BaşÖRTÜSÜ raporu 2007 Sakarya Başörtüsü Platformu


Haziran 2007 - Okullarda türbanı demokratik hak talep eden anlayış namazı da talep edecektir



Yüklə 2,1 Mb.
səhifə32/102
tarix30.10.2017
ölçüsü2,1 Mb.
#22656
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   102

1 Haziran 2007 - Okullarda türbanı demokratik hak talep eden anlayış namazı da talep edecektir


Reha Muhtar, Bağcılar lisesinde öğrencilerin namaz kılması olayıyla ilgili Vatan’daki yazısında, genel durum hakkındaki tespitlerini “gidişat hayra alamet bir gidişat değil” diyerek aktardı. Muhtar, başörtüsü ve namaz konusundaki görüşlerini şöyle ifade etti: “Elbette namaz Müslümanlık dininin bir gereğidir... Elbette, ergenlik çağından itibaren kız erkek gençlerin namaz kılmaları dini açıdan uygundur... Ama mescit haline getirilen ve namaz kılman yer bir lisenin alt katıdır... Burada eğitim ve öğretim yapılmaktadır... Aile daha reşit olmamış çocuğun ergenlik çağma gelmesiyle birlikte namaz kılmasını arzuluyorsa, bu sorunu bir türlü evde çözebilir... Lisede küçücük kız çocuklarının ders saatlerinde namaza durmaları, üstelik bunun okul yönetimi tarafından mescit haline getirilen bir odayla teşvik edildiği izlenimi veren görüntüleri Türkiye'de çok yere anlatamazlar... Laikliği benimsemiş çevreleri ayağa kaldıracak görüntülerdir onlar ve etkileri sınırsızdır... Okullarda türbanı demokratik hak ve talep olarak talep eden anlayış bir süre sonra anlaşılıyor ortaokul ve liselerde namazı da demokratik hak olarak talep edecektir...”

1 Haziran 2007 – Bir suç aleti olarak başörtüsü ve seccade

Bülent Korucu, Zaman’daki “Bağcılar Lisesi'nde namaz skandalı!” başlıklı ironik yazısında, merkez medyanın konuya yaklaşımını değerlendirdi: “Son yılların en büyük çete operasyonunda Bağcılar Lisesi'nde 'toplu namaz' eylemi ortaya çıkarıldı. Yasadışı namaz eyleminde kullanılan başörtüsü, seccade ve duvar saati ele geçirildi... Suç aletleri olan başörtüsü ve seccadeler kullanıldığı için 'düzenek' tamamlanmış, yani bunlara tehlikesiz dememiz mümkün değil. Ayrıca eylem toplu yapıldığı için 'örgüt' ispat edilmiş durumda. Anlayacağınız, 'Burası Bağcılar, buradan çıkış yok'. İş bilir bir avukat, Diyanet'ten görüş alarak kadınların namazı cemaatle kılmaları gibi bir uygulamanın olmadığını belirterek olayı hafifletebilir. Ama suç aletlerinin kullanıldığı ve düzeneğin tamamlandığı apaçık ortada! Bazı okurların bu kinayeli anlatımdan dolayı bana yine kızacağını biliyorum. İnanın bu saçmalıklara tahammül etmenin başka yolu yok. Bazı gazeteler, hem de bilgiç bir havayla öyle anlamsız şeyler yazıyor ki düz anlatımda tıkanıyoruz...Hıristiyanlığın en koyu şekillerinden birini yaşayan bir ülkeye yerleşmiş bir arkadaşım anlatmıştı. İlkokul 5. sınıfa giden kızı babasından habersiz okul müdürüne bir dilekçe verir. 'Biz Müslüman'ız, günde birkaç defa ibadet etmemiz gerekir. Bana bu imkânı hazırlayabilir misiniz?' Müdür önce şaşırır, biraz zaman ister. Bir hafta sonra küçük bir oda tahsis edilir. Kendi insanımıza reva gördüğümüz uygulamalar içimizi acıtıyor.”

2 Haziran 2007 - Başörtüsü Platformları Eylemleri


Sakarya Başörtüsü Platformu, 90’ıncı basın açıklamasında “Tevhid ve adalet tesis edilmeden, başörtümüzün ve namazımızın yasaklanmasının önüne geçemeyiz. Başörtümüz, namazımız, orucumuz, kurbanımız nasıl Allah içinse, direnişimiz de ancak onun içindir. Bizi bu öncelikten koparacak, hiçbir günübirlik siyasete prim vermeyeceğiz.” mesajı verildi. Kocaeli’de 111’nci basın açıklamasında “Başörtüsü düşmanları namaz düşmanlığı ile yakayı ele verdiler” denilirken, Ankara’daki 69’uncu, Van’daki 40’ıncı ve Akyazı’daki 17’nci eylemlerde merkez medyanın namaza karşı tavrı ve Bolu’da mescide ayrılan bir otobüs için Bolu Belediye Başkanına karşı yargı süreci başlatılması kınandı. İzmir’de yapılan eylemde ise "Bizi meydanları dolduran milyon(!)lar gibi darbe destekçisi yapamayacaksınız. Zira bizi bir araya getiren şey özgürlük talebimizdir. Sabırla, inançla, korkmadan yılmadan yolumuza devam etmemizdir.” denildi.

2 Haziran 2007 – Başörtülü öğrenciyi sınavdan attılar


Yüksek Öğretim Kurumları (YÖK) tarafından yapılan Açıköğretim Fakültesi sınavlarına başörtülü öğrenciler yine alınmadı. Behçet Kemal Çağlar Lisesi’nde sınava giren Açıköğretim İlahiyat Fakültesi 1’inci sınıf öğrencisi Gülsüm Coşkun, salon görevlisi tarafından sınavdan çıkarıldı. Kızının yaşananlardan dolayı çok üzgün olduğunu ve eğitim hakkının engellendiğini belirten İdris Coşkun, “Benim kızım İlahiyat Fakültesi’nde okuyor ve Kur’an kursunda, Kur’an öğreticisi olmak istiyor. Bu nedenle de Allah’ın emri olan başörtüsünü takıyor. Kur’an öğretecek bir insanın başını açması düşünülemez” dedi. İlahiyat Fakültesinde okuyacak bir öğrenciye başını aç demenin ne akılla ne de mantıkla bağdaşmadığının altını çizen baba İdris Coşkun, “Salon görevlisi bir bayan kızıma ‘Başörtülü bir şekilde sınava giremezsin, huzuru bozuyorsun ve diğer öğrencilerin dikkatini dağıtıyorsun’ diyerek zorla dışarı çıkarıyor. Bu yapılan resmen bir tahriktir. O görevli eğitimini tamamlamak için girdiği sınavda benim kızıma böyle davranma cesaretini nasıl gösterebiliyor. Siz insanları askere çağıracaksınız sonra da sen asker üniforması giyemezsin diyeceksiniz. Böyle bir şey mümkün mü? Benim kızım da inançları gereği başını örtüyor.” şeklinde konuştu. (Milli Gazete)

2 Haziran 2007 - Başörtülü kadınlar iki ateş arasında kalıyor


Ayşe Böhürler, Yeni Şafak’taki “Çevre baskısı” başlıklı yazısında şöyle bir tespit yaptı:Başörtülü kadınlar iki ateş arasında kendi seslerini bir türlü doğru duyuramadılar. Tesettürün, kadınla ilgili meselelerin yeniden yorumlanması gerektiğini yıllar önce söylemeye başladılar ama geleneksel İslam'ı savunan kesim tarafından feminist, reformist olarak tanımlanıp ötelendiler. Kadın sorunlarının aile,eş hanımefendilik ideolojisi dışında kadının birey kimliğine vurgu ile yapılması gerektiğini söylediler aileyi yıkmakla suçlandılar, yeşil feminist oldular. Elbette fikirlerini değiştirmediler ama incindiler… Sağdan soldan gelen her türlü çevre baskısına direnerek kimliklerini korumaya çalışan başörtülü kızlar bu nedenlerle çok hassaslar.”

2 Haziran 2007 – “Bir siyasal araç olarak türban”

Türker Alkan, Abdullah Gül’ün Hürriyet genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’e söylediği 'Cumhurbaşkanı seçilirsem türbanı modernize etme konusunda girişimlerim olacaktı!' anlamına gelen sözlerini, Radikal’deki köşesinde, şu şekilde yorumladı: “Bu sözler elbete rastgele söylenmiş şeyler değildi. Hesaplanmış sözlerdi. En büyük hesap da hâlâ cumhurbaşkanı adayı olan Gül'ün bir tür seçim vaadi olarak değerlendirilmelidir… Yalnız bu ifadede pek iyi anlaşılmayan noktalar oldu, kamuoyunda tartışmalar çıktı. Birincisi, türbanın nasıl 'modernize' edilebileceğini kimse pek anlamadı... Ve bu konuda karar mercii kim olacaktı? İkincisi, 'Türbanı modernize ederim' demek, 'Şimdi takılan biçimiyle türban modernizme karşıdır' anlamını da içermiyor mu? Abdullah Gül bu sözlerle, 'Devletin tepesinde bulunanların hepsinin de eşleri türban takıyor, bu da çağdaş bir görüntü yansıtmıyor' diyenleri haklı çıkarmış olmuyor mu? Üçüncüsü, madem Sn. Gül cumhurbaşkanı olsa türbanı modernize edecekti, Dışişleri Bakanı olarak neden aynı şeyi yapmadı? Cumhurbaşkanlığı makamı için uygun olmayan bir şeyi neden Dışişleri makamı için uygun gördü? Dışişleri Bakanı ülkemizi bütün dünyada temsil etmez mi? Eşiyle birlikte ülkemizi bütün dünyada çağdışı bir kıyafetle temsil etmesi doğru muydu?”



2 Haziran 2007 – “Kemalizm ve din”

Murat Belge, Radikal’de yayınlanan, Türkiye’de Kemalizm ideolojisiyle, devletin dine yaklaşımı arasındaki ilişkiyi sorguladığı yazısında, şu görüşleri ifade etti: “Kemalizm’in 'Müslümanlık yanlıştır' diye bir iddiası yoktur. 'Dindar olmayın' demez ve genel bir (sekülarist) din eleştirisine hiç girmez, bu konuda söylenmiş tek sözü yoktur. Ama "İslam sizin bildiğiniz gibi değildir. Şimdi oturun, kollarınızı göğsünüzde kavuşturup dinleyin, İslam'ın ne olduğunu ben size anlatacağım" der. Başlar anlatmaya: "İslam'da örtünme yoktur. Bursa'da Türk kadınları çok güzelmiş. Erkekler arasında kavga çıkıyormuş. Onun için 'Şunlar örtünsün' denmiş" diye 'aydınlatır', 'hurafe' ile yaşamaya atışmış kitleleri, devlet televizyonundan. (Bunun kaynağı Falih Rıfkı'dır: "Bilmem ne kadar doğrudur elyazması bir Karaman tarihinde okumuştum. Sultan Orhan vaktinde Türk kadınları örtünmezlermiş. Fakat Bursa'ya yerleşen bir aşiretin kadınları o kadar güzelmiş ki çarşıya gelip gittikçe kimse onlardan gözünü ayıramazmış. Padişah, sadece güzellikleri herkesi işinden alıkoyduğu ve bazı vakalara sebep olduğu için, kapanmalarını emretmiş.") Falih Rıfkı'nın 'bilmem ne kadar doğrudur' diye aktardığı hikâyeyi (o dönemde Türkler arasında kaçgöç olmadığı doğrudur, ama o başka hikâye) Kenan Evren her akşam halkını aydınlattığı günlerde kesin gerçek olarak anlatırdı. Ne kadar inandırıcı ikna edici olduğu bugün yaşananlardan belli (dün yazdığım, 'yukarıdan aşağı' metazori 'bilinçlendirme'nin kaderi bu).”



2 Haziran 2007 – Gül: Atatürk'ün eşi de başörtülüydü

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, The Times'la özel söyleşisinde, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaşananların çok üzücü olduğunu, dünyaya bugünün Türkiye'siyle ilgili yanlış bir imaj verilmesine yol açtığını söyledi. Atatürk'ün mirasının bekçiliğini, gösterdiği hederi yerine getirerek yaptıklarını savunan Bakan Gül, "Atatürk'ün eşinizin başörtüsüyle sorunu olur muydu?" sorusunu, "Neden olsun, onun eşi de başörtüsü takıyordu” yanıtı verdi. Gül, laikliğin bekçisinin ordu değil halk olduğunu ifade etti… Gül, 15 yıldır siyasetin içinde, Başbakanlık yapmış şeffaf bir politikacı olarak kendisi ve eşinin inançlarının bir yana bırakılmasını ve yaptıklarıyla değerlendirilmeyi istediğini de belirtti… Gül, Türkiye'yi Avrupa ile bütünleştirmek isteyen Atatürk'ün mirasının bekçiliğini kimin yaptığı sorusunu da, "Biz bunu yapmaktayız, Atatürk'ün bize gösterdiği hedefi yerine getirmekteyiz" diye konuştu. "Atatürk yaşasaydı 22 Temmuz'da AK Parti'ye oy verir miydi?" sorusu üzerine, “Yaptıklarımız, eminim ki gerçek Atatürkçüler tarafından memnuniyetle karşılanıyor" diye konuştu. (Radikal)



3 Haziran 2007 – Politikada türban tezgâhı

Cumhuriyet yazarı İlhan Selçuk, “Bugün Türkiye'de, Müslüman geçinen dinciler, halkımızı aldatma yarışında kutsal İslamı tepe tepe kullanarak düzenbazlık yapıyorlar” diye başladığı yazısında “Bir türban lafı ortalıkta dolaşıyor... Oysa Kuran-ı Kerim'de ne türban var. Ne çarşaf. Ne başörtüsü.” iddialarını ortaya attı. Selçuk yazısını şöyle bitirdi: “Kuran-ı Kerim'de kadınların türban, başörtüsü, sıkmabaş, çarşaf gibi tesettür araçları altına girmeleri konusunda açık seçik bir hüküm yoktur... Kadınların örtünmesi Kuran-ı Kerim'den değil, erkek bencilliğinin toplum düzeninde eski zamanlardan beri egemenleşmesinden kaynaklanıyor... İslam dünyasında Afganistan, Kuveyt, Suudi Arabistan vb. ülkelerde tesettür bir psikolojik erkek hastalığı düzeyindedir; Müslümanlık kadına böylesine eza ve cefaya izin verecek bir din değildir. Türban takmayı özgürlük ve demokrasi diye millete yutturmaya kalkışan bu çarpık politika elbette bir gün aşılacaktır... İşte kadını özgürleştirip erkekle eşitleştiren gerçek demokrasiye o gün kavuşacağız!”



6 Haziran 2007 – Türban Köşk'e çıkmamalı

Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç, Çankaya'ya başörtüsünün çıkmaması gerektiğini, cumhurbaşkanının eşinin başörtülü olmasının kabul edilemeyeceğini belirtti. CNBC-e Business dergisine değerlendirme yapan Rahmi Koç, “Kamusal alanlar tarif edilmiştir. Şimdi böyle bir tarif varken cumhurbaşkanı eşinin türbanlı olması, bütün bunların hiçe sayılması demektir ki, bu olmaz. Diğer taraftan da demokrasi var diyoruz. Demokratik bir seçimle gelirse o zaman ne yaparız, doğrusu buna cevap vermek zor. Ciddi bir sorun. O noktada laikliği korumak için demokrasi dışı adımlar atılabilir mi sorusu gündeme geliyor. Türkiye laik olmalıdır. Başka türlü olması mümkün değil” dedi.



6 Haziran 2007 - Koç'un 'başörtüsü düşmanlığı'na tepki

Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç’un; “Cumhurbaşkanının eşinin türbanlı olması kabul edilemez” şeklindeki sözleri ve başı örtülü insanların çokluğundan rahatsız olması tepkiyle karşılandı. KOBİDER Genel Başkanı Nurettin Özgenç, “Oysa kendileri Fener Patriği önünde eğilip elini öpmesi ve o dinin temsilcine gösterdiği saygıyı halkın yüzde 95’i Müslüman olan milletine göstermemesini manidar buluyorum. Başı örtülü insanların çokluğundan rahatsız olması, kendisinin hangi dine hizmet ettiğinin göstergesi olduğudur” dedi. Özgür-Der Genel Başkanı Hülya Şekerci de, “Tek parti ve darbe dönemlerinde sermayelerini daha bir büyütenler, siyasal-sosyal hiçbir alanda, ama özellikle yönetim kademelerinde başörtünün görünür olmasını istemiyorlar. Herkes kendi işine baksın diyeceğiz, ancak aslında sermaye kapitalist hayatı yaygınlaştırma misyonunu özellikle başörtüsü ve namaz düşmanlığı üzerinden ifa etmeye çalışıyor. Çünkü bu ülkeye egemen olan anlayış ve pratik namazla, başörtüsüyle mücadele etmek üzere dizayn edilmiştir” dedi. (Vakit)



8 Haziran 2007 – AKP başörtüsünü savunmanın ötesinde bir sorumluluğa sahip

Michael Gerson’un, Radikal’de, “Türkiye'de insanların başına ne giydiği bir hayli ciddiye alınıyor. 1925'te fes takılmasının yasaklanması, milyonlarca Türk erkeğinin daha Batılı ve laik görülen melon şapkaları takmak zorunda kalmasına yol açtı, 1982'de, Türk hükümeti, kadınlara peçe giymeyi zorunlu kılan sınır komşusu İran'daki devrimin rotasından gidilmeyeceğinin sembolik bir ifadesi olarak, üniversitelerde kadınların türban takmasını yasakladı. Ancak bugün Türkiye sokaklarında inanç ve protesto amacıyla giyilen rengârenk başörtüleri çok yaygın. Ve Türkiye'deki başörtü tartışması, Amerika'daki kürtaj tartışmasına çok benzer biçimde, hararetli, kültürel temelleri olan ve uzlaşmaya yanaşmayan bir noktaya varmış durumda.” paragrafıyla başlayan makalesinde, “en kararlı laik” ülkelerinden biri olarak ifade ettiği Türkiye’de “dinin devletleşmesi” süreci yaşandığını yazdı. Gerson, “Bir dizi siyasi parti Türk devletinin kamusal alanda dini ifade özgürlüğüne daha hoşgörülü davranması çağasında bulundu ve art arda laik devlet kurumlarınca yasaklandılar. Bunların vücuda gelmiş son şekli olan AKP, mecliste çoğunluğu elinde bulunduruyor. Şu anki Başbakan Tayyip Erdoğan bu partiden ve AKP, cumhurbaşkanlığına da göz kırptı. Bu son girişim devleti savunmak üzere anayasal hakka sahip orduyla karşı karşıya gelmelerine neden oldu.”



Yüklə 2,1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   102




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin