Dünyanın En Güzel Şiirleri Sen...
Biz, tuz, köz, söz var yarada, Biber miber bir arada, En beteri sığmaz ada. Yaradan bilir bir de ben... Ne anlarsın yaradan sen?
Mescitlerden geçtiğimi, Meyhaneyi seçtiğimi, içim yanıp içtiğimi, Yaradan bilir bir de ben... Ne anlarsın yaradan sen?
Benim gönlüm viranedir, Eyyüb'ün derdi de nedir, Yanıyorum kaç senedir Yaradan bilir bir de ben... Ne anlarsın yaradan sen?
Yaman işler yelda oku, Yarda zülüf yelde koku Zevrak tutmaz neden uyku, Yaradan bilir bir de ben... Ne anlarsın yaradan sen?
234
235
11. Bölüm
Türkiye İçin
Kriz - mriz yok! " Sadece psikoloji var..
Türkiye için
Prens çırılçıplak...
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken bir ülke varmış. Her yıl olduğu gibi şubat ayının son haftası, kral bilir kişi heyetini ülke meselelerini tartışmak için sarayında toplamış. Her sene düzenli olarak yapılan bu toplantılar çok önemliymiş. Çünkü bu toplantılarda, ülke için çok ciddi kararlar alınırmış.
Halk kraliyet binasının önünde çıkacak olan kararları beklemeye koyulmuş. Herkes büyük bir heyecanla acaba ne olacak diye bekliyormuş. Tam bu sırada sarayın ön kapısı açılmış ve prens büyük bir hışımla dışarıya çıkmış. Suratı asık olan prens, ağlamaklı bir ifadeyle halka bakmış. Şaşkın ve tedirgin bir ifadeyle halktan biri prense sormuş:
• Ne oldu ekselansları?
Prens bu soru karşısında kendini tutamamış ve ağlamaya başlamış. Ağlamış, ağlamış, ağlamış:
• Ne olacak ya! Kral yüzüme kitap fırlattı.
Bana bağırdı, misketlerimi çaldı, demiş.
Prensin bu cevabıyla bir anda her şey alt üst tfîmuş. Ülkenin parası pula, pulu da çula dönmüş. Halk perişan ve bitap düşmüş. Bir anda herkes fakirleşmiş. Millet birbirini yemeye başlamış. Herkes acı çekiyormuş. 'Vah benim ülkem vah!' diye diye dolaşır olmuş insanlar... Kısacası prensin suratına kitap
239
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyn
Türkiye için
fırlatılıp, misketlerinin alınması çok zoruna gitmiş halkın ve ülke büyük bir bunalıma girmiş...
Kral, üstüne bir şeyler almış ama prens hala çı-rılçıplakmış. Gökten düştü üç elma ve halkın kafası yarıldı.
Masaldan da öte...
Bu anlattığım masallarda bile olmaz belki ama Türkiye'de en son şubat krizi böyle başladı işte. "Bana kitap fırlattı." dedi küçük patron, dolar fırladı.
Ben 4 yıl ekonomi okudum ama hiçbir hocam bana kitap fırlamasıyla, dolar fırlaması arasındaki bağlantıyı anlatmadı. İnanıyorum ki başbakan da bu ikisi arasındaki ilişkiyi bilmiyordur. Ama eminim ki "Ne büyük adamım ben; bir lafımla Türkiye'nin kaderini değiştirebiliyo-rum." diye düşünmüştür.
Zaman geçti ve Derviş Baba geldi ekonominin başına. Akıllı adamdı. Kitap - Dolar ilişkisini çözmüştü herhalde ki ilk cümlesi şöyle oldu: Merak etmeyin çocuklar, ben size para bulacağım. Cümle bitmeden dolar indi. Piyasa hareketlendi. Biraz sonra para bulunamadı denildi, hay-daa dolar yine fırladı. Başbakan hastalandı dolar fırladı, iyileşti dolar düştü... Bütün bu olanlar sadece ekonomi bilimiyle açıklanmaya çalışıldı. Tüm tartışmalar havada ve anlamsız kaldı. Çünkü asıl bozulan ekonomi değil, psikolojiydi.
Bazen düşünüyorum da, bizim başbakan daha dik
yürüse, biraz daha sert ve ciddi baksa herhalde
Amerikan ekonomisi iflas ederdi.
Elbette ki tüm krizler bir birikimin sonucudur. Kriz, bir anlık bir psikoloji değişikliğiyle oluşmaz. Bunu kabul etmemek ahmaklık olurdu. Fakat şunu iyi biliyorum ki o birikimler de yine psikolojik bir temele dayanmaktadır. Türkiye için düşünürsek, biz yıllardır ısrarla "Bizden hiçbir şey olmaz." demiyor muyduk? Bu tarz cümleleri o kadar çok kullandık ki; ahlakımız, yaşam tarzımız, çalışmamız, dinlenmemiz... değişti. Bizden bir şey olmaz diye az çalıştık mesela. Benden bir şey olmaz diye yere tükürdük, camdan aşağı çöp attık. Bu ülkeden bir şey olmaz dedik, kendi halimize güldük. Her gün daha beter olacağımıza inandık. Şimdi inandıklarımız gerçek oldu. Çünkü "Bugün ne olduğuna inanıyorsan, yarın o olursun." İnandığımızı oluruz ancak. Dediğimizi başardık. Atalarımız boşa söylememiş "Bir adama 40 gün deli dersen, deli olur." diye.
İstiyorsan mutlaka olur.
Okullarda, kolejlerde, dershanelerde... konferanslar verirken dikkatimi çekti. Öğrenciler espri yapmak, komik olmak için adeta özel enerji harcıyor. Herkes işi gücü bırakmış komik olmak için uğraşıyor. Böyle bir sınıf ortamı nasıl olur? Komik olur tabii. Hedefin komik olmaksa mutlaka komik olursun. Biz bunu başardık. Gerçekten çok başarılıyız. Esprilerimiz tuttu. Tüm dünya bize kıçıyla gülüyor.
240
241
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
İstedik ve oldu. Kendimizi mahvettik. i
1 - Kesinlikle samimi değiliz.
Bizden hiçbir halt olmaz.
Biz kim, AT kim?
Biz hiçbir şey yapamayız. Türkiye bitmiş arkadaş.
; %
Yukarıda artık klişeleşmiş, hatta deyim haline gelmiş sözleri eminim sen de kahveden, arkadaşlarından, işyerinden duymuşsundur. Belki az önce sen de benzer bir laf ettin. Bu tarz cümleler hep çoğul başlar. Giriş kelimesi hep aynıdır, Biz. Ancak işin çok ilginç bir yanı var. Bunu herkes söylüyor ve söyleyen herkes kendini bu biz'in içinden soyutlamayı başarıyor. Bir şeyi cidden merak ediyorum. Herkes Türkiye'ye laf sokuyor; (Bizden bir şey olmaz gibi) peki bu işin sorumlusu kim?
Çık sokağa ve insanlara sor! Yere tükürmek sence
doğru mu? Allah'ın bir kulu "Doğrudur." diye cevap vermez. 100 kişiye sor, 1.000 kişiye sor. 70 milyon insana sor. Cevap hep aynıdır. Yere tükürmek görgüsüzlüktür.
Peki be kardeşim bu sabah işe giderken yerde gördüğüm balgamı uzaylılar mı attı?
Konuştuğumuz gibi yaşamıyoruz.
Kırmızı ışıkta geçen birisine küfredip, bir sonraki ışıktan kırmızıda geçen ve niye geçtin diye sorduğumda, "Amaaan! Ben mi kurtaracam arkadaş?! Memleketin her tarafı bozuk." diyen adamı tanıyorum ben.
