6 Aralık 2007 – Genç kızlar “türban” sözcüğünden rahatsızlık duyar
Fehmi Koru, Yeni Şafak’taki “Saldırmak yerine cevap verin” başlıklı yazısında Konda’nın anketini değerlendirdi: “Başörtüsü ile türban arasında ne gibi bir fark var dersiniz? Üniversitelerde sürdürülen yasağı onaylayanlar açısından büyük bir fark olduğunu biliyoruz; 'başörtüsü' dedikleri ve her zaman “Büyükannemin de taktığı” türden cümleciklerle desteklenen baş bağlama tarzına itiraz etmiyor o çevreler... Buna karşılık 'siyasal İslâm' ile irtibatlayıp 'siyasal simge' olarak nitelendirdikleri 'türban' konusunda ise pek tepkiseller... Bilmedikleri şu: Israrla kullandıkları 'türban' sözcüğünden en fazla rahatsızlık duyanlar 'türban' taktığını iddia ettikleri genç kızlar... 'Türban' dedikleri türden başını bağlamış bir genç kıza taktığının ne olduğunu sorsalar, genellikle alacakları cevap 'başörtüsü' olacaktır."
6 Aralık 2007 - Tevhide'nin gözyaşları laikçi irticayı boğuyor
Abdurrahman Dilipak, Vakit Gazetesi’ndeki “Kız Tevhide, sen ne yaptın!” başlıklı yazısında şu görüşleri ifade etti: “Tevhide'nin gözyaşları laikçi irticayı boğuyor.. Hâlâ kendi yanlışları ve inatları ile yüzleşmeye cesaret edemiyorlar. Onun için de öfkeleniyorlar.. Artık bu noktada tutunmalarının mümkün olmadığını anlamaya başladılar. Nerede duracaklarını tartışıyorlar. Oraya nasıl hangi gerekçelerle geri çekilecekleri konusuna daha gelemediler..Milletle inatlaşmanın bedelinin ağırlığı karşısında omuzları çökmüş gibi.. Hem milli egemenlik, hem demokrasi, insan hakları diyeceksin, hem de bu kaba dayatmaları ısrarla savunacaksın. Bu işin dinozorları, eminim, kendi çocuklarına, en yakınlarına bile anlatamıyorlar, içine sürüklendikleri derin çelişkileri.. Derin bir yalnızlığa düştüler. Oysa yakın zamana kadar her şeye sahip olduklarını sanıyorlardı.. Şimdi geçmişin, bugün Türkiye'nin geldiği noktadaki olumsuzlukların ve ödemeye çalıştığımız ağır faturaların hesaplarının kendilerinden sorulmasından korkuyorlar.. İktidarları, kolay yoldan elde ettikleri servetlerini, itibarlarını, imtiyazlarını kaybetmek korkusu sanki akıllarını zail etmiş gibi..”
6 Aralık 2007 – Protokolde, Tuğgeneral First Lady tokalaşması
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Pakistan'dan dönüşü sırasında Esenboğa Havalimanı'ndaki karşılama töreninde, Ankara Garnizon ve 4. Kolordu Komutanı Korgeneral Aslan Güner'in yardımcısı olan Ankara Merkez Komutanı Tuğgeneral Naci Özdemir, Hayrünnisa Gül ile tokalaştı. Şimdiye kadar yapılan uygulamalarda Gül'ün yurtdışı uğurlama ve karşılama törenlerine katılan Ankara Garnizon Komutanı Korgeneral Aslan Güner, Hayrünnisa Gül'le tokalaşmamak için protokol sırasından ayrılarak karşı tarafa geçiyordu. Cumhurbaşkanı Gül'ün Pakistan'dan dönüşünün gece yansına denk gelmesi nedeniyle askeri tören yapılmadığından, Tuğgeneral Naci Özdemir de protokol sırasında yer aldı. Böylece Hayrünnisa Gül, protokol sırasında bulunan bir komutanla ilk kez el sıkışmış oldu.
6 Aralık 2007 - Bu probleme sebep olanlar başörtüsünü yasaklayanlardır
Hayrettin Karaman, Yeni Şafak’taki “Yine başörtüsü” yazısında, başörtüsü konusuna ilişkin yazılarına gelen bazı itirazları şöyle yanıtladı: “Bu probleme sebep olanlar başörtüsünü yasaklayanlardır, mağdur olanlar çözüm istemekte, onlar buna karşı direnmektedirler. Bununla da yetinmeyip ikide birde alan araştırmaları yaptırmakta, bazıları tarafsız olmayan, hedefi belli sorular ve yönlendirmelerle belli sonuçlar elde edip bunun üzerinden tedbirler almaya çalışmaktadırlar. Hasılı işleri güçleri başörtüsü olanlar öncelikle yasakçılardır. Bunların mağdurlara dönüp "Niçin bizim çözdüğümüz (yasakladığımız) bir konu ile uğraşıyorsunuz, neden vazgeçmiyorsunuz?" demeleri, "Size işkence ediyoruz, canınız da acıyor, bunu biliyoruz, ama niçin ağlayıp sızlıyor, acı çektiğinizi belli ediyorsunuz" demek gibidir.”
6 Aralık 2007 - Ne örtülü insanımıza güven duyuluyor ne de örtüsüz insanımıza
Ekrem Dumanlı, Zaman’daki “Toplu iğnenin ucundaki örtü” başlıklı yazısında başörtüsü-türban ayrımını değerlendirdi: “Bazı gazete ve televizyonlar, başörtülü öğrencilere uygulanan üniversite yasağının yeni anayasada yer alması ihtimaline binaen telaşa kapılmış durumda. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bu engizisyon uygulamasından söz ediyoruz. Yakışıyor mu Türkiye'nin üniversitelerinde "ikna odaları" kurup, başörtülü çocukları beyin yıkama işlemlerine tabi tutmak? Neymiş; üniversitelerde başörtüsü serbest bırakılırsa, bu bir baskıya dönüşürmüş ve herkes örtünürmüş. Muhtemel baskıyı önlemek için baskı kurmak! Tam bir vehim, tam bir güven eksikliği. Başörtüsüz çocuklarımıza çer-çöp muamelesi yapılıyor; yani bir başörtüsü rüzgârı esecek ve herkes bu rüzgâra kapılıp gidecek. Ne örtülü insanımıza güven duyuluyor ne de örtüsüz insanımıza....”
6 Aralık 2007 – "Türbanlı sayısı dört kat arttı" diyenlerin ölçüleri bütünüyle yanlış
Mümtaz’er Türköne, Zaman’daki “Din ticareti” başlıklı yazısında Tarhan Erdem’in anketini şöyle eleştirdi: “Türkiye, başörtüsü ile türban arasındaki farkı bilmeyen birinin, başörtüsü ile türban takanları mukayese ettiği araştırmayı konuşuyor. Tarhan Erdem, "Pantolonla etek arasındaki kadar açık bir fark." dediği şeyin, hâlâ bir şekil farkından ibaret olduğunu bilmiyor.Dinin özüne ve anlamına dair fikri olmayan müsteşriklerin bile düşmeyeceği bir hata. İnancı gereği örtünenler için böyle bir fark olmadığını, başörtüsünü geleneksel, türbanı da modern örtünme biçimi olarak tasnif eden yerli müsteşrikler anlayamıyor; çünkü onlar sadece ne olduğunu da bilmedikleri şekle takılıyorlar. "Türbanlı sayısı dört kat arttı" diyenlerin ölçüleri bütünüyle yanlış... Karşımızda medyatik bir siyaset mühendisliği projesi duruyor.”
6 Aralık 2007 – “Yine Boğaziçi Üniversitesi, yine türban”
“Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) öğrencileri, üniversite yönetiminin "laik eğitimle" bağdaşmayan uygulamalara göz yumduğunu, "türbanlı öğrencilerin" okula rahatça girip çıktığını, birçok tarikatın üniversitede, "özgürlük anlayışı" adına propaganda yaptığını belirttiler. Üniversite yönetiminin bu konuda tavrını eleştiren öğrenciler, üniversitede türbanlı öğrenci islemediklerini ifade ettiler. Türbanın, devlet üniversiteleri içinde yalnızca Boğaziçi Üniversitesi'nde serbest olduğunu ifade eden öğrenciler, "Üniversitemiz önceleri başarıları ve mezunlarıyla tanınırken bugün türbana izin veren anlayışı ile tanınıyor. Eski mezunlar bile Boğaziçi Üniversitesi'nin bu hale gelmesinden rahatsız olduklarını belirtiyorlar. Okulda türban takılmasını ve türbanla dolaşılmasını biz anlamakta zorlanıyoruz” dediler.” (Cumhuriyet)
6 Aralık 2007 – “Türbanda” örf ve âdete uygun öneri
“AKP yönetimi, yeni anayasada türban sorununu çözecek bir düzenlemeye yer verilmesi ve 'bu çerçevede yaşanan mağduriyetin giderilmesi' konusunda prensip kararına vardı. AKP, yeni anayasa taslağında türban sorununu ortadan kaldıracak düzenlemeyi, 'Ceza mevzuatı ile örf ve âdete aykırı olmamak koşuluyla, yükseköğrenim kurumlarında hiç kimse kılık kıyafetinden dolayı öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz' şeklinde formüle etti. Bu düzenlemenin de, sivil toplum örgütlerinden gelecek olan anayasa önerileri ve taslak eleştirileri kapsamında yeniden revize edilebileceği; ancak türban eksenli bir düzenlemenin taslakta yer alacağı belirtildi.” (Radikal)
6 Aralık 2007 – Tarhan Bey nasıl kullanıldı?
Emre Aköz, Sabah’taki 5 ve 6 Aralık tarihli yazılarında Tarhan Erdem’in anketinin zamanlamasıyla ilgili şu görüşleri ifade etti: “Geçen cuma günü Milliyet'in ilk sayfasına göz attığımda, birkaç gün içinde neyle karşılaşacağımızı biliyordum. Nereden mi? 'Gündelik Yaşamda Din, Laiklik ve Türban" başlıklı araştırmanın özetlerinden... Özellikle de laftan: "Başını örtenlerin oranı ne kadar arttı?" Bu söze niye mim koydum? Çünkü başka araştırmalar, başını örten kadın oranının, son 5 yıl içinde (az ya da çok) düştüğünü gösteriyordu... Belli ki "Tarhan Erdem yönetimindeki Konda" artık bunun tersini iddia edecekti.Pazar günü bir yemekte Prof. Mehmet Altan'ı gördüm: "Ne yapmak istiyorlar" diye sordum. "Yeni bir furya başlatacaklar" dedi özetle… Ben kampanyaları başlatan ve sürdüren medya grubunun, patronun ekonomik çıkarları için bunu yaptığını ileri sürecek değilim… Ancak şuna eminim: Bu arkadaşların niyeti, Türkiye'nin sorunlarıyla ilgili bir gerçeği, araştırma yoluyla ortaya çıkarmak değil... Siyasi-ideolojik ortamı sürekli olarak gergin tutmak!”
7 Aralık 2007 – “Köşk'e manevi evlat yeni tartışma çıkarttı”
“Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül'ün, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu koruması altındaki 12 yaşındaki bir kız çocuğuna "koruyucu aile" olma girişimi, ilginç bir tartışmayı da beraberinde getirdi. İnternet sitesi Habertürk'ün yazarı Melda Yücel, köşesinde "...12 yaşındaki kız çocuğunun başı kapalı mı, açık mı? Açıksa Köşk'e çıktıktan sonra başı kapanır mı? Çok merak ediyorum" diye sordu. CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman da, tartışmaya, Gül çiftinin manevi evlat alacağını öğrenince büyük bir endişe duyduğunu belirterek katıldı. Arıtman, endişelerini şöyle dile getirdi: "Çünkü Cumhuriyetin kuruluş felsefesine aykırı düşünceler taşıyan, cumhuriyet kazanımlarını koruma hassasiyetleri olmayan bir çiftin ebeveynlik yapacağı çocuğun dünya görüşünde sapmalar olabilir. Bu, kız çocuklarını daha fazla etkileyebilir, başı kapatılabilir, daha ağır bedel ödeyebilirler.” dedi.” (Hürriyet)
7 Aralık 2007 - 'Artmış' görünen şey, 'türban kullanımı' değildir
Fehmi Koru, Yeni Şafak’taki “'Türban', İsmet Berkan ve Sedat Ergin” başlıklı yazısında Konda’nın eski anketinin yeniymiş gibi yayınlanmasını eleştirdi: “Eleştirilerim yoğunluklu olarak iki konuya dönük: Milliyet'in 'yanlış' formüle edilmiş bir bulguyu manşetinden kullanma biçimi ile elindeki araştırmayı sıcağı sıcağına yayımlamaması ve bayatladığı halde bugün yayımlaması... 'Başörtüsü' ile 'türban' arasındaki algı farkı yüzünden 'artmış' görünen şey, 'türban kullanımı' değildir. Konuya yaklaşan başka yazarların da isabetle tespit ettikleri gibi, her iki kavrama 2003 ile 2007 arasında farklı anlamlar yüklediğinizde, 2003'te az gösterdiğiniz bugün artmış görünebilir; iki başka araştırmada 'azalmış' görünen de yine kavramlaştırmayla ilgili bir tespitin sonucu olabilir. Milliyet'in elindeki araştırmanın en sorunlu bulgusunu ilk gün manşetine taşıma biçimi, gazetecilik açısından en azından 'ayıp' sayılması gereken bir yönlendirmedir. Benim burada yaptığım da oydu; Milliyet'in manşetini hazırlayanları ayıpladım; açıklamalar bu hislerimi değiştirmiş değil.”
7 Aralık 2007 - Türbanı simgeleştiren ona karşı çıkanların tutumudur
Ahmet Kekeç, Star’daki “Önce vur, sonra empati bekle” başlıklı yazısında şunları yazdı: “Bazı siyasi partilerin (‘merkez kaç’ olarak tanımlanan partilerin) etrafındaki ideolojik kümelenme, bir dönem, değer tercihleri arasına türbanı da kattı ve iş ‘özgürlükler sorunu’ olmaktan çıkıp ‘türban sorunu’na dönüştü. Bu arızi bir dönemdir. Bitti. Başka bir Türkiye’ye elverdi. Siyaset de değişti, ideolojiler de, ideolojilere rengini veren değer tercihleri de. İster başörtüsü, ister türban, artık sadece ‘aidiyet’ belirtmiyor. İdeolojik bir istikamet de göstermiyor. Başka bir Türkiye’nin tartışmaları bunlar. Başka bir Türkiye’nin tartışmasıyla bu Türkiye’nin sorunlarını çözemeyiz. Evet, türban ya da başörtüsü, ‘simgesel’ değerini korumaya devam ediyor. Ama türbanı simgeleştiren ve ‘özgürlükler skalası’ndan çıkaran şey, onu takanların değil, ona karşı çıkanların tutumu...”
7 Aralık 2007 – Üniversitelerde başı açık gençlerin okuma şansı kalmayacak
CHP lideri Deniz Baykal, Merkez Yönetim Kurulu toplantısında Milliyet'in "Gündelik Yaşamda Din, Laiklik ve Türban" konulu araştırmasını gündeme getirerek, "Araştırma çok önemli sonuçlan ortaya koyuyor" dedi. Baykal, şunları kaydetti: “Türban takanların sayısının giderek artmakta olduğunu biz de gözlemliyorduk ama şimdi bu bilimsel çalışmayla da ortaya konuldu. Bu giderek tırmanarak önemli sorunlara yol açacaktır, Türkiye giderek daha muhafazakâr bir ülke haline geliyor... Yapacakları anayasa değişikliğiyle üniversitelerde türban yasağını kaldıracaklar. Türban yasağının kalkmasından bir süre sonra üniversitelerde başı açık gençlerin okuma şansı kalmayacak. Gidişat da bunu gösteriyor."
7 Aralık 2007 – Teziç, gider ayak başörtüsü uyarısı yaptı
Görev süresi 8 Aralık’ta dolacak olan YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, veda toplantısı düzenledi. Teziç, başörtüsü yasağı konusunda şunları söyledi: “Örtünme biçimiyle ilgili konular yargılama makamlarınca karara bağlanmış. Mahkeme kararlarını uygulamak zorundayız. Bu mahkeme kararlarını etkisiz kılacak yeni hukuki düzenlemeler yapmak pek çok yeni sorunu beraberinde getirir. Bu konunun faturasını YÖK'e çıkarmak isabetli değil.”
Dostları ilə paylaş: |