15 Aralık 2007 - Başörtüsü Platformları Eylemleri
Sakarya Başörtüsü Platformu, mücadelesine 118’inci basın açıklamasıyla devam etti. Açıklamada “Başörtüsü yasağında en sahici çözüm yasağın hiçbir şart ileri sürülmeden bu yasağın tamamen ortadan kaldırılmasıdır.” çağrısı yapıldı. Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu’nun 139’uncu açıklamasında ise şu ifadeler yer aldı: “Şu unutulmamalı ki biz kimseden ihsan istemiyoruz. Biz zaten bizim olan inandığımız gibi yaşama ve bu inancımızın gereğini yerine getirme hakkımızdan ellerinizi çekmenizi istiyoruz.” Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu ise 97’nci eyleminde şu çağrıyı yaptı: “Artık bizi sınırlayan, bizi biri birimizden uzaklaştıran etnik, bölge, dil ve mezhep farklılaşmalarından sıyrılmalıyız. Özgürlükçü olmak özgürlük anıtı dikmekle olmuyor. Bizatihi adalet ve özgürlük ahlakını kuşanmak gerekiyor.” Van Hak ve Özgürlükler Platformunun 68’inci hafta başörtüsü eyleminde ise Tevhide Kütük ve Tübitak ödülü töreninindeki başörtülü öğrenciye gösterilen tepki İslam düşmanlığı olarak değerlendirildi. Konya’da 15’inci eylem yapılırken, Akyazı’da okunan 45’inci açıklamada Tübitak törenindeki başörtülü öğrenci yüzünden soruşturma emri veren M.E. Bakanı Hüseyin Çelik eleştirildi: “İnançları gereği başını örtenler artık bakanlar tarafından azarlanıyor. Biz olumlu adımlar atılmasını beklerken, jet hızıyla soruşturmalar açılıyor. Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz, ne yapmaya çalışıyorsunuz? Yüzde 47 bunu mu gerektiriyor! Halk desteği arkanızda iken kimlerden çekiniyorsunuz! Asıl çekinmemiz gereken örtünme hükmünü veren değil midir?”
15 Aralık 2007 – “Türban” yasağını rektörler kaldırır
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan ilk kez rektörlerle bir araya geldiği toplantının ardından açıklama yaptı. Özcan, başörtüsü sorunuyla ilgili Anayasa Mahkemesi kararlarının hatırlatılması üzerine sorunun çözümü için bunlara gerek olmadığını savundu. Özcan, şunları söyledi: "Onların savlarını biliyorum. Bunlar, üniversitenin dışında konmuş yasaklardır. Mahkemelerle ilgilidir. Bu bakış meselesidir. Öyle bir kural olabilir. Ama siz onu önemli görmeyebilirsiniz, bir sürü insanı rahat ettirirsiniz. Biz öyle bir sonucun çıkacağını ümit ediyoruz. Olayın algılanması iyi. Beni iyi karşıladılar. Beni destekleyenler, eleştirenlerden daha fazla. Sivri olarak eleştiren birkaç eski YÖK Başkanı ve onun etrafındaki birkaç kişi var. Ama tanıdıkça onlar da vazgeçecekler diye düşünüyorum."
15 Aralık 2007 – Üniversitede başörtüsü yasağını fanatikler dışında pek savunan kalmadı
Serdar Turgut, Akşam’daki “YÖK meydan savaşı” başlıklı köşe yazısında yeni YÖK başkanının yasaklar konusundaki açıklamalarını şöyle değerlendirdi: “Türban meselesinin toplumda bir yara olmaktan çıkarılması için en uygun yer üniversitelerdir. Biz yıllardır türban meselesinin çözümünde hizmet alanlar ile verenler ayrımının yapılması ve düşünce özgürlüğü boyutunu öne çıkardık. Üniversite öğrencileri kendi hayatları için rasyonel seçim yapmak imkanına sahiptir. Dolayısıyla bu meseleyi ilk veya orta öğretim okullarında değil yüksek okulda tartışmak yerindedir… YÖK bir yanlıştan dönme yoluna girmişken, türbana siyasi anlamlar yükleyenlerin zafer çığlıklarından kaçınıp biraz sakinleşmelerine gerçekten ihtiyaç vardır. Türbana karşıtlığı kendi varoluş nedeni haline getirmiş olanların da aynı şekilde sakinleşmeleri iyi olacak. Yasakçı zihniyet hakkında hiç düşünme gereği duymadan hâlâ daha yasakları savunmaya kalkışmak bizce bir tür entelektüel intihardır... Üniversitede başörtüsü yasağını fanatikler dışında pek savunan da kalmamıştır.”
15 Aralık 2007 – "Türban” niye takılıyor?
Metin Özkan, Halka ve Olaylara Tercüman gazetesindeki “Sorun türbanlılar değil, türbancılar!” başlıklı köşesinde şu yorumu yaptı: “İnsanların türban takmasını gerektiren sebepler nelerdir? Öncelikle inancı gereği... Sonra, siyasi simge olarak düşündüğünden veya siyasi partilerin yönlendirmesinden. Belki aile, arkadaş, mahalle, cemaat, tarikat baskısından veya sınıf atlama güdüsünden. Ya da türban takanların kendisine veya yakınlarına iş kapısı açacağına olan inancından... Türbanlılar da, türbansızlar da bizim analarımız, bizim bacılarımız, bizim evlatlarımız. Türbanlı ya da türbansız bütün kadınlarımız, kendilerine karşı yapılan haksızlıklardan dolayı önemli bir özrü, saygıyı ve sevgiyi hak etmiyorlar mı? Unutmamak gerekir ki, ülkemizdeki sorun "türbanlılar" değil, onu kendi çıkarlarına alet etmeye çalışan "türbancılar”dır.”
15 Aralık 2007 – “AKP türban sorunun toplumsal uzlaşmayla çözülebileceğini görmüyor”
Vatan yazarı Okay Gönensin, “Misyon ataması mı?” başlıklı yazısında YÖK Başkanlığına Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın atanmasını şöyle yorumladı: “Yüksek öğretim Kurumu'nun yeni başkanı üç günde üç kez kamuoyu önüne çıktı, bir kez rektörler toplantısında göründü ve konu hep "türban" oldu. AKP'nin üniversitede türbanı serbest bırakmak için çeşitli formüller üzerinde durduğu biliniyor. YÖK Başkanı atamasına da kaçınılmaz olarak bu konu damgasını vurdu. Çünkü belli bir kesim üniversite deyince sadece türbanı hatırlıyor üniversite özgürlüğü deyince yine türban dışında bir şeyi düşünmüyor. Yeni YÖK Başkanı kişisel olarak üniversitede türbanın yasak olmaktan çıkarılması gerektiğini düşünüyor olabilir. Ama üniversitenin tek meselesi türbanmış gibi davranır ve konuşursa o makama bir "misyon" adamı olarak getirildiği düşünülür.”
15 Aralık 2007 - Başörtülü olmak bir avantaj oluşturmuyor
Yasin Aktay, Yeni Şafak’taki “Avanta(j)lar dünyasında başörtüsü” başlıklı yazısında Konda’nın anket sonuçlarını değerlendirdi: “Başörtülü veya türbanlı sayısında gerçekten bu dönemde bir artış gerçeklere uyuyorsa, bunun nedenlerini ilk mülahazada AKP iktidarına bağlamak, akla ilk gelen açıklama olarak, çok kolay olabiliyor... Özellikle AKP'li bürokrasinin çalışma tarzı sanılanın aksine başörtülü olmak lehine değil, aleyhine çalışıyor. Üzerlerindeki töhmetin baskısı altında, atayacakları varsa bile eşi başörtülü birini atamamak doğrultusunda çalışır tercihin yönü... Hükümetin inisiyatifindeki atamalarda eşi başörtülüler olduğu kadar, aslında çok daha fazla yine başörtüsüzler de var. Birçok durumda belli bir görev için çok daha ehil olanların sırf eşi başörtülü diye, sıkıntıdan kaçmak adına tercih edilmemesi bu dönem bürokrasisinin tipik bir rutini aslında. Buna karşılık o tür makamlara belki görevinde daha az ehil olanlar eş durumundan getirilebiliyor... Demek ki, başörtülü olmak ne bürokraside ne de akademide atanma veya yükselme konusunda bir avantaj oluşturmuyor aksine tam bir dezavantaj oluşturuyor. Ve bu dezavantaj görevinin ehli olmayan birçok insan için tam bir avanta kaynağı olarak çalışmaya devam ediyor.”
16 Aralık 2007 – Çankaya'da türban için top mahkemede
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Çankaya Köşkü'nün kamusal alan olup olmadığı tartışmalarına ilişkin çarpıcı bir karara imza attı. Ankara'dan Meliha Selmanpakoğlu, Adapazarı'ndan Orhan Severcan ve Osmaniye'den Galip Bıyıkoğlu isimli üç vatandaş, Çankaya Köşkü'nde düzenlenen 29 Ekim resepsiyonuna türbanıyla katılan Hayrünnisa Gül ile buna göz yumduğu belirtilen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında, "kamusal alanda türbana izin vererek, yasaları ihlal ettikleri" iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Başsavcılık, bu suç duyurularını birleştirdikten sonra, Gül çifti hakkında takipsizlik kararı verdi. Kararda, Hayrünnisa Gül'ün de memuriyet unvanı bulunmadığı, protokol kuralları gereği cumhurbaşkanı eşi sıfatından ileri gelen etik ve nezaket kuralları içeren görevleri bulunduğuna işaret edildi. (Milliyet)
Dostları ilə paylaş: |