Türkiye için
Kriz var diye şartlanıp perişan olmak yerine, Kriz
yok deyip, uygulamaya geçmelisin. Ha, unutmadan söyle
yeyim: Tabii ki sen kurtaracaksın bu memleketi. Ayrıca
memleketin her tarafı bozuk olsa ne yazar. Başarmak elin
de... ,. „,.
2 - Birbirimize güvenmiyoruz.
Ne vatandaş devlete, ne de devlet vatandaşa güveniyor. Ne işçi patronuna, ne de patron işçisine güveniyor. Ne halk medyaya, ne medya halka güveniyor. Bu listeyi uzat gitsin. Listenin sonuna da en acı olan son sözü koy: Ben kendime güvenmiyorum. Şimdi söyler misin, böylesine bir güvensizlik, bir karamsarlık ortamında olan bir ülkeden ne beklenebilir ki?!
3 - Memlekette lider yok.
Üzgünüm ama Türk halkı lider yetiştiremiyor. Üzgünüm ama Türk halkı hatip de yetiştiremiyor. Dikkat et, göz kulak kesil ve izle. Ben liderim diye ülke yönetimine talip olanların hangisi için o bir lider diyebilirsin?
• Bir defa, 100 liderden 90'ı konuşmasını kağıttan
okuyor. Hatip değil.
: • 10'u doğaçlama konuşuyor ama bu 10'un 8'i boş konuşuyor.
• Geriye kalan 2'nin 1'i iyi konuşuyor, karizma ye
rinde filan ama o da işi bilmiyor.
• Geriye 1 'i kaldı ve o da iyi konuşuyor, karizma ta
mam, işi de biliyor ama fırsat verilmiyor. Tabii ki
- bu bir mazeret olamaz. Eğer gerçek bir lider olsa
242
243
im
Ben Dünyanın En Akıllı insaniyi
Türkiye için
o fırsatı da kendisi yaratabilirdi. Demek ki o da fos.
Birisi çıkacak mantıklı konuşacak, farklı bir programı ve karizması olacak. Bu halkın karamsarlığını iyimserliğe, güvensizliğini güvene dönüştürecek. Medyayı yanına alacak ve elindeki sihirli değneği 70 milyon insana aynı anda değdirecek bir yeteneğe sahip olacak. Sen o zaman gör Türkiye'yi.
Düşün hele, Türkiye'yi düşün! Düşün ki herkes işini mükemmel yapıyor. Herkes 8 saat yerine günde 12 saat çalışıyor. 8 saat yerine günde 5 saat uyuyor ve kazandığı 3 saatlik zamanı okuyarak, yazarak geçiriyor. Herkes kendisini ülkesine adamış ve ülkesinin iyileşmesi için değil, süper güç olması için çalışıyor.
Herkes devlete güveniyor, herkes hakkına kanaat ediyor ve hiç kimse yolsuzluk yapmıyor. Okuma yazma bilmeyenler öğrenmeye çalışıyor. Öğrenciler sınıf geçmek için değil, öğrenmek için çalışıyor. Medya samimi bir şekilde halkın ve devletin yanında. TV'lerde, radyolarda eğitici, öğretici ve bilgilendirici programlar yapılıyor.
Gazetelerde Sevda Demire!' in silikonları yerine Türkiye'yi yurtdışında başarıyla temsil eden doktorlarımız anlatılıyor. Gazeteler, Hülya Avşar'ın Cilingiroğlu'ndan boşanma ihtimali yerine, Hülya Avşar'ın yaptırdığı okulu yazıyor. Devlet halkına güveniyor ve halkını gerçekten adam yerine koyuyor,
Bu ortamı beş sene sağlayabilecek bir lider, Türkiye'yi kesinlikle süper güç yapar.
4 - Medya Birinci Kuvvet.
Yukarıdaki ortamın sağlanmasında elbette ki medya 1. kuvvet. Ama onlar da "Halk bunu istiyor." diye bir cümle icat etmişler.
Büyük zırva: Halk bunu istiyor...
Medya patronlarının "Halk bunu istiyor, biz de halkın istediğini veriyoruz." demesini anlamak mümkün değil.
Bir öğretmenin sınıfa girip "Bana bir öğrenci lazım, kim gelmek istiyor?" dediğini ve hiç kimsenin gönüllü olmadığını, el kaldırmadığını varsay. Öğretmen ne yapacak? Rastgele birini seçmek zorunda kalacak. Herkes gönüllü olsaydı, herkes elini kaldırsaydı, öğretmen ne yapacaktı? Yine rastgele birini seçecekti. Öyle ise herkesin elini kaldırma-sıyla, hiç kimsenin elini kaldırmaması arasında hiçbir fark yoktur. Evet ne söylemek istediğimi anladığını umuyorum.
Her kanalda silikon muhabbeti olduğu için, halk onu izliyor. Tüm kanallar adam gibi yayın yapsa, ortada silikon milikon kalmasa, halk neyi ister ve ne izler sence?
Halk onu istediği için yayınlanmıyor magazin programları, magazin programları yayınlandığı için halk onu istiyor.
Onlar halen ısrarla, "Biz böyle olmasını istemiyoruz, basın - yayın kalitesi çok kötü" diyorlar. Kalitenin
gün geçtikçe halk bunu istiyor sloganıyla düşürülmesi
244
245
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
gerçekten şaşırtıcı. Eğer herkes, tüm medya mensupları kaliteyi yükseltme noktasında bir araya gelse, bir karara varsalar ve bu kararlarını yarınki yayınları ile icra etseler acaba halk yine Sevda'nm silikonları mı diyecek. Kusura bakmayın ama beyler, siz kesinlikle samimi değilsiniz. Bunu değiştirmek elinizde iken değiştirmiyorsanız, samimi olduğunuza inanamam.
"•f
Çok kolay...
İnsanların bir anda böyle psikolojik duruma geçmesi için ne gerekiyor, bu çok mu zor? Kesinlikle çok kolay. Yemin ediyorum yürümekten daha kolay. Kurtuluş Savaşı'nı hatırlasana, nasıl da hepimiz bir araya geldik, nasıl organize olduk ve nasıl başardık. O günkü başarının dibinde büyük harflerle sadece güven + samimiyet + inanç yazıyordu. Dedelerimiz komutanlarına, komutanlarımız Atatürk'e, Atatürk başta kendine olmak üzere, ekibine güveniyordu. Herkesin birbirine inancı tamdı ve herkes gerçekten samimiydi. Dedem Atatürk'e öyle bir güvendi ki, adamın başka şansı kalmadı. Başarmak zorundaydı ve başardı. Halkın güvenini boşa çıkaramazdı Atatürk. Çaresizlik psikolojisi Atatürk'ü ve ekibini öyle bir kuşattı ki, başaramama alternatifi hiçbir zaman aklına ve akıllarına gelemedi. Başardılar.
Şimdi yıl 2002. Yeniden birleşmek ve bir araya gelmek zorundayız. Tıpkı Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi. Bunu başarabiliriz.
Dedelerimiz savaşmak için, ülkeyi kurtarmak için yaratıldıklarına inanmışlardı. Bu uğurda kendilerini feda ettiler. Şimdi sıra bizde. Sen, ben, biz, bizim kuşak Türkiye'yi
Türkiye için
süper güç yapmak için doğduğumuza inanmalıyız. Gerekiyorsa kendimizi feda etmeliyiz.
"150 milyon maaş alıyorum, kiramı bile veremiyorum. Bana ne Türkiye'den, batarsa batsın! Be-nim bir dikilitaşım bile yok. Yanarsa yansın, bana ne?" dediğin sürece maaşının bir lira dahi artmayacağına dair sana garanti veriyorum. Bu çok boşa bir hayıflanmadır.
