Beslenmenin temel ilkeleri Kalori



Yüklə 445 b.
tarix02.11.2017
ölçüsü445 b.
#28137


Beslenmenin temel ilkeleri


Kalori

  • Enerji birimi büyük kalori ile ölçülür. 1 büyük kalori (1 kcal), 1000 küçük kaloriye (cal) eşittir.

  • Enerji gereksinimleri çocuğun yaşına bağlı olarak değişir.

  • Hayatın ilk yılında günlük kalori gereksinmesi 80-125 kcal/kg'dır. Yenidoğan ve özellikle prematürelerde gereksinim daha fazladır.



Oral ve intravenöz yol ile beslenen yenidoğan bebeklerin günlük kalori (kcal /kg) gereksinimleri



Minimal fiziksel aktivitesi olan hasta kişilerde günlük kalori gereksinimleri.



Kalori dağılımı

  • Normal bir beslenmede alınan enerjinin %40-50'si karbohidratlardan, %40-50'i yağlardan ve %15-20'si ise proteinlerden kaynaklanır.

  • 1 gram karbohidrat ve protein 4 kcal enerji sağlarken, 1 gram yağ yaklaşık 9 kcal enerji sağlar.



Amino asitler

  • 20 çeşit amino asit vardır. Bunlardan sekizi esansiyel aminoasitlerdir.

  • Esansiyel aminoasitler vücut içinde yapılamadıklarından yiyecekler ile dışardan alınmak zorundadırlar. Yeni doku oluşumu sırasında bütün esansiyel aminoasit­lerin birarada bulunması şarttır.

  • Bir tanesi bile eksik olsa, proteinler enerji kaynağı olarak kullanılırlar ve azot bilançosu negatifleşir.

  • Sonuçta vücuttaki hayati fonksiyonlar aksar ve çocuklarda büyüme yavaşlar.



İnsan vücudunda bulunan temel amino asitler



  • Histidin ve arjinin büyümenin hızlı olduğu süt çocukluğu döneminde yarı esansiyel aminoasitlerdir. Vücutta sentezlenmelerine rağmen mutlaka dışarıdan da alınmaları gerekir.

  • Büyük çocuklarda ve erişkinlerde ise esansiyel değillerdir; ancak kronik hastalıklarda esansiyel hale gelebilirler.

  • Esansiyel olmayan aminoasitler vücut içinde yapıldıklarından diyette bulunmaları gerekmez.



  • Sist(e)in esansiyel bir aminoasit olan metioninden bir dizi reaksiyon sonrası sentezlenir. Bu ara reaksiyonlardan biri sistationaz tarafından katalizlenir.

  • Prematüre bebeklerde yeterli sistationaz bulunmadığı için sistin yapımı azalır ve sistin esansiyel hale geçer.

  • Safra asitleri konjügasyonu ve beyin gelişiminde önemli görevleri olan nonesansiyel bir madde olan taurin de sistinden sentezlenir. Bu nedenle sistin ve taurinin insan sütündeki miktarı hızlı büyüyen prematüre bebekler için yetersiz olabilir.



  • Depresyonda triptofandan elde edilen serotonin, hiperaktivitede ise tirozinden elde ediler noradrenalin sentezinde kullanılan tirozin esansiyel hale geçer.

  • Üre siklusunun primer ve sekonder defektlerinde kişinin yaşı ne olursa olsun, yapım hızına göre aşırı tüketildiği için arjinin esansiyeldir.

  • Tek kaynağı fenilalanin olduğu için fenilketonüride tirozin esansiyel hale gelir.

  • Erişkinlerde böbrek hastalıklarında histidin, karaciğer hastalıklarında ise sistin ve tirozin semiesansiyeldir.



  • Yumurta (100), etler (90), balık (90), süt (85), patates (65) ve baklagiller (65) biyolojik değeri yüksek protein içerir; yani esansiyel aminoasitlerden zengindir.

  • Ekmek proteinin biyolojik değeri düşüktür (30).

  • Birçok sebze ve meyve proteininin biyolojik değeri düşüktür.

  • Baklagiller ise birçok esansiyel aminoasitten (özellikle lizin) zengindir.



  • Karbohidratlar



Diyetle alınan başlıca karbohidratlar

  • Bitkisel nişasta (glükoz polimeri)

  • Hayvansal nişasta (glikojen)

  • Monosakkaritler(früktoz, glükoz)

  • Disakkaritler

  • Sükroz= çay şekeri (glükoz+früktoz)

  • Laktoz = süt şekeri (glükoz+galaktoz)

  • Mannoz (glükoz +glükoz).



  • Karbohidratların çok büyük bir bölümü anaerobik ve aerobik oksidasyon sonucu enerjiye (ATP) dönüşür. te

  • Karbohidratların fazlası insülin aracılığı ile yağa dönüşerek depolanır.

  • Diyette bulunan başlıca karbohidratlar, basit ve kompleks olarak ikiye ayrılır. Nişasta, sükroz ve früktoz kan şekerini aniden yükseltirler; yani glisemik endeksleri ve veya glisemik yükleri yüksektir.

  • Laktoz ve diyetsel lif içeriği yüksek olan meyve ve sebze şekerlerinin ise (bitkinin cinsine göre değişmekle birlikte) glisemik endeksleri düşüktür.



  • Son yüzyılda diyetteki en önemli değişiklik glisemik endeksi yüksek rafine gıdaların aşırı tüketilmesidir.

  • Glisemik endeksi yüksek gıdalar insülin salgısını aşırı artırarak “insülin direnci” ya da “ metabolik sendrom” denilen bir dizi dejeneratif olayın ortaya çıktığı klinik bir tablonun başlamasına neden olur.



  • Glisemik endeksi yüksek rafine gıdaların açlık ve tokluk metabolizması üzerine olan etkileri nelerdir?











  • Açlık sırasında, normalde enerjimizin %80’ini veren yağların yeteri kadar yıkılmaması kan şekerini düşürür.

  • Aşırı şeker alındıktan sonra oluşan bu şeker düşüklüğüne tepkisel (reaktif) hipoglisemi denir.

  • Reaktif hipoglisemi değişik nöropsikiatrik bulgulara yol açar. Hipoglisemiye giren kişi semptomlarını hafifletmek için şekerli gıdalara aşırı düşer.



Hipoglisemide görülen semptom ve belirtiler

  • Merkezi sinir sistemi depresyonu

  • Sersemlik

  • Huzursuzluk

  • Görme bozukluğu

  • Garip davranışlar

  • Başağrısı

  • Konvülsiyon

  • Kr. Yorgunluk

  • Koma



Yağları değil, rafine şekerleri fazla yerseniz şişmanlarsınız!



Yağ ve şeker yüklemenin kan şekeri üzerine etkisi



Yağ ve şekerin insülin sekresyonu üzerine etkisi



İnsülin direnci/kanser/kronik-dejeneratif hastalıklar

  • İnsülin direncinin oluşturduğu kronik hiperinsülinemi enflamasyon (iltihap) yapan genleri aşırı bir şekilde uyarır.

  • Bu durum serum CRP ölçümleri ile dolaylı olarak ortaya konulabilir.

  • Kronik enflamasyon insan vücudunda kanser ve bir dizi kronik-dejeneratif hastalığın gelişmesine neden olur.



Tip II diyabet Buz dağının (metabolik sendromun) görünen küçük parçasıdır.



İnsülin direnci (metabolik sendrom) kriterleri

  • Bel çevresi erkekler> 102 cm kadınlar >88 cm

  • Hipertansiyon >120/80mmHg

  • Açlık kan glükozu >100 mg/dL

  • HDL kolesterol <35 mg/dL

  • Trigliserid >150 mg/dL



  • Açlık kan glükozu: >80-90 mg/dL

  • Açlık insülini: >5 İÜ/L

  • C-reaktif protein:> 0.5 mg/dL



Türkiyedeki obezitenin yıllar içindeki artışı



Türkiye’deki metabolik sendrom yaygınlığını

  • 30 yaş ve üzerindeki erkeklerin %28'inde, kadınların %45'inde metabolik sendrom tespit edilmiştir.



Ek gıda-yağ

  • Beyinin ve hücre zarlarının % 60’ı yağdır.

  • Bu yağların yaklaşık yarısı vücutta yapılmayan esansiyel yağlardır. Omega-3 (%17), omega-6 (%12)

  • Düşük yağlı diyetler yağda eriyen vitaminlerin (A, D, E, K) eksikliklerine yol açar

  • Yağdan fakir diyetler süt çocuğunun büyüme ve gelişmesini büyük ölçüde bozar.



  • Yağlar ve diyet



  • Yağların biyokimyası



Lipidlerin sınıflaması





Trnas ve cis yağ asitleri







Sıvı Yağların Bileşimi



Kolesterôlün görevleri I

  • Bütün hücrelerin yapısında kolesterol bulunmak zorundadır.

  • Kolesterolün moleküler yapısı suda erimesini imkansızlaştırır.

  • Hücre duvarlarında bulunan su geçirmez özellikteki kolesterol, hücre iç ortamını dış etkilerden korur

  • En çok kolesterol dış etkilerden en az etkilenmesi gereken sinir dokusunda bulunur.



Kolesterôlün görevleri II

  • Östrojen, testosteron ve adrenalin gibi stres düzenleyici ve seksüel belirleyici özelliği bulunan hormonların hammaddesidir.

  • Vücutta kemik gelişiminin kontrol edilmesi, sinir sisteminin düzgün fonksiyonu, büyüme, mineral emilimi, insülin üretimi ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirme gibi hayâti görevlere sahip D vitamini kolesterôlden üretilir.

  • Besinlerle alınan yağların sindirilmesini sağlayan safra tuzları, yine kolesterôlden üretilir.



Kalp damar hastalıklarına ve kansere yol açan serbest radikallerin hasarlarını önlemek için vücut, kolesterôlü kullanır. Yaşlandıkça kolesterôl seviyesinin doğal olarak artmasının nedeni, artan serbest radikal aktivitesidir.

  • Kalp damar hastalıklarına ve kansere yol açan serbest radikallerin hasarlarını önlemek için vücut, kolesterôlü kullanır. Yaşlandıkça kolesterôl seviyesinin doğal olarak artmasının nedeni, artan serbest radikal aktivitesidir.

  • Beyindeki serotonin reseptörlerinin düzgün fonksiyonu için kolesterôle ihtiyaç vardır. Düşük kolesterôllü bir diyet saldırganlık ve intihar girişimlerine neden olabilir.

  • Gıdalarla alınan kolesterôl, sindirim sistemi organlarının iç çeperlerini sağlamlaştırarak, aşırı bağırsak geçirgenliği olarak bilinen “Leaky gut” sendromuna karşı vücudu korurlar.



Son yüzyılda yağ tüketiminde meydana gelen önemli değişiklikler

  • Hayvansal (doymuş) yağ ve sızma zeytin yağı tüketiminin azalması

  • Margarin tüketiminin artması

  • Sıcak preslenmiş sıvı yağların (ayçiçeği, mısır, kanola, soya vb) tüketiminin artması

  • Trans yağ asiti içeriğinin artması

  • Omega-6 tüketiminin omega-3’e kıyasla aşırı artması



Yağların fonksiyonları

  • Lipitler vücudun en önemli enerji kaynağıdır.

  • Membran yapısını oluşturma

  • Yağda eriyen vitaminlerin (A, D, E, K, likopen vb) emilimi

  • Prostaglandin ve lökotirien sentezi

  • Steroid hormonlar, D vitamini ve safra asitlerinin sentezi

  • Yağdan fakir diyetler süt çocuğunun büyüme ve gelişmesini büyük ölçüde bozar.





Beslenme-yağlar

  • Margarin ve sıcak preslenmiş poliansatüre yağlar (mısır, ayçiçek, soya, pamuk) trans yağ asitleri içerdiklerinden kullanılmamalıdırlar.

  • Trans yağ asitleri kansere ve çok sayıda dejeneratif hastalığa yol açabilir.

  • Tereyağ, iç yağı ve kuyruk yağı gibi hayvansal doymuş yağlar ile zeytinyağı (özellikle sızma) her yaş için mükemmeldir (kolesterolü yüksek olanlar dahil!!).



Omega-3/omega-6 dengesinin önemi

  • Omega-3/omega-6 dengesinin önemi



Diyet ve w-6/w-3 oranı

  • Taş devri diyetinde w-6: w-3 oranı yaklaşık 1:1 ile 4:1 arasında idi.

  • Fakat son 50-100 yılda bu oran 20-50:1’e kadar çıkmıştır.



Omega-6/omega-3 oranının artmasının temel nedenleri

  • Karbohidrattan zengin gıdalar ile beslenme

  • Balık tüketiminin azalması

  • Hayvanların w-6’dan zengin yemlerle beslenmesi

  • Özgür dolaşan tavuk yumurtası tüketiminin azalması

  • Koyu yeşil yapraklı sebzelerin tüketiminin azalması

  • Poliansatüre yağların (mısır, ay çiçek vb) tüketiminin aşırı artması

  • Zeytinyağı ve hayvansal doymuş yağların tüketiminin azalması



Omega yağ asitlerinin görevleri

  • Omega yağ asitleri hücre zarının fosfolipid yapısında bulunurlar.

  • Beyin yapısının üçte birini oluştururlar.

  • Hücre sinyal sistemini (sinir ileticileri) modifiye eder

  • Gen ekspresyonu ve biyosentetik fonksiyonların oluşumunu kolaylaştırırlar.

  • İltihap oluşturucu ve giderici maddelerin oluşumunu sağlarlar.



Omega-6 ve Omega-3 kökenli prostaglandin ve lökotirienlerin etkileri



OMEGA-3 yağ asitlerinin yararlı olduğu hastalıklar I Referans: Medline Medical Database 1999: Review of 1757 peer-reviewed articles

  • Akne

  • Akıl hastalıkları

  • AIDS

  • Allerjiler

  • Alzheimer

  • Anjina pektoris

  • Ateroskleroz

  • Artrit

  • Davranış bozuklukları

  • Demans



OMEGA-3 yağ asitlerinin yararlı olduğu hastalıklar II

  • İmmün yetersizlikler

  • Kalp hastalığı

  • Kanser

  • Kistik fibroz

  • Öğrenme bozuklukları

  • Lösemi

  • Lupus

  • Malnütrisyon

  • Menopoz



Omega -3 ’ ün kardiyovasküler etkileri

  • Antiaritmiktir (çarpıntı önleyicisi).

  • Antitrombotiktir (pıhtılaşma önleyicisi).

  • Antiaterosklerotiktir.

  • Anti-enflamatuvardır (iltihap önleyicisi)

  • Endotel fonksiyonunu düzeltir.

  • Kan basıncını düşürür.

  • Trigliserid düzeylerini düşürür.











Omega-6 ve Omega-3 kökenli prostaglandin ve lökotirienlerin etkileri





Brod SA. Unregulated inflammation shortens human functional longevity. Inflamm Res 2000 Nov;49(11):561-70. Ward PA. Cytokines, inflammation, and autoimmune diseases. Hosp Pract (Off Ed) 1995 May 15;30(5):35-41. Van Noort JM, Amor S. Cell biology of autoimmune diseases. Int Rev Cytol 1998;178:127-206. Brennan FM, Feldmann M. Cytokines in autoimmunity. Curr Opin Immunol 1992 Dec;4(6):754-9.

  • Sistemik enflamasyon kanser, ateroskleroz, Alzheimer, konjestif kalp yetersizliği, romatoid artrit, lupus, astım, psoriasis, alerji, fibromiyalji gibi kronik hastalıkların başta gelen nedenleri arasındadır.

  • Sistemik enflamasyon insan ömürünü kısaltır.



Sistemik enflamasyon-kronik hastalıklar

  • Sistemik enflamasyon sırasında kanda alfa-tümor nekroze eden faktör(TNF-α), interlökin-6(IL-6), interleukin 1(b)(IL-1b) gibi sitokinler ile lökotirien B4 (LTB4), prostaglandin E2 ve Trombaksan A2 gibi eikosanoidler artar.

  • Enfeksiyon dışında C-reaktif proteinin yüksek oluşu kronik bir hastalığı ve/veya yaşlılığa bağlı dejenerasyonu gösterir.



OMEGA-3 yağ asitlerinin yararlı olduğu hastalıklar I Referans: Medline Medical Database 1999: Review of 1757 peer-reviewed articles

  • Akne

  • Akıl hastalıkları

  • AIDS

  • Allerjiler

  • Alzheimer

  • Anjina pektoris

  • Ateroskleroz

  • Artrit

  • Davranış bozuklukları

  • Demans



OMEGA-3 yağ asitlerinin yararlı olduğu hastalıklar II

  • İmmün yetersizlikler

  • Kalp hastalığı

  • Kanser

  • Kistik fibroz

  • Öğrenme bozuklukları

  • Lösemi

  • Lupus

  • Malnütrisyon

  • Menopoz



Beslenme-yağlar

  • Düşük yağlı diyetler yağda eriyen vitamin eksikliklerine (A, D, E, K) yol açar.

  • Yağdan fakir diyetler süt çocuğunun büyüme ve gelişmesini büyük ölçüde bozar.



Beslenme-yağlar

  • Margarin ve sıcak preslenmiş poliansatüre yağlar (mısır, ayçiçek, soya, pamuk) transenoik yağ asitleri içerdiklerinden kullanılmamalıdırlar.

  • Transenoik yağ asitleri kansere ve çok sayıda dejeneratif hastalığa yol açabilir.

  • Tereyağ, iç yağı ve kuyruk yağı gibi hayvansal doymuş yağlar ile zeytinyağı (özellikle sızma) ve bitkisel diğer monoansatüre yağlar( fındık yağı) her yaş için mükemmeldir (kolesterolü yüksek olanlar dahil!!).



Tereyağının yararları

  • En iyi A vitamini kaynağıdır.

  • Lesitinden zengindir.

  • Yüksek oranda antioksidan (kolesterol, A vit, E vit, selenyum) içerir.

  • İyi bir iyot kaynağıdır.

  • Konjuge linolenik asitten (CLA)zengin olduğu için, antienflamatuvar, antiallerjik ve antikansorejenik etkileri vardır.

  • Diş çürükleri ve osteoporoz riskini azaltır.



Modern Sıvı yağlar niçin zararlıdırlar?

  • Modern Sıvı yağlar (mısır, ayçiçeği, soya vb) birçok bakımdan kalp için zararlıdırlar;

  • Bu yağlar işlenirken çok sayıda serbest radikal oluştururlar.

  • Bu yağlarda A, E, ve D vitamini gibi antioksidan ve/veya antienflamatuar vitaminler yoktur ya da iyice azalmıştır.

  • Bu yağlar büyük ölçüde omega-6 içerdiklerinden enflamasyon ve trombusa eğilimi artırırlar.



Yüklə 445 b.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin