BAŞÖRTÜSÜ GÜNDEMİ . ARALIK 2007 1 Aralık 2007 - Başörtüsü Platformları Eylemleri
Sakarya Başörtüsü Platformu adına Sabed tarafından düzenlenen ve yağmur altında gerçekleşen 116’ncı özgürlük eyleminde 24 Kasım’da Tevhide Kütük’e yapılan muamele eleştirildi. Açıklamada şu konuya da dikkat çekildi: “Olaydan sonra Başbakan Erdoğan’ın teselli etmek için Tevhide Kütük ve ailesini arayarak annesine ve babasına somut hiçbir şey söylememiş olmasının kabul edilebilir hiçbir tarafı yoktur. Erdoğan’ın Başbakan olduğu halde kendi eşinin başörtüsüne sahip çıkamazken Tevhide’nin ve diğer tüm Tevhide’lerin başörtüsüne sahip çıkmasını beklemek çok uzak bir hayalden başka bir şey değildir.” Başörtüsüne özgürlük mücadelesi Kocaeli’deki 137’nci, Ankara’daki 95’inci, Van’daki 66’ncı, Akyazı’daki 43’üncü ve Konya’daki 13’üncü eylemle devam etti. Eylemlerde Tevhide Kütük’e yapılan muamele sert ifadelerle eleştirilirken, yasakçılar kınandı. Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu’nun açıklamasında şu tespit yapıldı: “Asker cenazelerinde evladını kaybeden başörtülü ananın sırtını sıvazlayan zihniyet, aynı başörtüsüne değişik platformlarda adeta postalını fırlatabilmektedir.. Bundan daha vahim olanı ise bu olaya tepki göstermesi gereken yetkililerin, bu olayla ilgili harekete geçmesi gereken içişleri bakanı ve İnsan Hakları Komisyonu Başkanın sus pus olmaları ve herhangi bir girişimde bulunmamalarıdır.”
1 Aralık 2007 - Rize'de emsalsiz başörtü skandalı
Vakit gazetesinde yer alan habere göre, kompozisyon yarışmasında dereceye giren öğrenciler için düzenlenen ödül töreninde erkekler olmayacak denilerek, İHL öğrencisi Emine Elif Azder’in başı zorla açtırıldı. Kompozisyon yarışmasında kazandığı birincilik ödülünü almak için, Kalkandere’den Rize’ye gitmeye karar veren Azder, önce babasından izin aldığını daha sonra öğretmenlerine danıştığını söyledi. Başörtüsünün çıkartılmaması noktasında babasından tembih aldığını belirten Azder, Okul Müdürü Kazım Kayabaşaran, ve Edebiyat öğretmeni Satiye Karakeleş’ten kendisine salonda sadece bayanların olacağı söylendiğini belirtti. Rize’ye gittiklerinde bambaşka bir durumla karşılaştıklarını ifade eden Azder, salondaki görevlilerin kendilerine başörtülerini çıkartmaları için baskı yaptıklarını söyledi. Salonda erkek olmayacağı söylendiği için yapılan baskı sonucu başörtülerini çıkarttıklarını belirten Azder, kompozisyonunu okumak için kürsüye çıktığında içeri erkeklerin alındığını ve bir an da fotoğraflarının çekildiğini söyledi. Azder, gazetelerde başörtüsüz fotoğrafını görünce yıkıldığını söyledi. (Vakit)
1 Aralık 2007 – YAŞ kararları açıklandı
Yüksek Askeri Şûra (YAŞ), 7’si irticai tutum ve davranıştan olmak üzere, toplam 38 personelin ordudan ihraç edilmesine karar verdi. Genelkurmay Başkanlığı şûrayla ilgili kamuoyuna açıklama yaparken bir ilke imza atarak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün ihraç kararlarına şerh koyduğunu gösteren bir ifadeye yer verdi. Açıklamada, ihraç kararlarının "oyçokluğu" ile alındığı belirtilerek, şûra çalışmalarına katılan hükümet üyelerinin kararlar alınırken oylamada aleyhte oy kullandığı gösterildi. 58. Hükümet'in Başbakanı olarak katıldığı şûra toplantısında ihraç kararlarımı "şerh" koyan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kendisine arz edilen kararlan imzaladı.
1 Aralık 2007 - Başörtüsüne askeri mahalle baskısı
Ahmet Taşgetiren Bugün Gazetesi’ndeki köşesinde mahalle baskısı tartışmalarında farklı bir hususa dikkat çekti: “Kimse baskı altında kalmamalı. Hadi gelin bu mantığı bir başka yerde kullanalım. Askeri alanda... Askeri lojmanlarda da mahalle baskısı vardır, hiç kuşkunuz olmasın. “Bir subayın eşi başörtülü olabilir mi?” Bu soruyu sormak bile nasıl bir baskı ortamı oluşabileceğinin göstergesi değil mi? “Evlenirken eşinizin başörtülü olup olmamasına, daha doğrusu başörtülü bir eşle evlenmemeye itina etmeli misiniz, etmemeli misiniz?” “Eşiniz başörtülü ise askeri lojmanlarda kalmalı mısınız, kalmamalı mısınız?” “Eşiniz eskiden başörtülü idi, YAŞ kararı ile ihraç baskısından bunaldınız ve eşinize başını açtırdınız, buna rağmen, eski kayıtlar silindi mi silinmedi mi? Siz hâlâ kuşkulu personel misiniz değil misiniz? Bu endişeden kurtulabilir misiniz?” “Başörtülü eşinizden "resmen" boşandınız, acaba sakıncalı olmaktan kurtulabildiniz mi?” “Eşinizin başını açtırdınız ama, ya kız çocuğunuzun kılık kıyafeti nasıl?” Bütün bunlar, askeri alanda nasıl bir mahalle (ya da garnizon) baskısı olduğunu anlatmıyor mu? Bu mantığın hukuk devletinde işi var mı?”
1 Aralık 2007 – Öğrencinin “türban”la çıkmaması gerekiyordu ama o çıkarıldı
Başbakan Erdoğan ve eşinin Adana'da başörtüsü nedeniyle ödül alması engellenen kız öğrenciye açtıkları telefonu yorumlayan Ruhat Mengi “Başbakan'ın telefon hatası” başlıklı köşe yazısında şunları yazdı: “Evet tören bir sinemada yapılıyor ama sonuçta eğitimle ilgili bir ödül töreni, bir eğitim aktivitesi, film seyrediliyor değil... İlçenin kaymakamı, garnizon komutanı, protokolü orada... Eğitimde; okulda, üniversitede dini sembollerin, dolayısıyla "türban haline çevrilmiş başörtüsü" nün kullanılmadığı da öğrenciler ve eğitimciler tarafından biliniyor. Demek ki normal olarak öğrencinin türbanla çıkmaması gerekiyordu ama o çıktı… Çıkarıldı.”
1 Aralık 2007 – Başörtüsünü devletin müdahalesi soruna dönüştürdü
Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi Alman Yeşiller Partisi üyesi Cem Özdemir, Tevhide Kütük'ün ödül almak üzere çıktığı kürsüden indirilmesinin tamamen yanlış olduğunu söyledi. Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk de, "Kaymakam ve komutanın tepkilerine sempati ile bakmak mümkün değil." dedi. AP üyesi Cem Özdemir, halk arasında bir başörtüsü sorunu olmadığını; ancak birçok konuda olduğu gibi devletin müdahalesi ile sorun haline dönüştürüldüğüne dikkat çekti. Küçük bir çocuğa reva görülen muamelenin tasvip edilemeyeceğini vurgulayan Özdemir, "Eğer niyet köktendincilik ile mücadele ise yetkililer bu tavırları ile radikal hareketlere destek veriyorlar. Bu tavırlar ancak radikal unsurları güçlendirir." diye konuştu. (Zaman)
1 Aralık 2007 – “Türban” diye tutturuyorlar ama asla samimi değiller
Vatan yazarı Can Ataklı, başörtüsü sorununun “bir inançtan kaynaklanmadığını, kimi siyasi zihniyetlerin ülkedeki egemenliklerini pekiştirmek için kullandıkları bir araç olduğunu” iddia ettiği yazısında şu görüşlere yer verdi: “AKP iktidarı 5 yıldır iktidarda. Türban konusuyla ilgili tek bir açılım bile yapmadı. Sadece bel altından vurarak ve takiye yaparak sorunu diri tutuyor. Şimdi bir anayasa hazırlığı var. Anayasa hazırlığı içinde olan ve bir kısmı eski solculardan oluşan profesörler "demokrasi gereği" türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasını istiyorlar. Eğer türban bir "inanç" konusuysa ve demokratik anlayış bunu gerektiriyorsa türbanın sadece üniversitelerde değil her yerde serbest olması lazım. "Ben inancım gereği başımı örtüyorum ama şimdilik üniversiteler yeterli" demek inançla açıklanabilir mi? İnançlı biri her zaman ve her yerde bu mücadeleyi yapmak zorundadır. Türbanı üniversitelerde serbest bırakmak için çaba harcamak bile konunun ne kadar samimiyetsizlikle sırıttığının ve bunu talep edenlerin asıl niyetlerinin başka olduğunun bir göstergesi.”
2 Aralık 2007 – “Türban putu”na tapmalarını nasıl açıklayacaklar?
Özdemir İnce, Hürriyet’teki köşesinde şunları ileri sürdü: “Türbanın İslam'ın farzı olduğunu kabul edelim. Peki! Kabul! Peki türban takanlar Anayasayı, Medeni Kanunu, Borçlar Yasasını, aile ve miras hukukunu nasıl kabul ediyorlar? Türbana tapan kadınlar kocalarının dört kadın daha almasına ne diyorlar? Türban dışında laik dünyanın yasalarını isteyerek ya da istemeyerek kabul edenler, türban putuna tapmalarını nasıl açıklayacaklar? Türbanlılar ister cehenneme, ister cennete gitsinler, ister "evde çılgın dekolte giyiyor" olsunlar, benim umurumda bile değil!”
2 Aralık 2007 – TSK mensuplarının türbanlı öğrencilere ödül vermesi için yasa mı çıkarılacak?
Melih Aşık, Kozan’da, Tevhide Kütük’ü, Başbakan Erdoğan’ın telefonla araması olayını şöyle değerlendirdi: “Olay soruşturulmalı, gerçek ortaya çıkarılmalıydı... Ne var ki, Başbakan ve eşi bir soruşturmaya gerek duymadan Tevhide'yi arayarak, "Üzülme kızım, çözeceğiz bu sorunu... Yanındayız'' diyerek tesellide bulundular. Kendi tabanlarında TSK'ya karşı öfkenin artmasını sağladılar. Sorun nasıl çözülecek? Türban ilkokul ve liselerde serbest mi bırakılacak? Yoksa TSK mensuplarının türbanlı öğrencilere ödül vermesi için yasa mı çıkarılacak?”
Dostları ilə paylaş: |