TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ
Büyük Risklerin
Ölçülmesi ve Denetlenmesi
Basel Bankacılık Gözetim ve Denetim Komitesi
Ocak 1991
Türkiye Bankalar Birliği
Bankacılık ve Araştırma Grubu
Büyük Risklerin Ölçülmesi ve Denetlenmesi
Basel Bankacılık Gözetim ve Denetim Komitesi
Ocak 1991
I. Giriş
1. Risklerin çeşitlendirilmesi bankacılığın temel prensiplerinden birisidir. Bankaların ödeme güçlüğüne düşmesinin başlıca örneklerinin büyük bir çoğunluğu kredi riski yoğunlaşmalarına bağlı olarak gerçekleşmiştir. Konunun Ekim 1988 tarihli V. Bankacılık Denetim Otoriteleri Uluslararası Konferansı’nda tartışılmasını takiben Basel Komite Ekim 1990 tarihinde Frankfurt’ta gerçekleştirilen VI. Bankacılık Denetim Otoriteleri Uluslararası Konferansında sunmak üzere bu dokümanı hazırlamıştır. Geniş kabul gören doküman çeşitli görüşler dikkate alınmak koşuluyla yeniden düzenlenmiş ve büyük kredi risklerinin izlenmesi ve denetlenmesi konusunda denetim otoritelerinin yararlanabilecekleri etkin uygulamalar için bir referans oluşturmak üzere yeniden yayımlanmıştır.
II. Önsöz
2. Geleneksel olarak bankacılık denetim otoriteleri kendi yetki alanları içinde bankaların risk yoğunlaşmalarından kaçınmaları konusuyla yakından ilgilenmektedirler. Risk yoğunlaşması çeşitli şekillerde gerçekleşebilmektedir. Bir banka kredi riski yanında, örneğin fon kaynağı açısından piyasanın belli bir bölümüne bağlı ise, aşırı fonlama riski ya da piyasa riskine dayalı risk yoğunlaşmasına da maruz kalabilir. Bankaların denetimi açısından büyük önem arz etmelerine rağmen risk yoğunlaşmalarının bazı türleri kolaylıkla ölçülebilir değildir. Bunun dışında bankaların genellikle özel bir alanda uzmanlaşmış olmaları; ortalama karlılık üzerinde bir getiri sağlamaları ve hatta dış faktörlerin daha az elverişli olması durumunda ortalamanın üzerinde risk alınması anlamına gelmektedir. Diğer yandan deneyimler, beklenilen getirilerde uygun herhangi bir artış olmaksızın risk yoğunlaşmalarının önemli zararlara yol açabileceğini göstermektedir. Basel Komite, bankaların maruz kaldıkları risklerin genelde kredi riski, özelde ise büyük kredi (large borrower) yoğunlaşmalarına karşı sınırlandırılmasına yönelik tedbirlerin alınması konusunun denetim otoriteleri açısından önem taşıdığına inanmaktadır.
3. Büyük risklerin denetimi konusunda ulusal yaklaşımlarda bazı ortak noktaların aranmasındaki esas amaç bankaların ödeme güçlüğüne düşmesindeki başlıca nedenin tespit edilebilmesi ihtiyacı iken, bu çalışma büyük ölçekli uluslararası bankalar için sermaye standartlarını belirleyen Temmuz 1988 tarihli Sermaye Uyumu Anlaşması’nın (Capital Accord) devamı niteliğindedir. Ulusal koşullara göre konunun çeşitli açılardan ele alınması ihtiyacının farkında olunmakla birlikte, bu çalışmanın Temmuz 1988 tarihli dokümanda tanımlanan sermaye ile ilişkilendirilmek suretiyle risk yoğunlaşmalarının hangi seviyeye kadar kabul edilebilir olduğunun belirlenmesi üzerine inşa edilmesi uygun olacaktır.
