Be gibi şehir ve kaleleri kendisine bırakması şartıyla Haiep'i Mahmûd'a testim etti



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə7/26
tarix15.09.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#82133
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   26

280


}işi'n-nebî; İbn Allan, îthâfü ehli'I-İs-lâm ve'1-îmân bi-beyâni enne'1-Muş-tafâ lâ yahlû canhu zaman (Zâhiriyye Ktp., nr. 9276); Ebü'l-Vefâ el-Keşmîrî, Envârü'n-nübüvve fi'l-haşâ'iş; Ahmed b. Muhammed el-Eş'arî Hulâşatü'ş-şa-fâ min haşâ^işi'l-Muştaîâ; Muhammed b. Akile. 'Lfavdnü's-sa'ûde fîmâ huşşa nebiyyünâ kabîe'l-vilâde; Veliyyullah b. Habîb el-Leknevî. Keşfü'l-esiâi fî ha-ştfişi seyyidi'l-ebrâr; Molla Halîl Siirdî, Mahşûlü'l-mevâhibi'l-ehadiyye ii'l-haşâ*iş ve'ş-şemâiili'l-Muhammediy-ye; Şa'bân Muhammed İsmail, Min ha-şâ'işi'n-nebî ve şemâ'ilih (Riyad 1980) (Selâhaddin el-Müneccid, s. 187-190). Ebû Abdullah Cemâleddin Salim b. Nas-rullah el-Hamevî'nin Haşâ'işü'I-enbi-yâ'sı, Zeynüddin b. Muhammed el-Hâdî e!-Berzencî ve Kemâleddin Muhammed b. Muhammed eş-Şâmî'nin el-Haşâ'i-şü'n-nebeviyye adlı eserleri de burada zikredilmelidir.

Hasâisü'n-nebî'ye dair eser yazan bazı müellifler isim olarak "fezâil" kelimesini tercih etmişlerdir. Fatımî dâîlerinden Kâ-dî Nu'mân b. Muhammed'in (ö. 363/974) FezâHlü'n-nebiyyi'l-muhtâr ve âlihi'l-mustafeyne'l-ahyâr'ı ile bu eserin şerhi olan Şerhu'i-ahbâr îî FezâHli'n-nebiy-yi'1-muhtâr ve âli'1-muştafeyne'l-ah-yâr mine'l-e'immeti'İ-athâr'i türün ilk örnekleri olmalıdır. Ferrâ el-Begavî'nin

el-Envâr iî iezâ>ili(şema'ilfy'n-nebiy-yi'l-muhtâr'i (nşr. İbrahim el-Ya'kübî, Beyrut 1409/1989), Cemmâilfnin Fezâ'i-lü hayri'l-beriyye'si (el-Âşârü'l-merdıy-ye fî fezâ'ili hayri'l-beriyye). Ebû Şâme el-Makdisî'nin el-Muktefâ fî zikri fezâ-'ili'l-Muştafâ'sı, İbnü'l-Müneyyir'in eî-İktifâ fî fezâ'ili'l-Muştafâ'sı, İbnü'1-Bâ-rizînin Tevşîku *ura'l-îmân fî fezâ*ili ha-bîbi'r-rahmân'ı. Hasan b. Muhammed el-Hasenî'nin Nefâ'isü'd-dürer fî fezâ'ili hayri'l-beşer'i, İbn Habîb el-Halebî'nin el-Muktefâ fî zikri fezâ'ili'l-Muştafâ'sY (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 2101; Dâ-rü'1-kütübi'l-Mısriyye. Tarih, nr. 309), İb-nü'I-Hür diye de anılan Ebü'l-Abbas Ah­med b. Muhammed el-Basrfnin el-Lü-bâb fî fezâ^ili'n-nebî ve'l-aşhâb'\ (Kü­tahya Tavşanlı Zeytinoglu Halk Ktp., nr. 94) bu konuyla ilgili bilinen eserlerden­dir. Yakın dönemde yapılmış çalışmalar arasında, Abdullah b. Muhammed b. Sıd-dîk el-Gumâri'nin el-Ehâdîşü'l-müntekâ fî fezâ'iîi şallallâhü hleyhi ve sellem (Kahire 1974), Muhammed Abdülvâhid'in Tuhfetü'l-etkıyâ fî /ezd'iJi seyyidî'1-en-biyâ1 (Delhi 1319/1900), İbnü'l-Müney-yir diye anılan Muhammed Arif b. Ah­med Saîd el-Hüseynî'nin Hamîdetü'z-zamân bi-efdaliyyeti'r-Resûli'I-a^am ^alâ sâ'in'1-enbiyâ3 bi-naşşi'l-Kur*ân (Zâhiriyye Ktp., nr. 8614), Abdullah b. Mu­hammed es-Sıddîk el-Hasenî'nin Fezâ'i-

lü'n-nebî fi'1-Kur'ân ve Muhammed Mahfuz Şehâme Cenk'in Kurretü'1-hyn il isbâti /ezd'ili seyyidi's-şekaleyn adlt eserleri sayılabilir (Selâhaddin el-Münec­cid, s. 198-200). İzzeddin İbn Abdüsse-lâm'ın (ö. 660/1262), ResÛlulIah'm üstün­lüğüne dair kırk hadisi ihtiva eden Bidâ-yetü's-sûl fî tafdîli'r-Resul (nşr. Nâsı-rüddin el-Elbânî, Beyrut 1986) ve Miin-yetü's-sûî fî tafdîli'r-Resûl (nşr. Selâ­haddin el-Müneccid. Beyrut 1981) adlı eserleriyle Kemalpaşazâde'nin Efdaliy-yetü [tafdllü) nebiyyinâ hlâ sâ3iri'l-en-biyâ1 adlı risalesi (Süleymaniye Ktp., Lâ­leli, nr. 3698; Esad Efendi, nr. 3551; Dü­ğümlü Baba, nr. 351), Hz. Peygamberin üstünlüğünü Kur'an âyetleri, hadisler ve âlimlerin görüşlerine yer vererek anlatan özlü eserlerdendir. Yûsuf b. İsmail en-Nebhânî'ninei-Fezâ'iJu'i-Muftamme-diyye adlı eseri (nşr. Mahmûd Fâhûrî, Halep 1414/1994) konuyu bütün yönle­riyle ihtiva eden bir çalışmadır. Müellif, Resûlullah'ın hayatını kısaca anlattıktan sonra tesbit edebildiği 782 eserin ismini alfabetik olarak kaydetmiş, daha sonra Hz. Peygamber'in üstünlüğüne dair Bey-zâvî tefsirinden kısa açıklamalarıyla bir­likte Kur'an âyetlerini, onun hakkında di­ğer semavî kitaplarda bulunan bilgileri, yine bu konuda rivayet edilen hadisleri bölümler halinde ele almıştır. Ayrıca Re­sûlullah'ın üstünlüğünü bildiren kırk ri­vayeti el-Ehâdîşü'1-erba'în fî fezâHîi seyyidi'l-mürselin adlı müstakil bir eser­de toplamıştır (Beyrut 1894). Aynı müel­lifin Cevâhirü'l-bihâr fî fezâ'üi'1-mah-(dr'ıise (I-IV, Kahire 1379/1960) hadis, tefsir, kelâm, tasavvuf, siyer ve menâkı-ba dair eserlerde Hz. Peygamber'in ha-sâis ve fezâiline dair bilgilerin yer aldığı bölümlerden alıntılar yapılarak meydana getirilmiş bir çalışmadır. Âbirî de bu ko­nuda Türkçe olarak Efdaliyyetü nebiy­yinâ Muhammed ala sâiri'l-enbiyâ' adıyla bir eser kaleme almıştır (Süleyma­niye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 4489). Fezâilü'n-nebî türündeki eserlerde diğer peygamberlerin mûcizeleriyle Resûl-i Ek­rem'in mucizelerinin mukayese edildiği görülmektedir, özellikle müslümanlarla hıristiyanların birlikte yaşadığı bölgeler­de bu tür çalışmalar yoğunluk kazanmış­tır. İbnü'n-Nasr es-Selâvfnın, Hz. îsâ'nın Hz. Muhammed'den üstün olduğunu is­pat için yazılan bir esere reddiye olarak kaleme aldığı DaVe'J-Yesû'iyym ve tai-lü Muhammed hlâ sâ3m'l-enbiyâ3 adlı kitabı (Kahire 1318) bu çalışmalara bir örnek teşkil eder.

BİBLİYOGRAFYA :

Lisânü'l-'Arab, "bşş"md.; Kamus Tercüme-si, II, 1166, 1167; Müsned, II, 373, 381, 417; III, 144; IV, 66; V, 59, 379; el-Muva((a', "Hüsnü'l-tjuluk". 8; Dârimî, "Mukaddime", 8; Buhârt, "rİlİm", 37,"Rikâk",38, "Cum'a", 1, 12, "Me­nâkıb", 23. 24, "Teyemmüm", 3, "Şalât", 56, utfumus", 8; Müslim, "Cumca", 19, 21, "Mesâ-cid", 3, "Fezâ'Ü", 1. "îmân", 335; Tîrmizî. "Menâkıb", 1; a.mlf., Evşâfü'n-nebUnşr. Se-mîh Abbas), Beyrut 1405/1985, s. 370-388; Ne-sâî. "Ğusül", 26; Ebû Nuaym el-lsfahânî. De/â'i-lü'n-nübüüüe(nşr AbdülberAbbas-M. Revvâs Kalacî). Halep 1390/1970, 1, 191; II, 750-801; Bey haki, De(â*ı(ü'n-nübüuue(nşr. Abdülmu'tî Kalacî), Beyrut 1405/1985, V, 470-491; Müze­ni", ei-Muhtasar, Beyrut 1410/1990, VIII, 263; Kadî İyâz. eş-Şifâ',1. 15-66,273-279,511-515; İbnü'l-Cevzî. et-Vefâ bî-ahoâli't-Muştafâ (n§r. Mustafa Abdülvâhid). Kahire 1386/1966,1,353-371, 372, 373; İbn Abdüsselâm. Bidâyetü's-sûl fî taföUİ'r-ResüllnsT. M. Nâsırüddin el-Elbâ­nî). Beyrut 1986; İbn Belbân, et-lhsân fi takribi Sahihi İbn Hibb&n (nşr. Şuayb el-Arnaûd), Bey­rut 1404/1984, I, 132; İbnü'l-Mülakkın. Gaye-tü's-sûl ft haşâ'işi'r-Resûl (nşr. Abdullah Bah-rüddin), Beyrut 1414/1994, s. 181-187; İbn Ha-cer. Fetfıu'/-/>arf(Hatîb).l, 199;Semhûdî.Ceüâ-hirüVikdeyn (nşr. Mûsâ Benây el-Alîlî), Bey­rut, ts., 1/2. s. 7, 29;Süyûtî, et-Hasâ'lşû'l-kûbrû (nşr. M. Halîl Herrâs), Kahire 1387/1967,1, 37; III, 110 vd., 125 vd.; İbn Tolun, Mürşldü't-muh-târilâ haşâ'işi'l-muhtâr (nşr. Bahâ M. eş-Şâhid). [baskı yeri ve yılı yok|. naşirin mukaddimesi, s. 5-52; Keşfü'z-zunûn, I, 705-706; Ahlwardt. Verzeichnisse. IX, 205; kâhu'I-meknûn, I, 430; II, 198; Hediyyetu'l-'ârifin, II, 306, 555, 557; Brockelmann. GAL, I, 380; Suppt., I, 545; Keh-hâle, Mıfcemu't-mü'eUifîn, 1.95, 288,756; Ket-tânî, er-Risâİetü'l-müstetrafe, s. 407-412; Neb-hânî. CeuâhirU'l-bihâr fi f&â'ili'l-muhtâr, I-IV, Kahire 1960; a.mlf.. Hüccetullâh 'ateVâtemîn | nşr. Hasan Casnâ-M. Emîn Demeç), Diyarbakır, ts. (el-Mektebetü'l-lslâmî), s. 28-35; a.mlf., ei-Fetâ'iiü'l-Muhammedlyye (nşr. Mahmûd Fâ-hûrî), Halep 1414/1994; Ziriklî, el-AHâm, I, 86; M. Nâsırüddin el-Elbânî, Fıhrisü mah(ûtâti Dâ-ri't-Kütabi'?-Zâhiriyye, Dımaşk 1390/1970. s. 331; Ahmed Hicâzî es-Sekkâ, et-Bişâre bi-ne-btyyl'l-lslâm fi't-Teurât ue'i-lncîl. Kahire 1977, tür.yer.; M. Mahir Hamâde, Merâci* muhtâre 'an hayati Resutitlâh, Riyad 1402/1982, s. 279; Abdullah b. TeffcG, Tehztbü'l-Haşâ'işi'n-ne-beoiyyeti'l-kübrâ li's-Süyûti, Beyrut 1410, s. 12; Selâhaddin el-Müneccid. Mu'cem mâ ütlife 'an ResûUUâh, Kahire, ts. (Dârül-Kâdî İyâz}, s. 187-190, 198-200,211. [—ı

İRİ Erdinç Ahatlı

P HAS'AM (Benî Has'am) ~"

Adnânîler'e mensup bir Arap kabilesi.

Kabileye adını veren Has'am'ın asıl adı Eftel olup şeceresi Has'am b. Enmâr b. Nizâr b. Maad b. Adnan'dır. Eftel, bir it­tifak dolayısıyla kurban edilen hayvanın kanını ellerine ve vücuduna sürdüğü için Has'am lakabıyla anılmıştır. Has'am'ın ba-

HAS'AM (Benî Has'am)

ganimet, beytülmâl hissesi ayrıldıktan sonra mücahidler arasında taksim edil­di. Resul ullah'ın vefatı üzerine Humeyda b. Nu'mân başkanlığında bazı Has'amlı-lar Ezd ve Becîle ile birlikte irtidad etti­ler. İrtidad hareketlerinin bastınlmasın-dan sonra Suriye ve Irak cephesindeki fe­tihlere katılan bu kabile mensupları Hz. Ali-Muâviye mücadelesinde ikiye ayrıldı­lar ve hasım ordularda yer aldılar.

Has'amli meşhur sahâbîler arasında Ebû Ruveyha el-Fezaî, Temîm b. Verkâ, Mâlik b. Abdullah el-Has'amî sayılabilir. Bunlardan Ebû Ruveyha müslüman ol­duğunda Hz. Peygamber ona beyaz bir sancak verdi ve bu sancağın altına gire­nin güvenlikte olacağını belirtti. Ebû Ru­veyha. daha sonra Filistin'in fethini Hz. Ömer'e müjdelemek üzere Medine'ye gelmiştir. Mâlik b. Abdullah ise "el-kâi-dü'l-Filistinî" (Filistin kumandanı) diye tanınmış ve Muâviye ile oğlu 1. Yezîd za­manında İslâm ordusunun kumandan­ları arasında görev yaparak S8 (678) yı­lında Rumlar üzerine tertiplenen bir ga­zaya iştirak etmişti. Has'am kabilesine mensup bazı kadınlar Kureyşliler'le ev­lenmişlerdir. Bunlar arasında, özellikle ilk müslüman hanımlardan olan Esma bint Umeys ile kardeşi Selmâ meşhurdur. Es-' mâ, önce Ca'fer b. Ebû Tâlib ile evlene­rek onunla birlikte Habeşistan'a hicret etmiş, Ca'fer'in şehid olmasından sonra Hz. Ebû Bekir ve onun vefatı üzerine Hz. Ali tarafından nikâhlanmıştır. Selmâ ise Hz. Hamza ile evliydi. Hâüd b. Velîd'in eşi Esma da Enes b. Müdrik'in kızıdır. Ken­disinden İmam Evzâî'nin rivayette bu­lunduğu Üseyd b. Abdurrahman el-Has­'amî ile Abdülcebbâr el-Has'amî adlı mu-haddisler de bu kabiledendir.

BİBLİYOGRAFYA :

İbnü'l-Kelbî. Kitâbü't-Eşnâm, s. 40-41, 46; İbn Sa'd. et-Jabakât, 1,286,348; 11, 162; İbn Dö-reyd. el-İştikâk, s. 520; Hemdânî. Şıfatü Cezl-reti'l-'Arab (nşr. Muhammed b. Ali el-Ekvâ'), Ri-yad 1397/1977, s. 53,119, 150, 192, 257-258, 261-262, 320, 329; İbn Hazm. Cemhere.s. 390, 391,484; Bekri, Mu'cem, I, 57-63; Yâköt. Mu'ce-mü'i-büidân, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır). I, 286; II, 9, 10, 21; Kalkaşendî, Nİhayetü'l-ereb (nşr. İbrahim el-Ebyârî). Kahire 1959, s. 172, 243; Şâmî. Sû6ü/ü 't-hüdâ, VI, 503-504; Halebî, Insâ-nüVuyûn, II!, 204; Cevâd Ali. el-Mufaşşal, I, 364, 374, 406, 516; IV, 443-444,470; V, 320; VI, 446; Koksal, islâm Tarihi (Medine), X, 123-125; Ömer Rızâ Kehhâle, Mu'cemü kabâ'ili'l-'Amb, Beyrut 1402/1982,1, 63, 331-332; Mustafa Mu-râd ed-Debbâğ, el-Kabâ'İlü'l-'Arabiyye oe se-tâ'itûhâ fî bilâdinâ Filistin, Beyrut 1986, s. 98-99; G. Levi DellaVida, "Has'am", /AV/1, s. 306-308; amir., "£haÜıfanV\ EF (İng.), IV, 1105-1106; Mustafa Fayda, "Cerir b. Abdullah", DlA, VII, 410-411; M. Yaşar Kandemir. "Esma bint

Umeys". a.c, XI, 422. H „.. . A .. J İKİ HuseyınAlgul

282

HASAN


Ebû Muhammed el-Hasen b. Alî

b. Ebî Tâlib el-Kureşî el-Hâşimî



<ö. 49/669)

Hz. Peygamber'in torunu,

Hz. Fâtıma île Hz. Ali'nin

büyük oğlu.

3. yılın Şaban ayında (Ocak-Şubat 625) veya Ramazan ayının 15'inde (1 Mart) Me­dine'de doğdu. Babası ona Harb adını koymayı düşünmüşse de Hz. Peygamber. Câhiliye döneminde bilinmeyen Hasan adını ve Ebû Muhammed künyesini ver­miş ve kulağına bizzat ezan okumuştur; doğumunun yedinci gününde de akîka kurbanı kestiği ve Hz. Fâtıma'dan saçının ağırlığınca fakirlere gümüş dağıtmasını istediği bilinmektedir. Kaynaklarda, Re-sûlullah'a çok benzediği için Hz. Ebû Be­kir'in onu, "Ey nebiye benzeyen. Ali'ye benzemeyen" diye sevdiği ve Hz. Ali'nin de buna tebessüm ettiği belirtilir.

Hasan, kardeşi Hüseyin gibi İlk halife döneminde cereyan eden önemli olaylar­da fiilen yer almamıştır. Hz. Osman'ın hi­lâfeti sırasında kardeşiyle birlikte Saîd b. Âs'ın Horasan seferine (29 veya 30/650 veya 651) katılmış (Belâzürî, Fütûh, s. 480; Taberî, Târih, 1. 2836), daha sonra da babası tarafından yine kardeşiyle bir­likte Hz. Osman'ı isyancılara karşı koru­mak ve evine su taşımakla görevlendiril­miştir [a.g.e., I, 3020).

Babası hilâfete geldikten sonra Hasan, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvâm'ın ona karşı çıkmaları üzerine, Kûfeliler'i ba­basının yanında yer almaya ikna etmek için Ammâr b. Yâsir ile birlikte Kûfe'ye gitti. Cemel Vak'ası ve Sıffîn Savaşf nda da babasının yanında bulundu. Hz. Ali'nin şehid edilmesinin ardından (19 veya 21 Ramazan 40/26 veya 28 Ocak 661) Ubey­dullah b. Abbas b. Abdülmuttalib Kûfeli­ler'i halife olarak ona biata davet etti ve bir rivayete göre (İbn Şehrâşûb, III, 19!) aynı gün, bir rivayete göre de (Mes'ûdî, Mürûcü'z-zeheb, II. 426) iki gün sonra Kûfe'de kendisine biat edildi. Hz. Ali ölü­münden kısa bir süre önce Hasan'a biat konusunda sorulan bir soruya, "Bunu ne emreder ne de nehyederim" diye cevap vermiştir (Taberî. Târih, I, 3461); ancak Şiîler Hz. Ali'nin onu veliaht tayin ettiği­ne inanırlar (Fığlalı, s. 85). Hz. Hasan, Kü­fe Mescidi'nde halka hitaben yaptığı ko­nuşmada Ehl-İ beyt'in meziyetlerinden ve Hz. Peygamber'e olan yakınlığından

söz etti. Ona ilk biat eden Kays b. Sa'd b. Ubâde el-Ensârî, biat sırasında kendisini Allah'ın kitabına ve Resûlullah'm sünne­tine bağlı kalmanın yanı sıra isyancılara karşı savaş şartını da kabul etmesi için zorladı; fakat Hasan bu şartın aslında "Allah'ın kitabı" lafzında mevcut olduğu­nu söyledi (Taberî, Târih, II, I).

Hz. Ali'nin şehid edildiğini ve Hasan'ın halifeliğe getirildiğini haber alan Muâvi­ye b. Ebû Süfyân, onun taraftarlarını ve Kûfeliler'i kendi safına çekmek için yo­ğun bir faaliyet başlattı; Abdullah b. Âmir kumandasında Suriye, Filistin ve el-Cezî-re kuvvetlerinden oluşan bir ordu hazır­lattı. Bu durumu Kûfe'de bulunduğu sı­rada öğrenen Hz. Hasan da Abdullah b. Âmir'le karşılaşmak üzere Medâin'e doğ­ru yola çıktı. Bu sırada, iki taraf arasında anlaşmazlığın barış yoluyla çözümlenme­si konusunda zaman zaman eski mese­leleri de kurcalayan mektuplar teati edil­miş (Ebü'l-Ferecel-Jsfahânî,Me/câ(i7ü'(-Tâtibiyyın, s. 46-77), ancak bu yazışma­lar durumu gerginleştirmekten başka bir işe yaramamıştır. Muâviye Musul'a ula­şıp orada konaklayınca Hz. Hasan, Ubey­dullah b. Abbas kumandasında 12.000 kişilik bir öncü birliğini ona karşı gönder­di ve Ubeydullah'a, Muâviye ile müzake­relerde bulunmak isteyen Kays b. Sa'd ve Saîd b. Kays el-Hemdânî ile istişare et­mesini söyledi. Fakat bu arada, konakla­dığı Medâin'in Sâbât mevkiinde ordusun-daki savaşa karşı isteksizliği sezince bir konuşma yaparak aslında hiçbir müslü-mana karşı kötü hisler beslemediğini, adamlarının pek çoğunun savaştan hoş­lanmadığını bildiğini, bunun için de onla­rın arzu etmedikleri bir şeyle karşı karşı­ya kalmalarını istemediğini söyledi. Bü­yük bir şaşkınlık yaratan bu sözler üzeri­ne Hâricîler'in görüşlerini benimseyen bir grup, "Hasan da babası gibi küfre düş­müştür" diyerek üzerine yürüdü ve altın­dan seccadesini çekip elbisesini çekiştir­meye başladı. Bunun üzerine Hz. Hasan, Rebîa ve Hemdân kabilelerine mensup sâdık adamlarının yanına sığındı; onlar da etrafını çevirip saldırganları uzaklaş-

tırdilar. Hz. Hasan daha sonra Medâin'e gitmek üzere hareket etti. Ancak yolda kendisini öldürmeye teşebbüs eden Hâ-ricî Cerrah b. Sinan el-Esedî tarafından yaralandı ve şehre ulaşınca valinin evin­de tedavi gördü. Bu sırada Muâviye, bir yandan Hz. Hasan'ın taraftarlarınca tar­taklanıp yaralandığı haberini etrafa ya­yarken bir yandan da Enbâr'da onun ön­cü kumandanı Ubeydullah b. Abbas ile Kays b. Sa'd'ı kuşattı. Muâviye'nin öncü kumandanı Abdullah b. Âmir de Medâ­in'e giderek şehrin dışına çıkan Hasan'ın ordusunun karşısında mevzilendi ve on­lara Muâviye'nin de Enbâr'ı kuşattığını, aslında savaş niyeti taşımadıklarını ve Hz. Hasan'ın kendisi de dahil olmak üze­re askerlerinden onlara sığınanların ha­yatlarının bağışlanacağını söyledi. Bu söz­ler karşısında çoğunluk savaştan kaçındı­ğını belli etti; Hz. Hasan da Medâin'e dö­nerek hilâfeti Muâviye'ye teslim etmek için belirlediği şartları Abdullah b. Âmir'e bildirmek zorunda kaldı. İleri sürdüğü şartlar şunlardır: 1. İntikam için Iraklı-lar'dan hiç kimse tutuklanmayacaktır. 2. Milliyetine bakılmaksızın herkes emni­yet içinde olacaktır. 3. İşlenmiş suçların tamamı affedilecektir. 4. Ahvaz'ın haracı yıllık olarak kendisine ödenecektir, s. Kar­deşi Hüseyin'e 2 milyon dirhem verile­cektir. 6. Hâşimoğulları'na da Abdü-şemsûğullan'na (Ümeyye) gösterilen ya­kınlık gösterilecek ve aynı ihsanlarda bu­lunulacaktır (Dîneverî, s. 221-222). İbnü'l-Esîr bu şartlara Hz. Ali'ye sövmemeyi de ilâve etmiştir {el-Kâmil, III, 405}. Aynca muahhar bir Sünnî kaynakla (Süyûtî, s. 191) Şiî eserleri (meselâ bk. İbnTolun. s. 65; İbrahim el-Mûsevî ez-Zencânî, i, 143; M. Husain Tabatabai, s. 56), anlaşma şartlarına hilâfetin Muâviye'nin ölümü ha­linde Hasan'a iade edilmesi maddesini de eklemişlerdir. İbn Hacer el-Heytemî bu maddeyi, "Muâviye kendisinden sonra ye­rine kimseyi tayin etmeyecek, bu iş on­dan sonra müslümanlann şûrası ile tes-bit edilecektir" şeklinde verirse de (eş-ŞauâHlcu'l-muhrika, s. 136) anlaşmada böyle bir maddenin bulunması olayların gelişmesine pek uygun düşmemektedir; çünkü Muâviye, oğtu Yezîd'e biat aldığı zaman Hz. Hasan'Ia yapılmış anlaşma uyarınca hilâfete aday gösteremeyeceği yolunda kendisine karşı herhangi bir iti­razın ileri sürüldüğü sabit değildir.

Abdullah b. Âmir Hz. Hasan'ın şartla­rını Muâviye'ye götürdü. Muâviye de bun­ları kendi eliyle yazarak mühürledi ve Hz. Hasan'a iade etti (25 Rebîülevvel 41/29

Temmuz 661; bk. Mes'ûdî, Mürûcü'z-ze-heb, II, 426; İbnü'1-Esîr, el-Kâmit, III, 405-406; tbrâhim el-Mûsevî ez-Zencânî, I, 143). Şartlarının kabul edilmesine memnun olan Hz. Hasan, anlaşmayı Kays b. Sa'd'a bildirerek yetkilerini Muâviye'ye devret­mesini ve Medâin'e dönmesini emretti. Bu duruma öfkelenen Kays, kumandası altındaki 4000 adamına ya sapıklığa düş­müş bir imama (Muâviye) itaat etmeleri­ni veya imam olmadığı halde kendisine uyarak savaşa girmelerini önerdi, onlar da birinci şıkkı tercih ettiler (İbnü'1-Esîr, el-Kâmil, III, 407). Bu arada Hz. Hüseyin ve Hucr b. Adî gibi bazı kimseler, Hz. Ha­san'ın Muâviye ile anlaşmasına, arkasın­daki müslümanları küçük düşürdüğü ge­rekçesiyle karşı çıktılarsa da Hasan kara­rından dönmeyerek adamları ile birlikte Medâin'den Kûfe'ye gitti ve oraya gelen Muâviye'ye vardıkları anlaşmayı şahsen de teyit ettirdi (Cemâziyelevvei 41/Eylül 661). İslâm tarihinde 41 yılına bu uzlaş­madan dolayı "âmü'l-cemâa" (birlik yılı) denilmiştir. Böylece Hz. Hasan, kardeşi Hüseyin'in şiddetle karşı çıkmasına rağ­men Muâviye ile anlaşarak Hz. Peygam-ber'in işaret ettiği gibi (Buhârî, "Sulh", 9-, "Fiten", 20) müslümanlar arasında kan dökülmesini önlemiş ve insanların kısa bir süre için de olsa barış ve huzur içinde yaşamalarına vesile olmuştur. Hz. Hasan daha sonra ailesiyle birlikte Medine'ye gitti ve hayatının geri kalan kısmını ora­da siyasetten uzak bir şekilde geçirdi. An­cak sonunda, rivayete göre Yezîd b. Mu­âviye ile evlendirilmek vaadiyle kandırılan eşlerinden Ca'de bint Eş'as b. Kays tara­fından zehirlendi (İbnü'1-Esîr el-Kâmil, III. 460; a.mlf.. üsdü'l-ğâbe, 11, 15; Süyû­tî, s. 192) ve 28 Safer 49 (7 Nisan 669) ta­rihinde vefat etti. Ölmeden önce kardeşi Hüseyin'e Resûl-i Ekrem'in yanına, bu mümkün olmadığı takdirde Cennetü'l-Ba-ki'de annesinin yanına gömülmesini va­siyet etmiş, Mervân b. Hakem birinci tek­life karşı çıktığı için Medine Valisi Saîd b. Âs'ın kıldırdığı cenaze namazından son­ra Cennetü'l-Baki'de annesinin yanına defnedilmiştir.

"Müctebâ, takî. zekT ve "sıbt" lakapla-nyla tanınan Hz. Hasan halim selim, cö­mert, sakin, vakarlı, siyaset ve fitneden kaçınan bir yaratılışa sahipti. Onun hilâ­fette kalış süresi hakkında farklı görüş­ler vardır; müelliflerin bir kısmına göre dört ay üç gün (meselâ bk. İbn Şehrâ-şûb, III, 192), bir kısmına göre de altı ay üç gün (meselâ bk. el-lmâme ue's-siyâ-se, I, 140; Mes'ûdî, et-Tenbîh, s. 260; Sü-

HASAIM


yûtî, s. 191-192) halifelik yapmıştır. Muâ­viye ile anlaşma 25 Rebîülevvel 41 (29 Temmuz 661) tarihinde yapıldığına göre ikinci rivayetin daha isabetli olması ge­rekir. Hz. Hasan doğrudan Resûl-i Ek­rem'den, anne ve babasından on üç ha­dis rivayet etmiştir. Kendisinden de oğlu Hasan ile Süveyd b. Gafele, Ebü'l-Havrâ es-Sa'dî, Şa'bî. Hübeyre b. Yerim, Asbağ b. Nübâte ve Müseyyeb b. Necebe riva­yette bulunmuşlardır.

"Mıtlak" {çok boşayan} lakabıyla da anı­lan Hz. Hasan'ın hayatında 100'e yakın evlilik yaptığı söylenir; hatta Şiî müellif­lerinden İbn Şehrâşûb'a göre ayrıca 250 veya 300 cariyesi olmuştur {Menâkıbü ÂliEbîTâlib,]\\, 192; Süyûtî, s. 191;İbrâ-him el-Mûsevî ez-Zencânî, 1, 145). An­cak onun hakkında müstakil bir araştır­ma yapan Bakır Şerif el-Kureşî, bu riva­yetlere karşı çıkarak kendisinin sadece on üç evlilik yaptığını söylemektedir [Ha-yâtü'l-Imâm el-Hasan b. cAlî, II, 443-460). Çocuklarının sayısı da ihtilaflıdır; kız er­kek on iki, on beş, on altı, on dokuz, yir­mi ve yirmi iki çocuğu olduğu rivayet edi­lir. Kaynaklarda adları verilen çocukları şunlardır: Zeyd. Hasan, Kasım, Ebû Be­kir, Abdullah, Amr, Abdurrahman, Hüse­yin. Muhammed, Ya'küb, İsmail ve Tal-ha. Tarihçiler, soyunun Hasan el-Müsen-nâ ve Zeyd adlı çocuklarıyla devam etti­ğinde birleşirler. Hz. Hasan'ın soyundan gelenlere "şerif unvanı verilmiştir. Ta­rihte bunlar tarafından kurulan İdrîsîler, Ressîler, Sa'dîler ve halen devam eden Fi-lâlîler ile (Fas) Hâşimîler (Ürdün) gibi bir­çok hanedan vardır.

Kaynaklar. Resûl-i Ekrem'in "cennetin efendileri" dediği ve haklarında, "Alla-hım. ben onları seviyorum, sen de sev!" diye dua ettiği iki torununu çok sev­diğini, İsteklerini tereddütsüz yerine getirdiğini, onlarla oyun oynadığını, sır­tına bindirip gezdirdiğini, hatta secde­de iken sırtına bindiklerinde ininceye ka­dar kalkmadığını belirtir ve onlara olan düşkünlüğünü gösteren birçok rivayet naklederler. Bunlardan biri de şudur: Bir gün Hz. Peygamber minberde iken Ha­san ile Hüseyin'in düşe kalka mescide gir­diklerini görmüş, konuşmasını yanda ke­serek aşağı İnip onları bağrına basmış. "Cenâb-ı Hak, 'Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir' (et-Tegâbün 64/15) derken ne kadar doğru söylemiştir, onları görünce dayanama­dım" dedikten sonra konuşmasına devam etmiştir (İbn Mâce, "Libâs", 20; Tirmi-zî, "Menâkıb", 30; Nesâî, "Cum'a", 30,

283


HASAN

"cîdeyn", 27;). Hz. Hasan, Ehl-i beyt'e ve Âl-i abâ'ya dahil olmasının yanında kar­deşi Hüseyin'le birlikte Hz. Peygamber'in neslini günümüze kadar devam ettiren iki kişiden biridir. Hasan ve Hüseyin'e duyulan sevgi ve şefkat Resûl-i Ekrem'in vefatından sonra da devam etmiştir. Meselâ Hz. Ömer. hilâfeti sırasında di­van teşkilâtını kurup herkesin tahsisa­tını belirlerken onlara Bedir Savaşı'na katılanlara verilen miktarda tahsisat ayırmıştır (Taberî, Târîh, I, 2413). Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ile birlikte bütün İslâm dünyasında olduğu gibi Türkler arasında da Resûl-i Ekrem'in sevgili to­runları sıfatıyla daima tebcil edilmiş, se­vilmiş ve sayılmış, adları çocuklara veri­len en yaygın isimler arasında yer almış­tır.

Hz. Hasan bazı Sünnî âlimlerce, baba­sının şehid edilmesinden hilâfeti Muâvi-ye b. Ebû Süfyân'a devretmesine kadar geçen sürede Hulefâ-yi Râşidîn'in beşin­cisi ve sonuncusu kabul edilir (Şevkânî, s. 606) Şiî kültüründe ise Hasan, bizzat Hz. Ali tarafından tayin edilmiş ikinci imam ve on dört "ma'sûm-ı pâk"in (Çâr-deh Ma'sûnvı Pâk) dördüncüsü olarak gö­rülür ve kendisine birçok keramet İzafe edilir. Ancak bazı Şiî toplulukları Muâviye ile barış yaptığı için ona karşı çıkmış ve kendisini tenkit etmişlerdir (Nevbahtî, s. 24). Bugün İran ve Irak gibi Şiîler'in yaşadığı yerlerde. Hz. Hüseyin için mu­harrem ayının ilk on bir gününde yapılan taziye âyinleri kadar gösterişli olmamak­la beraber. 28 Safer günü hem Hz. Pey­gamber'in hem de Hz. Hasan'ın vefatı münasebetiyle dinî törenler yapılmak­tadır.

Resûl-i Ekrem'in torunu. Hz. Ali ve Fâ-tıma'nın büyük oğlu ve müslüman kanı­nın dökülmesini istemeyerek hilâfetten feragat etmiş bir kişi olarak Hz. Hasan üzerine geniş bir literatür teşekkül et­miştir. Onun hakkında İslâm tarihi kay­naklarından ve biyografik eserlerden baş­ka müstakil çalışmaların da yapıldığı gö­rülmektedir. Hadis külliyatından Buhâri ile Müslim'in çeşitli bölümlerinde Resû-lullah'ın Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hak­kında söylediği birçok hadis mevcuttur (Buhârî, "Fezâ'ilü aşhâbi'n-nebî", 18.22; Müslim, "Fezâ'ilü'ş-şahâbe", 32, 56. 58-61. 67). Her iki eserde de Hasan ile Hü­seyin'in faziletlerine dair müstakil birer bab açılmış ve Hz. Peygamber'in yalnız biri veya her ikisi için söylediği medihkâr sözler kaydedilmiştir. Tirmizrde de "Me-nâkıbü'I-Hasan ve'1-Hüseyn" ve "Menâkı-


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin