BEN ÖĞRETMEN OLMAK İSTİYORUM
Ben öğretmen olmak istiyorum.
Ben şâirimin mısralarında dil,
Genç kızımın gergefinde nakış nakış gül.
Âşığımın sazında tel
Öpülesi bir el olmak istiyorum:
Ben öğretmen olmak istiyorum...
Ben çaresizliğin filizlendiği yerde ümit,
Korkunun mayalandığı yerde yürek olmak istiyorum
Ben öğretmen olmak istiyorum...
Ben öğretmen olmasam diyorum!
O zaman şu körpe fidan
Nasıl öğrenecek, çiçek açıp meyve vermeyi?
Şu gelinlik kızım,
Şu bıyıkları yeni terleyen delikanlım
Kimden öğrenecek insan gibi sevilmeyi, sevmeyi;
Vatan için, millet için, bayrak için
Göz kırpmadan ölmeyi?
Sen öğretmen olmalısın kardeşim;
Sen namussun, vicdansın, adaletsin...
Sen müsbet ilimsin kardeşim
Sen irfansın, inançsın geleceğimi aydınlatan...
Sen buram buram tüten vatan-sevgisi
Sen burcu burcu kokan Türklük duygususun
Biz öğretmen olmalıyız kardeşim:
Biz görmeyenlere göz,
Duymayanlara kulak,
Yürüyemeyenlere ayak atmalıyız...
Biz şairlerimizin mısralarında dil.
Genç kızlarımızın gergeflerinde nakış nakış gül.
Âşıklarımızın sazlarında tel.
Öpülesi bir el olmalıyız.
BİZ ÖĞRETMEN OLMALIYIZ. .
Mustafa Nejat SEFERCİOĞLU
(Millî Eğitim Dergisi)
BEN ÖĞRETMENİM
Şanlı bayrağımı görünce
Okulumun gönderinde,
Daha bir başka çarpar yüreğim.
Her sabah açtığım kapının
Bilgiye, sevgiye, doğruluğa açıldığını
Çok iyi bilirim.
Gelecek yetiştiririm, geleceğim için
Çünkü;
Ben öğretmenim
Yeni nesil benim eserim!
Murat ŞENGÖNÜL
İçören
ARKADAŞLAR MERHABA
Sizden sonra da dolup boşalacak bu sınıflar
Duvarlara, sıralara sindi şimdiden
Umudunuz, sevinciniz, düşleriniz
Mezun olup gidiyorsunuz ya
Hep kulaklarımda çınlayacak sesiniz
Ben asık yüzlü hocanız Arif Ay
Çantası kitap, yüreği şiir dolu
Kucaklarcasına hepinizi: MERHABA!
Bu hafta kaç kitap okudunuz diyerek
Yine her sabah mahcup bakışlarınızdan öpeceğim
Hayat ebedî hayata eklenince tamamlanır
Bu yüzden dersler de bitmeyecek
Son şiirler gibi yarım kalacak
Uzun bir nehirdir anılarımız
Hep aramızda akacak
Sizler gibi bir gün
Ben de mezun olacağım
Özledikçe her birinizi
Yorgun gözlerimle
Yıllığınıza bakacağım
Arif AY
Başkent Ün. Öğretim Görevlisi /ANKARA
ATATÜRK VE ÖĞRETMENİM
Sevgili öğretmenim
Heyecanla beklerdik seni her sabah
"GÜNAYDIN" derdin, seslerin en güzeliyle,
"BUGÜNKÜ KONUMUZ" diye, başlardın söze
Kara tahta Önünde akbilgilerle
Çırpınırdın, birşeyler öğretmek için bize.
"BAYRAK" derdin öğretmenim
Heyecandan dalgalanırdı sesin BAYRAK gibi
"ATATÜRK" deyince coşardın sen
Yatağına sığmayan IRMAK gibi.
"ATATÜRK" deyince öğretmenim
Nefes almaz seni dinlerdik
Anlatırdın hayatını devrimlerini
Cepheden-cepheye koşardın sen
Daha bir büyürdün gözümüzde
Sanki ATATÜRK'Ü yaşardın sen.
Ellerinden öperim öğretmenim.
En güzel duygularla en güzel bilgilerle
Yetiştirdin bizi
Şimdi içimizde inanç başımızda BAYRAK
Bu Yurt sevincimiz tasamız bizim
ATATÜRK ilkeleri en büyük yasamız bizim
ATATÜRK yolundan dönmeyiz biz
MEŞ'ALEMİZ ATATÜRK sönmeyiz biz..
Özkan GÖNLÜM
BEN ÖĞRETMENİM
Ben öğretmenim,
Sevdalısı bu yurdun.
Dolaşırım sınırlarında yurdumun
En yüksek burçlarına çıkar,
Bayrak olurum.
Ben öğretmenim,
Bir rüzgâr olur eserim,
Erzurum yaylasından.
Bütün yaylalarımda dolaşırım.
Özgürlük olurum.
Ben öğretmenim,
Yalnızlık türküleri söylerim, mezralarda...
Kemeraltı çarşısındaki insan seline karışır,
Karışır yüreğim...
Umut olurum.
Ben öğretmenim,
Göçmen kuşlar gibi dolaşırım yurdumda,
Geceyle biter yolculuğum.
Aydınlık olur her yan.
Işık olurum.
Ben öğretmenim,
Baharların sevdalısı...
Çocuklarımın gözlerinden akıp içeri,
Can veririm.
Hayat olurum.
Ben öğretmenim,
Gökyüzü hepimiz için mavi...
Bulut olur dolaşırım göklerde.
Sonra indiğim yerde,
Rahmet olurum.
Gönderen : Adem AKYOL
BENİ EĞİTİN
Eğitin beni, çocukluğumdan başlayarak
Alfabemi öğretin bana.
Çökmüş, yıkılmış umutlar içinde
Gülmeyi, filizlenmeyi öğretin,
Eğitin beni.
Tutun kolumdan gezdirin toprağımın üstünde,
Vatanımın dört bir yanını sevmeyi öğretin
Eğitin beni.
Çıkarın beni semalara uçmayı öğretin,
Atın beni deryalara yüzmeyi öğretin,
Eğitin beni.
Güneşi gösterin bana yağmurlu günde,
Kardeşliği öğretin,
Suç aramayın geçmişte, dünde,
Geleceği öğretin,
Eğitin beni.
Tutun elimdeki silâhı savaşmayı öğretin,
Millet için milletçe yaşamayı,
Korunmayı öğretin,
Eğitin beni.
İnsanlık içinde başımı dik tutmayı,
Milletimle gurur duymayı,
Yönetmeyi öğretin,
Eğitin beni.
Üzmeyin kısa bir ömür için
Elime verilen meş'aleyi ufuklara
BENİ DE GÖTÜR AYDINLIĞINA
Öğretmenim İsrafil TURAN'a
İçimde ufkuma çizdiğin dağlar,
Adına gül gibi uzanıyorum...
Her çığlık kahrın önünde ağlar,
Seni yüreğimle selâmlıyorum.
Nasıl gizler yüreğini bir çocuk,
Islak yorganının karanlığına?
Sığmaz düşlerime bu koca boşluk,
Al beni de götür aydınlığına...
Ziller çalsın, yine sen dağları çiz,
Sevginin rengine boya suları.
Kucaklasın hasretimi bu deniz,
Büyüsün ellerinde güneşin yolcuları.
Bütün yıldızları sersem geceye,
Bütün çocuklara seni anlatsam,
Adın sığmaz kurduğum her tümceye,
Kıyametler kopar seni unutsam.
Nuri PEKÖZ
Çavuşlu İlköğretim Okulu Türkçe Öğretmeni
Görele/GİRESUN
DİMDİK AYAKTASIN ÖĞRETMENİM
Tebeşirle boyanan ellerini öpsem,
Sevgi bağından gülleri derip yollarına sersem,
Sen yücelerin yücesi, mesleklerin en ulvicesi,
Senin için çok şey yapsamda, bir şey yaptım diyemem.
Sana kurşun sıksalar da kanın mürekkep olur,
Seni namerde muhtaç etselerde azmin yaşam kaynağın olur.
Yorgun olsan,şakaklarına ak saçlar düşsede,
Sen yine mutlu ve umutlusun öğretmenim,
Senin umudun parıl parıl parıldayan gözler,
Senin umudun gülücükleri eksik olmayan yüzler.
Sana kurşun sıksalar da kanın mürekkep olur,
Seni namerde muhtaç etselerde azmin yaşam kaynağın olur.
Sen mimarların dahi mimarı sevgili öğretmenim,
Bir harfin için kırk yıl mı ? Kaç yıldır bilmem kölenim,
Senede bir gün değil, her gün senin için ölenim,
Eller bilmesede kıymetini ben bilenim.
Sana kurşun sıksalar da kanın mürekkep olur,
Seni namerde muhtaç etselerde azmin yaşam kaynağın olur.
Cemil AYDIN
Bolu Anadolu Öğretmen Lisesi
Müdür Baş Yardımcısı
DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
Bütün çiçekleri getirin buraya.
Öğrencilerimi getirin buraya, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiçeklere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya.
Son bir ders vereceğim onlara.
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin... Ve sonra öleceğim.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin, görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini,
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın,
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyorum gönlümde,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kop dağına göçen,
Yürükler yaylasında, Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, ağrı eteğinden,
Gücenmesin, bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencilerimi istiyorum,
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan gizli ve sessiz,
O bakımsız ama kokusu eşşiz çiçek,
Kimse bilmeyecek seni, seni kimse bilmeyecek
Seni, beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarümar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
Okulun duvarı çöktü, altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
LÇile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya.
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya. Ceyhun Atıf KANSU
ELLERİNDEN ÖPERİM ÖĞRETMENİM
-I-
Ellerinden öperim öğretmenim
Binlerce öğrencinden biriyim ben
Anne oldun baba oldun bana
Okudum yazdım çok şey öğrendim
Borcumu ödeyemem sana.
Ellerinden öperim öğretmenim
Tebeşir tutan, kalem tutan ellerinden
Ellerin öyle güzel ellerin, öyle sıcak
Ya gözlerin öğretmenim ışıl-ışıl
Sevgi dağıtırdın kucak-kucak.
Ellerinden öperim öğretmenim
Benim için en büyük gurursun sen
Bir söz duysam iyiye güzele dair
Kalbimde vurursun sen.
-II-
Ellerinden öperim öğretmenim
"Daha dün annemizin kollarında yaşarken
Çiçekli bahçemizin yollarında koşarken..."
Sen BAYRAK önünde topladın dizi-dizi
ATATÜRK yolunda yetiştirdin bizi.
Ellerinden öperim öğretmenim
Boşa gitmedi emeğin
Kimimiz doktor olduk savaştık hastalıkla
Asker oldu kimimiz canı Vatana feda
Kimimiz mühendis oldu yol yaptı baraj yaptı
İşçi olduk memur olduk emek verdik topluma
Öğretmen oldu kimimiz karanlığı aydınlattı.
Ellerinden Öperim Öğretmenim
Huzurlu ol düşünme bizi
ATATÜRK yolunda dimdik ayaktayız
Sesimiz daha gür yolumuz daha aydınlık
Özgür esen rüzgarda dalgalanan al Bayraktayız.
Sevgili öğretmenim
Senin için yazdım bu şiiri
Binlerce öğrencinden biri benim
Mübarek ellerinden öperim.
Özkan GÖNLÜM
GECELERİN IŞIKLARI
Siz olmayan güller yetiştiren,
Tomurcuklara gülümseyen sevimli yüzler;
Tüm içtenliğimizle geldik size,
Işık saçın, renk verin,
Solgun yüzlerimize...
Öğretin tarihi, ecdadı, zaferleri
Üç kıtada at oynayan bahadırları...
Uzaya, ay ve yıldızlara ulaşmak için,
Bilgi merdivenleri hazırlayın,
Çiçeklerle süslenen basamaklardan,
Ulaşalım gökyüzüne.
Yine geldik yeni ümitlerle;
Güvenle, öğrenme arzusuyla.
Biliyoruz, yükselirsek vatan da yükselir,
Göklere erer başımız.
Biliyoruz; tarihin, Atatürk'ün yolu sizden geçer.
Bahçenize geldik, solmayan gülleriz biz...
Gülümseyin yeşerelim,
Konuşun tomurcuklar açalım,
Rengarenk olsun bozkırlar, Kıraç topraklar...
Sizler gecelerin ışıkları,
Dikenli yolların yılmayan yolcuları.
Köy, şehir demeden koştunuz,
Serin pınarlarla, yayla rüzgarlarıyla geldiniz.
Doldunuz, heyecan dolu yüreklerimize
Yol gösterdiniz ışık saçtınız
Aydınlandı gönüllerimiz,
Aydınlandı yolumuz.
Gücümüz bilginizle artmakta,
Duygularımız şefkatinizle...
Yeşermekte kıraç toprağımız,
Alınlarımızda yükselecek gururla,
Ayyıldızlı bayrağımız...
Süleyman ÖZBEK
KÖY ÖĞRETMENİ
Ben bir köy öğretmeniyim,
Anlımda ışık,
Gözlerimde nur...
Alıp götürmeyin beni şehirleri
Götürmeyin ne olur.
Bir köy öğretmeniyim,
Katıksız duygular içinde yaşarım.
Çıplak ayaklar basar yüreğime,
Onları tutar, okşarım.
Bir köy öğretmeniyim,
Çaresizlik ekmeğim, keder gözyaşım,
Umut ve sevgiyim çarpan kalplerde,
Dağlardan daha çok yücedir başım.
Ben bir köy öğretmeniyim,
Evlerde motif, dillerde destan
Gölgesi düşer ay-yıldızın üstümüze,
Ve gönüllerde büyür vatan...
Göktürk Mehmet UYTUN
ÖĞRENCİLERİME
Ne servet isteriz, ne mevki, ne şan
Bize kuvvet verir, ağaran her tan
Tesellimiz olur, taze bir fidan.
Dugular yürekte nakış, nakıştır.
Sizin varlığınız bize alkıştır...
Bazen gaz lambası, bazen loş ışık,
Gözümüz ezelden buna alışık
Bozkırlar üstünde açan sarmaşık.
Duygu pınarıyla ruha akıştır,
Sizin varlığınız bize alkıştır.
Hep aynı sedalar kulağımızda,
Bilgi demetleri kucağımızda...
Al al gelincikler sancağımızda,
Bu nurlu yollardan göğe çıkıştır,
Sizin varlığınız bize alkıştır.
Yılları bıraktık, çok gerilerde,
Gençlik rüzgarları kalmadı sende
İlim yağmuruyla pek çok siperde,
Emelimiz şimşek, şimşek çakıştır,
Sizin varlığınız bize alkıştır.
Siz solmayan güller, yeşeren dallar,
Ay yıldız üstüne işlenen allar.
Seneler geçse de ayrılmaz yollar,
Tükenmez hazine, sıcak bakıştır,
Sizin varlığınız bize alkıştır...
Süleyman ÖZBEK
ÖĞRETMEN
A'dan başlar aydınlık,
Bir taş koyar bütün yapılarda temele öğretmen.
Soluğudur düşüncenin buğdaydan yalaza dek
Yeryüzünde ne varsa ondan gelmedir,
Yeryüzü ile el ele öğretmen
Göz gözdür o, uzakları görürüz
Ağızdır o, türkü söyleriz haykırırız günlerden.
Ulaşırız erdem üstüne, gelecekler üstüne biz hep
Çizer büyük değirmisini
Uç olur da gergele öğretmen.
Hey hey, burası bir dağ köyü, kurda kuşa
Bırakılmış göğün kıyısına bırakılmış
83 toprak ev, 83 acı duman,
Çoluğuyla, çocuğuyla 415 karanlık
Kurtulacağız, el ayak kurtulacağız,
Bir okul yapıla, bir gele öğretmen.
Bir ışık, bir ışık daha,
Gecelerin içindeki ejderlerle dövüşür
Nice istemeseler de, nice önleseler de,
Uyandırır toplumunu
İyiye, doğruya, güzele öğretmen.
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
ÖĞRETMEN OLMAK İSTİYORUM
Ben, öğretmen olmak istiyorum,
Ben, şairimin mısralarında dil
Genç kızımın gergefinde nakış nakış gül,
Aşığımın sazında tel
Öpülesi bir el olmak istiyorum.
Ben, öğretmen olmak istiyorum...
Ben çaresizliğin filizlendiği yerde ümit,
Korkunun mayalandığı yerde yürek,
Güçsüzlüğün güçlendiği yerde bilek olmak istiyorum.
Ben öğretmen olmak istiyorum...
Şu öksüz yavruya sımsıcak kucak,
Şu yetim çocuğa yanan bir ocak,
Çorak topraklara yağan yağmur,
Azgın sulara, bend,
Mehmed'imin elinde çağlar açan kılıç,
Ben ana, ben baba, ben Fatih, ben İbni Sina,
Ben Mimar Sinan olmak istiyorum.
Ben öğretmen olmasam diyorum,
Kim ekecek tohumları toprağa.
Ben ressamımın elinde fırça, tualinde renk
Bestekarımın en içli şarkısında nağme,
Hattatımın, nakkaşımın elinde kalem;
Ben Hoca Ali Rıza,
Ben Itri, Leyla Hanım,
Ben öğretmen olmak istiyorum.
Ben zehirli mantarların,
Deve dikenlerinin,
Ayrık otlarının boy attığı verimsiz bir toprak değil,
Ben,
Kırlarda elvan elvan çiçeklerin açtığı,
Dağlarında hür kuşların uçtuğu,
Pınarlarından susayanın içtiği,
Yollarından yiğitlerin geçtiği
Çiftçisinin başak, başak kardeşliği biçtiği
Bir vatan olmak istiyorum;
Ben, öğretmen olmak istiyorum.
Ben Hakk'a yönelen alınlarda nur,
Vatan topraklarını çevreleyen sur,
Mehmetçiğin göğsünde "iman"
Gençliğimin damarlarında "asil kan"
Bu zulme eğilmeyen baş,
Ben vatan için ağlayan gözlerde yaş,
Barışta güvercin, savaşta kartal olmak istiyorum;
Ben, öğretmen olmak istiyorum.
Nejat SEFERCİOĞLU
ÖĞRETMENİN ÖYKÜSÜ
Ben, köy öğretmeniyim,
Dağ başında bulutların altında.
Toprak kokar ellerim,
Pantolonumda çamur lekesi var.
Pis değil ki, vatan toprağı kokar,
Kars'tan Edirne'ye kadar.
Geceleri mum yakarım odamda,
Yarın dokuz Ekim,
Köyde bayram var.
On beş kız, yirmi erkek kaydettim.
Tüm anadolu'ya selamları var.
Henüz kara tahtam yok,
İlk harfleri tanelerle yazdırttım.
Aydınlık A'dan başlayacak
O. Köksal MEMİŞ
ÖĞRETMENİM
Ben bir gülüm, sen bahçıvan
Çok açarsam eser senin
Mis kokarsam hüner senin
Ama bir de solarsam
Günah senin, günah senin
Öğretmenim.
Ben tohumum, çiftçi sensin
Çok sularsan, ürün senin
Bol olursam, verim senin
Ama bir de çürütürsen
Hata senin, hata senin
Öğretmenim.
Ben elmasım, sarraf sensin
Pırlanta isem, emek senin
Parlıyorsam, yaldız senin
Ama bir de parçalarsan
Kırık senin, kırık senin
Öğretmenim.
Ben boş defter, kalem sensin
Doğru yazsan, yarın senin
Güzel yazsan, ikbal senin
Ama bir de karalarsan,
Vicdan senin, vicdan senin
Öğretmenim.
Ben öğrenci, sen öğretmen
Başarırsam hüner senin,
Kazanırsam zafer senin,
Ama bir de kaybedersem,
Yok diyecek başka sözüm,
Yorum senin, yorum senin
Öğretmenim.
Gönderen : Ahmet Anıl AKTAŞ
TED Ankara Koleji Öğrencisi
ÖĞRETMENİM
Köyde, kentte, bucakta
Uygarlık yolunda
İyilik, güzellik için
YARIŞTASIN
Adın dillerde, sevgin gönüllerde
Elinde hiç sönmeyen bir mum
Zifirî karanlıklarla
SAVAŞTASIN
Vatan denen yuvada
Atatürk'ün yolunda
Birlik, beraberlik için
BAŞTASIN
Tohumlar ekersin insanlık bahçesine;
Fidan olur, ağaç olur,
Meyve verir
KIVANÇTASIN
Anadolu'nun uzak yerlerinde,
Güçlükler içinde,
Çok şeyler beklemeden
UĞRAŞTASIN
F. Ceren DAYANGAÇ
ÖĞRETMENİM
Bir uzun geçmişte hatırlıyorum seni
Korkulu çocuk yüreğimde acılar vardı
Dost muyduk düşman mıydık bilemiyordum.
İlk resmî ayrılışımdı anamdan, gülemiyordum.
Galiba bir yayla dönüşü bir ılıkça gün
Karga seslerinin rüzgârlara karıştığı bir son yazdı
İlk göz göze gelişimizde sessizce ağlayıverdim
Zira bana da herkese baktığınca bakıyordun
Kayıtsız bakışlarınla yüreğimi yakıyordun.
Bir solgun alev sıcaklığı ile içimi yakmıştın
Galiba benim dünyamda ilk kravatı da sen takmıştın.
Tebeşiri senin elinde görmüştüm öğretmenim
Kara tahta önünde duruyor, kendini yoruyordun
Bir seyirlik adamdın gözümde.
Öğrenmeyi değil oynamayı bilirdim.
Hilmi EREN
Emekli Okutman / ANKARA
ÖĞRETMENİM
Öğretmenimin sözleri
Bu sabah güzel mi güzel
Göz bebeklerindeki yankılar
Buram buram dostça
Tüm insanlara
El ediyor
Merhaba....
Öğretmenimin gözleri
Alev alev, pırıl pırıl
Türkiye okunuyor öğretmenimin
gözlerinden Ilgıt ılgıt akça
Konuşuyor
Öğretmenim
Dağlarca....
Öğretmenimin elleri
Öpülesi, öpülecek ellerdir
Özgürlük türküsünü söylüyor
Burcu burcu pakça
Kara tahtanın
Başında
İNSANCA....
Abdülkadir GÜLER
Emekli İlçe Millî Eğitim Md. / AYDIN
ÖĞRETMENİM
Ben,
Seni ilk defa
Okul duvarının dışından
Okula gitmezken tanıdım.
Kirli suratım, karışmış saçlarım
Çapaklanmış gözlerimle
Hep sana bakardım...
Anasızlığımın özlemini
Senin çocuklarla ilgilenmenle
Kapardım...
Okula başladığımda,
Cızlavat lâstik ayakkabılarımın içinde
Donarcasına ıslanmış ayaklarımı,
Sıcacık bakışlarınla kurutur
Bana bir kerecik dokunman için
Her türlü yaramazlığı yapardım...
Ben,
Sevdalarımın en büyüğünü
Sana bakarak yaşadım...
Sevgili öğretmenim.
Ragıp SARI
Atatürk İlköğretim Okulu Öğretmeni
BALIKESİR
ÖĞRETMENİM
Güler yüzlü öğretmenim,
Bir tanesin, canım benim.
Masallarla bilmeceler,
Anlatırsın neler neler...
Kalemimi tutamazken
Kitabımı açamazken
Bir de baktım yazıyorum,
Sular gibi okuyorum.
Çalışıp iyi olmayı,
Koşup el ele vermeyi,
Bu güzel yurdu sevmeyi
Sen öğrettin öğretmenim.
Bizde pek çok emeğin var,
İçimizde çok yerin var
Yetiştirdin hepimizi,
Ver öpelim elinizi
Süleyman KARAGÖZ
ÖĞRETMENİME
Bilgi demetleri sun, yine bana,
Yine yalçın dağlar ötesinden gel...
Işık saç, erdem ver, sisli dünyama,
Yine altın çağlar ötesinden gel...
Aydınlığa giden sonsuz yollardan,
Tomurcuklar açan yeşil dallardan,
Bahçedeki taze, solmaz güllerden,
Baharlarla bağlar ötesinden gel...
Fecri müjdeleyen yıldızdan, aydan,
Uzat maviliği şeffaf saraydan
Buketler dererek bize uzaydan,
Göklerden al tuğlar ötesinden gel.
Milletime doğan şafaklarla şen,
Şehitler yatağı topraklarla sen,
Irkıma şen veren bayraklarla sen
Tarihler, otağlar ötesinden gel....
Süleyman ÖZBEK
ÖĞRETMENİMİ SEVİYORUM
Öğretmenimi seviyorum; çünkü:
Okuyor,
Düşünüyor,
Düşündüğünü konuşabiliyor.
Yazıyor,
Yaşamının içinde insanlar var; düşünceler, sevgiler, aşklar, Şiirler var; kendisi var.
Yalnızca bakmıyor, görüyor;
Gördüğünü anlıyor;
Anlatıkları ile bir çok Özge'ye yol gösteriyor, öğretiyor.
... Ve en önemlisi herşeyi bildiğini sanan insanın, aslında, Hiçbir şey bilmediğinin farkında.
Bu nedenle her geçen günün ona yeni şeyler
Öğreteceğinin bilincinde.
Emek veriyor. Bir öğrenciye okuduğu şiirle umut veriyor.
Öğretmek için, yaratmak için çaba harcıyor.
... Ve sevgi, saygı duyuyor öğrenciye.
Kendine inanıyor ve saygı duyuyor.
Bir savaşı var ve bu savaşta en büyük silahı güven,
Sevgi ve umut...
Yalnız kendi rolünü oynuyor.
En önemlisi beni kendisi yapmaya çalışmıyor.
Öğretmenimi seviyorum; çünkü, ona, saygı duyuyorum.
Öğretmenim:
Kendinize çok, ama çok iyi bakın çünkü,
Birçok Özge'nin size ihtiyacı var.
Sizi seviyorum..
Özge GÜNGÖR
Ankara Anadolu Lisesi
ÖĞRETMENİN VEDASI
Gidiyorum... Bir yanımda emeklerim,
Bir yanımda
Uçsuz bucaksız hayallerim.
Sizlerde yaşayacak onlar şimdi.
Bir damla gözyaşına kıyamadığım,
İçimin derdi, saçımın akı çocuklar...
Yavrularım...Evlâtlarım,
Kınalı kuzularım,
Avucu reyhan kokulu küçük dağlarım.
Kiminiz büyüdü, heybetiyle
Nam saldı, kâh korku yedi âleme,
Hatta bana bile!...
Kiminiz kurudu, kara saban arkasında
Ufalandı eller, parçalandı yürekleriniz
Toprakla beraber...Sevgisiz...
Kiminiz, daha çiçek açmadan meyve verdiniz...
Bu ihtiyarın derdi nedir bilir misiniz?
Dört adam,
Çıkacak mı benim dört kolluyu taşıyan?...
Ve olacak mı acep öbür tarafta
Yepyeni bir kara tahtam...
Benimle zamanı gelince oynadın da hazla
Alışamadığım dört duvar arasında ne işin vardı!
Hep benden önce oradaydın ne yazın ne kışın vardı...
İlk harfler, heceler, sözcükler derken
Ve o mabede seninle gelip giderken
Tutuştu ellerimiz birleşti gözlerimiz.
Karga seslerinin rüzgârlara karıştığı bir son yazdı
Son göz göze gelişimizde...
Buruk tebessümlerinle beni ağlatmıştın
ÖĞRETMENİM,CANIM....
Fatma AYDEMİR
Asarcık Emirmusa Karaköseoğlu
İlköğretim Okulu Öğretmeni / SAMSUN
RESİM
Haydi çocuklar resim yapalım
yeni bir dünya kuralım
Önce bembeyaz bir kâğıt
fırçalar, kalemler alalım
Sonra rengârenk boyalar
Sakın ha!
İçinde kara olmasın.
İlkin güneşi konduralım
sarıdan, turuncuya
Gökle denizi birleştirelim
maviden, lâciverde
Dağlar ormanlarla kucaklaşsın
yeşilin her tonuyla
Sakın ha!
İçinde kara olmasın.
Mustafa Kemal DEMİRIŞIK
Safranbolu Endüstri Meslek Lisesi
Müdür Başyardımcısı / KARABÜK
SANATKAR
Al, işte boyalarım
Bir resim yap bana,
Kâğıdı kocaman olsun...
Bir manzara çiz Anadolu'dan
Şöyle güzel bir manzara
Seyrine doyum olmasın...
Dünyamı karartan
Kara bulutları çizme sakın!
Önce, güneşi yap
En üst köşeye;
Aydınlatıcı olsun,
Sıcaklık versin gönüllere...
Ön plânda
Bir çoban görünsün;
Yaslamış sırtını
Ulu bir çınar ağacına.
Kavalını da ver eline
Yanık yanık çalsın
Bizim türkülerden...
Çıngıraklı
Kınalı koyunları,
Kuzuları da yap tabi.
Gönüllerde sevgiyi yeşerten
Çimenleri de boya.
Sümbülleri, nergisleri de çiz
Körpe çocuklar misali...
Bir dere aksın yan taraftan
Beyaz köpüklü,
Suları serinletici olsun
Yeşertsin tohumları...
Sonra;
Uzaklarda görünen
Bir köy olsun,
Bizim köyümüz.
Evleri görünsün; kerpiçten.
Okulunu da çiz;
Bacası ak tüten...
Ve,
Bir yol çiz
Arkadaki dağların ta yücesine
Aydınlık olsun...
Eline sağlık öğretmenim,
Ne kadar da güzel oldu!..
Olmasaydı bu çizgiler,
Boş kâğıt neye yarardı!..
Ya ben;
Ya bendeki çizgilerin öğretmenim;
Bilginin,
Gerçeğin,
Sevginin
Solmayacak çizgileri.
Ya onlar olmasaydı,
Ben; manzarasız
Boş resim kâğıdı gibi
Bir hiç olurdum...
Devam et öğretmenim:
Tükenmesin hiç kalemin,
Tükenmesin nefesin.
Gönlümün ta derinliklerinde
Yücelerden yücesin...
Bir kâğıda,
Bir kendime bakıyorum.
Başkalarını bilmem ama,
Dünyanın en büyük sanatkârı
İnan sensin... Hüseyin KULAKSIZ
SENİNLE HER MEVSİM BAHAR ÖĞRETMENİM
Bir gün dersem ki, ben öğretmenim
Kalemimin mürekkebi alın terindir.
Vedalaşıp gidersem öğretmenim
Unutmayı unuturum da, unutmadığım
Kalbimdeki en güzel yerindir.
Bir gün adımı soranda çocuklarım
Kendimden önce senin adını söylerim
Solmadan açabiliyorsa köpre tomurcuk,
Uğrunda harcanır boncuk boncuk,
Yine de bitmez öğretmenim var derim
Güllerin güzelliğini göstermeden önce
Gülşenin vurulduğu tebessümünü anlatırım
Her zil çalışında önce sen gelirsin aklıma
Senden incecik bir ışık gelir şiir şiir
Ben susarım, yine sen konuşursun gönlünce.
Bir gün dersem ki ben öğretmenim
Sen güneş kadar uzakta bile olsan
Her bakışımda gülümseyişini görürüm
Işıksız açmazmış çiçek, gelmezmiş bahar
İnan seninle her mevsim bahar öğretmenim.
Yılmaz İMANLIK
Salıpazarı Muslubey İlköğretim Okulu Öğretmeni SAMSUN
SEVGİLİ ÖĞRETMENİM
Sevgisinin sonu yok,
Kalbinin şefkati çok,
Gönlü büyük, gözü tok,
Sevgili öğretmenim.
Bilgisi ışık saçar,
Sözleri gönül açar,
Ruhum sevinçen uçar,
Sevgili öğretmenim.
Bekliyoruz yolunu,
Sardık sağla solunu,
Uzat bize kolunu
Sevgili öğretmenim.
Toplandık dizi, dizi,
Sev, okşa hepimizi,
Sensin okutan bizi,
Sevgili öğretmenim.
Doğru yol gösterirsin,
Okutur, eğitirsin,
Bize bilgi verirsin,
Sevgili öğretmenim.
Seni candan severiz,
Saygı duyar överiz,
Ellerinden öperiz,
Sevgili öğretmenim!..
Ali Osman ATAK
SÖZ VERDİM ÖĞRETMENİME
Öğretmenim, babam, ana kucağım
Okulum, ilim, şehrim, bucağım
Sınıfımsa, evim, barkım, ocağım
Söz verdim öğretmenime
BÜYÜK ADAM OLACAĞIM.
Yeteri kadar çalışacağım,
Rakibimle yan yana yarışacağım,
Elbette aralarına karışacağım
Söz verdim öğretmenime
BÜYÜK ADAM OLACAĞIM
Yükselmeli insan dalında
Göstermeli becerisini cihanda
Çalışkanlık belli olur simada
Söz verdim öğretmenime
BÜYÜK ADAM OLACAĞIM
Zeynep Kamil İlköğretim Okulu Öğrencisi / İSTANBUL
VE DÜŞÜNÜR ÖĞRETMEN
Eylülde sararan yapraklarla beraber,
Öğretmenler vurulur, boş tarlaların ıssızlığında.
Ve düşünür öğretmen, ölümle yaşam arasında.
Kim, neden sıkmıştır, kahpe kurşunları, kahpece?
Yarar kurşunların sesi karanlığı bir gece.
Akan her damla kan, yaklaştırır ölümü.
Gurbetin kanlı tozu tutuşturur gönlünü.
Eğitim ordusunda olunca şanlı nefer,
Başlamıştır gurbete gitmek için bir sefer.
Ölümün beklediğini bilemezdi bu yerde.
Çare diye gelmişti, cehalet denen derde.
Böyle mi olmalıydı öğretmenin kaderi?
Alırlardı sılada elbet kara haberi.
Yaşlı ana sarılır cansız duran bedene.
Lânetler yağdırılır, ona ateş edene.
İntikam yeminleri edilir hep bir dilden.
"Rahat uyu öğretmen!Çıkmazsın gönüllerden."
Derler de unuturlar, adın kalır.
Murat ARICI
Erdemli Çıraklık Eğitim Mrk. Md. Yrd.
ZİLLER ÇALACAK
Zil çalacak... Sizler derslere gireceksiniz bir bir
Zil çalacak, ziller çalacak benim için,
Duyacağım evlerden, kırlardan, denizlerden;
Ta içimden birisi gidecek uça ese...
Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.
Zil çalacak... Siz geminize, treninize gireceksiniz bir bir
Zil çalacak, ziller çalacak benim için,
Duyacağım iskelelerden, istasyonlardan bütün;
Ta içimden birisi koşacak ardınızdan....
Ama ben, ben artık gelemeyeceğim.
Sonra bir gün bir zil çalacak yine
Hiç kimseler kimsecikler duymayacak,
Ne sınıflar, ne iskeleler, ne istasyonlar, ne siz...
Ta içimden birisi kalacak oralarda
Ben gideceğim.
Zeki Ömer DEFNE
BEN BİR ÖĞRETMENİM
Ben bir öğretmenim: Şu cennet vatana sevdalanarak çıktım yola. Edirne'den Kars'a, İzmir'den Van'aHudutlar dar geldi bu kutsal sevdama. Cehalete savaşım var, kafa tuttumCehalete, kötülüğe, tembelliğe ve geriliğe. Bütün yurdumda sevda kokuyor. İşte, yeni nesil geriliğe meydan okuyor. Doktor değilim, hâkim, avukat değilim. Patron, fabrikatör, bakan, başbakan değilim. Ben, ben bir öğretmenim. Doktoru da, hâkimi de, bakanı da, başbakanı da ben yetiştirdim. Ben Toros dağlarında yol veren oldum bazı zamanErzurum'un soğuğunda titredim. Ilgaz dağlarında horon tepip oynadım. Beşinci mevsim olup dört ana renge boyandım. Bazı zaman yollarım Ege'ye düştü.
Aydın, Burdur,Denizli,İzmirUnutmadım,Yunan'ı denize dökmek ne güçtü. Manisa'da efeleri gördüm, zeybek tutup oynadım. Her 10 Kasım gelince taa yüreğimden yandım. Erzincan'da Ninem Hatun, Antep'te Şahin'i andım. Ardahan'a varıp taa sınıra dayandım. Uzun geceler sonunda, bir keleş sesiyle uyandım. Sevgi çocuklarından bayrak çizdim gökyüzüneAta'mın izinden giden, ben bir öğretmenim. Muş ovasında orak sallayan yurdumun garip insanıGüneşte kavrulmuş başaklar diyarı genci-çocuğu-kadını-ihtiyarı, Elini ver bana mutlu olsun yüreğin uygarlığa susamış, ben bir öğretmenim. Ben bir öğretmenim. Bozok yaylasında çiçek açtım bazı zamanlar, Trakya'da güneş oldum karanlık geceler üstüne. Urfa'da baraj olup aktım. Harran Ovası çatlayıp kurumasın diye.
Necip ŞAFAK
Çerikli Atatürk İ.Ö.O. Öğretmeni / Kırıkkale
ÇOCUKLAR, GÜL KOKULU
Ayrıcalığı var. Canlılar dünyasının harikasıdır gül kokulu bu çocuklar. Bir coşku selidir. Dayanma, direnme, yaşama azmidir. Acı yakışmaz onlara. Onların "Ah" demesi, bizim yüreğimizden parça koparır. Onların gözleri sulanınca, bizim dünyamız kararır. Akrebi, yelkovanı durur içimizdeki saatlerin. Bu çocuklar, sevincimizdir. Bizim aklımız, beynimiz gücümüz yetmez, bilinen tüm koşullarda zaman kavramıyla bunlara doymaya. Bunlar öznesidir geçmişin, geleceğin.
Gelin! El ele verelim. Boyut oluşturalım.Kusursuz, tertemiz, yaşanılası bir ortam hazırlayalım gül kokulu çocuklara. Bizler, el birliğiyle yüklenirsek bu iş bir şeylere benzer. Korku ve endişe iz bırakmaksızın çıkar gider yaşantımızdan. Dinleyin dostlar!Ne önemi var? Doğumu çok zor olsa da, dokusu kusursuzdur güzelliklerin.Sahiplenelim. Ve, bir oyuncak verircesine, ellerine tutuşturalım gül kokulu çocukların.
A. Efter ÖKDEMİR
Orduzu Kümeevleri O. Öğretmeni / MALATYA
ÖĞRETMEN
Bize emek veren, bilgilenmemiz için çabalayan öğretmenlerimiz saygıdeğer insanlardır. Bir anne gibi yaklaşan güzel öğretmenlerimizi çok seviyorum. Onların bizim üzerimizde çok emekleri var. Büyük bir özenle, bizi geleceğe hazırlayan, aklın ve uygarlığın ışığı altında bizi büyüten kutsal insanlar öğretmenlerimizdir. Yorulmayı bilmeyen, yorulsalar da bizi düşünenlerdir.
Okumayı sevdiren, yüce önder Atatürk'ün izinde yürüten öğretmenlerimize saygılı davranmalıyız. Onları üzmek yerine mutlu etmeliyiz. Şöyle ki, bizi yetiştirip, mezun ettikten sonra yurdumuza faydalı birer insan olduğumuzda onlar mutlu olurlar.
Yıllar geçtikten sonra rahat bir yaşamımız olursa onlara borçluyuzdur. Öğretmenler cahillikle savaşan insanlardır, fedakâr insanlardır. Başöğretmen Atatürk'ün söylediği gibi; "Toplumun düşmanı cahillik, cahilliğin düşmanı öğretmenlerdir."Benim tatlı öğretmenim dedi ki: "Senin arkadaşın yalnızca kitabın olsun. Kalemin olsun. Onları sakın bırakma." Bu sözü hiç unutmam. Artık kitabım, kalemim, bana su, hava oldu.
Sevgili öğretmenlerim, saygıdeğer insanlarımız... Sizi çok seviyor, saygılarımı sunuyorum. Sıcacık gülüşünüzü, tatlı dilinizi, gururunuzu ve eğitim çabanızı çok seviyorum.
Hilâl YİYİT
Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası İ.Ö.O. - Ankara
ÖĞRENCİLERİME MERHABA
Öğrencilerime Merhaba,
Merhaba geleceğe, güzelliğe, umuda...
Sevgileri yarınlara bıraktınız ,
Çekingen, tutuk, saygılı...
Bu mektubu kaleme almadan önce, sizlere neler yazmalıyım ya da yazabilirim diye çok düşündüm; ama önceden plânlamakla olmuyor. Bakalım duygu ve düşüncelerim nerelere götürecek beni ve sizi...
Buraya-Karadiken'e-öğretmenliğimin beşinci yılında geldim. Televizyondakileri ve resimleri saymazsanız hayatımda ilk kez bir köy görüyordum. Tarsus'tan buraya gelinceye kadar yol kenarına, tozlu tepelerin ardına kurulan, her birinde ayrı ayrı yaşamların, umutların olduğu köyleri, insanların yaşamlarını sürdürebilmek için bir çocuğa bakar gibi özenle baktıkları bağları, toprakları; kısaca, yaşadığım yerden en fazla yarım saat uzaklıktaki; ama yıllar sonra keşfettiğim güzellikleri, dikkat, merak, şaşkınlık karışımı bir duygu ile biraz da garipseyerek izledim.
Karadiken'e yaklaştıkça heyecanlanıyordum. Karadiken'e yaklaşmak size yaklaşmak demekti.
Okulun ilk günü...
Öğrencilerimi çok merak ediyordum. Acaba onlarla -Çankırı'daki gibi- kaynaşabilecek, onların sevinçlerini, mutluluklarını, dertlerini paylaşabilecek, onların Pelin Öğretmeni değil, Pelin ablaları olabilecek miydim?
Ve siz, sizlerle karşılaşmaktan garip bir his duyuyorum. Öğretmenliğimin ilk yılı, ilk dersi gibi. İlk öğrencilerimmişsiniz gibi. Neden böyle hissediyorum acaba?
Kendimi size tanıtıyorum. Konuşmaya başlıyorum. Hiç tepki vermiyorsunuz. Sizin tepkisizliğiniz beni sarsıyor. Neyse, bu ilk karşılaşma, olağandır deyip, kendimi teselli ediyorum.
Zaman ilerliyor. Teneffüslerde, öğle aralarında sizlerle birlikte olmak istiyorum. Sadece ders anlatmak, cümlenin öznesini, yüklemini buldurup tür belirlemek bana yetmiyor. Sizlerle bütünleşmek, sizin aranıza girmek, arkadaşınız olmak istiyorum; ama hayır, olmuyor, o gönül bağını bir türlü kuramıyorum. Kalbinize, gözlerinize kilit vurmuşsunuz, açmama izin vermiyorsunuz bu kilidi. Aramızda demirden bir perde var ve ben o perdeyi eritmek istiyorum. Neyle mi?Sevgimle, sevginizle...
Fırsat buldukça sizlerle konuşuyorum. Neden böyle uzak olduğunuzu soruyorum. Bana alışamadığınızın farkındayım diyorum. İçimi döküyorum size.
Evet, diyor Sultan. "Evet öğretmenim. Şimdiye kadar, dersimize bayan öğretmen hiç girmemişti, başlarda sizden biraz çekindik, bağırdığınız zamanlar korktuk; ama şimdi yanıldığımızı anladık..."
Cevabı beni şaşırtıyor. Benden korkmak .Öğrencilerimi korkutmak, en son düşüneceğim, hatta hiç düşünemeyeceğim bir davranış. Evet, haklısınız bağırıyorum ve sizden ÖZÜR DİLİYORUM, binlerce kez ÖZÜR DİLİYORUM.
Aylar geçiyor. Birbirimize alışıyoruz, ufak tefek itiraflar, açılmalar başlıyor. Sizler konuştukça kendimi de eleştiriyorum. Bazılarınız beni kırmak için ağır konuşuyorsunuz. Sözleriniz beni yaralıyor. O zaman sizi Çankırı'daki öğrencilerimle kıyaslıyor ve size sitem ediyorum kendimce; ama bunu belli etmiyorum, sadece dinliyorum.
Sizlerle konuştukça size yaklaştığımı, sizin beni tanımaya çalışarak kabullendiğinizi görüyorum.
Şimdi.
Şimdi, her şey çok güzel. Sizlerle dost olduk, sizler değiştiniz. Kimbilir belki ben de değiştim. Çok mutluyum, sizi kazanmanın mutluluğu bu.
Artık, Figen, arkamdan konuşmuyor;
Artık, Arzu, kabuğundan çıktı;
Artık, Nail -az da olsa-sohbetlere katılıyor;
Artık, Münire, ağlamıyor;
Artık, Sultan,Gülsüm boş gözlerle bakmıyor;
Artık, ........
Siz.
Benim hepsi birbirinden güzel
Kardelenlerim,
Hayallerim, gerçeklerim,
Kardeşlerim,
ÖĞRENCİLERİM,
İnanın
SİZİ SEVİYORUM
Pelin SÖKMENOĞLU
Karadiken Köyü İlköğretim Okulu
Türkçe Öğretmeni
Tarsus-İÇEL
ÖĞRETMENİN ARDINDAN
Mart, ilkbaharın ilk ayı. Karadeniz'de ilkbahar nasıl yaşanırsa işte öyle... Puslu bir hava ve yağmur bulutları süzülüyor denizden kentin üzerine doğru. Neslihan, etrafı kır çiçekleri ile bezenmiş bir çerçevenin içindeki gülümseyen yüze bakıyor. Acı bir trafik kazasında kaybettiği öğretmeni Saadet YAZAR'ın resminin üzerine akıtıyor damlalarca gözyaşını. Bir yandan da her tatil dönüşünde kara yollarında yitip giden değerlerimizi geçiriyor aklından. İş zamanı, tarla bahçe zamanı ama veliler yine de koşup gelmişler okula. Baş sağlığı diliyorlar: "Çok iyi bir insandı, çok iyi bir öğretmendi." diyorlar. Bir okulun bahçesinde öğrencilerin, velilerin ve öğretmenlerin hep birlikte ağlaştıkları ana şahit oldunuz mu?Saadet Öğretmenin ölümü ile yaşıyoruz bunu ancak. "Böyle durumlarda ne söylenir bilmiyorum." diyorum, çaresizlik içinde."O, örnek bir insandı..." diye devam etmek istiyorum söze. Fakat boğazımda düğümleniyor sözcükler.
Onunla uzun yıllar birlikte görev yapmış bir öğretmenimize bırakmak istiyorum sözü. Nafile... Gözyaşlarını tutamıyor Ünal Öğretmen. Özür diliyor ve konuşamadan ayrılıyor kürsüden. Hacer Öğretmen de başladığı gibi bitiriyor okuduğu şiiri, ağlayarak... Zamansız gelen her ölüm gibi yüreklerimizde tarifsiz acılara neden oluyor, Saadet Öğretmenimizin ölümü. Resmini ve ölümünden hemen önce aldığı Takdir Belgesini okul koridorundaki panoya asıyoruz.Mesleğinden emekli olamadan ayrıldı aramızdan. Ama yirmi üç yıl emek verdi öğrencilerine. Çocuk sevgisi, insan sevgisi ve meslek aşkıyla dolu koskoca yirmi üç yıl...
Ve son bir sözü daha var hepimize: "Yarım kalmışsa eğer dersim, zil çaldığında olamamışsam tahtanın başında öldüm sanmayın. Toprağa düşmüş yediveren tohumuyum ben artık..Yetiştirdiğim öğrencilerimle açacağımÜlkemin yarınlarında."
K. Serdar ATEŞ
Düvecik İlköğretim Okulu Müdürü / SAMSUN
ÖĞRETMENİM BEN
Öğretmenim ben... Hem önemsiyorum, hem de gurur duyuyorum kendimle... Kar çiçekleri var önümde... Onları deriyor, onları topluyor, onları yoğuruyor, onları kokluyorum... Huzur veriyor bana; gülün kokusu, çiçeğin demeti... Saadetler doluyor dünyama...Her gün bir başka ayrıcalık katıyor içime bu çiçekler...
Öğretmenim ben...Onur duyuyorum kendimle... Çünkü her gün sevda çiçekleri var önümde... Topluyorum onları...Sevgi dünyalarını dinliyorum... Kederlerim dağılıyor, gördükçe sevda çiçeklerimi... Çünkü sevgimi, sevdamı; hissiyatımı bana sunuyor sevda çiçeklerim...
Öğretmenim ben... Sevgiler olsun bana... Çünkü sevgicanlarım var benim...Onları bir gün bile görmemek hüzün veriyor bana...Saadetim, sevgim, sevdam hepsi onlar...Hayalimde kalanlar... Sevgicanlarım benim...
Öğretmenim ben... Bir başka heyecan kaplıyor içimi...Çünkü çocuklarımı görüyorum karşımda... Onların süslediği bir dünya, bulutlara çıkarıyor beni... Meslekler, makamlar, rütbeler, sanatlar... Bunların hepsini de görüyorum karşımda... Hepsi de eğiliyorlar önümde. Hepsi de saygılarını sunuyorlar, hürmetler ediyorlar bana...
Memiş OKUYUCU
Mehmet Emin Yurdakul İ. O. Öğretmeni
SEVGİLİ ÖĞRETMENİM
Hayatımın en kritik yıllarında, sizden yol ve yön öğrenmek üzere karşısındayım.Ben, bir beyaz kâğıt gibiyim.Sizin bana yazdıklarınız, bana bir ömür boyu yol gösterecek. Beni yetiştirirseniz, elimden tutup yol gösterirseniz, aileme, ülkeme ve tüm insanlığa faydalı bir insan olabilirim.
Ailem bana ne kadar yardımcı oldu, beni hangi noktaya getirdi, bilemem. Fakat onlardan gördüğüm terbiyenin, görgünün ötesinde sizin aydın, bilgili, ileri görüşlü eğitiminize, düşünce ve ufkunuza ihtiyacım var.
Belki sizin de sıkıntılarınız var.Belki maaşınız yetmiyor, belki çocuğunuz hasta, belki de bizim için bilginizi artıracak çalışmalara ayıracak geliriniz ve zamanınız yok. Fakat siz fedakârlık gösterirseniz, ben bunlardan en az etkilenir, sizin tatlı tebessümünüz ve başımı okşamanızla belki de ben eksiksiz yetişirim.
Ama ben yatırımların en kârlı sektörüyüm. Bire bin veren bereketli bir toprağım. Çok da vefalıyım. Benim başımı okşayıp, canı gönülden elimden tutanı unutmam. Yükseldiğim yerde üzerimdeki imzanızı herkes okur. Ya bunun tersi:Sokaklara düşmek, sahipsiz kalmak, ya da sarayların, villaların içinde sokakta gibi sahipsiz olmak...!
Ne olur, elimden tutun, ailemin ve sizin ortak eseriniz olayım. Ülkeme, insanlığa sizin öğrettiğiniz şekilde hizmet edeyim. Ne olur elimden tutun...
Büşra SEDEFOĞLU
Üsküdar Z. Kamil İlköğretim O. Öğrencisi / İSTANBUL
ÖĞRETMENE MEKTUP
Belirlenmiş güzel hedeflere ulaşmak için kullandığımız en güzel şeydir çocuk...Bir amaçtır, bir idealdir. Her şeyden önce geleceğimizdir. Bizim yaşayamadıklarımızı yaşayacak, öğretemediklerimizi öğretecek, koruyamadıklarımızı koruyacak, güzel yarınların mimarı olacaktır.
Ne gariptir ki, yıllardır bu güzel sözler hep söylenmiştir. Güzel yarınları, çağdaş, uygar, istenilen hedeflere oturtulmuş Türkiye'yi elde etmeyi hep bir sonraki nesile bırakmışız. Gösterilen gayretlerle bir çizginin üstüne çıkamamışız. Demişiz ki, "Çocuklarımız yapacak bu işi!"
Sınıflara her girişimizde çocukluğumuzdan beri içimize işleyen Ata'mızın ışıl ışıl, umutla bakan gözlerini sindirmişiz yüreklerimize. Derslerimize, kitaplarımıza umutla sarılırken geleceğin doktorları, hâkimleri olarak görmüşüz kendimizi. Belki de, yanlış anlaşılmış bazı şeyler...
Sınıfa her girişinde, kıpkırmızı yanakları, ışıl ışıl parlayan siyah gözleriyle, geç kalışından dolayı yüzündeki mahcubiyetiyle özür dileyen Rakibe'nin okula gelmek için katettiği yol aklıma geldikçe, ne kadar erken bir yaşta hayat mücadelesine atıldığını buruk bir sevgiyle gözlerdim. Ressam olmak istiyordu Rakibe...Hem de tüm bedeniyle, ruhuyla... Soruyor, soruşturuyor."Kocaman okulları bitirmek lâzım". Birden yüzünü garip bir hüzün kaplıyor. Elindeki harikulâde resimlerine bakıyorum: "Bu çocuk geleceğin ressamı" diyorum içimden.
-Öğretmenim, babam beni okutmayacak, diyor bir gün... Paramız yokmuş.
Sonradan duyuyorum, görüyorum. İçine bastırdığı hayalleri ve umutlarıyla Rakibe, çoban olmuş. Biliyorum ki Rakibe, çocuklarını, yetenekleri elverdiği oranda okutacak. Biliyorum ki bu yüzden rahat ve huzurlu.
Çocuklarımızı yetenekleri ve idealleri doğrultusunda yetiştirirsek eğer, o güzel yarınlar çok yakınımızda demek. Güzel yarınlara ulaşmak içinse, o tazecik beyinleri bir bilgisayar gibi değil de, işlenmesi gereken, şekil alması gereken değerli bir toprak parçası gibi görmeliyiz. Belki, bir çoğu Rakibe örneğindeki gibi, kişiliği doğrultusundaki mesleklere kavuşamayacak ama, çocuklarına bu konuda yardımcı olacaklardır.
Çocuğun kişilik yapısını göz önünde bulunduran bir öğretmen, çocuk-ebeveyn arkadaşlığının ürkütücü çekingenliğini de ortadan kaldırmış demektir. Gittikçe robotlaşan ilişkilerimizde, sevgi denilen iksire o kadar gereksinimimiz var ki bunu, o pırıl pırıl gözlerde yakalamak gerçekten çok kolay. Sermayesi anlayış ve ilgi, faturası da gerçek sevgi olan bu üçgeni çizdiğimiz an, öğretmenler, hatta anneler ve babalar için gerekli olan gerçek bir eğitim zemini hazırlanmış demektir.
Ülkemizde on binlerce Rakibe var. Gelin el ele verelim. Umutlarını, hayallerini gerçekleştirmelerine yardımcı olalım. İstemedikleri, mutsuz olacakları dünyalara adım atmalarına izin vermeyelim. Yeteneklerini keşfedelim.
Büyüklerinin gerçekleştiremedikleri idealleri için onları kullanmalarına izin vermeyelim.
Ata'mızın bize gösterdiği eğitim kavramı sadece okullarda değil, evlerde de sosyal, kültürel olanaklar bakımından gözlemlenmelidir. İşte o zaman sınıflarda masmavi bakan gözleriyle Ata'mız, hayallerine kavuşmuş olmanın kıvılcımlarını yansıtacaktır çocuklarına.
Biz öğretmeniz, eğitmeniz; heykeltıraş, belki de çiftçiyiz. Şekil veriyoruz, tohum ekiyoruz, biçiyoruz. Ne mutlu ki bizlere böylesine kutsal bir vazifenin içinde yıllarımızı harcıyoruz. Hayalleri hayallerimiz, umutları umutlarımız, sevinçleri sevinçlerimiz...
Haydi hep birlikte koşalım çağdaş, uygar bir yaşama...Sevgiyle büyütelim, o küçücük dünyaların sevgisiz kalıp da savrulmalarına izin vermeyelim. Korkmasınlar bizden...Sadece sevgimizi kaybetmekten korkmanın verdiği azimle çalışsınlar, kanıtlasınlar bize, kendilerini.
Pencerelerini açsınlar, büyüklerinin kocaman ama, sevgisiz kalmış bahçelerine. Yüreklerinden sevgilerini avuçlasınlar, savursunlar dünyaya... Bağırsınlar: "Bizi duyun, görün, gelin dünyamıza... Arkadaş olun bizimle."
Ezbere dayalı, robotlaşmış bir öğretim sisteminin yaygınlaşmasına izin vermeyelim. Biliyoruz ki, bize gerekli olan beyin yapısı, bu sistem içinde değil. Tıpkı küçük Rakibe gibi kendi yeteneğini küçük yaşta keşfetmiş nesillere ihtiyacımız var. Ne istediğini bilen, kararlı, azimli ama asla ezberci olmayan, bunun yerine değişik çözüm yolları bulmak için sürekli beynini çalıştıran, dürüstlüğü kendisine felsefe edinmiş nesiller yetiştirelim.
Bir mum gibi yandıkça etrafımızı aydınlatalım ama, asla erimeyelim. Yüzlerce, binlerce "biz" yetiştirelim. Yetiştirelim ki, çağdaş eğitim sisteminin hedeflediği insan modelleriyle yeşersin ülkemiz...
Çağdaş, uygar, sevgi dolu bir Türkiye dileğiyle...
Meral KARAYİĞİT
Kabaağaç İlköğretim Okulu Öğretmeni
Fethiye/MUĞLA
ÖĞRETMENLER...
Bilgisizlikten çorak ve çatlayan topraklara dönen nesilleri, başyapıt durumuna getirenler...Tükeninceye kadar yanan bir mum gibi etrafını aytınlatanlar... Kültürü oluşturarak zekâyı, hayali, duyguyu işleyenler, şekil verenler...
Mevlâna'nın,Yunus'un sevgi bahçelerinden inciler; Itri'nin bestelerinden Veysel'den güller deren hisler...Karlı çizmelerle, karlı ovalardan yemyeşil vadilere yürüyen; köylerin, kentlerin aydınlığı olan kardelen çiçekleri...Neye baksak, nereye baksak insan mimarı öğretmenleri görürüz. Öğretmenler özgürlüğün yağmuru, geleceğin alın çizgisi, suda göz halkalarıdır, fırtına öncesi... Bir fırtına ki hemen ardından güneş doğar.Sevginin bilginin güneşi, bulutsuz masmavi dünyalara sıcacık bir bahar kokusu yayar. Büyük düşünceleri, hedefleri ve küçücük yürekleri kıpır kıpır çarpan çalı kuşlarının konduğu duygu bahçelerini sarraf inceliğince işleyen; Eflâtun'un Tanrı'ya en yakın olarak değerlendirdiği yüce sanatçı; Fatih'in ordularının hız ve kuvvet aldığı güç; Yahya Kemal'in yedi tepeli şehrinin Boğaziçi gerdanlığınca eşsiz mimarı... "Ey Türk Gençliği! Birinci görevin Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini sonsuza dek korumak ve savunmaktır." diyen çatık kaşlarda, çakmak gözlerde, Meriç'ten Aras'a, Kızılırmak'tan Asi'ye akan ve kefensiz yatan bir şehittir öğretmen...Yurdun hiç ölmeyen, hiç sönmeyen ocağıdır. Keban'dan, Karakaya'dan, Atatürk'ten; Harran'a, Çukurova'ya, Konya'ya fışkıran bir umut efsanesidir. Yeniden filizlenen Ata'sından dönmeyen şehit çocuğudur. Samsun'da, Erzurum'da, Sivas'ta; Sakarya'da, İzmir'de, Ankara'da...
Bütün ulusun bağrından doğan bağımsızlık ateşidir. Mustafa Kemaller, Kubilaylar, Dünyanın bütün çiçekleri ile kimseciklerin yetişemediği gecenin kör karanlığında, küflü bir istasyonun küflü raylarının kenarında buz gibi, küflü kurşunlara kor gibi, konar gibi... Apansız, çaresiz hedef olan terör savarlar... Ve daha nice adsız kahramanlar, öğretmenler...Hiç düşündünüz mü?Düşünmeyi bilmek bir sanat ise düşünmeyi öğretmek acaba nedir? Ya,"Düşünüyorum, öyleyse varım." sözünün arkasındaki gizli ışıltı...?!İnsan öz yapısı en büyük gücünü düşünceden alır:Bilimin hayatta en gerçek ol gösterici olduğu düşüncesinden. İnsanın doğuştan var olan yetenekleri, çağdaş eğitimle pekiştirilmezse, orada burada, gelişigüzel, sağa sola saçak atan bitkilere benzer. İşte eğitim her şeyden önce doğayı, yaşamı tamamlar; güzelleştirir. Öğretmenler de kültürü oluşturan insanı yetiştirmekle sanatı sonsuzluğa taşırlar.Ulusların geleceği, genç kuşakların iyi yetiştirilmesine bağlıdır. Eğitimin temel taşı yalnız ve yalnız öğretmenlerdir. İnsan öz yapısı en büyük gücünü düşünceden alır: Bilimin hayatta en gerçek yol gösterici olduğu düşüncesinden.
Eğitim, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin üzerinde büyük bir titizlikle durdukları en önemli konudur. Eğitim sistemlerini iyi oluşturan ve bunu çağın gereklerine göre yenileyen ülkeler, dünya ulusları arasında önemli bir yer edinirler. Çünkü, ülkelerin gelişmişlik ve saygınlık dereceleri, eğitilmiş insan gücüyle çok yakından ilgilidir. Bu nedenle 2000'li yıllara yaklaşırken öğrencilere lâik ve demokratik bir eğitim ortamı sunmak; onları, özgür ve bilimsel düşünce yapısına sahip, kişilikli, bilinçli bireyler olarak yetiştirmek, öğretmenlerin en öncelikli ve en önemli amacı olmalıdır.
Peki öğretmen, Atatürk çizgisinde çağdaş eğitime sonsuz mutlulukla koşarken neler yapmalıdır? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na, Atatürk ilke ve inkılâplarına, Anayasa'da anlamını bulan Türk milliyetçiliğine koşulsuz bağlı kalmalı; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını tarafsızlık ve eşitlik ilkelerine bağlı olarak uygulamalı; Türk milletinin ulusal, insanî, manevî, kültürel değerlerini benimseyip, bunları geliştirmek için çalışmalı; insan haklarına, Anayasa'nın temel ilkelerine sevinc-dayanan ulusal, demokratik, lâik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı görev ve sorumluluklarını bilmeli ve bunları davranış hâlinde göstermeli; bütün görevlerini çağdaş Türk Millî Eğitiminin amaç ve temel ilkelerine uygun olarak yapmalıdır. Ayrıca kendilerine emanet edilen gençleri, Atatürk ilke ve inkılâplarının evrenselliği doğrultusunda yetiştirmenin sorumluluğunu bilmeli, mesleği ile ilgili gelişmeleri çok yakından gözlemlemelidir. Çünkü, öğretmen her zaman ve her yerde, hep ileride, daha ileride olmak zorundadır. Ulusal eğitimde hızla yüksek, çağdaş düzeye çıkacak bir ulusun, kaçınılmaz olan yaşama savaşında da bütün gücünün artacağı bir gerçektir. Bu gücün de öz kaynağı öğretmenlerdir.
Ancak, unutmayalım ki, çağdaş uygarlık cephesindeki savaş kazanılmadıkça Kurtuluş Savaşı bitti, sayılamaz. Bunu ulusun uyuşmuş yazgısına karşı çıkarak, akılcı, idealist önderliği ve çağdaş uygarlıklara yönlendiren Atatürk'ün çizgisindeki eğitim anlayışı ile öğretmenler sonuçlandıracaktır. Onlar, sonsuza kadar aydınlatan ulusal irade meş'alesidirler. Hepsinin önünde saygıyla eğiliyor ve diyorum ki: "Atatürk şiirimsin dudağımda, Ay-yıldızımsın iki yanağımda, Esen rüzgârlarımsın bayrağımda, Kutlanası yıllardır, öğretmenler."Öğretmen, tarlada tohum, elde sanat... Gözlerde ışık, dudaklarda çığlık...Alında ter, yüreklerde sevgi...
Öğretmen, umutlara tutunulacak belki de tek dalı... Gelecek günlerin suratı asık karanlıklarına inat; doğacak güneşlerin etrafında pervane-kanat; haydi hepimiz bir türkü tutturalım: "Dağ başını duman ALMAZ artık, Dağ başını duman ALMAZ. Çünkü; MUSTAFA KEMALLER GELİYOR NEHİRLERLE!..."
Erhan BİLGENOĞLU
Bademağacı İlköğretim Okulu Öğretmeni ANTALYA
SENİ NASIL ANLATSAM ÖĞRETMENİM
Biz küçüklere, biz gençlere “Bugünün yarını, yarının umudusunuz.” diyorlar. İşte bu yüzden senden çok şey istiyorum öğretmenim. Senden ilk isteğim nedir diye düşünüyorum. Bir kimya formülü mü, yoksa denklem çözümü mü? Bunları da istiyorum; ama ilk isteğim sevgi öğretmenim. Sevgiyi öğret bana, sevmeyi, sevilmeyi...
Bana önce çevremi anlat. Ailemi, arkadaşlarımı, yurdumu anlat. Anlat ki anlayayım ve ben de senin gibi başkalarına ışık tutayım. Tut elimden gezdir beni ülkemde köy köy, bucak bucak. Gezdir ki sadece kitaplardan okuduğumla anlamayayım hayatın tanımını. Güzellikleri anlat bana. Çiçekleri, böcekleri ve hepsinden önemlisi bugünkü güzelliklerin mimarı Atatürk’ü anlat bana. Anlat ki, onun meşalesini elden ele dolaştırayım. Bunları yapabilmem için okumayı, yazmayı öğret bana.
Öğrenmek istiyorum öğretmenim, sana güveniyorum, seni seviyorum. Biliyorum ağzından çıkan her gerçeğin sen söyleyince bana daha tatlı geldiğini. Benimle tartışmanı, gerektiğinde yanımda, gerektiğinde karşımda olmanı istiyorum. Sen cahilliğin yiğit savaşçısı, benim sevgi pınarımsın; sensin beni ben yapan. Aslında küçükken hepimiz okulda tanıştık o büyüleyici, gizemli varlık olan öğretmenle, yani seninle. Şaşırdık, belki de sen anne değildin ama anne sıcaklığıyla sardın bizi. Sen baba değildin ama içimizdeki korkularla savaşmamıza yardım ettin. Elimizden tutup yürümemiz için çabaladın. Daha sonra bırakacaksın elimizi, “Artık kendi başınıza yürümelisiniz.” diyeceksin ve öğretmediğin başkalarına koşacaksın.
Sen hep sevgiden, barıştan, güzelden yana oldun öğretmenim. Düşünüyorum da bugüne senin izinden nasıl geldiysem, yarına da senin izinden yürüyerek varacağım. Biliyorum ki, ne zaman başım dara girse, bilginin sonsuzluğunda kaybolsam bile elimden tutan yine sen olacaksın ve emin ol ki ben hep senin takipçin olacağım öğretmenim.
Gülenay DOĞAN
Ankara Etimesgut Ağa Ceylan İlköğretim Okulu
8 D Sınıfı Öğrencisi
T
EŞEKKÜRLER ÖĞRETMENİM!
(24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ İÇİN BİR KONUŞMA)
Çok Saygıdeğer Öğretmenlerim. Sevgili Arkadaşlarım,
Yeryüzünün bütün uluslarının en başta gelen ortak dileği, "daha mutlu, daha aydınlık bir geleceğe kavuşmak" değil midir? Atatürk, bu evrensel özlemi, Onuncu Yıl Nulku'nda şöyle dile getirmiştir: "Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafiyle âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır." Ulusların bu büyük amaca ulaşabilmek için bulabildikleri tek yol da "eğitim - öğretim"dir. Devlet, eğitim ve öğretim görevini öğretmenlerine vermiştir. Biz çocukları ve gençleri geleceğe hazırlamak görevini üstlenen, bunun için her türlü özveriyi gösteren bütün öğretmenlerimize en içten, en sıcak teşekkürlerimizi sunarız.
Teşekkürler öğretmenim!
Bir ülkenin kalkınması, ancak çok iyi yetiştirilmiş insan gücü ile gerçekleşir; buna, "beyin gücü" diyoruz. Yeryüzünde yüzlerce meslek var: Her meslekle çağ açmış insanlar görev almış. Şöyle bir düşünelim: Bütün bu yetişmiş insanları kim yetiştiriyor? Bütün mesleklerin temeli olan tek meslek hangisidir?.. Zihinlerimizi fazla zorlamaya hiç gerek yoktur; çünkü bütün mesleklerin temeli kesinlikle "öğretmenlik"tir; bütün yetişmiş insanları yetiştirenler de ancak ve ancak "öğretmenler"dir. İnsanları yetiştirdiğin, onlara değerli meslek armağan ettiğin, ülkenin geleceğini güvenilir ellere teslim ettiğin için teşekkürler öğretmenim!
Bizi var olduğumuz günden beri yetiştiren ve geleceğe hazırlayan iki insanı asla unutamayız: Birincisi evimizde annemiz, babamızdır; ikincisi de okulumuzda öğretmenlerimizdir. Birinciler bizlere sütünü, sevgisini, emeğini, umudunu verir; ikinciler ise sevgisini, ilgisini, bilgisini, deney birikimini verir. Biz eksiklerimizi onlarla tamamlarız; gün geçtikçe kişiliğimizi bulur; geleceğin büyük insanlarından biri olma yolunda güvenli adımlarla zaman merdivenini tırmanırız. Bize gülüşün kadar sıcacık sevgini; bitmeyen ve hiçbir zaman da bitmeyecek olan ilgini verdiğin için teşekkürler öğretmenim!
Bütün öğretmenler isterler ki, biz çocuklar çok iyi yetişsin. Bir binanın temeli sağlam atılırsa, o bina yüzyıllara meydan okur. Çocuklar ise, ulusun sonsuzluğa ulaşmasında temel yapıtaşlarıdır. Çocuklar öyle ye-tişmelidirler ki, ülkesini, ulusunu hep yaşatsın, hep yüceltsin. Bunu başarabilen öğretmenlerdir ve öğretmenler birer gerçek mimardırlar. Onlara "insan ve insanlık mimarı" demek çok doğru olur. Öğretmenler taşın, tuğlanın, harcın yerine bilgiyi, beceriyi, yeteneği, çocuğun özündeki cevheri koyar; binasını bunlarla yapar. En büyük, en gerçek bir mimar olduğun için sana teşekkürler öğretmenim!
Cehalet batağının yılmaz savaşçıları da yine öğretmenlerdir. Görmüyor muyuz sanıyorsunuz? Yurdun en uç köşelerine bütün devlet görevlilerinin içinde ilk giden, ilk ışığı, ilk aydınlığı götüren; amansız cehalete karşı ilk kurtuluş bayrağını açan, o bayrağı yurdun her köşesinde onurla dalgalandıran öğretmenler değil midir? Bugün eğer gerçek bilgi aydınlığında yaşıyorsak, çağın uygarlığını yakalamaya çalışıyorsak, bu onuru ancak öğretmenlerimize borçluyuz. Biz çocukları ve sevgili yurdumuzu çağın aydınlığıyla aydınlatma savaşı verdiğin için teşekkürler sevgili öğretmenim!
Atatürk, bizim ilk öğretmenimizdir. Atatürk, öğretmenlere en gerçek değeri ve önemi veren insandır. Öğretmenler için elinden geleni yapmıştır. Kara tahtanın başına ilk önce Atatürk geçtiği için Atatürk'e "BAŞ ÖĞRETMEN" denmiştir. Atatürk, öğretmenlere bu kadar çok güvendiği için, biz çocukları öğretmenlerin sevecen ellerine teslim etmiştir. Onlara, "Öğretmenler! yeni nesil sizin eseriniz olacaktır!" buyruğunu vermiştir. Biz, gerçek anlamda öğretmenlerimizin sonsuzluğa ulaşan birer eseriyiz. Bizim çok çalışkan olmamızı, kendimizi çağdaş bilgilerle çok iyi yetiştirmemizi, uygarlık bayrağını onurla dalgalandırmamızı bekleyen öğretmenlerimize ancak ve ancak sevgi, saygı ve gönül borcumuz var. Buna yaraşır davranışları gösterebildiğimiz öiçüde öğretmenlerimize layık olacağımızı asla unutmamalıyız. Nerede olursa olsun saygımızı göstermekte kusurlu davranmamalıyız.
Bizi insan içinde insan gibi yetiştirdiğin için binlerce, yüzbinlerce teşekkürler sana öğretmenim!
Alp Tekin GENÇTÜRK
Dostları ilə paylaş: |