5 Mayıs 2007 - Başörtüsü Platformları Eylemleri
Sakarya Başörtüsü Platformu adına Özgür-der Geyve Temsilciliği tarafından yapılan 86’ncı eylemde, “Darbe ortamına karşı duruşumuzla birlikte ayrıca; komple bir program olarak topluma sunulmak istenen Türk Müslümanlığı olgusunun içerisinde barındırdığı tehlikelere de dikkat çekmek istiyoruz. Kendi kutsallarını bütün bir halkın kutsalı olmak zorunda imiş gibi halka sunulan bu sistem projesi de büyük bir aldatmacadır.” denildi. Kocaeli’de 107’inci, Ankara’da 65’inci, Van’da 36’ncı ve Akyazı’da 13’üncü eylem yapılırken; Başörtüsüne Özgürlük İzmir Platformu’nun Mayıs ayı basın açıklamasında grup sözcüsü Sıdıka Çetin muhtıraya verilen yanıtın yanında AKP hükümetinin de başörtüsü yasağını kaldırmaya yönelik çaba sarf etmemiş olması eleştirildi.
6 Mayıs 2007 - Asıl rahatsız eden baş ve vücut örtüleri değil bu zalim yasaktır
Hayrettin Karaman, Yeni Şafak’taki “Başörtüsü ve sıkmabaş” başlıklı yazısında başörtüsüne yönelik eleştirileri yanıtladı: “Kadının örtüsünü "sıcak havada çuval gibi kalın manto", "başına geçirilmiş torba" şeklinde tasvir etmek, bunu yapanın iyi niyetli olmadığını gösterir. İslam dünyasında soğuk ve sıcak bölgeler var, mümin kadınlar bu yerlerde nasıl rahat edeceklerse öyle kıyafetlerle örtünürler; din onları çuvala sokmaz ve başlarına torba geçirmez. Türkiye'de de şehirde, köyde ve kırda kadınlarımız farklı elbiseler ve kumaşlar kullanarak hem örtünürler, hem de rahat ederler. Eğer bir vatandaş, örtünen kadınları rahatlatmak istiyorsa ve bunda samimi ise yapacağı şey, örtü yasağının kalkması için çaba sarf etmektir, kadınlarımızı asıl rahatsız eden baş ve vücut örtüleri değil bu zalim yasaktır... Laik bir ülkede olması gereken uygulama, kimsenin diğerine kendi inanç ve hayat tazını dayatmamasıdır. Birileri çıkıp da başörtüsünü "sıkmabaş ve sıkmamabaş" diye ikiye ayırır, birini yasaklar, herkesin kendine uymasını isterlerse bunun sonu huzursuzluk, çatışma, bölünme olur.”
6 Mayıs 2007 – “İrticanın Dibi Yoktur...”
İlhan Selçuk, Cumhuriyet’teki Pencere adlı köşesinde, ABD’nin Türkiye’yi ılımlı bir İslam devletine dönüştürme projesini yürüttüğü yazısında, irticayı tanımlarken konuyu tesettürle ilişkilendirmeyi tercih etti. Selçuk, yazısında şu ifadeleri kullandı: “İslam kutsal bir dindir... Ama, ister ılımlısı olsun, ister radikali, "İslam Devleti Modeli"nin gerçek adı nedir?.. Tek sözcük: İrtica!.. Peki, irtica nedir?.. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad Tahran sokaklarında kadın avına çıkmıştı... O kadının başörtüsünden taşan saçı, bu kadının türbanından taşan perçemi tesettüre uygun muydu, değil miydi?.. İrtica budur!”
7 Mayıs 2007 - CHP'li üyeden başörtülü gazeteciye hakaret
Kırşehirşehir'de Belediye Meclis toplantısını takip ederken "göz zevkimi bozuyorsun, çık dışarı" diye hakarete maruz kalan yerel Kırşehir Çınar Gazetesi muhabiri Fatma Alkan, CHP'li Belediye Meclis Üyesi Saadet Balcı'yı mahkemeye verdi. Fatma Alkan, CHP'li Saadet Balcı'nın daha önce de kendisine başörtüsünden dolayı hakaret ettiğini belirterek yaşananlardan duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Alkan yaşananları şöyle anlattı: "Belediye encümen toplantısı vardı. Haberi takip etmek için encümen salonuna girdiğimde Saadet Balcı bana başörtümü çıkarmamı ya da dışarı çıkmamı söyleyerek hakaret etti. Ben de meclis toplantısı başlamadığı için gerginlik yaşanmasın diye dışarı çıktım. Kapının önünde beklerken Kırşehir Belediye Başkanı Halim Çakır geldi. Ben tekrar içeri girince Saadet Balcı el kol işaretleri yaparak salonu terk etmemi istedi. Belediye Başkanı yaşanan tartışmaları duyunca duruma müdahale etti. Saadet Balcı hakarete varan sözler sarf edince diğer meclis üyeleri de duruma müdahale etti." Fatma Alkan başını siyasi bir amaçla değil inancından dolayı örttüğünü kaydederek, Saadet Balcı hakkında suç duyurusunda bulunduğunu belirtti. CHP'li Meclis Üyesi Saadet Balcı ise olayların çarpıtıldığını savundu. Zaman zaman kendisinin de başını kapattığını belirten Balcı, konuşmasını şöyle sürdürdü; “Ben örtüye karşı değilim. Türbana karşıyım. Belediye encümen salonu bir kamusal alandır.” (Zaman)
6 Mayıs 2007 – “Baştaki bez parçası hükümeti indirebilir”
Time dergisi birinci sayfadan “Türkiye'nin büyütülen cumhurbaşkanlığı krizi” anonsuyla Türkiye'deki gelişmelere tam dört sayfa ayırdı. Cumhuriyet mitinglerinden, eşi başörtülü bir cumhurbaşkanı adayını protesto edenlerin çekilmiş görüntülerini yayınlanan dergide başörtüsünün Türkiye'de etkisini anlatılırken, “küçük bir bez parçasının hükümeti indirebileceğine, demokratik kurumlarını ve laik geleneklerini krize sokabildiğine” dikkat çekildi.
7 Mayıs 2007 – “Türkiye'de asıl sorun türban değil”
İngiliz Observer gazetesi dış haberler müdürü Peter Beaumont'un kaleme aldığı makalede Türkiye'deki tartışmanın gerçek nedeninin politik değil sosyal bir olgu olduğu belirtildi. Yazıda asıl sorunun “türban” değil, ilk kez orta sınıfa mensup dini inançlarına bağlı bir kesimi temsil edenlerin iktidar olmasının yarattığı farklılık korkusundan kaynaklandığı tespiti yapıldı.
7 Mayıs 2007 – Bu kadınların bir günde başlarını açmalarını nasıl bekleyebiliriz?
Akşam gazetesinde Nagehan Alçı'nın Prof. Çiğdem Kağıtçıbaşı ile yaptığı bir röportaj yayınlandı. Kuran'ı tümüyle günümüz toplumlarına uyarlayamayız. Türban moda esintisi olarak yayılıyor. Tehlikeli bir yayılma bu.” diyen Kağıtçıbaşı, “Türban takan ve profesyonel hayat içinde yer almak isteyen önemli sayıda kadın var, Bu kadınların bir günde başlarını açmalarını nasıl bekleyebiliriz?” sorusuna ise şöyle yanıt verdi: “Söylediğiniz doğru, çünkü ortada bir ikilem var. Kız çocuktan 7/8 yaşında kapatılıyor, imam hatiplerde başlarını açmadan eğitim görüyorlar. Sonra üniversiteye gelince bir anda başlarını açmaları bekleniyor. Bu tabii ki olmaz.”