Maaşımızın artmasını istiyorsak, üretimin artması gerektiğine inanmalıyız. Üretimin artmasını istiyorsak, işimizi aksatmadan, verimliliği belki de %200 artırarak çalışmaya devam etmeliyiz. Sabahleyin işe geldiği dakikadan itibaren saatine bakıp, akşam olsa da gitsek diyen, işe başladığı ilk gün, daha 25 sene var emekli olmama diyen, her gün emeklilik yaşını hesap eden bir insan ne verebilir Türkiye'ye?
Akşam olduğunda üzülmelisin. Emekli olma yaşını hesap etmek yerine, işinde nasıl mükemmel olabileceğini hesap etmelisin. Çalışırken sadece işini düşünmelisin. Her zaman dakik olmalı, her zaman tebessüm etmelisin... Böyle yap! Belki sen ömrünün sonuna kadar hep 150 milyon alırsın ama senden sonra senin evladın, evlatlarımız; süper bir dünyada bizim hayal edemediğimiz rakamları alırlar...
Dedelerimizin kanı aktı, ülke kurtuldu. Şimdi dedelerimizin kanı ile aldığı bu ülkenin alın terine ihtiyacı var. Sen kan değil sadece ter dök yeter. Ben bütün bu anlattıklarımı Türk halkının yapacağına sonsuz ve sınırsız inanıyorum. Eksik olan tek şey bir lider. Peki ne yapmalı öyleyse? Lider yok, güveneceğimiz yöneticimiz yok deyip kenara çekilmek, her akşam 4 saat Çarkıfelek izlemek, diskolarda sa-
246
247
Ben Dünyanın En Akıllı İnsanıyım
bahlara kadar tabak kırmak bir çözüm mü? Kendine dön. Kendini tanı, sorular sor kendi kendine. Kim bilir belki de aradığımız lider sensindir.
Güler misin ağlar mısın? Uyanık hasta...
Genç adam idrar tahlili için bir hastaneye gitti. Laboratuardaki kadın, adama büyükçe bir kova vererek tuvaletin yolunu gösterdi... adam kovayı şaşkın bir bakışla alarak tuvalete gitti. Biraz sonra elindeki kocaman kovayla tuvaletten çıktı. Birkaç damla idrar kovanın içinde çok komik duruyordu ama görevini -",-. tamamlamış olmak yetiyordu genç adama. Laboratuardaki kadın, kovayı görünce önce adama, sonra kovaya ve sonra tekrar adama bakarak sinirli bir ifadeyle "Bu ne böyle? Bu kadarcık idrarla lökositi-ni bile sayamayız. Git bunu doldur gel." dedi ve bir damacana da su vererek "Bunu iç, belki işine yarar." dedi. Adam suyu da alarak tekrar tuvaletin
- ' yolunu tuttu. Bu sırada tuvaletten, elinde ağzına ka-
dar dolu kovayla çıkan adamı görünce tüm motivas-
• • yönü bozuldu. Kendi kendine elindeki kovaya baka-
rak, "El alem neler yapıyor, bîr de bana bak kuş çişi kadar..."
Tuvalete girdi. On dakika sonra çıktı. Elindeki suyu sonuna kadar içmiş fakat kovayı yine boş bırakmıştı. Tüm hastalar dolu kovalarla yanından geçer-Ren o bomboş kovasıyla üzüntüye boğuldu. Sonra bir adam geldi yanına. Onun da kovası doluydu. "Ne oldu kardeşim?" diye sordu. Bizim adam olanları
Türkiye için
anlatınca adam atladı: "Bak dostum, şu köşede bir kova çiş var adam daha yeni yaptı. Şimdi sen git çaktırmadan al onu kendi kovana boşalt, götür hemşireye ver. Sakın kimseye de söyleme ha...
Bizim adam büyük bir heyecanla ve inanılmaz bir gizlilikle adamın dediğini yaptı. Hiç kimse görmedi ama tahlil sonuçlarına göre bizim adam altı aylık hamile çıktı...©
Kendini dolandıran adam...
Türkiye'de çekilmiş bir kamera şakas.ydı yukarıda anlattığım. Şimdi var gerisini sen düşün! Öyle adam var k, sağlığıyla ilgili bir konuda kendi kendine hıle yapıyor ve sonra da kahvede hemşireyi nasıl kand.rd.g.n. büyük b,r ke-yifle anlatıyor.
Sorgulamıyoruz. Hiçbir şeyi sorgulam.yoruz. O kadar kanıksamışız ki acayiplikleri, her şeye olabilir .°nyargıs,yla vaklasıvoruz "Burası Türkiye abı. Burada her şey olur." diye diye tüm normallerimizi değiştirmiş bulunuyo-ruz.
Ambulansta oksijen bitebilir, itfaiyede su bitebilir adam su koymay, unutmuş olabilir, şoför da m.ş olabd r yanlış iğne adam öldürebilir, yolda giderken aıtecek çukura düşüp kaybolunabilir, on katrilyon para bir anda yok olab, lir... Eee normaaal!
248
249
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
Sayısal loto oynarkenki ciddiyetimizi hayatımıza yansıtsak, her şey mükemmel o|ur.
Daha önce de söylemiştim: Loto oynarken düşünen adam var! Var, ben gördüm..
Bu ne akıl?
Dünya üzerinde bizim milletimizden daha akıllı bir millet olduğuna inanmıyorum ben. Üşenmesek Etiyopya'dan, Somali'den veya dünyanın başka yerlerinden bir adam getirsek Türkiye'ye ve ona 150.000.000 Lira versek, desek ki abi al bu parayı yemen, içmen, ev kiran... bize ait olmak üzere bir ay boyunca bu parayla İstanbul'da dolaş. Bire - beş bahse giriyorum ki becerip de ayın sonunu getiremez. Ama biz aynı miktarda parayla elektrik, su, doğal gaz, telefon faturası ve kira öder, üç çocuk okuturuz. Soran olursa da hiç oflayıp püflemeden 'Çok| şükür gül gibi geçinip gidiyoruz. Yediğimiz önümüz- [ de yemediğimiz arkamızda...' gibi de cevaplar veririz.
Geçenlerde kalabalık bir yerde seminer veriyordum. Çay geldi. Kaşık getirmeyi unutmuşlar. Yanımdaki arkadaşım hiç beklemedi, hemen gözlüğünü çıkardı, gözlüğün sapıyla çayını karıştırdı ve afiyetle içti. Yemin ederim ki bunu hiçbir Alman yapamaz, akıl edemez demek istiyorum. O efendi efendi birilerinin kaşık getirmesini bekler. Sonunda kaşık gelir ama buz gibidir içtiği çay...
Türkiye için
Ne iş olsa yaparım diye bir vasıf bizim milletimizden başka kimde var? Biz gerçekten de olağanüstüyüz ve her işi biliriz. El alemin milleti gibi iş değiştirmeyiz çünkü. Direkt sektör değiştiririz biz. Adam tencere satıyorsa mesela, o iş yerinden çıkıp tencere satan başka bir yere girip çalışmaz. Ayakkabı tamircisinin yanına girer.
Geçen, şöyle bir hesap ettim de yaklaşık on küsur tane sektör değiştirmişim ben. Süngercilik, mobilya, yedek parça, cam, inşaat, yapı malzemeleri, radyo, senaryo, reklam, gıda, elektrikli battaniye, stand-up, bilgisayar... bunlar eğitimci oluncaya kadar uğraştığım işlerden sadece bir kaçı. Ana başlıklar halinde verdim ki, zamanını almayayım. Böyle adam Türkiye'den başka hiçbir yerde yok!
Askeriyede bize komutanlarımız ot yoldurmuştu. O zamanlar çok kızmıştım ama sonra haklı olduklarını anladım. Asker adam eğer boş kalırsa sevgilisini, karısını, anasını, babasını düşünüp bunalıma girer ve firar eder. Halbuki sürekli oyalanırsa kimseyi düşünemez ve mutlu bir asker olur. (Bu anlamı ben yükledim, ot yoldurma çalışmasıyla belki de hiç alakası yok, belki de sırf insan gücünden optimum düzeyde faydalanmak için yaptırıyorlardı bunu.)
Türkiye'de bizi oyalayan; düşünmemizi, üretmemizi engelleyen o kadar çok konu var ki asıl işimizi yapmak yerine daima oyalanıyoruz. Daima ayakta durabilmek için yeni çareler üretiyoruz. Sürekli çaresizlik psikolojisi içinde yaşadığımız için de inanılmaz akıllı olmuşuz. Şaka değil, biz hakikaten çok akıllı bir milletiz. Çocukluğum Almanya'da geçti benim. Hiç unutmam Türkiye'ye geldiğimiz zamanlarda düştüğüm komik durumları. Her şeye şaşırarak bakıyordum.
250
251
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
Türkiye İçin
Daha çömezdim o zamanlar...
Okulun birinci günüydü daha. Lacivert ceket ve kravat, mavi gömlek, gri pantolon ve siyah ayakkabı. Ne hoşuma gitmişti o zaman. Neyse, okula gittik. Saçlarım diğerlerine göre biraz uzundu. Sonradan, müdür muavini olduğunu öğrendiğim bir adam saçımın üzerinde, elindeki makineyle tuhaf bir hareket yapmıştı. Arkadaşların tren yolu deyip gülüştükleri bu uygulama beni şaşkına çevirmişti. Aptal aptal ne yapacağımı düşünüyordum ki, bir arkadaş bana 'Ne düşünüyorsun, git saçını üçe vur, olsun bitsin.' demişti. Üçün ne olduğunu bilmiyordum ama dediğini yaptım ve basımdaki o tren yolu birden yok oldu.
Aradan yıllar geçti. Şimdi Türkiye'de yaşamayı ben de öğrendim. İsveç'te yaşayan bir arkadaşım bize gelmişti. Bilgisayarda bir şeyler yapıyorduk, o an elektrikler kesildi. Arkadaşım panikleyip birden masanın altına girdi. Ben eğilip onun bembeyaz olan yüzüne bakıp ne yaptığını sorduğumda benim de masanın altına girmemi söyledi ve benim soğukkanlı oluşuma hayret etti. 'Adama bak, deprem olacak onun hiç umurunda değil' dedi. Meğer onların ülkesinde elektrik sadece deprem ve savaş durumlarında kesilirmiş. Neyse ki ben ona durumu anlatınca rahatladı. Elektik bu, dedim. Kul yapımı. Kesilir de gelir de. Neyse biraz sonra elektrik geldi ama bizim bilgisayar çalışmadı. Voltaj yüksek geldiği için bilgisayar yandı. Arkadaşım bana saçma sapan bir soru daha sordu: "Şimdi ne olacak?" Cevap verdim. "Yenisini alaca-
252
ğız." İnanmadı bana. Onların yaşadığı ülkede haber verilmeden böyle bir şey olduğunda, şahısların zararını devlet karşılıyormuş. Daha neler! ©
Ben bu kitabı yazarken tam 47 defa elektrik kesildi. Ama asla yazdıklarım kaybolmadı. Çünkü bir elimle yazarken diğeriyle sürekli kayıt tuşuna basıyordum. Bazen saatlerce elektrik gelmedi. E tabii ki bu kitap 3 ay yerine 7 ayda tamamlandı. Ama tamamlandı. İsveçli arkadaş böyle bir kitap yazsaydı ne olurdu peki? Düşünsene, bir defa elektrik kesildi, adam üç gün şok yaşadı. Demek ki devamlı burada olsa kitap yazayım derken felç olurdu. Ayrıca o benim senin gibi bir eliyle yazıp, öbürüyle kayıt yapamazdı.
Türkiye'de yaşamak gerçekten ciddi bir ayrıcalık. Adam yarım ekmek arası dönerle bir bardak ayran içiyor. Dönerin son lokmasıyla ayranın son fırtı aynı zamanda bitiyor. Bunu bir Türk'ten başkası beceremez. @
Her gece acaba bu gece olur mu diyerek yatağa girip depremi bekliyoruz ve bu bizi sarsmıyor. Amerikalıları 11 Eylülde gördük işte. Hepsi psikologa gitti. Birçoğu bizim tabirimizle kafayı yedi. Halbuki ayni şey Türkiye'de olsaydı hiçbirimiz şaşırmazdık, hiçbirimiz kafayı filan da yemezdik. Niye? Çünkü bunlar normal şeyler. Her şey olabilir. Düşünsene bahçe duvarına plastik top çarpıyor, duvar yıkılıyor ve top oynayan çocuklar ölüyor. Top oyriayan ço-
253
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
cukların ölmesi gayet normal. Öyle ya, oynamayan çocuk ne diye ölsün! Gerçi o da ölse normal ya...
Depremci amcalar, depremle yaşamayı öğrenmeliyiz dediler, biz anında öğrendik. Haydi onlar da bizim kadar çabuk öğrensinler bakalım, gökdelene uçak çarpmasıyla yaşamayı da görelim.
$
Cep telefonundan evi aramadan sadece telefonu çaldırarak saatlerce sohbet eden İngiliz gördün mü hiç? Bunu da bizden başkası düşünüp yapamaz.
Adam - Bir defa çaldırıp kapatırsam o benim
ve ne
istediğini soruyorum.
anlar-
Kadın - Kaç ekmek lazımsa o kadar çaldırırım,
sın.
ve
Adam - İki defa çaldırıp kapatırsam,,,yine benim "Misafir var mı?" diye soruyorum... :
Kadın - Bir defa çaldırırsam yok, iki defa çaldırırsam var, üç defa çaldırırsam "Çok misafir var; meyve, kuruyemiş filan al." diyorum.
Türkiye için
...Ve sonuç:
Sonuçta, daima olumsuzluk ve çaresizlik yaşadığımız için, sürekli yeni formüllerle çareler üretmek zorunda kaldık. İster istemez beynimizi zorladık ve çaresizlik bizim beyin gelişimimiz konusunda bir mucize oldu bize ve her birimiz birer dahi olduk...
İşte Türk insanının her gün kendi kendine sormak ve cevaplandırmak zorunda olduğu sorulardan sadece bir kaçı...
İşe giderken... r
Çalıştığı şirketin mali yapısını çok iyi bilir. Şirketin iflas e.dip etmeyeceğini patrondan daha iyi bilir. •
Psikolojiyi çok iyi bilir. Patronunun yüzüne bakar bakmaz o gün maaşların ödenip ödenmeyeceğini anlar.
Hastanede
Hastaneye giderken, ölme ihtimalini mutlaka göz önüne alır ve ailesiyle vedalaşır. Hatta vasiyetini bile yazar öyle gider.
Ameliyat olduktan sonra karnında şişliğin, doktor tarafından midesinde unutulan bir şeyden kaynaklandığını bilir.
Çocuğu ambulansa atar ama ambulansta oksijen olup olmadığını düşünür...
255
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
Yaşarken
İtfaiyeye haber verir ama itfaiye aracında su olmama ihtimalini de hesaplar ve mutlaka 4-5 kova su bulundurur.
Sağlığı için para ayıramadığı için 4 yıl boyunca ağrıyan dişlerle yemek yemeyi bilir ve asla şikayet etmez.
Her gece deprem olacak endişesiyle yatağına girer ama mışıl mışıl uyumakta kesinlikle zorlanmaz.
Kontrol kalemi yoksa bile anında bir çözüm bulur ve prizde elektrik olup olmadığını diliyle ıslattığı işaret parmağıyla kontrol eder.
Arabasının benzin lambası yanınca, kaç km daha gidebileceğini anında hesap eder, asla yolda kalmaz.
Dostları ilə paylaş: |