4. Büyük kredi risklerinin ölçümü ve denetiminde işaret edilmesi gereken bir çok zor kavramsal soru bulunmaktadır. Bunlar aşağıda yer almaktadır;
-
Kredi riskinin tanımlanması,
-
Tek bir borçlu ya da bağlantılı tarafların oluşturduğu grup tanımının yapılması,
-
Uygun kredi limitleri ve raporlama için öngörülen daha alt limitin belirlenmesi,
-
Aşırı yoğunlaşmış ya da gruplaşmış (clustered) kredi hesaplarından doğan risklerin tanımlanması,
-
Belli bir coğrafi bölge ya da sektöre bağlı olarak aşırı riske maruz kalınmasından kaynaklanan risklerin tanımlanması.
5. Bu çalışmada yukarıda ifade edilen soruların tümüne ayrı ayrı yanıt aranmaktadır. Bu noktada, bazı ülkelerde kredi bilgilerinin paylaşılması sistemlerinin olduğunu hatırlatmakta yarar vardır. Nitekim, söz konusu sistemler, kredi verenlerin aldıkları riskler değil borçluların borç durumlarına ilişkin bilginin toplanması üzerine tasarlanmıştır ve söz konusu veri tabanları aynı zamanda bankaların taşımakta oldukları risklere ilişkin bilgi edinilmesine de olanak vermektedir.
III. Kredi Riskinin Tanımlanması
6. Bir riskin tanımlanmasında karşılaşılan temel sorun kredi riskinin doğrudan olmayan (daha az doğrudan olan ) türlerinin banka kredileri ile ne ölçüde yan yana getirilerek ölçülebileceğidir. Yeni finansman teknik ve enstrümanlarının ortaya çıkmasıyla bu işlem giderek daha karmaşık bir hal almaktadır. Benzer bir soru ise verilen teminat ve garantilerle genişleyen banka alacaklarından kaynaklanan daha küçük kredi risklerinin tanınması ile ilgilidir.
7. Kredi riski yoğunlaşmalarının ölçümünde bir olasılık kredi riskinin sermaye hesaplamasına dahil edilerek birlikte ölçülmesi uygulamasıdır. Bu her türdeki risk aktifinin Sermaye Uyumunda öngörülen risk ağırlıklarıyla çarpılması anlamına gelmektedir. Örneğin, bilanço dışı riskler dönüşüm koşullarına bağlı olarak sınıflandırılırken, gayri menkul ipoteği olan veya garanti alınmış ya da teminatlandırılmış bir alacak ayrıcalıklı bir ağırlığa tabi olacaktır. Sermaye Uyumu’ndaki risk ağırlıklı bir yapının kullanılması zaten bilinen ve kabul edilen bir uygulama olma avantajını taşımakla birlikte, önceki çalışmanın da mantıksal bir uzantısını olacaktır. Ayrıca, aynı veri tabanının kullanılması raporlamayı da kolaylaştıracaktır.
8. Sermaye ağırlıklarının kullanılmasının bir dezavantajı ise bunların genel olarak bankaların kredi risklerinin bir sepet baz alınarak ölçümüne yönelik tasarlanmış olmasıdır. Büyük bir riskin ölçümü risk yoğunlaşmaları ile birlikte dikkate alındığından, riskin ölçümünde tek bir borçlunun geri ödeme yapamaması durumunda ortaya çıkacak azami kaybın yansıtılması gereği bulunmaktadır. Basel Komite bu nedenle kredi yoğunlaşmalarının ölçümünde sermaye ağırlıklarının kullanılmasının muhtemel kayıpların daha düşük oranda tahmin edilmesine yol açabileceği sonucuna varmıştır. Bu uygulama, örneğin, güç durumdaki bir müşteri büyük olasılıkla kredi hatlarını aşağı çekecekken, asıl vadesi bir yılın altında olan kredi taahhütlerinin göz ardı edilmesi anlamına gelecektir. Aynı zamanda bu uygulama kimi durumlarda aldatıcı olduğu anlaşılan garanti ve teminatlara atfedilen değerlere bağlı kalınması anlamına gelmektedir.
9. Bu nedenlerden dolayı riskin ölçümü, hem gerçek alacaklardan (iştirakler, hisseler ve bonoları içeren) hem de her tür muhtemel alacaklardan (bankaya taahhüt edilmiş vadeli alacaklar) ve bilanço dışı yükümlülüklerinden kaynaklanan kredi riskini kapsamalıdır. Dolayısıyla ölçüme, nominal değerleri üzerinden kredi benzerleri, örneğin garantiler, kabuller, kredi mektupları, senetler; teminatlı aktifler ve taahhüt alınan diğer işlemler; ve diğer bilanço dışı yükümlülükler, özellikle kredi taahhütleri dahil olmalıdır.
10. Sermayenin ağırlıklandırılmasına dayalı yapının ardında amacına uygun düşecek bir düşünce bulunmaktadır. Buna göre kreditörün anaparanın tamamı için riskte olmadığı, sadece değişim maliyetini üstlendiği bilanço dışı işlemler (swaps, options, futeres) için uygulanan değişim koşulları açıkça belirlenmektedir. Sermaye yeterliliğinin hesaplanması amacıyla raporlanan risk ölçümünün kullanılması suretiyle bu tür faaliyetlere ilişkin kredi riski kontrol altında tutulabilir1. Ancak, bazı denetim otoriteleri ve bankalar, risk ölçümünün türev ürünler portföyündeki kredi riskinin ölçümü için uygun olmasına karşın büyük risklerin ölçülmesi amacına her zaman uygun olmayabileceğini ve daha sıkı bir ölçümün gerekliliğini ileri sürebilirler.
11. Tamamen çözülmesi güç olan bir başka soru ise aracılık yüklenimi taahhüt edilen menkul kıymetlerin, büyük risklerin düzenli olarak ölçümüne ne ölçüde dahil edileceğidir. Sermaye hesaplanmasında aracılık yüklenilen menkul kıymetlere ilişkin temel yaklaşım, taahhüt edilen ihraç bedeli karşısında maruz kalınan riskin, ihraç eden karşısında maruz kalınan bir kredi riskinden ziyade doğası gereği pozisyon riskine daha yakın olduğudur2. Bu nedenle en azından aracılık yükleniminde bulunan öncü banka için ve menkul kıymetler gerçekten alınmadığı sürece, bu gibi risklerin aracılık yükleniminde bulunulan ana miktarın (principal amount) belli bir oranı olarak -gerçek miktar piyasanın ve ihraç edilen menkul kıymetin özelliklerine ve aracılık yükleniminde bulunan bankanın incelemesine bağlıdır- ölçülmesi uygun olabilir.
12. Bir başka soru ise büyük risklerin konsolide bazda denetlenip denetlenmeyeceği hususunda ortaya çıkmaktadır. Büyük risklerin konsolide bazda denetimi için gerekli raporlamanın yapılmasına uygun verinin banka yan kuruluşlarınca temin edilmesinin gizlilik nedeniyle güç olduğu ülkelerde bir çok bankacılık merkezleri bulunmasına bağlı olarak zaman zaman konsolidasyonun pratik olmadığı görüşü tartışılmaktadır. Basel Komite son yıllarda yabancı banka şubelerinin büyük risklerinin raporlanmasına ilişkin mekanizmanın güçlendirilmesi yönünde çalışmaktadır3. Ancak, deneyimler iç kontrollerin zayıf olması durumunda özellikle de sahtekarlığın olduğu durumlarda risklerin halen gözden kaçabileceğini göstermektedir. Bunun ötesinde büyük risklerin denetlenmesindeki amaç en kötü durum karşında bir korunma sağlamaktır ve denetim otoritelerinin grubun diğer bölümüne ait riskler için, özellikle bu gibi riskler merkez denetimin dışındaki yabancı ülkelerdeki şubelerinde kayıtlı iseler, bankaları sorumlu tutmayacağı görüşünün devam etmemesidir. Bu nedenle gruba ait tüm risklerin konsolidasyonu, özellikle sermaye yeterliliği için konsolide edilen yan kuruluşlara ait risklerin dahil edilmesi, esas alınacaktır. Aynı zamanda ev sahibi ülke denetim otoritesi kendi ülkesinde faaliyette bulunan yan kuruluşun büyüklüğünü nazara alarak taşıdığı risklerin fazla olup olmadığına dikkat etmek durumundadır.
IV. Bir tek müşteri (borçlu) ya da birbirleriyle bağlantılı müşteriler (borçlular) grubu tanımlarının yapılması
13. Normal koşullarda, şirket, resmi kuruluş ya da özel kuruluş olsun tek bir tüzel kişilik anlamında tek müşteri tanımının yapılması göreceli olarak basittir. Ancak, bankaların sıkıntıya düşmeleri durumunda çoğu zaman da farkına varıldığı gibi büyük risklerinin bazıları uygulamada birbiriyle bağlantılıdır 4 ve bu durumda bir tek risk grubu oluştururlar. Kredi yoğunlaşmalarının sınırlanmasına ilişkin temel sorunlardan birisi tek tek müşteriler karşısında maruz kalınan riskler arasındaki olası bağlantıların tanınması gereğidir. Bazen tek müşteriler kredi veren kurum ile birbirlerinden bağımsız olarak iş ilişkisinde bulunsalar dahi ekonomik ya da yasal ilişkileri nedeniyle bir tek risk grubunu temsil edebilirler. Dolayısıyla söz konusu müşteriler arasından herhangi birisinin finansal sorunları olması bu gruptaki tüm müşteriler için geri ödeme sıkıntılarının doğmasına yol açacaktır.
14. Bağlantılı müşterilerin tanımlanmasında, sadece konsolide hesaplar oluşturan grupların göz önünde bulundurulması yeterli olmayacaktır. Müşteriler arasındaki ilişki mülkiyet, kontrol ya da yönetim bağlantısı şeklinde olabilir. Karşılıklı garantiler bağlantılı müşteriler arasındaki ilişkiye dair bir diğer gösterge olabilir. Denetim otoriteleri Avrupa Komisyonu’nun 1986 tarihli Tavsiyesi’nde5 yer alan tanımı dikkate almayı isteyebilirler. Bu tanıma göre bağlantılı müşteriler grubu;
-
içlerinden birisinin doğrudan ya da dolaylı olarak diğeri üzerinde kontrolü olan ya da,
-
içlerinden birisinin finansal güçlüklerle karşı karşıya kalması durumunda birbirleriyle bağlantıları nedeniyle diğerinin ya da diğerlerinin de geri ödeme güçlüğüne düşmesine yol açacak ve kredi kurumuna karşı risklerinin toplamı tek bir risk unsuru oluşturacak şekilde,
karşılıklı bağlantısı olan ve aynı kredi kurumunu ya da onun yan kuruluşlarını tek tek ya da ortak olarak riske maruz bırakacak iki ya da daha fazla gerçek veya tüzel kişiden oluşmaktadır. Birbirleriyle olan ilişkilerinin belirlenmesinde, kredi kurumu aşağıdaki unsurları göz önünde bulundurmalıdır:
-
adi ortaklık,
-
ortak yönetim,
-
karşılıklı garantiler,
-
kısa vadede yeri doldurulamayacak şekilde doğrudan bir ticari ilişkinin olması.
15. Bağlantılı kredilerin tanınmasında karşılaşılan güçlüklerden birisi ise bazen aynı imparatorluğun iki ya da daha fazla parçası arasındaki bağlantıları gizleyecek şekilde müşterilerin uzayıp gitmesidir. Halihazırda bir çok banka aşırı yoğunlaşmanın önlenmesi amacıyla kendi risk limitlerini uygulamakta olduğundan borçlular arasındaki bağlantıların gizlenmesi için tasarlanan hilelerin ortaya çıkarılması konusunda tecrübe edinmişlerdir. Denetim otoriteleri yine de bankaların uygulamada müşterilerince yapılan yanıltmaların ortaya çıkarılmasında ve bağlantılı kredilerin tanınmasında azami gayreti göstereceklerinden emin olmak istemektedir.
16. Ayrı vakalarda, bankalar bağlantılı kredi riskleri aldıklarını denetim otoritesinden kasten gizleyebilirler. Bu gibi durumlarda genellikle banka yönetiminin borçlular ile bir bağlantısı bulunmaktadır. Bu sahtekarlığa (fraud) eşdeğerde bir durumdur ve eğer tüm banka yönetimi bu anlaşmaya taraf ise önlenmesi oldukça güçtür. Bu durumu engelleyici ilk önlem banka yönetimi için yüksek profesyonel standartların gerekli kılınmasıdır. Benzer bir problem alt yönetimin, üst düzey yönetim ile iç denetçiler (banka müfettişleri) arasında varolan ilişkiyi saklaması durumunda ortaya çıkmaktadır. Burada yapılması gereken bankanın ayrı birimlerinin merkezi yönetimin kapsamlı denetimi dışında kalmasını önlemek amacıyla bankaların iç kontrol işlevlerinin açık karar alma prosedürleri ile uyumlu biçimde işlemesinin sağlanmasıdır. İç denetim önemli bir işlevdir. Uygun banka denetimleri veya inceleme teknikleri kullanan ve eşit derecede önem taşıyan bağımsız denetçiler ile denetim otoriteleri genelde bu tür risklerin ortaya çıkarılmasında çok önemli bir rol oynamaktadır.
V. Büyük Risklere İlişkin Limitler
17. Bir çok ülkede uygulanmakta olan büyük risk limitleri genellikle kredi açan bankanın sermayesi ile ilişkilendirilerek ifade edilmektedir. Uygulamada makul bir standartlaşmanın sağlanması,söz konusu limitlerin Basel’in düzenlemesinde tanımlanan toplam sermaye tabanına ilişkilendirilmesi anlamına gelmektedir. Böylelikle, otomatik olarak mevcut limitlerde ayarlama olması gerekecektir (örneğin bazı ülkelerde mevcut limitin ana sermayenin (tier 1 capital) belli bir yüzdesi ile açıklanması durumunda). Toplam sermaye bazında eşdeğerde bir limit tabi ki daha düşük olacaktır.
18. Tek bir müşteriye ilişkin risk, genel olarak toplam sermayenin yüzde 10 ile yüzde 40’ı arasında bir oranla sınırlandırılmıştır. Ancak halihazırda daha yüksek limitlerin uygulandığı ülkelerce de uygulanabildiği ölçüde yüzde 25 oranının uygulanması azami limit için arzu edilen hedef orandır. Yüzde 10’un altındaki oranlar ise bankaların mevcut portföy yapıları için gerçekçi bulunmamaktadır. Yüzde 25’in üzerindeki oranlar ise bir çok ülkede mevcut denetim kısıtlamalarında bir gevşeme olduğuna delalet edecektir.
19. Bir çok banka müşterisi, kendileri için öngörülenden daha yüksek risk limitlerinin uygulanmasını hak edebilir. Bir çok ülkede hükümet karşısında alınan riskler tüm limitlerden muaf tutulacaktır ve kredibilitesine bağlı olarak başka ülke hükümetleri karşısında alınan risklere ilişkin daha yüksek bir limit uygulanabilecektir. Pek çok durumda merkez hükümetin altında bulunan kamu sektörü kurumları için özel kuralların uygulanması uygun olacaktır. Bankaların birbirlerine açtıkları kısa vadeli krediler (çok taraflı kalkınma bankaları dahil) de normal olarak daha düşük limitlere tabi olacaktır.
20. Her durumda, uygulanan limitler ne olursa olsun raporlamaya esas olarak azami limitin (örneğin sermayenin yüzde 10’u) altında bir ön limit (başlangıç limiti) olması uygun görülmektedir. Böylece, denetim otoritesi bu ön limitinin üzerindeki ve azami limite yaklaşan risklerine (kredilerine) özellikle dikkat edecek ve gerekirse bankalardan söz konusu kredileri aşırı riskli hale gelmeden gerekli önlemlerin alınmasını talep edebilecektir. Denetim otoritesine karşılaştırılabilir bilgi temin edebilecek şekilde kredi bilgileri paylaşım sistemleri olmayan ülkelerde bankalardan ön ve azami limitleri aşıp aşmadığına bakılmaksızın en büyük kredilerini raporlamalarının istenmesi daha yararlı olabilir. Kredi portföyünün özelliklerinin ölçümü için uygun bir ölçüm birimi olmasının ötesinde en önemli kredilerin raporlanması denetim otoritesinin muhtemel bağlantılı krediler hakkında bir yargıya varmasına imkan vermektedir. Daha genel olarak ise azami limite ulaşılmadan önce risklerin farkında olunması limitin aşılmadığı ve olağanüstü durumlar dışında aşılmayacağı, yalnızca denetim otoritesinin onayı ile aşılabileceğine ilişkin mesajın açığa çıkmasına yardımcı olur.
21. Banka ile bağlantısı olan müşterilere açılan kredilere de özel dikkat gösterilmelidir. Küçük ölçekli bankalarda yöneticilere ya da diğer önemli personele açılan krediler kayıt defterinde önemli bir yer tutmaktadır. Bağlantılı kredilerin diğer bir türü ise bağlı ortaklıklar ya da yan kuruluşlara açılan krediler ile banka sahibi ve hissedarlara açılan kredilerdir. Bu tür krediler menfaat çatışmasına ve kimi durumlarda şirketler grubu içinde tehlikeli manevralara yol açabilir. Bir çok ülkede bu tür krediler ya yasaklanmıştır ya da bankanın sermayesinden düşülmektedir. Söz konusu bağlantılı kredilere izin verilen ülkelerde denetim otoritesi bu krediler için genellikle diğer borçlulara uygulanan limitlerden daha düşük limitlerin uygulanması koşulunu getirmekte ve bazı durumlarda söz konusu kredilerin denetim otoritesini ikna edecek şekilde teminatlandırılması istenmektedir. Ayrıca, bu tür krediler toplamı üzerinde daha sıkı sınırlamaların - ki doğru seviyenin tespiti ulusal ve bölgesel koşulara göre değişebilir - getirilmesi daha uygun olacaktır.
VI. Kredi Kayıtlarındaki Yoğunlaşmadan ya da Bölgesel ve Sektörel Bazda Yoğunlaşmadan Kaynaklanan Riskler
22. Ancak, bankalar ve denetim otoriteleri bir tek müşteriye ilişkin limitler uygulasalar bile, bir banka her zaman bir grup daha büyük kredi borçlularının benzer nedenlerden dolayı eş zamanlı olarak ödeme güçlüğüne düşmesi riskine maruz kalabilirler. Uygulamada, sıkıntılı yerel koşullarda faaliyet gösteren küçük ölçekli bölgesel bankalarda bu durumun önlenmesi oldukça güç olabilir, ancak bankalar çeşitli bağlantılar nedeniyle ortaya çıkabilecek risklerin farkında olmalı ve mümkün olan gerekli tedbirleri almalıdırlar. Bankaların dikkatini bu konuya çekmek ve kredi yoğunlaşmalarının değerlendirilmesinde yardımcı olacak bilginin denetim otoritesine sağlanması ve yukarıda da ifade edildiği üzere raporlama için azami limitin daha altında bir ön limit tespitinin yapılması oldukça yararlı olacaktır.
23. Gruplaşmış kredi kayıtları olan bir bankanın (örneğin portföyünde bireysel müşterilere ait kredilerini - hatta her biri büyük kredi olmasa bile- daha yüksek oranda olması) daha çeşitlendirilmiş bir portföyü olan bir bankaya göre kredi riskine maruz kalma olasılığı daha fazladır. Müşterilerin dağılımına, niteliğine ve büyüklüğüne bağlı olarak gruplaşma konusunda genel standartlar önerilmesi oldukça güçtür. Ancak bireysel kredilere ilişkin limitlerin sermayenin yüzde 40’ ile sınırlandırılmasında yüzde 10 ya da yüzde 25 ile sınırlandırılmasına göre tehlikeli bir risk yoğunlaşma olasılığı çok daha fazladır. 20’inci paragrafta ifade edildiği gibi eğer sermayenin yüzde 10’unun üzerindeki tüm krediler rapor edilirse denetim otoritesi her bir krediyi kendi yetkisi içinde değerlendirebilir ve gerekli olursa ilave tedbirler alabilir6.
24. Benzer bir yapıda, kredi yoğunlaşması ekonomik ya da bölgesel bazda sektörel anlamda kredi yoğunlaşması şeklinde olabilir; bankayı belli bir sanayi kolu ya da bölgeye karşı kırılgan hale getirebilir. Bu nedenle bankaların farklı bölgelere ve sektörlere yönelik risklerini sistematik olarak tanımaları ve ölçmeleri önem taşımaktadır. Böylece banka yönetimi bankanın taşıdığı risklerin farkında olabilir ve gerekli ayarlamaları yapabilir. Ne var ki açık tanımların yapılması zor ve daha çok bankanın uzmanlığına ve ilgilenilen sektörün ya da bölgenin büyüklüğüne ve istikrarına bağlı olduğundan sıkı kuralların uygulanması akıllıca olmayabilir. Ayrıca, konumları ya da düzenlemeler gereği bazı bankalara bir ölçüye kadar risklerini yoğunlaştırmalarına izin verilebilmektedir. Ancak ihtiyatlılığa göre bankalar risklerini mümkün olduğunca farklı ekonomik sektörlere göre çeşitlendirmeli ve tarım, enerji, gayrimenkul, deniz taşımacılığı gibi yüksek finansman kaldıracına sahip sektörler ile mal fiyat değişimlerine karşı hassas sanayilere açılan kredilerdeki yoğunlaşmalardan mümkün olduğunca kaçınmalıdır. Tecrübeler hangi sektörlerin daha kırılgan olacağı tahmininin yapılmasının güç olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, hiç bir sektör portföy çeşitlendirmesi prensibi dışında tutulmamalıdır. Bu sorunun bir diğer göstergesi de ülke riskidir. Öyle ki, büyük ölçekli bankalar dahi yerel ya da bölgesel bazlı risk yoğunlaşmalarından acı dersler almışlardır.
25. Büyük risklerin ölçümü ve denetiminde elverişli bir rejimin kurulmasında karşılaşılan oldukça önemli sorunlar olmakla birlikte, denetim otoritelerinin tecrübelerinden yararlı dersler çıkarmak mümkün olabilir. Etkin bir denetim sisteminin aşağıda yer alan unsurları taşımasına işaret edilmektedir:
-
Sadece ödünç vermenin standart şekillerini değil aynı zamanda karşı tarafın gereğini yapamaması durumunda herhangi bir zarara yol açabilecek bilanço ve bilanço dışı pozisyonları içermek üzere (10’uncu paragrafta geçen değişim maliyeti hariç nominal değer alınmak üzere) kredi riski tanımının yapılması.
-
Birinin ödeme güçlüğüne düşmesi halinde diğeri ya da diğerlerinin de ödeme güçlüğüne maruz kalacağı yaklaşımıyla borçluyla ilişkili tüm şirketleri kapsamak üzere geniş bir müşteri tanımının yapılması.
-
Bir banka grubunun, banka dışı özel sektöre ilişkin konsolide risklerine grup sermayesinin yüzde 25’inden daha yüksek olmayan bir limit getirilmesi ve sermayenin yüzde 10’undan daha düşük olmayan bir raporlama limitinin belirlenmesi.
-
Etkin iç kontrol ve iç denetim prosedürlerine önem verilmesi.
-
Standart limitin altında bir ön limit belirlemek suretiyle bağlantılı7 kredilere özel dikkat çekilmesi.
-
Gruplaşmış kredi kayıtlarının izlenmesi.
-
Sektörel ve bölgesel bazda risklerin izlenmesi konusuna bankaların dikkatinin çekilmesi.
Dostları ilə paylaş: |