8 Mayıs 2007 – “Çözümü Kemalistler zorlaştırıyor”
Radikal, Londra'da Arapça yayımlanan Kuds-ül Arabi gazetesi’nden Abdulvehhab el Efendi’nin makalesini yayınladı. Efendi, “Kemalistler, AKP'nin kadınları başörtüsü takmaya zorlamasından değil, halk üzerindeki tahakkümlerini kaybetmekten korkuyor. Oysa iradelerini dayatanlar, mücadeleden başka seçenek bırakmayarak çözümü zorlaştırır” dediği yazısında, orduyu “sanki silahlı bir siyasi parti” şeklinde niteledi. Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili olarak da şunları yazdı: “Ortak bir çözüm bulunmasındaki paradokslardan biri de, Kemalistlerin endişelerinin kendi haklarının ihlaliyle değil, başkaları üzerindeki tahakkümlerinin kaybolmasıyla ilgili olması. Kemalistlerin Abdullah Gül'e dair duyduğu endişe, Gül'ün Türk kadınlarına başörtüsünü dayatacak olmasından değil, eşinin başörtüsü takmasından kaynaklanıyor. Hiç kuşkusuz kendi iradesini başkalarına dayatarak huzur bulan taraf, hem kendisini hem de başkalarını mücadele dışında bir çözümü bulunmayan zor bir konuma koyuyor. Erdoğan ve ekibi görüldüğü gibi mücadele etmeyi seçti. Halk desteğine güveniyorlar. Kamuoyu anketleri de bu desteğin varlığını gösteriyor. Fakat bu durum mücadelenin tehlike barındırmadığı anlamına gelmez.”
8 Mayıs 2007 – Kavakçı: Laiklik bize yaşama izni vermiyor
Meclis'e başörtülü girdiği için vekilliği düşürülen ve vatandaşlıktan çıkarılan eski Fazilet Partisi milletvekili Merve Kavakçı, “Türk laikliği benim gibilere yaşama izni vermiyor” dedi. Kavakçı, Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi'nin, konferansına konuşmacı olarak katıldı. Kürsüye 'seçilmiş olmasına karşın milletvekilliği elinden alınan eski TBMM üyesi' anonsuyla çağrılan Kavakçı, duayla başladığı konuşmasında, şunları kaydetti: "ABD'de laiklik, devlet ve kilisenin ayrılığı ilkesiyken, Türkiye'de laiklik devletin dine müdahalesidir. Türkiye 'din devleti kurulmaması' yönünde iyi bir iş yaptı, ama 'devlet dini1 kurulmasına yol açtı. 80 yıldır süren laik aşırılık, diğer aşırılıklar kadar tehlikelidir. Benim durumum Türkiye'de türbanlı kadınların yaşadığı sorunların küçük bir parçası. Türk laikliği benim gibilere yaşama izni vermiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi bile adayların eşlerinin başörtüsüne odaklandırılıyor. İnsanlar 'Çankaya'da türban istemeyiz' diye sokaklara çıkıyor." (Radikal)
8 Mayıs 2007 – Siyaset kadını keşfetti ama yasak sürüyor
Seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte siyasette kadın vekil sayısı bir kez daha gündeme gelirken, milyonlarca başörtülü kadının Meclis’te temsil edilememesi gerçeği de yeniden ortaya çıktı. Siyasi partiler, “"Her ilden bir kadın vekil," “Vitrin değil vizyon sahibi” “Laik-demokratik bağımsız Türkiye, ancak kadınlarla,” “Seçimi kadınlar kazanacak,” “Sadece seçen değil, karar veren, yöneten kadın” gibi sloganlarla daha çok kadının siyaset sahnesinde yer almasını istediklerini dile getirirlerken, tercih listelerinde başörtülü aday gösterip göstermeyecekleri konusundaki soruları cevaplamaktan kaçındılar.
8 Mayıs 2007 – “AKP insanların kılık kıyafetine gizli gizli müdahale etti”
Mehmet Tezkan, Vatan’da, “Kabul etmiyorlar ama, AKP insanların kılık kıyafetine gizli gizli müdahale etti” başlığıyla yayınladığı yazısında, AKP’nin atamalarda “başörtülü eş” kriteri getirdiğini iddia etti. AKP’nin Milli Görüş gömleğini çıkarmadığını söyleyen Tezkan, “AKP'nin merkez partisi olmak istediğini zannetmiyorum. Bakın Dışişleri Bakanı Gül, Newsweek dergisine demiş ki; “Ailemdeki tüm kadınlar baş örtüsü takmıyor. Ben kendi ailemdeki kadınlara baş örtüsü konusunda bir şey söylemezken neden diğerlerine bir şey söyleyeyim? Böyle bir şey yapmaya kalksam en başta ailemden tepki alırım.’ Bunlar güzel sözler.. Hoş yaklaşımlar.. Gül, dışarıya verdiği demeçte bunları söylüyor ama 4.5 yıldır uyguladıkları politika tam tersi. Bütün üst düzey atamalarda türban kriter oldu. Badem bıyık koşul oldu. Bilgi, beceri, yeterlilik ikinci planda tutuldu. Yani bizden anlayışı, bizden değil anlayışı etkili oldu. Bu, AKP'nin merkeze gelmek istemediğinin kanıtı değil mi?” görüşlerini savundu.
8 Mayıs 2007 – Tipik bir Anadolu kadını gibi başını bağlamış...
Serdar Turgut, Vatan’daki yazısında, Manisa’da düzenlenen Cumhuriyet mitinginden ekrana yansıyan bir görüntünün kendisini heyecanlandırdığını anlattı. Turgut, kendisini heyecanlandıran kareleri şöyle açıkladı: “Şimdi Türkiye'de bir türban tartışması var ya; kim dinci kim değili tartışıyor bazıları ya... Anadolu bu tür konulan çoktan çözmüş bitirmiş işi, bizim haberimiz bile yok. Fotoğraftaki kadın, tipik bir Anadolu kadını gibi başını bağlamış, elinde bayrağımız ile Atatürk resminin önünde gururla duruyor. Miting alanından canlı yayında bu kadın gibi yüzlercesi hep bir ağızdan Milli Marşımızı söyledi. Son derece duygulandırıcı bir sahneydi. Benim için modern Türk kadını budur. Bu kadınlar kendi kişiliklerinde müthiş bir sentezi gerçekleştirmiş durumdadırlar. Atatürkçü Türkiye'nin değerleriyle, dini ve geleneksel değerlerimiz, bu kadınların kişiliğinde senteze uğramış, ortaya müthiş bir vatandaş türü çıkmıştır.”
10 Mayıs 2007 - Başörtüsü hasım sayılıyorsa, bu küfrün bombardımanıdır
Atilla Yaramış, Milli Gazete’deki “CHP görevini yapıyor” başlıklı yazısında CHP’li Saadet Balcı’nın başörtülü basın mensubuna “Göz zevkimi bozuyor” demesini eleştirdi: “Bir insanın göz zevkini bozacak kadar, başörtüsü hasım sayılıyorsa, bu vatan, görünenden çok daha fazla küfrün bombardımanı altında kalmış demektir. Ne kötü ki başörtüsüne bu denli karşı olanlar, boyalı dudak ve tırnaklarıyla, dekolte elbiseleriyle meydanlarda “cumhuriyet”e sahip çıkanlardır. Oysa Milli Mücadele’de cephelere silah taşıyan annelerimiz, terlerini başlarındaki yazmalarıyla siliyordu.”
11 Mayıs 2007 – “Başörtüm başımı örtüyor beynimi değil”
Dünyanın önde gelen iktisat dergilerinden İngiliz The Economist'te, islam dünyasında başörtüsünü konu alan Müslümanlar ve Başörtüsü adlı bir makale yayımlandı. Makalede Cumhurbaşkanlığı adaylığıyla gündeme gelen Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün eşi Hayrunnisa Gül'ün de görüşleri yer aldı. Değerlendirme yazısında, Hayrünnisa Gül'ün, "Başörtüm başımı örtüyor, beynimi değil. Ben modern bir kadınım. Arabayla Abdullah'ı işe, çocukları da okula götürürdüm. Dolayısıyla kadınların araba kullanamadığı bir ülkede yaşamayı hayal edemem" sözlerine yer veren dergide Gül'ün Taliban tipi katı bir rejimi benimsemediği görüşü ifade edildi. Bununla beraber makalede, Türkiye'de Hayrünnisa Gül'ün giyim tarzından kaynaklanan somut bir tartışma yaşandığı vurgusu da yapıldı. Cumhurbaşkanlığı Konutu'nda başörtülü bir cumhurbaşkanı eşi fikrinin Türkiye'de bazı vatandaşları memnun ederken bazıları tarafından ise hoş karşılanmadığı görüşü belirtildi.
11 Mayıs 2007 - Muhtıranın sebebi Gül’ün eşinin başörtüsü değildi
Bekir Berat Özipek, Star’daki “27 Nisan Süreci’ni nasıl okumalı?” başlıklı köşe yazısında 27 Nisan muhtırasını değerlendirdi: “27 Nisan gecesi, Türkiye demokrasisi son on yılın en ölümcül darbesini aldı. Siyasetin taşları yerinden oynadı, hukuk tahrip edildi... Eskiden her darbe ve muhtıra, kendisini haklı gösterecek mazeretler üretirdi... Ancak bu sefer gerçekten ortada kullanılabilecek hiçbir malzeme yoktu. Hükümet, onların ‘irticaya taviz’ diyebileceği hiç ama hiçbir şey yapmamıştı. Başörtüsü sorununu çözmemiş, katsayı adaletsizliğini giderememiş, hatta ‘gerginlik çıkmasın’ diye milletvekilleri ve bakanlar, eşsiz çağrıldıkları kokteyllere gitme tuhaflığını bile göstermişlerdi... 27 Nisan’da da sorun ‘hükümetin irticaya taviz vermesi’ falan değildi. Egemen bir zümrenin, kendi sınıfsal çıkarlarını tehdit edebilecek bir demokratik süreci baltalama çabasıydı ve bu yapıldı. Sorun Gül’ün eşinin başörtüsü değildi... 27 Nisan ‘merkez’deki ayrıcalıklı zümrenin, sahip olduğu ekonomik gücü, makam ve mevkileri, dezavantajlı çoğunluğu oluşturan ‘çevre’yle paylaşmamak için demokrasiyi kurban etmesinden ibarettir.”
11 Mayıs 2007 – Çarşaflara dolanıp ilahiler okumak, küçücük kızlara "vahiy" olarak mı inmiştir?
Mine G. Kırıkkanat, Vatan’da yayınlanan köşe yazısında, hükümette dört buçuk yılını dolduran AKP’nin İslamcı bir parti olduğunu savunurken, görüşlerini şu ifadelerle desteklemeye çalıştı: “ABD'ullah, bulmuş elin İngiliz'ini, tabii ki Financial Times'a sorar, “onlara İslami yaşam tarzı empoze edilen tek örnek var mı” diye. Onlar dediği biziz ve sormaya cesareti olsa, istediği örneği, tek değil yüzlercesiyle katlar veririz eline: 23 Nisan'da çarşaflara dolanıp ilahiler okumak, küçücük kızlara "vahiy" olarak mı inmiştir? Dokuz yaşındaki kızların evlendirilmesi vaazları, İSKİ gişelerinde harem ve selam kuyruklan, tesettür plajları, kadın parkları.. yurt çapında sistemli, bilinçli, sinsi bir empozisyon sonucu değil de nedir? Borsa emisyonu mu?”
Dostları ilə paylaş: |