28.02.2018
“28 ŞUBAT DARBESİ: İNSAN HAKLARINA BALANS AYARI" ETKİNLİĞİ, ANKARA
Değerli Bakanlarımız, Milletvekillerimiz, sivil toplum örgütlerinin değerli temsilcileri, hanımefendiler, beyefendiler, bugün 28 Şubat. Karanlık darbenin, hüzünlü bir günün yıl dönümündeyiz. 28 Şubat, demokrasi tarihimizin darbe aldığı önemli günlerden biridir.
Kaderin garip tecellisi, maruz kaldığı darbenin yıl dönümünde ebedi âleme göçen dönemin Başbakanı Muhterem Hocamız Necmettin Erbakan’ı da bu vesileyle rahmetle anıyoruz, mekânı Cennet olsun.
Türkiye, Erbakan Hoca’yı daima sevgiyle, hayırla, dualarla yâd edecektir. Erbakan Hoca’nın siyasi hayatımızda müstesna bir yeri vardır. O inançların, hayat tarzının ağır bir baskı altında olduğu dönemlerde siyaset yaptı. O dönemde devletle millet arasındaki mesafe ne yazık ki çok açılmıştı. Türkiye üzerinde egemen güçlerin ağır bir vesayeti vardı. Çoğu okumuşlar, aydınlar yerli ve milli, manevi değerlerimize yabancılaşmışlardı. Siyaset kurumu zayıflatılmış, itibar suikastına uğramıştı. Erbakan Hoca milletin değerlerini esas alan farklı bir siyasi anlayışıyla yola çıktığında çok ağır eleştirilere maruz kaldı. O sabırla, metanetle, vakarla yürüyüşünü, duruşunu bozmadan derdini, davasını ömrü boyunca anlattı. Derdi davası maddi manevi kalkınmış büyük Türkiye’ydi. Hamdolsun ki onun hayalini bugün Türkiye gerçekleştirdi, AK Parti gerçekleştirdi. Erbakan Hoca vakur ve kararlı duruşuyla her zaman özgürlüklerin kapısını araladı. Çatışmayı, gerilimi değil emeği, alın terini, sevgiyi esas aldı. Sultan Alp Arslan’ın, Sultan Fatih’in, Sultan Abdülhamit Han’ın izinden yürüdü. Hepimize tarih şuuru verdi ve Cumhuriyetin kazanımlarıyla Osmanlı’nın, Selçuklu’nun hattını birleştirdi. Daima milletten yana oldu, daima milletin hukukunu savundu. Bunu yaparken devleti de örseletmedi, itibarsızlaştırmadı. Hiç kimseyi ötekileştirmedi. İncindi, ancak kimseyi incitmedi. Daima büyük düşündü ve vatandaşı da büyük düşünmeye çağırdı. Darbeciler yaptıkları darbenin bin yıl devam edeceğini söylediklerinde büyük bir bilgelikle; “28 Şubat, günlerden bir gündür” Dedi. Kimsenin canı yanmasın, kimsenin burnu kanamasın diye kendine haksızlık yapanların dahi hukukuna sahip çıktı. Sadece kendisi gibi düşünenlerin haklarını değil herkesin inandığı gibi yaşama hakkını savundu. Hak ve özgürlükleri baskı altına almaya çalışanlara demokrasiyi savunarak cevap verdi. Siyasette nefret dilini reddetti, daima güler yüzlü, tatlı dil kullandı. Siyasete uzlaşma, diyalog ve güven duygusu getirdi. Bin yıllık değerlerimizi siyasetle yeniden devlet hayatına taşıdı. Daha adaletli bir dünyanın mümkün olduğunu hep söyledi, bunda ısrar etti. Çalışarak kazanacağımızı anlattı. Bilimin yolunu açtı ve gelişmiş ülkelerle aramızdaki mesafeyi ancak bilimin ışığında çok çalışarak kapatacağımızı söyledi. “Önce ahlak ve maneviyat” Diyerek, maneviyatı ret ve inkâr ederek hiçbir yere varamayacağımızı daima anlattı. Anadolu’nun yoksul çocuklarına büyük hedefler gösterdi. Devletle toplumun kucaklaşmasına liderlik etti. Büyük milletimize özgüven kazandırdı. Fikirleri bugün daha iyi anlaşılmış ve kabul edilmiş olan muhterem Hocamıza bir kez daha Rabbimden rahmet diliyorum.
Değerli kardeşlerim; Türkiye ne yazık ki yakın tarihimizde darbelerden çok çekti. Demokrasiyi bir türlü hazmedemeyen vesayet odakları devletin gücüyle istemedikleri, sevmedikleri siyasetçilere, siyasi iradeye sürekli ayar verme hevesinde oldular. Toplumsal mühendislik yaptılar, balans ayarı yapmaya çalıştılar. Millet iradesini bir türlü hazmedemediler. Siyasete ve demokrasiye doğrudan müdahale ederek milli iradeyi baskı altında tutmaya çalıştılar.
28 Şubat 1997 tarihinde Türkiye’nin başında seçimle gelmiş meşru bir iktidar vardı. Darbeciler sivil ve meşru iktidara karşı 27 Mayıs’ta, 12 Eylül’de olduğu gibi gayrimeşru bir müdahaleye kalkıştılar, müdahalede bulundular. İnançlarını yaşayan insanlar adeta kamudan, kamusal alandan silinmek istendi. Üniversiteleri, devlet kurumlarını Anadolu insanına çok gördüler, dar ettiler. Toplumsal düzen, özgürlükler ve demokrasi üzerine değil korku, baskı ve tehdit üzerine inşa edildi. Çeşitli dayatmalarla Hükümet’e yönelik tehdit ve baskılar artırılarak Hükümet’i istifa etmek zorunda bıraktılar. Üstelik ne yazık ki üzülerek ifade etmek isterim ki bunu da siyaseti kullanarak yaptılar. “Vatandaşlık haklarını herkes kullanamaz” dediler. “Her hak, herkesin hakkı değildir” dediler. Meşru partileri gayrimeşru ilan ettiler. Millet iradesiyle seçilmiş siyasetçileri toplumun nazarında değersizleştirdiler. Açık ayrımcılık yaptılar, açıktan zulmettiler. Ardından yasaklar, baskılar, siyasi, sosyal ve ekonomik hayatımızı her yönden kuşattı. Üniversitede okuyan kızlarımızın başlarını zorla açtırdılar. İkna odaları kurdular, o odalarda başörtülü kızlarımıza her türlü baskıyı yaptılar. Kur’an kurslarını, imam hatiplerini yok edeceğim diye bütün meslek okullarını kapattılar. Katsayı engeliyle bu okullardan mezun olanların üniversiteye girmesini engellediler. Bu ülkenin bazı evlatlarına vatandaşlık hakkı bile çok görüldü. Anadolu insanının sahip olduğu firmalar fişlendi, ticari hayatları sonlandırıldı. Medya kontrol altına alındı. Şurada gelirken gördük sergide, o günün başlıkları hep birbiriyle anlaşmış, talimatla atılan başlıklar. Sanki arkası yarın filmleri gibi hep adım adım darbeyi hazırlayan, darbeye zemin hazırlayan başlıklarla o günün gazeteleri çıktı. Aydınlar, yazarlar andıçlandı, siyasi partiler kapatıldı. Türkiye üzerinde oynana bu çirkin oyunla siyasi ve demokratik düzen yara aldı, tabii en önemlisi de ekonomi ciddi anlamda bozuldu, nihayet Türkiye süratle 2000-2001 krizine doğru sürüklendi.
Değerli kardeşlerim; o dönemin zorbaları, sadece dinini yaşama gayretinde olan insanların hukukunu çiğnemedi, siyaset kurumunu da işlevsiz hale getirdi. Ömrünü Türkiye’ye adamış, memleketi girdaptan çıkarmış olan bir Başbakan’a ve ekibine alenen zulmettiler. Milletin sevgilisi olmuş İstanbul Belediye Başkanı, Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı hapishaneye attılar. Ekonomik olarak da Türkiye’yi çökerttiler. Bir yandan bankalar hortumlandı, enflasyon tavan yaptı, milyarlarca dolar bir cepten başka bir cebe aktarılarak devletin kasasından çalındı. Onlarca banka maalesef iflas etti, kapatıldı. Yapılan hesaplara göre, 28 Şubat sürecinin Türkiye’ye maliyeti 390 milyar dolar.
Çıkan ağır faturalar da her zamanki gibi millete ödettirildi. Piyasada adeta yeniden paylaşım yapıldı. Darbe yanlısı kimi sermaye grupları darbeciler eliyle baskı altına alınan sermaye gruplarının piyasa varlıklarını gasp etti. Büfeciyi yeşil sermaye ilan ettiler. Çorbacının yeşil sermaye ilan edildiği bir dönemi yaşadık, firmalar tek tek fişlendi. Teşviklerden, ihalelerden bu firmalar yasaklandı. Gayrisafi milli hasılanın üçte biri buharlaştı gitti. Darbeciler bu ülkenin geleceğini çaldılar.
Başarılı yahut başarısız, her türlü darbe girişimi bu ülkeye ihanettir. Evet, bugün 28 Şubat’ın yaralarını sardık, ama acılarını unutmadık, 28 Şubat’ı unutmayacağız, unutturmayacağız. Milletin oylarıyla Meclise gelen kardeşimize yapılan zorbalık halen kalbimizi incitir.
Bin yıl süreceği söylenen darbeleri milletten güç alarak tarihin çöplüğüne attık. Siyaset yapmaları engellenmek istenen kadrolar şimdi iktidarda ve darbecilerden hesap soruyor. 28 Şubat döneminde yaşanan hak ihlalleri, AK Parti iktidarıyla gündemden çıktı. 28 Şubat davasında sona geldik, yargılamalar devam ediyor. İntikamla değil adaletle davranarak hukuk içinde hak ettikleri en ağır cezayı alacaklar, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. O günler alçak dağları ben yarattım diyenlerin bugün süklüm püklüm biz darbe falan yapmadık. Tanklar eğitime çıktı demelerini hiç ama hiçbir şekilde adalet affetmeyecek. Hukuk içinde gereğini yapacak. Bundan kimsenin tereddüdü olmasın. Biz de bunun takipçisi olacağız.
Değerli kardeşlerim, 17-25 Aralık’ı tertip eden, 15 Temmuz’da tanklarla sokakları işgal etmeye çalışan hainlerle 28 Şubat’ı planlayanlar, darbe kardeşleridir. Amaçları, milleti ülkenin yönetiminden uzaklaştırmaktır. 15 Temmuz günü hain darbeye karşı millet tek yürek olmuştur. Artık bu ülke milli iradeye karşı operasyon yapmaya kalkanlar karşısında 81 milyon vatan evladını bulacaktır. Hiç kimse devlet gücünü kullanarak toplumsal mühendislik yapamayacak. Vatandaşlarımızı yaşam tercihleri üzerinden yargılayamayacak, ötekileştiremeyecek. Türkiye özgür bir ülkedir. Türkiye demokratik ve hukuk devletidir. Her vatandaşımızın hukuku, devletimizin ve Hükümetimizin güvencesindedir. Cumhuriyetin kazanımlarını, demokrasinin kazanımlarını hepimiz gözümüzün nuru gibi koruyacağız. Kinle, nefretle değil adaletle, merhametle ülkemizi yöneteceğiz.
Milletimiz yalnızca adaleti, yalnızca hakkaniyeti hak ediyor. Bizim siyasetimiz 81 milyon vatandaşımızın her bir ferdi içindir. Sadece aldığımız oylar kadar vatandaşımızın hakkını savunmuyoruz, her vatandaşın hakkını savunmak, korumak bizim namus borcumuz, millete olan sözümüzdür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bütün vatandaşların devletidir. Devletimizi, bayrağımızı, istiklalimizi, hukukumuzu, demokrasimizi gözümüzün nuru gibi koruyacağız. Bir ülkede her vatandaş başımızın tacıdır. Bayrağına, devletine, milletine, vatanına sahip herkes başımızın tacıdır. Allah’ın izniyle sonsuza kadar da birbirimizin kardeşlik hukukuna sahip çıkacağız.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, dahili ve harici bedbahtlara karşı da bir ve beraber olacağız. Hukukumuzu, namusumuzu emperyalist emelleri olanlara ve onların kiraladığı hainlere asla çiğnetmeyeceğiz.
16 yıl boyunca demokrasi adına, hukuk adına dik durduk, meydanı vesayetçilere dar ettik. Vatandaşımızın hukukunu terör örgütlerine de, karanlık güç odaklarına da, cuntacılara da çiğnetmedik, çiğnetmeyeceğiz. Aynı şekilde FETÖ, PKK, PYD, YPG, DEAŞ adlı örgütler, adı ne olursa olsun bütün örgütlerin de kökünü bu topraklardan kazıyacağız.
Demokrasi tarihimize kara bir leke olarak geçen o günler geride kaldı. Milletin gönlünü inciten o karanlık günler tarih oldu. Bir daha hiçbir güç milletimizin hakkına, hukukuna, değerlerine saygısızlık edemeyecek, buna asla izin vermeyeceğiz. Kazanımlarımıza birlikte sahip çıkacağız. Sizlerden aldığımız güçle ülkemize hizmet etmeye devam edeceğiz. Gelecek Türkiye’nindir, Allah bu milletin yolunu açık etsin ve bizlere bir daha böyle karanlık günler yaşatmasın.
Bugün gelirken bir yazı gördüm, diyor ki; “dedem tek parti CHP’sinden çekti, dedem ve babam 60 darbesinden çekti, babam ve ben 80 darbesinden çektik, ağabeyim ve ben 28 Şubat darbesinden çektik, ben ve çocuklarım 15 Temmuz darbe girişimini yaşadık, çocuklarım ve torunlarım çek-me-ye-cek.”
15 Temmuz alçak bir darbe girişimidir. Asker kılığına girmiş FETÖ terör örgütü mensuplarının gerçekleştirdiği bir darbe girişimidir. Kahraman milletimiz, Başkomutanımız Cumhurbaşkanımız ve Hükümetimizin kararlı duruşuyla bastırılmış bir darbe girişimidir. Ancak 15 Temmuz’un Türkiye’nin siyasi tarihine ve demokrasi tarihine kazandırdığı bir şey vardır: O da, millet iradesinden başka hiçbir güç bu ülkede hâkim olamaz, tek vesayet sahibi millettir, millet dışında hiçbir vesayet sahibi yoktur. Yıllarca gizli kapaklı bu vesayet odaklarının artık bir daha sahneye çıkamayacağı bir ders olmuştur.
Evet, ben bu vatandaşımıza diyorum ki, 15 Temmuz ihtilal gecesi gökyüzünden alev alev bombalar yağarken, halkımız tekbirlerle meydanlara yürüyerek öyle bir kahramanlık destanı yazdı ki, Allah’ın izniyle bundan sonra ne çocuklarımız, ne de torunlarımız böyle bir darbe girişimiyle, böyle bir alçaklıkla karşılaşacak.
Bu vesileyle gerek yurt savunmasında, gerek terörle mücadelede, gerekse Afrin’de ve 15 Temmuz’da bu bayrak için, bu vatan için, bu millet için canlarını seve seve feda eden bütün kahraman şehitlerimize rahmet diliyorum, şükranla, minnetle anıyorum, mekânları cennet olsun. Gazilerimize hayırlı güzel ömürler diliyorum.
Bu duygularla bütün hazirunu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum, Allah’a emanet olun.
Dostları ilə paylaş: |