler Üzerinden Faizde Sınır Tanımadığı Açıkça Görülmektedir

Üniversite öğrencilerinin bir kısmına KYK tarafından karşılıksız burs (başbakanlık bursu) ya ad öğrenim ve katkı kredisi verilmektedir.

Öğrencilere verilen burs ve kredi miktarı 280 Tl’dir. Öğrencilerin karşılıksız başkanlık bursunun hangi kriterlere göre dağıtıldığı tam olarak kamuoyu tarafından bilinmektedir.

KYK burslarının verilmesinde dekanlık burs komisyonları yetkili kılınmış, yine güvenlik soruşturmasına tabi tutulan öğrenciler, gösteri ve yürüyüşlere katılmaları ya da etnik kimlikleri nedeniyle elenmektedirler. Örneğin Akdeniz Üniversitesi’nde öğrenciler sıraya sokulup 3 gün mülakat yapılmış, bazıları Gezi eylemlerine katıldılar diye burs alamamıştır.

Öğrenim ve katkı kredilerinde temel sorun ise geri ödemeler konusunda çıkmaktadır. Öğrencilere verilen krediler büyük bir faizle geri ödenmesi talep edilmektedir. Bugüne kadar öğrenim tamamlandıktan iki yıl sonra geri ödeme başlatılıyordu, gelen tepkilerden sonra sigortalı bir işe başladıktan sonra geri ödemenin başlatılması yönünde bir değişikliğe gidildi. Bugün kredi borcunu ödeyemediği için icralık olan on binlerce yurttaşın olduğu bilinmektedir. Faiz lobisinden bahseden hükümet öğrenim ve katkı kredileri üzerinden faizin alasını talep etmektedir.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana, evrensel standartlarda demokratik ilke ve pratikleri hayata geçirme hususunda büyük eksiklikler yaşayan bir ülkedir. Ülkenin, üyelik esasında çeşitli Avrupa birlikleriyle (AET ve Gümrük Birliği gibi) olan teması yaklaşık 60 yıl öncesine dayanmaktadır. Ancak bu girişimler, daha çok ekonomik bir entegrasyonu ön gördüğü için, ülkenin anti-demokratik, tekçi ve otoriter siyasal alanında ciddi değişim ve dönüşümler söz konusu olmamıştır. Bu yönüyle, ekonomik kalkınma kadar, hatta bundan daha fazla siyasal ve sosyal gelişmelere önem atfeden bir birlik olarak Avrupa Birliği ile üyelik esasında kurulan ilişki, ülkenin tam anlamıyla demokratikleşmesini isteyen tüm kesimlerce desteklenmiştir.

Ulus devletin baskıcı, asimile eden, zulmeden yüzüne en fazla maruz kalan halklardan birisi Kürtlerdir. Kimlikleri, kültürleri ve dilleri üzerinde neredeyse yüzyıldır uygulanan baskı politikaları karşısında Kürtler uzun soluklu bir özgürlük mücadelesi yürütmüştür ve yürütmektedir. Türkiye’nin bir bütün olarak demokratikleşmesi, özgürlük ve eşitliğin hakim kılınması için yürütülen bu mücadele, evrensel ölçekteki demokratik ilke ve pratiklerle paralellik arz eder. Bu yönüyle, AB ile müzakere süreci ve Türkiye’nin AB’ye üyeliği, bu birliğin Türkiye’nin demokratikleşmesinde motive edici bir güç olma potansiyeli taşımasından dolayı Kürt halkı tarafından desteklenmektedir.

3 Ekim 2005 tarihinde AKP Hükümeti döneminde başlatılan müzakere süreci de bu yönüyle partimizin desteklediği bir süreç olmuştur. Ancak burada söz konusu destek, Hükümete sunulan koşulsuz bir destek değil, ülkenin daha demokratik olması adına yapılabilecek yasal, siyasal, sosyal değişim ve dönüşüm uygulamalarına verilen bir destektir. Hükümetlerden bağımsız olarak, sürecin kendisine, ülkenin siyasal, sosyal ve ekonomik ikliminde yaratacağı demokratikleşmeye ve ilerlemeye verilen bir destektir.

Ancak AKP Hükümeti özellikle son iki yıldır, yüzünü AB’den çevirmiş, uyum yasaları çerçevesinde atması gereken reformist adımları atmaktan imtina eder bir duruma gelmiştir. Bu durum, 10 yıllık AKP iktidarına sirayet etmiş, bölgede ve ülkede tek güç olma hırsı ve kibri ile de açıklanabilir; muhafazakar yapısının sindiremediği demokratik reflekslerden yoksun olma ile de. Bu haliyle, Türkiye Hükümeti’nin AB politikalarına destek vermek söz konusu olamaz. Ülke içerisinde, başta Kürtler olmak üzere, tüm muhalif kesimleri bastırmaya, sindirmeye, dışarıda da kendi hedef ve ideolojilerini özellikle komşu halkaların geleceği üzerinde inşa etmeye çalışan bir Hükümetin Avrupa Birliği vizyonundan ne kadar uzaklaştığı görülebilir. Demokratikleşme, temel haklar ve özgürlüklerin yasal teminat altına alınması gibi evrensel değerler, ne AB ile ne de bir başka demokratik mekanizma ile kurulacak ilişkide bir pazarlık gibi ele alınamaz. Bu değerler vazgeçilmez ve stratejik hedefler, ihtiyaçlar olarak ele alınmalıdır.

AB uyum yasaları çerçevesinde, yasal ve anayasal mevzuatın demokratik esaslara göre değiştirilmesinde Hükümet toplumun tüm kesimlerinin taleplerini dikkate almalı bu hususta sivil toplum örgütleri ve siyasal partilerle istişarede bulunmalıdır. Hükümetin AB politikası, kendinin olmaktan çıkıp, tüm ülkeyi kapsamalıdır. Bu açıdan, yıllardır süren Kürt Sorununun demokratik çözümü noktasında Hükümetin bir an önce atması gereken demokratik adımların aynı zamanda AB’ye üyelik sürecini besleyen en güçlü adımlar olacağı Hükümet tarafından benimsenmelidir. Bununla birlikte, Kürt halkının haklarını tanımayan, farklı kültür ve kimliklerin yaşamasına izin vermeyen hiçbir ülkenin, evrensel demokrasi standartlarına erişemeyeceği Hükümet tarafından anlaşılmalıdır.

2013 AB İlerleme Raporu’nun AB Komisyonu ve AKP Hükümeti tarafından “dengeli” ve “makul ölçülerde” gibi nitelemelerle olumlandığı görülmektedir. AKP Hükümeti’nin itiraz edemeyeceği eleştiri konularında AB İlerleme Raporu’nda beklediğinden daha yumuşak bir üslupla karşılaşmasından memnuniyet duyduğu anlaşılıyor.

Özellikle Gezi Park direnişinde AKP Hükümeti’nin polis şiddetine karşı önlem olarak bazı polislerin görevlerinden alındığını kaydederek, insan hakları ihlalleri karşısında hükümetin hassas olabildiğini ileri sürmüştür. Halbuki Gezi Park direnişleri ile ilgili olarak binlerce insan hakkı ihlali karşısında hiçbir vali, emniyet müdürü görevden uzaklaştırılmamıştır. Sadece ölümle sonuçlanan bazı vakalarla ilgili sembolik sayıda polisin görevlerinden alındığı bilinmektedir.

Gezi Parkı’ndaki temel hak ihlali AB İlerleme Raporu’nda belirtilen toplanma özgürlüğünün kısıtlanması değildir. Bir bütün olarak demokratik muhalefet kanallarının ortadan kaldırılmasıdır.

Gezi Park direnişi sırasında hassasiyet gösteren tim demokratik kurumlar birer birer soruşturmalarla ve tutuklamalarla karşılaşmaktadır. Doktorlardan, avukatlara; odalardan sol-sosyalist derneklere ve partilere kadar tüm kesimler kapsamlı ve sistematik baskıya maruz kalmaktadır. Ancak AB İlerleme raporunda bu “detaylar” atlanarak, AKP Hükümeti’ne göz kırpılmıştır.

İlerleme raporunda AKP’nin son güne kadar sır gibi sakladığı “demokratikleşme paketi” İlerleme raporunda memnuniyetle karşılandığı belirtiliyor. Siyasi partilerin hazineden yardım alabilmesini düzenleyen yeni koşullar ile baraj sistemi yerine önerilen alternatiflerin en az %10 seçim barajı kadar demokratik katılımdan uzak seçeneklerdir. Ancak ilerleme raporu sadece “vitrindeki değişim”e odaklanmaktadır. Demokrasi paketinde Kürtler tarafından fiilen aşılmış engellerin kabulünden ve de halen mevcut olan demokrasi engellerine yeni kılıflardan başka bir şeyin olmadığı aşikârdır.

Yeni anayasa süreci ile ilgili olarak BDP’nin diğer partilerden farkı bu raporda da ispatlanmıştır. Rapora göre Türkiye’nin merkezi idari yönetimine alternatif bir tavır geliştiren tek parti BDP iken, diğer partiler merkezi devlette ısrarcı olmaya devam etmektedir.

Sonuç olarak, rapor AKP Hükümeti’nin bile beklentilerini aşacak derecede yumuşak bir dille ve hükümetin köklü olmayan siyasi manevralarını gereğinden fazla olumlayarak, AKP Hükümeti’nin değişim yönündeki adımlarının zayıflamasına yol açabilecek bir kozun AB Komisyonu tarafından hediye edilmiş olduğu görülmektedir.

Gezi Parkı direnişiyle daha görünür hale gelen devlet şiddetinin sistemli olduğu açıkça ortadayken, Uludere katliamında halen sorumluluk bağlamında Hükümetçe bir adım atılmamışken demokrasi yönünde ilerlemeden bahsetmek imkansızdır. Halen milletvekillerinin, gazetecilerin ve avukatların cezaevlerinde yıllardır savcı inisiyatifiyle esir bulunması bile totaliter bir rejimin Türkiye’de varlığının açık bir ispatıdır.

AB Komisyonu’nun hazırlamış olduğu bu raporun Türkiye’nin demokratikleşmesine bir katkı sunması beklenemeyeceği gibi, Hükümetin geçmiş anti-demokratik ve tek taraflı uygulamalarının sürmesinde bir destek daha sağlanmış durumdadır.

Umut ediyoruz ki Avrupa Parlamentosu bu ilerleme raporu konusunda Avrupa İnsan Hakları İlkeleri temelinde doğru eleştiriler geliştirerek sonraki raporlarda daha gerçekçi bir yaklaşım sergilenebilecektir.




Yüklə 1,11 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin