Abartma zamanı
Bunun en abartılmış haline şartlanmaya karar verdim ve bu karar tamamen bana aitti. Hayatımda belki de ilk defa, kendimle ilgili hem de inanılmaz derecede inanarak, bütünü bana ait bir karar verdim. Elimdeki kağıda "Ben Dünyanın En Akıllı İnsanıyım" diye yazdım. Bu birkaç ay sürdü. Hiç şüphem kalmamalıydı. Ben buna inandım dostum, inandım! anlıyor musun? Bir başkası ne der, diye düşünmeden inandım. İnsanların alay etme ihtimalini hiçe sayarak inandım...
İlk karar
İlk kararımı aldım ve kendi hayatımı kendim yönetmeye ant içtim. Kendimi tanımlarken söze, "Ben Erdal DE-MİRKIRAN'ım, Dünyanın En Akıllı insanıyım." diye başlama kararı aldım. Bunun denemelerini evde yalnızken, gözümü bağlayarak kaç yüz defa yaptım kim bilir!
Karşımda binlerce insan var ve ben sahneye çıkıyorum, onlara konuşmam gerekiyor diye hayal ediyordum. Güya sahneye çıkıyor ve "Merhaba insanlar, ben Erdal DE-MİRKIRAN'ım, dünyanın en akıllı insanıyım." diyordum. Hayalimde bazıları gülüyordu bana. Deli diyorlardı. Bunlardan etkilenmediğimi hayal ederek sürdürdüm egzersizlerimi...
134
135
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
Gözüm kapalı o kadar çok egzersiz yaptım ki; gözümü açınca sanki az önce gerçekten bir kitleye konuşmuş gibi hissediyordum kendimi. Öyle güçlü hayal ediyordum ki; hayalimin yanında gerçeği çok basit kalıyordu. Düşünsene, hayalinde yüz binlerce insana konuşmuşsun, gözünü açtığında karşında üç beş kişi görüyorsun. Yüz binlere hitap eden bir adam, üç. kişiye konuşurken sıkılır mı artık?
Çile süreci bittiğinde yaklaşık bir yıl geride kalmıştı. Bu bir yılı kimseden etkilenmeyeyim diye neredeyse gazete okumadan ve TV izlemeden geçirdim. Ben ve hayal dünyam...
O günlerde anladım: Meğer insan tek kişilik koca bir orduymuş...
Herkes duysun: "Ben Dünyanın En Akıllı İnsanıyım!"
...Artık her şey tamamdı. Yürüyüşüm tamamen değişti. Artık dik yürüyordum. Elleri cebinde, boynu bükük adam hoş bir anıya dönüştü. Bu inancımı anlatmaya ve bu muhteşem adamı insanlara tanıtmaya karar verdim.
Önce babama gittim. Babam diğer odada gazete okuyordu. "Baba biliyor musun? Sen dünyanın en şanslı adamısın!" gözlüklerinin üzerinden şaşkın şaşkın yüzüme baktı, "niye?" diye sorunca: "Çünkü baba, sen dünyanın en akıllı insanının babasısın" karşılığını verdim. Babam bana her zaman gülerek hatırlayacağım ilk tepkiyi iki kelimeyle verdi: Ha siktir!
gen Dünyanın En Akıllı insanıyım
Sonra anneme gittim. Elişi yapıyordu kadıncağız. "Biliyor musun anne? Sen dünyanın en şanslı kadınısın" annem de babam gibi neden şanslı olduğunu sordu. Ben aynı cevabı anneme de verdim. "Çünkü sen anneciğim dünyanın en akıllı insanını doğurdun. Düşünsene, dünyanın en akıllı insanı resmen senin oğlun. Çok şanslısın çoook!" Annem elişini havaya fırlatıp iki elini birbirine vurarak, "Vah yavrum vah" deyip komşuya gitti. Sonra öğrendiğim kadarıyla dini bütün bir hanım teyzeden beni okuması için ricada bulunmuş!
Sonra arkadaşlarıma anlatmaya başladım. Hayalimdeki gibi oluyordu her şey. Kimi gülüyordu, kimi de sen uçmuşsun diyordu. Hiçbiri umurumda değildi. Zaten ben başkasının buna inanmasını da beklemiyordum. Buna benim inanmam önemliydi ve ben de çoktan inanmıştım. Birilerine anlatmam, inancımı daha da kuvvetlendirip bilinçaltını kendi kontrolüme alarak, büyük bilince dönüştürebilmek içindi.
Eli havadaki adam, komplekslerini çöpe atıyor...
Artık okulda elim hep havadaydı. Soru moru yok ama benim elim hep havadaydı. Vara yoğa konuşuyordum. Anlamlı ya da anlamsız, artık her konuda mutlaka bir fikrim vardı ve dünyanın en akıllı insanı olarak yorumlar yapıyordum. Arkadaşlarım alay edince uzun konuşmuyordum. Sadece iki kelimeyle karşılık veriyor, "Kapasiten yetmez" deyip kendi alemime geri dönüyordum. Kendime yetiyordum artık. Aynayla barışmıştım, kendimi çirkin bulan ben, kendimi de sevmeye başladım. Tüm komplekslerimi bir anda Çöpe attım. Burnumun uzun olmasından yakınırken artık burnu bana benzemeyen insanları özürlü görmeye başla-
136
137
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
mistim. Kilomla boyumla ilgilenmiyordum. Benim uzun veya kısa, kilolu veya zayıf olmama karar veren otorite kim, ona bu hakkı kim verdi? Bütün bu kuralları koyan insanları reddetmiş ve kendi standardımı kendim belirleme kararı almıştım. Boyum 1.79, kilom 70'ti. Bana göre tüm normaller bana bağlıydı. Bana göre bir insan 1.78 ise kısa, 1.80 ise uzun, 69 kiloysa zayıf, 71 kiloysa şişmandı.
Burnumu dert edecek kadar uzun bir zamanım yok benim.
Halen anlam veremiyorum: Topu topu 60-70 sene yaşayacağız ve bu süreyi boyumuzu kilomuzu ölçüp hesap yaparak geçiririz. Daha sonra kendimizi psikolojik baskılara sokarak rejimler yapar, uzun topuklu ayakkabılara merak salarız. Neden yahu? Niye?
İnsanlar senin kilonla ilgilenmeyecekler ki! Ürettiklerinle anılacaksın, eserlerinle. Atatürk'ü saçlarıyla değil devrimleriyle hatırlıyorsun. Kaç kişi Edison'un kilosunu merak etmiştir ki? Einstein'ın boyunu, Leonardo da Vinci'nin göz rengini kim merak etmiştir?
Çok yakışıklı bir salağı kim ne etsin?
Hastalık boyutunda olmadığı sürece boyunla, kilonla, burnunla, kulağınla ilgilenme! Bir şeyler icat et ve tarihe
geç!
Kendi normallerini kendin belirle! İnsanlar sana benzemeye çalışacak göreceksin. Saçın yoksa saç ektirmek yerine saçı olanların özürlü olduğunu düşün ve bu konuyu sonsuza kadar kapat!
gen Dünyanın En Akıllı insanıyım
Ben inanmalarını beklemiyordum ama inandılar.
Artık arkadaşlarıma mektup yazarken bile ismimin altına "Dünyanın en akıllı insanı" ibaresini koyuyordum. Bunu yazarken, söylerken o kadar ciddiydim ki insanlar bir müddet sonra acaba demeye falan başladılar. Birkaç yıl sonra beni birileriyle tanıştırırken, gülerek de olsa, "dünyanın en akıllı insanı" diye tanıştırır oldular.
Bu iş böyle işte, sen kendini nasıl tanımlarsan, insanlar seni öyle görürler. Şimdi git birilerine, "Ben 2015 yılında T.C. Başbakanı olacağım." de, önce güleceklerini ve alay edeceklerini göreceksin. Ciddiyetini muhafaza eder, onlar gülerken sen gülmezsen, birkaç ay sonra "Nasılsın sayın başbakan?" derler. İnancın devam ederse 2015 yılında en kötü ihtimalle bir belediye başkanı olur çıkarsın...
Ben hıyarım dersen de alır seni salataya doğrarlar. Ciddiyetini muhafaza edersen, buna içtenlikle inanırsan, birkaç ay sonra cacık olur çıkarsın.
Noterdeki kadını görmeliydin!
Tüm hayatım değişmişti. Notere gittim ve bir kağıda "Ben dünyanın en akıllı insanıyım, beyan ederim." diye yazdım. Noterdeki kadın önce bunun saçma olduğunu ve benim iyi olup olmadığımı sordu. Ben iyi olmanın yanı sıra, dünyanın da en akıllı insanı olduğumu söyledim. Aksi ispat edilemedi ve beyanım tasdik edildi.
...Kendime bir kartvizit yaptırdım, ismimin altına da "Dünyanın En Akıllı İnsanı" ibaresini yazdırdım. Kendimi in-
138
139
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
sanlara, kimin ne düşündüğü umurumda olmadan, "ben dünyanın en akıllı insanıyım" diye tanıtıyordum artık'.
Bütün bunları yaparken bu ismi sanki kendi tekelime almış gibi gözüktüm. Halbuki hiç alakası yok! Göründü ğu gibi değil. Bu çok ciddi bir felsefe sadece, insanın mükemmel olduğunu anlatan zavallı bir cümle aslında. Yeni bir keşif falan da değil bu. Bütün dinler insanın mükemmel olduğunu binlerce yıldır anlatır. Ben sadece insanın kendini fark edememesini hazmedemediğim için bunu dillendirmek istedim. Ben buna inandım ve insan oluşumun hakkını vermeye çalıştım. Ömrüm oldukça da çalışacağım.
Herkes kendirli en akıllı görür
Aslında söylediğim sözün hiçbir uçuk yanı yoktur biliyor musun? Her insan kendini en akıllı görür, herkes "ben en iyiyim" der. Benim tek farkım bunu yüksek sesle söylüyor olmam. Ne gariptir ki insanlar inandıkları gibi yaşaya-mıyorlar. inandıklarını haykıramıyorlar. "Birileri ne der?" engeli insanları öyle bir sarmış ki, bir türlü kurtulamıyorlar Sonuçta herkes birbirine benziyor.
Herkes kendini oynasa, işimiz ne kolay olacaktı. Peki şimdi ne oldu? Estağfirullahlarla yaşayan, kendini inandığı gibi ifade etmekten korkan, başkalarına özene özene ömür geçiren zavallılar olduk. Aşmalıyız bunu. Aşmalısın dostum, bildiğim okumalısın. İçindeki adama kulak vermelisin! Dinle bak ne diyor: "Ben mükemmelim ama sen başkalarıyla ilgilendiğin kadar benimle ilgilenmedin. Sonuçta onlar erişilmez oldu, bense sıradan. Beni fark et artık! Bir şeyler yap ve elini çabuk tut, zaman geçiyor."
gen Dünyanın En Akıllı insanıyım
Düşünsene, birisi ben aptalım dediğinde insanlar niye büyük bir keyifle estağfirullah diyorlar da bir başkası ben akıllıyım dediğinde Hadi canım sen de diyorlar. Çünkü onlar birilerini aptal görmekten hoşlanıyorlar. Birçok insan kendinden daha akıllı olana tahammül edemez. Onu yok etmek için, yok saymak için yapabileceği ne varsa yapar.
Çok ahmakça ama...
Başarıyı yakalayamayanlar, çevrelerinde başarılı insan görmek istemezler. Ta ki sen aradaki mesafeyi, kaplanla kedi arasındaki mesafeye çıkarıncaya kadar. Sen o seviyeye gelince diğerleri artık seni tutamayacaklarını fark ederler. Yine destek olmazlar belki ama en azından senden faydalanmak adına rol yaparlar.
Başarılı olmayı bırak, başarılı olmaya adaysan bile; başkaları seni kasıtlı olarak yanlış yönlendirme çabalarına girebilir, bazıları da kapasitesi yetmediği için, yardım ettiğini düşünerek, tamamen iyi niyetle sana zarar verebilir.
Tüm acılar eşittir.
Dünyadaki tüm insanlar aynı oranda acı çeker ve aynı oranda mutlu olurlar. Bosna Hersek'te savaş altında olan bir insanla, evine ekmek götürmek zorunda olan bir insan aynı oranda acı çeker. Çünkü ikisinin de beklentisi bildiklerine ve hayallerine göre belirlenmiştir. Birinin en büyük hayali savaşın bitmesi iken, diğerinin en büyük hayali çocuklarına ekmek götürebilmektir.
Askere giden herkes askerliğini anlatırken üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri söyler. Kimi Mardin'de, kimi Antal-
140
141
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
ya'da, kimi Hakkari'dedir ama hepsinin teskereye olan mesafesi aynıdır.
Aynı gün İstanbul'da Chrysler jeep alan bir adamla, Van'da 1972 model 124 Murat alarTbtr adamın sevinci aynıdır. Çünkü ikisi de hayalini gerçekleştirmiştir.
Ben dünyayı değiştirmeyi hedefleyen bir insanım. Ahmet Bey de emekli olmayı planlayan bir insan. Emin ol ki benim dünyayı değiştirdiğim zamanki sevincim ile Ahmet Bey'in emekli olduğu günkü sevinci eşit olacak. Çünkü ikimiz de zirveye ulaşmış oluyoruz.
İlginçtir, herkesin yaşadığı aşk en büyüktür. Ve herkese göre öbürleri aşk mask yaşamamıştır. Bu doğrudur. Aşık olan herkes sevgisini sonuna kadar harcamaktadır. Dolayısıyla üst sınırları zorladığı için sevgide başka bir nokta hayal edemiyor. Sanırım başka bir örnekle ne demek istediğim daha net anlaşılacak!
• ': • V^vf ' • '>-: > •"' '-•". ••:<;:;'•,;
En fazla ben...
Hiç kimsenin birbirini tanımadığı bir ortamda, bir hayır kurumu için para toplanıyordu. Para gizli bir bölmede bir sandığın içine atılıyordu. Herkes kendine göre bir ödeme yaptı. Daha sonra bir araya geldikle-- * rinde, her biri diğerlerinin ödediği parayı bilmemele-n, ! rine rağmen, "En fazla yardımı ben yaptım." dedi. ••>-, • Hepsi haklıydı. Çünkü herkes cebindeki paranın tamamını bağışlamıştı...
Yine ilginçtir herkes çektiği acının en büyük acı olduğunu savunur. O halde herkes acıyı da aynı yaşıyor. Bu da
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
doğrudur. Çünkü herkes kendi bakış açısına ve yaşadıklarına göre değerlendirme yapar.
Ben ne acılar çekmişim... ••'''
Adam "Ben böyle acı yaşamadım." dedi parmağı kesildiğinde... Tam o sırada oradan geçen bir başka adamın eli yoktu, adam güldü ve "O da bir şey mi? Sen elini kaybetmek ne demek bilir misin" dedi. Tam o sırada kolu olmayan bir başka adam geçti oradan ve o da güldü. "Siz onlara acı mı diyorsunuz? Ben kolunu kaybetmiş bir adamım." dedi. Biraz sonra iki kolu ve bir bacağı olmayan bir başkası geldi. O da aynı şeyleri söyledi. "O da bir şey mi? Bana bakın benim vücudumun yarısı yok!" dedi. Onlar kendi aralarında tartışırlarken bir başka adam geldi. Adam hem sağır, hem dilsiz, hem de akıl hastasıydı. Anlamsız anlamsız baktı ve hiçbir şey söylemedi...
...Ertesi gün ben geçtim oradan; tartışmaya devam ediyorlardı.
Çok daha ilginçtir, herkes kendi söylediğinin en doğru olduğunu savunur. O halde herkes doğru söylüyor.
Bütün bu yukarıdaki örnekler aslında kendimizi pek tanımadığımızı ve diğerlerini de pek ciddiye almadığımızı gösteren muhteşem kanıtlardır... Halbuki herkes, özel şeyler yaşar. Herkes için önemli olan şey başkadır. Birbirimizle sidik yarıştırmak yerine, birbirimizi anlamaya çalışsak çoktaaan anlardık. Anlardık, bazen senin için hiç önemli olmayan bir şeyin, bir başkası için en önemli olabileceğini,
142
143
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
anlardık, bazen bir başkası için hiç önemli olmayan bir şeyin, senin için en önemli olabileceğini...
Öylesine bir karıncaydı o!
Hikayeye göre; italyajvyazar Lucianno düşünce suçlusuydu. 4 m2Tık bir hücreye mahkum oldu, hem de tam 17 sene için! O kahrolası hücreye yerleştiği birinci gün, her şey normaldi. Aradan birkaç hafta geçti. Lucianno düşünmeye başladı. Burada 17 sene nasıl geçer...
Aradan aylar geçti. Sanki her geçen gün biraz daha mahkum oluyordu zavallı hücresinde. Bir sabah bir karıncanın burnunu ısırması ile uyandı Lucianno. Onu büyük bir titizlikle parmağının ucuna alıp'acaba' dedi. Acaba bu karıncayı yetiştirip, kendime bir dost yapabilir miyim? dedi. Kaybedecek hiçbir şeyi yoktu ve bu denemeye değerdi. Karıncayı.yanı başında duran küçük sehpanın üzerine koydu. Karınca karıncalı-ğmı yapıp, kaçmaya çalıştıysa da Luci bırakmadı onu. Etrafını çevirerek karıncanın kaçmasına engel oldu. Onunla konuşmaya ve onu eğitmeye kararlıydı. Başa-rabilirse yalnızlığı sona erecekti. Karınca ile tam üç sene uğraştı. Karşılıksız da olsa konuştu ve dertlerini anlattı ona. Bir de isim taktı karıncaya. Tito.
Bir sabah Tito'sunun ona günaydın demesi ile uyandı Lucianno. Bu duyabileceği en muhteşem sesti. Büyük bir heyecanla yatağından dışarıya fırlayıp bağırmaya başladı: Konuştun, Tito sen konuştun. Nihayet konuştun. Günaydın, günaydın, binlerce günaydın dostum.
gen Dünyanın En Akıllı insanıyım
Artık bir dostu vardı Lucianno'nun ve bunu hiç kimse bilmiyordu. Tito'nun varlığı yazarın en büyük sırrıydı. Kimse duymamalıydı. Gardiyan duymamalı, bu rüya bitmemeliydi. Bu büyük dostluk tam 17 sene sürdü. Hiç kimse bilmedi Tito'yu. Lucianno, Tito'ya tüm bildiklerini öğretti. Konuşmayı, okumayı, yazmayı, dansetmeyi, şarkı söylemeyi, fikir üretmeyi... bildiği her şeyi öğretti. Kah ağladılar, kah güldüler.
Aradan tam 17 yıl geçti ve bir gün asık suratlı, soğuk yüzlü gardiyan demir kapıyı araladı. Hazırlan yarın çıkıyorsun, dedi beton sesli gardiyan. Gardiyan gittikten sonra Lucianno ağlayarak karıncaya döndü, "Bitti Tito. Bitti büyük dostum. Yarın çıkıyoruz, yarın özgürüz." dedi. Tito da ağladı. Yazar Tito'ya sordu, "Söyle dostum yarın çıkar çıkmaz ilk ne yapalım?" Tito: "Gidelim bir bara ve hayvan gibi içelim." dedi. Gülüştüler. Sabaha kadar uyumadılar. Hayal kurup bu fare kapanından farksız lavabolu dikdörtgenin ilk defa tadını çıkardılar. Bir anda sanki hücre genişlemiş gibiydi.
Sabahın ilk ışıklarıyla son kez açıldı demir kapı. Kapıdan çıkarken son kez geri döndü ve ranzasına baktı İtalyan yazar. Sadece şu iki kelimeydi ağzından dökülen: "Vay bee..." Dışarı çıktılar.
Tito, Lucianno'nun omzundaydı. Sabahın körüydü ve mevsim kıştı. Kar lapa lapa yağıyordu. Lucianno bavulunu havaya fırlattı ve 'özgürlük' diye bağırdı. Tito da bağırdı. Yağan kar umurlarında değildi. Yürüdüler, kara inat yürüdüler. Özgürlük sıcaklığına kar mı dayanır kış mı?...
144
1 45
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
Nihayet bir barın önüne geldiler. Tito sordu: "Şimdi biz buraya girebilecek miyiz?" Avazı çıktığı kadar 'biz artık özgürüz' diye bağırdı Lucianno. İçeriye girdiler. İçeride sızmış kalmış üç - beş adamla kasanın başında uyuyakalan barmenden başka kimse yoktu. Bir masaya oturdular.
Bir ara Lucianno'nun gözü masanın yanındaki aynaya ilişti. Hapisten çıkarken yaptığı gibi.yeniden mırıldandı, "Vay bee." Saçları bembeyaz olmuştu, yüzü buruş buruştu. Yaşlanmıştı Lucianno. Tebessümüne aradan sızan birkaç damla gözyaşı karıştı. "Barmen bize iki bira getir." diyebildi titrek bir sesle. Barmen yerinden fırlayıp biraları getirdi. Bir adamın iki bira istemesinin sebebini bilmiyordu. Bilmesi de gerekmiyordu, bilmek de istemiyordu zaten. Biraları bıraktı ve kuş tüyü kasasına geri döndü.
Lucianno omzundaki dostunu bardağın içine attı. İçtiler. Tito'da içti. İçtikçe keyiflendiler. Bir ara Tito, bardaktan fırlayıp masanın üzerinde dans etmeye başladı. Elini yüzüne koyup masanın üzerine abanmış olan Lucianno büyük bir gururla kendi yetiştirdiği dostunun dansını izledi. Bir an durdu ve 'ne günlerdi be Tito' dedi. Dertleştiler, biraz sonra yine dans etmeye başladı.
Tito dans ediyor, Lucianno korkunç bir keyifle bu muazzam manzarayı izliyordu. Bunu mutlaka birilerine anlatmalıydı. İyi bir şey yapmanın belki de en keyifli yanıydı onu biriyle paylaşmak. Ama Lucianno bu keyfi 17 sene hiç yaşamadı.
Özgürlüğünün bu birinci gününde, yıllarca gizli tuttuğu bu büyük ve onur verici sırrı birileriyle paylaşmalıydı. Etrafına baktı, barmenden başka kimse yoktu. 'Barmen, barmen!' diye seslendi. Barmen yarı uykulu, Lucianno'nun masasına geldi. Lucianno dans eden Tito'yu işaret ederek, büyük bir heyecanla "Barmen şuna bir baksana, şuna bir bak..." dedi. Barmen sessizce parmağını Tito'nun üzerine götürdü. "Çok affedersiniz beyefendi!" diyerek karıncayı ezdi...
Lucciano için Tito, en büyük dosttu, 17 yıllık emekti. Barmen içinse öylesine bir böcekti.
Herkesin karıncasına saygı duy ve asla unutma! Herkesin karıncası en önemlidir...
146
147
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
gen Dünyanın En Akıllı insanıyım
Egzersiz Zamanı ——-
Kitap yaz...
Kendi gözlemlerini içeren bir kitap yazmaya başla. Hemen başla. Nasıl yazarım deme sakın! Senden bir best-seller yazmanı isteyen yok... Kafana göre bir şeyler yaz. Başkalarının göremediklerini görmeye çalış. Bunu yaparsan, beynine 'Her şeyi gözlemle ve her şeye farklı bak' emrini vermiş olursun ki, bu sadece beynini geliştirmez, ayrıca dünyaya bakışını inanılmaz ölçüde değiştirmiş olur. Bu süreç başladı mı ömür boyu sürer gider.
Sadece bu egzersiz bile hayatını değiştirmeye yeter. Hemen emri ver ve kitabını yazmaya başla. Haydi...
l
Dünyanın En Güzel Şiirleri Daha eydi...
Çimen olduk çiğnediler, Çöl mü olsak daha eydi? Akarsuyduk çimmediler, Göl mü olsak daha eydi?
Goncamıza konmuyor kuş, Ne el yel, ne el dokunmuş... Alı solmuş günü dolmuş Gül mü olsak daha eydi?
Yemiş bastı başı eğdik, Yeyin diye yere değdik, Kuru muru sivri dimdik Dal mı olsak daha eydi?
Ne kibir biliriz ne kin, Ne bağ bastık ne de ekin, Aktık durduk sakin sakin Sel mi olsak daha eydi?
Zevrak gelir ya asmaya, Boynum sığmaz hiç tasmaya, Bağlanıp da bir yosmaya Kul mu olsak daha eydi?
148
149
8. Bölüm
Asla Vazgeçme!
Suya 10 metre kala susuzluktan
ölmek kim bilir ne acıdır, ama ölen
hiçbir zaman bunu bilemez.
:;',a Vazgeçme!
Ne olursa olsun asla vazgeçme!
Gözlerini açtığında çölün tam ortasındaydı. Fidye için yanlış adamı kaçıran mafya, sanki intikam almak istercesine genç ve suçsuz adamı, çölün ortasında ölüme terk edip kaybolmuştu. İnanılır gibi değildi. Epeyce bir şaşkınlıktan sonra düşünmeye başladı genç adam. Aklına henüz dördüncü sınıfa giden on bir yaşındaki oğlu geldi. Oğlu uzaktaydı ve yaşadıkları kasabada yapayalnızdı.
Geçen yıl bir trafik kazasında karısını kaybetmişti. Oğlu için, onun geleceği için yaşamak zorunda olduğunu biliyordu. Bunları düşününce yüzünde bir intikam ifadesi oluştu. Bekle beni yavrum geliyorum, senin için yaşayacağım, seni asla yalnız bırakmayacağım dedi...
Güneşin battığı yöne doğru yürümeye başladı. Yürüdü, yürüdü, yürüdü... Aç ve susuz tam üç gün yürüdü. Umutlan bitmek üzereydi. Üç gündür bir vahaya ulaşamamıştı. Kararlıydı, yavrusuna kavuşacaktı, vazgeçmemeye yemin etti. Yürüdü. Büyük bir inançla yürüdü. Susuzluktan çatlayan dudaklarından akan kanı eme eme yürüyordu...
Birden muhteşem bir şey oldu ve bir vaha gördü, yaklaştı. Kurtuldum, geliyorum yavrum diye diye koşmaya başladı. Vahanın yanına geldi, su diye elini daldırdığı şeyin kavurucu sıcağı adeta bir serap
153
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
tokadı savurdu adama. Lanet olsun dedi ve yürümeye devam etti. Kısa bir süre sonra yeniden bir vaha gördü. Ağaç, çiçek, su, her şey vardı. Yine koştu. Bu seferki kesinlikle vahaydı. Ama yaklaşınca çöl sağır edercesine yüksek bir sesle bağırdı: Ben bu kadar cömert değilim, serap görüyorsun seraaap! Genç adam yılmadı, yıkılmadı. Yine yürüdü. Oğlu bir an bile çıkmıyordu aklından... Tekrar bir vaha gördü, koştu koştu ve yüzüstü suya atladı. Ağzına dolan kumlar yine serap diye bağırdı. Hiç hali kalmamıştı ama her gördüğü vahaya koşuyordu, her seferinde serap olsa da...
Artık beşinci gün de bitmişti. Sürünerek gidiyordu oğluna, yeniden bir vaha gördü. Kumlara tutuna tutuna gitti. Bu kaçıncı seraptı Allah bilir... Hızı tamamen biten genç adam artık sürünemiyordu bile. Yeniden bir vaha gördü. Biraz daha gitti, biraz daha süründü. Güçlükle şunları mırıldandı: Beni affet oğlum gelemiyorum. Biliyorum bu da serap, bir sonraki de. Elveda!
Kendini güneşin eriten sıcağına bıraktı ve teslim oldu. Kısa bir süre sonra öldü. Ertesi gün aynı yerden bir kervan geçti. Kervanın kılavuzu genç adamın cesedini buldu ve şöyle seslendi: Su içmeyi bırakın da çabuk buraya gelin. Burada bir ölü var.
Suya 10 metre kala susuzluktan ölmek kim
bilir ne acıdır, ama ölen hiçbir zaman bunu bil
mez. . • •,
•j - •.; -
Vazgeçme!
Sadece iyi niyetle söylenen bazı sözler:
• Bu işten vazgeç. Böyle bir şey olsaydı Japonlar
yapardı.
• Kim yapmış ki sen de yapabilesin!
• Sen ona uyma! O deli.
• Niye sen de normal insanlar gibi olmuyorsun.
• Böyle kitaplar okuyup kafanı bulandırma.
Herkesi dinie! Sonuna kadar dinle! En sonunda karar ver. Kendi yönünü kendin tayin et. Kendi pusulana güven. Ne olmak istiyorsan, o olursun demiştim. Kararını ver ve sanki olmak istediğini olmuşsun gibi davran. Yani bir milletvekili olmak istiyorsan artık bir milletvekiliymişsin gibi davran. Hayalinde milletvekili ol. Şimdiden meclise mektuplar gönder, fikirlerini anlat. Hayallerinde devleti yönet... Eğer bir tenisçi olmak istiyorsan gözlerini kapat Andre Agasi ile maç yaptığını ve her seferinde onu en zor sayıları alarak yendiğini düşün! Ama öyle konsantre ol ki, gözlerini açtığında bakışın değişsin. Buna inan! Herhangi bir arkadaşınla maç yapmak için sahaya çıkarken, ben Andre Agası'yı yenmiş adamım, seni harcarım de. Raketi eline alınca kendini nasıl daha güçlü hissedeceğini ve yerinde duramadığını göreceksin.
Şimdiden yürüyüşün değişsin! Yıllar sonraki kendini hayal et ve onun gibi yürü.
Dünyayı Değiştirebilirsin
Asla Ben tek başıma ne yapabilirim ki? demeyeceksin. Yemin ediyorum ki sen tek başına dünyayı değişti-
154
155
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
rebilirsin. Hiç düşünmez misin, dünyayı her seferinde bir kişinin değiştirdiğini?
Parayı Lidyalılar buldu, doğru. Ama herhalde yüz bin Lidyalı bir araya gelip bulmadı parayı. Biri çıktı ve: Bu iş böyle olmayacak! Sen bana inek veriyorsun, karşılığında ben sana bir eşekle bir koyun veriyorum. Öyle bir şey yapalım ki hem küçük, hem değerli olsun. Onu yanımızda taşıyalım ve değişim aracı olarak kullanalım, dedi. İhtiyar heyeti onayladı ve para basıldı. Sonuç; dünya değişti.
Adamın biri çıktı: Orası senin evin, ben giremem. Burası da benim, sen giremezsin. Gel araya bir çizgi çekelim ve yerimizi bilelim... dedi. Çizgi çektiler, sınır icat edildi.
Sonuç; dünya değişti.
Yazıyı Sümerler buldu. Tabi ki yine yüz bin insan birden bulmadı yazıyı. Biri çıktı ve: Bu iş böyle olmaz, söylediklerimiz uçup gidiyor. Öyle bir şey yapalım ki, söylediklerimiz kaybolmasın, dedi. Önce komik oldu ama yazı icat edildi...
Dostları ilə paylaş: |