KARAKUŞ, BAHÂEDDİN
Ebû Saîd Bahâüddîn b. Abdillâh el-Esedî er-Rûmî en-Nâsırî (ö. 597/1201)
Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin kumandanlarından.
Esedüddin Şîrkûh el-Mansûr'un mem-lükü olup onun tarafından azat edilmişti. İbnü'1-Esîr. Esedüddin'in ölümünden sonra yeğeni Se!âhaddîn-i Eyyûbî'nin hizmetine giren Bahâeddin Karakuş'un Türk asıllı olduğunu söyler.204 İbnü Esîr 205 İbn Vâsıl 206 ve İbn Kesîr gibi bazı müelliflere göre ise Karakuş. Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin yeğeni Takıyyüddin Ömer'in memlüKüdür. Bu bilgilerden hareketle Karakuş'un, Ese-düddin'in ölümünden sonra hem Selâhaddin'in hem Takıyyüddin'in hizmetinde bulunduğu söylenebilir. Trabfusgarp ve Mağrib bölgelerinin fethi esnasında onun Takıyyüddin'in kölesi olarak gösterilmesi, özellikle bu fetih hareketleri sırasında Takıyyüddin'in yanında olduğunu ortaya koymaktadır.
Esedüddin'in ölümü üzerine Karakuş ile Kadı Ziyâeddin îsâ el-Hakkârî. Selâhad-din'in başkumandan olmasında ve Fatımî HalifesiÂdıd-Lidînillâh tarafından vezirlik makamına getirilmesinde önemli rol oynadılar. Selâhaddîni Eyyûbî vezir olduğunda Mısır'da 50.000 dolayında yerli ve Sudanlı askerle çok sayıda Ermeni'den oluşan bir okçu birliği vardı. Bunlar ne Se-lâhaddin'i ne de oradaki Suriyeli askerleri destekliyorlardı. Suriye ordusunu Mısır'dan çıkarma çabası içinde olanların başını çeken Harib Mü'temenü'l-Hilâfe Cev-her'in Haçlılar'la iş birliği yaptığı anlaşıldığından idam edilmesi üzerine Sudanlı ve Ermeni askerler ayaklandılar. Selâhad-din. Suriyeli askerlerin isyanını bastırmasının ardından Bahâeddin Karakuş'u üs-tâdüddâr tayin etti. Bu tarihten itibaren Fatımî sarayında bütün işler Karakuş tarafından yürütülmeye başlandı. Karakuş bu dönemde Selâhaddîn-İ Eyyûbî'ye Mısır'da bir müddet vekâlet etti. Selâhaddîn-i Eyyûbî 572'de (1176-77) yaptırdığı arazi ölçümü ve iktâların taksimi işinde onu görevlendirdi.
Karakuş, Selâhaddin'în yeğeni Takıyyüddin'in emri altında S68-582 (1172-1186) yılları arasında Kuzey Afrika'da başında bulunduğu bir Türk birliğiyle çeşitli fetih hareketlerine katıldı. Trablusgarp'in da içinde yer aldığı çeşitli beldeleri fethetti. Bu arada birçok Arap kabilesi ona katıldı. Karakuş, kısa fasılalarla da olsa Selâhaddîn-i Eyyûbî'ye bağlı olarak bu bölgeleri yönetmiş olmalıdır. Takıyyüddin'in meşhur kumandanlarından biri olan Boz-aba da bu sırada onun emrine verildi.
Kahire'nin çevresine bir kale inşa edilmesini ve Fustaf ı içine alacak şekilde surların genişletilmesini isteyen Selâhaddîn-i Eyyûbî569'da (1173-74) inşaatın yürütülmesiyle Karakuş'u görevlendirdi. İbn Kesîr'in kaydettiğine göre Karakuş suru, İslâm ordularının Mısır fethi sırasında elde ettikleri ganimetleri bölüştükleri yere kadar uzatmıştır.207 Selâhaddîni Eyyûbî. aynı yıl Mukattam tepesi üzerinde Cebeİ Kalesi'ni inşa etme görevini de Karakuş'a verdi. 583 (1187) yılında Akkâ şehrini Haçlılar'dan geri alınca da onu buraya vali tayin etti. Ancak şehir iki yıla yakın bir kuşatmadan sonra 587'de (1191) yeniden Haçlılar'm eline geçince Karakuş esir düştü. Selâhaddîn-i Eyyûbî ile Haçlılar arasında yapılan görüşmeler sonunda Karakuş fidyesi verilerek kurtarıldı ve Mısır'a gönderildi.
Karakuş. Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin ölümünden sonra Mısır'da yerine geçen el-Melikü'l-Azîz'in hizmetine girdi, sultan Kahire'den ayrıldığı sıralarda ona nâiblik etti. el-Melikü'l-Azîz, ölümünden önce oğlu el-Melikü'1-Mansûr Muhammed'i veliaht ve Karakuş'u da ona nâib tayin etti. el-Melikü'1-Mansûr da onu atabegliğe getirdi. Fakat Karakuş yaşı epey ilerlediği için bu görevde çok kısa bir süre kalabildi. 1 Receb597"de (7 Nisan 1201) Kahire'de vefat etti, Mukattam'da kendisinin yaptırdığı kuyunun ve havuzun yakınındaki türbesine defnedildi.
İbn Hallikân'ın İbn Memmâtî'ye nisbet ettiği Küâbü'î-Fâşûş fî ahkâmı Karakuş adlı eserde, Karakuş'un devletin çeşitli kademelerinde görev üstlendiği sırada birçok yanlış karar verdiği belirtilmektedir. Ancak kaynaklarda yer alan bilgilerden bu iddianın doğru olmadığı, Selâ-haddin'in ülke meselelerinde ona güvendiği anlaşılmaktadır. Bu ithamların İbn Memmâtî'nin şahsî kininden kaynaklandığı ileri sürülmüştür.208 Karakuş'un emirlerini uygulamadaki kararlılığı, sertliği ve başına buyruk davranması da 209 ona bazı isnatlarda bulunulmasına yol açmış olabilir. Karakuş'un devlet işlerindeki üstün yeteneği yanında bayındırlık alanında da ortaya koyduğu eserler hemen bütün müelliflerce takdir edilmiştir. Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin, 588 (1192) yılında Fustat'tan toplanan 52.000 dinar zekâtın Karakuş'un emrinde saklanmasını istediği kaydedilmektedir.
Bibliyografya :
Yâküt. Mu'cemü'l-büldân,\V, 266; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, XI, 346-368, 389, 467, 521; a.mlf.. et-Târİhu'l-bâhirfı'd-deüleii'l-Atâbekiy-yebi'l-Meuşıl{f\ş\. AbdülkâdirAhmedTuleymât), Kahire 1382/1963, s. 156; Ebû Şâme, Kitâbü'r-RauialeynA, 194-195, 268; II, 244; a.mlf.. ez-Zeyl^ale'r-Rauzateyn, s. 19; İbn Hallikân. Vefe-yâL, IV, 91-92; İbn Vâsıl. Müferricü'l-kürûb,\, 236; ibn Kesir. el-Bidâye, Beyrut 1407/1986, XII, 213, 293, 297, 307, 310, 327, 337; XIII, 31; İbnü'i-imâd, Şezerâl, IV, 231-232; Runciman. Haçlı Seferleri Tarihi, II, 329; Ramazan Şeşen, Salâhaddîn Eyyûbî ue Devlet, İstanbul 1987, s. 58-59; a.mlf., "Eyyûbîler", Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, İstanbul 1989, VI, 308; Sobernheim. "Karakuş", İA, VI, 308-309; a.mlf., "Karâkush", £73(!ng ), IV, 613-614. Bahattin Kök
KARAKUŞ, SEREFEDDİN
Şerefüddîn Karakuş en-Nâsırî el-Muzatferî et-Takavî (ö. 609/1212) Selâhaddîn-i Eyyûbî devrinde
Libya ve Güney Tunus'ta faaliyet gösteren kumandan.
Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin yeğeni Takıy-yüddin'İn memlükü olduğu için "Takavî", Selâhaddin adına hutbe okutup para bastırdığı için "Nâsırî" nisbeleriyle anılır. Tîcâ-nî ve ona dayanan İbn Haldun ile İbn Gal-bûn gibi Mağribli müellifler Karakuş'un Ermeni asıllı olduğunu kaydederlerse de İbnü'1-Esîr, İmâdüddin el-İsfahânî ve el-Melikü'l-Mansûr gibi Doğulu müellifler Türklüğü konusunda tereddüt etmezler.
567 yılında Mısır'da kıtlık olması sebebiyle İskenderiye'de Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin babası Necmeddin Eyyûb, dayısı Şehâbeddin Mahmûd ve yeğeni Takıyyüddin Ömer'in hazır bulunduğu bir toplantıda hasat mevsimi geçmeden Mağrib'e Takıyyüddin'in başkanlığında bir sefer yapılması düşünülmüştü. Ancak daha sonra Takıyyüddin'in yerine Şerefed-din Karakuş'un gönderilmesi kararlaştırıldı. Ertesi yıl Karakuş. Muvahhidler'in hakimiyetindeki Kuzey Afrika'ya sefer için İskenderiye'den hareket etti. 569-570 (1174-1175) yıllarında batıya doğru yoluna devam ederek Senteriye (Sîve), Evcile ve Zâle'yi (Zelle) ele geçirdi. Fizan'da bulunan ve merkezi Zevîle olan Benî Hattâb (Hevvârîler) hanedanını kendine bağladıktan sonra Trablus'a yöneldi. Nefûse dağlarında Muvahhidler'e karşı direnmekte olan Rİyâhîler'in emîri Mes'ûd b. Zimâm el-Bellât ile birleşti. Muvahhidler'e karşı olan diğer unsurlar. Trablus civarında ve Nef ûse dağlarında yaşayan Zübâb ve Zi'b Arapları ganimet ve mal elde etmek maksadıyla onun etrafında toplandılar. Karakuş Trablus'u kolaylıkla ele geçirdi.
11 Muharrem 571 (1 Ağustos 1175) tarihinde Karakuş Mısır'danyeni bir Mağ-rib seferine çıktı ve Evcile'yi fethetti. Askerleri geri dönmek isteyince Evcile'de bir nâib bırakarak Mısır'a döndü. 572'de (1176-77) tekrar Evcile'ye gidip gelen Karakuş aynı yıl içinde Libya'ya bir sefer daha yaparak bütün Fizan'ı ele geçirdi. Zevîle'deki Benî Hattâb hanedanına muhtemelen bu sırada son verdi. 573 (1177-78) yılında Takıyyüddin'e bağlı emirlerden Nâsırüddin İbrahim b. Kara Tekin es-Silâhdâr, emrindeki askerlerle Libya'ya giderek Karakuş ile birleşti. Karakuş ve Nâsırüddin, Rehvân üzerine yürüyüp şehri ele geçirdiler. Daha sonra Gadâmis'i savaş yapmadan teslim aldılar. Bilâdüssû-dan'a bir birlik gönderip orayı da ele geçirdiler. Mısır'a dönen Karakuş, 575 (1179) yılı başında Türkler'den oluşan 400 kişilik bir süvari birliğiyle tekrar Mağrib'e hareket etti ve 4 Safer 575 (11 Temmuz 1179) tarihinde SüveyKa'da Zübâb kabilesi emîrleri tarafından karşılandı. Karakuş, on gün sonra onlarla birlikte Zelîtîn, Tabiye, Lebde ve Mesellâte üzerinden Trablus sarayının bulunduğu yere indi. Bu sırada Nâsırüddin İbrahim es-Silâhdâr ile Karakuş'un arası açıldı ve yapılan savaşta Karakuş yenildi. Ancak çok geçmeden fethettikleri yerleri aralarında paylaşarak anlaşmaya vardılar.
Karakuş 576 (1180) yılı başında, Nâsırüddin İbrahim'den kendisine ihanet etmeyeceğine dair söz aldıktan sonra batıdaki Demmûr, Matmâta, Züreyk ve Kâ-bis taraflarına gitti. Demmûr'u ele geçirdi. Bir aydan fazla süren kuşatmanın ardından Kal'atülataş'ı zaptetti. Ertesi yıl Matmâta bölgesinde bulunan Karakuş, Muvahhidler'i yenip onları 20.000 dinar vergi ödemeye mecbur etti. 580 (1184) yılı başlarında yeniden İfrîkıye'ye yöneldi. Tunus'un Nefzâve bölgesindeki Hamam ve Beştera kalelerini alarak Nefzâve'nin tamamına hâkim oldu. Tunus, Mehdiye ve Kayrevan dışındaki Tunus şehirlerini ele geçirdi (581/1185).
Kuzey Afrika'da Murâbıt hâkimiyetini tekrar kurmaya çalışan Berberi asıllı Benî Ganiye ailesine mensup Ali b. Ganiye, Muvahhidler'e karşı Abbasî Halifesi Nasır Lidînillâh'tan yardım talep etti. Bunun üzerine halife Selâhaddîn-i Eyyûbî'-den Ali b. Gâniye'yi desteklemesini istedi. Selâhaddin de Karakuş kumandasında Oğuzlar'dan oluşan bir askerî birliği İbn Gâniye'nin yardımına gönderdi. Tunus ve Mehdiye şehirleri hariç İfrîkıye'nin tamamına hâkim olan Karakuş ve İbn Ganiye, Muvahhidler'le Kafsa bölgesindeki Umre'de çetin bir savaşa girdiler ve onları bozguna uğrattılar.210
Receb 583'te (Eylül 1187) Ebû Yûsuf Ya'küb el-Mansûr b. Abdülmü'min kumandasındaki Muvahhidî ordusu Karakuş ve müttefiklerinin üzerine yürüdü. Kâbis yakınındaki Hâmetü (Himmetti) Matmâta'da yapılan savaşta Karakuş ve müttefikleri büyük bir bozguna uğradı.
Karakaş ve Ali b. Ganiye Tûzer (Tozeur) sahrasına kaçtılar. Bu yenilgiden sonra Karakuş elindeki birçok yeri kaybetti ve ailesi yakalanıp Merakeş'e götürüldü. Onun bu savaşın ardından Ebû Yûsuf el-Mansûr'a mektup göndererek itaat arzettiği kaydedilmektedir.
Karakuş 585 (1189) yılında Muvahhidler'in hizmetine girmek istedi. Bu amaçla ertesi yıl Tunus'a giderek Vali Sey-yid Ebû Zeyd b. Ebû Hafs b. Abdülmü'-min'in sarayında kısa bir müddet kaldı. Daha sonra hile ile Kâbis'i zaptetti. Şehrin ileri gelenleriyle Zübâb ve Süleym şeyhlerinden yetmiş kişilik bir heyeti tutuklatıp öldürttü. Ardından Muvahhidler'in hakimiyetindeki Trablus'u ve Benî Gâniye'nin merkezi Cerîd bölgesinin büyük bir kısmını yeniden ele geçirdi.
Yerli halkın desteği olmadan Karakuş'un hâkimiyetini sürdürmesi imkânsızdı. Nitekim yerli Arap kabileleri ona karşı Yahya b. İshak el-Mayorkî ile birleştiler ve Trablus üzerine yürüdüler. Trablus'un 40 km. kadar güneybatısındaki Vâ-dîmuhsin (Vâdilhîre) denilen yerde yapılan savaşta Karakuş bozguna uğradı ve Nefûse dağlarına kaçtı. Yahya, Trablus'u ele geçirip Kâbis'e yürüdü ve bir süre kuşattıktan sonra burayı da zaptetti.
Karakuş, 609 (1212) yılında Fizan'daki Veddan Kalesi'nde Yahya b. Ganiye ve Zübâbî kabilesi mensupları tarafından öldürüldü. Tîcânî ve ona dayanan İbn Haldun'a göre Yahya b. İshak el-Mayorkî, Zübâbî kabilesiyle beraber 609'da (1212) Veddan Kalesi'nde Karakuş'u muhasara altına almış, muhasaranın uzaması üzerine erzakı ve suyu biten Karakuş kaleyi teslim etmiştir. Ayrıca Zübâb Araplan'ndan kendisini çok sevdiği oğlundan önce öldürmelerini istemiş, onlar da bu isteğini yerine getirmişlerdir. Karakuş'un hayatta kalan oğullarından biri Muvahhidî Hükümdarı Yûsuf el-Müstansır tarafından Oğuzlar'ın kumandanlığına getirilmiştir.
Karakuş ve arkadaşlarının Kuzey Afrika'ya yaptıkları seferlerin en Önemli sonucu bölgede Türkler'in yeni bir unsur olarak ortaya çıkmasıdır. Karakuş'tan sonra Oğuzlar'ın bölgedeki mevcudiyeti süreklilik kazanmış. Oğuzlar Muvahhidler ordusunun bir unsuru olmuşlardır. Karakuş'-la Kuzey Afrika'ya gelen Oğuzlar'dan bir kısmı Libya'da yerleşmiş, Libya tarihinde günümüze kadar devam eden izler bırakmıştır. Yefrin'de Gazâz Oğuz kelimesinin çoğulu adıyla anılan bir kabile mevcuttur. Bunlar büyük ihtimalle Karakuş ve arkadaşlarının soyundan gelmektedir.211
Bibliyografya :
Ebü'l-Hasan İbn Galbûn, et-Tezktre [î'l-ktrâ'â-tt'ş-şemân (rışr. Tâhir ez-Zâvî). Kahire 1349/ 1930, s. 62, 64; el-Melikü'I-Mansûr, Mizmârü'l-hakâ'İk ue sırrü'1-ha.tâ'ik (nşr. Hasan Habeşî). Kahire 1968, s. 53-57; Ibnü'l-ESÎr. et-Kâınit, XI, 255, 316, 341; Bündârî. Sene't-Berkt'ş-Şâmî (nşr. Ramazan Şeşen), Beyrut 1971, 1, 137; Ab-dülvâhid el-Merrâküşî. el-Mu'cib fi telhisi ahbâ-ri7-Ma5rti»(nşr. M.Saîdel-Uryân), Kahire 1383/ 1963, s. 363; Ebü Şâme, Kitâbü'r-Rauzateyn, I, 260, 269,270; II, 16; ibn Vâsıl. Müferricü'l-kü-rûb, I, 235-236; İbn İzârî. cl-Beyânü'l-muğrib (Ketlânî), s. 188-191; Tîcânî, Rihletü't-Ticânî (nşr. H. Hüsnü Abdülvehhâb], Tunus 1378/1958, s. 104, 110-111, 114-115; İbn Kesîr. ei-Bidâye, XII, 239; ibn Haldun, e!-cİber, V, 286; Ramazan Şeşen, Salahaddîn Devrinde Eyyûbîier DeuieLi, İstanbul 1983, s. 12,42,57, 58, 109, 117, 145; a.mlf.. "Salâlıaddîn Eyyûbî Devrinde Libya'da Türkler ve Karakuş Meselesi", TD, XXXIII (1982), s. 169-198; M. Abdullah İnan. Deuletü'l-İsiâm fı'l-Endelüs: zAşru't-MurâbıÜn uc'l-Mu-uah.hidln fı'i-Mağrib ue'l-Endelüs: el-Kısmît'ş-şanî^aşrü'i-Muuahhİdİn, Kahire 1411/1990, s. 155-156, 161-162', 164-165, 194-195, 251;Ch. Pellat. Karâküslr, S2(İng.), IV, 614. Ali Öncül
Dostları ilə paylaş: |