BAŞKANLIK SİSTEMİ VE ANAYAYASA DEĞİŞİKLİĞİ
Uzunca bir süredir ülke gündeminde olan başkanlık sistemi ve bunu sağlayacak anayasa değişikliği MHP'nin destek açıklaması ile yeni bir boyut kazandı.
Esasen bugün ülkemizin dışarda emperyalist güçlerin kuşatması altında içerde ise terör kıskacında olması, doksan yıldır uygulanmakta olan tekçi, inkârcı, Batı eksenli ulus-devlet paradigmasının sonuçlarıdır. Etnik temelde ve İslam karşıtlığı üzerine inşa edilen vesayet rejimi, "medeniyet değerlerimize" karşı Batı ekseninde kurulmuş bir projedir. Vesayet rejimi, Batı ekseninde kaldığı süre içinde inançları vicdanlara hapsetmiş, etnik kimlikleri red ve inkâr etmiş ve bu anlamda insanlığa karşı suç işlemiş olmasına ve bu suretle Batının güya savunduğu değerlere ters düşmesine rağmen Batı tarafından sürekli desteklenmiştir.
Bununla birlikte emperyalist güçler ulus-devletin uyduları olmaktan çıkıp bağımsız bir siyaset izleyebileceği ihtimalini de hesaba katarak ötekileştirilen inanç ve etnik kimlik üzerinden siyaset yapan bir kısım unsurları da alternatif olarak hazırlamayı ihmal etmemiştir. Nitekim aziz İslam'ı istismar eden FETÖ ve mazlum Kürt halkının hakları için mücadele iddiasında olan PKK ve bileşenlerinin bugün emperyalist Batı ve zıt görüntülerine rağmen birbirleriyle sergiledikleri işbirliği, gelinen sürecin acı bir gerçeği olarak ortadadır.
AK Parti hükümetinin ülkenin içinde bulunduğu sorunları aşmak için yeni bir anayasa metnini meclise ve referanduma götürme çalışması geç de olsa alınmış önemli bir karardır.
Bununla birlikte daha önemli olan, yeni anayasanın ne getireceğidir. İşbirlikçi-emperyalist 15 Temmuz darbe teşebbüsünü akamete uğratan milletin şerefli direnişi, ülke siyasetine tarihsel bir imkân sunmuştur.
Direniş değerlerinin ana renginin aziz İslam ve ülke savunması olduğu unutulmamalıdır. Ülkenin siyasi tarihinde bir milat olan bu direnişin değerleri doğrultusunda milletin talebi olan; tarihi, kültürü ve inancına uygun bir anayasa yapmak, siyasetin millete karşı olan namus borcudur.
Tekçi, inkârcı bir paradigmayı esas alan ve ayrıştıran hiçbir husus yeni anayasada yer almamalıdır. Siyasetin değiştirilemez ilkesi tekçilik değil, "ADALET" olmalıdır. Zira ideolojisinin rengi ne olursa olsun, kuruluş ilkeleri itibarı ile insanı ve insanlık değerlerini merkeze almayan her sistemin çağdışı, gerici ve zalim olacağı unutulmamalıdır.
ŞIRNAK VE NUSAYBİN'DE YAŞANAN MAĞDURİYETLER
Çözüm süreci boyunca hazırlıkları yapılan ve kolluk güçlerinin sadece seyretmekle yetindiği çukur ve barikat terörü, halkımıza hiç olmadığı kadar acılar yaşatmıştır.
Yıkım ve felaketin boyutlarının bu raddeye varmaması için önleyici tedbirler alınması gerekirken bunu yapmayan hükümetin, uzun süreli sokağa çıkma yasağı ilan etmesi acıları daha da derinleştirmiştir. Bu kapsamda Şırnak'ta neredeyse dokuz ayı bulan sokağa çıkma yasağı ve yıkılan binaların yerine yenilerinin zamanında yapılmaması çok ciddi mağduriyetler yaşanmasına neden olmuştur. Benzer manzaraların yaşandığı Nusaybin'de de sokağa çıkma yasağı ilan edilen ve tel örgüler ile çevrilmiş mahallelerde yıkım halen devam etmektedir.
Hükümet yetkililerinin mağduriyetlerin erken bir zamanda giderileceği şeklindeki sözlerine rağmen, kışın kapıya dayandığı bu ana kadar gereğinin yapılmaması yöre halkını ciddi olarak endişeye sevk etmektedir. Şırnak'ta sokağa çıkma yasağının sadece gündüz saatlerinde dahi olsa kaldırılmış olması olumlu bir gelişme olmakla beraber, yaşanan çatışma ve yıkımlar sonrası mağduriyetler had safhadadır ve esasen sokak denen bir şey de kalmamıştır.
HÜDA PAR olarak kış daha fazla bastırmadan hükümeti özellikle barınma konusunda acil adımlar atmaya ve yaşanan mağduriyetleri bir an önce gidermeye davet ediyoruz.
HASTA MAHKÛMLAR
Taraflı, ideolojik ve hatta gayrı meşru yapılanmaların kendinden olmayanı bertaraf etmek için silah gibi kullandıkları yargı, milletin pek çok evladına zulmetmiştir. Bunlardan biri de hak etmediği halde ömrünün 22 yılını geçirdiği zindanda iken yakalandığı amansız hastalık sonucu birkaç gün önce vefat eden Hüseyin Akbalık'tır.
Cezaevi koşullarında tedavi imkânına sahip olmayan hasta mahkûmların cezaevlerinde tutulmalarının haklı hiçbir gerekçesi olamaz. Hüseyin Alabalık’ın maruz kaldığı ideolojik yargı zulmü; cezaevi şartları nedeniyle yıllar önce yakalandığı kanser hastalığının, tedavi edilebilir olmaktan çıktığı bir evrede teşhis edilmiş olması nedeniyle hürriyetinden sonra hayatına da mal olmuştur. Bu elim hadise, ağır hasta olduğu halde cezaevlerinde tutulan birçok tutuklu ve hükümlünün durumunun bir kez daha gündeme gelmesine vesile olmuştur.
Bu münasebetle hükümet, dünyevi ve uhrevi vebale sebep bu meseleyi gündemine alarak tedavi imkânlarını sağlamalı, ağır hastaların da cezaevlerinden tahliyeleri için gerekli düzenlemeleri yapmalı mevcut mekanizmaları çalıştırmalıdır.
ABD SEÇİMLERİ
ABD'de yapılan seçimlerin sadece Amerika'yı değil, bütün dünyayı ilgilendirdiği bir gerçektir. Bunun nedeni ABD'nin çıkar odaklı küresel politikalarına yön veren çağdaş sömürgecilik mantığıdır. Hal böyle iken küresel emperyal sistem tarafından sömürülenlerin sömürü sistemine değil, seçilecek olan ABD başkanına odaklanmaları ve seçim sonuçlarına gerçeklikten uzak anlamlar yüklemeleri acı vericidir.
Kendi yaşamı için başkalarının ölmesi gerektiğine inanan ve "büyük balık küçük balığı yutar" ilkel anlayışını sisteminin temeli haline getiren vahşi bir kapitalist düzende kim gelirse gelsin sonuç değişmeyecektir.
Afrika'da açlıkla imtihan edilen insanların sayısında son bir yılda iki kat artış yaşanırken, Avrupa'da İslam düşmanlığı hızla körüklenip Müslümanlara yönelik saldırılarda ürkütücü artışlar gözlenirken, etnik ve mezhebi fitnelerle birbirlerine düşürülen Müslümanların en acil ve sürekli gündemleri fitne ateşini söndürmek ve birliklerini sağlamak olmalıdır.
Bu şekilde hem kendileri kurtulacak hem de diğer mazlumların umudu haline gelecek olan Müslümanların birbirleriyle uğraşıp ABD başkanlık seçimlerine umut bağlamaları ise kahredicidir.
HÜDA PAR GENEL MERKEZİ
Dostları ilə paylaş: |